30 Nisan 2021 Cuma

29 Nisan 2021 Perşembe

diyemedim!

Ne çok şeyi diyemeden, desek de gerisini getiremeden, büyüttük kanatlarımızı..!
Kimsenin sarmasına fırsat vermeden, günbegün kanattık yaralarımızı..!
Dem bu dem, uçma vakti çalmak üzre kapımızı!
Giderken içimizde başka, ardımızda başka bırakırız sızımızı..!


biliyorsun!


Resminin dibinde diz çöktüm!
Bilsen gözlerimden nice şiirler döktüm!
Ve biliyorsun!
Ben o bitti dediğimiz gün öldüm!

26 Nisan 2021 Pazartesi

Şiirlere şarkılara!

 



Senin gidişin, 
Şiirlerin gelişi oldu..! 
Sen diye sarıldım şiirlere..!
Sen diye şarkıları örttüm, 
Sönmeyen yasımın üzerine!

Senin gidişindi benim bitişim!
Ehliyetsiz bir mirasyedi gibiydi,
Hüznü bonkörce tüketişim..!
Ne gelmeni istedim,
Ne de gidişine alışabildim...

Senin gidişin diye bir şey yoktu aslında!
Bu can bu tende durdukça,
Ahraz bir adamın savruluşlarıyla,
Sarılırım sadrımda hecelediğim adına...
Sarılırım seni anlatan şarkılara...
 



25 Nisan 2021 Pazar

İnsanın, bir'i olmalı!

 

İnsanın, bir'i olmalı!
Baktıkça bakacağı...
Bakmaya doyamayacağı.
Her an özleyip arayacağı...

İnsanın, bir'i olmalı!
Güvenle sırtını yaslayacağı,
Gâh ağlayıp gâh şımaracağı,
Her an sorgusuzca inanacağı...

İnsanın, bir'i olmalı!
Kadınsa, adam gibi adamı! 
Adamsa, her dilde kadını...
Her an her nefesini adadığı...

İnsanın, bir'i olmalı
Hayata bakan gözü-kulağı
Severek gittiği yolları
Her an hep'i yaşadığı...






24 Nisan 2021 Cumartesi

elbet!

 


Biter elbet!
Geçer elbet!
Bu can çekişmelerimiz de,
Bu c'anı teslim ederken,
Bizimle gider elbet!
Bazı vedalar,
Bir ömür sürse de!
İnsan usulca gelen ölümüne,
İnanmak istemese de,
Nefes nefes,
O an, gelir elbet!
Bir aşkın finali,
O son nefesle,
Bir heyula gibi,
Kalbimizden vurur elbet!


 


22 Nisan 2021 Perşembe

Çokça kırgın!


Şunca zaman yeterince insan ve yetersiz insanlık gördüm!
Sonra insanlığa hasret, insanları gömdüm!
Eskiyen ömrüme yeni insan isteyemiyorum!
Çokça kırgın, biraz küskün gidiyorum!

21 Nisan 2021 Çarşamba

hiç değilse!


Hiç değilse kokunu hangi çiçekten aldığını bilseydim..!
Sonra onu sen diye içime çekseydim..!

20 Nisan 2021 Salı

Meğer!




Meğer önce hayaller bırakmış beni..!
Yok yere suçlamışım kendimi..!

The End!


Sonra mı?
Ben yaşlandım!
Ondan da hiç haber alamadım..!


19 Nisan 2021 Pazartesi

bildin mi?



Şimdilerde yorgun olsa da,
Kanatlarım vardı benim!
Yalnızca uçmayı bilirdim aşkına...
Senin gökyüzünü!
''Seni'' bilirdim!
Beni bilmedin!
Bildin mi bilemedim!?
Belki de bildin,
Bildin ve sen de sevdin!

Senden gayrısına şiiri, 
Senden gayrısına hasreti, 
İhanet bildim!
Bildin mi?

Senden başka her ismi sen bildim!
Bildin mi?
Geldim, gördüm ve bildim..!
Seni bildim, 
Seni sevdim!
Sermayem budur!
Bildin mi?

Defterimde yazılı tüm günahlarıma!
Sarıldım kanatlarıma sarılı yaralarıma...!
Sarıldım hiç bilmediğim t/adına!
Bildin mi?






 

Hz. Mevlana ile oruç (7)


Sen, orucu, şaşılacak acayip meziyetleri bulunan bir şey olarak bil! Oruç, insana can bağışlar. Gönül lütfeder. Sen, şaşılacak bir şey görmek istersen, oruca şaş! Sen, göklere çıkmak, Mi’rac etmek sevdasındaysan, şunu bil ki, oruç, senin önüne getirilmiş bir Arap atıdır.

Oruç, can gözünün açılması için bedenleri kör eder. Senin gönül gözün kör de, o yüzden kıldığın namazlar, yaptığın ibadetler sana o aydınlığı vermiyor, hakikati göstermiyor.

Oruç, insan şeklindeki hayvanın hayvanlığını giderir. Bu yüzdendir ki oruç, insanın insanlığını olgunlaştırmaya mahsustur. Aşıkların hayatı, beden matbahı yüzünden kararmıştı. İşte oruç, o matbahları aydınlatmak için çıktı geldi. Dünyada şeytanın karnını deşen bir bıçağa benzeyen oruçtan daha fazla şeytan öldürücü, nefsin kanını dökücü bir şey var mı? Padişahlar padişahının kapısında kendisine gizli, özel bir vazîfe verilmiş, çabucak faydalı olan, kar bağışlayan kim var? Kim olacak? Oruç! Oruç, özlem çekenlerin gönüllerini, canlarını öyle tazeleştirir ki, zavallı balığı bile su o kadar tazeleştiremez. Nefis ile savaşa girişen mücahidin, gönül maksadına ulaşma yolunda oruç, yüz binlerce yardımcı canın yaşayışından daha da iyidir.

İslam’ın binası şu beş direk üstüne kurulmuştur: “Kelime-i Şahadet, Zekat, Hac, Oruç, Namaz.” Allah’ a yemin ederim ki, bu direklerin en kuvvetlisi, en büyüğü oruçtur! Cenab-ı Hakk, bu beş direğin her birinde orucu, orucun kaderini gizlemiştir. Zaten oruç kadir gecesi gibi gizlidir. Midesine düşkün olan, çok mide ağrısı çeker, sızlanır durur. Zaten midesine düşkün olanların talihlerinde oruç yoktur.

Oruç, Allah’ın has kullarına Hz. Süleyman’ın saltanatını bağışlayan bir yüzüktür, yahut da taçtır. Onu ancak seçkin kullarının başlarına giydirir. Oruçlunun gülüşü, oruçsuzun secdedeki halinden iyidir. Çünkü oruç, o Rahman’ın sofrasına oturtacaktır. Sen farkında değilsin ama, yemek yediğin vakit, için pislikle dolar. Oruç hamama benzer. Seni maddî ve manevi kirliliklerden, bütün kötülüklerden temizler. Sen, hiç bilgi nuruyla nurlanmış bir hayvan gördün mü? Beden de bir hayvandır. Hayvanın ardına düşüp de orucu bırakma!

