▼
23 Ocak 2013 Çarşamba
Bugün O doğdu
Milâddan sonra, 571 senesi, Fil Yılı'nda, 12 Rebiülevvel yani 20 Nisan, pazartesi gecesi sabaha karşı ; yalnızca dünyaya değil bildiğimiz ve bilmediğimiz alemler ve dünyalar için bir Nûr teşrif etti..
O, sallahu aleyhi ve sellem insanlığa Allah'ın (cc) en büyük armağanı, lûtf-u keremidir..
Kâinatın yaratılış planı O, sallahu aleyhi ve sellem teşrif edeceği için Allah tarafından taktir edilmiştir. Yani her ne varsa alemde O'nun yüzü suyu hürmetine, hatırına, aşkına yaratılmıştır.
Burada mübarek örnek hayatlarını anlatmayacağım.Zaten anlatanlar aciz, anladığını sananlar aldanmış ya da aciz kalmışlardır.
O'nu sallahu aleyhi ve sellem anlamak aslında yeryüzünde çok az bahtı güzel kimselere nasip olmuş ve onlar da zaten anladıklarının anlamı içinde ömür sürmüş, O'ndan sallahu aleyhi ve sellem gül kokuları saçarak şu gök kubbede sadalar bırakmışlardır.
Hani derler ya: ''doğım günün 'kutlu' olsun'' diye..Kainatta gerçek anlamıyla ''kutlu'' kutsanmış doğum günü ilk önce ve hep önce O'na sallahu aleyhi ve sellem aittir.Sonra, derece derece diğer peygamberler ve evliya..
Bilmem ne araştırmasında anketinde O sallahu aleyhi ve sellem ilk sırada geliyormuş ne gam! Anketi yapman yetmez ki, O'na sallahu aleyhi ve sellem iman edecek, hayatına yalnızca O'nu sallahu aleyhi ve sellem rehber, klavuz, örnek ve önder kabul edeceksin.
O'nun arkadaşları sahabe ''Anam babam sana feda olsun Ey Allah'ın Peygamberi'' derlerken o günün arap toplumda en geçer ve en büyük sözü söylüyorlardı.Her şeyimiz, ''her şeyimiz sen olana'' feda diyorlardı ve feda da ediyorlardı, neleri varsa canlarına kadar..
Uzaklarda bir deve çobanı, O'nun, sallahu aleyhi ve sellem Uhud'da mübarek dişlerinin şehid olduğu haberini duyunca aşkından, kahrından, kederinden dişlerini taşla kırıyor ve adı Veysel Karani olarak dillerde dolaşıyordu.
Tabi bunu bugünün iğdiş edilmiş, berrkalığını kaybetmiş penceresinden görüp anlamak ne kadar güç! Aşk mı diyorsun, aşk bu işte.
Allah,ilk O'nun sallahu aleyhi ve sellem nurunu yarattı.Sonra kalemi yarattı ve kaleme emretti yaz.Kalem La ilahe illallah Muhammedür'rasulullah, yazdı kainat kitabına..Ne güneş, ne yıldızlar, be gezegenler hiç bir şey yaratılmazdan önce..İlk O'nun sallahu aleyhi ve sellem ruhu yaratıldı ve dünyamıza teşrifleri son peygamber olarak gözükse de, o ilk peygamberdi.
Şu ayet beni ayrı duygulandırır: ''Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.'' (Tevbe:128) yalnızca bu ayetin tefsirini okusa bir insan, ilim olarak ona yeter.
Gerçekten O, sallahu aleyhi ve sellem ''ümmetim, ümmetim'' diyendir ve mahşerde de öyle söyleyerek, her peygamberin geçerli tek duasını bizlere saklayandır.
O'nu sallahu aleyhi ve sellem, ne kadar tanıyoruz? Bilmem kimi/kimleri tanıdığımız bilgiyle bunu bu kutlu günde bir kere daha düşünelim ve gerçekten kimi hayatımıza rehber edinmişiz, kimi örnek şahsiyet bellemişiz üzerinde ne kadar düşünülse azdır.Bu vesile ile O'nu sallahu aleyhi ve sellem yine, yeniden keşfetmek için nefeslerimizi değerli kılmalı, çocuklarımız ve ailemizle O'na ait sahih eserleri hep birlikte okuma zamanları düzenleyerek öğrenmeliyiz.Öğrendikçe ahlâkımızın ve yaşantımızın güzelleşeceğine şahit olana dek..
Çok sorulan basit bir soru ile noktalayalım.Neden 20 Nisan'da teşrif ettiler de bugün kutluyoruz? Malum kameri/hicri aylar, Allah'ın taktiri ve derin hikmetler sebebiyle yıl içinde gezer ve 10-11 gün öne takabül eder.Bunun sebepleri ayrı konu.İşte bu nedenle Kâinatın Övüncü sallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in kutlu doğum günleri bugüne denk düşerek bu zaman dilimini sevindirmiş, nasiptâr etmiştir..
