Saturday, August 29, 2015

Hisset yeter !

Açıyorum bir boş sayfa, aklımda bir konu olmaksızın.

Keşke diyorum,insan ömrü için de açabilse beyaz ve boş bir sayfa, Yaradan tarafından onaylı...

Ne yazacağını bilemeden saçmalamak,''içimin atıklarını'' kimselerden çekinmeden yazabilmek ''bakkal defterime''...  ne mümkün, artık bir yerlerde biliniyor ve takip ediliyorsun.

Ya yeni bir blog açacaksın rahat dökülebilmek için özgürce ya da yazıp yazıp taslak olarak bırakıp sileceksin..!

Böyle işte,boş sayfa yavaş yavaş yarılanmaya başladı bile...Sona erer mi bilemezsin, ya aniden bir misafir gelir, ya da elektrikler kesiliverir..!

Kalıverir doldurmayı umduğun sayfan !

Oysa iyi bir şeyler yazmayı istemiştin...Kalite adına,iyilik ve güzellik adına..!

Berhava edilmiş yapraklardan bir yaprak olmasını istememiştin ömrünün. (Pardon sayfadan bahsediyorduk sahi değil mi ? )

Şiir gibi olamadıysa da, kötü bir roman gibi de nihayete ermemeliydi, henüz elin kalem tutarken...

Ne de olsa an itibariyle elektrikler kesilmedi !

Kaotik ortamlarda şiir gibi olmak kahramanlık ister, Allah vergisi...Şiir seslendirmek de buna benzer...

Yorma beni !

Ah etmemi de bekleme !

Hisset yeter !



Friday, August 28, 2015

Sonunda Hüdayi Hazretleri'ndeyim.




Epeydir şahsi meşguliyetlerimden değil bloguma, maillerime,nete bile giremiyorum.

Geçen gün, dünya telaşına kısa bir mola deyip,kendimi Hüdayi Hazretlerine (ks) attım. Uzun restorasyonun ardından,içimde güzel bir heyecan vardı.

Öğle üzeri ortalık sakindi ve huzur iklimindeydim.Evliyanın nefesi,nazarı bir b/aşka...

Nasıl özlemişim...




Ve sonra Üsküdar meydanında kaçırılmayacak fırsat iki ezan,iki cami arasında; Mihrimah Sultan ve Gülnuş Valide Sultan camilerinden paslaşarak okunan o muazzam daveti dinlemek. Valide Sultan avlusunda tam şadırvanın karşında oturup dinledim,dinlendim.

Ruhumun aldığı hazzı tarif ne mümkün. İstedim ki, o an kimseler olmasın ve ben....Neyse bu kadar riya yeter.

Hayırlı,bereketli cum'alar olsun inşallah. 



Bu,bir arabanın üstündeki temizlik hastası kedicik, bakımını yaparken öyle kendinden geçmişti ki, onca yaklaşmamı fark etmedi bile...Mıncırasım geldi, hatta dövesim :))


Bunlar da Hüdayi yolu kedicikleri.Onlar bile huzurlu. Bu vakfın bir güzel yanı da, hergün sefer taslarıyla gelen insanlara yemek dağıtması. Yani hali vakti yerinde olanların,''yarın için önden gönderme''kabilinden buraya maddi katılımda bulunmalarını özellikle tavsiye ederim.






Monday, August 24, 2015

''Günce'' yine eski bir şiirimi seslendirdim.

İstek üzerine arada eskimiş, eski şiirciklerime ses vermeyi zaman buldukça sürdürüyorum.Kaleme kelam olmak...


Blogumda ''tıkla rastgelsin'' köşesi ''Günce'' şiirini açınca tek seferde telefona kalitesiz tembel işi kayıt. Telaffuz hatalarım da olmuş ama dedim ya daha iyi olsun diye şiiri tekrarlamayı hiç sevmiyorum. Çünkü o zaman duygu ve samimiyet sanki azalıyor,iyi bir şey yapmak için profesyonellik devreye giriyor...

Hoş görünüze sığınarak şu gökkubbede bir sada kabilinden, hoş mu boş mu onu da Mevlam bilir !? 


Friday, August 21, 2015

Tırtıl !



Kelebek olup uçmayı hayal eden kozasındaki tırtıl nasıl da kundakdaki bebeği andırıyor değil mi ?


Bu konuda daha önce bir şeyler karalamıştım ama bu defa, bu görsel vesilesi ile başka bir açıdan bakarsak, masum ev kızı, evlilik hayali kuruyor ana evinden,farklı bir yaşama uçmak için diye de bakabiliriz.

Ya da her kadın kendisini güzel görür ve bu güzelliği genelde herkesin görmesini arzular (nefs-ego) ki, buna günümüzde en bariz örnek sosyal medya dedikleri alan!

Hepimiz beğenilmek,sevilmek isteriz mutlaka. Buna itiraz edecek insan hemen hemen yoktur. Sevgi açlığımızın hem ruhen,hem de bedenen tatmin oluşu, tüm yaşamımızı olumlu yönde etkiler.

