7 Ekim 2012 Pazar

Gelen soru: İçimizdeki çocuk..


''İçinizdeki çocuğu öldürme fikrinize katılmıyorum.Yaşam her şeye rağmen yaşamın tadını çıkartacak kadar güzeldir.70'inde insanlar yaşama sımsıkı sarılmışlarken keyifle.Kendinize ceza verdiğinizi fark etmiyor musunuz?''
Soru için teşekkür ederim.

İçimdeki çocuğun ''yaşam sevinci'' olduğunu biliyorum.Ve onu bilerek ''inadına'' öldürmeye çabalamanın, bilinçli bir intihar olduğunun da çok iyi farkındayım..Bilinçlice yaşlılığı kabulleniş de aynı şey..Kalan ömrümde ( ne kadarsa) kendi cüz'i irademle yalnızlığı ve yaşlılığı seçişimin kendime has sebepleri var..Ve bunun aynı zamanda aşka veda ediş olduğunu da bilmekteyim, sevgili okurum..

Bununla birlikte, bunu başarmanın (!) zor olduğunu da biliyorum..İçimdeki çocuk, çok güçlü çünkü.İnatla bana direniyor..Ben de ona Gencebay şarkısı mırıldanıyorum bazen : ''Nedir bu çektiğim senden/ uslan artık deli gönül'' diyerek.

Dün akşam annem Vakıa suresinin mealini okumamı istedi..Okudum, ağladı..
Bir şeyi maalesef kavrayamadık..Şu gezegene ötelerden gelişimiz ve bize sunulan sayamayacağımız nimetler büyük maliyet ve ''çok ciddi'' bir sınavdayız..

Bir arkadaşım bu durumu bilâ-teşbih diyerek şöyle anlatırdı : Anadolu'dan  adam iki oğlunu İstanbul'a üniversiteye okumaya gönderiyor.Birisi o şehre ne için geldiğinin bilinci içinde, gecesini gündüzüne katarak ve gelen harçlıkları bu amaçla kullanarak okuyup, kasabasına doktor olarak dönerken, diğer kardeş, şehrin şaşaasına, güzel kızlara kapılıp, harçlıkları da zamparalıkta tüketerek ve sınıfta çakarak, doktor giden abisinin yanında; bin pişman, mahcup bakakalıyor..

Bu anlattığım hikâyeden şuraya gelmek istiyorum.İnsanın kendisiyle barışık olması, kendisini sevmesi için; bu gezegene geliş senaryosuna iman ettikten sonra, buna uygun yaşaması gerekir..Bunun farkındalığında olmayan gaflet ehli; felix culpa (mesut suç) içinde kendileri ile barışık ve mutludurlar..İki farklı mutluluk..Bir gerçek biri sahte ve bu dünya ile sınırlı..

Allah'ın istediği gibi kul olamayanlar, bu farkındalık içinde - en azından bilgi düzeyinde - bulundukları için, Allah'ın rızasına uygun yaşayamadıklarını bilerek, kendileri ile sürekli bir savaş, çatışma içindedirler..Buna, Sevgili Peygamberimiz (sav) ''Büyük cihad'' demişlerdir..Cephede düşmanla savaşmaktan da büyük.Nefs yani..

Dinin sınırları içinde yaşamayı başaranlardır, asıl kendileri ve dolayısı ile Allah ile barışık olanlar..Büyük ve asıl huzura erenler onlardır.Diğeri sun'i ve aldanmadan başka bir şey değildir..

Tefekkür de bunun için en büyük ibadetlerdendir..Yaratılış ve yaratılmışların hikmetlerini düşünüp, onlardan dersler çıkarmak san'atı.
Bu da kainat kitabını okumaktan geçer..''Eşyanın hakikatinin teşhiri'' Olayların arka planına erme hikmeti..Elin İngiliz'i gelip Hz.Şemsi, Hz.Mevlana'yı bizden daha iyi anlayabiliyorsa, bir yerde arıza var demektir.

Allah ile gerçek anlamıyla barışık yaşayan, kendi ile de barışık yaşar.Hem kendisini, hem de sevilecek şeyleri sever.Mutlu olur ve mutlu eder..Bildiği halde, bildiklerine uygun yaşayamayanlarsa, vicdanları/günahları arasında bir gel-git fırtınası içinde, (bu da bir nefs mücadelesi zaten) çok zaman da kendilerine aşırı yüklenerek, kendilerini kınayarak ömür tamamlarlar..Yoksa durduk yerde kimse kendisini yaşlılık moduna sokarak, içindeki çocuğu öldürme girişiminde bulunmaz vesselam.