31 Ağustos 2019 Cumartesi

''Kitabı istemiyorum!''

Gelen bir mail aynen şunları demiş, mektup sahibine teşekkürlerimle, burada saklamam lazım:

''Yaprak yaprak savrulan sayfalarında
kokusu duyulabilecek mi Rüveyda'nın ? 
Gözyaşları çözebilecek mi 
yarı gerçek yarı hayal melez kadının hayatındaki kördüğümü ?
Oh be cânım, ömrümden uzun mektupların için mesrurum diyebilecek mi Rüveydâ? 
O halde niçin kederlenirsin ki Rüveydâ?
Kitap gibi ayakta durur mu böyle yıllarca?
Takılmamış duvak sandık içinde...

Kaçıncı sayfada buluşur nefesiniz?
Kaçıncı mısradadır vuslat?
...
Usta ellerini, naif yüreğini öpüyorum.
Netameli yazdım; derdim ve hasretim nazlıdır.

Nefesim yetmez ...
Kitabı  istemiyorum.''



30 Ağustos 2019 Cuma

Sonunda Rüveyda'ya Mektuplar raflarda!

30 Ağustos 2019 Cuma;

Bir bayram gününde, Muharrem ayının ilk gününde, hicri yıl başımızda, dünyaya geldiğim ayda en nihayet Rüveyda'ya Mektuplar raflarda...


Başlangıçta yalnız çıkmıştım bu sancılı yola, sonra sizler bana güç verdiniz, yorum ve şiirlerinizle el ele, gönül gönüle, ummanda bir aşka, hasrete yelken açtık hep birlikte.


41. Mektup ile tamam demişken, sizler devamını istediğiniz için 49. ile burada noktalamıştım. Bu defa da kitabını isteriz dediniz, işte kitabı.

Çok uzun olmayan mektuplardı ve Değişim yayınları sahibi, Kıymetli İsmail Bey ve redaktörüm fikir birliği ile ''bu adam kendisini saklamış, daha iyisini yazar'' demişler ve iyi ki de öyle demişler.
Kitapta burada okuduğunuz Rüveyda'ya Mektuplar'ın biraz daha genişletilmişini ya da sırların biraz daha aralanışına tanıklık edeceksiniz. Ayrıca iki mektup daha yazmış, onları da ilk kez okuyacaksınız.


Aslında mektupları, paylaşmayı istemedim, kıskandım!
Yine de okuduklarınız, gördükleriniz, buz dağının su yüzünde görüneni.
Kalan kısmı, bu garip -sancısı dinmemiş- gönlüm ile ötelere...

Nereden alabiliriz sorusuna gelince, tatilden sonra, değişim yayınları, kitap yurdu.com'dan temin mümkün. İmza konusunda ısrar eden dostlarım, değişim yayınlarına bunu belirtirlerse, imzalı kargoları kendilerine ulaşmış olacak.

+ 90 533 318 90 01  WhatsApp kanalı ile  kitabıma ulaşmak mümkün.
Bunun dışında kitap sitelerinde de mevcut

Şimdiden alıp okuyacaklara, sosyal mecralarda alıntı ve incelemelerle paylaşacaklara sonsuz teşekkürler ediyorum. Umarım gök kubbede bu kitap ile hoş bir sedamız kalır.

''Yüksek sesini bu aleme Davut gibi sal
    Çünkü bu gök kubbede baki kalan ancak hoş bir seda imiş.''
Bâki 



29 Ağustos 2019 Perşembe

unutma!


ruhum bir bitki misali,
senden gelen kelimeleri içerek 
ve güneş varlığını düşleyerek canlı kalabiliyor.
ey ruhumun canı!
senin susman, 
benim ölümümdür, 
unutma! 




28 Ağustos 2019 Çarşamba

Bir kitabı almazdan önce ve

Bir kitabı almadan önce ön/arka kapak, ön söz, varsa kaynakça vs. bakar ve bu kitap bana ne verebilir sorusunu mutlaka sorarım.

Sonuçta ben ona en değerlilerimden zamanımı vereceğim.

Bitirince de aynı soruyu sorarım; ne aldım?

