Sunday, June 23, 2024

Eylül uzaklığı

Yine sana dokunamadığım, Sarılamadığım, 
Konuşurken gözlerine dalamadığım 
Bir Haziran daha kayıp gitmekte ömrümden 
Ve sen
Daima bir Eylül uzaklığındasın...


Saturday, June 22, 2024

Kalbime mektuplar [36]

"Sonunda imzasını da attı
kalbini tekletti Rüveyda'n" demişti dostum...
Kendime bile izah edemediğim içimdeki o ben, tebessüm etti...
Belki de kalbim şimdi iyice onun kalbine benzemiştir, kimbilir...
Aynileşmek, sevdiğinin haliyle hallenmek...Maddi ve manevi...

Aşk, çok korkaklarla, çok cesurları sever...Birbirine zıt gibi gelse de öyle, sen yaz bunu bir kenara!..

Çok korkan kaybedecek diye ..
Çok cesur da öyle...

Biri hiç risk almaz, kaçar.
Diğeri riskin en büyüğüne gözü kapalı dalar...

Bazen risk almamak da risktir ve aşk risk almaktır...

Öyle dedim dostuma, geçen kadına bakarak:"Dokunmak nasıl bir şey acaba?" 

Bana acımaklı mı, şaşkın mı baktığına bakmadan içimden devam ettim sormaya:"Kokusu, kokusu nasıldır acaba, neye benziyor?" 

Sanki ömründe hiç görmemiş, dokunmamış gibiydim. Issız adadan medeniyete yeni gelmiş bir acemilikle sorularım çoğaldı ve masumiyet içinde mahcubiyeti de yaşattı...

"Üstü kalsın, söylemesen de bakışların en ince, en derin detayına kadar anlatıyor zaten" derdi içimi duyabilseydi dostum. Yine de beni anlaması muhal gibiydi, onun tuzu kuruydu ne de olsa....
Şehvet değil, önce şefkattir istenen.

Bu yazıda en az 5 tema var ve daldan dala gibi görünmesi, kısaden geçiştirmekliğimden...Belki de içimi çok da fazla dökmek rahatsız edici...



Wednesday, June 19, 2024

Doydum çok şükür

Başlığa bakıp, tanıyanlar yeme-içmeyi kastetmediğimi bilirler. Yeme-içme demişken, o konuda nefsimi biraz terbiye ettiğimi, mütevazı talepleri aşmaz olduğunu belirtmeliyim. Bilir ki mide torbası, ne ile doldursan açlıktan kurtulur. Ve yine bilir ki hazlar, lezzetler ağızda kaybolana kadardır. 

Esas konumuza dönersek; dünyaya doyduğuma kanaat getiriyorum.

Canım kendime soruyorum; sana tomofil (araba) alayım mı, şiddetle istemem, kural bilmez magandalar arasında strese giremem, diyor. 

Bayramlık bahanesiyle giyim-kuşam ayakkabı...
- E var ya olanlar ihtiyacımı fazlasıyla karşılıyor, diyor ki, 20 senelik kumaş pantolonum gıcır gıcır askıda mesela...Fiziğim maşallah hep aynı olunca ihtiyaç olmuyor 

Evden memnun, bana saray diyor. Olacaksa İstanbul'da dalga, martı, vapur ve ezan sesleri arasında bir haftacık yalı misafirliği ahir ömrüme ödül olabilirdi, o da sordun diye yoksa çok da mühim değil diyor.

Güzel kadın diyorum ki, zaaflarındandır. Hayret ki ne hayret; "biz ne güzeller gördük, 'sonra her şey bir hâyâl oluyor ' diyen kimdi" diyor...

İstediğin ülkeye, şehre turizme ne dersin desem biliyorum; "cıx yorgunuz biz, ayrıca vaktinde az ülke şehir görmedik mi?" diye ukalalık yapacak...

Mükellef ziyafet demiyorum, "onca garip açlık, savaş, soykırım varken mangal kokutmaya utanmayacak mısın?"diye haklı olarak köpürür...

Sorsam, ölmeye ne dersin diye...
"Önce annem, sonra hayırlı bir vakitte, yatağa düşmeden imanla...ona olur diyor. 
Hazır artık kalbim de tekleme sinyalleri verirken, ani bir krizle adios, harç bitti, paydos...

İlginç bir durum aslında. Doymuşluk hissi. Mutlaka vardır istediği ama benim bilmem lazım değil mi? Bana hile yapıyor desem bunca zamandır açık verirdi...Zaaflarından kaçıyor mu, onları nötralize mi etti, duymazdan mı geliyor, psikolojik/sosyolojik etkenler nelerdir kısmına girmeden burada keselim, zaten eskisi gibi yazmayı da terapi diye görmez oldu, zorla sayfa açtırır oldum...



