Geçenlerde Haşmet Babaoğlu bir yazısında şöyle diyordu:
''Kadınlar sık sık ''Beni seviyor musun?" diye sorarlar. Ne kadar sevildiklerini merak ederler. Erkeklerin sorusu biraz daha farklıdır. Onlar içlerinden kendilerine sorarlar: "Onu seviyor muyum? Ne kadar?"
Ama belki asıl soru; "sır"ları ortaya dökecek soru
"Onu nasıl seviyorum?"dur! Aşk bir nicelik işi değildir. "Ne kadar" değil; "nasıl?" diye sormalı o yüzden.'' Babaoğlu güzel girizgah yapmış, aşağıda ki meşhur örneği bilse belki yazısında paylaşırdı..
Nurlu bir sohbet ortamıydı. Âişe annemiz, deha insan; müctehid alim zat, sordular, “Yâ Resulallah, beni nasıl seviyorsunuz?”
“Kör düğüm gibi” cevabını aldı.
Aradan uzunca bir zaman geçmişti. Bir fırsatını buldu, Âişe annemiz tekrar sordu. “Yâ Resulallah, kör düğüm devam ediyor mu?”
Efendimiz aleyhissalatü vesselam, “İlk günkü gibi…” cevabını verdiler..
Doğru soru, çocukça, beni ne kadar çok seviyorsun değil, nasıl seviyorsundur..Bu ''nasıl'' sorusu, çetin bir sorudur aslında ve sevilen uğruna nelerin göze alınabileceği, nelerden vazgeçileceği, nelerin feda edileceği, nelerin yapılabileceği, nelerin verilebileceği...gibi can alıcı nükteleri/nüansları içinde barındırır..
Kim için ne kadar sevgi ve ne kadar veriş/vazgeçiş..Yazımı şiir ya da başka iktibaslarla genişletebilirdim ama ben öyle bir örnekle zenginleştirdim ki, cihana bedel..( Ayrıca uzun yazılara eskisi gibi talip değilim, yaşlanıyorum)
Seven sevdiğini üzmeyecek, kırmamaya özen gösterecek, incitmeyecek ve incinmeyecek..Nelerden vazgeçebilirsin diye sorulduğunda, duvara çakılı gözlerle bakmayacak donuk donuk..Kesin ve keskin, hazır ve nazır bir aşk fedaisi olacak..Pazarlıksız, ''ama''sız..
Nasıl böyle sevebilir misiniz..?
▼
29 Şubat 2012 Çarşamba
sensizim..
Çoğu kez tam olarak zayıflıklarımızı yazamıyoruz buraya..
Hasretlerimizi..
Bazı arkadaşlarım gibi hikaye ederek, 3. şahıslara da yıkamıyorum ki, rahatlıyayım..
sensizim, asabiyim..
sensizim yıkığım,
sensizim acizim,
sensizim eksiğim,
sensizim yarımım,
sensizim rengim yok,
sensizim solgunum,
benzim ölgün, sesim yorgun
sensizim yaşam sevincimi gömeli çok oluyor,
sensizim gözlerim yaşlı,
sensizim Burak Canözer'in Hasret'ini bilmem kaçıncıya dinliyorum,
içimin kanı tamamen aksın diye,
sensizim ağlıyorum,
sensizim bitiyorum,
sensizim sana susamışlığımla çöllere dönen hayatımda ölüm meleği gelsin diye dua ediyorum,
sensizim saçlarının kokusu burnumdan hiç gitmiyor,
oysa bir kez koklayamadığım hayalimde ki sevgili olmaktan öteye gidemedik,
sensizim dudaklarım dudaklarına dokunmadı,
soluksuz öpemedim seni,
tenin nasıldır, nasıl kokar onu da bilmiyorum,
sensizim göğsüne her gece yaslıyarak başımı, çocuk rüyalara dalıyorum seninle, yanağımı okşuyor, öpüyorsun ve sarılıyorsun bana..
sensizim sinirliyim,
her şeye öfkeliyim,
sancılarımın dermanı hayalin de olmasa, nasıl diner bu kanımda dolaşan sensizlik?
bir yudum tesellim hayallerine adını katıyorum,
katılıyorum..
sensizim ve zaman hızla akıyor, heba oluyor,
ziyan oluyorum,
ziyan oluyoruz..
sensizim ya, gün güneşli olsa ne olur, zifir karanlıklara yağsa yağmurlar ne olur?
bak soldu içimdeki gökkuşağı,
çünkü sensizim..
sen-s-izim derken bile hep seninle bir sen-s-izim ben..
