30 Mart 2015 Pazartesi

Canım



Sen bana ''canım''dediğinde içimdeki şenlikleri, bayramları görsen, ömrünce ''canım'' makamında; ne kadar kaprisim, nazım, yanlışım varsa, hiç birini göremezdi o mana okyanusu gözlerin...

Bir kere ''canım'' deyişin için ne çok bekledim senin gönül kapında, yıllarca...

Bu ''canım'' deyiş, sokakta adres sorup teşekkür ettiğin çocuğa deyişin gibi olmamalı...Annene ya da bir arkadaşına dediğin ton ve renkte de olmamalı...

Sevgilin kimse, kime aşıksan, kime yanıksa için, işte o ben olmalıyım ve bana ''canım'' demelisin...Bak içim nasıl eriyor senin ''canım'' deyişinle...

Yalnız dilin değil, gözlerin de ''canım'' diyerek bakmalı bana, yalnızca bana...
Bu kelimenle tutunmalıyım hayata yani sana...

Sen ''canım'' dedikçe, şımarmalı, kısa pantalonumu giyip sokaklarda çember çevirmeli, ip atlamalı, top oynamalı, saklambaç ile sana, tekrar tekrar sana saklanmalıyım...

Bana ''canım'' de, serserim de...İçimdeki haylaz berduş salaklaşsın, yine, yeni,yeniden aşkına pervane yangınlarda yansın... 

Mecnun ötelerden bize bakıp, Leyla'sına, çöllerin yangınlarından sonra, modern zamanların gerçek aşıkları da onlar desin; bir ''canım'' deyişe can verecek adam gibi adamlar hâlâ var, desinler...

Bana öyle bir ''canım'' de ki; canım avuçlarında can versin.!



29 Mart 2015 Pazar

İstemem


Sen Kokmayan Gülü Neyleyim
Neyleyim Sensiz Baharı
Sen Doğmayan Günü Neyleyim 
Neyleyim Sensiz Ben Dünyayı
Senin Tenine Değmeden Gelen Yağmuru İstemem, Meltemi İstemem
Seni Parlayacaksa Parlasın Yıldızlar
Sana Yanmayan Yıldızı Semalarda İstemem
Bülbüller Söyleyecekse Seni Söylesin
Senden Okumayan Bülbül Olsa Dinlemem
Özlemim Sen Olacaksan Yansın Yüreğim
Sılası Sen Olmayan Gurbeti İstemem Vatanı İstemem
Bir Ateş Yakacaksa Beni Kalbimden
Senin Aşkının Ateşi Yaksın
Senden Gayri Bir Aşkla Kül Olursa Kalbim
Bu Kalbi İstemem Ateşi İstemem Koru İstemem
Seni Göremediğim Vahalar Bedevilerin Olsun
Ben Senin Çölünü İsterim Suyu İstemem
Sana Çıkacaksa Durmaz Yürürüm Sonu Sen Çıkmayan Yönü İstemem Yolu İstemem
Ben Gönüllü Köleyim Kulağımda Küpem
Kalbini Fethedecekse Geçerim Bin Sina’yı Birden
Yoksa Neyime Bu Fethi İstemem Mısır’ı İstemem Cihanı İstemem
Ben Sultan Fatihim Önündeyim İstanbul’un
Yakarım Bu Şehri Yüzünde Bir Tebessüm İçin
Yoksa Gül Yüzünü Güldürmeyen Sultanlığı İstemem İstanbul’u İstemem
Ben Bir Garip Yunusum Yazdığım Sensin Yandığım Sen
Senden Gayrı Bir Aşka Ben Kalemi İstemem Kağıdı İstemem
Ben Senin Ümmetinim Sensin Benim EFENDİM
Senden Gayrı Senden Başka Efendi İstemem Sevgili İstemem...

(Avni) Fatih Sultan Mehmed Han (ks)







28 Mart 2015 Cumartesi

Aptal!



Her defasında sevmeye korktu, aşka aşık  yüreğim, bir kadını.

Sevmek için aslan, sevmeye başlarken  bir tavşan ürkekliğiyle...

Ne zaman sevmeye kalksam, ''Merhaba sana, acı veren lezzet'' dedi içimden bir ses.

İrkildim..!

Sevdim de...