Sen vahdet denizinden ayrı düşmüş bir damla gibisin. Sen aslına nasıl ulaşacaksın? İşte oruç, sel gibi, yağmur gibi seni alır, denize ulaştırır. Nefsinle savaşa girişince; “Ben orucu öyle ucuza satmam!” diye kendini yere at, ellerini çırp, ayaklarını vur, diret! Nefsin gönlüne musallat olmuş bir Rüstem’dir ama, oruç, onu gül yaprağı gibi tir tir titretir. İçinde ab-ı hayatın gizlendiği bir karanlıktan bahsederler. Aklı başında olanlara o karanlık, oruçtur. Sen, canının içinde Kur’an nurunu istiyorsan, şunu bil ki, oruç bütün Kur’an’ın tertemiz nurunun sırrıdır. Gök sofralarının, ruha mahsus sofraların başına tertemiz kişiler oturturlar. İşte oruç, sana, onlarla bir kaptan yedirir.Oruç seni gün gibi gönlü aydın, canı saf bir hale kor. Sonra da padişahla buluşma bayram gününde varlığını kurban eder, seni varlıktan ve benlikten kurtarır.

Oruç ayına girdiğin zaman, o aya kavuştuğun için Hakk’a şükrederek, sevinerek, neşeli olarak gir! Çünkü Ramazanın gelişinden üzülenlere, gamlılara oruç haramdır. Onlar, oruca layık değillerdir.

NOT: Kalan günlerde yine bu metin üzerinden pasajları biraz açmaya çalışarak ramazanı şerifi tamamlayacaktık. Nasip bu kadarmış diyelim. Çok özür diliyorum. MM 



 

18 Nisan 2021 Pazar

Hz. Mevlana ile oruç (6)

 


''Oruç, can gözünün açılması için bedenleri kör eder. Senin gönül gözün kör de, o yüzden kıldığın namazlar, yaptığın ibadetler sana o aydınlığı vermiyor, hakikati göstermiyor.'' Hz. Mevlana (ks)

Gözüm var ve bana kör deniliyor! 
Sahi ibadetlerimizin nuru, aydınlığı niçin bizi yolun sırlı caddesine iletmiyor! 
Eksik olan ne? 
Yaşadığımız asrın tuzaklarına mı kapıldık? 
Nefsimizin esaretinde olduğumuzdan ve nefsimizin izni kadar kendimizi ibadete veriyor olabilir miyiz? Bu düşünülmelidir?  Belki bunu daha açarız ayrı başlıkta biraz...
Ve ibadetleri ''içten bir saygı duyuşla'' yapmış olsak, ibadetlerimize sadık olsak, onları üzecek, yıpratacak eylemlerden kaçabilsek, halimizin değişeceği muhakkaktı. 

İslam dünyasına bakın! Bu güzel dinin yasakladığı ne varsa hepsi bizde mevcut! Yalan, pislik, hırsızlık, tembellik, hoyratlık, cana kıyma, şiddet çeşitleri, kadınlara ve çocuklara kötü muamele, sahtekarlık, insan kandırma...vs. ''Dilimizden, elimizden,'' ve hiç bir şeyimizden emin değiliz!
Mutlaka hâlâ çok iyi melek gibi tertemiz insanlar var. Saf, dürüst ama onlar artık azınlıkta ve kötüler ortalıkta!
Birisini yalan-dolanla aldatıp, kalp kırarak namaz kılmış olmazsın! 
Birini ya da karını döverek oruç tutmuş olmazsın!
Pis biri, doğayı kirleten biri olarak ancak Allah'ı gazaplandırırsın! 
Doğa ve sendeki sen, sana emanet! 
Hiç bir şey senin değil, hiç bir şeye malik değilsin. 
Zenginliğin de sen diğer insanlardan çok akıllı zeki olduğun için sana verilmedi! Sadece sen, zenginlikle sınanıyorsun, zekâtını vermek zorunda olduğun kardeşin de fakirlikle...
Sana ihsan edildi, sen infak edeceksin! 

Hz.Pir'in (ks): ''Kedi de oruç ayında oruç tutar ama kendisini av avlamak için uyur gösterir.'' dediği nüktedeki gibi olma! Hani meczup adam demiş ya:''Allah var!'' adam evet var demiş. Meczup yakasından kibarca tutup: ''Allah hakikaten var!'' demiş ya... Oruç bizi buna inandırır. Hesap, cennet, cehennem ve hepsinin sahibi Allah hakikaten gerçekten var... 
Allah azze kitabi bir rivayet değil! Geçmişlerin anlata geldiği masal haşa hiç değil! ''Allah hakikaten var!''
Din, baba mirası bir yaşam şekli değil! Allah var! Allah var! Allah yar!  diye incelttiği ruha ihlas aşısını zerk eder hakiki oruç.. 

İftar saati Allah daveti ezanı daha bir iyice duyurur! 
Nefesler tutulur, göklerden bir izin, bir işaret beklenir. Ezandır o! Beş vakit huzura secdeye davet eden ezan bu kez önce sofraya, maddi ziyafete karışacak manevi lezzete davet eder.
Su bardağı buz gibi avucunda, yemekler masanda ama gönül gözün Onda... Onun seni gördüğünü biliyorsun. Bu nasıl muhteşem bir andır. 
Ve işte yeryüzü koro halinde çatal kaşık sesleri ile ilahi besteleri terennüm eder. 
İftar sevinci... Emredileni başararak günü tamamlamanın huzuru.

İftar sofrasından kalkarken, sanki Rabbin misafiri gibi, hoşnut olunmuş hal ile şükre, secdeye varış.

Oruç bize nefsin hallerini, basamaklarını, bulunduğumuz yeri(makamı) göstermek için de gelir! Oruç bir aynadır ve ''sen busun!'' der. Bulunduğun yer burası, olman gereken yerse şurası! 

Bilirsiniz nefs insanda 7 kategoriden, sıfattan birinin ağırlığı ile hükmü icra eyler. Bazen basamaklar arasında git gellerimiz olur. Bu, bizim iyi huylarımızı çoğalttığımız oranda üst basamağı görmemizi sağlar. 
En alt basamaktaki 1. Emmare'den Allah'a sığınmak lazımdır. Genel olarak imandan mahrum insanların huylarının topluca işlerlik kazandığı yer. Orada bulunan bazı huylardan hastalık gibi Müslümanlar da kapmış olabiliyor. Özelliklerinden bir kaç örnek verirsek; dini cehalet, cimrilik, öfke, tamah, haset, alay etmek, kibir, şehvet...günah işlediği zaman üzülmemek!   

