5 Eylül 2017 Salı

Milena,Kafka ve Rüveyda'ya mektuplar

İçinde,ruhunda,kalbinde,benliğinde,genlerinde...merhamet taşımayan birisinin sevgisine de insaniyetine de, insanlığına da inanamam demiştim, yine de sözümdeyim ve bu kanaatim değişmezlerimden.

Franz Kafka'nın, Milena'ya Mektuplar'ının elimdeki 16 ve 17.sayfalarından üşenmeyecek ve sizlere pasajları aynen aktaracağım : 

''Bir adım ötesinde sırtüstü düşmüş bir böcek doğrulmak için çabalıyordu.Ona yardım etmek isterdim,bu çok kolaydı. Ayağımın ucuyla dokunsam kurtulabilirdi.Ama elimde mektubunuz vardı,ayağa kalkamazdım;böcek umrumda değildi,onu görmüyordum bile.
Etrafımla yeniden ilgilenmem bir kertenkele yüzünden oldu. Böceğin üstünden geçmesi gerekiyordu,böceğin çırpınması durmuştu,ölüme yaklaşmıştı. Bu bir kaza değil,tersine,bir ölüm savaşıydı;doğal hayvan ölümlerinin az rastlanır acı oyunlarından birini görmüştüm. Ancak kertenkele,böceğin üstünden geçerken,onu sırtüstü yatmaktan kurtardı. Böcek iki üç saniye ölü gibi durdu,sonra birden sanki hiçbir şey olmamışcasına duvarı tırmanmaya başladı. Bu küçük olay, bana güven vermiş olacak ki, kalktım biraz süt içtim ve size yazdım.''

Bu cümlelerde,ister-istemez merhamet ve aşk ilişkisi hakkındaki düşüncelerim tekrar tazelendi. Bu satırlardan sonra kitabı okumaktaki iştiyakım son derece azaldı. Üstüne üstlük bir de Milena Jesenska'nın evli biri olduğunu,yani evli bir kadına yazılan aşk mektupları olduğu da eklenince, kalan kısmı okur muyum bilmiyorum.

Yüreğinde merhamet yoksa, bu nice okuyup yazmaktır ? Bu nasıl ''aşk'' bu nasıl sevmektir.

Zaten Kafka, hayatında ''bilinen'' 4 kadına mektup yazmış. Ah erkekler mi demeliyim...Yoksa aşk'ı tutkularına kalkan yapan insanlar mı..?

Merhamet-sevgi ilişkisi üzerine yazmaya zaten hacet yok. İnsan olmanın gereğidir merhamet. Bugün bir adım ötede ki sırtüstü kalmış,çaresiz çırpınan böceğe merhamet etmeyen; yarın yatağındaki kadın hastalandığında da sırtını dönüverir. Bana kimse o başka bu başka demesin ! Can candır. Böcekte de,insanda da...

Yukarıdaki satırlara gelince, bu kitap bana ne verebilir diye düşünmeden edemedim. Mutlaka her olumlu ya da olumsuz şey bize bir şey öğretir. Ama zaman kaybı yapmadan, zamanımın en değerli kısmını harcamadan, bir otobüs yolculuğuna erteledim kitabın kalan kısmını. (1)

Neyse ki, Kafka'nın gözü önünde, onu utandırması gereken hadiseye kertenkele sebebi ile, böceğin de
Rabbi imzasını atar ve bir böceğe, diğer böceği sebep yaparak, sebepler aleminde,merhametsiz ve sadistçe olaya ayak koymayan Kafka'ya ilahi mesaj verilir ama o, bu olayı,kendisine güven (!) sebebi sayar. Ne derin adam (!)

Ne yapsam ben de Rüveyda'ya Mektuplar mı yazsam. Nasılsa bu isimle bir aşkım olmadı.Yakın çevremde de Rüveyda isimli biri yok. Hoş,ince,nazik demekmiş anlamı. Belki hayalimde hoş,nazik,ince bir kadın tiplemesi resmeder ve ona mektuplar yazarım.
Sanırım bunu yapamam, bu blogda da hiç bir zaman tam olarak içimi dökemedim, ya korktum ya da utandım. Zayıf görünmekten mi korktum, belki. Hatalarımı sayıp dökmekten mi korktum, belki...

Ama ömrümün Rüveydası'nı kaçırmak üzere olduğum konusundaki inancım gitgide artıyor. Tren gardan kalkmak üzere, düdüğünü çalarken, ben hala yollardayım,böyle giderse yetişemeyeceğim.




____________

(1) Yazı bittikten sonra makaleler arasında dolaşırken bu makaleye rastladım. Şahsımla kıyaslanmayacak usta kalemlerden birisinin makalesi Kafka hakkındaki görüşüm ile örtüştüğü için burada saklamak istedim. Bir kitap okurken ''bana  ne verebilir?'' temel sorusunu her zaman sormuşumdur :

''Bir vakitler, “Ne buluyorlar şu Borges’te?” diye bir cümle kurmuştum da, okur-yazarlığı tescilli arkadaşlardan tepki görmüştüm.

Ne bulduklarını gerekçelendirecek donanıma sahip kişilerdi ama “bulduklarını” zannettikleri şey konusunda bugüne kadar ikna edici bir gerekçe koyamadılar ortaya.'' dedikten sonra 

''Peki, ben ne aramıştım da bulamamıştım?''

''Başıma bir şey gelmeyecekse, Kafka’nın romanlarını da sevmiyorum.
Harikulade öyküleri vardır ama romancı olarak Kafka bana bir şey söylemiyor ve çoğunluğun (mesela) “Gregor Samsa”da ne bulduğunu anlayamıyorum.'' (Ahmet Kekeç )