30 Mayıs 2015 Cumartesi

Cananım Video

Alıştırdınız sonunda beni şiir yorumlamaya.
Huzur dolu hafta sonları...


29 Mayıs 2015 Cuma

Aynı be ya!

Trakya bölgesinde meşhur hal-hatır sorma şekli, Seksenler dizisinde sevimli tiplemeler eşliğinde canlandırılıyor.

''Aynı be ya...''

Çoğu zaman aynı olmaktan, günleri ve zamanı ''aynı'' yaşıyor olmaktan şikâyetleniriz.

Hep aynıdır ve bu aynılığın, kadrini, kıymetini ancak-Allah vermesin- bir dert,keder,hastalık başımıza geldiği zaman anlarız.

Aynı kalmanın aslında bir huzur olduğunun meçhulünde, yeterince şükür edemeden, sıkılır dururuz.

İyi gitmeyen işler,kesada uğramış kazanç,işten çıkarılma,arkadaş akraba küsmeleri,aile içi huzursuzluk,boşanmalar,aniden beklenmeyen bir sağlık problemi ile kalitesi düşen yaşamımız,sevgiliden ayrılık...daha bir çok bize uğramayan sıkıntılar için ''aynı be ya'' dediğimizin ''...her zorlukla beraber mutlaka bir kolaylık vardır.''
aslında bir yanıyla nankörlük olduğunu bilmeden, sıkılırız.Oysa ''beterin beteri'' vardır ve


Yukarıda saydığım her olumsuz olayın daha kötüsü vardır. Mümkün olsa söz gelimi bir boşanmaya
üzülen taraflara, boşanmayla bitmeseydi, cinayetle bitebilebeceği;iflas eden bir iş adamının, iflas etmediği ve işlerinin çok iyi olduğu dönemde soygun ve gasp eylemiyle karşılaşıp ağır travmayla kalan hayatını yaralanmadan sebep yatalak geçireceği, sevgilisinden ayrılmayıp evlenecek tarafların son derece uyumsuz/huzursuz yıllar ve çocuklar ardından boşanabilecekleri...bildirilmiş, gösterilmiş olsaydı, aynı kalmaya, ne çok şükür ederdik.

Geleceği görmenin mümkün olmadığı ve basiretli insanların hızla tükendiği modern zamanlarda, bizim gibi basit insanların başvurması gereken en güzel prensipler;
Danışma,
Düşünme,
Kanaat,
Acele etmeme,
Allah'a dayanıp, tevekkül etme şeklinde itidalli bir hayat tarzı olursa, çok şükür aynı be ya, demek işten bile değildir.
Allah biz kullarına : ''Ne az şükrediyorsunuz !'' ikazında bulunur.

Hele sağlık...

Kanuni gibi cihan padişahının Muhibbi mahlası ile yazdığı ünlü şiiri ile noktalayalım:












Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Saltanat didükleri ancak cihan gavgasıdır
Olmaya baht-u saadet dünyada vahdet gibi
Ko bu ıyş u işreti çün kim fenadur akıbet
Yâr-ı baki ister isen olmaya tâat gibi
Olsa kumlar sagışmca ömrüne hadd ü aded
Gelmeye bu şîşe-i çarh içre bir saat gibi
Ger huzur itmek dilersen ey Muhibbî fârig ol
Olmaya vahdet cihanda kûşe-i uzlet gibi.

Günümüz Türkçesi  :

Halkın gözünde iktidâr gibi, zenginlik gibi değerli bir şey yok. 
Halbuki şu cihânda bir nefes sıhhat gibi hiç mutluluk olamaz.
Saltanat dedikleri sadece bir dünya kavgasıdır. 
Bu kavga, gürültüden uzak yalnızlık gibi büyük saâdet ve baht açıklığı olamaz.
Bu eğlenceyi yeme içmeyi bırak, sonu kötüdür. 
Eğer ebedî bir sevgili istiyorsan ibâdetten ayrılma.
Ömrün, kumlar sayısınca sınırsız ve hesapsız olsa bile, 
O, şu dünyâ içinde bir saât gibi geçip gider.
Ey Muhibbî, eğer huzûr içinde olmak istersen, ferâgat sâhibi ol, dünyâdan vazgeç. 
Yalnızlık köşesi gibi dünyada huzûr olmaz.






28 Mayıs 2015 Perşembe

27 Mayıs 2015 Çarşamba

25 Mayıs 2015 Pazartesi

Rahmet ve hasretle anıyoruz.

''Rahmetli Necip Fazıl’la ilk tanışmamız konferans için geldiği Rize’de, konferansını verdiği sinema salonunda gerçekleşti…

Henüz bir lise öğrencisiydim ve bilgisine, üslubuna, kelime haznesine hayran kalmıştım.
Çok sonra Cağaloğlu’nda aynı cadde üstünde (Yerebatan Caddesi) çalışma şansını elde ettim (nasiptir)…

O tarihte ben Yeni Asya Gazetesi’nde yazıyordum, o da Büyük Doğu Mecmuası’nı çıkarıyordu.
Günlük işlerimi toparlar toparlamaz bürosuna koşuyor, sigara dumanları arasında (sıkı bir tiryakiydi) abonelere gönderilecek Büyük Doğu’ların üstüne adres yazıyordum…

Ya da sırtlayıp Büyük Postahane’den abonelere gönderiyordum.
Keyfinin yerinde olduğu bir eşref saatinde dümdüz sordu:
“Beni nasıl bilirsin, genç adam?..”
“Kaleminizden kan damlıyor, müthiş bir kavga adamısınız” gibisinden bir şeyler kekeledim…
Kulak yumuşağımdan tuttu ve bir ebedi hakikatı kulaklarıma küpe etti:
“Kavga adamı olmayı boşver genç adam, ben şimdiye kadar kimseyi döve döve Müslüman yapamadım. Sen sevgi adamı olmaya çalış, ancak o zaman daha etkili olabilirsin.”
Doğrusu o zaman bunu pek anlayamamış, Üstad’ın yaşlandığını, bu yüzden kavgadan vazgeçtiğini düşünmüştüm…

Şimdi anlıyorum ki, o sözler yaşlanma emaresi değil, olgunlaşma belirtisiydi. Hem Mevlâna’laşmış, hem de Yunus’laşmıştı…

Sağlığında Üstad’ın özel hayatı bizim camiada çok eleştirilirdi: Kimisi sigarasına, kimisi at binmesine, kimisi sakalına-bıyığına, hatta kravatına takar, bazıları ise “ilmiyle âmil” bulmadığı için eleştirirdi.