Sonra 2.Levvame gelir. Alttakine benzer huylardan kısmen dozu az olsa da kapmış olabilir. Gizli riya, makam sevgisi, şehvet, sui zan...  Ancak böyle nefsi olan, günahlarına üzülüp, pişman olur! Bu nokta çok önemlidir ve ümit vericidir. Bunu kaybeden çok şey kaybeder. Bu mümin olma vasfıdır, günahlara ve kötü bir şey yaptığı zaman üzülmek!

3. Mülhime gelir ki, cömert, tevazu, sabır, güzel zan, hoş görü... Bu makamda zikri ve tefekkürü artar. Ruh oruç gibi ibadetlerle kuvvet bulup beden ülkesindeki hakimiyeti ele geçirir, nefs zayıf düşer. Güzel rüyalar, manevi hallerden ikramlar görülmeye başlar. Mülhime basamağına kadar insan kendi çabası ile gelebilir der kitaplar ve eklerler bundan yukarıya kâmil bir mürşidin yardımı olmadan çıkamaz. 

Kalp doktoru mürşit olmadığı için kişi zaman zaman alt basamaklara bazen de bir üst basamağa 4. Mutmainne'den de esintiler, ikramlar alabilir. 

''Can gözünün açılması'' sanıldığı kadar kolay ve basit değildir! Ciddi ve samimi bir çaba, ömrü bu yola vakfetme ister! Yoksa bu satırların yazarı gibi kulaktan dolma ve bir iki kitap karıştırıp edebiyat yapmakla o göz açılmıyor! 

Bu son cümle düşmeyecekti aklıma!!! Yoksa ramazan boyunca her güne bir şeyler yazmayı istemiştim! Burada seriyi bırakıyorum! Bilip de anlamadığım, yaşamadığım şeyleri yazıyorum! Sonra birilerinden hak etmediğim saygı ve övgüleri  görüyorum ve utanıyorum!

Bundan sonraki serinin 7.'de Hz. Mevlana'nın konu hakkındaki metninin tamamını verip, herkesten özür diliyorum. 

 


17 Nisan 2021 Cumartesi

Teşekkürler size!

Adında saklı Rüveyda! Hasrete, aşka ve senli hayallerime dair ne varsa...

yorgun hikâye!

 


Yorgun bir hikâyeden geliyorum desem,
Bu bile bir şeydi!
Belki kazanılmış,
Belki kaybedilmiş bir hikâyeden..! 
Belki vazgeçmiş, 
Belki de umutsuz,
Geliyor olacaktım..!
Kanatan ya da yaşatan geride kalacaktı!
Oysa ben,
Yorgun bir hikâyeyi,
Can çekişe çekişe,
Canımı onda bularak yaşıyorum hâlâ!
Gelmek ne mümkün,
Gelmeyi istemek de...
Kalmak gibi..!
Kitapların araf dedikleri şey,
Belki tam da bu!
Doktorlar buna bitkisel mi diyor!
Ya aşıklar?
Ömürlerini aşka adamışlar!
Onlar ne diyor!
Halim, hangi tanımda buluyor ifadesini?
Lügatlerde yerim yurdum var mı?
Vaz geçtim tanımlardan!
Bana bir kalem, bir defter 
Ve sadık üç-beş şarkımı verin!
Kapımı üzerimden kilitleyebilirsiniz!
Teşekkür ederim.




Hz. Mevlana ile oruç (5)




''Oruç, can gözünün açılması için bedenleri kör eder. Senin gönül gözün kör de, o yüzden kıldığın namazlar, yaptığın ibadetler sana o aydınlığı vermiyor, hakikati göstermiyor.'' Hz. Mevlana (ks)

Bedeni diri olmak demek, nefsin ve dolayısıyla şehvetlerin diri, güçlü olması demektir. Uzun detaylı yazmadan; bilirsiniz nefsi yarattığı zaman Allah azze onu sınar: 
''Sen kimsin? Ben kimim?'' 
Nefs korkunç bir hayasızlıkla: ''Sen Sensin, ben benim!'' deme cüretini gösterir. 
Açlık hapishanesine atılınca cevabı değişir ve ''Sen beni ve her şeyi yaratan alemlerin Rabbi, Allah'ımsın!'' diyerek aczini, zayıflığını, haddini, yerini anlar. 
Bu ''Tıpkı şeytanın durumu gibi: Hani o insana “İnkâr et” der; o inkâr edince de, “Bilesin ki benim seninle ilgim yok, ben âlemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım” der.''[16] Nefs ve şeytan ne kadar da birbirlerine benziyorlar değil mi? 

Can gözünün açılması için, bedeni güçten, kuvvetten düşürmek gerekmektedir. 
Öyle ki, şehvetlere eli, dili hatta hayali uzanamasın! 
Yemek yemek, tıka basa yemek, içmek; çok konuşmak, çok uyumak, cinsellik düşkünlüğü, güzel elbiseler, güzel kadınlar ya da yakışıklı erkekler, dünya adına kıymetli ne varsa, hırs, tamah, kin, haset, kibir, yalan, boş konuşma, laf taşıma, gıybet...daha bir sürü şey bedende nefsin askerleridir der İmam Gazali hazretleri İhya'sında... Bunlar terbiye edilmeden, zayıf düşürülmeden can gözü, yani kalp gözü, gönül açılamaz! 

Tek başına kişi istenen ibadetleri yapsa da, belli bir yere kadar gidebilir. Bu sebeple işleyiş, hoca-talebe şeklinde olmuştur. Yol gösteren bir kalp doktoru ama manevi... Kalbin hastalıklarına muttali. En çabuk akla gelen Aziz Mahmud Hüdayi hazretlerinin devrin namlı, ünlü kadısı yani hakimi iken, ulemadan yani alimlerden iken, Üftade hazretlerine talebe oluşudur. Onca makamı bırak, git tuvalet temizle, müridlere ve hocaya (şeyhe) hizmet et. Verilen dersleri yap. Uykusuzluk, yarı tok, çalış dur. 

Onca aklı, ilmi, makamı ile affedersiniz Hüdayi hazretleri saf mıydı da, hepsini bıraktı o eşiğe kabul edilmek için yalvardı! Demek bir şey gördü, bir ışık, bir nur. Bir nur ki, tüm dünya şehvetlerini kuşatan, hakikate ulaştıran bir misbah...

Bizim gibi avam, maksadına uygun oruç tutabilirsek, en azından bu yazılanları anlamış oluruz. Bu da şu zamanda büyük nimet. 

Yine hazreti Pirimize kulak verelim: 
''Allah'tan çekinmemden yahut cömertliğimden bir cevherim var ki bu zekatla oruç ikisine de şahittir.
Oruç der ki: “Bu, helalden çekindi, bil ki harama ulaşmasına artık imkân yok.”

