▼
8 Temmuz 2013 Pazartesi
Ramazan yazıları (2) Hazır olmak..!
Hazır mıyız ?
Neye..?
Neye hazır ve hazırlıklı olduk ki, bu mübarek oruç ayına hazır olalım...Ölüm gibi kaçınılmaz bir gerçek kapımızdayken ona ne kadar hazırsak, yarına erip, idrak edeceklerimiz de o kadar hazırız işte..!
Şimdi genel olarak, herkesin özellikle çalışanların kara kara düşündüğü (!) bu sıcak günler...
Oysa geçen yıl da böyleydi, bir çırpıda geldi geçti.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdu: “Kim Ramazan-ı Şerif ayının girmesiyle sevinirse, Cenab-ı Hak o kimsenin cesedini cehennem ateşine haram kılar.” (Zavü’ş-Şems c.2 s. 146)
Şu müjdenin büyüklüğüne, güzelliğine bakar mısınız?
Diş doktorundan korkar da gitmezsen, dişini kaybedersin!
Sevinmeye bu mükafaat verilirse, hakkıyla her azasına oruç tutturarak bayram sabahına erenlerin mükafatı açıklanmamış ve Allah ''onu ancak Ben Azimüşşan bilirim...'' şeklinde muştulamıştır.
Oruca nefs sevinmez..Zira, Allah ilk yarattığında nefse sormuş : ''Sen nesin(kimsin), Ben kimim ?'' mealinde, nefs; kibirle ''Sen sensin, ben de benim.''
Olmuş olacak her şeyi bildiği halde, hikmeti gereği, nefse çeşitli cezalar verilmesine rağmen, cevap değişmeyince, açlık ve susuzluk sonunda nefs : ''Sen beni ve her şeyi yaratan, alemlerin Rabbi Allah'sın.'' diyerek kibrini, enaniyetini bir kenara bırakmıştır.
Orucun emredilmesinin, bu olayla bağı büyük olsa gerek. Önceki yazımızda belirttiğimiz gibi, beden aç ve zayıf kalacak ki, ruh kuvvet bulup, beslenip, şifa buldun, kendisini çepeçevre saran hastalıklarından...
Bu da her azaya oruç tutturmakla mümkündür. Yoksa ''Allah'ın sizin açlığınıza ihtiyacı yoktur'' (hadis)
Oruca hazır mıyız ?
Değilsek bugün geç kalmadık, hazır olalım. Oruç hakkında okuyalım ve dinleyelim. Radyolar, TV'lerde kalite ve kendinden uydurmayanları takip edelim. (Takip demişken ATV'de Hz. Ömer (ra) dizisi başlayacak, geçen yıl başından izlemek nasip olamamıştı. Çok beğenmiştim, tavsiye ederim.)
Biz ve çocuklarımız niçin oruç tuttuğumuzu, geniş hikmetleriyle bilirsek, yapacağımız şeyin farkındalığı ile, fark edişimiz kadar sevabımız ve verim yüksek olacaktır.
Rüyalar değişmeli, rüya görmüyorsak görebilmeliyiz...Müjdeci rüyalar.
''Allah emretti, işte tutuyoruz'' şeklinde verilecek cevap, yalnızca konu başlığıdır...
Birileri, kendi ruhunu anlamak, nefsine savaş için, uzakdoğulara gidiyor, bir kısmı İslam tasavvufundan devşirme, meditasyonlar içinde vakit kaybederken, gerçeğinin ve aslının biz de olduğunun bilinci ile, orucun bedensel faydalarını (ilk başta karaciğer) geçelim. Onu nasılsa anlatmaya başlayacaklar...
Ruhsal faydaları, derinlik buudu...Bu noktada bize sunduğu fırsat...Meselemiz budur...Nasıl bir oruç tutarsak, amaca yakın olur, erdirici olur ve ruhumuz nefse karşı idareyi ele alır beden ülkemizde ?
İlk başta oruç, Allah'ın rızasına talip olmaktır.
O istedi diye, ''gönüllü'' teslim oluştur.
''Yalnız benim rızam için'' buyurdu...
Medya başladı yine en sıcak günlerde 17 saat diye...Demoralize kampanyaları...
Şunu herkes bilsin ki, yaşadığımız hayatın içinde, başımıza ''sınav hikmetince'' ne geliyorsa, hepsine dayanabileceğimiz, gücümüzün yeteceği miktardadır.(Ayet var ) Bu ister en sevdiğimizin ölümü olsun, isterse en ağır hastalık ya da benzerleri olsun...Dünya hayatı kısadır, geçicidir ve hiç bir şey baş edilmez, taşınamaz değildir...