Görsele bir de şöyle bakarak noktalayalım : Soldaki,kefene sarılmış ve başında ağlaşılan bir ölü...

Ama o ölü aslında, ruh olarak huzurla cennete uçuşan bir kelebek. Öyle bir kelebek ki, sonsuzluğu ömür olarak ona bahşetmiş Rabbimiz...

Bereketli olsun cum'amız...






Saturday, August 15, 2015

Hayırlısıyla inşallah...

Artık eskisi gibi her soruya cevap vermiyorum.

Uzun cümleler kurmaktan kaçınıyorum.Kelime tembeli olmayı,kelimelere üşengeç olmayı seçiyorum.

Biri bir iddia ile -isterse bende olmayan bir iftira olsun- üzerime geldiğinde bile savunmak adına ödünç kelimelere tenezzül etmiyorum.

En azından kalan hayatım için yeni yöntemim bu. Kimi zaman bunu kararlı bir alışkanlık haline getirme gayreti,çoğu zaman da sanki hep böyleymişim gibi durgun bir grilik...

Hayatın beni getirdiği noktada yorgunluk işareti mi, bezginlik mi, bu da umrumda olmadan,akan zaman nehrinin bazen tam girdabında,bazende kıyısında sanki o ömrü ben tüketmiyormuşum gibi,şaşkın ve umursuz bir bakış dünyaya...

Ah..!

Bir kere hayırlısıyla,iman ve Rabbe umudumu alıp da çıkıp gitsem şu dünyadan !


Friday, August 14, 2015

3 nükte !

Ah ah dedim.

Arkadaşım sordu :

- Bu ah neyin ah'ı ?

Cevapladım :

- Hakiki manada çekilememiş ah'ın ah'ı... (30 nisan 2000)

(Kısa tefsiri ; dünya hayatında kaygılarımız,gayretlerimiz genel olarak sahte ve geçici şeyler için. Keşkelerimiz,ahlarımız da...Kim kaçırdığı-hatta vaktinde kılamadığı- bir namaz, için ah çekip kanlı gönül yası döküyorsa günler boyu,onun ah'ına feda olsun ah'larımız.Gerisi nefs-i heva...)

*
Oturuyoruz, 

-Anlat abi, dedi...

Şu cümle döküldü dudaklarımdan :

- Şimdi anlamak vaktidir..!


( Kısa tefsiri; Herkes, hepimiz hemen hemen her şeyi biliyoruz.Hangi konu önümüze gelse mutlaka-istisnalar hariç-bir fikrimiz vardır.Oysa hep dediğim gibi gerçek bilenler, anlayanlardır, anlayanlarsa, anladıklarını yaşayanlardır.Yazıp çizip, laf ebeliği ile kendilerini kandırmayanlardır. Bu an'a, bu güne,bu haftaya,bu aya,bu yıla;ömür adına hayırlı,iyi,güzel ne ektiysem,yarın karşıma gelecek odur.Ölmeden önce anlamamız şart ve kum saatinin üstünde daha ne kadar ömrümüz kaldı, bilmiyoruz.Gerisi edebiyat üstü koca bir aldanış!)

*

Cennette o var mı, şu var mı diye ince eleyip, haşa eksik arayanlara Kerim Kitabımız aslında bakın son derece fasih bir belagatle nasıl cevap ferman eylemiş :

''...Canlarının istediği ve gözlerinin hoşlandığı her şey oradadır...''

Daha ne ister insan diye sorarsa insanlardan bir ''adam'' ona da de ki : ''Allah'ın rızası...''

(Mavi Defter'imden)



Thursday, August 13, 2015

New York’ta Bir Sonbahar...

Richard Gere, Winona Ryder ve Anthony LaPaglia'ın oynadığı New York’ta Bir Sonbahar isimli filmi izlerken kendi kendime mırıldandıklarımdan biri de şu oldu :




"Goodbye my Love"

Friday, August 7, 2015

Kişi iyi insan olabilir...

''Kişi;
İyi insan olabilir,
İyi evlat  / arkadaş olabilir.
Lakin tüm bunlar iyi  EŞ olacağını göstermez.
Eğer ki EŞ  benim hayatımı bereketlendirmiyor,ruhuma hitap etmiyorsa,ömrüme  yeme içme  cinsi münasebet vs gibi şeyler dışında artıları yoksa boş bir ömür bereketsiz  bir yaşam demektir.
Ne dersiniz ?''

Murat Mesut olarak bu tespitin altına imzamı atarım, derim.


Benim oğlum/kızım çok iyidir diye söyleyen bir anne ''evlat''profilinden,rolünden söz ediyordur. Burada şu soru da akla gelebilir, bir insanı en iyi annesi mi, eşi mi tanır diye ? Bu da benden size olsun...


Benim eşim dünya tatlısı biri diyen kişi de, eş profilinden söz etmektedir. Oysa o eş, hain ya da vicdansız bir evlat olabilmektedir annesi için...


