28 Nisan 2017 Cuma

Merhamet-sevgi denklemi üzerine...

Farklı bir konu aslında ve şu sıralar blog için pek zamanım yok. Ara ara sizlerle paylaşmadığım geziler vesaire...

Şöyle bir not almışım : ''Sevgi sebebiyle merhamet; merhamet sebebiyle sevgi...'' 

Şu meşhur tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan hikayesi gibi sanki.

Bildiğim bir şey varsa o da; içinde merhametin olmadığı sevgiler yalandır, gerçek değildir.

Merhameten sevmek de aslında hakiki sevmek değildir; filmlerde çok görmüşsünüzdür, kadın ya da adam, kendisine aşkla bağlı sevgiliye, merhameten cevap verir. Ve bazen karşı taraf bu merhameten cevapla bile mutlu, razıdır ! Bendeniz gibilerin asla kabullenemeyeceği bir olgu.

Aşkta merhameten dönüş, dönene eziyet, acı ve kederdir. Karşı taraf aşık diye,kıyamamak, merhamet duygusuyla cevap veriş... Allah, kimseleri bu duruma düşürmesin, amin.

Sevgi sebebiyle merhamet ideal olandır. Seviyorsunuz; sevdiğiniz için de, olması gerektiği gibi merhamet, şefkat, saygı,sadakat gibi asil ve asli duyguları harmanlıyorsunuz.

Bu bahsettiğimiz, yukarıdaki, ''merhamet sebebi ile (merhameten) sevgi'' gibi olabilir mi ?

Elbette merhamet sebebi ile sevgi duyacağımız başka alanlar var. Bazı şeyleri ya da canlıları tabiatımız gereği pek sevmesek ya da aramız olmasa da, rastlaştığımız da merhameten ilgi gösteririz. Kediden korkan birisinin ona yiyecek vermesi gibi...

Konuyla ilgili kendi ait olduğumuz medeniyetimizde ciltlerle örnekler var. Aklıma gelen iki örneğe dikkatinizi çekmek isterim. Koskoca İslam ordusu ve başlarında kainatın övüncü, güzeller güzeli Efendimiz, Peygamberimiz (sav) güzergâhları üzerinde, henüz süt emme çağında yavruları ile anne köpek. Derhal başlarına nöbetçi dikip, ordunun istikametine yön verip, o hayvancıkların rahatlarını,düzenlerini bozdurmayan Peygamber merhameti.

Yine kuşu öldüğü için üzülen bir çocuğa taziyeye gidip, onu teselli edişteki engin merhamet.

Merhametini yitirmeye yüz tutmuş ahir zaman dünyasında, bu cum'a, insanlık bu değeri için konferanslar düzenlese, sohbetler, vaazlar verse ve sonra da ellerini semaya kaldırıp:

 ''Ey merhametlilerin en merhametlisi Allah'ımız!

Bizi merhametlilerden eyle! Merhamet fakiri eyleme. Merhametliler zümresinin merhamet edilmişleri arasına kat ! Amin. '' diye gözyaşlarıyla yakarsa yeridir.








23 Nisan 2017 Pazar

Sarmaşık Gülleri


Ne zaman güllere baksam, ötelere kanatlanmak gelir içimden.
Her gül sanki bir durak gibidir öteler yolculuğunda.
Bir bir o güllere basan ruhumun ayakları, gül yaprağından daha narin,
kelebek kanadından daha zayıf olarak tırmanır mânâ merdiveninden.
Sarmaşık güllere bakınca, ben bir uzun yolculuğu hayal ederim.
Basamak basamak çıkılan ve sonsuzluğa uzayan ebedi yolculuğu.
Bir çubuğa bağlanmış bu güller, içimizdeki duyguları ne güzel yansıtır.
Onların ebed iklimine kavuşma arzusunu nasıl da dışa vurur.