Uslanmaz yaramaz çocuk, korkularıyla sevecekti, sevdi de...

Ben sevdiğim kadar acı çektim, acı çektikçe sevdim,duramadım..!

Sevmelerimin faturası bir kadın tarafından üzülmekti, üzüldüm..!

Ne zaman bir aşktan, hüsran kaldırımlarının ıslaklığına eşlik etse gözyaşlarım, ''sabaha az kaldı !'' diye el eder, gönlüme yükseklerden uçuşan kelebekler...

Aldanırım ve bu aldanmaya meftun bir bağımlının, kangren olmuş sancısı ile, sıfırı tüketmişliğimi unutarak, sıfırdan çıkmaya başlarım, hayatın aşktan ibaren olan merdivenlerini...

Her sevişin, sevişmeler yerine, çekişmeler şeklinde dönüşmesi, bu sebeple kayıt altındadır; annesinin ''aptal'' ilaveli safı olan kimliğimin arka yüzünde...




27 Mart 2015 Cuma

Liste !

Biliyoruz ki, listede hepimizin adı var..!

Benim adım da var..!

Zaman, kesin olarak belli..!

Şaşmaz,ertelenmez,öncelenmez bir şekilde hem de..!

Yer de..!

Nasıl ve hangi sebeple olacağı da..!

Hamile anne karnı yuvarlak, dünya da...İkisi de elips..!

Birinden birine doğduk, bir hayatımız vardı, bu dünya hayatına doğduk...

Ruhların evinden anne rahmine gönderildiğimiz gibi...

Ne kadar uzun ve heyecan verici, riski yüksek bir yolculuk !

Şimdi o, göremediğimiz listedeki sıramıza göre, kabir hayatına doğru ilerlemekteyiz..!

Aldığımız her nefes, öteye bir adım !

Orada da uzun bir konaklama evresi bizi bekliyor..!

Ya cennet bahçesi, ya da -Allah korusun-cehennem çukuru !

Kabirde de bitmiyor bu uzun yolculuğumuz, acbüz'zenep tohumu, ruhlar evindeki (berzah) ruhun iadesi ile, topraktan kalkıp, hesapların çok seri bir şekilde görüldüğü, mahşer meydanına ilerleyecek...

Mizan,sırat...derken, inşallah cennet kapılarından birinden yepyeni sonsuz bir hayata geçiş...

Hesap olmasa, yeniden diriliş olmasa, bu dünya hayatının  anlamı, esprisi olur muydu?

Cennetler ise yaratıcımızın, Allah'ın Sonsuz Zenginliğinin, Kereminin,Cömertliğinin bir tezahürü çok şükür...Vermese kim ne diyebilirdi ? Dilese bizi yok edebilirdi...

Biliyoruz ki, listede hepimizin adı var..!

Benim adım da var..!

Şu satırları okuyan senin de ve ne iç açıcı bir yazı demek yerine, biraz tefekküre ne dersin ?

Ve zaman, kesin olarak belli..!

Şaşmaz,ertelenmez,öncelenmez bir şekilde hem de..!

Yer de..!

Nasıl ve hangi sebeple olacağı da..!

''külli nefsin zaikatul mevt'' her nefis ölümü tadacaktır...

''summe ileynâ turceun.'' sonra bize döndürü(lüp getiri)leceksiniz.

''İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.''

''Yakında bileceksiniz!''

''Bekleyin, biz de beklemedeyiz!''

''Herkes yarın için önden ne gönderdiğine baksın!''













25 Mart 2015 Çarşamba

Üzülecek bir şey yok !


Üzülecek bir şey yok sevdiğim,

Her seven kavuşacak diye ne bir kader, ne de kural var !

Sevmenin kutsiyetini, tılsımını, güzelliğini,erişilmezliğini,büyüsünü bilsek; belki de kavuşmak için bu denli can vermezdik.

O ilk bakış, ruha değen ilk sözler ve sonra dokunur gibi yakınlık...

Kadınsı kokunun ruha verdiği sarhoşluk.

Derken kuvvetlenen cazibe ve sonrası o malum iki bedenin tek ruh oluşu...

Sonra rutine dönen günler ve uçup giden aşk..!

Zaman zaman küçük tartışmaların kar topu oluşunun ruha verdiği elem...