Doğunun Kafka'sı olarak adlandırılan, İran Edebiyatının en iyi psikoloji roman yazarı Sadık Hidayet'e (doğumu: 1903) ait bir kitabı tavsiye üzerine okudum.

Romanda süt kız kardeşi ile evlenen ya da oyuna getirilip evlendirilen, karısının kaçışından sonra bir ara kayın biraderini gördüğünde dudaklarını ablasına benzetip şehvetle öpen, dadısına kendisi üzerine sinsice şehvetini tatmin iftirası atabilen, din Allah inancı bahsinde imansızlığını kutsalımıza hakaret boyutunda seslendirmekten çekinmeyen (sanırım bu sebeple İran'da kitabı yasak!) yazarı okurken ruhumun kirlendiğini hissettim. 88 sahife olmasa çoktan yarıda bırakırdım! Hele 58. sayfa tam bir rezalet, kutsala hınçlı bir saldırı!

Güçlü bir kalem, Sadık Hidayet. Yazarken size adeta sinema gibi, hatta daha derinden yaşatıyor. Kabiliyetini keşke güzel eserler vererek kullansa; keşke afyon,içki ile uyuşturduğu canına, bir evde güzel elbiseler giyip, hava gazını açarak intihar ederek gitmeseydi.

Yazara ait hiç bir kitabı okumama kararı ile, masamda olan bu kitabı birazdan imha ile, benden sonra birisinin okuma risk ve vebalinden kurtulacağım!

Kitap bitince bana ne verdi sorusunu sordum; çok şükür sapkın fikirlerimiz yok, çok şükür Allah'a ve indirdiklerine şeksiz şüphesiz imanımızla huzurluyuz, çok şükür kötü alışkanlıklara müptela olmadık. Kalan ömrümüzde de defterimizi salih fiiller, iyilikler ve imanla kapatma, umudu ve azmindeyiz.


27 Ağustos 2019 Salı


Arsızsınız!
Utanmanız, vicdanınız, merhametiniz zaten yok!

Sizi istemeyen, hatta nefret edip sizden tiksinen, kaçan kadınlara musallat kenelersiniz!

Kadını horlamak, aşağılamak da şiddettir, önemsemezsiniz!

Vampirlerden daha kalleşsiniz! Sizi bir zamanlar "canı" bilip, teslim olan kadınları, minicik çocukları ve ''insanlık'' önünde katledebiliyorsunuz!

Sizin yaşanmış güzel anılara da, insanlık mefhumuna da zerre saygınız yok!

Onursuz, gurursuz cahillersiniz!
Gönül kazanmaktan aciz beceriksizler olduğunuz için, siz "erkekliği" siz "namusu" bir cana kıymak sanıp, yalnızca öldürmeyi iyi bilirsiniz.

Bu topraklarda ki utancımız, yüz karası haberlerinize de size de lânet olsun!

(*) Bu ülkede 2018'de 440 kadın, erkekler tarafından öldürüldü, yaşama hakları ellerinden hunharca alındı. 


25 Ağustos 2019 Pazar

Bir alışmak dedim, bin alışmak dedi!


Alışmak,
Hayatı ucuza getirmek midir?

Hiç düşündün mü niçindir yaşamak?
Alışmak için mi?
Kan ve can vergisine mükellef olduğumuz
Çifte kapılı bedesten midir hayat?

Aşka aşina,
Alışkanlığa unutkan varlığımızı
Mutlu kılmak uğruna
Kaç yalan, kaç riyâ borçluyuz şu hayata?

***

Alışmak,
Hayatı ucuza getirmek için midir?
Düzen,
Varlığımı yoklukla tazeleyen
Gözlerinin derinliğinde
Çektiğim cevr-ü cefaya alışmaklığım büsbütün aşktır.
Alışılmış a canım , alışılmış
Çoktan murad alınmış.
Alışkanlığım olmuş hasret.

***

Tüm alışkanlıklarımız...
Yastığımız, yatağımız, zincirimiz meselâ...
Taş duvar bir yüreğe ebrû zarifliğinde atılmış titrek imzamız...
Ten yarası öykünedursun gönül yaramız...
Hatır-ı ağyâra çoktan alışmış devrânımız...