''izm'' olmuş sen-sizliğim, sensizim derken bile hep seni söylüyor,
aslında ne kadar çok senli olduğumu haykırıyorum..
sensizim çok sensizim...
27 Şubat 2012 Pazartesi
başsağlığı..
Benim için ağlama, yazık, vah vah deme;
Şeytanın tuzağına düşersen, o zaman eyvah demenin sırasıdır,
Cenâzemi gördüğün zaman firâk, ayrılık deme,
Benim kavuşmam, buluşmam işte o zamandır,
Beni toprağa verdikleri zaman, elvedâ elvedâ demeye kalkışma,
Mezar, cennet topluluğunun perdesidir.
Batmayı gördün değil mi? Doğmayı da seyret, güneşle aya gurûbdan hiç ziyân gelir mi?
Hangi tohum yere ekildi de bitmedi? Ne diye insan tohumunda şüpheye düşüyorsun?
Hangi kova kuyuya salındı da dolu dolu çıkmadı? Can Yusuf’u ne diye kuyuda feryad etsin?
Bu tarafta ağzını yumdun mu, o tarafta aç.
Zîrâ senin Hayy u Hû’yun, mekânsızlık âleminin fezâsındadır."
Hz.Mevlana
Değerli Kardeş Gizli Bahçem`in merhum Babasına rahmet, kalanlara sabır dilek ve dualarımla..
26 Şubat 2012 Pazar
hüzün güzeldir, hasret çekmek de..
Müziği yani bestesi berbat hüzünlü..Şahane yani benim için..Zaten Tarkan'ın sesi hüzün için biçilmiş kaftan.
''Bir daha ömrümce kimseyi sevmem
Çünkü bu bedende yüreğim kayıp '' demek ki bu gece Tarkan ile demleneceğim.. Sözlerim kayıp, kelimlerim mahçup, içimde akan bir nehir var, bulduğu her yol sana çıkarsa da, yarım kalan bir hikaye olarak dökülüp gidilecek..
Ve beni vuran kısmı :
''Ayrı akşamlara yatıp
Ayrı sabahlara uyanırız bundan sonra..'' gerçekten hazin bir hikayenin şarkısı..Bazen sessizce şıpırdatmak çisil çisil, insanı rahatlatır..
Sevgiye/sevgiliye hasret yaşayanların umduklarını bulması dileklerimle..
Seven kıskanır..
''Seven Kıskanmaz mı? başlıklı yazısına yazar; önce, elbette kıskanır diyerek örnekler verdikten sonra, şu tuhaf batı tipi kıskançlık anlayışı ile son vermiş:
''Amerika'da Holly'ye elbise almaya gittik. Babası da yanımızda.. Bir miniler, bir yırtmaçlar, bir dekolteler.. Beğeniyor, giyiyor, bize gösteriyor.. Babasından çıt yok. Ben "Harika" diyorum.. Holly alıyor..
Sonunda Fred dayanamadı.. Holly gene bir elbise denemek için kabine girince "Sen bunları eşine giydirecek misin, Türkiye'de" dedi. Baba olarak kıskanmış, belli.. "Niye giymesin" dedim. Beğenmiş, almış.. Gördün çok da yakışıyor.."
Sonunda Fred dayanamadı.. Holly gene bir elbise denemek için kabine girince "Sen bunları eşine giydirecek misin, Türkiye'de" dedi. Baba olarak kıskanmış, belli.. "Niye giymesin" dedim. Beğenmiş, almış.. Gördün çok da yakışıyor.."
"Peki ülkende bakmazlar mı?.."
"Bakarlar.. Ben de gurur duyarım.. 'Bu bayıla bayıla baktığınız kadın benim eşim' diye.."
Fred "Sen yanlış meslek seçmişsin dostum" dedi.. "Gazeteci değil, filozof olmalıymışsın.."
Oldum sonunda.. Elimde fener, kapının zilini çalmamı önleyecek birini arıyorum, 30 senedir!..''
Yazının başı ile sonu arasında öyle iki zıt insan ve görüş hakim ki, bunu da ''ılımlı'' geçişle sağlamış.
Gurur duyarmış..!!
Yıllardır bize dayatmaya çalıştıkları ahlak anlayışının son sürümü..!
Yıllardır bize dayatmaya çalıştıkları ahlak anlayışının son sürümü..!
Başta seven insanın kıskanması gereği vurgulanıyordu.Hani seven kıskanırdı?
Demek ki, şimdi bay yazar için eşini sevmemiş mi diyeceğiz?
Başta bir Türk modeli seven, sonda batılı bir seven modeli..
Burada bile (Avrupa) bizden öğrendi kefereler kıskanmayı..
