29 Ağustos 2018 Çarşamba

Kadınların beklediği...

Aslında kadınların beklediği beyaz atlı prens falan değildir.
Onlar da bilirler ki, zaten beyaz atlı prens masalların,filmlerin pembe dünyasıdır...

Gerçekte her kadın;içindeki küçük kızın saçlarını şefkatle okşayacak,
sarıp, koruyacak,güven abidesi; bazen baba,eş,çocuk,sevgili,dost,yoldaş
her şey olabilecek  bir adam'ın yolunu beklerler...




26 Ağustos 2018 Pazar

''Pek çok şey bambaşka olabilirdi...'' F.Kafka


Şiirlerimi yokluğun yerine,
geceleri kulağına fısıldamayı...
Çocuklar gibi, güreşirken, evi dağıtmayı...
Birlikte yarışma izlerken,
bilemeyene akla gelmedik cezalar vermeyi...
Seçtiğimiz filmde ben çocuk gibi ağlarken,
göz yaşlarımı ''anne'' şefkatiyle silerken beni öpmeni...
Evet,
''Pek çok şey bambaşka olabilirdi...''
Seni uyurken seyretmek,
Sabah kahvaltılarımız, yaşama sevincimiz olabilirdi...
Yürüyüşlerimiz; yine, yeni, yeniden yenilenmek
Sevişlerimiz, sevişmelerimiz, sevgimiz, masmavi olabilirdi...
''Pek çok şey bambaşka olabilirdi...''
Pek çok şey,
bamb'aşka...
olmadı...


25 Ağustos 2018 Cumartesi

Uzun zaman var ki


Uzun zaman var ki, insanlara uzağım.
Önceleri beni kaçıran şey,kırgınlıklarımdı.
Zamanla kırıla kırıla, kırmayı da öğrendim..!
İnsanlardan kaçma zamanım da bundan sonra başladı...
Yoksa kibir benden uzak olsun.
Kibrim değil beni ''tek'' yaşamaya iten şey.
En sevmediğim şeydir zaten kibirli, cimri ve merhametsiz insanlar..!
İnsanları sevmediğim için de değil, bu ric'at...
Her cana şefkatim, merhametim vardır.
İnsanlar soğuttu beni insanlardan!
Hoyrat, kaba,basit yol vermedin,yan baktına ''kan dökücü'' olan insan, tarifi yapılan insan mı bilmiyorum...Ama soğudum...
Güzel dostlarıma bile telefon kadar yakınım artık..!
Bu çağda ''aşkım'' kelimesini ne duyasım var, ne de aşık olasım...
Her kadına hayal kırıklığıyım ben...
Limanıma gemiler gibi yanaşsalar da, demirlemelerine, kalmalarına izin yok !
İnsan kaç kere canının yanmasına izin verebilir ki, kaç kere...?
''Tek'' yaşamayı hem öğrendim, hem de sevdim.
''Tek'' yaşıyorum ama ''yalnız'' değil...
Yalnızlığı, zamanın sahibi sevdirdi bana...

Edebiyat olsun diye dememiştim bir zamanlar :
''Sevdi beni yalnızlık, sonra bir baktım,
Ben de Oona tutulmuşum/tutunmuşum...''


24 Ağustos 2018 Cuma

''Sen uyurken ben'' şiirime ses verdim.

Gerçi abonelere bildirim gidiyor ama, bayram telaşında bendeniz de ancak bloğumda yer verebildim. Ömrümüzden bir bayram daha geçip gitmekte...
Ne yazık ki, son rakam 97 idi...
Trafik terörüne verdiklerimiz...!
Cahiller, aklı bir karışlar direksiyona geçince ölümler, yaralanmalar, hasarlar çok oluyor. 
Yurt dışında ''bir'' kişinin öldüğü trafik kazaları birinci sayfadan manşet oluyor! 
Anlayın bakış açısını, algımızı, haliyle tedbir,eğitim ve cezalar da ona göre şekilleniyor.
Bizim gibi ülkelerde ölmek bedava, gülmek çok pahalı...
Şiire, yazarak saçmalamaya boşuna mı kaçıyoruz...
''Bir yudum teselli'' işte...
Keyifli dinlemeler efenim...