Oruçla helal olanlardan da belli zaman dilimi içinde el etek çektin. Rabbimiz Ye dedi yedin, yeme dedi, yemedin! Gece kalk sahurda ye, yedin! Kesen sevaplarla doldu. Gündüz dur yeme, yemedin. Sevapları kaptın. Boş konuşacak mecalin yoktu, gıybeti de terk ettin. Otokontrol devrede. Sana sataşsalar; ben orucum dedin. Oruç... Büyük azim bir işin, ibadetin içindeyim. Tartışamam, gereğinden fazla bana verilmiş dili kıpırdatamam! Enerjim az, en faydalı olana kullanma durumundayım. Ben orucum,ben yolcuyum, ben kulum. Ben abdimi, aczimi anladım. O yedirmezse yiyemem! Varlık içinde yiyemeyen, perhizin kıskancında insanları gördüm! O dilerse tokalaşamayız, sarılamayız! İşte covid-19! Aynen isterse oruç tutmayanlara zorla da oruç tuttururdu ama o zaman imtihan sırrı açığa çıkardı. 

Kim ki iman etti, ihlaslı olmak için iyi niyetle çabaladı, ona ihsan edilir. Kim ki iman etmedi, nankörlüğü tercih etti! Onu da esfeli safilin karanlığında bırakırlar!

Binler, milyonlarca talebe/mürid var ama, bilinen binlerce hoca/mürşid var! Mürşid aynı zamanda oruçtur. Vaktinde mübahlara bile oruçlu olduğu için ve bunu da sırf Allah için, rızaya ermek için  yaptığından Hz. Mevlana oldu. Hz. Şems oldu. Allah sırlarının kutsiyetini arttırsın. 

El İbriz kitabından: ''Çünkü günah ve isyan ancak perde gerisinde basireti kapalı kalmış kimselerde meydana gelir.''  (sh:465) 
Oruç bu kapalı basiretimizi açmak için gelir. Ona tutunmak, tutulmak şartı ile... 
Ona tutunmanın haram, mekruh adına ne varsa hepsinden ruhbani bir tavırla el, göz, gönül çekmek olduğunu artık biliyoruz. Bilmek ve anlamak... Hepimiz bir şeyler ya da çok şeyler biliyoruz da, ah o anlamak! Ah o anlamak! Anlayanlar, güzel atlara binip binip giden ve kalanları ağlatanlar! Bir insanın anladığını, dili değil hali söyler. Riyasız, iddiasız... 
Çünkü o  Yunus Emre, Aziz Mahmud Hüdayi hazretleri gibi ''ballar balını bulmuştur'' dünya kovanı, makamları, malları, paraları yağmaya verilmiştir.

Yarın hesap günü için bu dünya hayatında ahiret bankasına neler yatırıyor, onun derdindedir. Daha da ötesi Allah'ın rızasını tahsilden başka bir gayesi yoktur.

''Ey iman edenler; Allah'tan korkun ve herkes yarın için önden ne göndermiş olduğuna baksın. Hem Allah'dan korkun; çünkü Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.'' [Haşr:18]





16 Nisan 2021 Cuma

Dünya sekeratta!

Artık hayat, bir ceylanın ürkekliği ve tetikliği gibi yaşanmak zorunda..! 
Kimselere bulaşmadan, takılmadan, çelinmeden evlerimize çekilmenin derdindeyiz! 
Akşam aile fertleri sofra başında, hiç bir belaya, kazaya düçar olmadan eksiksiz oturmuşsak derin bir şükür sebebi.
Endişe dünya ölçeğinde de öyle! 
Adına süper denilen gelişmiş (!) vampirler ne zaman hangi ülkeye musallat olup, oranın halklarını perişan edecekler, evlerinden yurtlarından sürecekler, kan dökecekler endişemiz bir yandan...
Diğer yandan da sevdiklerimiz ve kendimiz olmaz, umulmaz bir belaya düşmeyelim endişesi!
Hayatı gerçekten eve sığdırma operasyonu; ''evim evim güzel evim'' mottosunu zaruri bir sevindirik duruma iteledi! Salgın desen zaten boğuyor hepimizi! Umumi bir bela!
Öfke selinin içinden her gün güzel evlerimize kulaç atmak artık eskisi gibi kolay değil!
Bir dostumun çok veciz ifade ettiği gibi çünkü ''dünya sekeratta!'' 
Dualaşalım!


Hz. Mevlana ile oruç (4)


''Sen, orucu, şaşılacak acayip meziyetleri bulunan bir şey olarak bil! 


Oruç, insana can bağışlar. 
Gönül lütfeder. 
Sen, şaşılacak bir şey görmek istersen, oruca şaş! 
Sen, göklere çıkmak, Miraç etmek sevdasındaysan, şunu bil ki, oruç, senin önüne getirilmiş bir Arap atıdır.'' Hz. Mevlana [kuddise sirruh] 

Gönül bahsini bitiremedik ve aslında sadece cahilane bir şekilde başlık atıyor ya da işaret ederek sorular soruyor, belki etrafında ufuk turu yapıyoruz, el verir ki düşünürüz! 

Malumunuz düşünmek başlı başına bir ibadet. Tefekkür! 
Eskiler işbu düşünmek yüzünden aklı o kadar çok germişler ki, kimi filozoflar her şey akılla çözülür demişler; kimileri hiç bir şey akılla çözülemez başka bir şey gerek demiş ve bulamayıp yolda kalmışlar. Sonrası o bildik felsefeler, tek tek isimleriyle örnek verip konudan sapmayalım.

İmam Gazali gibi büyükler onların (Sokrat, Eflatun vs) ifrat ve tefritlerine muhteşem orta yolu göstermişler ve ''ne akılla, ne de akılsız bu yol gidilmez!'' tespitinin prensiplerini kitaplaştırmışlar. Bunun bir ölçüsünün, sınırlarının olması gerekliliği ile çözümü göstermişlerdir. 

Kadim medeniyetlerden beri açlık, aç kalma; bir ibadet, ritüel, bir mezhep, tarikat öğretisi/ eğitimi olarak ''olmanın'' temeli sayılmıştır. Olmak ve varmak istiyorsan mide kabını ne bulursan doldurup, bedeni sürekli fabrika gibi çalıştırıp yormayacaksın, ruhu da bu eyleme dahil etmeyeceksin!
Yoksa ruh balonu sürekli ağırlıkları ile hiç bir zaman göklere havalanma imkanı bulamayacaktır! Bu noktayı iyi anla Murat! Açlığın faydaları konusunda en azından İhya-i Ulumid'din adlı muhteşem eseri oku! Az yemek, az uyumak, az konuşmak... tarikatlerin dahası dinlerin tavsiyesidir. Duru düşünceye ulaşmadan tefekkür ibadetine, sanatına başlangıç yapamaya başka bir usul, sistem yok. İslamı taklit eden uzak doğu öğretilerinde (!) bile...

