25 Nisan 2013 Perşembe

Mutluluk değil, huzur..

Bir veli : ''Bir şeyi dünya hayatında arayana şaşarım'' der ve ''nedir? '' diye soranlara '' rahatı'' diye cevap verir..

Kur'an-ı Kerim'de : ''Andolsun, sizi biraz korku, (biraz) açlık, (biraz da) mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenlere (lutf-ü keremimi) müjdele.'' ( Bakara:155 ) buyurulmaktadır.. Benzer ayetleri sıralamak mümkün..

Burası cennet değil..Kedersiz ve sürekli mutlu olunan yerin adıdır cennet..''Orada korku yoktur, mahsun da olunmaz..''


Kaygılarımız, kederlerimiz hep bu dünya için ve içindedir.

Günümüz insanının hatta Müslümanın anlamadığı tam da bu noktadır..

Sınava girmiş hiç kimseye boş ve soruları olmayan ''sınav kâğıdı'' vermezler..
Size önceden, yolun haritası, amacınız, kurallar, serbest ve yasak alanlar bir KİTAP ve o kitabın tefsiri  BİR ELÇİ (sav) tarafından  öğretilir, bilgi sahibi olmanız sağlanır..

Sonra siz bu hayatın ve yaratılan her şeyin ''boş yere'' yaratılmadığı, ince hesapların ve bir düzenin eseri olduğunu çabucak gözlemleyiverirsiniz..

Ruhlar aleminde verdiğiniz ''bela'' yani  evet sana kulluk yapacağız sözü ve anlaşması ile adına Kur'ani ifade ile dünya denilen, ''en yakın'' anlamına da gelen; öteye geçişe en yakın, berzaha en yakın, ölüme en yakın bir ''sahne''dir gelip geçtiğimiz ve asla hancısı olamayacağımız bir yolculuk durağının..

Yukarıda verdiğim ayetin tefsirine özellikle bakmanızı tavsiye ederken, söyleyeceğim şudur : Bu dünyada kaygısı çekilmesi istenen şey; sağlık, ev, araba, para, mutlu eden bir aşk değildir..! Bunlar hep eksikli ve yetersiz de olabilir ve olacaktır da..Zengin de zenginliğini o zenginliği kendisine bahşeden Allah'ın istediği gibi sarf edip etmediğinin sınavındayken, fakir de ''isyansız'' bir sabır ve tevekkülle dünya sahnesindeki duruşundan puan alacaktır..

Bizde bizim olan bir şey yoktur..Hepsi onları verenin emanetidir. Bu hayat benim, kime ne demek şirkle eş anlamlıdır..Bundan kasıt insanlar olsa bile, insanlar arası hukuk gereği bunu bile demek doğru bir bakış değildir..Hele bundan kasıt haşa Allah ise, kesin şirk ve nankörlüktür o hayatı verene karşı..
Bedenin de senin değil, O (cc) verdi..İntihar da bu yüzden bir cinayettir, bedeni korumadan eskitmek de..

Mutluluk..
Evet ben son günlerde mutluluk ile huzuru aynı kefeye koyamadığımı fark ettim..Mutluluklar kısa vadeli ve değişkendir, geçicidir..Sabit değildir çünkü..Örneklere girerek yazıyı uzatmak istemiyorum, az düşünen bunu zaten anlayacaktır..Bir şeye, aynı şeye sürekli sevinen insan yoktur..Üzülen de..

Ama huzur öyle değil.. O daimidir..Verdiğimiz ayetin ışığında, başına ne gelirse gelsin; kul bunun Allah'ın taktiri, denemesi, imtihanı olduğunu bilerek; razı oluş içinde, gönüllü bir sabırlılar zümresinden oluşla, O'na güvenip dayanarak, tam bir teslimeyet ve tevekkülle asla zerrece Yaradana küsmez, neden, niçin demez..

Yunus'un dediği gibi :Lutfunda hoş, kahrında hoş, bana seni gerek seni ..'' diyecek bir yüce gönül sahibidir. 