Ben ise böyle bir üslupkârın, bu kudretli şair ve nesir ustasının dinsiz cephede yer alması halinde inancımıza verebileceği zararları düşünür, saflarımızda yer aldığı için Allah’a hamd ederdim.
Çünkü çok etkin bir yazar ve hatipti. Benim durumumdaki milyonlarca genci etkiledi ve istikamet bulmalarına yardımcı oldu.
Yaşadığı dönem, İslâmi hizmetler açısından, tam anlamıyla bir “kaht-ı rical” (adam kıtlığı) vardı. Alnı secdeyle buluşan yazar bulmak imkânsız gibiydi. Öte yandan düzgün kıbleli tanınmış insanlara zindanlar göz kırpıyordu.

Böyle bir dönemde hizmet etti.
“Böyle bir dönem” derken İnkâr-ı uluhiyet (Allah’ın inkârı) fikrinin ders kitapları ve şiirler vasıtasıyla körpe zihinlere ekildiği dönemi kastediyorum…'' (Yavuz Bahadıroğlu )

Ahmet Necip Fazıl Kısakürek (26 Mayıs 1904, İstanbul - 25 Mayıs 1983, İstanbul), Şâir, yazar ve düşünür.

Doğduğu ayda bir gün eksiği ile tam yılı tamamlayarak dünyamızda güzel bir seda bırakmış, güzel bir insan. O öldüğü zaman,''şiir öldü'' diyenleri anlamak için, Onun başta Çile şiir kitabı olmak üzere en azında bir düzine eserini okumak ve mahkemelerdeki savunmalarından haberdar olmak şart.
Ruhuna fatiha...

23 Mayıs 2015 Cumartesi

Av !

Kelimeler,cümleler, satırlar arasında kıvranıyoruz ve aslında mahkûm edildiğimizi fark etmiyoruz da...

Genelde bizim askerdeyken söylediğimiz söz gibidir :
''Yer değiştirme..!''
Birinin üzerine zimmetli bir şeyi kaybolsa, ceza almamak için gider, o da başka bir bölükten aşırır ve adı yer değiştirme olur. Şimdilerde ahlaksızlık çoğalınca, yerine etik, hırsızlık çoğalınca da, yerine yolsuzluk gibi hafifletici kelimelerin yamanması gibi...

Konu dağıldı parantez açınca...

Kelimeler,cümleler, satırlar arasında kıvranıyoruz ve aslında mahkûm edildiğimizi fark etmiyoruz da...

Adına sosyal medya denilen bu ortamda da, genelde bir yer değiştirme var ve sanki kendimiz yazmış gibi, bekliyoruz haydi gelsin beğeniler,yorumlar.

Belki kendimize ait hissettiğimiz şeyleri sayfamızda barındırdığımız için bir sahipleniş ya da kendimize bir öykünme olduğu yadsınamasa da, bendeniz, özgün; çalmadan, çırpmadan şiir ya da kelimeleri olanları bulunca, daha bir ilgi ile takip etmekten yanayım.

Kelimeler,cümleler, satırlar arasında kıvranıyoruz ve aslında mahkûmuz ve mecaza,sanala razı olmuşuz.Mutsuz insanların teselli bulmak adına, kaybettikleri mutluluğu bulmayı umdukları aidiyetlerinin bir nevi aksülameli...

Aşk, aşk diye kavruluyoruz ama aşk nedir diye sorsalar, yine çoğumuzun vereceği cevap yok, olanlarsa, ezberi kuvvetli entellerimiz !

Burada çoğumuz mutsuz, huzursuz ya da psikolojik vak'ayız ve elbette mutlu bir avuç istisnalar konu dışı.

Kelime avcıları olarak, en güzel kelime ve görsele gelecek beğeni ile günü bir aygıta dökülmüş göz nuru ile kapatmanın mutluluğu (!) ile tamamlıyoruz.

Kelimeler,cümleler, satırlar arasında kıvranıyoruz ve aslında eriyor,heba olduğumuzu bile bile de, bu bağımlı, zavallı durumdan çıkmıyor, çıkamıyor, kurtulmuyoruz.

Özgün yazmayı bir ihtiyaç haline getirenlerse, bilinçli bir zaman taksimi de yapmışlarsa, mevzu dışılar.

Bendeniz kelimelerden vurgun yemiş bir adet av..!



22 Mayıs 2015 Cuma

Küsmek konusunda bir soru.




'
'Biliyorum hoca değilim diyorsunuz, ama bence sorumun yanıtını bilmeseniz bile cevabını bulup beni aydınlatırsınız diye düşünmekteyim.
Bilirsiniz insanlarla dargın kalmak dinen haram ve sınırı 3 gün. 
Peki bunun hiç istisnası yok mudur ?''

Güzel bir soru, iyi bir iltifat. Teşekkür ediyorum.


Önce dargınlık meselesinde sorunuzu tashih edelim. ''Bilirsiniz insanlarla'' değil, Müslümanlar ile küs kalmak...


Sevgili Peygamberimiz (sav) :

"Bir kişinin kardeşini üç günden fazla terk edip küs durması helal değildir. İki Müslüman karşılaşırlar biri bir tarafa, öteki öbür tarafa döner. Halbuki bu iki mü'minin hayırlısı önce selâm vermeye başlayandır."