Oruç bize ruh balonumuzu göklere havalandırmanın kapısını aralar. Masivadan maveraya...
Yeter ki biz şartlarına uygun oruç tutalım. açlık başka şey, oruç tutmak, oruca tutulup sevdalanmak bambaşka bir şey. 

İmam-ı Rabbabi kuddise sirruh, sırlı kitabı Mektubatında, ''Bu yolun sonunu başına dürmüşlerdir!'' buyurur. Bahsi diğer. Lakin oruç da böyle, asıl bayram ramazan yaklaşırken yapılmalı. O geliyor diye sevinmek, bayram etmek; imandır. ''Sevinen müminleri müjdele!'' 

Ramazan geliyor diye yüzü buruşan nefsin, zıddına bayramı başta yapmak güzel bir nasip işidir. 
İnsanlar bayram yaklaşıyor, haydi alış-verişe diye çarşılara koşarken de sevgili gitmek üzere veda vakti kapıda diye ağlamak, kederlenmek ayrı bir gönül işi, diyor büyükler. Şahsen bilmediğim şeyleri sizlere naklediyorum! İki oruç yazısı yazdım diye benliğime iltifat edenler, susunuz!

Mevzu büyük! Anlamak için aç olmak yetmez, her şeye oruçlu olmak lazım. 4. günde Hazreti Pirin ilk paragrafındayız oysa daha oruçla ilgili diğer hazineleri sırada bekliyor ve Allah dilerse ramazan boyu onlar üzerinde cahilliğimizin kalemi gezinme cür'eti gösterecek! 

''..Sen, göklere çıkmak, Miraç etmek sevdasındaysan, şunu bil ki, oruç, senin önüne getirilmiş bir Arap atıdır.''     

Göklere çıkmanın gereklerinden biri oruçtur ve unutma ramazan dışında da az yemeyi adet edinsen, nafile oruçlar tutsan evet çok faydasını görürsün ama bu mübarek ayın ihsan ettiklerini bulamazsın. Dikkat et! Ramazan bir diyoruz, sadece İslam alemi değil, dünya etkileniyor. Çünkü gören ''gönül'' için dünyanın rengi değişiyor! Ramazan iklimi sarıyor her bir yanı. Saygısı çok olanın, gönlü iyi niyetle dolu olanın kazancı da ona göre katlanıyor. Sevaplı güzel işlerimizin bu ay hürmetine katlandığı gibi. 1'lerimize 1000 yazılıyor! Muhteşem bir ticaret! Allah hepimize anlamak nasip etsin. 

Miraca çıkmak sadece Peygamberimize has bir iş diyeceksin. O Peygamberlerin serveri, iki cihan güneşi aleyhissalatü vesselam ruh ve beden ile miracını sırlarla dolu olarak yaptı. 

Hz. Mevlana bize ruhun miracından, gönlün miracından söz ediyor. Madem asıl olan ruhtur. Madem asl olan gönül gözünün açılıp manada seyretmesidir. Evet diyor böyle bir şeye imkan var. O da bu mübarek ayda mümkündür. İtikaf dahi bu sebeple yapılmış, istenmiştir ki, miracı kolay eylesin. İlk 20 günde başaramadıysan, işte sana altın fırsat son 10 gün çekil kendi içinin Hirasına ve oradan yüksel miraca, rıza makamına!

Uysal, sadık, sıcak kanlı, sevgi dolu, zeki, geniş alın, küçük burun ama büyük delikler, gözlerinin arka kısmında sıcak havada nefes almayı kolaylaştıran özel çıkıntı, geniş boyun ve tabi çok hızlı koşabilmektedirler. Arap atlarından söz ettiğimi anladınız. Hz.Pir ''şunu bil ki, oruç, senin önüne getirilmiş bir Arap atıdır.'' derken özelliklerini biliği için onu örnek verdi. 
Aynen  oruçta insana sevgiyle, sadakatle gelir ve insandan da karşılığını bekler. İki sadık yar gibi yola gitmeyi diler. Sen o Arap atının kıymetini idrak eder, sevgisine sevgi ve sadakat verir, zeki davranırsan, seni kanatsız miraca çıkarır.  

Yine Pirimizin sözü gelsin: 
''Bu namaz, oruç, hac ve cihad da inanışa tanıktır.''    

Merhum öyle demişti: ''Tamam adına Allah dediğin bir güç var ama, Onun benim ibadetime ihtiyacı yok!'' 
Aklı sıra ibadetten kaçacak ya! 
- Onun hiç bir şeye ihtiyacı yok! 
Ama senin Ona kul olduğunu, sadık olduğunu önce kendine göstermeye, ispat etmeye ihtiyacın var. Öyle göster ki, şeytan perişan olsun, melekler seni ansın! Elest Bezminde verdiğimiz sözü, bu geçici dünyada ispat dışında, sayamayacağımız kadar nimetlertle bizi donatan, bize anlamını idrak edemeyeceğimiz kadar kıymet veren Allah' kulluk için bahane üretilebilir mi? 
İmanına eylemlerin şahit olacak, hakikatin şahiti olacaksın!
Önüne getirilmiş Arap atına binemezsen, şehadetin kısır, eksik, fakir, cılız kalacaktır, diyor. Mahrumluğunu ise, tahmin bile edemezsin!


15 Nisan 2021 Perşembe

Hz. Mevlana ile oruç (3)


 ''Sen, orucu, şaşılacak acayip meziyetleri bulunan bir şey olarak bil! 

Oruç, insana can bağışlar. 
Gönül lütfeder. 
Sen, şaşılacak bir şey görmek istersen, oruca şaş! 
Sen, göklere çıkmak, Miraç etmek sevdasındaysan, şunu bil ki, oruç, senin önüne getirilmiş bir Arap atıdır.'' Hz. Mevlana [kuddise sirruh]

Gönül ne ola ki demiştik. Bakalım mı biraz?

Hz. Pir Dîvân-ı Kebîr'inde şöyle demektedir; “Gönlü gereği gibi anlamak için bir zaman, gönül mahallesine girdim, orada kaldım. Böylece gönlün hâlinden bir iz, bir nişan aramaya koyuldum. Bakayım gönlümün halleri nedir? Nasıldır? Diye düşündüm. 

Gördüm ki, yalnız ben değil, bütün dünya ondan şikâyetçi, onun yüzünden feryada düşmüş. Her ovada, her şehirde rastladığım bilginlerden, akıllı kişilerden gönüle dair ne düşündüklerini, ne destanlar söylediklerini sordum. Hepsi de gönlün elinden yakındı, yaka silkti, hepsi de feryada geldi. Bu hal bana dokundu. Gönül konusu üzerinde bir şüpheye zanna düştüm. Sonunda, bu konu üzerinde, aklın bir işe yaramadığını anladım da aklımı bıraktım. Gönüle doğru sefere çıktım, yola düştüm, fakat onun bulunmadığı hiçbir yer de görmedim. Aslında şu gönül, arif ile mârufun, yâni bilen ile bilinen arasında tercümanlık edip durmada. 