Huzur dediğimiz olgu da bu bilinçleniş ile kişinin dünyasını kaplar..
Bu dünyanın geçici olduğunu, sevinçlerin de, kederler gibi geçici olduğunu bilen ve geçici olmayana, sürekli olana talip birisinin gönlü Eyüp Peygamber misali hastalık da bile razı oluşun, imtihanın cilvesine tebessüm edişin o sonsuz derinliğinin hazzını yaşar, tenini kurtçuklar yerken bile..!

Allah'a davet edişinde, Taiflilerce taşlanarak, mübarek gül teni kanarken, gazap yerine, neden böyle oluyor Allah'ım demek yerine: ''Bilmiyorlar, bilseler yapmazlardı, Onları affet Allah'ım'' duası ve huzuru ile evine dönüştür huzur..
Örnekler o kadar çok ki..

İşin püf noktası şu : Mutluluğu hırsla arayanlar ve ona talip olan dünyalılar, dünyalık oldukları ve ''kulluk için yaratılıp dünya sahnesinde bir yolcu olduğunun bilincinde olmayanlardır..'' Modernitenin buhranlı asi çocuklarının mutsuz ve huzursuz hastalıklı ruhlar gibi yalpalaması bundandır.

Huzuru arayanlarsa, İslami bilince yükselmiş; her şart altında, sınav kâğıdını verenin; her olayın ardında O'nu (cc)  yani Allah'ı gören ve O'nu küstürmemenin, dahası razı edebilmenin çabası dışında, O'ndan her şart altında razı olan bahtiyarlardır..Bir de cennette huzur-u zati daim var ki o apayrı bir bahis..

Sonuç olarak : Huzurlu olmak ile mutlu olmak arasında kalın bir romanın ilk sayfası ile son sayfası arası kadar fark var.. 


24 Nisan 2013 Çarşamba

20 Nisan 2013 Cumartesi

20 Nisan günü dünyamızı şereflendirdin Efendim..(sav)


PROF.JULES MASSERMAN: “Bütün zamanların en büyük lideri Muhammed idi.” 

PRENS BİSMARK: “Ben iddia ediyorum ki Hz. Muhammed seçkin bir insandır. İlahi gücün böyle ikinci bir vücudu meydana getirmesine ihtimal verilemez. Sana çağdaş bir vücud olmadığım için çok üzgünüm ey Muhammed.! Öğreticisi ve yayıcısı olduğun bu kitap senin değildir. O, ilâhîdir. Bunun ilâhî olduğunu inkar etmek, mevcut bilimlerin asılsız olduğunu ileri sürmek kadar gülünçtür. Bunun için insanlık, senin gibi bir varlığı bir defa görmüş, bundan sonra da görmeyecektir. Ben heybetli huzurunda sonsuz bir saygı ile eğilirim.”

GEOTHE: “Hiç kimse Hz. Muhammed'in (sav) prensiplerinden daha ileri bir adım atamaz. Avrupa'ya nasip olan bütün başarılara rağmen bizim konulmuş olan bütün kanunlarımız, İslam kültürüne nispetle eksiktir. Biz Avrupa milletleri medeni imkanlarımıza rağmen Hz. Muhammed'in son basamağına varmış olduğu merdivenin daha ilk basamağındayız. Şüphe yok ki, hiç kimse bu yarışmada Onu geçemeyecektir.” 

SHEBOL: “Hz. Muhammed'in insan olması itibariyle, bütün insanlık muhakkak iftihar eder. Çünkü O Zât, okuma yazma bilmemesiyle beraber, on üç asır evvel öyle kanunlar ve esaslar getirmiş ki, biz Avrupalılar iki bin sene sonra onun kıymetine ve hakikatına yetişsek en mesut, en saadetli nesiller oluruz.”

A. D. LAMARTİNE: “Şayet gayenin büyüklüğü, vasıtaların küçüklüğü ve neticenin azameti insan dehasının üç ölçüsü ise, modern tarihin en büyük şahsiyetlerini bile Muhammed'le kıyaslamaya kim cesaret edebilir. O şahsiyetlerin en meşhurları ancak maddi kuvvetler kurdular. Halbuki O, orduları, hukuk sistemlerini, imparatorlukları, kavimleri, hanedanları ve dünyanın üçte biri üzerindeki milyonlarca insanı harekete geçirdi.”

