22 Kasım 2017 Çarşamba

Merhaba Ey !

Filler ve Karıncaları var edenin adıyla başlıyorum;  haddi kıt, hesabı bakkal defterinde kayıp, cür'eti Cudi dağında kar tanesi yanımla... 

Merhaba ey! 
Adımı yadına mıh eden, meyalimin salıncağında mütemadi bir ırgalanışla hiç büyümeyen, alfabesinin külli harfleriyle yeknesak beni yazıp, beni okuyan katib'ül esrar, hatib'ül edvar ey!

Filler ve Karıncaları var edenin adıyla başlıyorum.. diye başlayan bu ilk name ile, nicedir buzulların kaynamasını bekleyen yanımla seslenmeyi arzu ettim... 

Dünya idi fil, ben idim karınca... Dört ayağı üzerinde, ağır mı ağır, kahır mı kahır cüssesiyle, daimen bana göz dağı vereni ve beni halk edenin virdiyle huzuruna gelmek, sadrının rahlesinde biraz soluklanmak istedim...

Yakın ve uzak iki dudak arası mesafe... Isırgan ekip biçenlere yakın bile tuzak! Gözleriyle konuşup, gönlü ile duyanlara yollar angarya. Zira yürünesi yollar kılcallarımızda engel...

Kim bilir belki de asırlardır bekliyordun benden gelme ihtimali hayli zayıf şu nameyi.
Bilirsin, safiyane, samimane arzu edilen, niyaz makamına arz edilen nice hayaller, hakikat kevserinden suya kanar da cûş eder.

Mürekkep bir tokmaktır; hergâh gönlün üzerindedir eli.. Gönül duyar bu sedayı ve uzanır açar divit kapısını. Divit öyle bir nazar eder ki kağıda, dili tutulur ak sayfaların. Islanır satırlar, mendil satar ilham ve sırdaş olur mısralara nihan sevdalar...

Ne sen beni sevmekten acze düşeceksin, ne de ben sarfınazar edebileceğim bu efsunkâr sevdanı...Kıl payı kurtulacağım atomu parçalamaktan daha müşkül kalbinden. Ki, zaten kurtulmalıyım; ağzı açık bir gayya kuyusuna düşmeden...

Filler ve karıncaları var edenin adıyla gidiyorum; hiç gelmediğim kalbinden...