31 Ağustos 2014 Pazar

Miniatürk

Gecikmiş bir geziydi. Sonunda geçen hafta gezmek nasip oldu.

Mayıs 2003 de ziyarete açılan ve 22 ay gibi kısa bir sürede yapılan 60 bin metrekarelik şahaser park görülmeye değer. 



Kişi başı 5 TL tam bilet alarak giriyorsunuz ve içerideki temiz (tuvalet kağıdı bile olan) lavabolar için ayrıca ücret de ödemiyorsunuz. 



Sıcak yaz gününe rağmen rüzgarlı bir havada vazgeçilmezlerimden Türk kahvesi için mola... Temizlik ve rakamlar konusunda da ilgilileri tebrik etmeli.

Dünyanın en geniş maket alanında, bize bu eserleri kazandıran mimarları özellikle tebrik ediyorum. Keşke her eserin yanında eser ismi ile birlikte maket mimarının da adı yazılmış olsaydı demekten kendimi alamadım. Hele eserlerin kapılarındaki işlemeleri bile aynıyle yapabilme kabiliyeti hayran kalınacak başarılı bir sabrın ürünü.



Onlarca fotoğraf çektim içlerinden bir kaç tanesini paylaşıyorum. Nasılsa Miniatürk'ün kendi sitesinde isimleriyle hepsini bulabilirsiniz.




Dünyaca ünlü isimlerin de ziyaret ettiği Miniatürk'ün, demek ki son ünlüsü gecikmeli olarak benmişim :)


İçerisinde müze,restoranların ve çocuk oyun parkının da bulunduğu  Miniatürk görülmeye değer.Yalnızca zaman sorununuz olmamalı. 



İyi ki, öncesinde Eyüp Sultan (ra) hazretlerini ziyaret etmişim. Yoksa yorgunluktan belki de oraya geçemezdim. Haliç kenarında bir balıkçıda günün yorgunluğunu batmakta olan güneşi izleyerek gidermeye çalıştım.




30 Ağustos 2014 Cumartesi

güzbaharım...


Senin adın, dillerde sonbahar,
Gönlümde sen tek baharsın,
Kanımda dolaşan hayatsın.
Ömrümdeki en güzel duraksın.
Sessizce ağladığım, 
Aldanışlarıma dayanaksın.
Toprağın paklığına düşüsüm,
Annemden ayrılışım,
Aşk diye kandığımsın.
Seninle anlamını bulur,
En yavaşından melodiler.
Gözüme cila,
Gönlüme şifasın.
Yaprak yaprak hüzün, 
Damla damla süzüldüğüm. 
Ve sen, bir vedasın.
Hoş geldin güzbaharım...



18 Ağustos 2014 Pazartesi

üşümek istiyorum...

Çılgınlık yapmanın da mevsimi varmış.
Deli-kanlı olmanın da...Ama en azından her yaşta ve her cins delikanlı olabilir ve öyle de kalabilir...
Mert  ve samimi ruhlar...
Çılgınlık ve çocukluk yapmak başka bir şey.
Bambaşka...
Bu isteği duymak ve hatta frenleyememek...
Ne güzel.
Hele iki dost/sevgili, karı-koca, birlikte saçmalayabiliyorlarsa...
Mevsim işi bu dost...
Neş'e denen şey ruhu sarmazsa, o enerjiyi bulamazsın, yaşın kaç olursa olsun.

***

Artık sabaha karşı açık kalan pencereler üşütüyor.
Sevdiğim sonbahar haberini yolluyor.
Örtünü kuşanma vakti kapıda diyor.

''Üşümek istiyorum, üşüsem ve sana gelsem ısınmaya diyorum...
Tenin değil, gülüşlerin ısıtsa ruhumu...''  





9 Ağustos 2014 Cumartesi

Bugün doğmuşum özür dilerim...


