22 Ocak 2015 Perşembe

Dedim ya biz masal çağı çocuklarıydık.


Babaannem anlatırdı,biz dinlerdik soğuk kış gecelerinde.Hayal dünyamızda, o, çocuk ruhumuzla canlandırdığımız masalları...

Televizyon diye bir zaman hırsızı henüz girmemişti evlerimize.

Akşamları bir varmış diye başlayan, o yumuşacık naif sesin geldiği radyo masalları da bir ayrı güzeldi.Uyuma zamanımızın geldiğini anlardık.

Biz masal çağının çocuklarıydık, modern çağdan da; Kürt'den de,Türk'den de habersizdik. Irkları gökkuşağı renkleri gibi bilirdik.Hepsi lazım,üstünü var mı yok mu aklımız ermezdi zaten.

Yazlık sinemalar, yaza açan çiçekler gibi hayattaydılarve her akşamüstü etrafı afişlerle kaplı bir arabadan akşamın filmi anons edilirdi. 

Sinemanın tahta sandalyeleri için bazılarımız, gelirken yanlarında minder getirmeyi ihmal etmezlerdi.O zamanlar çekirdek çıtlatarak film izlenirdi ve yatsı ezanı okununca filme ara verilince, hiç kimse laiklik elden gidiyor diye zırıldamazdı!

Zaten laikliğin de ne menem bir şey olduğunu yıllar sonra;masal dünyamızdan,şu sefil dünyaya sürgüne geldiğimizde fark edecektik.

Dedim ya biz masal çağı çocuklarıydık.

Evimizin bahçesinde evcilik oynardık. O zamanlar evlerin bahçeleri ve top oynamak için de boş arsalar,bostanlar çokça idi.Şehirler nefes alabilir,insanlar teknolojik canlı türüne dönüşmemişlerdi.

















Tommiks,Teksas,Zagor,Mister No alırdım,okuduktan sonra;sergi açar az kârla satar;kârımla gazoz ve ''püsküüt'' alır,ana para ile yeniden okumadığım kitapları alırdım.


Cep fotoromanlar vardı.Paola Pitti, Franco Gasparri'lerin öpüşme kareleri bile daha masumcaydı yani Kadirizm kokmazdı!

O zamanlar,bir kızın eline dokunmak,gece hayallerimizi süsleyen en uçuk idealdi. 
Hele ''seni seviyorum'' demek,diyebilmek,ömre bedeldi.

Hatıra defterleri elden ele dolaşır, en afilli kelimelerle, bana da bu kalbin gibi temiz sayfada...diye klasiğe düşmemek  için başka cümleler aranırdı. Minicik elleriyle şiirleri şarkı sözleri yazan, lüle lüle saçlarıyla, tunik giyen kızlar vardı.


















Dedim ya biz masal çağı çocuklarıydık.Dünyayı masalların penceresinden gördüğümüzden midir nedir, kötü insanın var olabileceğine hiç ihtimal vermez,onların ancak filmlerde rol gereği,iyi amcalar tarafından canlandırıldığına inanırdık.

O zamanlar çok kar yağardı,ama kimseler bunun felâket olduğunu düşünmez;bu kış biraz sert geçecek mübarek türünden konuşmalara,odunun çekisinin kaç para olduğu mevzuu eklenirdi.

Kestane kokulu evlerde,komşularla birlikte candan,samimi sohbetler edilirken,biz kendi dünyamızda isim-şehir oynardık.

Dedim ya biz masal çağı çocuklarıydık.
Toprak,çamur değmiş giysilerimizle,çiçek,böcek arasındaki bir dünyanın kirlenmemiş kahramanlarıydık.Ve bu dünyanın biz büyüdükçe kirlendiğinin farkına varmamız çabuk olmayacaktı...

İp atlamasını bilir,ama insan atlatmasına asla pirim vermezdik. Sözün senet olduğu, dürüst insanların yaşadığı bir masalın, bizzat içinde bizler de yaşardık.

Sınıflarımız kitap ve tebeşir kokusunun,sevgiye bandırıldığı;resimli okuma parçalarında,platonik okul aşklarımızı düşünürken,anlaşılacak diye içten içe utanan çocuklardık.

Sobalarımızda kızarmış ekmeğe,kırmızı biber,kekik dökerek,evimizin kedisinin de hakkını unutmaksızın, ezan zamanı mis kokulu seccadesini sererek namaz kılan babaanne ve dedelerimizi izlemenin o tarif edilmez atmosferini çocuk hafızalarımıza nakşederek Allah var mesajı ile ilahi neş'eden de nasiptar bir nesildik.

Komşularımız,en yakın akrabamız gibiydi ve birinin derdi,herkesin derdi olurdu.Bisikletlerimizle uzunca turlar yapardık.''Havalı'' diye kızdırdığımız arkadaşımız bu turlarda bisikletine babasının yurt dışından getirdiği pilli teybini bantlar,yabancı disko ya da klasik Türk musiki çalar,ama moda ''aranjmanlara'' (pop) hiç yer vermezdi.

Dedim ya biz masal çağı çocuklarıydık.

Yine çocuk olup,masallara inanmak istiyorum.