Benim arkadaşım kraldır, eşi kıymetini bilmiyor diyen için de, arkadaş profilinden söz edilmektedir. O kral arkadaşın ev içi mahremiyetinde nasıl bir ruh halinde,davranışlar içinde olduğundan habersizdir.


İyi bir arkadaş olmayı başarabilen, iyi bir evlat,iyi bir eş olmayı da başarabilmişse, ''iyi bir insan'' ortaya çıkmış demektir.


Hadiselere nereden ve nasıl baktığımızla da ilişkili ve tabi görmek istediklerimizle,görünenler...


Aslında uzun yazı konusu, ama benim takipçilerim arif insanlardır,tarife gerek duymadan,bereketli cum'alar diyerek noktalarken,mail sahibine bu nefis tespitleri bizlerle paylaştığı için çok teşekkür ederim.







Thursday, August 6, 2015

Belki de bir hastalık türü...


Ne yaralar yara olmaktan çıkıp iyileşebiliyor,

Ne de sarılabiliyor...

Kırgınlıkların üstüne bu kaçıncı yara bandı,yapıştırdığımız...

Seve seve, daha çok sevecekken,

İşleyen demir pas tutmaz sözünü yalancı çıkarırcasına,

Sevdikçe,kırgınlık,kırılmışlıktan olsa gerek, sonra pas tutuyor...

Kalbimin sevmeye ait kısmını sanki ameliyatla söküp almışlar, özlemeye dair odacığı da öyle..!

Gerçekten inan bana,laf olsun diye söylemiyorum, belki de bir hastalık türü,kim bilir !

Bundan sonra aşık olmak,özlemek..!?

Etten mamul o cevher sanki taş kesildi, buz kesildi...

Hisleri alınmış bir adam gibiyim şu sıralar.

İçimdeki kuşlar cıvıldamıyor diyeceğim ama,kuşlar çoktan göç etti sıcak ülkelere,kuş falan kalmadı yani...

Yaralar iyileşmediği gibi, kangren oldular dost...

İçi hayal kırıklarından geçilmiyor, bir şarkı kımıldatmaya görsün, kanıyor, yanıyor zamanlar boyu.

Hep şarkılarla, şiirlerle ağlaşayım diyedir belki...









Monday, August 3, 2015

Size bir yazı konusu olur mu?

''Bize aynı gibi görünse de her gün farklı şekilde gökyüzü  uçuşan kuşların cıvıltılı sesi martının çığlığı... 
Bu sabah koyu gri bulutlar hakimdi  bıkmadan saatlerce  dakika dakika değişen manzaranın  tadı temaşa etmenin verdiği huzur başka...
Gün doğumu gün batımı ve bizi bekleyen ebedi hayat...Size bir blog konusu olur mu ? Sevgiler...''

Önceki yazımda iyi ki, sitemvari  ''soru da gelmiyor ki konu çıksın'' demişim.

Son cümle ne güzel: ''Gün doğumu, gün batımı ve bizi bekleyen ebedi hayat...'' 

Şairin dediği gibi, ''...gün doğmuş, gün batmış ebed bizimdir.'' (NFK)

Gün doğumu,ışıl ışıl güneş ile birlikte baharı andırır, gün batımı ise, hazan vaktini...

Yine şairin dediği gibi : ''Her nakışta o mana, öleceğiz ne çare...'' (NFK)

Hele güneşin kırmızı,turuncuya çalan ve sönükleşerek gözümüzün önünde kayboluşu...''ben batanları sevmem'' diyen İbrahimi bir nakşın izdüşümünde,ölümü seslendirir.

Başa dönersek, demek siz, iletişim oyuncaklarına fazla aldanmadan, gerçek san'atkârın,sani-i hakimin saltanatını temaşa edenlerdensiniz. Kâinat kitabını da ibret nazarlarıyla okumak,modern zamanlarda unutulmuş ama aslında ruha huzur veren,nefes aldıran elzem ihtiyaçlarımızdan.

Bizi rahat bırakmıyorlar ki,bunu her zaman yaparak ruhumuzu besleyelim.Oysa ''bazen bir saat tefekkür bir senelik (nafile) ibadetten hayırlıdır.''denmiştir.

Eşyanın,maddi alemlerin görünmeyen hakiki yüzünü,vechini görmek için başta Efendimiz (sav) ve büyükler dua etmişlerdir.

Bizler dili olduğu halde tat almayan,burnu olduğu halde koku duymayan, gözü olduğu halde gördüğünü sanan biçareleriz ve her günümüz aynı gibi, Kapılmışız bir nehire, akıyoruz...

İleriye dönük kararlarımızın da doğru dürüst hiç birini gerçekleştirmiyor, adım bile atamıyoruz.

Dünya tarlasına ekime gelip de, hasat zamanı için sabır ve gayret dileyelim. 

Ekini eken ektiği gibi, çok yakında biçmek için elçilerini de gönderecektir.

Soru sahibi nazik dosta teşekkürlerimle...