EMİLE DERMENGHEM: “Doğrusu aranırsa Hira mağarasında meleği gördüğü günden beri geçen 20 sene dünyayı değiştirmeye kafi gelmiş. Hicaz'ın kuru kumlarında yeni bir tohum filizlendirmişti; öyle bir filiz ki Arabistan'ı uyaracak, bir yandan Hindistan'a bir yandan da Büyük Okyanusa kadar uzanacaktı.”

BOSWORTH SMİTH: “Hz. Muhammed, hayatının sonunda da, peygamberliğinin başında iddia ettiği şeyleri iddia etmiştir. Ben, Onun neşrettiği şeyler karşısında şöyle düşünüyorum: Bir gün, doğru olan felsefî cereyanlar ve Hristiyanlık Onun peygamber olduğunu mutlaka kabul edecektir.”

J. H. LENİSON: “Hz. Muhammed toplu halde yapılan ibadetin o muazzam gücünü, tarihte ilk temsil edip gösteren insandır. Hiç şüphe yok ki, çok geniş mikyasta, İslâm'ın kudreti, günde beş vakit kılınan namazın kudretinden kaynaklanmaktadır.”

SNOUCK HURGONJE: “İnsan ırklarından ideal birliği (cemiyeti) tahakkuk ettirmeye herhangi bir ideolojiden ziyade İslâmiyet yaklaşmıştır. Zira Hz. Muhammed'in dini üzerinde kurulan cemiyet'i akvam bütün beşer ırklarının eşitliği prensibini, diğer toplulukları utandıracak derecede ciddiyetle ele alır.”

A. D. LAMARTİNE: “Hakimdi, hatipti, peygamberdi, savaşçıydı, fikirler fatihiydi, akla uygun inançların dirilticisi idi ve nihayet din kurucusu idi. 20 dünyevi devlet kurmuş ve bir tek ruhani millet yaşatmıştı. İşte Hz. Muhammed budur! İnsan büyüklüğü hangi ölçü ile ölçülürse ölçülsün, acaba O'ndan daha büyük bir insan bulunur mu?”

THOMAS CARLYLE: “Bu sebeple Hz. Muhammed Aleyhissalatü Vesselam hakkında, bir hakşinaslık eseri olarak bütün iyi şeyleri söylemek istiyorum. Kendisi vahşi bir kavmin her türlü eziyetlerine tahammül eden, bütün şartlar aleyhinde ve bütün maddi imkanlardan mahrum olduğu halde meydana çıkmış yoksul bir insandır. Kötü bir adam değil, bunu söylemem gerekir. 23 sene boyunca devamlı olarak kavgacı, her an patlamaya hazır ve yırtıcı olan zamanın vahşi insanları arasında bulunmuştur. Ve bu vahşi insanların kuvvet önünde eğilmeleri mümkün değildi. Bu insanlar ancak doğru olan söz ve davranışlar karşısında baş eğer ve itaat ederlerdi. Buna rağmen Onu peygamber bildiler. Niye? Çünkü O, onlarla daima yan yana ve yüz yüze idi. Kendilerinden bir kişi olarak her an onlarla beraberdi. Kral ve vezirler gibi azamet ve debdebe perdeleriyle gizlenmiş değildi. Kendi hırkasını kendi yamalar, kendi ayakkabısını kendi tamir ederdi. Savaşa gider, sahabeleriyle istişarede bulunur, kararlarını onlarla beraber verirdi. Ona artık siz ne isterseniz öyle deyiniz, fakat ben diyorum ki, dünyada taç ve ihtişam sahibi hiçbir imparatora, yamalı bir hırka içindeki bu insana gösterilen hürmet kadar hürmet gösterilmemiş ve itaat edilmemiştir. 