23 Ağustos 2018 Perşembe

Ne olur inan Abi !



Dedi ki : inanmıyorum !
Dedim ki : o zaman ölme..!


 ''O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ÖLÜMÜ ve HAYATI yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.''(Mülk:2)

Ayet önce ölüm, sonra hayat diyor, çünkü asıl hayat ahiret adı verilen sonsuz hayattır...Allah'a inanmayan sen! O Allah bak yine ne buyuruyor :

''Nerede olursanız olun, ölüm sizi bulur; hatta isterseniz sağlamlaştırılmış yüksek kalelerde olun''.(Nisa:4)

Farkında mısın, milyarlarca insan var ama ölüm hiç birini unutmuyor ! Fiziksel olarak yaşlanmadan, hastalanmadan da ölen nice gençler var, dikkat et! Uçak düştüğü halde burnu kanamayan, ecel zamanına kadar yaşayan da...


*

Vaktiyle, beni çok seven ateist bir arkadaşım vardı. Sol görüşlü arkadaşları benimle hiç tanışmadıkları halde, önyargıları sebebi ile aleyhimde konuşmaya kalktıklarında, onlara kükreyerek beni savunacak kadar çok severdi beni. ''O adamı hiç tanımıyorsunuz,ona laf söyletmem!'' dediğini başkalarından da duymuştum.

Her fırsatta beni ziyaret eder etmez, varlık, yaratılmış, yaratan üzerine tartışırdık. Onun tabiri ile ''yine golü yeyince'' tebessümle gider; söylediklerim üzerine düşünür, varsa içinde yeni bir hinlik, soru; elmas bulmuş madenci gibi gelir ve tabi sorduğu soruya aldığı tatminkâr cevap ile giderdi...

Bu git-gelleri sonunda bir gün inanmasının matematik keskinliğinde bir zaruret olduğunu anlayınca, bu defa da: ''tamam dediğin gibi bir güç var, hiç bir şey kendiliğinden olmaz ama o gücün (ben araya girerek Allah diyebilirsin korkma!) benim ibadetime ihtiyacı yok, demagojisine sapardı.

Ben de ona; ''sen sağlam, temiz bir imanla inan da, ibadet kısmı sonra ki iş...'' derdim...Geçenlerde duydum,yaşadığı kentte ölmüş...O kadar üzüldüm ki, ''inşallah, dedim, iman ederek ruhunu teslim etmişsindir...''

Saf, duru şeyler söylerdim ona...Entel olmaktan ziyada,(zaten entel değilim) köylü saffeti.
Bu tonlarca ağırlıktaki bulutlar, baktığın zaman, buhar gibi bir şey, uçakta içlerinden geçiyoruz ama yağmuru görmüyoruz...(Aklımızı göremediğimzi gibi!) Kim, hangi güç onları bir araya toplayıp, suya dönüştürüyor ve bardaktan boşanır gibi de değil, süzgeçten akar gibi, bir birine değmeden yeryüzüne hayat kaynağı yapıyor. Bazen İslam ülkelerinde kuraklık olur ve görürsün, yağmur duasına çıkarlar, daha amin derken yağmur yani rahmet yağar...Evet anlamında başını sallar, susar ve sessizce giderdi...

Ya kar taneleri, kristaller, tıpkı parmak uçlarımız gibi, biri birine benzemiyor, hem de milyarlarcası...Bunu çizen kudret, bizden bazı insanları bize elçi olarak (Peygamberler) görevlendirip, varlığından ve varlığımızın amacından haber veriyor ve isimlerinden birinin de Allah olduğunu bildiriyor...

O Allah, kainatı, güneşleri,gezegenleri, ışığı bize halen ulaşmamış yıldızları,dünyamıza lamba gibi astığı ayı yarattığını bildiriyor.

Var mı, kar tanelerini ''ben yaptım''diyebilen bir başkası, itiraz eden..?
Var mı gece ile gündüzü, mevsimleri ''ben yaptım'' diye itiraz edebilecek bir başkası...
İnsanı da sevgiyle o yarattı ve kendisine muhatap alma keremini gösterdi.

Allah'a inanmamız için her gördüğümüz şey şahitlik ederken, her şey mucize gibi O'nu dillendirirken, senin inanmadığını söylemene de ben inanamıyorum, derdim...