“Her Pazartesi ve Perşembe günü ameller Allah’a arz olunur. Din kardeşi ile arasında düşmanlık bulunan kişi dışında, Allah’a şirk koşmayan her kulun günahları bağışlanır.'' (Buhâri, Müslim ) buyurmaktadır.


Bizim din anlayışımızda-ki bunu alim bildiğimiz hocalarımız da yapabiliyorlar- bir konu hakkında belli hadisler alınıyor ve halka sunuluyor. Oysa aynı konuda farklı versiyonları/fetvaları olan hadislerin de olduğu erbabından gizli değil. Bu,evliliği teşvikde de böyle, çocuklarla çoğalmada da böyle...


Güzel dinimiz, yere, kişiye ve zamana göre farklı hükümler vererek, dini hayatımızı bize kolaylaştırmıştır.


Evlenmeyi teşvik eden hadislerin yanında, şöyle bir hadise de rastlıyoruz.


''200 yılından sonra, sizin en iyiniz, hafîf-ül-hâz olandır.Denildi ki: “Ya Resulallah hafif-ül haz nedir? Buyurdu ki: Çoluk çocuğu az olanlardır.'' (Hadîs-i şerîf-Keşf-ül-Hafâ)


Hicretten (Resûlullah efendimizin Mekke'den Medîne'ye göç etmesinden) iki yüz sene sonra gelenler arasında bulunan; Bişr-i Hâfi, Bâyezîd-i Bistâmî ve Ebü'l-Hüseyn Nûrî gibi büyük âlimler hafîf-ül-hâz idiler. Yakın tarihimizde bunun sayısız örnekleri ile doludur.


Çünkü evlilik ve çocuklar demek başlı başına sorumluluk ve vebal demektir. Nefsine yenilip zinaya düşme endişesi olamayanlara açılmış bir kapı. Dileyen bundan faydalanabilir.


Bu kısa örnekten sonra sorunuzun cevabını tevafuken bir kaç hafta önce Kütüb-i Sitte c: 10 sh: 218'de (Prof.İbrahim Canan) okumuş hatta çizmiştim.


İbnu Abdilberr'in şu sözünü de bilmemiz faydalıdır: "Ulemâ üç günden fazla küs durmanın haram olduğunda icma eder. Ancak bir istisna vardır: Eğer bir kimseyle konuşmanın onun dînine bir fesad vereceği ihtimâli varsa veya bu yüzden nefsine veya dünyasına zarar verecek bir şeyin hâsıl olacağı husûsunda korkulursa, onunla konuşulmaması câiz olur. 

Nice güzel küsme, eza verici kaynaşmadan hayırlıdır."

Bu fetvadan faydalanmak için gerçekten karşı tarafın size,dininize ya da dünyanıza zarar veren biri/leri olması şarttır. Keyfe keder, basit şeyleri buna getirmemelisiniz. 


Ve bazı insanlarla, sürekli bir didişme, küsüp barışma hali vardır.

Her barışma yeni fitnelere kapı açmakta ve gönül barışıklığı sağlanamamaktadır. Başta su-i zan, gıybet,hased,kıskançlık,öfke gibi kötülüklerin canlanmasına sebep olmaktadır. 
Daha kötüsü, kişi dine uzak ya da din cahili olarak,hem sizi, hem kendisini günaha ve vebale hatta küfre düşmeye sebep olabilmektedir. Ya da evinizde hırsızlık,büyü yapmasından endişeniz vardır....vs. Bunun gibi ciddi sebepler yoksa küs kalmak, gerçekten müthiş vebal ve büyük günahlardandır.

Sanırım yeterli cevabı sizin için nakletmiş oldum.Cum'anın bereketi üzerimize olsun inşallah.




21 Mayıs 2015 Perşembe

20 Mayıs 2015 Çarşamba

bilmeden


Bilmeden,
En son içtiğim su bardağı,
Yanaklarından öptüğüm annem,
Batışını kaçırdığım akşam güneşi,
Meltem tadında içime çektiğim rüzgâr,
Özleyerek göz yaşı döktüğüm bir anı,
Dokunduğum koltuk,
Dinlediğim ezan,
Yüz sürdüğüm seccade,
Blogumda paylaşılmamış taslak yazı
Ve
Bakışlarına kilitli kaldığım sen,
Bilmeden, 
Hayatımda son kareler olarak donacak..!
Ve ben 
Bir kez daha tekrarını yaşama imkanı bulamadan,
Öte'ye geçmiş olacağım.
Bilmeden..!



18 Mayıs 2015 Pazartesi

Kaç kez öldüm kaç kadında..!


Kaç kez öldüm kaç kadında..!
Her ümit edişimde,
Bu defa tamam deyişimde,
Yine,yeniden ölümü yaşadım ben !
Ölüm bile böylesi ölümden güzelken..!

Oysa ben bir tek kadının,
Bir çift gözlerinin şefkatinde ebedileşmek istedim.
Ölüp ölüp dirilmek bana göre değildi.
Her defasında öldüm ve yeniden dirildim.
Kaç kez öldüm kaç kadında..!
Kaç kez hayat akmadı damarlarımda...
Son gözyaşı dedim son hazanla,
Baharda yeniden dirildim, yeni bir saflıkla...

Artık ölmek istemiyordum,
Sevecen, ruhumu kırıp dökmeyecek bir kadının bakışlarında,
Yapraklarım dökülmesin diye,
Yakardım içimin dualarıyla...

Bir aşkın kollarında ölmeyi isterken,
Çok şey mi istiyordum da,
Bir türlü, boynu bükük sarmaşık misali,
Uzamadan ölüyordum her defasında.

Kaç kez öldüm kaç kadında..!
Kaç kez öldüm kaç kadında..!
Hiç bir can, çare olmadı feryadıma.
Çocuk nahifliği ile saklandım iç dünyama.
Orada ağladım,orada yaşlandım.
Kaç kez öldüm kaç kadında..!
Ve vazgeçemedim ölmekten.




17 Mayıs 2015 Pazar

Ben-sen,Sen-ben=Biz...