İslamiyet gayet parlak bir ateş gibi doğdu. Diğer dinleri kuru ağacın dalları gibi yuttu. Hem bu onun hakkı idi. Çünkü diğer dinler İslam’ın yanında bir hiç hükmündeydi.”

PROF. DR. H. MONES: “O’nun her sözü bir vecizedir.” 

JANE PELO: “O’nun davasında heyecanı asildi.” 

ALEKSİ LOVAZON: “O Allah tarafından gönderilmiş bir hak peygamberdir.” 

G`LA FAYTT: “Ey şanlı Arap! Aşk olsun sana Adaletin ta kendisini bulmuşsun.” 

RAYMONS LERONGE: “l4 asır geçmesine rağmen Hz. Muhammed bu zamanın tek rehberi, tek hidayet resulüdür.”

SOSYOLOG V. D. ERATSEN: “Ben şahsen Hz. Muhammed’in hayranıyım.” 

PROF. DR. MİCHAEL HART: “Muhammed (sav) tarihte dini ve dünyevi açılardan en üstün başarıya ulaşmış tek kişidir.” 

TOLSTOY: “Muhammed, hürmet ve saygıya fazlasıyla layıktır.”

EDWARD GİBSON: “Hz.Muhammed’i sevmeyenler onu yeterince tanımayanlardır.”

DOSTYOYEVSKİ: “Büyük İslam Peygamberi yüce yaratıcının katına çıkıp onunla buluşmuştur. Ben Mirac’a bütün kalbimle inanıyorum.” 

B. SMİTH: “Büyük liderlerin hayat ve karakterleri ile yapılan eleştiriler İslam Peygamberi için yapılamaz.”

BERNARD SHAW: “Ben bu hayret uyandırıcı insanın hayatını inceledim. Benim görüşüme göre onu insanlığın kurtarıcısı olarak tanımamız lazımdır. 

KNEMATİRUL: “Herkesin itiraf etmekten çekindiği şeyi ben haykırıyorum. Hz. Muhammed hiç kimse ile kıyaslanamayacak kadar büyük bir devrimcidir.” 

MAHATMA GANDİ: “Milyonlarca insanın kalbi üzerinde bu gün bir etkisi olan hayata sahip birisini öğrenmek istedim. İslam’ın bir yeri fethinin kılıç ile olmayıp, hayat tarzıyla olduğunu her zamankinden daha fazla anladım. Peygamber’in tam manasıyla sadeliği ve ahde sadakati, onun arkadaş ve takipçilerine kendini adaması, tevazuu, yiğitli, korkusuzluğu Tanrı’ya ve dinine olan mutlak bağlılığıydı asıl ona her engeli aştıran ve muzaffer kılan; yoksa kılıç bir hiçti.”

THOMAS CARLYLE: “İnsanlar her şeyden daha fazla Muhammed’e kulak vermelidir. Diğer bütün sözler, onun karşısında boş sözlerdir.” 

Allahümme Salli Ala Seyyidina Muhammedin Ve Ala Ali Seyyidina Muhammed ♥

18 Nisan 2013 Perşembe

Bir uçuşun kısa anatomisi..

Yolculuğumu fotoğraflarken, bu fotoğraflardan bir yazı ortaya çıkarabilmelisin dedi, iç sesim..

Havaalanında valizimi verirken, önümdeki hanımefendi uçuş kartını aldıktan sonra sıra bana geldi..Ben beklerken bir ara arkama baktığımda bana bakarak, sizi bekleyeyim mi dedi.Bu beklemediğim ani soru karşısında biraz da şaşkın, ''olur'' dedim.Kırk yıllık arkadaşımdı sanki..Uçağın kalkmasına da bir buçuk saat zaman vardı.Bir şeyler içeriz dedi.Aşağıdaki manzarada karşısına masada sohbet ettik.Karşımda benim burcumdan bir aslan kadını vardı.Eşiyle restoran açmışlar. (restaurant biz de böyle türkçeleşti.Lokanta çok avam kalıyor ya..) 