Gönülün ne olduğunu ancak gönül sâhipleri bilir. 
Ruhsuz kişi, gönlün değerini ne bilsin? 
Sen gönülü ancak Allah kapısında, ilâhî dergahta bulabilirsin. 
Gönül filanda fişmanda bulunmaz. 
Âlemde kırık gönülleri onaran, eksiklikleri tamamlayan, dilediğini zorla yaptırmaya gücü yeten, her izi olanı, her izi bulunmayanı gereği gibi gören Allah'tan başkasında gönlü bulamazsın. Çünkü Allah, gönlü ev edinmiştir.” 

Gönül, kalp... Hiç bir yere sığmayan alemlerin Rabbinin ziyaret tecelli mahalli! Allah'ı birleyen, Allah'a iman eden letaifin adı. İnanılması zaruri olan şeyleri tasdik eden kalp üzerine İslam ve alimleri nice eserler yazmışlardır. Kalbin (gönlün) kan pompalayan bir et parçası olmadığını söylemiştik. Çok şükür ki Hz.Pir'in Mesnevi şerifini okumuş biri olarak, orada kalbe dair nice menkıbe ve sırların semboller üzerinden anlatıldığını beyanla okumadıysanız;  Rus edebiyatından sıra gelmedi diyorsanız yine derin bir vah!

Gönül bir aynadır. Ayna paslanmış ve kirliyse, oruç onu temizleyip parlatmak için gelir. O zaman Hakkın tecellileri orada zuhur etmeye başlar. 

''Oruç, insana can bağışlar. 
Gönül lütfeder. '' 

Sanırım biraz biraz anlamaya başladık. Baş gözüyle herkes çapı kadar zaten görüyor dünyayı. Gönül gözünden söz ediyor Hazreti Pir! 

Dünya kışında uykuda olan o gözü oruç ya da fani olan her şeye oruçlu bir gönül eri açıp uyandırır. 



 

 

Bana yazma!

 

Ruhumun genç adamı.
Kuşandığım bu sevgiyle en doğruya varmaktır gayem.
Ahir zamanımdaki payem
Mürveti bitmemiş aşkım
Yaratıldığım kaburga kemiğim
Sana verilmiş şiir dilim
Nefesin var ki huzur ve sükûn
Hepsi ne güzel şey 
Sen sevgilinin gelişinde
Duyabildiğimce sevinçsin.
Alnımdaki yazı
Çözebildiğimce davet
Okuyabildiğimce 
Mustafa'sın. 

***

Yukarıdaki maile spamlarda denk geldim! 
Son dizedeki (mübarek) isim ayrıca dikkatimi çekti. 
İlk gafletimle beni birisiyle karıştırıyor olmalı ironisini yaptım! 
Sonra aslında ne kadar hak etmediğim bir övgü diye kızdım! 
''Mustafa'sın'' Sevgili Efendimiz aleyhissalatü vesselam hazretlerine vesile olacak birine yazsanız anlarım. Onun mübarek pak isimleri malumunuz ve Mesnevi-i şerifte genellikle ya Ahmed ya da Mustafa (sav) diye geçer...
Siz bu şiiri göndermekle,
Sadece günahkârlığımı yüzüme vurdunuz! 
Bu bendeniz için övgü değil sövgüdür!
Zulmettiniz! 
Adaletsiz bir şiir bu! 
Hatta facirlerin övülmesi kıyamet alametlerindendir!

*

Kendi gönül aynasının güzelliğine neler yansıyorsa... 
Artık onu başka bir aynaya sertçe uğurlamalı, zira ne övülmeyi ne de yerilmeyi  sevmiyorum! 

*

Ey kalemi kuvvetli hatun kişi! 
Bana yazma! 
Size mailden cevap vermeyeceğim gibi, spamlardan da kaybolup gidin! 
Allah gönül güzelliğinizi arttıracak hakiki bir vesileye sizi ulaştırsın. 


Allah için çok kıymetlisin!



"Ey insan sen Allah için çok kıymetlisin! 
Kâinat göz, 
sen gözbebeğisin!"

M. İbn Arabi (ks)


14 Nisan 2021 Çarşamba

araya iki aforizma!


Sonunda sessizliğin dibini boyladım diye sevinmiştim!
Gürültümden geçilmiyor!

Anladım!
Bu dünyadan yarsız gidilebiliniyor da, yarasız gidilmiyor!

Hz. Mevlana ile oruç (2)

 


''Sen, orucu, şaşılacak acayip meziyetleri bulunan bir şey olarak bil! 
Oruç, insana can bağışlar. 
Gönül lütfeder. 
Sen, şaşılacak bir şey görmek istersen, oruca şaş! 
Sen, göklere çıkmak, Miraç etmek sevdasındaysan, şunu bil ki, oruç, senin önüne getirilmiş bir Arap atıdır.'' Hz. Mevlana [kuddise sirruh]

Bugün dünümüz ile aynı değil değil mi? Çünkü orucun getirdikleri ve götürmeye başladıkları savaş halinde vücut ülkemizde. Nefis mutsuz ve belki de huysuz! İftar sevinci sofradaki nimetler içinse vah sana! 
Ama ''bugün de orucumu delmedim, öfkesiz, gıybetsiz, yalansız, haramsız tamam ettim, çok şükür!'' derken kalbimiz şu ilahi vaat için çarpıyorsa:  

 ''Ademoğlunun işlediği her hayır iş kendisi içindir. Fakat oruç öyle değildir. Oruç sırf benim için yapılan bir ibadettir. Onun mükâfatını da ben veririm.” bahse konu iftar sevincinin kapısından içeri alındık demektir. 
Bir hocanın dediği gibi; Mükafatı bizzat Allah'ın kendisi, cemali olsa gerek! 

Oruç can bağışlar. Can ne ola ki? Aşıkların ''Bir ben var benden içeri'' dedikleri olmasın? 
70 şeytan gücündeki nefsimiz, atsan atılmaz satsan alan olmaz! Doyumsuz, arsız, nankör, şikâyetçi, ar bilmez, hayadan anlamaz. Şehvetin bütün çeşitleri onun gıdasıdır. 