Sarmaşık, karışık ömür yolculuğunu ve onun girift hallerini
ve bazen çözülmez zannedilen bilmeceye benzer zorluklarını hatırlatır bizlere.
Onda açan güller ise
"Her zorluktan sonra bir kolaylık vardır" ayetini fısıldıyormuşçasına,
bizlere yer yer tebessüm ederek çözümleri söyler, kolaylıkları takdim eder,
acıların sonunda ferahlama zirveleri olduğunu haturlatır.

Yıldızları, samanyollarını düşünürüm ben bu gülleri görünce…
Öbek öbek yeşil yaprakları arasında, firuze dallar içinde tebessüm eden yıldızlar gül tomurcuklarını seyrederken..
Sarmaşık gülleri, içimizdeki duyguları da dışa vurdurur bir anda.
Karmakarışık duygularımızın,
çözülmez zannedilen en girift hislerimizin bir anda şifreleri bulunur.
Ve ruh fidanımız tomurcuk vermeye başlar.

Hüzün, çanak yaprak gibi sarmıştır tomurcuğun taç yaprağını;
ama o,yarılır ve taç yapraklar önce birbirine sımsıkı bir şekilde sarınmış olarak çıkar ortaya..
Sonra tebessüm ederler gün gibi, güneş gibi çevreye..
Sarmaşık gülleri, bana bir de annemi hatırlatır.
Bizim için çile çekmiş ve ızdıraba yudum yudum içmiş annemi.
Saçlarına karlar yağan bu kadın, tıpkı bu çiçeğin girift dalları gibi,
birbiri içine girmiş yaprakları ve budakları gibi, sancılı bir hayat yaşamıştır.
Nice fırtınaya ve tayfunlara maruz kalmıştır;
ama bir türlü merhametle açılmaktan ve tebessüm etmekten uzak kalmamıştır.
Hep cömert olmuştur, hep iyilik meleği gibi çevresine sevgiyi ve hoşgörüyü yapmıştır.

Bir de Peygamberler Peygamberi’ni hatırlatır bana sarmaşık gülleri.
Mekke dönemini, Medine dönemini, Taif’i hatırlatır.
Izdırabı yudum yudum içmiş bu mânâ yolcusunun,insana dikenli tarlalar arasından gülleri nasıl takdim ettiğini tedai ettirir.
Izdırap ve acı yüklü bir ömrün tomurcuklarını,
hak ve hakikatin tohumlarını gönüllere ekişini,
dal dal budak budak cennet soluklamasını çağrıştırır.

Sarmaşık gülleri, ötelere yolculuğu ve Hakk’a ulaşmayı da hatırlatır insana.
İnsanlığın, mana yolcularının, öbek öbek yollara düşüşünü
ve göklere doğru ilerleyişini tablolaştırır.

Sevgi ve muhabbet çiçekleridir sarmaşık gülleri.
Dört mevsimin dördünde de açar. Onların çiçekleri asla dallardan eksilmez.
Yeşil yapraklar üstünde, kırmızı tebessümler asla yok olmaz..

Ben asıl, tevazu yüklü gönüllere benzettiğim için severim sarmaşık güllerini.
Eğilirler aşağılara kadar. Gül verdiği halde,
boynu dik olması gerektiğini bildiği halde eğilmesini bilen,
hoşgörü ve sevgi insanlarına benzetirim onları.

Zafer anında devesinin üzerinde iki büklüm olmuş,
"Bütün zafer ve fetihler Hak ve hakikatindir" der gibi duran ümit yolcusu
Nebi’nin halini sezerim onların duruşunda.
İşte en çok sarmaşık güllerini sevişimin sebebi,
Gül-ü Muhammed’i görür gibi oluşumdandır.(Allahümme salli ala seyyidina Muhammed)
O’nun terinin kokusunu onların yapraklarında burcu burcu koklayışımdandır.

Çileli ömür yolculuğu sonunda, başı göğe eren
ve Mirâc tacıyla mükafatlandırılan bu ulu yolcunun gölgesinin gölgesini,
bu güllerde gördüğümden veya temaşa ettiğimdendir.