Bir de, Peygamber öldü, vefat etti sözleri beni rencide ediyor.Nasıl ki O, sallahu aleyhi ve sellem gelişiyle bu dünyamızı şereflendirdiyse, ötelere gidişine de ahireti şereflendirdi demeyi tercih ediyorum.O sallahu aleyhi ve sellem haşa sıradan biri değil ki, öldü densin..Ve son not; mübarek pak has isimleri ile Hz.Muhammed sallahu aleyhi ve sellem şeklinde yazmamalıdır, bunun yerine Peygamberimiz denilmesi daha uygundur.Hele direk hitap kesinlikle edep dışıdır ve Kur'an da Allah bile ''Ya Muhammed'' sallahu aleyhi ve sellem diye zatına hitap buyurmamıştır der, Necip Fazıl Kısakürek bir eserinde..
Allah'ım,
Günahımıza bakmadan, ''Sevgilim'' buyurduğunun hürmetine akibetimizi hayr eyle.Aklımızı, imanımızı, sağlığımızı bizlerden alma. Razı olacağın işleri bizlere sevdir ve kolayca muvaffak eyle.Vatanımızı ve İslam milletini sevgiyle kenetlenmiş olarak kötülüklerden, afatlardan muhafaza eyle.Duaya muhtaç kullarının hayırlı dualarını kabul eyle.Nefsimizin zebunu olmaktan bizleri koru.
Cennet sabahında sevdiklerimizle ilahi neş'e ile, cennetten Zatını (cc) temaşa eden bahtiyarlar zümresine ilhak eyle..Bu duaya amin diyen kullarının da iki cihanda maddi ve manevi sıkıntılarını bertaraf eyle.Amin.
Kandilimiz mübarek, mübarek kılsın bizleri..
18 Ocak 2013 Cuma
Mehmet Ali Birand ve unuttuğumuz ölüm gerçeği.
Mehmet Ali Birand'ın güleç ve pozitif yüzü ile gidişi çoğumuzu çok üzdü.Sempatik ve olduğu gibi net birisiydi. Allah Müslümanlara rahmet eylesin.
Dün gece Prof.Nihat Hatipoğlu ile birlikte sohbetlerini de verdiler.Orada Birand, o güleç yüzüyle kendisinin nezdinden tüm dinlerin aynı olduğunu söyleyebildi..Ama artık aynı olmadığını, hak, üstün ve geçerli dinin yalnızca İslam olduğunu çok iyi biliyor..
Yine cumaya da mı gitmezsin diye sorulduğunda gitmediğini ve ''din dışı'' yaşadığını o güleç yüzüyle ifade edebildi..Bu cümlesine daha da çok takıldım.Kulaklarımda yankılandı durdu..Din dışı yaşamak..Şimdi kesin olarak ''din içi'' bir hayat yaşıyor.Ruhunu götüren melekler, beden elbisesi toprağa verilene dek onu berzahta tutuyorlar ve o toprağa konulana dek, sıkıntılı bekliyor.Geride kalanların azcık dini bilgisi olsa, onu bugün hem de mübarek cuma günü, cum'a namazından sonra gömerlerdi.
Cuma günü ya da gecesi ölen ''Müslümana'' kabir azabının olmayacağı müjdesi vardır.Ama Müslüman'a..!Artık günümüzde kim kimdir, nedir, bilmediğimiz ve kalpleri yalnız Allah bildiği için ben ünlü birisi öldüğü zaman, direkt ismen değil, ''Allah (cc) Müslümanlara rahmet eylesin'' derim. O anda ölen de Müslümansa onun için de geçerlidir zaten.Haketmeyene de zaten bilmeden yasin de okusan, rahmet yerine gazap sağanağı olacaktır.
Ve aslında her ölende üzüldüğümüz şey, ölümdür.Ölümün kendisidir..Kendi ölümümüzdür..Ölümlü olmaklığımızdır..Bir anda ağzımızın tadı kaçar.Konu değişsin ister nefslerimiz.Ve ''ne yapalım hepimiz öleceğiz'' tesellisi ile neşemizin kaçmasına engel oluruz..
Ölüm üzerine yazdığım şiirler de, bazı dostlarımı üzüp etkilese de, hayatın yaşam kadar doğal bir gerçeği aslında..Biz de genelde mezarlılar şehirlerin dışında değil içindedir..Bayramlarımız sevinç ve hüzün yine içiçedir..Hayatla ölüm gibi..
Bilmiyorum bana çok normal geliyor ölümü irdelemek ve düşünselden yazıya dökmek..Ve bunun abartılmadığı ve dengeli yaşandığı sürece faydalarına inanır, depresyon belirtisi olarak da görmem..
''ABD’nin Missouri Üniversitesi’nden Kenneth Vail konuyla ilgili yaptığı açıklamada zihnin bilinçli olarak ölümle ilgili düşünceleri yok saydığını savunan “Terror Management Theory” (Terör Yönetme Teorisi) adlı araştırmanın psikologlar tarafından desteklendiğini söyledi. Uzmanların bu teoriyi destekleme amacı ise ölüm düşüncesinin insanları depresyona sürüklediğine inanmaları.
ÖLÜM DÜŞÜNCESİ MOTİVE EDİYOR.