Huzurlu pazarlar...


16 Mayıs 2015 Cumartesi

İyi ki varsınız


Bir dost beni şu şekilde tarif etmiş :
''Kalemi kendine yoldaş edinen...''
''Yüreğindeki ağrıyı sancılarını kaleme yükleyip duâ ile dindiren Dost'um...''
Mutluluk verdi.
Allah razı olsun.
Çevremizde bizi mutlu eden, güzel kelimelere cimrilik etmeyen insanları daim eyle Allah'ım.


Bir kaç kişi, bir kaç seven, bir kaç dost...Onlar çok özel. Murat Mesut uzmanı gibiler. 
Bazen benim eski bir yazımın, bir paragrafını gönderiyorlar, ya da bir yerlerde başka isimle yayınlanmış. Ben unutmuşum ne zaman yazmışım ( hatta laf aramızda benim yazım mı bu diye düşünürken) onlar unutmuyorlar. 

Seviyorum sizleri, iyi ki varsınız.






15 Mayıs 2015 Cuma

Tavsiye !


Bugün toplumumuzda, özel olarak İslam dünyasında ve genel olarak gezegenimizde yaygın olan  bir hastalıktan,aymazlıktan,tutuculuktan,belki bağnazlıktan, hatta yozluktan çok kısaca bahsetmek istiyorum.

Bendeniz;kendimde gözlemlediğim bir özellik olarak (iyi ya da kimilerine göre kötü), kişilerin, lider kişiliklerin, ya da çok meşhur tanınmış hocaların (!) nedense peşinde gideni, bağlısı,savunucusu olmadım,olamadım. İstemesem de eleştirilecek şeyler gözüme ilişiverdi.

İçlerinde sevdiğim, ilmine itibar ettiğim hocalar ya da gönül bağı olarak sevgi ve saygı duyduğum Allah dostlarını istisna edersek; gözü kapalı olarak, ''benim hazret,hocam hata yapmaz,ne dediyse doğrudur,ona itiraz edilmez,ne yapıyorsa vardır bir hikmeti...'' gibi en hafif tabiri ile cahilane at gözlüklü olmaktan Allah'a sığınırım.

Amerika'dan Asya'ya kadar dünyada sahte tarikatler,şeyhler, (!) sahte peygamberler; binlerce insanı rahatlıkla kandırıp sömürebilmekte. Hatta bir defasında kıyamet kopacak diye onca insanın toplu intihar ettiğine bile şahit olmuştuk. Geçenlerde de, bir TV kanalında Hindistan'da bir tapınak,içinde 6 binden fazla fare...Onlara göre bu fareler, -reenkarnasyon batıl inancı tezahürü olarak-atalarının ruhları oluyordu ve sürekli onları beslemek için bu pislik yığınına akın ediyorlardı! İneğe tapnalar,fareyi anneannesi sananlar. Hakaret etmem ama acırım !

Sanırım yapım gereği de, sorgulayan ve pek boyunduruk altına giremeyen kişiliğim, birini, söz gelimi bir partiyi, parti liderini sorgusuz,hesapsız savunmama engel. Bir partiye oy veriyorsam bile, o partinin bakan ve liderinin hatalarını görür ve savunmam.Olmadı oy da vermem, veriyorsam, daha iyisi en azından şimdilik zuhur eylemediği içindir..!

Aynen bunun gibi, falan hoca efendi bağlılarının, o hoca efendinin vahim hata ve yanlışlarını görmeden, körü körüne bağlılıklarının altında yatan temel sebep, ilmihal,yani fıkıh bilmemektir. Fıkıh ve tabiki akaid ilminden bihaber olan her Müslümanı bekleyen en büyük tehlike de, o kişi ve kurumlarca kullanılmak,sömürülmek, dahası zaman ve emeklerinin iğdiş edilmesidir. Fıkıh bilen alim olmasa bile gerçek alimleri tanır. Körü körüne birinin peşinden sürüklenmez!

Mesela, fıkıh kitaplarında çok önemli bir bölüm olan ''el faz-ı küfür'' yani Müslümanı imandan mahrum bırakan söz ve fiiiler bahsinden, günümüz Müslümanı bihaberdir.Öyle ki, ''bu İslam'da küfürdür'' dediğinizde, adam bunu bildiğimiz halk arasında geçen sinkaflı kötü kelime sanmaktadır.

Diyelim tasavvufa gönüllüsünüz ve bir Mürşid size tavsiye edildi. O zatın terbiyesine girmeden önce, dilediğiniz kadar açık arayabilir,sebep-sonuç ilişkisi kurabilir,tabir-i caizse şeytanın avukatı olabilirsiniz. Tüm sorgulamalardan sonra, (ki bu fıkıh bilgisine sahipseniz mümkün) sonuç pozitif ise, artık sorgu biter teslim olmak başlar.Teslim olmayan talebe, zaten manevi yol alamaz.

Sözün özü, kendinizi, kişiliğinizi,emeklerinizi, zaman ve paranızı birilerine kullandırtmayınız.

Aklınızı,beyninizi ne kiraya verin, ne de satın! Sorgusuzca teslim olmak satmak demektir.

Kimsenin ne askeri olun, ne de hesapsız fedaisi. Hata mümkündür, ama itikatta hataya asla müsamaha edilemez, yok sayılamaz !

Allah'ım şu mübarek cum'a günü ve inşallah gecesinde, ihya edeceğimiz Mi'raç kandili hürmetine, bizleri ehl-i sünnetin nurlu halkasından ve itikadından/inancından zerre ayırma.
Razı olduğun, kerem eylediğin,mağfiretine erdirdiğin,cennetinden Cemalinle müşerref eylediğin bahtiyar kullarının arasına kat. Ahir zaman fitnelerinden bizleri koru. Müslümanları islah eyle. Memleketimizi ve İslam ülkelerini razı olduğun şekle sevk eyleve döndür. Amin.