Dedim ya, üzülecek bir şey yok sevdiğim,

Kader de, nasip de, sevmenin tadını çıkar,

Kavuşmak mı ?

Hayallerine bırak !

Senarist de, yönetmen de sen olur, üzülmezsin ! 










24 Mart 2015 Salı

seni düşününce...



hayat bulurum seni düşününce,
neşelenirim,
tadım gelir,
ıhlamur gibi koktuğunu düşünürüm...

renklerin pırıl pırıldır senin,
yaşamaktan lezzet alırım,
yaşam sevinci yüzünle...

yörüngende kalayım isterim,
bakışlarım sana dokunur gibi,
kokunu içime çeker gibi,
bir şiiri okurcasına...

şarkılara eşlik ederim,
seni söyler, seni dinlerim.
şair olasım gelir, 
soluğunda kaybolurken,
beceremem, aciz kalırım...

çocuk olasım gelir,
çıkıp sokaklarda avaz avaz bağırsak,
seviyorum... diyen eski Türk filmleri gibi,
yan baksak dünyaya,
umursamaz bir serseri gibi...

el ele,
rüzgara karşı koşalım birlikte,
çılgınlaşalım,
burnuna kondurayım en masum buseleri
sonra bakışların kışkırtırsa beni..!
ya dudaklar dese..!
onlardan mahrum mu kalacaksın ?

şehir gülse bizimle,
şehir yenilense içimizle,
rüzgârlar üşüse de,
biz kavrulsak deli yangınlarda,
sesimizde hüzün olmasın,
inadına şen kahkahalarımız olsun,
alacaklı gibi geçmişten...
hadi çocuk olalım,
çocukça bir aşk olsun,
hadi hayal kuralım,
masumca dokunalım birbirimize,
dönsün başımız bir rüyayı yaşarken,
hiç uyanmadan...



21 Mart 2015 Cumartesi

biliyor musun ?


Ne zaman dokunsan ruhuma,
Şiir oluyorsun damağımda,
Kalıyorsun.
Kandırmıyorsun, 
Belki de ağlatıyorsun...

Bugün yüksek volümde London Grammar dinliyorum.
Erişilmezliğin işkencesini çoğaltıyor, ama olsun.
...

Ne zaman laflasak seninle,
Şiirler sana cevabım oluyor.
Şiir şiir doğuyorum seninle,
Hayır ! 
Şiir şiir akıyorsun içime.
Şair yanıma da inanasım geliyor o zaman...

Garip bir aşinalık,alışkanlık,
Kimliğin,kimliğimmiş gibi...

...

Hem nefes kadar yakınımda,
Hem de bilinmez bir diyarın kadını...

...

Ne zaman aşk filmi izlemeyi çekse canım,seni de çeker...
Ya da ne zaman ruhum seni istese,
Aşk filmlerini bir yudum teselli niyetine izlerim.

Bahara kar kokusu düşer ya hani,
Çiy düşer bazı bazı...
Bana da sen düşüyorsun,düşler boyu,
Zamanlarca...
Şairin oluyorum,şiirim oluyorsun hece hece,
Sımsıcak...
Ve akıyorsun damarlarımda hayat gibi.
En çok da öpmeden dokunmayı sevdim seninle.

Biliyor musun ?
Her günüme ayrı bir mısrasın sen...
Ve bilmiyorsun,
Bir şiirden kaç dizeyi yazıp yazıp çıkardığımı..!





20 Mart 2015 Cuma

Kudsi Hadis 3


Duyuyor musunuz ?

Kuşların bahar sevinci içindeki cıvıltılarını, gün doğmadan başlıyorlar.

Görüyor musunuz?

Aylardır, kurumuş gibi duran ağaçların, dalların, çöp gibi hallerinden, ölümden, diriliş tomurcukları ile rengarenk bir cümbüşle hayata hayat katışlarını...

Farkındalığımızı kaybettirdi adına modern zamanlar denen bu iklim. Çok hızlı ama tefekkürsüz yaşıyoruz. Betonlaşan yalnız şehirler değil !

Oysa her nefes bize hayat olurken, yine her nefes ölüm oluyor. 

Hücrelerimiz bir yandan yenilenirken, bir yandan ölüyor. Ölüyoruz !