Vail son yıllarda yapılan çalışmalarda bu teoriye zıt olan bir başka teorinin ortaya çıktığını belirtti. Ölüm düşüncesinin insanlarda olumlu davranış biçimleri yarattığını savunan teoriye göre bir gün ölümü tadacağını düşünen insanların motivasyonları çok yüksek oluyor ve hayata daha çok tutunuyorlar.
Teorilerini örneklerle açıklayan Vail şöyle konuştu: “Mezarlıkta yürüyen insanları gözlemledik ve onların aralarında konuştukları şeylere kulak misafiri olduk. Bir çok insan yürüyüş sırasında insanlara yardım etmenin önemli bir şey olduğundan bahsetti.”
Vail ölüm düşüncesinin insanları daha sağlıklı yaşamaya motive ettiğini ve empati özelliklerini geliştirdiğini de sözlerine ekledi.'' (ntvmsnbc)
Sevgili Peygamberimiz (sav) : "Lezzetleri yok eden ölümü çok hatırlayınız," (Tirmizî)
''En akıllınız, ölümü çok hatırlayan, ahiret için azık toplamakta acele edendir. Ölümü çok hatırlayan dünya ve ahiret saadetine kavuşur.'' (Taberani) buyurmaktadır.
Kaynağını bulamadığım diğer hadis-i şerifte : ''Ölümü günde yirmi kere düşünen şehid olarak ölür.'' buyrulmuştur..Şimdi depresyona mı girmektir bu. Dediğim gibi dengeli ve ölçülü olduğu sürece sayısız faydaları var.Öyle olmasa ölümü çok hatırlamamız istenmezdi, hem de Peygamber (sav) dilinden.
Bu noktada içinde yaşadığımız çağın, modernitenin hastalıklı bakış açısı ve bizlere dikte edilen yaşam felsefesinin rolünü gözardı edemeyiz.Bize mezarlık ziyaretlerini bile bayramdan bayrama yaptıran da, ölümden söz etmeyi kerih gösteren de budur.
Ölümü, düşünmekle, ölümü istemek farklı şeyler..Ben ölümü hakkımda hayırlıysa istiyorum.Ama bu da zaten hadisle izin verilen bir durum.Uzun yazı yazmayı okuyanı sıkar düşüncesiyle tercih etmiyorum ve bu yazının uzadığının farkındayım. Bir Kur'an ayeti ile son noktayı koyalım:
"Ey mü'minler! Mallarınız, çoluğunuz, çocuğunuz, sizi Allah'ı zikretmekten alıkoymasın. Zira bunu yaparsa muhakkak o hüsrana uğrayandır. Birinize Ölüm çatıp da "Ey Rabbim! Benim ölümümü biraz geciktirsen de sadaka verip salihlerden olsam demeden önce, bizim size vermiş olduğumuz rızıklan infak edin. Allah belirli zamanı gelince hiçbir nefsi geri bırakmaz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır."(Münâfıkûn, 9-11)
Dün gece Prof.Nihat Hatipoğlu ile birlikte sohbetlerini de verdiler.Orada Birand, o güleç yüzüyle kendisinin nezdinden tüm dinlerin aynı olduğunu söyleyebildi..Ama artık aynı olmadığını, hak, üstün ve geçerli dinin yalnızca İslam olduğunu çok iyi biliyor..
Yine cumaya da mı gitmezsin diye sorulduğunda gitmediğini ve ''din dışı'' yaşadığını o güleç yüzüyle ifade edebildi..Bu cümlesine daha da çok takıldım.Kulaklarımda yankılandı durdu..Din dışı yaşamak..Şimdi kesin olarak ''din içi'' bir hayat yaşıyor.Ruhunu götüren melekler, beden elbisesi toprağa verilene dek onu berzahta tutuyorlar ve o toprağa konulana dek, sıkıntılı bekliyor.Geride kalanların azcık dini bilgisi olsa, onu bugün hem de mübarek cuma günü, cum'a namazından sonra gömerlerdi.
Cuma günü ya da gecesi ölen ''Müslümana'' kabir azabının olmayacağı müjdesi vardır.Ama Müslüman'a..!Artık günümüzde kim kimdir, nedir, bilmediğimiz ve kalpleri yalnız Allah bildiği için ben ünlü birisi öldüğü zaman, direkt ismen değil, ''Allah (cc) Müslümanlara rahmet eylesin'' derim. O anda ölen de Müslümansa onun için de geçerlidir zaten.Haketmeyene de zaten bilmeden yasin de okusan, rahmet yerine gazap sağanağı olacaktır.
Ve aslında her ölende üzüldüğümüz şey, ölümdür.Ölümün kendisidir..Kendi ölümümüzdür..Ölümlü olmaklığımızdır..Bir anda ağzımızın tadı kaçar.Konu değişsin ister nefslerimiz.Ve ''ne yapalım hepimiz öleceğiz'' tesellisi ile neşemizin kaçmasına engel oluruz..