Onlar bile eskisi gibi bu tip aydın (!) yazar modunda değiller!
Bizim erkekler, onlardan ve her erkekten eşlerini/sevgililerini kıskandıklarını gösterdiklerinden, adamlar fesatlıklarından mı nedir, sakınmaya başladılar..
Fesatlık da olsa, kuralsızlık gibi, kıskanmayı da az az öğrenmeye, benimsemeye başladılar..
Darısı medyamızın medar-ı iftiharları bazı yazarların başına..
Fred ''yanlış meslek seçmişsin'' deyince ne yalan şimdi hakaretamiz bir cümleyi yapıştıracak yazarın suratına dedim..
Sonuçta belki adam son anda ortam bozulmasın diye lafı çevirmiştir..
Bizi bile geçtin.......diyecekti belki de..
akşamlar...
Evler yakıyorum önce,
Yetmiyor, sonra sıra şehirlere geliyor..
Şehirlerini de yakıyorum içimin..
Gözyaşları şeffaf beyazdan kızıla döndüğünde,
Akşam olmuş demektir...
Benim akşamlarımı bilir misin sen..?
Hiç bilme, hiç sorma..!
Sende akşamlar esmer renkte,
Bende karadan daha zifirdir..
Bilme
Ve sormadan git benden...
25 Şubat 2012 Cumartesi
adam gibi...
Sevdin mi; sevdiğine, sevdiğini haykırmalısın; şımarmalı ve şımartmalısın..
Delice, çılgınca, hatta manyak sevmelerin olmalı...
Her karşılaştığında o içindeki çocuk dışarı taşmalı, taşırmalı, çağlamalı..
Dedim ya, sevdiğini papatya fallarına mahkum etmeyeceksin, sevdiğini ''adam gibi'' göstereceksin...
24 Şubat 2012 Cuma
Allah aşkınızı versin..!
Akıl tutulması ile akıl sarhoşluğu başka şeyler..Biri insani, ikincisi ilahi..
Akıl sarhoşluğundan kastım ilahi cezbe ile ilahi aşk şarabından içip; basamak basamak; önce canlıları şefkatle severek; sonra Hazreti Yunus gibi, Hazreti Mevlana gibi, üstada, hocaya,şeyhe aşık olup; edebi ve aşkı öğrenmek ve daha sonra Gül Kokulu Kainatın Övüncüne, Peygamberimize (sav) aşık olma basamağından, Allah’ta fena bulup, Allah aşkı ile yanıp, kavrulmaktır..
Aşk diyorsanız, aşktan anladığım, en azından budur..Tadını bilmesem de..
İnsani ve ilahi olarak aşkı sınıflandırdığımızda; şimdilerde her yerde duyduğumuza ben aşk değil, tutku ya da akıl tutulması diyorum ki, kavuşunca tılsımını kaybeden bir olgu.
Yeri benim A= 3S yazımdaki gibi doldurulamazsa; yıkılmaya, harap olmaya mahkum..Bu manada halkın aşk dediği ‘’tutku’’ sadece fişekleyici, coşturucu bir kıvılcımdır; sönmemesi için saygı,sevgi, sadakat ile anlaşan çiftlerde kalıcı olabilir.
İlahi kaynaklı olansa, kavuştukça; suyu içtikçe kandırmayan; tadına doyulmayan;şevki ve iştiyakı çoğaltan; dahası kavuştuğunu sandıkça, ötelerin ötesinde yeni ufukların, maverasında/verasında kavuşulamayandır..Aşk budur..Öyleyse bilmeden aşka hakaret demiyeyim ama, haksızlık edilmektedir.. Geçen sayfamda yer verdiğim Cemal Safi’nin Benim Adım Aşk şiiri zaten durumu özetliyor..
Onun için Hz.Mevlana, ‘’Ben aşkın çocuğuyum’’ dedi..Aşk Allah’ın yarattığı sırlarından bir sırdır..Ben aşkın kölesiyim demektir, meftunuyum demektir bu aynı zamanda..Madem her şey aşk nurundan yaratıldı, madem muhabbetten Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) hasıl oldu, Hz.Mevlana’nın bu sözünden daha tabi ne olabilir..
Ben aşk nurunun bir cüz’üyüm..Allah’ın boyası (sibga) ile boyananlar, Allah’ın aşkına dalanlardır..Onlar enel Hak diyecek kadar sekir/sarhoşluk halinde seyrederler alemi..
Onlar, ‘’kahrında hoş lütfunda, bana seni gerek seni’’ elest bezminin mecnunlarıdırlar..