Biz ölüme giderken, ilkbahar diriliş tomurcukları bize : '' Korkmana gerek yok, diriltileceğine inanıyorsan, iman sahibiysen, korkma..! Rabbin seni asla unutmaz,mahzun da etmez.Her kışın bir baharı vardır.'' diye müjdelerini vermekte.

Bu mübarek cum'a günü, yine Kudsi Hadislerden birini daha anlamaya geçebiliriz :

3. KUDSİ HADİS

Yüce Allah'(c.c) şöyle buyurmaktadır:

"Ey Ademoğlu!

Kanaat et, ihtiyaç duymaktan kurtul! 

Hasedi bırak, rahat et! Haramdan sakın, dinde ihlas sahibi ol!

Gıybeti terkedene muhabbetimi tattırırım.

İnsanlardan uzak duran, zararlarından korunur.

Kimin kelamı az olursa aklı kemale erer: Aza razı olan, yüce Allah'a güvenmiş olur.

Ey Ademoğlu! 

Sen bildiğinle amel etmiyorsun, bilmediğin şeylerin ilmini nasıl istersin?

Ey Ademoğlu! Sanki yarın ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışıp didiniyor ve
ebediyen kalacakmış gibi mal topluyorsun.

Ey dünya! 

Sana hırsla tutunup sarılanı kendinden mahrum bırak, senden uzak durup gönlünü çekenin peşinden git ve ona hizmet et, sana bakanların gözüne şirin görün." 



18 Mart 2015 Çarşamba

Bu gidiş nereye ?



İçinde yaşadığım toplum, insanlar korkutuyor beni !

Pire için yorgan değil, şehir yakan insanların ülkesinde yaşıyoruz artık.

Akşam haberlerine bakmak için, gerçekten çok soğukkanlı olmak gerek. Sudan sebeplerle adına insan denilenlerin, başka insanların canına kıydığına tanıklık etmenin neresinde ''haber'' hakkının kullanımı var..?

Bu millete ne yediriyorlar diye ciddi ciddi düşünüyorum. Bu ne korkunç asabiyet...Toplum buhranı..!

Sanki bazı gıdaların yapısı ile oynandı, barut geni eklendi, bunun için barut gibi herkes.

Hoşgörünün adını bile unuttuk. Adam âmâ yani görme engelli, kendisine adres soruluyor, bilmediğini söyleyince dövülüyor. Böylesi mahluklarla aynı havayı solumak ne kadar utanç verici...

Artık sokaklar ve hele trafikte araç kullanmak hiç tekin değil. Mümkün olduğunca az sokak, çok ev diyorum. 

Sahi, biz Müslümanlığın; sevgi ve barış dininin neresindeyiz ?

Bu gidiş nereye ?


13 Mart 2015 Cuma

Ne okuyorsun ?


Çok okuyorsun..!

Tanınmış ne kadar yerli-yabancı yazar varsa hemen hepsinin kitaplarını yutmuşsun..!

Nobellisi,nobelsizi... hepsi var kütüphanende...

Ve bununla ne de çok övünüyorsun..!

Entelektüel biri olmanın vermiş olduğu haklı (!) gurur ile, birçok kişi ve olaylara tepeden bakabilme imtiyazını kullanarak, kendinden son derece eminsin...

Ya cehenneme girmeyeceğinden de emin misin ?

- Hoppala !

- Ne bu şimdi ?

- Ne güzel dediğin gibi biriydim, okumadığım ünlü yazar kalmamıştı, hah işte bu ben diyordum, oldu mu şimdi ?

- Tam keyfini çıkarıyordum, nereden çıktı şimdi bu cennet-cehennem muhasebesi ? Bu kitapları okuyan cehenneme mi girermiş ?

Elbette peşinen,toptancı bir bakışla, bu kitapları okuyan  cehenneme girer diye bir imâda bulunmuyorum.Tıpkı teşvik edeceklerimi okuyanın da ille cennete gireceğinden söz edemeyeceğim gibi...

Bendeniz ait olduğumuz medeniyet temeli ekseninde, zaman kullanımının, Müslüman dünyasındaki yerinde işaret etmek istiyorum.

