21 Ocak 2016 Perşembe

Özgür esaret...


Kafesimin kapağını açtım,içindeki kuş, bir kez ardına derin derin baktı ve sonra zamanın sonsuzluğunda süzüle süzüle akıverdi.
Hayıflandım ardından, ne çok ahlar ederek.
Geride bir beste bıraktı,güftesi yazılamayan...
Ağladım, katıla katıla,içimin köhne sokak aralarında.
Kimseler duymadı..!
Sıradan,sırada ama sanki bir nebze sıradışı,şizofren bir ruh...Tam da ''onlar sizi gördüklerinde deli sanırlar''hükmüne uyacak gibi sanki.
Kafesin kapısını kapadım.
Bir daha pişman olur da,''özgür esaret''e geri döner diye içimdeki kuş.
Dönme ne olur, bırak artık beni !
Musalladan mezarıma hele bir taşısınlar, o zaman gelir iki kıta şakırsın;  o, güftesini yazamadığım besteme, hece taşımda...
Yarım kaldı be kuşum,yarım kaldı hayallerimiz, dokunur gibi olduk, dokunduk sandık.
Böyle böyle geçti gitti işte koskoca minnacık bir ömür. Hataları,günahları,keşkeleri,tövbeleri,hayalleri ardında bırakarak...
Kahve fincanı ile tabağı arasındaki mesafe kadar bile yaklaşamadan.
Ah be kuşum,
Ah be diyorum, başka bir şey demesem de,
Beni zaten sen,içimdeki ahların dışa vurumu olan sessizce iç çekişimden anlardın...