Ölüm üzerine yazdığım şiirler de, bazı dostlarımı üzüp etkilese de, hayatın yaşam kadar doğal bir gerçeği aslında..Biz de genelde mezarlılar şehirlerin dışında değil içindedir..Bayramlarımız sevinç ve hüzün yine içiçedir..Hayatla ölüm gibi..
Bilmiyorum bana çok normal geliyor ölümü irdelemek ve düşünselden yazıya dökmek..Ve bunun abartılmadığı ve dengeli yaşandığı sürece faydalarına inanır, depresyon belirtisi olarak da görmem..
''ABD’nin Missouri Üniversitesi’nden Kenneth Vail konuyla ilgili yaptığı açıklamada zihnin bilinçli olarak ölümle ilgili düşünceleri yok saydığını savunan “Terror Management Theory” (Terör Yönetme Teorisi) adlı araştırmanın psikologlar tarafından desteklendiğini söyledi. Uzmanların bu teoriyi destekleme amacı ise ölüm düşüncesinin insanları depresyona sürüklediğine inanmaları.
ÖLÜM DÜŞÜNCESİ MOTİVE EDİYOR.
Vail son yıllarda yapılan çalışmalarda bu teoriye zıt olan bir başka teorinin ortaya çıktığını belirtti. Ölüm düşüncesinin insanlarda olumlu davranış biçimleri yarattığını savunan teoriye göre bir gün ölümü tadacağını düşünen insanların motivasyonları çok yüksek oluyor ve hayata daha çok tutunuyorlar.
Teorilerini örneklerle açıklayan Vail şöyle konuştu: “Mezarlıkta yürüyen insanları gözlemledik ve onların aralarında konuştukları şeylere kulak misafiri olduk. Bir çok insan yürüyüş sırasında insanlara yardım etmenin önemli bir şey olduğundan bahsetti.”
Vail ölüm düşüncesinin insanları daha sağlıklı yaşamaya motive ettiğini ve empati özelliklerini geliştirdiğini de sözlerine ekledi.'' (ntvmsnbc)
Sevgili Peygamberimiz (sav) : "Lezzetleri yok eden ölümü çok hatırlayınız," (Tirmizî)
''En akıllınız, ölümü çok hatırlayan, ahiret için azık toplamakta acele edendir. Ölümü çok hatırlayan dünya ve ahiret saadetine kavuşur.'' (Taberani) buyurmaktadır.
Kaynağını bulamadığım diğer hadis-i şerifte : ''Ölümü günde yirmi kere düşünen şehid olarak ölür.'' buyrulmuştur..Şimdi depresyona mı girmektir bu. Dediğim gibi dengeli ve ölçülü olduğu sürece sayısız faydaları var.Öyle olmasa ölümü çok hatırlamamız istenmezdi, hem de Peygamber (sav) dilinden.
Bu noktada içinde yaşadığımız çağın, modernitenin hastalıklı bakış açısı ve bizlere dikte edilen yaşam felsefesinin rolünü gözardı edemeyiz.Bize mezarlık ziyaretlerini bile bayramdan bayrama yaptıran da, ölümden söz etmeyi kerih gösteren de budur.
Ölümü, düşünmekle, ölümü istemek farklı şeyler..Ben ölümü hakkımda hayırlıysa istiyorum.Ama bu da zaten hadisle izin verilen bir durum.Uzun yazı yazmayı okuyanı sıkar düşüncesiyle tercih etmiyorum ve bu yazının uzadığının farkındayım. Bir Kur'an ayeti ile son noktayı koyalım:
"Ey mü'minler! Mallarınız, çoluğunuz, çocuğunuz, sizi Allah'ı zikretmekten alıkoymasın. Zira bunu yaparsa muhakkak o hüsrana uğrayandır. Birinize Ölüm çatıp da "Ey Rabbim! Benim ölümümü biraz geciktirsen de sadaka verip salihlerden olsam demeden önce, bizim size vermiş olduğumuz rızıklan infak edin. Allah belirli zamanı gelince hiçbir nefsi geri bırakmaz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır."(Münâfıkûn, 9-11)
14 Ocak 2013 Pazartesi
öyle bakma !
Öyle bakma !
Gözlerinin dipsizliğinde kaldı gönlüm,
Gözlerimden aktı hüzün..
Gözlerine müebbete sürüldüm..!
Gözlerin, sabahı olmayan sürgünüm...
Öyle bakma..!
Bakışların kor şimdi yüreğimde,
Hasret düştü hecelerime..
Keşkelerin pençesinde,
Şimdi her şey bir bilmece...
Öyle bakma !
Sen bakarsan ben dayanamam, ağlarım,
Bu imkânsız aşka yandıkça yanarım..
Bakma işte, savruluşum oldun ve kahrım,
Yokluğunda heba oldu zamanlarım...