Söz gelimi, batıda bile Algazal namıyle meşhur ve halen incelenen,üniversitelerde kürsüsü bulunan, eserleri çevrilen,ilgiyle okunan İmam-ı Gazzali'nin yüzlerce kitabından hangilerini ya da bir tanesini okudun mu ? Belki de ismini ilk defa şimdi duyuyorsun? Ama Dostoyevski'yi okumasan da bildiğinden eminim !

Örnekleri çoğaltmaya gerek yok. Müslümanın diyorsun ya, peki seni Yaratanın, senin sonsuz mutluluğun,saadetin için gönderdiği ilahi KİTAB'ın önce mealini, yani yakın anlamlı Türkçe çevirisini, sonra da her ayetin iniş sebepleriyle,hikmetleriyle,kuşatıcılığıyla hakiki bir İslam aliminden tefsirini okudun mu ?

Hiç merak etmedin mi, seni yoktan var eden ALLAH (cc), Kitapların Efendisi Kur'an'ın da neler buyuruyor?
Onda sen de varsın, sana neler dedi ?
Seni muhatap aldı, sana değer verdi, sana hitap etti ? Bunun bir anlamı,değeri olduğuna göre...

Ya O Allah'ın en çok değer verdiği İnsan, Hayat Rehberimiz,Peygamberimizin  (sav) hayatını,hayata bakışını,hayata dediklerini, hayat karşısındaki duruşunu merak edip de, O'nu anlatan sahih eserleri (sünnetini) okudun mu ? (*)

Nobelli eserlerden sıra mı gelmedi?

Bu yüzden mi İslam'ın, imanın şartlarını bilmiyorsun. Taharet,teyemmüm, gusül,zekat,namaz Hak getire...

Bu entel dantel kitaplar, sende bir kültür oluşturur da; ahiretine ne gibi faydalar sağlar, meselenin bam teli bu ?
Hele oluşturduğu kültür, hayata bakışın olursa; seküler bir dünya görüşü kazandırırsa, o zaman ''bunları okuyan cehenneme mi gider'' alaycı sualin de ciddi manada gündeme geliverir !Zira ''kişi arkadaşının (sevdiklerinin,örnek bildiklerinin) dini (yolu) üzerinedir.'' (hadis meali.)

Onlara ayırdığın, ömür sermayesi zamanların, sana cennet yolunda yardımcı olur mu ?

Onları hiç okuma demedim, ben de onlardan okudum, halen de arada okurum. Bu,hayata geniş perspektiften bakış için şarttır da.Böylelikle başka dünyanın insanlarına,fikirlerine empati yapmak da mümkün olur.

Hele ilim/bilim alanında zaten bu din bizi ısrarla teşvik ederek, ''ilim ve hikmet Müslümanın kaybolmuş malı (gibidir) onu nerede bulursa alır.'' buyuruyor.
Ama ''Müslüman akıllı kimsedir, akıllı kimse Allah'dan en çok korkan ve cennet azığı biriktirendir'' buyuran da yine bu denge/ölçü dinidir.

Kısacık dünya hayatında, ömür sermayen sınırlı ve ölüm kapıdayken;önceliklerini akıllıca seçmeli değil misin?

Felsefe,politika,roman,dram...''can kurtulmadan cihan kurtulmaz'' der eskiler...

''Hebaya verme ömrü,vakit hazandır.
Geldin gidiyorsun,bu bir vedadır.'' demiş biri de...

Bereketli cum'alar.

(*) Kur'an meal/tefsiri, hadis siyer okuyabilmek ve anlayabilmek için de, mutlaka önce akaid ve ilmihal kitaplarını sindire sindire okumak şarttır. 







11 Mart 2015 Çarşamba

bir kere...


Bir kere ısmarlanır kalp aşka...
Bir kere...
Sonsuz kederdir,
Eğer sonunda aldanmışlık varsa...

Çok kez seversin,
Ama bir kez aşık olursun...
Ya değmiştir,iliklerine dek,
Ya da hiç değmemiş,
Buruşturulup atılmıştır,
En samimi hislerin,
Kadifelere sarmaladığın emeklerin!

Bir kere verilir kalp aşka...
Bir kere...
Sonsuz kederdir,
Eğer sonunda aldanmışlık varsa...

Bir kere ısmarlanır kalp aşka,
Bir kere...