Monday, June 17, 2024

Çamlıca Kulesi Seyir Terası'nda idik


Uzun zaman sonra kardeşimle erkek erkeğe bir gezi yapalım; hem onun yeni elektrikli aracını uzun yolda tanımak hem de doğduğumuz ama kendisine doyamadığımız Üsküdar'ımızı ziyaret edelim dedik.

İlk varış yerimiz Seyir kulesi olsun demiştim, öyle de oldu. 
Hani Şener Şen, Kemal Sunal'a dönüp; "Seni hiç sevmedim sütoğlan, zaten babanı da sevmezdim!"der ya. Biz de aşağıdaki bileti yani kazık giriş ücretini hiç sevmedik. 


Bu kule yerli mimar ve şirket/lere devlet ihalesi ile inşa ettirildi diye biliyorum. Eskiden Çamlıca tepesinin o noktası verici anten çöplüğüydü. Çok akıllı ve faydalı bir proje olduğunu teslim ettikten sonra; arkadaş kişi başı sivil TC vatandaşından 320 ₺ talep etmek de nedir? El insaf! 

Kardeşim ısrarla girmeyelim abi dediyse de ben ödemeyi yaptım. O sıcakta çocuğu o zor yola sevk edip kuleye kadar girdikten sonra para hesabı umrumda olamazdı. 

Veznedekilere bu ücrete itiraz eden olmuyor mu diye sordum. Geri dönenler de oluyormuş. Burası ilgili bakanlığın tavan ücreti belirlemediği için "ayıbı" olmalı. Benim  vatandaşım nasıl kapıdan döner. Artı 1 saat için 140 ₺ otopark etti 780 ₺ ve içinde bir şey yemek içmek yok! Yabancıya da bu tarih itibariyle 900 ₺ 

Beyler!
Uçakla iniş yaparken çok kere gördüğümüz manzara, döne döne en fazla 1 saat kalır insan. Sonuçta İstanbul'a kuş bakışı, hakiki cenneti seyrettirmiyorsunuz!

Bu ülkede enflasyonla mücadele edenler, bu şekilde bir yandan enflasyonu nasıl körüklerler, geçen hafta kıyma aldım. 580 ₺ olmuş kilosu! 

Hiç böyle bir gezi yazısı olabilir mi?
Halk içinde birbirini fahiş rakamlarla sevenler (!) var da devlet kurumları da bunu (vergiler sigortalar, devletin halkından faiz alması gibi..) ipin ucu kaçmış oluyor. 
İnsanın ümidi kalmıyor. 

Çok resim çekmiştim ama sonuç itibariyle kule gözüme affedersiniz kazık sembolü gibi göründüğünden diğerlerini sildim.


Güneş tam tepede olduğu için kazığın pardon kuleyi en sivri ucuna kadar çekemedim (bu satırda beni gülme tuttu)) En sivri ucu zaten biletin içine kaçmış! 😅 


Sonra doğruca Hüdai hazretlerinin mübarek huzurlu eşiğı. Orada yaşayan kedileri ayrı kıskanıyorum.


Kardeşimle hatıralarımızdan konuşa konuşa Üsküdar'dan Kuzguncuk'a yürüdük yemek sonrası...
Parklar piknik yapanlarla dolmuş taşmıştı. İlginç olan bütün yiyinti içinti yerleri full doluydu. Bu kule fiyatlara rağmen bu da ayrı şaşırtıcıydı. 

Uzun yaz ve kurban bayramının 2. günü bu şekilde biraz hasret gidermekle geçmiş oldu. 


Sunday, June 16, 2024

Seni hep severek özleyerek

Sana gelmelerim,
Seni hep severek özleyerek...
Senden gitmelerim,
Seni hep severek özleyerek...


Saturday, June 15, 2024

Senin hakkın

Bülbül gibisin, 
Şakımak senin hakkın...
Gökkuşağı sensin, 
Renkler eşiğinde yatsın...



Diyemem


"Sevgilimsin" diyemem!
Azalmayan sancımsın!
Kararsızlığımsın!
Kandığım,
Durup durup aldandığımsın...
Kimselerin görmediği karanlığımsın!
Yangınıma yağan karsın.
Karlarımı eriten yangınımsın...
Zaafımsın.. 
"Seni seviyorum" demem, diyemem...


