30 Ocak 2016 Cumartesi

haberin var mı ?


Yazamam ki seni, geceleri çekerim üstüme,
Ahlarım mahzun karanlıkların dipsizliğinde..!
Bir kelama yetmez gücüm,
Bir de senin o beni kahreden tavrına.

Mecalsizim,sensizim,garibim, 
Ağyar hal bilmez, yâr desen bu gönülden habersiz..
Bir hicranı alevlendiren şu musiki de olmasa,
Ne teselli eder bu divane gönlümü..?

Ah Yâr ! 
Sen sürme gözlerini kapamış,
Bu vakitlerde uyurken,
Mecnun bir çift gözde zerre uyku yok...

Haberin var mı..?
Haberin var mı sana olan tutsaklığımdan ?
Geceleri sineme sırdaş edinmekliğimden...

Sus bana, susamışlık bana.
Gönül delen bakış sana, hasret bana.
Bu nazının elinden olsa gerek ölümüm...

28 Ocak 2016 Perşembe

kilit...


..artık beni anlaman için en küçük bir çabam olmayacak;
düşündüklerin ile kilidi vuracaksın sevgime…

27 Ocak 2016 Çarşamba

küçük bir çocuk...


..kimselere kötülük düşünmeyen,
can taşıyan her nefese sevgi besleyen,
nahif,
kırılgan,
nazlı 
ve bazen de şımarık,
şımartılmak isteyen 
küçük bir çocuğum işte...

21 Ocak 2016 Perşembe

Özgür esaret...


Kafesimin kapağını açtım,içindeki kuş, bir kez ardına derin derin baktı ve sonra zamanın sonsuzluğunda süzüle süzüle akıverdi.
Hayıflandım ardından, ne çok ahlar ederek.
Geride bir beste bıraktı,güftesi yazılamayan...
Ağladım, katıla katıla,içimin köhne sokak aralarında.
Kimseler duymadı..!
Sıradan,sırada ama sanki bir nebze sıradışı,şizofren bir ruh...Tam da ''onlar sizi gördüklerinde deli sanırlar''hükmüne uyacak gibi sanki.
Kafesin kapısını kapadım.
Bir daha pişman olur da,''özgür esaret''e geri döner diye içimdeki kuş.
Dönme ne olur, bırak artık beni !
Musalladan mezarıma hele bir taşısınlar, o zaman gelir iki kıta şakırsın;  o, güftesini yazamadığım besteme, hece taşımda...
Yarım kaldı be kuşum,yarım kaldı hayallerimiz, dokunur gibi olduk, dokunduk sandık.
Böyle böyle geçti gitti işte koskoca minnacık bir ömür. Hataları,günahları,keşkeleri,tövbeleri,hayalleri ardında bırakarak...
Kahve fincanı ile tabağı arasındaki mesafe kadar bile yaklaşamadan.
Ah be kuşum,
Ah be diyorum, başka bir şey demesem de,
Beni zaten sen,içimdeki ahların dışa vurumu olan sessizce iç çekişimden anlardın...



20 Ocak 2016 Çarşamba

hazırım...


Yorgunum,
Al beni koynuna,
Ninniler söyle seve okşaya.
İstersen yalanlar fısılda kulağıma usulca.
İnanmaya hazırım… 

15 Ocak 2016 Cuma

örtün..!


Kışın kar yağarken üşürüm,
baharda tomurcuklarla gömün beni...
Hem üstünüz çamurlanmaz,
hem siz de üşümezsiniz..!
Hatalarımla birlikte örtün üzerimi,
iyi insandı demeseniz de...


14 Ocak 2016 Perşembe

masum günler...


..masum günler, masum hayallerle kol kola girerek,
terk ettiler bu kirli dünyayı…

12 Ocak 2016 Salı

ah bu sevmeler..!


..sevmesem ölürdüm;
sevilmesem erirdim...
bu sevmeler yok mu ah bu sevmeler,
ömrümce yokluğuna canımı kurban verdiğim...


9 Ocak 2016 Cumartesi

Bana kalsa...

Bana kalsa,

Onun ardından, üç gün sonra,peşi sıra gitmek isterdim..!