12 Mayıs 2015 Salı

Şiir yazdırmalı bir kadının gülüşleri


Şiir yazdırmalı bir kadının gülüşleri.
Sarhoş etmeli.
Aptal ya da abdal eylemeli bir erkeği.
Çocuklar gibi ip atlatmalı ruhunun ara sokaklarında.
Zaman, kavramını yitirmeli.
Ölüm gelirse aklına,onun gamzesi gömüleceğin yer olmalı...

Şiir yazdırmalı bir kadının asaleti.
Gece rüyaların,gündüz idealin olmalı.
Şiirsel dokunuşları olmalı ruhuna...
Hem sevincin hem de kaybetme korkusuyla endişen olmalı...

Şair etmeli bir kadın,şair olmasan da...
Ona bakıp yazdıkların şiir şiir dökülmeli hayat sahifene...
Hangi dokunuş, ruhların dokunuşundan,
Buluşmasından, raksından büyüktür ki...

Şiir yazdırmalı bir kadının gülüşleri...
İçin baharlara tomurcuklar açmalı.
İyi ki bu kadın benim demek bile yetmemeli.
Kelimeler acze düşmekten mahcup,
Gönül şükürde yetersiz kalmalı.
Yanındayken bile hasretin, 
Uzak kalışı düşünmek bile tadını kaçırmalı.
Bakmaya kıyamadığın,
Yine onun gülüşlerine uyansam diye sabahı zor ettiğin,
Ömrüne ömür diye eklediğin,
Gülüşlerine severek esaretini giyindiğin bir kadının olmalı.

Şiir yazdırmalı bir kadının gülüşleri.
Şiir yazdırmalı...



11 Mayıs 2015 Pazartesi

Facebook sen çok yaşa !

Modern zamanlarda (!) hepimiz yalnızlığımıza çekildik.

Akraba,komşu,arkadaş...ne varsa el etek çektik!

Nasılsa bir sürü bahaneler de üretmiştik !

Sanal diye diye saman oldu beyinciklerimiz !

Facebook mu, fitnebook mu nasılsa vardı ve takipçilerimizle, beğenenlerimizin sayısının çokluğu,egomuzu şişiriyor;mutlu yatıyorduk sabaha karşı yataklarımıza..!

Bir ses başucumuza gelip fısıldıyordu : ''seni takip edenler ediyor,bırak Allah'ın melekleri ''beğen'' kondursun sayfalarına..!'' diye.

Ama onu duyamayacak kadar sarhoş ve vazgeçemeyecek kadar bağımlısıydık internetin...

Evde,mutfakta,yolculukta,sokakta...Gözlerimizin nuru sürekli ekranlarda,yüzümüzde tebessümler,işte yeni paylaşım,yeni beğeniler,artan takipçiler...

Dışarıdaki güneşten ve bu havalarda kırlarda yürümekten,toprağa temas etmekten,konu-komşuyla halleşmekten bihaber olarak.

Tanıdıklarımız sosyal medyada ise, hastaneye yattıklarını oralardan öğreniyor, çoğu kez de oradan geçmiş olsun diyorduk.

Kandil akşamları camiye gitmeye gerek yoktu,büyüklerden en önde gelenler dışında, bir sürü dini mesaj yayınlayıp gecenin ehemmiyetine iştirak ediyorduk !

Hani mümkün olsa, namazımızı da sanal kıl diyen bir hocadan fetva alsak, her şeyimiz dört başı mamur;yeterki bilgisayar başından kalkmayalım. At iki kare namaz kılıp,dua eden bir foto tamam...

Partnerlerine kızanların,partnerlerinden intikam almak isteyenlerin hançeri facebook sen çok yaşa !

Kitap yerine laptoplar,tablet ve telefonların ardındaki gizli kahraman facebook sen yok yaşa !

Boşanma sebepleri arasında bile reklamını gururla yapmayı başaran facebook sen çok yaşa !

Aslında adının soy adında ne b*k bir bela olduğun ayan beyan iken, vazgeçilmezliğin zirvesinde şeytani kahkahalar atan facebook sultanlığının altındaki cümle sayfalar,siz çok yaşayın !

SOSyal medya,aile yapımıza ve kişiliğimize SOS verdireli çok oldu ama artık zehir kanımızda..!

Bu sebeple, işbu yazım hükümsüzdür !





9 Mayıs 2015 Cumartesi

bu nice yarenliktir ?


soluk almamdan,
iç çekişimden,
susmalarımdan,
bakışlarımdan 
ve en nihayet bir ah edişimden anlamalısın beni...
ah'larıma anlamadığın için, bir ah daha ekletmemelisin..! 
ekletiyorsan,ah'ımın meramını göremiyorsan,
neye niçin baktığıma körsen !
sen,
gönlüme düşen yaşları da göremiyorsun demektir...
ben ah ettiğimde sen tefsir edemiyorsan,
bu nice yarenliktir ?

8 Mayıs 2015 Cuma

Bir arkadaşımın başına gelen güzellik.

Çok sevdiğim bir çocukluk arkadaşım var. Bir gün camiye namaz kılmaya gidiyor, biraz erkence...Önlerde oturan adam, aniden ona dönüp : 

- Sen Kur'an okumayı biliyor musun ? diyor.
- Hayır bilmiyorum.
- Neden bilmiyorsun, neden öğrenmedin bakayım ?
- ....
- Ben sana öğreteceğim,benim işim bu...

Adam arkadaşın yanına gidiyor,özel kartını bastırmış. Ücretsiz Allah rızası için Kur'an öğretilir diye adamın  ismi telefonu...Emekli amca,emeklilik zamanlarını bu şekilde değerlendiren muhterem birisi ve arkadaşla sözleşiyorlar,her gün camide.

Şimdi mi, arkadaşım diyor ki, hep içimde bir istek vardı, ne yapsam da Yasin suresini ezberlesem her gün ölmüşlerime göndersem. Şimdi sabah akşam arkadaşım sureyi ezberden okuyor.

Kıssadan hisse alırsak:

1-Yaşın ne olursa olsun,yeter ki iste azmin elinden bir şey kurtulmaz.Hiç bir şey için geç değildir.