Benim elim, benim gözüm, benim yüzüm; peki o ''ben'' dediğimiz nerede ?
Kendi içimizden kendimizle konuşuruz, içimizdeki şey ne (ruh) ve o onca yıl özenle bakıp,süslediğimiz bedenimizi terk edince, neden en sevdiğimize de ait olsa da, bozulmaya başladığı için, toprağa bırakıyoruz...

Sen inan abi diyordum, inanmaya gayret edersen, O sana yollarını açar. Senin bir adım atmanı bekliyor, bunun için beni sana konuşturuyor, söyleyene değil, söyletene bak...Sen bir adımcık at, O sana on adım atacak ki, benimle aslında yine ilk adımı o attı sana...Ne olur inan abi...(ağabey)

Hz. Ali'ye senin gibi inanmaz biri itiraz edince aralarında şu konuşma geçmiş. Hz. Ali (ra) efendimiz o ateiste demiş ki; ''Benim iddia ettiğim gibi, kesin olarak Allah var, ölümden sonra dirilme, cennet, cehennem var. Ben bu imanla, ibadetlerimi yapıp, çalmadan,hak yemeden dürüst ve temiz yaşar ölürüm. Dediğin gibi haşa Allah yoksa benim zararım da yok ! Ama, ya varsa-ki var- senin halin nice olur ?''

Abimin yüzünde hafif bir terleme...İhtimaller hesabı bile Allah'a götürüyordu...

Ünlü Mona Lisa tablosunu gördüğünden övgüyle söz ediyorsun, ressamı kim dediğimde, muzip bir
gülüşle ''anladım'' dedi ve ekledi; ''bir tablonun bile ressamı varken, insan ve kainat tablosu nasıl ressamsız, ustasız olsun..?''
Sonra o bildik sapma : ''Tamam da, o gücün benim ibadetime ihtiyacı yok!''

O'nun hiç bir şeye ihtiyacı yok abi, benim, senin, O'na sayısız nimetlerine karşı, bir teşekkür borcumuz var, bunun da adı O'na kulluk anlıyor musun, sen önce şeksiz, şüphesiz iman et, kullukta eksik kalsan da, o iman zerre bile olsa, sonsuz hayatta cennetlerden birinde mutlu olursun demiştim...

Çok şeyler konuştuk onunla, felsefeler, (varoluşculuk,maymunculuk,dinsiz Allah inancı...) Egsiztansiyalizm, Rasyonalzim, Ampirizim, Ateizm, Deizm,Dogmatizm, Darwinizm....vs. abinin entellektüel hacmi iyiydi, dünyadan, yazarlardan haberi vardı. Belki de yanlış arkadaşlar (kitaplar) seçerek içindeki vaktinde oluşmuş şüphe tohumunu onlara yeşertmiş, kara çalı gibi bağrına ekmişti..!

Hayatım boyunca,insanları ideolojileri, parti, mezhepleriyle kategorize etmedim...Kutsalıma hakaret etmeyen, iyi niyetli herkesle arkadaşlık yaptım, yaparım.

Abi, iyi biriydi, harbi ve mertti...
İlk zamanlar beni kutsalım hakkında taciz ettiğinde sesim-ister istemez-tartışma heyecanı ile yükselince,''beni kovsan da senden kopmam'' derdi, bu cümlede ağlıyorum şu an ve ekran bulutlandı...Abi, inşallah iman etmişindir, inşallah zerre imanla da göçtüysen, seninle cennette kaldığımız yerden sohbet ederiz, inşallah...

___________

Bu yazıdan bir kaç sene sonra o abiyi ayrı ayrı iki kere rüyamda görmek nasip oldu. İnşallah imanla ölmüş ve çok sevindim. 
İlk rüyamda mahşer yeri, az yüksek sahneden imanını kurtaranlar geçiyor, bir bakıyorum o...
Sesleniyorum "Abi kurtarmışsın!" Sadece tebessüm ediyor. 
Yine uzun aradan sonra ikinci rüya,  bu defa konuşuyor: "Bana bu kadar yer verdiler, arkada az bahçem de var..."diyor.
İnşallah rüyamın Hak olduğuna inanıyorum.  Allah hayır etsin. (2023)





 

21 Ağustos 2018 Salı

Ne güzel dinimiz var bizim.