3 yıldır işleri yolundaymış..Yol arkadaşım, ağaç, porselen,vazo, tişört süsleme işine (adını söylemişti) merak salıp araştırmalara girişip İstanbul'da malzeme alacağı firmadan hızlandırılmış kurs alarak dükkân açmış..Yeni malzemeler almak için uçuyormuş..Hedefinde kurs vermek varmış..Ben de kursu başaranları elinden kaçırmamasını ve büyük mağazalara mal vermesini salık verdim, ''akıllıca'' dedi..
Bunu şunu için anlattım.Kadına da (ismini vermiyorum) dediğim gibi, sizi dinlerken bir açıdan taktir ettim, bir açıdan da moralim bozulmadı desem yalan olur dedim.Şaşırdı neden dedi..Benim için azmin bir örneği oldunuz, değişik bir dersle başladı yolculuğum dedim.Size bakarken hayata boş vermişliğimi ve kayıplarımı tazeledim dedim.Zaman çok hızlı akmıştı, sonra kendi koltuklarımıza oturduk vedalaşarak..

Bir sıvı, uçak benzini; olmasa, bu ortalama 70 tonluk demir kuş yerinden kımıldayamaz..Allah, insanın ihtiyacı olan her şeyi hizmetine vermiş..Şairin dediği gibi, ''Alemi benim, beni, kendin için yarattın'' (NFK) İnsanoğlu ilk çağlardan beri kuşlar gibi uçmayı bir tutku haline getirdi..Artık kuşlar gibi uçuyor, havada uyuyor, yemek yiyor..Göklere sahip olan, çok şeye de sahip oluyor..Uydular, uçaklar, füzeler..Bu hikmeti bize Sevgili Peygamberimiz (sav) ''Harp atmaktır, atmaktır, atmaktır..'' buyurarak bizlere ihtar eyledi..(Uhud şavaşını okçular hadisesini hatırlayınız)

Elbette adına benzin dediğimiz sıvıya o gücü veren Allah, içtiğimiz suya ayrı bir tat ve hayat verendir..Ve iş benzinle bitmez, uçak motoruna bakıyorum pencereden, devasa bir şey..Çalıştığında önünde duran bir insanı bile çekip paramparça edebilir..Benzin, uçak..yetmez, bu demir kuşu yönetip uçuracak bir uzman da gerekiyor..Müthiş bir olay ve biz ne kadar az düşünüyoruz, oysa her an mucizeler içinde yaşıyoruz.. 
 Ve işte son kontroller tamam, kuleden kalkış izni ile saniyeler içinde büyük bir hıza ulaşarak yerle temasımız kesilir..
 Dişçi ve uçak koltuğu arasında bir benzerlik bulunabilir korkanlar için..Uçmak çok güzel..Hele de rüyada..Hayat da zaten bir rüya değil mi..? O anlardan bu fotoğraflar kaldı geriye..
 İşte artık evler nokta gibi..Sürekli genişleyen uzayda da dünyamız nokta bile değil..
 Ve tarlalar resim gibi, gökler de hayat çok daha başka..Onsekiz bin alemden kasıt ne acaba ?
 Dünyaya yukarından bakınca çok büyük sandığımız dertler de bu evler, tarlalar gibi küçücük görünür gözümüze..Bazen ne gereksiz şeyler için çaba harcadığımızı, kavga verdiğimizi,üzüldüğümüzü anlarız..
Yeryüzünde parçalı bulutlu, hatta kapalı yağmurlu bir hava varken, bulutların üstünde güneş hep vardır..Hayatta ne olursa olsun, bir ümit hep var olacaktır, yeter ki görmek isteyelim..
 Nihayet Tekirdağ üstünden sevgili Marmara gözüktü..İçime bir sevinç düştü..Özledim seni Üsküdar..
 Selam sana güzel yurdum ve selam sana elbette hasretim İstanbul'um..Aşkım..
 İstanbul'da parçalı bulutlu bir hava olduğunu söylemişti kaptanımız..Şu manzaranın güzelliğine bakın, sanki pamuk yığınları kar gibi..Hava trafiği ve radar nimeti olmasa uçakların çarpışması kaçınılmaz olurdu diye düşünüyorum..
 Yeniden alçalıyoruz, toplu iğne başı gibi evler yeniden büyüyor, dünya dertleri gibi..
 Canlı bir ülkemiz var..Ölgün Avrupa'ya inat..Bir da kurallara uymayı sevsek, çiğnenmek içindir demekten vazgeçsek..İnsana saygı duysak..Cana kıymet versek çok daha iyi olacak..Nihayet Sabiha Gökçen..Nihayet ezanlar..Nihayet annem ve sevdiklerim..Ve balık ve annemin sütlacı..Nihayet sabah kahvaltısında simit..
Nihayet yaşamak..Sonsuz şükürler Allah'ım..
Bir yandan annemle sohbet ederken böyle bir yazı ortaya çıktı..Sürç-ü lisan affola..