2-Niyeti iyi olana,Mevla nasip eder,hayrına ise.

3-İçimizde ne güzel insanlar var,öğreten emekli amca ve öğrenmek isteğinde samimi arkadaşım.

4- Adam sert ifade ile sormuş, paylar gibi ''neden öğrenmedin'' düşünün bu ve buna benzer soruları bize çok yakında kabirde melekler soracaklar.

5-Bu olayı okuduysan, ölmemişsin demektir. O zaman ne duruyorsun,bugün dünün yarınıdır demişler. An bu an.Geçen geçti,gelecek, gelecek mi meçhul. Hayat andır,anları anlara ekleyerek anılar biriktiriyoruz ve Kur'an bize ''zerre miktarı iyiliğin ve kötülüğün hesabının sorulacağından'' söz etmekte.

6-Kur'an salt ölüler ardından okumak için gönderilmiş bir Kitap değil, bilakis dirilere gelmiştir...Dirilere...bu kelimenin altını çiz! Dikkat ederseniz herkese her ibadet nasip olmaz. Mesela takva yaşadıkça, ibadet çeşnisi artar. Zikr, dilden kalbe akar. Ama biraz lakayt olmaya başladığımız zaman,bazı ibadetleri yapamaz hale geliriz.Ve Allah, her ibadeti her kula nasip etmez.Önce ona layık olmak ve samimi bir saygı ile talip olmak gerekir.

Evet Kur'an hayat kitabıdır ve Müslümanların anayasasıdır.Kur'an ve Sünnet (sonra icma ve kıyas) bu dört temel kaynak Müslümanların devlet hukukunu da oluşturur.Osmanlı bu esasa göre kuruldu ve bu esasa göre uygulamalarını sadakatle yaşadıkça cihan devleti olup,ilahi adaleti yedi iklime götürdü.

7-Dua, arkadaş dua hükmünde samimi istemiş. Mevla'da nasip etmiş.Dua yalnızca elleri, duanın kıblesine açmak demek değildir.İçimizde nice gönül kanatlarını açmış,dili kıpırdamaz ama gönlü uyumazlar var ve çok şükür bu millet hala tamamen ölmedi, bozulma hızla sürse de, hala ölmedik ve dünyayı da biraz endişe sardı, Osmanlı diriliyor mu yeniden diye...

8-Arkadaş,''ben sana öğreteceğim'' diyen adama,gurur ya da kibir yapmadan,olumlu cevap verdiği için kazançlı çıkıyor.Aslında orada öğreten adam değil, adamı arkadaş vesile kılan ALLAH, bunu da görmek lazım.Keşke yaşantımızın tümünde bunu görerek Mevla'ya teslim olabilsek.

9-Arkadaşım sebebi ile ölmüşleri de hergün Yasin ırmağından kana kana içmekle şereflenmiş oluyorlar.

10-Eh daha ne olsun,kalan hisseleri de sen çıkart. Bendenizden bu kadar, bereketli cum'alar canlar.




7 Mayıs 2015 Perşembe

cananım


Cananım,
Canıma düşen canım.
Gülüşlerinden ab-ı hayat saçılanım,
Baharıma şakıyan bülbül-ü nâlânım.
Bu dünyada çok aradım seni,
Ben geldiğimde sen henüz yoktun.
Hiç gidiyorken gelinir mi söyle ?

Cananım,
Canıma can katanım,
Bir ömür aradığım,
Bir ömür adadığım,
Gamzeli gülüşlü yarim,
Cenneti andıran yasemin bakışlım
Hiç gidiyorken gelinir mi söyle?

Canıma düşen canım.
Söyle seni yazmazsam ben ne yaparım?
Cananım,sevdiceğim,sevdam,
Kara gözlerinden yakalandığım,
Baharıma şakıyan mis kokulu hicranım.
Aşktan özge,aşkım.
Bu dünyada çok aradım seni,
Ben geldiğimde sen henüz yoktun.
Hiç gidiyorken gelinir mi söyle ?

Cananım,
Bu dünyada hicret ettiğim vatanım.




6 Mayıs 2015 Çarşamba

Nerede duruyorum ?

Geçen bir yazımda aşağıda gelen maile cevap vermeye çalışacağımı belirtmiştim.

''Sizi biraz garipseyerek izliyorum, bir şiir, bir makale,bir dini, bir ladini! Tam bu adam dindar biri olmalı derken, şiirler yabancı şarkılar vs. Karar veremedim nerede duruyorsunuz ? ''

''Ladini'' kelimeniz oldukça maksadınızı aşmış olmalı. Laiklik tanımı yapılırken (din dışı anlamında) kullanılır. Bu kavramı en çok devlet sistemleri işlenirken kullanırsanız ''dinsiz devlet'' anlamına gelir,yani laiklik,dini kural tanımayan...Sanırım düşünülmeden şahsıma izafe edilmiş olmalı...Kalem sürçmesi diyelim.

Sevgili okur, 
Garipsemek yerine çok renkli demeyi düşünmez miydiniz ?

Monoton, tek düze olmak ile, istikamet üzere olmak arasında ince bir çizgi olduğunu düşünüyorum.
İstikamet caddesi üzerinde, monotonlaşmadan ve hele ibadetleri alışkanlık haline getirmeden, yaşayanları gıpta ile izlemişimdir. Onlar gibi olamadım. (kendimi de ulu orta çok rahat kritize ederim, kompleksim yoktur.)

Zira, bizler nefs basamaklarını tırmanarak ''veli''lere has bir kimliğe erişmiş kullardan değiliz. Böyle olunca da, iş bu blog bendenizin, hayatının bir yansıması gibi, med-cezirlerden başka bir şey değil. Kaldı ki, hiç bir zaman, hiç bir yerde, çok makbul, dini bütün biri pozlarına bürünmedim. Hatalarımızla insanız ve onları samimi duygularla bizlere söyleyenlere de dua ederiz. Şu farkla ki, -uygulamada çok noksan olsam da- İslamı bilgi düzleminde iyi olduğum söylenir. Tabii bilmek ile anlamak arasında muazzam bir fark var. Gerçek bilenler, anlayanlar; anlayanlarsa uygulayanlar/yaşayanlardır...(Güzel bir cümle oldu, altını çizmeli.)