Ne garip,sahip olduğumuzu sandığımız, eşyalarımız,arabamız,paramız, hatta severek,özenerek bakıp kolladığımız bedenimiz bile bizim değil.

Hepsi O'nun bize emaneti...

Hepsi geçici, fani lezzetler..

Bunu ancak ölümü derinlemesine içselleştirebildiğimiz zaman idrak edebiliyoruz ya da  ölünce..!

İnsan bir yere gelince, yaşamında; ölümü daha çok düşünür oluyor, yakınlarından,yaşıtlarından ölenler arttıkça...

Bana kalsa,

Onun ardından üç gün sonra,peşi sıra gitmek isterdim..!

Çünkü, annemden sonra daha fazla taşıyamam bu tarafın yükünü ruhumda...




[Mavi Defterim'den yine eskimiş bir karalama]

7 Ocak 2016 Perşembe

sorguç...

Yusuf'un kuyusu mu..?
Yunus'un balığı mı..?
Yoksa Fir'avn'ın Âsiye'si mi..?
Belki de Şems in Kimya'sı..!?



5 Ocak 2016 Salı

ömrüm !


Ömrüm!
Bugün seni biraz daha yaşlanmış gördüm!
Ömrüm!
Bilmiyorum, neleri sayfalarında gizledin!
Ömrüm!
Bugün seni biraz daha sararmış gördüm!
Ömrüm!
Bugün benden neleri alıp götürdün ?
Ömrüm!
Yaşanamamış nelerimi  maziye gömdün?
Ömrüm,
Sen bir gül idin,ben dikenine takılınca, söndüm..!



3 Ocak 2016 Pazar

kala kala...


...önce masallarımızı kaybettik, nede olsa büyüdük dedik.
derken mektuplar,zarflar,pullar çekip gittiler.
şarkıları zaten çabuk eskitiyorduk,çabuk eskittiğimiz birliktelikler gibi...
kala kala elimizde bir şiir kaldı,
bir de sularsak kanan, saksıdaki çiçeklerimiz
ve sessizce gece yastığa döktüğümüz gözyaşları... 

1 Ocak 2016 Cuma

2016'ya ilk yazım


''2015'e ilk notum :'' diye başlık attığım 2015 miladi yılın ilk yazısında şunlar var :

''Hep bildiğim, ama son zamanlarda anlamaya başladığım hakikatlerden birisi de;

- Öleceğiz ve bir daha bu dünyaya (hem ruh ve hem de bedenle) hiç bir zaman gelemeyeceğiz!


Güzel ölebilmek için, güzel yaşamaya çabalayanlara bin selam olsun.


Nokta...''


Her yeni yıl arefesinde hayatımız ile ilgili bazı kararlar alır ve genel olarak hiç birini uygulamayız. Örneğin geçen yıl arefesinde, sigarayı,tatlıyı bırakmış biri, bu yıla bu iki sebepten maddi ve manevi kazançla ulaşmış olacaktı. Ne spor adına yürüyüş, ne kendimizde tespit edebildiğimiz kötü alışkanlık ya da huylar...Geldik gidiyoruz. (Öyle mi? )

Galiba değişen yalnızca miladi takvim rakamları, bir de fiziken, ruhen yaşlanarak değişime uğrayan bizler. 

Bunun dışında sokaklar tekin değil, insanların zalimleri baskın,hayat mutlu etmiyor, yaşama sevinci denen şey dünyadan hicret edeli nice zaman olmuş. 

İman eden için, umutsuzluk haram kılındığına göre, kendimizle ilgili olumsuzluklarımızı,bizi Yaratandan asla ümidimizi kesmeyerek telafi edeceğiz. Bolca dua...

Sağlık sorunlarımız,yaşımızla orantılı artacak, eskisi gibi ne okumaya, ne de yazmaya zaman bulamayacağız belki...''Boş vakit ve sağlık'' kıymeti varlıklarında anlaşılamayan iki nimet.

Geçen yıl ki gibi yazımı noktalayayım :

 Güzel ölebilmek için, güzel yaşamaya çabalayanlara bin selam olsun.