Nefse ait kısa bir bilgi ile uzun yazmamak ve sıkmamak adına bitirmeliyim. Önceki yazımı da kısa bulan dostlarım oldu.
İnsan bedeninde akıl, nefs, ruh gibi teçhizatlar vardır. Çok da biz bunları demiş olalım.
Nefs 7 basamaklıdır. Tasavvufun/ tarikatlerin ilgi alanı ve kişiyi kamil etme terbiyesi. Hani nefs terbiyesi eğitimi dedikleri şey.
1) Nefs-i Emmare : Kötülükleri emredici olan nefis,
2) Nefs-i Levvame : Kendisini levmeden, kınayan nefis,
3) Nefs-i Mülhime : İlham alan nefis,
4) Nefs-i Mütmainne : Tatmin olmuş nefis,
5) Nefs-i Raziyye : Razı olmuş nefis,
6) Nefs-i Merdiyye : Allah’ın kendisinden razı olduğu nefis.
7) Nefs-i Kamil : Kemale ermiş nefis.
Özelliklerini de yazarsak çok uzun bir yazı olur.
Nefs-i Emmare'nin özelliklerinden örnekleyelim : Cehalet, cimrilik, hırs, kin, gadap, şehvet, tamah, haset, kötü huy, faydasız işler, alay, unutkanlık, çok yemek, çok konuşmak ve uyumak, din ehlini inkar ve alay, günahlara üzülüp pişman olmamak.
Nefs-i Levvame; günahlara üzülür, pişman olur, ama bu halinden tek başına kurtulmaya gücü yetmez...Genel halimiz.
Nefs-i Mülhime : İlim, cömertlik,kanaat, tevazu,sabır, güzel zan ve huylarla, ibadetleri artmış, zikreden; hakimiyetin ruhun elinde olduğu kişinin halidir.Salih rüyalar, ilhamlar ile desteklenir...
En azından bu 3. basamaktaki nefs sahibi olanların imanla ölme ümitleri levvameden çoktur. Emmare nefs genelde kafirlere ait, ezel ilmiyle asla iman etmeyecekleri bilinip, mühürlenmiş kalplerdir. Bundan Allah'a sığınırız. Bizler (avam) bu üç basamak arasında gidip geliriz, bazen biri baskın ve belirleyici olur. (Sorularınız olursa, yazarsınız, bildiğim yerden gelirse buradan cevaplamaya çalışırım.)
Bizim gibi, Levvame nefsler, günahları işler ve hemen pişman olup, tevbe eder...Bir günah, bir sevap...Bazen ruh, bazen nefs bedende hakimdir. Tahtarevalli gibi...İnşallah ruh havada ve güçlüyken gelir ölüm.Amin.
Bu kısa bilgiden sonra, Ramazan ayı, işte bu derinler derini metafizik boyutundaki yolculuğun adıdır. Hani son on gün erkeklerin camide, kadınların evlerinin bir odasında itikafa kapanıp, insanlarla konuşmamaları, ruha zirve yaptırmak, mana aleminde seyahatin temeli bu maksada dayanır.
''Nefsini bilen Rabbini bilir'' sözündeki derin sırlar, manalar belki nasiplilerine o zaman açılır. O zaman her şeyin, Allah'tan başka, her şeyin yok hükmünde, geçici olduğunu anlamaya başlarız. O zaman tek sevgimiz, amacımız, sevgilimiz Allah celle olur...O zaman kahrında hoş, lütfunda hoş, isteyene ver cenneti, bana seni gerek seni, demenin nasıl bir şey olduğunu anlamaya başlarız.
Yoksa gündüz tek kişilik oruç tutup, iftarda iki-üç kişilik yedikten sonra, TV karşısında ramazan eğlencelerine (!) bakarak uyumak değildir, oruç tutmak.
Her şeyimizle oruç tutmalıyız ki, kendimizle tanışıp, kendimizdeki hastalıkları tedavi edebilelim. Bize şah damarımızdan da yakın olanı, Allah'ı kalp atışlarımızda, nefes alıp-verişlerimizde ''he'' sesiyle idrak yollarında aramanın adıdır Ramazan.
Ramazan bizim Hira'mızdır. O Peygamber (sav) nasıl kendisine peygamberlik gelmezden önceleri, sık sık Hira mağarasına çekilip, saatlerce orada tefekküre dalıp, mana ikliminde ruhuyla Rabbine yöneldiyse, bizim için de, evimize gelmiş bir fırsattır Hira/Ramazan...
Yoksa orucu neler bozar ve bozmazdan öte geçemeden, bayram gelir de,biz yine asıldan uzak kaldığımızdan habersiz bayram sevincine dalar gideriz.