Sultan Ahmed Han, Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri’ne müstesnâ bir hürmet gösterir ve ikramda kusur etmezdi. Bir gün Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri ile sarayda sohbet ediyordu. Bir ara abdest tazelemek isteyen Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri için ibrik ve leğen getirdiler. Pâdişah, hocasına hürmeten ibriği eline aldı ve abdest suyunu kendisi döktü. Sultan Ahmed Hân’ın annesi de kafes arkasında havluyu hazırlamıştı. Vâlide Sultan bir ara kalbinden:
“Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri’nin bir kerâmetini görseydim!” diye geçirmişti.
Bunun üzerine Hüdâyî Hazretleri, Vâlide Sultân’ın gönlünden geçenlere vâkıf olarak:
“–Hayret! Bâzıları bizden kerâmet arzu ederler. Hâlbuki Halîfe-i Rûy-i Zemîn’in elimize su dökmesi ve muhterem vâlidelerinin de bize havlu hazırlamasından daha büyük kerâmet mi olur?” buyurdu.
Sohbet esnâsında Ahmed Han:
“–Efendim! Seyyid Abdülkâdir Geylânî Hazretleri’nin, kıyâmet günü talebelerine ve günahkâr mü’minlere şefâat edeceği hakkında rivâyetler var. Bu rivâyetlerin doğruluğu hakkında ne buyurursunuz?” diye sordu.
Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri hemen cevap vermedi. Bir müddet murâkabe hâlinde kaldıktan sonra:
“–Evet doğrudur! Abdülkâdir Geylânî Hazretleri, müntesiblerinden pek çok günahkâra şefâat edecektir!” buyurdu.
Pâdişah devam ederek:
“–Efendim! Acabâ zât-ı âlînizin de bizlere bir vaad ve müjdesi yok mudur?” diye sorunca, Mahmûd Hüdâyî Hazretleri ellerini kaldırıp:
“Yâ Rabbî! Kıyâmete kadar bizim yolumuzda bulunanlar, bizi sevenler ve ömründe bir kere türbemize gelip rûhumuza Fâtiha okuyanlar bizimdir... Bize mensub olanlar, denizde boğulmasınlar; âhir ömürlerinde fakirlik görmesinler; îmanlarını kurtarmadıkça ölmesinler; öleceklerini bilsinler ve haber versinler ve de ölümleri denizde boğularak olmasın!..” diye duâ eyledi.
(Bütün ulemâ ve evliyâ, bu duânın kabûl olduğunu, bu yola mensup olanların denizde boğulmadıklarını ve pek çok kimsenin de vefât günlerine yakın, öleceklerini haber verdiklerini bildirdiler.)
Ahmed Han, 1617 (h.1026) senesinde hastalandı. Sırtında bir yara çıkmıştı. Mâbeynci Mustafa, Sultân’ın vefâtından bir gün önce huzûrunda iken, Ahmed Hân’ın, odada görünmeyen bâzı kimselere dört defa:
“–Ve aleyküm selâm!” dediğini işitti.
Sebebini sorduğunda Sultan Ahmed Han:
“–Şu anda yanıma Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman ve Hazret-i Alî geldiler. Bana:
«–Sen dünya ve âhiretin sultanlığını kendinde toplamışsın. Yarın Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in yanında olacaksın!..» buyurdular.” cevabını verdi.
Hakîkaten ertesi gün bu dünya ve âhiret sultânının hayatı, her fânî gibi nihâyete erdi."
Kaynak: Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle OSMANLI, Osman Nuri Topbaş, Erkam Yayınları, 2013
Yukarıya aldığım iktibasın her kelimesine inancım el hak tamdır.
Merak ettiğim, kişiye son derece emin bir şekilde öleceğinin malum edilmesi..!
Yani bu bir kuruntu, vesvese olmuyor. Bildiriliyor, malum oluyor, yakınlarınla helallaşıyor ve mutlu finalle gözlerini bu aleme kapatıyorsun...
Mübareğin iki kerametini bizzat yaşamış bir günahkâr olarak bunu da Rabbimin ikramı, ihsanı ve merhametiyle yaşayacağıma umudum inancım var da nasıl?
O kadar çok merak ediyorum ki... Bu mücrime nasıl, nerede, hangi vakitte, ne şekilde malum olacak?
Hadi siz de amin deyin...
Allah’ım!
Verdiğin, ihsan ettiğin akıl ve iman nimetini bizlerden ebeden geri alma. Bizi zayi ve rüsvay eyleme!
Hayırlı bir zamanda, hayırlı bir yerde, hayırlı güzel ölümler nasip eyle.
Nazlı dostun Hüdâyî hazretlerimizin kuddise sirruhu duasına bizleri de mazhar eyleyip "imanlarımızı kurtarıp, öleceğimizi de önceden malum eyle."
Hesapsızca doğrudan kendisini cennetlerde bulan o bahtiyarlar zümresinden eyle.
Senin fazlından, cömertliğinden, merhametinden, ihsanından ve sevginden umuyor ve diliyoruz.
Bu duaya bizi muvaffak kıldığın gibi, neticesine de eriştir.
Amin.