15 Nisan 2013 Pazartesi

Seni çok seviyoruz Efendim..


14-20 Nisan Kutlu Doğum Haftası, bütün insanlığa hayırlar güzellikler getirsin.
O'nun -sallallahu aleyhi ve sellem-ümmeti olmanın şükründen ve idrakinden aciziz..
Kainatın Övüncü, 
En Büyük İnsan, 
Allah'ın ''Sevgilim'' buyurduğu, 
Biricik Örneğimiz, 
Önderimiz, 
Efendimiz..
Sallallahu aleyhi ve sellem..
Selamların duaların en güzeliyle.. 

4 Nisan 2013 Perşembe

Ölür hayal olurum, bu yazı da hatıra kalır !

Ne yersem, ne içersem, ne giyersem, ne konuşur nereleri gezersem gezeyim; o, geçiş kapısını merak etmekten beni alıkoyamıyor!

Hangi günahı işlersem işleyeyim, hangi sevabı kazanırsam kazanayım, ne gördüğüm hoş manevi bir rüya, ne vicdanımla hesaplaşmalarım; ne şu, ne bu…ille de son nefes nasıl verilir; o nefesle bu bedendeki ruhu çıkaran güç, hangi şekilde gelip, nasıl çıkarır; nereye, kimlerle götürür..!? 

Aklı donduran, durduran, beyni çatlatan sorular ve asıl dert bu olmalı, şu dünya denen sahnede..

Acaba ben, kaç yaşımda, hangi mevsimde, hangi ay ve günde, günün hangi saatinde, nerede, nasıl, hangi durumdan hangi duruma geçmeye hazırlanırken, ansızın, yolum Azrail tarafından kesiliverecek!?

O, yaşarken, tüm günahlarıma rağmen, Allah'dan ümit ettiğim, merhamet ve lutfuna sığına geldiğim büyük ve sonsuz huzurun anahtarı olan kelimeyi, son nefeste söyleyen, mutlu insanlar kervanına katılma nasibine erebilecek miyim?

Benim ölüm haberim, şu ahir zaman dünyasının velvelesi ve sahte telaşları arasında duyulunca; sevenler ve sevmeyenler neler söyleyecekler? Mesela ben, çok vahim bir trafik kazasında feci bir şekilde öldüğümde, neler söylerler? Sevenler hangi hallerimi yad ederler! Sevmeyenler, ölüm hadisesi ile sevinebilirler ve "oh öldü gitti işte" ye varacak şekilde mutlu olurlar mı? Üzülenler ben "öteye" uçmuşken, fatiha ve yasinlerinde beni de hatırlarlar mı? Birine bir iyiliğim dokunmuşsa, beni onunla anarlar mı? Kendisine bir zararım dokunan, beni affeder mi? Aslında yüreğinde yaptığı her olumsuz davranışına içten içe çok üzülen biriydi, hakkımı helal ettim, diye iç geçirir mi?

Ardımdan şu sefil dünyada kalanlar, benim nereye gittiğimi ve ne durumda olduğumu merak ederler mi? Ölüm denen asıl ve büyük hadiseyi derinlemesine ve günlerce düşünürler mi? Sırada "ben" varım derken, uykuları kaçarcasına, ölüm hakikatini anlatan kitaplarla, gaibi kurcalayıp, ötelerin izlerinin peşine düşerler mi?