Bize orucun can bağışlayacağı o can gerek! Ona gönül derler. Et parçası kalp sanma, o pompa! Zaten oruç tutmak da bir gönül işi. Dışarıdan söylemesen kimse oruçlu olduğunu anlamaz. Sırf Allah'ın rızasını hoşnutluğunu kazanmak için bir gayretin içindesin. Gıdalar, su elinin altında ama yemek-içmek ''izin vakti'' ''rıza zamanı'' gelmedikçe aklından geçmez. Oruç ihlastır. İhlasa açılan en büyük kapı olduğu için de acaiptir. Bir gayri müslim oruç tutan birine safça demişti, ''gel şu köşeye saklan bir şeyler ye, bol bol su iç!'' Zavallı Allah'ı ne kadar az biliyor, ya da hiç bilmiyor! 

Annem artık oruç tutamıyor ve tutamadığı için yanan yüreğinin kokusunu duyabiliyorum, fidyesini veriyoruz. Ona kahvaltı hazırlarken o üzülüyor bense bir zamanlar çocukken onun oruç tutup beni beslediği günleri anıyorum. Sırayla diyor ve aklıma şu ayeti getiriyorum: 

''Onlara merhametle ve alçak gönüllülükle kol kanat ger. “Rabbim! Onlar nasıl küçüklükte beni şefkatle eğitip yetiştirdilerse şimdi sen de onlara merhamet göster” diyerek dua et.'' [İsra:24]

Oruç körelen şefkatimizi de cilalar. Hz. Mevla'nın sözlerinin gölgesinde,  mücrimliğimi itirafla, Allah'tan yardım ve Hazreti Pir'den destur ve feyiz dilerim. Nasıl böyle bir cür'ete kalem oynattığımı ruhum, bedenimin gözlerinden ''acaip, acaip, çok acaip!'' diyerek şaşkınlıkla izliyor! 

Zaten insan denen bu meçhul başlı başına acaip bir mahluk değil mi? 

 

13 Nisan 2021 Salı

Hz. Mevlana ile oruç (1)



''Sen, orucu, şaşılacak acayip meziyetleri bulunan bir şey olarak bil! 
Oruç, insana can bağışlar. 
Gönül lütfeder. 
Sen, şaşılacak bir şey görmek istersen, oruca şaş! 
Sen, göklere çıkmak, Miraç etmek sevdasındaysan, şunu bil ki, oruç, senin önüne getirilmiş bir Arap atıdır.'' Hz. Mevlana [kuddise sirruh]

Geçmiş ramazanlardan birinde sizlerle Bediüzzaman hazretlerinin  Ramazan Risalesini paylaşmıştım. Linki tıklayarak tekrar faydalı olabilir. 
Orucun hikmetlerini okumak oruca yeni başladığımız demlerde kuvvet verir. 
Bu kuvvet gıda kuvvetinden kuvvetlidir! 
Ortalama 15 saat yemeden içmeden çalışmak ya da akşamı etmek gıdaların işi değil, ancak imanlı bir kalbin niyetidir. O niyet ne kadar samimi ve sağlam bilgiye dayanırsa, orucu tutmak, oruca tutulmak da o kadar kolay ve tatlı olur. Orucun bir tadı lezzeti vardır. 

Oruç bedenin, şehvetlerin ölümüdür. ''Lezzetleri yok eden ölümü çok anınız!'' İşte oruç tam da budur. İnsan ruh ve bedendir. Hayvani tarafımız içinde şehvetleri saklar ve besler. Onun gücünü kırdığımızda, orucu gerçekten şartlarına, hikmetlerine riayet ederek tuttuğumuzda/tutulduğumuzda, ruh beden bağlarından çözülerek adeta bir balon gibi manevi iklimlere havalanacaktır. İmandır orucu tutturan. Ama bizim derdimiz oruca tutulmak olmalıdır. Yoksa bilinen şekliyle anlamıyla orucu herkes tutabilir.  

''Şaşılacak acaip meziyetleri olan bir ibadet.'' Aslında ibadet yerine ikram, ikramı ilahi yazmalı.

 ''Tut bizi oruç'' dedi diyenler, güzel de dediler. 
Baktılar zamana insanında orucu tutmada gevşeklik ve sadakatsizlik peyda oldu, biz seni tutamıyoruz, bari ne olur sen tut bizi dediler. 

Bizim derdimiz başka olmalı. Biz oruca tutulmalıyız. Aşık olmalıyız. Her yıl beklenilen bir sevgili olmalı oruç. Gelişine 60 gün 60 gece düğünler yapmalı, karşılama için hazırlanmalı, Receb'in koluna girip, Şaban'ı diğer kolumuza takıp da beklemeliyiz. Taleal bedru aleyna'yı söyleyenler gibi gönlümüzde çalmalı defler...   

Bizi gelişiyle güzelleştirecek bir sevgiliye tutulmalı ve gidişine de gönlümüzde kimselerin görmediği yasımızı her daim yaşlarımızla beslemeliyiz. O sevgilinin acaip meziyetlerinin, insandaki hayvanı, melekleştirme hünerini fark edemeden kaçan ramazanlara ağıtlar yakmalıydık. Anlamadık, bilmedik ki neyi kaçırıyoruz her yıl, sıra ağıtına gelsin! Bu sene de sana tutulamadık ey oruç deyip, bayram gecesi hüzün kuyusunda sabahlamadık ki hiç! 

''Geldi geçti ömrüm benim,
Şol yel esip geçmiş gibi,
Hele bana şöyle gelir
Kafesten kuş uçmuş gibi'' [Hz.Yunus Emre ks] 

Bugün birinci günü idrak ediyoruz. Ediyor muyuz sahi? Dünümüzle aç kalmak dışında aynıysa etmiyoruz! Biz sadece ecrini Allah'tan beklediğimiz bir ibadet yapma gayretindeyiz.
Belki gıybetten sakınabildik, belki Kur'an tilaveti ile hatme başladık vesaire.  

O Allah ki o vaat ettiği ecri eksik ve kusurlu da olsa oruç tutan kullarına verecektir. Buna da inandık ve ümitle o vaat gününü bekliyoruz. 

Bunlar güzel ama kapıdan içeri girmeye yetemez ki. Yani tutulma böyle olmaz! Biz bu ramazanı ömrümüzün son fırsatı, son ikramı bilip, daha ''üç aylara'' girerken derlenip toparlanmalı, kandillerde son rötuşları yapmalıydık ki, bugün dün ile aynı olmasın.  



12 Nisan 2021 Pazartesi

acz!


Yine efkârlanmıştı adam!
Aczine sarılıp,
Gecenin esrarında gayb oldu!

11 Nisan 2021 Pazar

En iyisi..!

 

Saçlarını rüzgara salsan, rüzgarın mızrabı,
Akıp giden şu hasret günlerinde,
Hangi ayrılık bestesini çalardı,
Saçlarının tellerinde, el ele gezinirken notalar..?

Yürek yangınımı teskin edecek şarkıya eşlik ederler miydi?

En iyisi dön soluna ve benim için bir nefes çek,
Akıp giden nehirlerinin kokusundan derince..!
 