13 Ocak 2013 Pazar
bir bahar günü
toprağın kokusuna karışsa kokum..
yüzümde tebessüm,
bir bahar günü ölmek ne güzel olur.
istemem kışın soğuk havalarda öleyim,
hem taşıyanlara zahmet,
hem, sanki, üşür aciz bedenim..
toprak ne güzel kokuyor,
yeryüzünün tüm kötülüklerini paklıyor.
pak eylese beni de günahlarımdan,
alınca beni de bağrına..
isterdim mezarım yakın olsun bir camiye,
ezanları dinlesem beş vakit, kıyamet akşamına kadar.
bazen aklına ben gelsem,
otursan taşıma seni seyretsem.
bana bir şeyler söylesen,
fakat ağlamadan..
bir bahar günü ölmek ne güzel olurdu,
ister ilk isterse sonbaharda,
arkamdan feryatlar olmadan,
sukûnetle taşısa beni dört adam..
bir bahar günü dünyadan.
11 Ocak 2013 Cuma
Küfür ne demektir? Kaç çeşit küfür vardır?
Değerli dostlarım,
Bu cuma çok güncel ve çok kimsenin maalesef cahili olduğu çok önemli bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum.
Aşağıya iktibas olarak çok önemli maddeleri aldığım ve gerektiği yerlere parantez içinde açıklama yaptığım bilgileri anlamaya çalışarak okuyup, çevrenizle paylaşmanız hem çok sevap, hem de çok önemli bir ödevdir.
Herkesin, hepimizin, hidayet üzere cennete gitmesini istediğimize göre, cennet yolu üzerindeki tuzakları, mayınları çok iyi bilmemiz gerekir.Konuya uzak halk kesiminde küfür, yalnızca birine sövmek anlamı ile bilinir..Aşağıdaki asıl anlamında ise kişi hakikate ve haşa hakikatin sahibi Allah'a ve kurallarına söverek imanını kaybetmektedir, anlamaya çalışarak dikkatlice okumanızı önemli istirham ederim:
''Kelime manası olarak ‘küfür’; ‘örtmek’ ve ‘gizlemek’ demektir. Dini ıstılahta ise Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in Allah-u Zülcelal katından getirdiği kat'i olarak bilinen şeylerden birini veya tamamını inkâr etmektir.
Dört çeşit küfür vardır, bunlar:
1- Küfr-i İnkari: Allah-u Zülcelal'i tanımayıp onu asla kabul etmemektir. Allah-u Zülcelal'in varlığını inkar eden kafirler gibi.
2- Küfr-i Cuhudi: Kalple Allah-u Zülcelal'i tanıyıp, kibrinden dolayı diliyle ikrar etmemektir, söylememektir. Şeytanın küfrü gibi.
3- Küfr-i İnadi: Kalple Allah'ı bilmek, dille itiraf etmemek. Ebu Talib gibi. Zira o: “Ben Muhammed'in dininin, dinlerin en hayırlısı olduğunu biliyorum fakat beni tenkit ederler, eleştirirler, diye itiraf etmiyorum.” diyordu.
4- Küfr-i Nifâki: Dille ikrar ettiği halde, kalple tasdik etmemektir. Münafıklar gibi.
Bir kimse bilmeyerek küfrü gerektiren bir söz söylese, kâfir olur mu?
Bilmeyerek küfrü gerektiren bir söz söyleyen kimsenin kâfir olup olmayacağı hakkında ihtilaf vardır. Alimlerin çoğunluğuna göre bilmemek bir mazeret değildir. Bilerek ya da bilmeyerek de olsa küfür kelimesi söylemek küfürdür.
Bazı alimlere göre ise küfrü gerektiren sözün muhtevâsına inanmayan kimse, böyle bir kelime söylerse kâfir olmaz.
Küfrü gerektiren söz ve fiiller nelerdir?
Bir kimse zorlama olmadığı halde, dili ile küfrü icap ettiren bir söz söyler ve kalbi de iman ile mutmain olsa bile (imanlı olursa) yine kafir olur. Bir kimsenin ‘kafir’ ya da ‘mü'min’ olması ancak sözü ile anlaşılır.
İnsanı küfre düşüren sözler ve davranışlar burada sayamayacağımız kadar çoktur. Ancak önemlilerinden bazılarını dile getirmiş olalım:
1- Bir kimsenin kalbine, küfrü icap ettiren şeyler gelir de, dili ile söylemezse, mü'mindir. Fakat kalbine geldikten sonra, (kalbi niyet olarak) küfre azmederse, kafir olur. (Mesela haşa Allah'ı bir yaratılmış bir cisme benzetirse, böyle bir vesveseyi içinde bir ses söyler ama kişi bunu redderse, kabul etmezse aksine La İlahe İllallah diyerek imanını yenilerse dinden çıkmaz, bu bir vesvese şeytan hilesidir.MM)
2- Bir kimse başka bir kimseye, küfür kelimesini söylesin diye telkin etse, o telkin eden kimse kafir olur. (Birisinin kâfir olmasını dileyen kendisi kâfir olur MM)
3- Bir kimse: "Filan adam uçarsa ben kafir olacağım" dese, o insan uçmayacağı halde, bunu iddia eden kişi, küfrünü buna bağladığından dolayı kafir olur.
4- Bir kimse: "Ben şu işi yapmış isem kafir olayım" dese, o işi ister yapmış olsun isterse yapmamış olsun, küfrünü buna bağladığından dolayı kafir olur.