Friday, June 14, 2024

Bıraktığın gibi bulmak

Herkesi mi bıraktığın gibi bulamazsın?

Senin bıraktığın gibi kalayım diyorum, zamanın değirmeninde aciz bir zerre olduğumu unutuyorum...

Biliyorum bıraktığım gibi bulamayacağım, önce umutlarımı ardıma serpip, belki sonra sana uğramalıyım...

Dön başa;
Kimseyi bıraktığın gibi bulamazsın...
Bazı şeyler yaşandığı anda güzeldir...




Thursday, June 13, 2024

En sevdiğim iki mevsimi kaybettim

En sevdiğim iki mevsim, artık gökkuşağı kadar görünüp kayboluyorlar...

Tomurcukları göremeden yazın kavurucu sıcakları altında buluveriyoruz kendimizi...

Baharı yaşayamadan, kokusunu içimize çekemeden ve en önemlisi sonsuz kudreti tefekkür edemeden her şey çok hızla devrinde...Şairlerin aklı ağlasın, şiirden yana...

Sanki bu da bir ceza...
İlkbahar ve hüznü hazan nimetini de kaybettik...Ne de olsa önce kıymetlerine hayran oluşu kaybetmiştik...
Şairler ağlasın, o, sarının tüm tonlarıyla kalbi aşık eden sonbahar da eskisi gibi uzunca arzıendam etmiyor. 

Artık 4 değil 2 mevsimli bir dünyadayız. Kış ve yaz ve ikisi de değişik. Yazın ani sağanaklar seller, afetler...Karsız kışlar soğuk ama kendisi gibi değil...

Seçilmiş yalnızlık da bir mevsim...Bu mevsimi yaşayanlar için kayıpların hesap defteri çoktan dürülmüştür.


Wednesday, June 12, 2024

ömrüm

ömrüm, 
gören gözlere perdeli,
dudakları bükülü,
bir hapishanede geçtin...
ben,
bazı şeyleri hiç yaşamadım!
bir ara,
bir hâyâlin gözlerinde,
bir kitabın sayfaları arasında,
bulut bulut havalandım...
kalanı baki bir iç çekişle,
keşkelere dolanmış, 
gri bir kaç damla...

ömrüm,
her ömür gibi,
bir çırpıda geçen,
boynu bükük bir çırpınıştın...
ne anlayabildim,
ne yaşayabildim...

ömrüm, 
dilediğin ân gidebilirsin...


Tuesday, June 11, 2024

Milyon kere teşekkür

Kişisel blogların revaçta olduğu yılların üzerinden çok geçmesine ve bazen veda ettim deyip 4 ay kadar yazmama rağmen, çok özel sadık okurlarım, benden daha çok ümitliydiler ve eski yazılarımı okuyarak da olsa hep burada oldular.

Diğer sosyal ağlar gibi de değil, bildirim yok, yoruma beğeniye kapalı. Evet gerçekten kapalı devre yayın desek yeri var.

Anneciğime refakat ettiğim biraz sıkıntılı bu yıllarda aslında sosyal medyada oyalanmaya ihtiyacım varken yalnızca bloğumdayım. 

Uzun girizgâh oldu. Eskisi gibi her gün bir şeyler karalayamasam da nefes aldığım sürece buradayım galiba...

Bir milyon, ziyaretçiyi aşmışız. 
Hep birlikte bir 10 yılı burada yaşadığımız gibi...

Değer verişinize, sadakatinize ve buradan iktibas yapıp başka yerlerde paylaşma gayretinize ne kadar teşekkür etsem azdır. 



Dar ayakkabı!

Her daim dar ayakkabı gibiydi dünya...
Bir ferah yüzünü göremeden,
Ömrüm gecti...
Gitmeden birilerini, bir şeyleri suçlayayım diyorum amma
Her karede gördüğüm kendi saf cemalim...
Dedim ya dar ayakkabı gibiydi dünya,
Uzun bile oyalandım burada...


Monday, June 10, 2024

Dünya bu zulme engel olmadı

Soykırıma alışmamız için her yolu deniyorlar!

TV reklamları bile hazzın doruklarında tatilin keyfini çıkarmamızı salık veriyor. 

Hedonizm bu zulmle inatlaşırcasına, altın çağını yaşamayı hırs haline getirmiş. 

İki saatlik mesafeden gelen çaresiz çığlıkları duymamamız için yaz konserlerine start verdiler.

Bir de bizlerden saklanılan, medyaya yansımayan yüzlerce işkence ve insanlık dışı iğrençlikler var!