Geceleri uykuyu uyutup, sevgili ile tenhada buluşup, gözyaşlarıyla sessizce hıçkıranlardır onlar..Onlar haya edenlerdir, sana layıkıyla kul olamadık diye, özür beyan eden Hak dostlarıdırlar..
Malum, Miraç’ta (gecesi deriz, orada ne gece ne gündüz, ne zaman, ne mekan yoktu) Kainatın Övüncü ( sallallahu aleyhi ve sellem ) Efendimize, mihmandarlık eden Hz.Cebrail, bir noktaya geldiklerinde durur.Bundan sonra yalnız yolculuk edeksin ben bir adım daha atarsam külüm bile kalmaz dediğinde; ‘’Ben nasıl öteye devam edeceğim ‘’ buyuran Gül Kokulu Sevgiliye, Hz.Cebrail (as) kısacık cevap verdi..
‘’-Bende olmayan bir şeyle, Aşkla..’’
İşte insanı meleklerden de üstün kılan özelliklerden biri Allah aşkı..Allah insanı O’nun ( sallallahu aleyhi ve sellem ) şahsında sevdi de yarattı..Seni yaratmayacak olsaydım, alemleri yaratmazdım buyurdu, o şanlı Peygamberi son gönderdiği, ilklerin ilki elçisine..
Mahrum olduğumuz biricik maya, aşk...Biz onu Kanuni’den sonra, Sarı Selim ile kaybetmeye başladığımız için, aşk dediğimiz vecdimiz; sönmeye pörsümeye başladığı günden beri izzetli halimizi de kaybettik..Cihan reisliğinden, aile reisliğine kadar.. (2011)
Ezan Çiçekleri...
''Cemal Safi'nin ''Ezan Çiçekleri'' isimli nefis şiirini Bedirhan Gökçe'den dinlerken, mübarek ezan çiçeklerine ilişti gözüm..
Tam akşam ezanı vakti,akşam ezanıyla ''açan'' çiçekler..
Malum akşam ezanı, kıyamet saatidir aynı zamanda..Ve akşam ezanı bir insanın yaşlılık zamanına yakın evreyi de temsil eder..(Yatsı ise yaşlılık, piri fani oluş.)
Bu açıdan üstadın şiirinde ''Son fırsat elimden kaçarken geldin / Ezan çiçekleri açarken geldin'' demesi ne kadar manidar ve can yakıcıdır..
İkindi vaktine güzel dinimizin ''orta'' zaman dilimi demesi de, düşündürücüdür..
Günün ortası, ömrümüzün de olgunluk zamanını temsil eder..
Ama ezan çiçeklerinin açma mevsimi, bir yolcunun valizine sık sık baktığı ve merakla (gidiş nasıl olacak diye) hayıflandığı demlerdir..
Hele o demlere yakın bir de ezan çiçeklerinin açtığı zamanlarda bir dilbere aşık olunmuşsa ve şiire göre arada yaş farkı da varsa; şair efkarlanmasın da, bu duruma yanmasın da ne yapsın..
Akşam ezanı vakti ''açan'' şu mübarek ezan çiçekleri ile ilgili onlarca video var izleyin.
Son bir şey daha, ''açan'' diye özellikle tırnak içinde belirtişim; yani ey insan şu ezan çiçeğine bak da ibret al, ömrünün akşam vaktine geldiğinde hala iyiliklerin kötülüklerinden fazla değilse; bırak sevgiliye yanmayı, dünyaya aldanmayı; kendi derdine/hesabına yan; hala ezan çiçekleri gibi açamıyor, nurlanamıyorsan sen iş işten geçerek göçüyorsun..Ezan çiçekleri akşam namazına durdu da, sen gafilsin; denilerek, insanlığa mesaj verilmektedir..
İçinizin çiçekleri hiç solmasın, cum'anın bereketi üzerinize olsun.
23 Şubat 2012 Perşembe
Ruhuma güzel kokular geliyor..
Ağaçlara nefes alma imkanının sağlandığı, beton yığınlarına inat börtü böceklerle o ilkokul okuma kitaplarında çizgi resimli hep aklımızda kalan yaşam sevinci yazıların halen yaşandığı yerler buralar.
Bilenlerin malumu iki mevsim favorimdir.İlk ve sonbahar..Birinde muazzam diriliş..Kabir hayatının sona erip, Hz.Mevlana'mızın buyurduğu gibi : ''Hangi tohum toprağa atılmış da bitip yeşermemiş, insan tohumu atılsın da ahirete yeşermesin'' mealindeydi..