(Bütün alışkanlıklarının altını çiziyorum.)

***

Üç nokta...
Kaç alışkın olunan cümle/anlam değerinde?
Kelimelerden çoğalan bir ürperti belki!
Ben başımı çevirmişken
Dünyanın gürültüsüne...
"Yok" dediğim alışkanlığım bile
Göğsünde uyurken sönen kainat kandillerinin
Güneşe sessizliği ve yanıtsızlığı gibi...
Üç nokta...

***

Munis bir davet ,
Mağrur bir hayat ,
Bir düş istedim !
Vaktinde gelmedin.
Mehtaba karışan
ketum gölgenin izi bile kalmadı bana.
Gücenmiş bir hayattan başka
Ardından hangi şiirleri şarkıları mırıldanayım sana?



Rüveyda'ya Mektuplar serisi bitince, sizlerden gelen şiirleri noktalayalım dediğimde, belki bazılarınızı kırmış olabilirim! Bu kararım sebepsiz değildi, şahsıma yazılmış gibi algılanıp, farklı kıskanç sorgulamalar vesaire...
Yukarıda uzun aradan sonra, sizden gelenler etiketli bir yayın.

Bunun dışında bugün ''6 gün kaldı'' mailine cevap verdiğim gibi, evet kitap basıma sevk edildi ama basım sırasını bekleyecek, ille 1 Eylül şeklinde bir şart ve açıklamamız olmadı, inşallah eylül ayı içinde elimizde olacak. Bu arada minik biir sır vereyim; İsmail Bey kitabın sonuna enfes ve hiç aklıma gelmeyen bir dizayn ekledi. Kitabı elimden imzalı almış gibi de sayabilirsiniz kendinizi :)



24 Ağustos 2019 Cumartesi

Katre-i Sevda / Sevil Kutlu


Hüzün çıkmazı

Hiçlik sokağının hasret kaldırımında 
bir sensizlik şarkısı tutturmuş kalbim,
dilsiz dudaksız sesleniyorum sana...
Saçılmışım dağılmışım yalnızlığa…
Üşüyorum...
öyle bir sarılmışım ki sevdana…
sarıldıkça daha çok sar diye üşüyorum sana.
sen gelince aklıma hep kelebekler düşer sol yanıma…
yandım yandım yandım ki ne yandım…
kalabalıklar içinde yalnız kaldım
sevdanın yükünü yüklenip omzuna…
Tutamadım kalbimi kaçtı senin yanına…
senin şehrine, senin yatağına…
Gönül…anlasana… 
Anlasana artık…
Sana firarda…
Aşk bahçelerinde hüzünlü bir dille…
Hasret şarkıları söylüyor kalbim simdi...
Umut rüzgarlarına nağmelerle…
hep sana hep sana uzanıyor ellerim…
bir uçurumun yamacına…
bir yaprak gibi savrulmusluğumla,
dal dal yüreğiminin içindesin...
feryatlarımsın...
çaresizliğimsin… 
Söylesene Yar!
Ben… Daha kaç kere öleceğim,
Ve daha kaç kere senden nefes bekleyeceğim..?
yandım, yandım, yandım ki ne yandım…
ateşine dondum karına kandım…
açtım gönlümün perdelerini yar gönder rüzgarını…
bırak biraz da bu gece 
aşk çalsın kapını
hasret geçer, hüzün geçer, yalnızlık geçer
Geçer de geçer…
bir de sen geç be sevgili
bir de sen geç kapımın önünden
Hep yalnızlık…hep hasret mi bekleyecek beni…
öğrendim geç de olsa …
ben öğrendim sevdayı
rüzgarları karları yağmurları yüreğinde taşımayı…
Yüklenip bu sevdayı tek başına
ara sıra kaçıp kaçıp kaçıp bu şehirden 
sende kalmayı…
Belki merak edersin diye adresimi..
Mutluluğun bir arka sokağında 
hüzün çıkmazındayım Sevgili.
Bekliyorum
belki aklına gelirim de,
Belki ararsın diye beni…

Sevil Kutlu


Bu kez, içinde şiir ve nesir yazılarının olduğu 140 sahifelik kitap, kargo yerine yazar eliyle şehrime gelmiş oldu.