İnsan, bu soykırımın, bu yüzyılda nasıl olabildiğine akıl erdiremiyor. Oysa şahit olduğumuz şeyler bir savaş filmi değil.

Kınayan üzgün sözlerimiz bitmemeli...

Bu zulme soykırıma alıştığımız an kaybetmeye başlarız.

Dünya bu soykırıma engel olmadı ya, topyekûn bela kapımızda demektir!..



Sunday, June 9, 2024

özür


Sonra bir özre sığdırdık;
Yaşanılan,
Yaşanılamayan
Ve yaşamak istediğimiz 
Ne varsa..!



Saturday, June 8, 2024

An gelecek 11

An gelecek, her gün yeni bir eskiyi okumak için uğradığın bu sanal defterin, tıpkı bir bedenin hareketsiz cesede dönüşmesine şahitlik eden günler, haftalardan sonra; nihayet ölmüş olduğum için yazamadığıma kanaat getirip, belki iki damla gönül yaşı ile sen de son defa "tıkla sana özel gelsin" ile buraya, bana veda edeceksin...


Friday, June 7, 2024

kim daha çok


"Kim daha çok sevecek"ten, "kim önce veda edip gidek"e d'evrilip gitmiş bir sevdaydı bizimkisi...



Thursday, June 6, 2024

dağılıp gittiler

Sonra şiirler bir tarafa, 
Şarkılar bir tarafa dağılıp gittiler!
O ilkbahar, o sonbahar bile
Bir daha uğramadı yüreğimin semtine...


Tuesday, June 4, 2024

Korktuğum şeylerdendir!

"Türk sinemasının sultanı" olarak bilinen Türkan Şoray katıldığı bir etkinlikte, doyumsuz bir hale geldiğini belirterek; "Dünyadaki bütün kitapları okumak istiyorum, 10 lisan öğrenmek istiyorum. Piyano çalmak istiyorum. Ondan sonra aşık olmak istiyorum” dedi. [Kaynak: En son haber]

*
Yukarıdaki sözler, dünyada en çok film çeviren kadın sanatçı ünvanlı 78 yaşındaki Türkân Şoray'a ait.

Canım ya, bu yaştan sonra aşık olsan ne olur ve aşk sandığın nasıl bir şey olur. 

İnsan ölüme yaklaştıkça dünyaya bağı, doymazlığı artarmış ya...İşte ibret bir örnek.

Belki bir tür demans neticesi...

Türkân sultandan bağımsız genel düşüncelerime geçersem;
Yaşlanınca hep böyle olmaktan korkmuşumdur! Yaşlı kurt, kart zampara, azgın teke...vb. anılmak çirkin. Yaşlanmışım ama hâlâ gençler gibi davranışlar, haller...Yani yaşının adamı olamamak! 

İnsan nerede duracağını, kendisine biçilen esas rolü vaktinde bilmezse büyük sıkıntı. "İnsan yaşlandıkça, arzuları gençleşir." Zorların zoru sınav, köprüden önceki son çıkış! 

Kınamadan, böyle yani 78 yaşında hâlâ dünyaya sıkı sıkı bağlı olup, ölüm için kaygı, hazırlık yapmayı unutmaktan korkmuşumdur...

Ya da insan yedisinde neyse yetmişinde de odur bu mu? 
Yok, buna itiraz ederim, eğitim ve yönelimle değişebilen bazı huylar/yönelişler ve yaşam tarzı vardır. 
Ahiret bilinci ile yaşamak, hem de günahkârlığa rağmen, apayrı bir paradokstur.(Bazı insanlar günah işledikleri anda bile kalpleri cız eder, vicdanları avaz avazdır.)

Bir yanda cilveli bir kadın gibi insanı çeken yalan bir dünya, diğer yanda ölümle açılacak bambaşka gerçek bir sahne...




Monday, June 3, 2024

Ruhu tatmak!



Fransız yazar Edmond Rostand,  Cyrano de Bergarac'da yaptığı öpücük tarifi çok hoşuma gider, orada der ki :

''Nedir ki buse?
Biraz daha yan yana yapılan bir vaattir.
Yemindir kanmayana.
Sevişmek mastarının gül pembe noktasıdır.
Bir sırdır ki, söylenir ağza, kulak yerine.
Bir gönül hazzıdır ki yayılır hep derinden derine.
Buluşmadır karanfil lezzetinde.
Dudakların ucundan ruhu tatmaktır biraz da...

Tarifin can alıcı cümlesi : ''Dudakların ucundan ruhu tatmaktır biraz da...'' ruhu incelmeli bir insanın bunu idrak edip,kelimelere dökebilmesi için...