Gerçekten, zaman, insan kemiklerini de çürütüyor toprakta, bir acbüz'zeneb müstesna..Kuyruk sokumundaki bu tohum (bizim genlerimizin, sebepler dairesinde) kimliğimiz anlamında depolandığı noktanın çürümediği artık tıbben de biliniyor.Ki, bu hakikat 14 asır önce Kainatın Övüncü-sallallahü aleyhi ve sellem- Önderimiz tarafından bildirilenlerdendir.
Burada sabahları yine o doyumsuz senfoninin sanatçıları yavaş yavaş toplanmaya başladılar..
Kuşlardan söz ediyorum..Bildim bileli hep ibret ve şükürle izlediğim ötüşme zamanları imsak çıkar çıkmaz; sabah namazı vakti girdiği andan itibaren başlar..Bu mucize hiç değişmez..İmsak vakti değişir ama onların imsak vaktine uyumu asla değişmez..
Ve pencereyi açtığınızda ruhunuzun, cezbelerden cezbelere bir sevinç çığlığı atmamak için güç zapt edilir olduğu demler.
Bir yanda sabah ezanı, bir yanda ona fonda eşlik eden kuşlar, diğer yanda görünmez bir elin; sanki kutlu meleğin kanadıyla kainata serpiştirdiği binbir çiçekten toplanmış cennet kokuları..
Hepsini imanla içinize, ruhunuza çekiyorsunuz..Ve bu duyguyla abdestte yıkanıp, günahları dökerek yüce huzura, uçan halınız seccadenizle yükselip, mi'rac eyliyorsunuz..
Bu uçan halının yakıtı/benzini göz yaşı unutmayın..Yoksa havalanamazsınız..
İlkbahar; tüm sevdiklerimle sana erişmek için duadayım.
22 Şubat 2012 Çarşamba
gitmelisin...
git bu acılardan...
acılar gitsin o narin yüreğinden.
serçe yüreğin ürkmesin,
ürkmesin, yeniden sevmelerden.
sabahçı kahvesi gönlün,
ıslanmasın gözlerinden dökülenlerle...
mazi gitsin senden...
yaralayan sevdalara el salla,
gözlerinin vagonlarından...
git bu acılardan
acılar gitsin o nazlı yüreğinden,
serçe yüreğin ürkmesin,
ürkmesin, yeniden sevmelerden.
sabahçı kahvesi gönlün,
ıslanmasın gözlerinden dökülenlerle...
git, bir kez daha aldanmadan
git yollarına kurşun döken maziden,
git, ardına bakma sakın
serçe yüreğin üzülmesin artık..
İstanbul deyince (1)
Bütün büyük aşklar İstanbul'da yaşanmalı..
Bütün güzel kadınlar İstanbul gibi kokmalı.
Sevdalar, şehr-i İstanbul gibi kocaman olmalı,
İçinde kaybolup, aşksız sokaklara yollar çıkmamalı..
İstanbul olmalı sevgilimin parfümü
Kadını daha kadın,daha bir aşık..
Dedim ya, İstanbul gibi bakan,
İstanbul gibi yakan,
İstanbul gibi güzel bir kadınla
İstanbul kadar büyük bir aşk yaşamalı
Yaşamalı..
Yanıp yanıp yaşamalı,
Yaşadıkça yanmalı...
kal işte..
değmesin hayallerim bile sana
değmesin ellerim çöl sıcağı tenine
hayallerimde kal,
tükenmeden..
soluğun yakıcı bir ateş,
bilmeyeyim.
saklı kelimelerimi ayaklarına,
dökmeyeyim..
kal işte hayallerimde,
tükenmeden..
emeklesin yetim duygularım,
büyümesinler..
ve büyütsünler sensizliğimi
ve anlamsızlığımı,
anlamazlığımı..
kal işte hayallerimde,
kal işte öylece,
hayallerimde kal..
karlar dinince gelirim...
karlar dinince gelirim..
hâlâ nefes alıyorum
ve
hâlâ yüreğimin seven
en dip köşesi yosunlu
ama
pas tutmuş değil...
karlar dinince gelirim,
bir nisan sabahında,
tutarım o ürkek ellerinden,
öperim korkan yüreğinden,
sararım üşüyen ruhundan..
dedim ya
karlar dinince gelirim,
henüz ölmedim...
Kadınlar Ne İster..?
Bunun cevabını en ünlü düşünürler bile bulamamaktan yakınmışken, ben ne yazabilirim ki..? Gelen soruya cevap mahiyetinde, (Kadınlar nasıl çileden çıkarılır, şeklindeydi soru ) acizane kendimce bir şeyler yazmaya çalışacağım...