5- Bir kimse Allah-u Zülcelal'in isimleri ve emirleriyle alay ederse, kafir olur. (Mübarek isimler de böyledir Şaban,(Kemal Sunal) Recep (İvedik) gibi..aşağılama ve alay kastı varsa tehlike büyük..MM)
7- Bir kimse, Müslüman bir kimse için: "Filan adam, benim ve Allah-u Zülcelal'in yanında yahudi gibidir" derse kafir olur.
8- Bir kimse, hasta olan bir adam için: "Bu adamı Allah unutmuştur" derse veyahut "Allah'ın unuttuklarındandır" derse kafir olur. Böyle demekle Allah-u Zülcelal'in ilim sıfatını inkar etmiş sayılır. Halbuki, Allah-u Zülcelal'in ilim sıfatı ezelidir ve O hiçbir şeyi unutmaz.
9- Bir kimse, başka bir kimseye: "Senin yemininle eşeğin anırması aynıdır" derse kafir olur. Çünkü Allah-u Zülcelal'in ismi ile yapılan yemini -haşa- eşeğin anırmasına benzetmiştir.
10- Allah-u Zülcelal'i mahlukattan birine veya bir nesneye benzeten kimse kafir olur. Çünkü Allah-u Zülcelal yaratılmış hiçbir şeye benzemez.
12- Bir kimse, küfür kelimesi söyleyen bir kimseye, rıza ile gülse kafir olur. Çünkü küfre rıza göstermek de küfürdür.(Maalesef en güncel dinden çıkaran maddelerden biri budur.TV kanallarında, film ya da tiyatrolarda sıklıkla rastlanan bela budur.İnsanları dini argümanlar üzerinden güldürerek hem dinden çıkan ve milyonları bir anda dinden çıkaran programları görünce, kıyamet hadislerinden biri gelir aklıma:''..akşama Müslüman erecek, kâfir olarak sabahlayacaklardır..'' bu ancak işte TV izleyip, orada kişiyi dinden çıkaracak bir şeye gülmekle olacaktır.MM)
13- Bir kimse: “Ne olsaydı zina, kumar ve içki gibi haramlar helal olsaydı!” diye temennide bulunursa kafir olur. Çünkü burada kendi istekleriyle, Allah-u Zülcelal'in kesin haram kıldıklarını helal görmek istemiştir. Halbuki Allah-u Zülcelal bunları kesin haram kılmıştır.
14- Ezan sesini duyan bir kimse: “Bu çan sesidir” diye alay etse kafir olur. (Ezandan rahatsız olup, müezzin anırıyor dese, makul ayardaki sesini şikâyet etse de böyledir MM)
15- Bir kadın kocasına veya bir koca karısına: "Seninle olmaktansa kafir olmam daha hayırlıdır" demiş olsa kafir olur. Çünkü kafir olmayı hayırlı görmüştür.
16- Bir kimse: “Kur'an çöl kanunudur, bir işe yaramaz.” dese kafir olur. (İslam kanunlarını reddedip, şeriata hakaret etse, istemese de böyledir.MM)
17- Bir kimse önemsemeyerek ve küçük görerek Kur'an-ı Kerim veya Hz.Peygamber (sav)'in hadis-i şerifini ayak altına alsa veya yastık olarak kullansa kafir olur.
18- Bir kimse tefsir, fıkıh, akâid gibi ilimlerle alay edip hafife alırsa kafir olur.(Ve İslam alimleri, hocalar ile alay da böyledir.MM)
19- Bir kimse: "Eğer Allah bana sensiz veyahut filansız cenneti verirse istemem" derse kafir olur. Çünkü bu kimse Allah-u Zülcelal'in iradesini kabul etmeyip itiraz etmiştir.(Ne şarkılar şiirler var böyle MM)
21- Bir kimse ölü için: "Allah'ın ona sizden daha fazla ihtiyacı vardır" derse kafir olur. Allah-u Zülcelal hiç kimseye muhtaç değildir. Bütün kainat Allah-u Zülcelal'e muhtaçtır.
22- Bir kimseye: "Allah için şu işi yap" dense, o da serahaten, açıkça: "Allah emrettiği için yapmam" derse o kimse kafir olur.(Bu yüzden bir insana direkt hadi namaz kıl dememelidir.Kılmam derse dinden çıkacağını söyleyen alimler çoğunluktadır.MM)
25- Bir kimse, bir kişiye: "Allah dilerse şu işi yaparsın" der, diğeri de: "Allah dilemese de yaparım" derse kafir olur.
27- Bir kimse başkasına filan sanattaki üstünlüğüne işaret ederek: "Falan şahıs o sanatın Allah’ıdır" derse kafir olur.
28- Bir kimse: "Cebrail ve Mikail de olsa falan kişinin şahitliğini kabul etmem" derse kafir olur.
31- Bir kimse diğerine: "Şu işi yap!" dese, o da: "Allah'ın oğlu gelse yapmam" dese, kafir olur. Çünkü Allah-u Zülcelal'e oğul isnad etmiş olur.
Dikkat..!