Her zaman söylediğimi tekrar etmeliyim: Ruh seste ve gözlerde, gözbebeklerindedir. 
Bir insanı görmesek de, sesi ile sevebiliriz. Bir insanın yüzü peçeli de olsa, açıkta kalan gözleri bize çok şey söyler. Şuraya, ''şu anda'' döktüğüm kelimeler bile...Şayet ben, inanarak yazıyorsam, onlara odaklanmış, başka şeyler düşünmüyor ve en önemlisi samimi isem, kelimeleri ruhumla yoğurmuşum demektir. En basit, en fakir kelime kurgusu bile, karşımdakine geçer,az-çok bir etki bırakır.

Ama bu ''Dudakların ucundan ruhu tatmaktır biraz da...'' noktasına gelince, bu makaleden çok; şiir ister, slow müzik ister, mum ışığında şömine ister, odaya yayılmış kadın kokusu ister...İster de ister...

..tadamadan göçmek ne acı,
dudaklarının ucundan ruhunu...




Sunday, June 2, 2024

İki hikâye iki hüzün

Kendisine evlenme teklifinde bulunan güzeller güzeli Lucy'enin bu teklifine kadını çok beğenmesine rağmen ''evlilik korkusuyla'' reddeden ve bunu yıllar sonra pişmanlıkla arkadaşlarına anlatan Trefetan'ın :''Onunla uzun yıllar geçirebilirdim. Burada kalmak intihar.'' sözleri...
''Gecenin Çocuğu'' / Jack London

*

Pek çok insanın hayatında yaşadığı evlenemediği ya da evlendiği kişiye ait pişmanlıklar sanırım zaman ne kadar akıp geçse de, bir ukde gibi yüreklerde kalabiliyor.Trefan'da bunu acı acı yaşıyorsunuz.

Okuduğum kitaptan iki kesit. Hele aşağıda, Alyoşa'nın Müslüman dervişlere benzer kişiliği, ahlakı, tevekkül içindeki masum cevapları, olaylara bakışını da burada paylaşmak istedim.

Zavallı Alyoşa'nın insanlara ve özellikle ailesine itiraz etmeksizin uşak olarak verildiği bir malikânedeki Ustinye isimli aşçı kadınla evlenmesine mani oldukları demde, kar küremek için damdan düşüp ölüm anında geçen diyalog :

''Ustinye:"'Alyoşa, ölecek misin yoksa ?''

''Hep böyle yaşayacak değiliz ya, günün birinde öleceğiz...İyi ki evlenmemize izin vermediler, evlenmiş olsaydık şimdi sen ne yapardın, bak ne iyi oldu..''

''Çömlek'' / Tolstoy

Ölüm anında bile, sevdiği kadını böylesine çocuksu bir masumiyet içinde teselli ediş.

*

Aslında bu iki tabloya çok şeyler yazacaktım ama, hani bazen ağlayamazsınız, boğazınıza takılır, düğüm olur ya o acı...Bazen de yazamazsınız işte.

Ama benim dostlarım arif insanlar, onlara tarif gerekmez ve onlar ben blog yaparken, bir nokta ve bir melodi paylaşsam, ne anlam ifade ettiğini anlayacak kadar beni tanırlar...

*

"Yaşamı boyunca herkes 'birini' bulur ama 'birbirini' bulmak, çok az insana nasip olur."
Dücane Cündioğlu



Saturday, June 1, 2024

bir fasl-ı hazandır

Sevinçler solgun,
Gönüller yorgun...
Giden günler geri gelmez,
Şairin;
"Son merhale bir fasl-ı hazandır ki sürer
Geçmiş gelecek cümlesi rü'yâ görünür.¹"dediği demlerdeyiz.


¹ Yahya Kemal 



Friday, May 31, 2024

Söylenecek söz kalmadı!




Artık bütün dünya biliyor ki, Müslümansan, senin için adalet, ifade özgürlüğü, genel geçer kurallar, demokratik haklar vesairesi.. uzatmayalım; yaşam hakkı ve hürriyet yok demektir! Senin canının, onların evlerindeki köpeklerinin tüyü kadar bile değeri yok! 

Yıl 2024 ve insanlığa yaşattıkları drama bakın! Yalnızca Allah'a inananlar, adil olanlar, vicdanı olanlar, üzerlerine düşeni yapacak cesarette olsalardı, bu soykırım yaşanmazdı! 