Kadınlar aşık olunmak,övülmek,değer verilmek, affedilmek, anlaşılmak, anlayış görmek,korunmak, sevgi ve şefkatle sarılıp sarmalanmak (kedi gibi), özel günlerin asla unutulmamasını isterler...
Kısacası erkeğin düşünüp ya da veremeyeceği her şeyi isterler, demişti bir yazar..Kadınlar nasıl çileden çıkarılırlar :
Doğum günleri, evlilik yıl dönümleri,sevgililer günü hatta ilk tanıştığınızda üzerinde hangi kıyafet (hangi renk) olduğuna kadar unutursanız..
Buna bağlı, falan gün falan yere yemeğe gideceğinizi ya da eve gelirken istenen siparişi unuttuğunuzda...
Eve geldiğinizde değiştirilmiş, boyanmış ya da kestirilmiş saçlarını kapıdan girer girmez fark edip; beğeninizi ifade etmediğinizde. (Yani bu kadar kör bir adam da gitsin gözünü göz bankasına bağışlasın.)☺
Yeni parfümünü fark edip, onu parfüm kokusuyla birlikte bir elektrik süpürgesi vakumu gibi içinize/kendinize çekip öperken; ''gerçi en güzel koku senin teninin kokusudur ama, bu da harika bir parfümmüş'' demediğinizde. (Eşindeki kokuyu fark etmeyen bir burun, zaten burun değil, kanaldır.)☺
Hastalandığında, ''canım abartma bir şeyin yok, nane limon kaynat geçer!'' diyerek TV’den gözlerini ayırmayan bir erkek..(Bunu diyeceğine eşine nane-limonu kaynatsa ya da varsa ilaç verse ve şefkatle sararken, doktora götürmeyi gündeme getirse...)
Ön sevişmesiz, duygusuz, ruhsuz eşiyle seviştikten, (adi bir tanımlamayla işi bittikten) sonra; duygusal dokunuş ve sarılışlar/öpüşlerle ilişkiyi tamamlamayıp poposunu dönüp horlayan ve ''yine çok mükemmeldin hayatım'' demeyen bir erkek/kadın...(Böyle bir durum karşısında kadın acı acı yalnızlığını hisseder.)
Evde, mutfakta..kısaca hayatın her alanında karısına yardım etmeyen, masaya bir bardak bile koymaktan aciz erkek de kadını tamamlamış olmaz.
Mutfak demişken, zaman zaman karısına farklılıklar sunmak adına, mesela karısı uyurken, önce kalkıp sabah kahvaltısını hazırlayıp, öpücüklerle eşini kahvaltıya kaldırmayan erkeklerden...(Ki ne kadar zevklidir.)
Kendisine çiçek getirmek için ille sevgililer gününü bekleyen erkek de kadını çileden çıkarır.
Çocukların başta okul olmak üzere, her problemini karısına yıkan erkekler.
Karısının konuşmadan bakışlarından da öte, duygu ve düşüncesini okuyup;ona göre davranmasını bilmeyen erkekler..
Evliliğin/birlikteliğin monotonlaştığını fark edip; çeşitlendirmesini, zenginleştirmesini, farklı eylemlerle beceremeyen erkekler.
Evde tamirat adına bir çivi çakmasını, damlayan musluğu tamirden aciz ve umursamaz erkek de kadını çileden çıkarır.
Bir şey anlattığında, ilgisiz ya da kabaca ''tamam uzatma, anladım!'' diyen bir erkek...
''Seni seviyorum'' demeyi unutan ve eşi söylediğinde de yalnızca ‘’ben de’’ diyen erkek de kadını acaip çileden çıkarır!
Eşinin aile ve akrabalarını eleştiren ya da kötüleyen erkek...
Eşini tatile, değişik yerlere götürmeyen, alış-veriş yaparken sabırlıca saatlerce dolaşmasına tahammül etmenin dışında katılımcı olmayan erkekler de kadını çileden çıkarır.
Kendisine bakım uygulamayan, bakımın sadece kadına has bir mecburiyet olduğunu sanan erkek...(Oysa erkekte de kişisel bakım, kadın kadar önemlidir. Bu da öncelikle ağız,diş,dil bakımından
Ön sevişmenin başlangıcının güzel romantik söz ve davranışlar olduğunu bilmeyen erkekler de kadını çıldırtır...
Erkeklerin bilmediği ve anlamadığı en önemli şey; kadın bir kere nefret ya da cinsel soğukluk kuyusuna itilince; bir daha asla oradan çıkmaz. Bu evliliğin artık görünürde var gibi gözüktüğünün ama aslında bittiğinin resmidir. Kadın nefreti erkek gibi değildir ve maalesef kalıcıdır. Erkekte geçici olan bu durumu anlamayan erkekler de kadını manen eşine/sevgilisine karşı öldürürler.