Yoksa ben de, şu fanilikler dünyasında ölmüş ve bir günün bir saatçiği kadar bile zihinleri doldurmamış, diğer gidenler gibi; "bir varmış, bir yokmuş" masalı misali unutulanlar halkasının dalgaları içinde; dipsizlik okyanusunda; ezelde taktir edilen yerimi almış mı olurum? Babam gibi, dayım gibi, dedem, eniştem gibi…

Bu yazı, şiir ve olaylarla zenginleştirilebilirdi ama yalın halde, bir şeyler karalamak istiyorum, kısaca..

Hep anacığımla aynı anda ölmeyi ve ruhumuzun bedenlerimizi terk ettikten sonra,el ele havalanmasını dileyip durmuşumdur. Çünkü birbirimizi çok fazla seviyoruz. Belki ben annemin ölümünde daha metanetli olurum ama annemden önce "öteye geçersem" anneciğim buna hiç dayanamaz! Bu yüzden en iyisi ilk dileğimdir, olmazsa; ben annemden sona kalmaya; annem için razı olmuşumdur. Yoksa ömrüm anneciğime feda olsun..

Annemin elinde yetki olsaydı, beni asla azaplara atmazdı; verdiği kıymetli bir şeyi de ( iman nimetini ) asla geri almazdı! İman nurumu karartma Allah'ım! Karmaşık, inişli çıkışlı ömrümde, Allah (cc) şahittir ki, en dindar olmaya çalıştığım zamanlarda bile kendimi beğenip hoşnut olmamış ve hep yetersiz görmüşümdür..En adi ve günahkar anlarımda bile, içim kanamış, günahın lezzetini kendime haram etmiş, nefs muhasebesi içinde kendimi azap kamçısı ile mahvetmişimdir. Ben, beni hiç beğenmemekle kalmadım, sürekli muaheze ettim. Ama ben Allah'a bir masal gibi-haşa- inananlardan da olmadım. Kesin ve şüphesiz iman ettim. Allah'ın lutuflarını da ömür kesitleri içinde gördüm.

İstikrar nimetinden belki mahrum yaşadım. Beni Yaratan, beni affedip cennet yurdunda olmama izin verse bile; ben kendime orada da kızmayı sürdüreceğim. O büyük Rabbe karşı bu hatalarımı niçin yaptım diye..

İmanda istikamet üzere olma nimetini bahşeden Allah'ım! 

Senden son nefes ve ötesi için; lutfunu, merhamet ve yardımlarını esirgememeni diliyorum. Ben sana karşı iyi bir kul olamadım. Zaten bu yüzden iyi bir insan da olamadım. Ama iyileri, iyilikleri hep sevdim. İyilerden olamadım diye hep üzüntü ve azap duydum. Nefsime ve şeytana uyduğum zamanlarım için senden af ve özür diliyorum. Hatalarımla üzmüş olabileceğim insanlardan da, helallik ve özür diliyorum. ( Aslım; kırlarda gezinirken, papatya misali çiçeklere bile basmadan gezmeye özen gösteren biriyim. Bir sineği bile öldürmeyi istemem, kısa bir mevsimlik can nimeti var, bir kere dünyaya gelebilecek ve bir daha hiç var olamayacak diye! ) Keşke temiz huylu biri olsaydım. Bazen birileri, bazı suçlamalarla üzerime geldiler. Bu nokta da, geçenlerde bir arkadaşımın verdiği kitapta bana da uygun bulduğum bölüm geldi aklıma..

En iyisi, o sırlar dünyasının sadık insanının sözleriyle noktalamak :

Bu ümmetin en hayırlısı Hz.Ebubekir Sıddık (ra) efendimizin dualarından biri de şöyledir : "Allah'ım! Sen beni benden daha iyi bilirsin! Ben de kendimi övenlerden daha iyi bilirim. Onların bende bulunduğunu sandıkları iyilikleri sen bana ihsan et ve bilmedikleri kötülüklerimi de ört, bağışla! Hakkımda söylenen şeylerle beni günahlandırma!.."