10 Mart 2015 Salı

Kadın dili mi ?


Kadın dili diye bir şey var diyor kadınlar ve erkeklerin bunu öğrenmesini salık veriyorlar...

Kadın dili, bir lisansa eğer, binbir lehçe ve şivesi vardır, biri diğerine benzemeyen..!




6 Mart 2015 Cuma

Kudsi Hadis 2

Her okuduğumda beni derinden etkileyen Kudsi Hadislerden ilkini 6 şubatta paylaşmışım. Günlerin efendisi Cum'a için, bu tarz paylaşımları seviyorum ve siz dostlarımın da arzuladığını biliyorum.

Farkında mısınız, zaman ne kadar çabuk akıyor. Hafta sonu bitiyor, pazartesi derken çarşamba ve cuma...Sonrası aynı hızlı o inanılmaz tempo. Ahir zaman günleri, gafletle harcadığımız...

Evliyanın büyüklerinden Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri (ks) yoldan geçerken bir buz satıcısına rastlar. Satıcı:

''Sermayesi erimekte olan insana yardım edin!'' diye bağırmaktadır.

Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri bu sözü duyunca düşüp bayılır. Etrafına toplananlar onu ayıltırlar. Neden bayıldığını merak ederler. Sonra Cüneyd-i Bağdadi hazretlerinin;

''Satıcı buzunun erimesine üzülürse benim ömür sermayem erirken ben ne yapmaktayım'' düşüncesiyle bayıldığını öğrenirler.

Kudsi Hadisler diyorduk, evet her kelime,cümle üzerinde ne kadar durup,düşünsek azdır. Allah doğru olanı, muradı,hikmeti anlamak ve anladığını eylemleriyle yaşamayı cümlemize nasip eylesin inşallah.

2. KUDSİ HADİS:

Yüce Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır:

"Ben, benden başka ilah olmadığına, hiçbir ortağımın bulunmadığına ve Muhammedin (sav)
benim kulum ve elçim olduğuna kendi nefsimi şahit tutarım.

Her kim benim kaderime razı olmaz, verdiğim belaya sabretmez, nimetlerime şükretmez, verdiğim rızka kanaat etmez ise benden başka bir Rabbe kulluk etsin.

Her kim dünya için hüzünlenir ve kederlenirse bana kızmış gibidir. Kim bir musibetten şikayette bulunursa benden şikayette bulunmuş olur.

Her kim bir zenginin yanına çıkar ve ona sırf zenginliği sebebiyle tevazuda bulunursa dininin üçte biri gider.

Biri öldü diye dövünerek yüzünü yırtan kimse, mızrağını alarak benimle savaşmış gibidir. Bir kabrin üstündeki bir ağacı kesen kimse, eliyle Kâbemin kapısını yıkmış
gibidir.

Kazancını hangi yoldan elde ettiğine aldırış etmeden yiyen biri; Allah’ın onu hangi kapıdan cehenneme atacağına aldırış etmiyor demektir.

Her yeni gününde dini için kazançta olmayan herkes kayıptadır. Kayıpta olan kişi için de ölüm daha hayırlıdır.

Her kim ki bildiğiyle amel ederse Allah ona bilmediği ilimleri öğretir.

Emelini uzun tutanın ameli hâlis olmaz."



4 Mart 2015 Çarşamba

Yaşam şeklimiz değişti.

Yaşam şeklimiz değişti.

Artık birbirimizi görmüyoruz.

Konuşurken bile, birbirimizin gözbebeklerinin içine bakmadığımız için, göz pencerelerinden ruhumuzu göremiyoruz.

Birbirimizle TV haber ve dizileri üzerinden ve tabiki yine yüzümüze/gözlerimize bakmadan konuşmak yadırganmayan bir yaşam, diyalog şekli oldu !

Eski Türk filmlerinde adamın, kadına sırtını dönerek bize bakarak konuştuğu sahnelerle dalga geçen bizler, aslında şimdilerde sürekli o sahneyi tekrar tekrar oynuyoruz.

Birbirimizi yeterince tanımıyoruz ve tanımadığımızın farkında bile değiliz.Tanımak aklımızın ucundan bile geçmiyor !

Gözlerimizi kullanmadığımız için, o gözlerin arka planı olan gönüllerimizi de ıskalamış olarak günlere gün ekliyoruz.

