8 Eylül 2017 Cuma

Bildiğimi bilseydiniz!


Allah’ın Resulü şöyle diyor: “Bildiğimi bilseydiniz, çok ağlar az gülerdiniz.”

Biz aslında “çile” ve “hüznü” seçmeliydik, ama “keyif”, “rahat”, “haz”zı seçtik. Yani “Mütrefinlerden olduk. “Tekasür”lerle övünüyor, hatta kibirleniyoruz.

Tarih bizim için mefahire dönüştü. Din, ritüel, seremoni ve ikonaların arasına saklanmış gizemli bir dünyanın anahtarını içinde saklayan esoterik bir fanteziye dönüşüyor giderek.

Hani “ağzımızın tadını kaçıran ölümü sıkça anacak”tık! Şeytanın vaad ettiği “yeryüzünde bir cennet ve ebedi bir hayat”ın peşinde koşuyoruz sanki, ahireti, cenneti-cehennemi unutup. “Her nefis ölümü tadacaktır” oysa ve bu dünyada yaptığımız ve yapmamız gerekirken yapmadığımız her şeyin hesabının sorulacağı bir gün var. Ve bizim gören, duyan, bilen, hüküm sahibi, kadir-i mutlak, din gününün sahibi bir Allah var.

Ölümden ve rızıktan korkuyoruz en çok, değil mi? Korkmayın ya da debelenip durmayın ecelimiz ömrümüzün kefilidir, eceliniz gelmeden ölmezsiniz, eceliniz geldiğinde ise sizi yaşatacak kimse yoktur. Azrail ne erken gelir, ne geç kalır, hep tam zamanında gelir. Rızkınızdan azını ya da çoğunu yemeyeceksiniz.

Uzun ömür duasını ve bol rızık duasını bırakın da ömrünüzün ve rızgınızın “bereketli” olmasını dileyin. Hatırlayalım, “Allah zaman içinde zaman yaratandır.”

Hem zaten başınıza gelecek ne varsa ya sizin yaptıklarınızın karşılığıdır ya da sizin imtihanınızın gereğidir.

Biz “ahir zaman peygamberi”nin ümmetiyiz. Her gün kıyamete bir gün daha yaklaşıyoruz. “Ahir zaman” zor bir dönemdir. Genel olarak gelen zaman geçen zamanı aratacaktır.. Zaten insanlar çok az şükrediyor ve hep sahip olduğu her şeyden şikayet ediyor. Çok sabırsız ve kan dökücü. Öfkesi merhametinden büyük. Nefreti sevgisinden.

Ama yine de Allah bizi zaman zaman, mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan ediyor.

....

Hz. Yusuf kardeşleri tarafından kuyuya atıldı, köle pazarında satıldı. Saraya girdi, ardından iftiraya uğradı, derken hapse atıldı, 7 yıl zindanda kaldı. Sonra suçsuz olduğu anlaşıldı. Mısır’a sultan oldu. 7 yıl bollukla imtihan oldu ve ardından 7 yıl kıtlık. Kıtlık onu kardeşleri ile buluşturdu. “Bize hayır gibi gelen şeyde Allah şer, şer gibi gelen şeylerde hayır murat etmiş olabilir denmişti” bize değil mi!

Sahi biz ne biliyoruz! Bildiklerimizden ne kadar eminiz. Beynimiz, midemiz, karaciğerimiz nasıl çalışıyor, biliyor muyuz? Peki bilgi olmadan onlar nasıl çalışıyor. Biz kimiz?

Sanırım bazı şeyleri yeniden düşünmemiz gerekiyor.

Sabrı, merhameti, çileyi, hüznü yeniden öğrenmemiz gerekiyor. Hem bizim, hem çocuklarımızın bunu öğrenmesi ve öğretmesi gerek.

Dünyayı “oyun ve eğlence” yeri olarak gören anlayış bizim anlayışımız değildir. Bizim için “hayat iman ve cihad’dan ibarettir”. Dünya hayatı bir sürgün ve gölgelikten ibarettir. Hal böyle iken oyun ve eğlence için ne büyük tesisler inşa ediyor, ne çok zaman ve para harcıyoruz. Allah bizi oyun ve eğlenceyle vakit geçirelim diye yaratmadı. Gerçek şu ki, “ahiret yurdu Allah’tan korkanlar için daha hayırlıdır.” 

[Abdurrahman Dilipak]

 Üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir yazı kaleme almış..Burada yazarlar topluca yer alır ve genelde makale ismine göre okurum. Makaleyi özet iktibas ettim.