Ne güzel dinimiz var bizim.

İnsan, insana iyilik yapıyor, Allah iyilik yapan kuluna cennete bilet, sevap veriyor.

Kurban bayramı da güzel dinimizin güzelliklerinden yalnızca biri...

Hz. İbrahim (as) peygamber gibi sınanıyorsun; ''emrine canlar feda Rabbim,'' diyor tam canın evladını,  göz bebeğin İsmail'i feda edecekken; sınav kazanılmış oluyor, meleğin elinde koç...

Peygamber evladı olmanın şerefi yanında sınavı da, diğer insanlardan zorlu.
''Madem bunu sana Allah emretti, beni sabredenlerden bulacaksın babacığım.'' diyerek boynunu bıçağın altına (Yaradana kurban) veriyorsun...

Ve bu tarihi vak'a, Kur'ani hakikat, asırlarca önce Allah'ın rızasına yükselen bir takva, sonra belki bir sene et yememişlere düşen, insan oluşun, mahrum kalışın hissesi...

Çok güzel dinimiz var bizim.

İlahi rıza arayışında oruç tutarsın,bitiminde fitre (para) dağıtırsın bayram arefesinde fakire...
Tutmaya gücün yok hasta ve zenginsen işte telafisi (para) fidye, yine fakir kapısına taşınan yardım...

İnsan insana iyilik yapıyor, Rab, kendisine ibadet sayıyor...

Yine aynı aya denk getirdiğin zekatın, bu da senin malındaki fakirin hakkı...

İbadet bazılarımızın sandığı gibi, namaz,oruç,hac, dua...vs. ile sınırlı değil.

Kul,kula iyilik yapıyor, kul yeryüzünde hakikatin şahidi olarak, adaleti hakim kılıyor, ibadet...

Güler yüze, güzel söze, selam vermeye, yolda engel bir taşı kaldırmaya ne çok sevap, Allah'ın rızası kat kat...

Haccını eda edenlerin haccı mebrur olsun. Gönlü orada olup da gitmek isteyenlere de Mevla, tez zamanda nasip etsin inşallah.

Güzel dinimiz, güzel bayramlarımız var vesselam...

Sevdiklerinizle, sağlık ve afiyetle nice bayramlar diliyorum...





19 Ağustos 2018 Pazar

Sen uyurken ben...


Sen uyurken ben, sensizliğe uyandım,
Tülleri yıkadım, camları sildim, tülleri astım...
Sen uyurken ben, senli hayaller kurdum,
Baktım uymadı, hayallerimi de astım ben...
Sen uyurken ben, çamaşırları topladım,
Ütülük bir şey yok diye çocukça bir sevinç yakaladım...
Sen uyurken ben, boş evi bayrama hazırladım...
Tüllerde bir sen kokusu, buram buram,
Yok ağlamadım...
Sen uyurken ben, sokağın sessizliğinde,
İçimin üşüyen kimsesizliğinde,
Uzun uzun nefesini dinledim.
Sen uyurken ben, bu bayram da bayramlık almadım.
Elbise dolabımı azalttım...
Sen uyurken ben, uyumanı hayal ettim.
Sonra o hayali de tüllerin yanına astım...
Sen uyanmamışsındır henüz,
Susma vakti öyleyse,
Geliyorum anne, çayı demle sen...
Yeterince demliyim ben...

13 Ağustos 2018 Pazartesi

yüzüne dalıyorum uzunca...



yüzüne dalıyorum uzunca,
sokakları, caddeleri, 
şehirleri,aşıyorum...
senden başka kim,
ne varsa kaçıyorum...
yüzüne dalıyorum uzunca,
ayda bir evim, 
içinde sen,
öylece kalıyorum...
yüzüne dalıyorum uzunca,
kimim,neredeyim,
şartlara, kurallara aldırmıyorum...
yüzüne dalıyorum uzunca,
ağlamaklı oluyorum, çocukça...


9 Ağustos 2018 Perşembe

Yine ömrümün bir 9 ağustosu...


