17 Temmuz 2013 Çarşamba

Ramazan yazıları (9) İstese bir lokma yedirmez !


Bu seriye ne kadar devam edebilirim bilmiyorum ama siz dostlarımdan çok güzel olumlu tepkiler aldım. (Bu tepki kelimesini eskiden olumsuz şeyler için kullanırdık.Sahi tepkiler aldım, yerine daha önce ne vardı ? Güzelim zengin dilimiz, kurbağa diline döndü. Olacağı buydu, Cumhuriyetin, devrimlerle birlikte, Türk Dil Kurumu'nun başına getirilen ilk başkan, Agop Dilaçar idi !Dilimizi iyi açtılar ! Neyse konumuz bu değildi, laf lafı açtı.) 

Sabah aklıma hastalar geldi ve zenginler.Hani bir çok insanın özendiği şatafatlı yaşayan zenginler. Oysa öyle zenginler var ki,  istediği gibi yeyip içemeyen bizim kahvaltı soframıza özenen...

Ya hastalar ?

Aylarca serum gibi sıvı mamalarla yaşamak zorunda olanlar...

Bu, şunun için aklıma geldi, -oruca bağlayacağım- Allah dilese, ramazan ayında kimseye bir yudum su ve yemek nasip etmez!  Ben senin fermanına uymuyorum diyenleri, dilese zorla uydurur, itaat ettirirdi. Ama imtihan sırrı olarak, O hiç bir günahkara hatta kendisine ve dinine aşağılık bir şekilde hakaret edenlerin dahi cezasını vermekte acele etmiyor.

Zaten zaman kavramı bizim için, bizi sınırlayan bir olgu.

Allah katında zaman ve mekan söz konusu değil ki.O,zamanı ve mekanı bizler için yaratmış.

Bir kuvvetli görüşe göre, bizler zaten şu anda ya sonsuz cennetteyiz, ya da cehennemde...

Akıl durur değil mi ? Şu an, bizlere izlettirilen ve içinde rol aldığımız filmin tekrarı...

Neyse bu terazi bu sikleti tartmaz...Ya kainat için  ''Allah'ın hayali'' cümlesine ne demeli...

Ya da bir sahabinin, diğer arkadaşlarına: Peygamberden  (sav) öyle sırlar öğrendim ki, söylesem başımı kesersiniz deyişi...

Ya da, M.Arabi Hz.lerinin, ''beni kızdırmayın, gelmiş gelecek her insanı anne-baba adıyla sayarım size'' deyişini...

Sahi Piri Reis enlem ve boylamı, bugünkü değerlere neredeyse aynı uyan dünya haritasını nasıl çizmişti...? Uydu, uçak, balon yok ! 

Dünya bizi, bir yere toslamadan, ona da bir şey çarpmadan, milyarlarca galaksiler içinde, hep aynı düzende, güneşi bırakmadan uçan daire gibi ne diye gezdiriyor...? Yuvarlak olduğu halde, düşmüyoruz aşağıya (yer çekimi deme biraz duru gözle bak) ve çepeçevre korunma altındayız (atmosfer ve tabakaları).Bunlar niçin olmuş, hangi amaçla hangi kuvvet tarafında çok ince hesaplarla/detaylarla bizlerin imkanına, yaşamasına sunulmuş...?

Bu düzeni yaratan, bize sunan bizden bir şeyler istemiş...

''Alemi benim, beni kendin için yarattın'' NFK 

Bu mübarek ayda, ruhumuz beslenmiyor ve diğer aylardan farklı eylem ve ruh hali içine giremediysek, bir yerde bir açık var demektir..! Oruç iklimini yakalayamadığımızın resmidir.

Oruç disiplindir.11 ay şımaran egomuza bir dur, kendine gel deyiştir. Sadece vücuttan tortuları, yağları atış değildir.Beden fabrikasını bakıma alıp, dinlendiriş de değil...

Bunlar zaten biz, asıl hikmetin, ''Allah'ın rızasının''' peşinde bir aylık maratonda koşarken, ekstra kazanımlar cümlesinden...

Ama asıl mesele, orucun mana boyutu...Bizi yeniden aslımıza, olmamız gereken yere yükseltmek, günahlarımızı da, yağlarımız gibi eritmek için geldi...

Bu öyle güzel bir misafir ki, akşam iftarda nimetlere kavuştuğumuz için mi seviniyoruz, yoksa Allah'ın rızasına uygun oruç tutma başarısına mı seviniyoruz..?

Dün ablam demişti : ''Ne güzel bir iman değil mi ? Haşa bunu bir kul bize emretse, gizliden hepimiz yer içer oruçlu gibi numara yapardık. Oysa abdest alırken damlası kalmasın ağzımızın içinde diye büyük bir hassasiyet gösteriyoruz.''

Bu ne güzel hassasiyet, bu ne güzel bir iman.

Allah'ım sev bizi, sevdir kendini, sevdir sevdiklerini, sevdiklerin zümresinden eyle.Amin.