Bu ve benzeri sözlerden birini, yanılarak veya bilmeyerek de olsa söyleyen kişi, dinden çıkmış, kafir olmuş olur. Ve o kişinin tövbe istiğfar edip iman ve nikah tazelemesi gerekir. Önce, kelime-i şehadet getirip iman tazelenir ve gusül abdesti alır, tövbe eder; ardından şartlarını yerine getirip nikah tazelenir.
Kaynak: S. Muhammed Konyevi; Asrımız Meselelerine Fetvalar, Reyhani Yayınları, 3. baskı, Konya, 2006
7 Ocak 2013 Pazartesi
Kadınlar susarak, erkekler susayarak gider..
''Kadınlar susarak gider..'' demiş Cemal Süreya, çok meşhur yazısında..
Önce latife ile başlamalıyım.Hayır çok kadın susmaksızın, susturarak adamın canına okuyarak gider diyerek..
Ya erkekler..?
Erkekler de susayarak bir aşka, öylece çekip gider..İstediği gitmek değildir ve giderken omzuna o beklenen elin dokunmasını ya da kapıda kilit olarak durmasını ister aslında..
Güvenmek, çok güvenmek ister erkekler..Sevildiğine, sadakâte, saygınlığa gözü kapalı eyvallah demek ister bir erkek..
''Çok uzun emekler verir ilişkisini yürütmek için. Birinin kadını olmayı yüreği, beyni, ruhu o kadar zor kabul etmiştir ki, başka bir adama ait olmayı istemez.'' demiş ya Süreya.
Artık kimseye ait olmak istemez biten bir ilişkinin ardından erkek.Çünkü aşka ve kadına inancı kalmamıştır.Yeniden başlamak içinse artık köprünün altından çok sular akmıştır..
''Kadınlar inatçıdır, hayata tutundukları gibi, aşklarına da sahip çıkarlar. Bu yüzdendir, konuşup derdini anlatma isteği, karşı tarafı ikna edene kadar uğraşırlar. Sonunda pes eder adam, bir ışık görür kadın, tüm derdini paylaşır. Genellikle ne cevap alır? Abuk-sabuk konuşma! Gereksiz ve saçma gelmiştir adama anlatılanlar, hiç de üstünde durmamıştır.'' demiş ya Süreya..Çok da doğru demiş..
Çok erkek bu inceler incesi nükteyi göremediği için, koynuna alıp okşadığı, seviştiği, yalnızca kadının bedeni olduğunu asla farkedemez..Artık sahip olduğu yalnızca bedenidir, ruhu, kalbi ve kişiliği değil..!
Kadına ''abuk-sabuk konuşma'' diyen bir erkek, kadını yalnızlığın, aşksızlığın; dahası, avare bir ölümün kucağına ittiğinden habersiz her şeyin ilk günkü gibi yerli yerinde olduğunu sanır.Oysa artık kadının gözünde böyle bir erkek yoktur..
Ya her an arıza çıkaran ve kocasını bezdiren bir kadın..?
Ne zaman aynaya baksa adam, ''yaşlanıyorum bu kadınla Allah'ım'' diye sessiz avazlarla gönlüne akıtıyorsa hicran yaşlarını..
Kanmışlığına, hayal kırıklığına derin nefeslerle en öldürücü darbesini çekiyorsa sigarasının, pencere kenarında gökyüzüne bakarken..''Sofra hazır aşkım''daki ne sofrasının, ne de aşkın birbiri ile bir bağlantısı kalmamıştır..Kadınla erkeğin kalmadığı gibi..
Artık eve mutlu bir özlemle gelemez adam, eli kolu dolu olmasına rağmen, gönlü boşalmış, boşamıştır o kadını..Çünkü onu kapıda saygılı, sevecen bir aşk beklememektedir.Emekleri küçümsendiğinde, çabaları yok sayıldığında, bir erkek sessizce ölüyor, aşk bahçesinin çiçekleri susuzluktan kuruyordur..
Bir de adam, yalnızım sana rağmen bu evde dediğinde kadın dudak büküyor ve gözünü dizisinden ayıramıyorsa; gözü mutlu çiftlere, erkeğine olması gereken ölçüde sarılan kadınlara, bazen kıskanç, bazen imrenerek, bazen de kahrederek bakar erkek.Benim bu adamdan fazlam var eksiğim yok, ama bunu görmeyen nankör bir kadınım var diyerek !
''Bir kadın şikayet ediyorsa, ya da erkeklerin deyimi ile vıdı vıdı ediyorsa; erkek bilmelidir ki, o ilişkiden hala ümidi vardır kadının. Yürütmek, birlikte yaşamak, sorunları çözerek mutlu olmak istiyordur. Daha önemlisi, o adamı hala seviyordur.''demiş ya Süreya..
Sanki erkek bundan farksız, sanki erkek taşmış gibi..Bu evliliği yalnız yaşıyorum sözü umursanmadığı gibi, yenilenemeyen bir evlilikte, erkek vaktinden önce eskir..!
''Kadın susarak gider!''