Yaşam şeklimiz değişti...

Artık, plastik nebatlar gibi, ya da uzaylı robotlar gibi olduğumuzu fark etmemiz için bize benzemeyen birilerinin bizi, bu durumdan bir şekilde kurtarıp; ait olduğumuz gerçek yaşama çağırması lazım. Direnmiş olmamıza aldırmadan..!

Birbirimizden çok hazettiğimiz de söylenemez!

Sanki, zoraki katlanıyoruz birbirimize (hatta kendimize.) Samimi değiliz, ya çıkarlarımız, ya da mecburiyetlerimiz bizi, sırtı (ruhu) dönük yapıtların, kahramanlarına dönüştürüyor !

Ruhun penceresi gözlerimizin içine bakmayı unutalı çok uzun zaman oldu. Televizyonu evimizin baş köşesindeki tahtına oturmuşluğumuzdan şikayetimiz yetmiyormuş gibi; bir de kucaklarımıza adına bilgisayar denen aletleri, olmadı ellerimize aklımızı sürekli meşgul eden telefonları tutuşturdular...

Akşam oturmalarını dizilerimiz kaçmasın diye kaçırıyoruz...Yani komşuluk ve akrabalığın da başı sağ olsun !

TV'ye karşı olanlarımızın alternatifi  yaşasın lap toplar !

Kısacası dövmeler,küpelerle dans ederken; TV'ler de lap top-telefonlarla raks halinde !

Kim bakar bir dostun gözlerine !



3 Mart 2015 Salı

sessizce kanadım...



içimde gömülü kaldı, 
yaşamak isteyip de, yaşayamadıklarımın kırıklıkları..!
sessizce kanadım!

oysa ne büyük sevgiler büyütmüştüm ben, 
gelmesi muhtemel bir aşk için!

galiba kendimi kandırdım, 
sürekli...

delice,coşkulu sevilerim, 
her defasında, karşılığını bulamamaktan heba olurken,

gözyaşlarımın seller gibi, 
usul usul akışını seyre daldım, katıla katıla!

baharlar her uğradığında gönlümün ormanlarına, 
bitti sandığım kışın, hışmına uğrayarak buz kestim...

baharlarım,sevgilerim heba oldu, 
her defasında!

oysa çok şey istemedim, hayattan ve yardan...
naif ruhum yaralandı ve yaralarımı saranım olmadı!

verdikçe eksildim,verdikçe eksildim, 
tamamlanamadım!

eksildikçe,hüzne kapılandım, 
ağladım!

içimde gömülü kaldı, 
yaşamak isteyip de, yaşayamadıklarımın kırıklıkları...
sessizce kanadım..!





2 Mart 2015 Pazartesi

sızı...

Eski şiirlerimi de seslendirmem konusundaki isteklere teşekkür ediyorum. Nasip olursa arada denerim. Aşağıdakiler de yeni bakkal defteri karalamalarımdan...








1 Mart 2015 Pazar

Ve tatil biter.

Bir kaç gündür yazmıyorum, bazı dostlarım merak etmişler.

Oysa dikkat edilmiş olsa, son paylaşımım : ''Yol için bir fincan kahve daha...'' diye bitiyordu.

Bu bir yolculuk işaretiydi.:)

Zaman zaman kaçıp gitmek gerekir bir yerlere...

Kısa, bir kaç  termal günün ardından ''evim evim güzel evimiz.''

Köy havası, köy ezanı, mis gibi oksijen,kümes havyanlarının sesi,hatta kurbağa kuş sesleri; içimizin sesini de düzenliyor gibiydi.


Otel odasından ağaçlara bakarken, gözüme bir şey çarptı. Allah lafzı vardı bir ağaçta...Hani tasavvufta gül, Sevgili Peygamberimizin (sav), lale de Allah (cc) ismi şerifinin remzidir ya...Ağaç lale gibi Arapça, Allah şeklinde, varlığın sahibini muştuluyordu...



O yüksek rakımlı yerlere bahar da gelmişti.İnşallah bu baharı da,hayırla,sağlık ve huzurla yaşamak cümlemize nasip olur.Ayağımın tozuyla, yeniden tüm dostlara selamlar, sevgiler...