Merkeze yakın bir ilçeye annesine bayramlaşmaya gelen Sevgili Sevil hanım ile bayram günü bir kahve içimi miktarınca tanışma imkânımız oldu. Kendisine bir kez de buradan teşekkür ederken, hayrına olan her şeyde yolu açık olsun diyorum. 

Son derece mütevazı, sempatik ve bilge bir hanımefendi Sevil hanımı takip etmek isteyenler için:  https://www.facebook.com/sevillkutluu/ 

Üşenmesem de antolojide bendeniz de şiire benzerlerimi toplasam mı, ya da biri ben yaparım dese, ortak hesap açsak o buradan  oraya kopyalasa;)


Nice şiirler yazdım ben
Nice denizlerde boğuldum.
Ama hiç biri,
Senin gözlerin kadar 
Derin değildi...!

Nice aşklar yaşadım ben
Abdal misali...
Ama hiç biri,
Senin kadar öldürmedi beni.

Nice yağmurlarda ıslandım ben,
Nice karlar yedim.
Ama hiç biri,
senin kadar tatlı değildi.

Sevil Kutlu 

22 Ağustos 2019 Perşembe

Alışmak...



Belki de "alışmak" aşktan daha güçlüydü, alışmak düzendi, alışmak güvendi.
Aşk gökkuşağıysa, alışmak güneşti, ciğerlere çekilen oksijendi.
İyi,güzel,doğru insanlara alışın ki; nefesinize nefes, sesinize ses, sessizliğinize sığınak olsunlar.


21 Ağustos 2019 Çarşamba

sonra


sonra, 
herkes kendi sessizliğinin üzerine, 
kimsesizlik yorganını çekip, 
bir rüya umarak kapıyordu gözlerini...


17 Ağustos 2019 Cumartesi

izin kaldı bende


izin kaldı bende,
uzağına düştüğün
hayallerine susuşlarının renginde
kaş çatışlarında saklı,
hasretlerin kaldı...

izin kaldı bende,
hüzzam bir zamanda
rüya tadında,
dudaklarının kıvrımından sızan
sesinin rengi kaldı...

izin kaldı bende,
zamanın mavi bir kıyısından
ruhuma sarmaşık gibi dolanan
sohbetin kaldı...

izin kaldı bende,
bakışların kaldı,
sessiz sedasız çağlayan
yanışlarına ayna resmin kaldı...



14 Ağustos 2019 Çarşamba

13 Ağustos 2019 Salı

Bunlar engereklerdir!


Bunlar,
Engereklerdir!
Bunlar,
Bayramımıza, kurbanımıza
Bunlar,
Vatanımıza
Göz koyanlardır!

Bunlar çıyanlardır!
Kutsalımıza dinimize göz koyanlardır.!
Tanı bunları!
Tanı da büyü!

Bu imanımızdır,
Göğsümüze kazınmış.
Bu sabrımızdır,
Sonsuz değil!
Sarıl bunlara,
Sarıl da büyü...

_________________

Yerli İslamofobikler ile bunların habis ruhları aynıdır, bakmayın isimlerinin bizim isimlerimize benzemediğine!

https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201908111039900477-Wildersin-barbarlik-gunu-olan-kurban-bayrami-yasaklanmali-paylasimina-netanyahunun-oglundan-destek/?fbclid=IwAR3AI8C1Brv0G59h6xZjjaererg9RocT_ioEUPeXBDqBKCfrpHzgmjvDnWw


10 Ağustos 2019 Cumartesi

8 Ağustos 2019 Perşembe

Rüveyda'ya mektuplar (51)









Yüzünün mayısında, eylül sarılığı gördüm…
Anladım, vakit akşam, vedaya çeyrek var…
Sana değil, kâğıtlara dökülen mektuplara…
Sana veda yok, sana ruhumun her bir santiminde çekilen hasretler var
Sevdiğim…


devamını kitabımdan okuyabilirsiniz






Bir soru:Murat Mesut olmak nasıl bir şeydir?