Dün Hitler yahudileri katlederken yahudilere üzülüp, Hitler'i lânetliyorduk. Bugün bu siyonist bebek katillerini ve onlara arka çıkanları lânetliyoruz! Srebrenica, Hocalı kasaplarını lânetlediğimiz gibi...




Thursday, May 30, 2024

"Seni bundan çok sevemem"

W.Shakespeare Sone 115'te:
"Sana önceden yazdığım dizeler  söylüyordu;
Seni bundan daha çok sevemem diyenler hani;"dedikten sonra zamana vurgu yaparak, zamanın insanları sadece cismen değil, duygular bağlamında fikren de değiştirebileceğini dizelerinde anlatır.

Zaman kısmına değinmeyeceğim.
"Seni bundan çok sevemem" dizesi muhteşem. 
İki şekilde anlaşılabilir; bundan çok sevgimi hak etmediğin için, bundan çok sevemem, sevmem...
İkincisi; Seni o kadar çok, o kadar çok sevdim ki bundan fazlası mümkün değil. Tarifsiz, sınırın sonu...

Hani dinimizde bir prensip vardır, bilirsiniz; "Sahabeyi öyle sev ki, Peygamber demeyecek kadar. Peygamberi (sav) öyle sev, öyle sev ki, haşa Allah demeyecek kadar, Allah'ı ne kadar seversen sev..."
Ölçüler...
Hudutlar...
Aşılmadıkça güzellikler sunarlar.

"Seni bundan çok sevemem" okudukça tekrarlayasım geliyor.
Ve tabii içinde zorlu soruları da barındırıyor.
Sevginin hakkını vermek gibi...
Sevginin hakkı nedir? 
Karşılık görmek diyenler sınıfta kalır...
Sevginin hakkı, karşılık göremese dahi sadakattir.

İlmiyle amil olamamış ya da bir şekilde Allah'ı gücendirmiş bir şeyhin müridi gün gelmiş, kalbi/ keşfi açılmış, levhte (gökyüzü defteri) kendi adını evliyalar içinde okumuş lakin şeyhinin ismini bir türlü cennetlikler içinde bulamamış. Sonunda dayanamamış, durumu şeyhine söylemiş. Şeyhi;"Evladım biz otuz senedir ismimiz cehennemlikler arasında diye Mevlamıza ibadetten, şükür ve tevbeden yüz mü çevirelim. Rabbimizin bir bildiği vardır, ne takdir ederse etsin, bize düşen sevgiyle, sadakâtle, saygıyla kulluktur" mealinde cevap  verince, ertesi gün müridi şeyhinin ismini evliyalar arasında görür.

"Seni bundan çok sevemem"
Senin gibi kimseyi sevemem...
Sen sevmekten gitsen de ben seni sevmekten gidemem.
Senin sevginde ilahi bir ıtır bulmasaydım, belki sınıra varamazdım.


Wednesday, May 29, 2024

Yansımalar 36

"Oysa ben, senin saçlarının parmaklıkları ardında, koca bir ömrü, müebbet bir mahpuslukla sonlandırmayı, şu hakir canıma gayelerin en büyüğü bilmiştim." [Rüveyda'ya Mektuplar,  sh: 38]

Kentpark'tayım...
Anıların kucağındayım...
Yaşanamamış anıların...
Bir masaldan sızan maveranın...
Hayat ya değişti ya bizi değiştirdi. Değişmeyense sana olan duygularım Rüveyda...
Belki biraz yorgun, belki ümitten yana vurgun... 
Lakin ilk günkü gibi taptaze...
Heyecanını yitirmemiş...
Bir olmazdayım deyip vazgeçmemiş...

Bir gelsen, bir gelebilseydin..
Koluma girip seni beklediğim Kentpark'ı benimle görebilseydin...
Bütün ağaçlar yanlarından geçerken sana fısıldayacak;"bu adam hep seni bekledi, sana ıslandı buralarda" diye...

Bir gelsen, bir gelebilseydin...
Bir adamın nakış nakış işlenmiş hasretlerini bulacaktın bu parkta...

Bir gelsen, bir gelebilseydin...
Yalnızlığın nasıl da şen insanların arasından geçip gittiğini görecektin...

Bir gelsen, bir gelebilseydin...
Belki bir daha geldiğin yere gitmek istemeyecektin...

Bir gelsen, bir gelebilseydin...
Beni daha fazla senden etmeyecektin...


Tuesday, May 28, 2024

Boşluk hissi

Kuyucaklı Yusuf"ta geçer ya:
"Varlığı büyük boşlukları dolduracak mahiyette değildi; fakat yokluğu müthişti." [Sabahattin Ali]

Kendi varlığımı düşündüm ilkin...
Kendim kendimdeki boşlukları doldurabiliyor muyum? Her şeyden önce boşluk nedir? Göreceli bir muamma mı, problem mi ve nasıl dolar? 