Erkek suskunlaşarak, susayarak bir aşkın hasretine gider..Ama erkek gittiğinde sadece kadından gitmez, yaşamaktan da gider..Serseri bir yaprak olur, kendisini isteyen kadınların gönül kapılarının önünde sürüklenen ve kadına inancı olmadığı için de artık hiç bir kalbe, kalbini vermek istemeksizin son nefesini bekler..!
Bir erkeğin hayal kırıklığı ile bir kadının hayal kırıklığı aynıdır aslında..Bazen giden kadın, bazense erkektir ve bunun için ille evin kapısını vurmak gerekmez.Aynı evde biten bir birliktelik, bazen çocukların hatırına, bazen düzen adına ama tükenmişlikler içinde, aldanmışlığa adanan ömre yanarak sürer gider..
Kadın kapıyı çarpmadan da ''susarak gider'' adamın gönül kapısından.Adam onu her sevdiğinde, kendisine ait sanma gafleti ile, kendisine susmuş gözlerdeki sevgisizliği, aşksızlığı ve belki ihanete kapı aralandığını göremeden yaşadığını sanır..
Ve kadınla erkek arasındaki en önemli fark, erkek gitse de, dönebilir; kadın gitmişse asla..!
Kadın susarak, adam susayarak, giderler..
4 Ocak 2013 Cuma
Bırakmıyor
''Cami Kapısından Geçerken Ezanın Okunduğunu Duyan Şoför Geriye Dönüp
Patronundan İzin İster :
-Beyefendi İzin Verirseniz Ezan Okunmuşken Şuracıkta Namazımı Kılsam da Yola Devam Etsek?
Der Patron Pek Memnun Olmasa da İzin Verir.
Şoför Camiye Girer, Patron da Arabanın İçinde Bekler. ...
Ancak Cemaat Namazını Kılıp Çıktığı Halde Şoför Çıkmayınca Canı Sıkılan Patron, Arabadan İnip Caminin Avlusuna Dalar, Pencere Camına Başını Dayayıp İçeri Bakar ki,Şoför Ellerini Açmış Duaya Devam Ediyor .
Camı Tıklatarak Seslenir:
-Herkes Çıktı Ne Duruyorsun Sen de Çıksana!
Gelen Cevap İbretlidir ; Bırakmıyor !
-Kim Bırakmıyor? der Patron ,
Cevap Gelir ; Seni İçeri Bırakmayan !
Bir Düşünce Sarar Patronu 'Seni İçeri Bırakmayan' nidası .. Hemen Orada Abdestini Alır Camiye Girer ve Yanına Vardığı Şoföre Seslenir İşte , der Beni de Bıraktı!
Yaşlı Gözlerle Bakan Şoför Seslenir :
-Elbette Bırakır, der. Deminden Beri Boşuna mı Gözyaşlarıyla Dua Ediyorum Sanıyorsun ?
Senin Dışarıda Kalmana Gönlüm Bir Türlü Razı Olmadı. Ellerimi Açıp İçeri Alınman İçin Dua Ettim. Şükürler Olsun RABBİM Kabul Etti Duamı da İçeri Aldı Seni Dışarıda Bırakmadı.''
_____________________
Hikayenin aslını Mesnevi'dedir ve nefis açıklamalar, işaretlerle..Gönderen okuruma teşekkür ediyorum.Hiç bir düzenleme yapmadan aynen yayına aldım, affola..
-Beyefendi İzin Verirseniz Ezan Okunmuşken Şuracıkta Namazımı Kılsam da Yola Devam Etsek?
Der Patron Pek Memnun Olmasa da İzin Verir.
Şoför Camiye Girer, Patron da Arabanın İçinde Bekler. ...
Ancak Cemaat Namazını Kılıp Çıktığı Halde Şoför Çıkmayınca Canı Sıkılan Patron, Arabadan İnip Caminin Avlusuna Dalar, Pencere Camına Başını Dayayıp İçeri Bakar ki,Şoför Ellerini Açmış Duaya Devam Ediyor .
Camı Tıklatarak Seslenir:
-Herkes Çıktı Ne Duruyorsun Sen de Çıksana!
Gelen Cevap İbretlidir ; Bırakmıyor !
-Kim Bırakmıyor? der Patron ,
Cevap Gelir ; Seni İçeri Bırakmayan !
Bir Düşünce Sarar Patronu 'Seni İçeri Bırakmayan' nidası .. Hemen Orada Abdestini Alır Camiye Girer ve Yanına Vardığı Şoföre Seslenir İşte , der Beni de Bıraktı!
Yaşlı Gözlerle Bakan Şoför Seslenir :
-Elbette Bırakır, der. Deminden Beri Boşuna mı Gözyaşlarıyla Dua Ediyorum Sanıyorsun ?
Senin Dışarıda Kalmana Gönlüm Bir Türlü Razı Olmadı. Ellerimi Açıp İçeri Alınman İçin Dua Ettim. Şükürler Olsun RABBİM Kabul Etti Duamı da İçeri Aldı Seni Dışarıda Bırakmadı.''
_____________________
Hikayenin aslını Mesnevi'dedir ve nefis açıklamalar, işaretlerle..Gönderen okuruma teşekkür ediyorum.Hiç bir düzenleme yapmadan aynen yayına aldım, affola..