''Bir Murat Mesut olmak nasıl  bir şeydir?
Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?''

Aslında kendimle ilgili konuşmayı sevmiyorum.
Yine de konuşmuş olacak mıyım, yazının sonunda hep birlikte göreceğiz:

Murat olmak, hüzünlü bir şarkının notaları arasında gezinmek gibidir...

Murat olmak, bu dünyada aşktan muradını alamadığı için hayalinde bir Rüveyda resmedip, onunla teselli bulmaktır.
Yâr kaf dağının ardında, seslensen duymaz, çağırsan gelmez.

Murat olmak, en azından soyadını Mesut kılıp, gelmeyen saadete öykünmektir!

Murat olmak, yalnız bir liman olmaktır, gelen tekneleri, gemileri geçici süre misafir edip, uğurlamaktır.

Murat olmak, ''annemin'' deyimi ile ''saf'' olmaktır, çabuk kanmak, inanmaktır. Kelimeleri plansız, kalbin izdüşümü olarak kullanmaktır.
Can taşıyan her ''şeye'' hatta cansız diye bildiklerimize bile şefkatle bakmaktır.

Murat olmak, gönülde kin tutmamaktır, iyi niyettir. Bir kere sevince gitmiş gibi yapıp, aslında gidememektir. Sevgiyi ebedi kılıp, vefaya vefasızlık etmemektir.

Kendimi tanımlamaktan, tarifsizliğe saklanmaktır, Murat olmak...
Basit, sıradan bir sıra içinde, belki biraz sıra dışı kalmaktır.

Murat olmak- vasat da olsa- yazarak, kelimeler arasında ''bir yudum teselli'' ile nefsi oyalamaktır.

Murat olmak, aşk talebi ile gelenlere, ümitsiz ve eninde sonunda vazgeçip, el sallayacakları gri bir istasyon olmaktır. Tren çığlıkları arasında veda göz yaşlarıdır.

Murat olmak, şu yalan dünyada, hüzün ağacının altında bir kaç nefeslik mola verip, uzun ve çetin yolculuğa hazır olamamanın kaygılı bir merak/hesap halidir.

Murat olmak, nefs ve pişmanlık arası çizgide, günahkârlığa üzülmek, her şeyin sahibi Allah'tan ümidi asla kesmemektir.

Sözün özü, Murat olmak, hayatın onca renkleri arasında horlanmış bir renk olan griye tutulmak, esir olmak, gride kalmaktır...

Ve Murat olmak böyle bir ağustos ayının 9'unda güneşle birlikte yeryüzünde görünmektir.


https://www.youtube.com/watch?v=4TX7w2eCu4c








6 Ağustos 2019 Salı

sır!



..ıssız görünür mezarlıklar, dışarıya sır vermez diye,
içleri de öyledir sanma!


https://www.youtube.com/watch?v=MBvdQFUi5iY

5 Ağustos 2019 Pazartesi

4 Ağustos 2019 Pazar

2 Ağustos 2019 Cuma

ne kaldı ki..?


Temmuz da bitti, ne kaldı ki Eylül'e, 
Benzi sararmış şiirlere...

bazen bir dokunuş...


Bazen,
Öpmek gerekmez,
.............
Bir piyanoya dokunur gibi,
Dokunursun...
Dokunursun bir kadına,
Ta içine dokularına işler ateşi...
Bazen,
Bir dokunuş,
Zamanlar gerisine attığın demiri,
Söker alır açık denizlerden...
Bazen,
Bir dokunuş,
Sonun olur..!


1 Ağustos 2019 Perşembe

gittin, oysa ben bittim...


gittin...
oysa ben bittim..
sırdaşım oldu şiirler
seni anlattım onlara zamanlar boyu
gözyaşlarımı katarak
katıla katıla ağlayarak
duyamazdın
gittin...
oysa ben bittim
sırdaşım oldu şiirler,
yalnızlığa kadeh kaldıracak mecalim bile yoktu
yine o malum kahreden melodi
ve kendim sildim
gözyaşlarımı
bir ben
bir de sırdaş şiirler gördü
içimde sana olan yangını
gittin...
oysa ben bittim...