Doğum günüme düşen ilahi mesaj...
İyi ki, Allah merhametli, lütuf ve kerem sahibi...
İyi ki, kendisinden umanları kapısından çevirmeyen...
O ki, dünya ateşini İbrahim'lere gül bahçesi ''berden selamen'' eyleyen...
Gülleri Habibinin kokusu ile bezeyen...
O ki, Yusuf'ları dünya zulmetinden, cennet saraylarına çekip alıveren...
O ki, her karanlık geceden, gündüzü çıkaran...
Bu aciz kuluna da, ''hüzün, -ölçüsünde- gölgen olsun ama, umutsuzluk asla'' buyuran...
Madem ki O'na iman etmeyi bize nasip etti, madem ki, dilimizi duasıyla,gönlümüzü zikriyle zenginleştirdi...
Madem ki, ''üstün olanlara'' cennetinden cemalinin sözünü verdi...
Bu günüme bundan daha güzel, daha anlamlı bir hediye olabilir mi..?
Hamd Alemlerin Rabbine, salât-ü selam Efendimiz salllahü aleyhi ve selleme ve ashabına olsun.

Not : Unutmadan günümü tebrik eden tüm dostlara sonsuz teşekkürler, sevgiler.



Çocuksun sen diyor ya şair...


''Çocuksun sen, büyümek yakışmazdı hiç...'' diyor ya şair...(*)
''Yakışmaz'' diye büyüyemedim..! 
''Benden önce sakın!'' dedi diye annem ölemedim de...!



(*) Ahmet Telli


7 Ağustos 2018 Salı

bir yol olmalı...


bir yol olmalı bize,
bir yol...
engelleri aşılmış,
kaygıları alınmış,
gamdan arınmış,
bir yol bulmalı...

bir yol olmalı,
bizi bize yakın eyleyen,
geçmişin izlerini silen...
bir yol bulmalı...

bir yol olmalı bize,
bir yol,
''daha önceleri nerelerdeydin'' dedirten...



3 Ağustos 2018 Cuma

ne güzel ağlamıştık seninle


ne güzel ağlamıştık seninle! 
visal vakti gibiydi gözlerin... 
ne güzel ağlamıştık seninle! 
nehirlerin kaynağı bizdik;
bizdik, yeşerten umutlarımızı, gözyaşlarımla...
ne güzel ağlamıştık seninle! 
firak ağacını biz büyütmüştük,
falezlerin kıyısında...!
ne güzel ağlamıştık seninle! 
katıla katıla..!




bir İstanbul borcun var bana


Bir İstanbul borcun var bana,
Paso geçelim şu aptal kaygıları,
Bir çocuk neşesiyle,
İstanbul kazan, biz aşık olalım...
Biraz deli dolu
Ve biraz da umarsız.
Hadi gel anılara yelken açalım,
Şurası Üsküdar, şurası Şemsi Paşa, Salacak...
Bak martılar da burada, Kızkulesi gibi,
İnsanlar değişse de onlarda hep aynı sevecen vefa.
Ver elini, 
Bugün bizim,
Fethi Paşa'da çaya ne dersin?
Bana  bir İstanbul borcun var,  
İstanbul sensiz eksik,
İstanbul sensiz yaralı,
Bir güvercin gibi çaresiz...
İstanbul bensiz yarım,
İstanbul bensiz küskün...
Bir İstanbul borcun var bana,
İstanbul'u gözlerinde görmek istiyorum,
Gözlerinde İstanbul olmak,
İstanbul rüyasına dalmak.
Bak ne çok İstanbul dedim,
Ben İstanbul diyorsam aşkla,
Bu, sen demektir,
Seni söylemektir, her defasında,
Seni özlemektir, İstanbul gibi,
Ve seni istemektir,çılgınca...
Bir İstanbul borcun var bana,
Bir aşk borcun var bana,
Bir İstanbul, bir aşk...
İstanbul...
Aşk...

2 Ağustos 2018 Perşembe

sen ne zaman baksan bana...



sen ne zaman baksan bana,
gözlerimdeki sağanak yağmurları,
başıma değen dumanlı bulutları görürdün.
sen ne zaman baksan bana,
kelimeler cümlelere evrilir,
şiir olurdu...
sen ne zaman baksan bana,
ruhumun hasta yanları şifa bulur,
kaybolan yaşama sevincim yenilenirdi...
sen hep b'aksaydın ya bana...