Zaman ne çabuk geçiyor,
Unutmuşum,
Yıllar önce, sabaha karşı güneşle birlikte, 
 Bugün doğmuşum...
Bilmiyor insan; bu, kaçıncı yaz,
Geride daha kaç ayaz.
Bu dünyanın baharını ve güzünü çok sevdim.
Baharda yeniden dirilişi,
Sonbaharda ölümün renk renk desenlerini.
Benim de zaaflarım oldu,
Hem de dolu dolu...
Dağ gibi günahlara pişmanlıklarım
Ve aşklarım.
Vebaline girdiğim aşıklarım...
Unutmuşum,
Yıllar önce, sabaha karşı güneşle birlikte, 
 Bugün doğmuşum...
Ömrümün bir kısmı ''anlamakla''
Diğer kalanı da ''anlaşılmakla'' geçti gitti işte.
Anladıklarını anlatmak,
Anlamaktan daha zormuş anladım.
Yine anladım ki,
Beden yaşı, ruhen çocuk kalmaya mani olamıyormuş.
Kaçıncı yaş günüm olursa olsun,
Bu yüzden hep çocuk kaldım,
Büyüyemedim.
Unutmuşum,
Yıllar önce, sabaha karşı güneşle birlikte, 
 Bugün doğmuşum...
Özür dilerim..!







6 Ağustos 2014 Çarşamba

Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine

Nur içinde yatsın ne güzel yazmış, destansı, aşk dolu.
Bazı şiirleri çok kıskanırım.
Hele şu dize nefis :
''Ey sevgili 
Uzatma dünya sürgünümü benim ''

Dillendiremesek de aslında pek çoğumuzun hali. Fark şu ki; biz figüranız, aşık olamadığımız için, Maşuk'a : Ey sevgili, Uzatma dünya sürgünümü benim...'' diyecek ne hal, ne de mecal var. Yani Şeb-i Aruz'luk bir vuslat durumumuz yok, var olan sadece umudumuz, gerisi malayani bir günah arşivi...

İşimizden sıkılsak, baktık olmuyor çıkış veririz. Bir kitap, sıkıcı gelirse, okumama hakkımızı kullanırız.Bazen bir şehri ya da ülkeyi değişiriz de, iş dünya hayatına gelince; öz cana, nefse kıymak büyük cürüm, haram ve azaplık bir iş olduğundan;
''Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim...'' diye yakarırız. Bizimkisi aşık-maşuk halinden uzak, belki daha fazla günahlı yaşamamak, belki dünyanın bizi sıkıyor oluşu.

Yeterince dünyayı gördüm bildim, madem bende marifetullaha erişecek hal yok, evet sıkıldım artık, ölüm ve ötesini görüp tecrübe etsem diyen fukara bir ruh hali...

TV reklamında Başbakan aşağıdaki şiiri okuyunca, içinde eridim bu şiirin.
Hep dilimde :
''Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim...'' dizeleri kaldı.

Biz de aşağıdaki mübarek hadis-i şerif gibi dua edelim :

''Sizden hiç kimse maruz kaldığı bir zarar sebebiyle, ölümü temenni etmesin. Mutlaka onu yapmak mecburiyeti hissederse, bari şöyle söylesin: Rabbim! Hakkımda hayat hayırlı ise, yaşat. Ölüm hayırlı ise canımı al. ( Buhari )



Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine

''....
Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda 
Verilmemiş hesapların korkusuyla 
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim 
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da 
Sevgili 
En sevgili 
Ey sevgili 
Uzatma dünya sürgünümü benim 

Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır 
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır 
Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır 
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır 
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır 
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır 
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır 
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır 
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır 
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır 
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır 
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır 
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır 
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır 
Sevgili 
En sevgili 
Ey sevgili...''

Sezai Karakoç

3 Ağustos 2014 Pazar

yorgunuz


Yorgunuz,
Ruhumuzla, bedenimizle.
Yorgunuz, çok yorgun...
Uzun bir  maraton ne de olsa,
Maveradan dünyaya,
Ve dünyalık, dünya işleri...
En çok da insanlar yoruyor insanları,
İnsan yanımızı,
Masallarımızı.
Ölüyor masallarımız, hücrelerimiz gibi,
Ölüyor insanlık,
Ve insan yanlarımız.
En çok da insanlar yoruyor insanları,
Kelimelerle,eylemlerle,
Eylemsizliklerle,
Kelime cimrilikleriyle...
En çok da insanlar yoruyor insanları,
İnsan yanımızı.
Yorgunuz bu yüzden,
Biraz da yılgın...
En çok da insanlar yoruyor insanları,
En çok da insanlardan yorgunuz,
Belki, bu yüzden suskunluğumuz...