Bendeniz, her ahir zaman Müslümanı gibi işte, bazen iyi halleri, kötü ahlaklarına galebe çalan, bazen de kötü huyları, iyiliklerine galip, sıradan basit bir günahkâr...

Romantik dindar dediler, dinci, şeriatçı da, dindarlıkla alakası yok diyen dini bütün dostlarımız da çok oldu..! Son sözü ölüm anında gelenler söyleyecek !

Uzatmadan, hep şunu söylerim: Öncelikle itikat, inanç çok önemli. Sahih (dince kabul görmüş ) inanç, itikat şu zamanda büyük nimet. Buna beş vakit namazı da, tadili ile saygı ile, üşenmeden ekleyebiliyorsa bir insan, Yaratıcı ile bağı var demektir. Hayatı namaz eksenli yaşamayı başaranlara ne mutlu.

Müzik konusunda haram helal bahsinde; insanı azdırmayan, Hak'tan etmeyen bir şeye haramdır demek o kadar kolay değil. Bu noktada şehveti tahrik ve sözler önem arz eder. Oysa ben hangi müziği dinlersem dinleyeyim ''hüznümün ifadesi''nden başka bir anlamı yok.

Hep şiir olsa sıkar, makale de öyle...Zaten ''kendimden kendime kendimce'' deyişim de bundan.O andaki ruh halime göre harfler dökülüyor. 

Burada oluşum öncelikle kendim için, yazmayı seviyorum. Eh arada sürekli takip eden güzel dostların da varlığı beni onurlandırıyor. Hepsi bu, umarım yeterince ifade edebilmişimdir kendiceğizimi :)





5 Mayıs 2015 Salı

Yalnızca 6 dakika !


Keşke büyükleri onun ne dediğini anlayabilseler ve gereği gibi davranabilselerdi !

geldik gidiyoruz !


Geldik gidiyoruz be dost !
Bilmeden, gün akşama,
Gece sabaha, erer mi diyerek ve irkilerek!
Bu baharı da gördük ya, sevinçler giyinerek,
Çiçeklere çocuklar gibi sevinerek...

Hayat baharı, hazanım olmadan,
Bir kaç nefes daha çektiğim kârsa eğer,
Buna da sebep Rabbe imandır bilesin !
Yoksa yaşadığını sanan,
Nice biçareler de yer tutar bu alemde!

Geldik gidiyoruz be can !
Bu vakte gelişimiz var ama nasılda bu kadar hızlı,
Akıl sır erdiremeden!
Gece sabah oldu,akşamı bilemem!

Ben annemden doğdum,
Annemle birlikte gün be gün ölmekteyim !
Onun bundan haberi yok be dost !
Hastalıkları,sancıları, sancılarım oluyor,
Ölüme gidişimiz birlikte oluyor!
Ben her gün annemin gözlerinde yaşıyorum ölümü !
Duasıyla her defasında kapıdan bir çıkışım var,
Ne sen sor, ne de ben söyleyeyim be can!

Geldik gidiyoruz işte sevgili kederim !
Bir sen varsın bir de ben kaldık ikimiz !
Günlere bir baksana !
Hafta başlamaya görsün,bitişi an kadar kısa !
Doğduk, ölüme yürüyoruz be dost !
Ben ölümü ilkin anneannemde sonra dedemde,
Babamda,babaannemde,dayımda,eniştemde...
Ben ölümü bir yaprakta, yaprak misali bir kelebekte,
Ben ölümü annemin gözlerinde gördüm be can !

Şimdilerde her günüme annemle hayata uyandım diye,
Şükürle başlıyorsam,
Bilmekteyim ve üzülmekteyim,
''Her gelecek yakındır.''
Bu yüzden her anı yudumlayarak içiyorum.
Ve duam : ''Allah'ım annemle aynı gün beni de hayırla al! ''
Sonraya kalırsam bu yokuşu çıkamam !

Geldik gidiyoruz be kuşum !
Bir de bakmışsın ben de uçmuşum !






4 Mayıs 2015 Pazartesi

3 Mayıs 2015 Pazar

Bony M



Tuhaf bir başlık oldu değil mi ?

Geçenlerde CD albümlerimde eleme yaptım, ne de olsa kasetlerden sonra CD'ler de ömrünü yitirmiş gibiler...

USB bellekler, CD'lerin kasetlere, kasetlerin de plaklara yaptığını yapmaya başladı...

Bizim çocukluğumuzda en çok dinlenenlerden biri de Boney M grubu idi...Yerlilerden MFÖ...

Haliyle elemelerimi yaparken bu orijinal albümü, anılara hörmeten saklamaya devam.

Yabancı dinlediğimde (slow )olduğunu söylemeye gerek yok. Kendimce hüzün hazinesinden notalara,güfteler dökerim...Tracy Chapman, Adele, sonra, İmany,Daughter, Yasmin Levy,Farid Farjad, Adam Hurst, Le Trio,şimdilerde London Grammar... Bunlardan bana yansıyan hüzün ile, Taksim Trio, Neşet Ertaş ya da Gencebay'dan yansıyanlar aynı değil. Bir de sözlerini anlamadan dinlemenin o vazgeçilmez tılsımını ancak yaşayanlar bilirler.

Bazen de araç içinde, bir kıyıya çekip,yüksek seste dinlemesi de yaptıklarım arasında...(Kullanırken yapmayın, dikkat dağıtır,zaten ortalık kendisini şoför sanan kabadayılarla dolu!)

Çocukken babamın plakları vardı ve şaşırırdık o dönen siyah plastiğin neresinde bu sesler ve nasıl mümkün oluyor diye.