Bir yazımda "varlığında kıymeti bilinemeyen, yokluğunda aranan adam"diye bir tanımlama yapmıştım kendim için...Bazı çevre ya da kişilerde öyle oldum...Şimdiki halde yine öyle miyim, artık ne biliyor ne de merak ediyorum...

İnsan hayata dair beklentilerini minimuma/asgariye indirince, yaşamak daha sade, duru ve tefekküre açık oluyor. Muhasebe için bolca zaman...

"Varlığı büyük boşlukları dolduracak mahiyette değildi; fakat yokluğu müthişti."

Ne müthiş bir paradoks aslında. Varlığında aradığını bulamadığın halde, kanıksanmış bir alışkanlık yokluğunu müthiş etkileyici bir mahrumluğa, hasrete dönüştürebiliyor...



Monday, May 27, 2024

Şarkı sözü yazdım [8]

Beni sevmesen de olur,
Hayat bensiz de devam eder.
Hem daha mutlu olursun,
Kıymetini bilen bulursun. 
Beni sevmesen de olur.
Hayat bensiz de devam eder.
Aşk yangının,
Elbet gün gelir söner...
Beni sevmesen de olur
Beni unutsan da olur...



Sunday, May 26, 2024

"Biz" olamadan


Bazı aşkların kaderidir hep uzaktan sevip, kavuşamamak...
Bir lâhza olsun, dünya gözüyle görüp sarılamamak...

İkimiz "biz" olamadan bitecek bu masal...

*

Emek ve değer verişinize çok teşekkür ediyorum.


Saturday, May 25, 2024

Nihân ettim seni sînemde

Nihân ettim seni sînemde ey meh-pâre cânımsın
Benim râz-ı derûnum sevdiğim dilber-nihânımsın
Gönül sende gözüm hâk-i derînde ey şeh-i devrân
Benim cân ü cihânım rûz ü şeb vird-i zebânımsın

Türkçe karşılığı

Ey ay parçası, seni kalbimde gizledim, zira canımsın.
Benim kalbimdeki sırrım, sevdiğim, gizli aşkımsın.
Ey zamanın şâhı, gönlüm sende, gözüm kapının toprağındadır.
Canım ve dünyâmsın, gece-gündüz dilimden düşmeyensin.

Güfte bilinmiyormuş, kesin Murat Mesut'tur o demicem ama nefis bir eser...



Friday, May 24, 2024

Aşk bu değil!

Hz.Mevlânâ'ya atfedilen ve bence hazrete ait olmayan söz :

''Bir insan bilmiyorsa ne istediğini, hem seni ziyan eder hem kendini..(Bu cümle olabilir de..) 
Dibini görmediğin suya dalmadığın gibi, sonunu bilmediğin sevgiye de teslim etme kendini..!'' (Bu ona ait olamaz.)

Açıklamaya çalışayım.

O aşk güneşi aşk deryasına dibi görüp de mi daldı ?

Dibi görünen şeyler ne derece esrarlı,tılsımlı,çekici olabilir ki. 

Aşk bu değil..!

Sonunu bilip teslim olmak...

Bu cümleye de ancak tebessüm ederim...

Pazarlık kokusu!

Güvensizlik alameti..!

Kendinden emin olamama hali...

Aşk bu değil ! 

Ve hangi aşk..?

Kimlerin gönlünde, kimilerinin dilindeki sakız!

Aşk sonunu göremeden başlamaktır.

Dibini göremeden gözü kapalı dalmaktır okyanusa...

Risk hesabı yapmadan,sevmek, sevdikçe sevmek,sevdikçe daha çok inanmaktır. 

İnandıktan sonra sevmek bile değil !

Birileri kendileri uyduruyor ve utanmadan altına böyle büyük erenlerin,pirlerin isimlerini yazma cür'etinde bulunabiliyorlar. Ne cesaret !

Aşk ticari bir ortaklık değil ki, risk hesaplaması yapasın. Şu kadar sermayem var diyeceğin yer,ticarettir. 

Aşk kapısında sermayeni de unutmalısın, iflası da...!

Bu ikilem varken içinde, ne sen aşktan söz et, ne de aşk kelimesini incit !





Thursday, May 23, 2024

karamsar değilim ben !




Karamsar değilim ben!
Hüzünlü bir ruhum...
Küser gibi dururum, küsemem...
Gitmek bana göre değil
Giden bedenimdir,
Ruhumu ikna edemem...