Evlilikte hep yeni kalmanın formülünü önemsemeyen ve bu konuda kendisini ve evini yenilemeyen, eserler okuyup geliştirmeyen erkek (her iki taraf da) kadını çileden çıkarır.
Dağınık savruk ve arkası sürekli toplanan bir erkek de kadını çileden çıkarır.
Bir çırpıda aklıma gelenler bunlar. Şüphesiz satır başları yaptığım prensipleri açmak bir yazının sınırlarını aşar ve kadın nasıl çileden çıkar konusu etrafında, ilave edilecek pek çok şeyin olduğu muhakkak.
Bugün boşanmaların temelinde, yukarıda saydığım maddelerin de etkisi inkar edilemez.
Bir düşünür ''Ordular idare ederim, bir kadını idare edemem!'' demişti. İşte bence en büyük san’atların başında gelir, bir kadının gönlünde hep ve yine, yeniden yeni kalmak kalabilmek.
Dibin Notu: Normal kadından ve onun tabi beklentilerinden söz ediyoruz; kadınlık ve adamlık onurundan uzak arıza tiplerden değil!
*Bu yazımı ilk kez Temmuz 2011'de Blogcu'da yayınlamıştım.
bu sensizlik...
nasıl da ziyan oluyor,
içimdeki şefkat ırmağı,
dökülecek bir yasemin havzası olmayınca...
akıp gidiyor çağlayanlarım,
akıp giden yalnız yıllarım gibi.
ne görebiliyor,
ne dokunabiliyor,
ne de nefesini hissedebiliyorum.
oysa seninle hafiflemişti,
acılarım...
çocuk mevsimime dönmüştü,
şu küskün yüreğim...
umutsuz bir tesellim olmuştun,
sen benim çocuk yanım,
muzip şakalarım,
şefkat göğsüm,
damarımda akan deli-dolu kanım !
hayalimde kadınım,
nazlı sevdiğim...
bu sessizlik diriler mezarlığı..!
bu sensizlik, aşk için yanan ruhum...
bu sensizlik, bükük masum dudağım,
çökük omuzlarım,
kırık hayallerimin son durağı...
biliyorum,
sen bir hayalsin
ve
bu hayalin,
gerçekliği yok sevgilim...
adanmış aşk'a..
''Senden uzakta uzak kaldım her yanıma
Arayıp durdum kendimi seni bulmaya'' Murat Kekilli'nin beğendiğim şarkılarından..
''Arayıp durdum'' demiş..Gerçi söze şiire kimse bir şey diyemez.Gönül adamının kendi iç dünyası ile, durduğu yerden kağıda dökülenlerdir..
Ben aramayı ''adamak'' yaptım...Aramak ve sonrasında bulmak başlamaların başlangıcıdır oysa...
Adayıp durdum kendimi seni yaşamaya..
Seni bulmak yetmiyor..
Bu buluşa sadık yepyeni bir hayat gerekiyor..
Seninle dopdolu..
Sana adanmış..!
Sana düşen hak etmek,
Bana düşen layık olmak,
Bize düşen sadık olmak,
Kıymet bilmek,
Yıpratmamak, yormamak, yorulmamak..
Vazgeçmemek...
Her an özlemek.
Ve aşkta taze kalmak...
duvarlarımı yıktın...
Gözlerim sana yol alır.
Ne zaman aklıma gelsen,
Yüreğim sana kahırlanır...
Özlemek, bir derin keder olur,
Yara olur,
Dert olur,
Çöl olur,
Aşılmaz dağ olur...
Geceler, sırdaş olur,
Avazıma yankı olur!
Yıkılır duvarlar!
Yıkıldı duvarlarım!
Diyemem derdimi kimselere,
Aşk mıdır, ayrılık mıdır..?
Gül yüzüne susamışlık mıdır?
Vurgun yemiş şarkılar mıdır..?
Bilmiyorum yar,
Sensizlik böyle bir şeymiş
Kelimeler aciz
Şiirler bitap..
Ben aciz,
Yüreğimde mehtap
Bir yaban ağrı ki,
Söz tükeneli nice olmuş,
Şimdi vakit,
Umutsuzluğu çeyrek geçiyor,
Şimdi vakit senin etrafında çark ediyor.