 

Ağlamak üzerine!


Aynı şarkıyı tekrar tekrar dinlemek,
Bir şiirin dizelerinde gezinmek,
Sırdaş bir yastığa sarılıp gecelemek,
Yârin adını boğazında düğüm düğüm hecelemek...
Ağlamanın başka yollarından bir kaç örnek...

o gün geldiğinde!

Deniz olduğun halde, dalgalarının tükendiği gün geldiğinde ne yapacaksın..?

10 Nisan 2021 Cumartesi

Muhteşem direnişimiz!





Kış güneşinde denize yavaşça girmek gibi, 
Senli düşlerde üşümek!
Hani tüylerin diken diken olur ya!
Hani bir kelebeğin kışa direnişi gibi, 
Direnirsin ya baş edilmez nefeslere,
Aklında, kalbinde durmadan tekrar eden şeye...
Direnirsin, kar soluyan o yangın gecelerin gelişine...!
Kanında gezen efsunlu bir şarkının tekrarı gibi...
O ne muhteşem bir direniştir!
O belki de ve aslında dileyiştir!
En kuvvetlisinden ruhlarımızın isteyişidir...
Dileye dileye sever, direne direne sevişirsin..!


Çok teşekkür ediyorum!


Şahsıma ait karelerle ne hoş bir sürpriz olmuş. Emeğinize sonsuz teşekkürler, sevgiler.

9 Nisan 2021 Cuma

Bana İstanbul'u sorma!

''dur ! 
bırak !
kaynasın kahvenin suyu...
bana İstanbul’u anlat nasıldı?
bana boğazı anlat nasıldı?'' 
Cem Karaca



yorgundu İstanbul!
özlemekten,
beklemekten,
gereği gibi sevilememekten..!

ağlıyordu İstanbul!
çocukluğun saklı, 
bir kaç anı parçasına,
siliyordu gözyaşlarını!

Toptaşı eski Toptaşı değildi!
yazlık Gül sinemasının, 
üzerine dikilen mezar taşı gibi,
kocaman apartmanlar dikilmişti!
berber Ruhi amca öleli uzun yıllar olmuştu! 
Karacaahmet eskilerin sohbetine doymuştu!

bana İstanbul'u sorma!
sorup da ağlatma!
içimdeki birikmişimi dağlama!
Zeynep Kâmilin duvarlarına yaslatma!
içimin seslerini yeni doğan seslere karıştırma!

eski Beyoğlu'nu soruyorsun!
gençliğimiz gibi değil! 
değişti, dünya gibi karıştı!
yeşilçam sokağı göçenlerinin 
ardına düştü, 
aklı karıştı!

Mihrimah Sultan hüzünle bakar,
Gülnuş Valide sultanın gözlerine..!
okunurken bir kızılca ikindide,
selatin ezanları...

Üsküdar, Kuzguncuk, Çengelköy
Eyüp, Balat, Fatih... 
vefa yüklü kadim semtler...
gelmez artık çağ kapatıp açan o koca Fatih!

bana İstanbul'u sorma!
sorup da ağlatma!
şair Zati'nin adı kaldı!
köşede toplaşan gençler bir bir azaldı!

Kızkulesi'nin canı sıkkın!
intihar ederdi belki,
Galata Kulesi ona yarenlik etmeseydi!
Şemsi Paşa, Salacak bunalmış!
Çifte Kayalar sizlere ömür!
Sefa tepesi hâlâ muhteşem!
Süleymaniye'ye hayran el sallar!

bana İstanbul'u sorma!
sorup da ağlatma!
Üsküdar Lisesinden geçtim dün!
anılar hep birden el salladı!
Doğancılar parkı zayıflamış!
Hazreti Hüdayi'de nefes alabildim!
çöktüm dizlerimi
büktüm boynumu...
sustum, sustum, sustum!

bana İstanbul'u sorma!
sorup da  dilime Rüveyda'yı dolatma!
aşkın kokusuna yandırma!
bana İstanbul'u sorma!
sorma, sorma işte!
 

8 Nisan 2021 Perşembe

Aylar sonra Aziz Mahmud Hüdayi hazretlerinde idim!

Gerek Hüdayi hazretleri, gerekse hocası Üftade hazretlerinden daha önce burada bahsettiğim için, dünkü anlardan kareleri sizlerle paylaşmış olayım. 

Şunun altını bir kere daha çizmem şart: ''Edeple gidene Allah dostlarının -ki onlar Rableri katında hep diridirler- lütufları inanın gecikmiyor... Onların kerametleri dünyalarını değiştikten sonra da devam ediyor. Bizzat şahidiyim demekle iktifa edeyim. Sevin onları, sevin ki ''sevdiğinizle olun!'' Onları sevmek, menkıbelerini okumak kalpleri diri tutar. 



Dünkü yani bir önceki yazıma gelen maili de burada saklamak güzel olur, Allah razı olsun güzel bir katkı oldu: 

“Bu meşet Allah yolundakilerin cesetlerinin ve  ruhlarının toplandığı yerdir. 
Azizim; buraya edeple gir. 
Burası Hüdai’nin pâk türbesidir. 
Ey gönül; eğer ilâhi zevki tahsil edeyim dersen böyle yap. 

Hüdai’nin kapısından giren elbet nasibini alacaktır.”
...

“Destur Yâ Hazreti Pîr !” 

Bu makamın bitkileri, ağaçları, çiçekleri, kedileri, hayvanları bile inanın saadet içindedirler. Yeter ki görecek kalp gözümüz olsun. 


Sanki bu günahkâra özel bir ikramı ilahi oldu. Sanki Hazretin türbesi şahsıma özel kapatılmış da, ''Gir dilediğince dua et ve bol bol resim çek!'' denilmiş gibi... İlk kez böyle sakin içerde olmak nasip oldu. 
Anlık bir olay biliyorum. Çünkü dışarısı kalabalıktı. 
Beni götüren aile taksimiz, güzel kardeşim bile ''Abi ne güzel bir koku var!'' dedi daha bahçe kapısından girerken. Ben de ona ''bu kokuyu duymak herkese nasip olmaz, sevinelim!'' demiştim. 


Güya hiç bir şey yazmayacaktım. Gezi yazılarını, kulakları çınlasın Berrin Gök arkadaşımın muhteşem blog yazılarından okumak keyifliydi, Sonra o da bıraktı sosyal medyayı ve belki de iyi yaptı. Selam olsun biliyorum takip ettiğini. 


İmkânı olan mutlaka gitsin bir fatihaya ne vaatleri var Hazreti Pirin bir görsün. Hiç bilgisi olmayan okurlarıma tavsiyem arama motorlarından  açın hayatlarını okuyun. 









Yalnızca Hz.Üftade (kuddise sirruhu) hazretlerinin bu fotoğrafını bana ait değil.