Dün gördüğünüz, birisinin fotoğraf çekmesi gibi bir şey...
Kabul ederseniz şiir işte.
Bir şarkı, bir resim, bir şiir,
Bir söz, bir kelimeden doğan, 
anlık  kelimeler...
Bazen bir kısmı benimle ilgili,
Bazense benimle hep ilgili,
Bazen de benimle doğu batı kadar mesafeli...

Kimi ''şiir yürek'' dedi sevdi,
Kimi gökkuşağı,
Bu sıralar kendime ''gri'' demeyi sevdim.
Herkes görmek istediği yerden gördü,
Bazıları da göründüğü yerden kalbimi...

Dediğim gibi kelimeleri seviyorum,
Marifetli olduğum söylenemese de,
''Kendimden kendime kendimce''
''Bakkal defteri karalamaları''
kime ne..!
"Bir yudum teselli" işte...

[2015]




Wednesday, May 22, 2024

yalnızca sarılsam

Ülkene yayılmış bahar kokularını içime çekmek, kuş cıvıltılarını dinlemek için, yalnızca sarılsam, bütün kederlerime şifa olurdu...



Tuesday, May 21, 2024

İnsan ve aşk



Gabriel Garcia Marquez :
''İnsan, aşkı bırakınca yaşlanır.'' demiş.

Evet insan aşka inanmayınca yaşlanır... 

Aşk ile ömründe bir kez bile karşılaşamayan, bir kez  bile ona dokunamayan, bir kez bile kokusunu ruhunun derununa çekemeyen, bir kez bile, bir kez bile aşk girdabında tiril tiril titremeyen, bedeninden önce yaşlanır. Hatta yaşamamıştır ki, yaşlansın...

En azından ben böyle tefsir ettim...



Monday, May 20, 2024

Kendim kendime hâyâl kırıklığıyken

Kendim kendime hâyâl kırıklığıyken  başkasına ne diyebilirim...

*

Bilmiyorum Gazze soykırımı beni şiirimsilerden uzaklaştırdı, hazır veda etmişken dönmemeliydim, okurun kalbine layık şeyler yazamadıktan ve araya eskilerden serpiştirdikten sonra, burada varmış gibi görünmek beni tatmin etmekten uzak...

Mayıs görünümlü Aralık soğukları da üşüyen yüreğime ayaz...


Sunday, May 19, 2024

bugün varsak

içimde yeniyi arayan,
eskimiş bir kimlik!
bu ben miyim?
bu ben değilsem, 
''ben'' neredeyim?
geldik, gidiyoruz;
zaman nehrinde hızla akıyoruz.
ne, nedir, nasıldır..?
anlamına eremeden,
hâyâl gibi,
bugün varsak
yarın yokuz...


Saturday, May 18, 2024

Bazen

Bazen, sen yaşama tutunursun;
Bazen de yaşam seni tutar...
Bazen, uzaklıktan usanırsın;
Bazen de o uzaklığa tutulursun...


Friday, May 17, 2024

Dost

Biriyle dertleşmek, dertleşebilmek çok önemli ve insana iyi gelen bir şey...

Bakışından, duruşundan, susuşundan seni anlayacak biri...

İç çeksen, sebebini keşfedip, anında sana konuya dair cevap anahtarı verebilecek biri...

Yakınmanı anlayıp, seni hatalı da olsan, kınayıp, kızdırmadan teselli etme marifetinde doğruya ulaştırabilen canına can suyu...

Şefkatiyle sıcacık, kelime kelime saracak, hakikatli bir dost...

Gün gelip  küsüştüğünüzde asla sırlarına ihanet etmeyecek ve yaptığı iyilikleri başına kakmayacak, her daim iyi niyetli, senin menfaatini gözeten bir sırdaş...

Kıskanmadan, haset etmeden, iyilik dolu bir kalple seni seven bir hazine...

Konuştuğuna, içini döktüğüne pişman etmeyecek, yormadan yorgunluğunu alacak, çirkinini güzel eyleyecek bir gözbebeği...

Bazı zamanlar insan daha fazla arıyor!..



Thursday, May 16, 2024

Aşklar da ölümlü!

Kelimelerin arasında çukurlar,
Cümlelerin arasında uçurumlar!
Artık bir vedayı daha kaldıracak gücümüz yok!
Olmayana olmamışa sözümüz çok.
Sözlere dolanıp, uzatmak anlamsız...
Gecesi olmayan kısa bir gündü,
Her şey gibi aşklar da ölümlü!..