Ey adına geceler yazılası,
Şiirlerin mahcup kaldığı yar,
Gel, bu gece yadım yerine
Bende, yanı başımda kal.
sırılsıklam
bilirim,
yağmur güzel kokar toprakla
ve
yağmur altında
çiçekler de,
bilmediğimse
yağmur altında
teninin nasıl koktuğu,
nasıl sarhoş ettiği,
nasıl çıldırtıcı,
nasıl kışkırtıcı aktığı,
süzülerek saçlarından...
yağmurlara
kat kokunu,
sar ruhumu,
yağmur ol ak içime.
aşk yağmuru,
sağanak sağanak,
ıslat beni,
sırılsıklam...
bir mevsim
bir mevsim var içimde,
benzemez dört mevsime,
araya araya savrulduğum...
bir renk var içimde,
soldurduğum...
benzemez yedi renge,
ebru gibi girdabında kaybolduğum...
bir duygu var içimde,
yoğrulduğum...
benzemez başka arzulara,
bakirce koruyup sakladığım...
bir sevgili var içimde,
yandığım...
benzemez başka aşklara,
bir ömür adandığım,
her an yeniden aşık olduğum...
Bir Gececik Uyuma Ne Olur..
Her gece uyuyorsun, daha doğru söylemek gerekirse bir ömürdür uykudasın be adam...
Ne zamana kadar..?
Mezarda uyanmanın faydası olsa, gidenler kabirlerini nur gibi parlatırlardı..!
Özümüzdeki letaifler çalışmadan ölmek ne acı...
Hz.Mevlana'nın ''canlı cenazeler'' dediklerinden olmak, gerçek keder..!
Zikirsiz,fikirsiz,tespihsiz...
Büyük aldanış yani...
Acizane sizlere yeni videomu takdim ediyorum.
Ne demişler sözün tamamı deliye.
Arife tarif olmasın.
21 Şubat 2012 Salı
Bahardan haber var !
Dışarıda güneş,
Huzurla gülümsüyor..
Ve sesleniyor:
''Bahar kapıda..''
Sonbahar rengi yüreğime,
Bahardan haber var:
''Aşık ol''
Bu bahar aşık ol,
Ve kalan ömrünü o aşka ada..
Varsın hayali olsun,
Varsın erişilmez olsun,
Varsın bir masal yüzlü,
Kerem sözlü olsun,
Ne çıkar.
Baharda aşk başkadır,
Bu fırsat kaçmaz,
Belki ömrümün son ilkbaharı
Belki destedeki son bahar
İkinci bahar bile değil
İlk ve ilkbahar..
Bahardan haber var:
''Hadi aşık ol ben geliyorum.''
14 Şubat 2012 Salı
Hoş geldin Sevgililer Gününün En Sevgilisi
Güle o muhteşem kokundan düştü bir zerre, dikeni gözümüze gözükmedi sarhoşluğumuzdan..
En kıymetlimiz oldu, günahkar burunlarımızdan aldık onu, müflis gönlümüzde ''yar'' diye sakladık sevdamızdan.
Sevgili,
En Sevgili...
Bugün ''levlake'' sırrından gafil insanlık senin var oluşunu; var olmasaydın, varlığa gelinemeyeceğinden gafil insanlık, yanlış adreste ''sevgililer günü'' kutluyor...
Aslında seni kutluyor tüm insanlık..Her şey senin nurundan halkedildiğine göre, sevgi de senden olduğuna göre...
Sevgili...
Sana sevgili olmayı beceremeyen bendimizle; sahte bendlerimizi yıkmayı başaramasak da, sana iman etmekle bahtiyar; layık olamamakla mahçup bir utangaçlık içinde başlarımız eğik..
Gözlerimiz senin için akıtılan yaşlarla henüz tanışamasa da, sen bizim cahilliğimize verir, kerem eylersin...
Bugün ve yarın..hep ve tek..Sevgili Günü, biliriz ki sana adanmıştır..
Bugün bir kadını/erkeği sevebilen, umulur ki, seni sevmenin hakiki ve vazgeçilmez lezzetini tattığında, dünya ve içinde ki hiç bir şeye değişmeyecektir...
Güle kokusundan zerre ikram eden Sevgili,
Seni görmek için uyumayı unutmuşlara,
Gönlümüze aşkından cömert bir gül yaprağı bırak da öyle git...
Giderken hasretleri ardına bırak, gül yaprakları ve gözyaşlarımızı mübarek kademi saadetinize biz dökelim...
Bugün sevgililer günü...
Bugün Şems'in kamerleri kendisine aşık ettiği gün..Bugün ve yarın..hep..
Yüreğinde seni taşıyan, kim ne derse desin; kime sevgili derse desin...
Alemde bir tek sevgili var: O'da sensin Ya Rasulallah...
Allahümme salli ala seyyidina Muhammed...