Şimdilerde neler çıktı şaşılacak, ama dedim ya o kahreden kanıksayış burada da karşımıza çıkıyor.

Geçmişin mucizelerini, bugünkü teknikle anlamak ve iman etmek daha da kolay.

Plakların üzerindeki sarı kanarya resmini hala hatırlarım. Pikapın iğnesi, plağa uçak inişi gibi, hassas bir şekilde-çizmeden-iniş yapmalıydı. Bu yüzden çocuklar için ''cızz'' bir eylemdi.

*

''Şiirlere seçtiğiniz müzikler için bile blokunuz takip edilmeyi hak ediyor.Sonra video olarak bulamıyorum...''

Çok basit alttaki minik videoya sağ tıklarsanız url'sini kopyalayıp başka sayfada açmanız mümkün.
Takip ve mail için teşekkür ediyorum.

*
''Sizi biraz garipseyerek izliyorum, bir şiir, bir makale,bir dini, bir ladini! Tam bu adam dindar biri olmalı derken, şiirler yabancı şarkılar vs. Karar veremedim nerede duruyorsunuz ? ''

Bu sorunun cevabını unutmazsam inşallah başka bir yazıda vermeye çalışayım :)

*

Sizler için Boney M/Still I'm Sad seçtim. ''Hala üzgünüm, dertliyim'' gibi anlama geliyor.''Gökteki yıldızların gözyaşlarını öperek geçtiğini...'' falan söyler. Grubun onca hareketli şarkılarından bunu seçtim.






2 Mayıs 2015 Cumartesi

belki bilmek istersin



Adım atmaya mecalim yok,
Söz söylemekse imkânsız...
Susmayan bir kalbim
Ve şelaleler misali gözlerimle,
Yine sana şarkılar söylüyoruz.
Belki bilmek istersin...



1 Mayıs 2015 Cuma

Kelimeler

Kelimeler...

Her şey niyetimizin bu  ve diğer alemde görünür şekli olan kelimelere bağlı.

Dilimizden ne çıkıyorsa, ete kemiğe bürünerek oluşlar içinde şimdimizin ve geleceğimizin belirleyicisi, istikametimiz ve yönümüz oluyor; ister istemez!

Hayat kaynağımız Kur'an-ı Kerim'de bile ''...eğer sizin duanız olmasa, Rabbiniz size ne diye değer versinki...'' mealinde ayet var.

Kelimeler dua şemsiyesi (kutbu) altında çıkıyorsa; bu bir selam olabilir,bu birisine ferahlık verecek cümleler olabilir, isterse bazen yalan bile olsa...yeter ki içinde iyilik ve iyi niyet olsun.Bu sebeple yalan büyük günahlardan olduğu halde, mesela dargınları barıştırmak için günahı kaldırılmıştır.

Yine kelimeler beddua şemsiyesi altında, beddua kaynaklı çıkıyorsa, ille Allah belanı...diye başlaması gerekmez. Kelimelere asliyetini veren niyet ve ruhtur. Samimi inanılarak söylenen en kısa cümle, sayfaların anlatamadığını anlatır.

Kelimeler çıkan dudağa göre ya canlıdır, ya da ölü doğan bebek misalince etkisizdir.

Kelimeler aynı zamanda silahımız, kelimeler Önderimizin (sav) buyruğu ile ''sihir.''

Bir adam çıkar kelimelerin gücü ile,kitleleri ipnotize ederek birinci/ikinci dünya savaşı çıkarır.O adam yüzünden milyonlar acılar çeker ve ölür.

Yine, beklenen bir Keremli Zat (sav) gelir, çocuklarını diri diri toprağa gömenlerden, asırlara adalet ve merhamet medeniyeti kuracak altın nesli muştular.

Kelimelerimiz artık fakir, alfabemiz değiştiği günden beri, dilimizi besleyen,zenginleştiren Arapça,Farsça kökenli, köklerimizin desteğinden mahrum kurbağa dili ile ''uydurukça'' ya mahkum edilmiş olmanın en hafif zararı olarak, nezaketi unuttuk!

Diziler,haberler ve bu basit hoyrat dil, kaba şehir magandalarının, eşkıyalarının hızla çoğalarak;hayatımıza korku salmasına sebep.

Kelimeleri fakir ve düşünme hassasını kullanmayan bir milletin gidişatından,geleceğinden ne kadar ümit edilebilir ?

Kelimeleri, dua kutbunun menbaından dökülen insanlar,hem kendilerini hem de çevresini seven huzur insanlarıdır.

Allah (cc), her şeyi duyan ve bilen olarak;insana ihsan ettiği lisanın güzellik, hikmet ve iyi niyetli kullanımından razı olarak, o kelimelerimize tahmin bile edemeyeceğimiz bir değer atfetmiştir. Bu değer verişte, kelime, duadır, dua rengindedir. Buna paralel olarak, tüm yaşamımız böylelikle ibadet hükmüne geçebilir.

İbadet yalnızca bilinen namaz,oruç,zekât,hac,sadaka değildir. Sadaka bile sonsuzluğa varan çeşnisiyle, O'nun (sav) beyanıyla ''güzel söz''dür. Gördünüz mü, yine kelimelere çıktı yolumuz.

Bu durumda kelimeler, temiz ve kirli diye iki kutupta toplanıyor desek, yanılmış olmayız.

Ağzımızdan çıkan her kelime, ama her kelime...biz önemli sanmasak da, değil mi ki, varlık aleminde vücut buldular, kayda geçer ve meleklerin puanlamasından kurtulamazlar.

İçimizden konuştuğumuzda da, kelimelerimiz; niyet, zan,su-i zan, tecessüs vb. gibi şekiller alarak, hem kader yolumuzun mihenk levhaları olurlar, hem de leh ve aleyhimizde delil teşkil ederler.

Allah'ım !
Kelimelerimizi temiz kıl ve bizi kelimeleri sebebiyle cennetine giren mes'ut kulların o kutlu halkasına dahil eyle. Amin.