Sarmaşık gülleri, Gül-ü Muhammedi’ye bir basamaktır, bir uzanıştır.
O’na ermek ve ulaşmak için remizdir.
Ben bu gülleri onun için severim.
Ve her zaman hayranlıkla ve ibretle onları seyrederim...

Mehmet Erdoğan

[Kutlu doğum münasebetiyle...]



22 Nisan 2017 Cumartesi

Sizden gelenler (22.04.17)

Gönlünde Keder Sancısı,
Geceleri Sanki Kış,
Gündüzleri İse Sonbahar...
Hüzün Onun Adı,
Gözlerinde Başlayıp,
Dudak Kıvrımlarında Son Bulan...
Bir Kuş Çırpınır Göğsünün Tam Ortasında...
Gülse de Yüzü,
Yüreği Hep Ağlar...
Gözlerinden İnce Bir Hüzün Yağar…
Ne Doğan Güneşe Hükmü Geçer,
Ne Zifiri Geceye Sözü....
Siz Onun Akşamlarını Bilmezsiniz;
İçindeki Şiirler Vurulur,
Yağmurlar Yalnız Onu Islatır...
Güneş Batıp,
Kuşlar Uçarken Yuvalarına, 
O Karışmış Duygularıyla, 
Sessiz Yürür Gecenin Kapısına...
Zifiri Bir Karanlık Kapladığnda Gökyüzünü,
Ağır Bir Zindan Yalnızlığı Çöker Tüm Zamanlarına...
Dipsiz Zamanların Bitimsiz Saatlerinde,
Yitik Düşler Sokağında Yürür...
Bazen Bir Mum Alevinin Işığında Gecelerce Taşır Yalnızlığı,
Bezen Küçücük Ümitlerini Yükler Meltem Rüzgarlarına...
Kimi Zaman da Anılara Süzülür Usulca...
Onun Gecelerinin Olmaz Sabahı...
Karanlığa Yol Alır;
Çaresiz,
Yorgun,
Yılgın...
Nereye Dönse Çıkmaz Sokak,
Kendi Zindanında Mahkum...
Kimseler Görmez,
Bilmez,
İşitmez Yüreğinin Feryadını...
Kimse Bilmez,
Bilemez Kahkahalarında Çırpınan Kırgınlıklarını...
Her Kahkahasında Binlerce Kırgınlığın Çırpınıp,
Hüzünlerin Çağladığını...
Kimseler Hissetmez Yüreğinin Gözyaşlarını,
Yüreğinin Darağacında Can Vermiş Nice Umutlarını,
Heybesinde Birikmiş Acılarını...
İnsan Topluluğu İçerisinde Gurbette Kalmış Gibi...
Bir Başıma Yalnızlığıyla Sohbette Sanki...
Duyguları Sahipsiz,
Acıları Tarifsiz...
Umutsuzluklara Esir Yüreği,
Vurgun Yemiş Düşleri...
Saçlarını Ağartmış Hayalleri,
Nemlenmiş Kirpikleri...
Her Şey Susmuş; 
Dudağında ki Şarkılar,
Dilinde ki Şiirler...
Dünya Islak Bir Yorgan Onun İçin;
Bir Türlü Isınamadığı...
Onun İçin Yaşamak;
İnce Bir Çizgi Üstünde Yürür Gibi...
Denizin Orta Yerinde Kalmak Gibi...
Ölüme Her An Biraz Daha Yaklaşıp,
Onu Biraz Daha Kucaklamak Gibi...
Oysa Ne Çok Hayalleri Vardı Kalbine Sığdıramadığı,
Gönlünün En Ücra Köşelerinde Sakladığı...
Küçücük İsteklerdi,
Olsun Diye Umutlandığı...
Olmadı,
Hayaller Yaşamına Sığmadı...
Aslında Çok Şey İstememişti,
Tek İstediği Sadece Bir Yudum Sevgi İdi...



bir kaç damla


Bir kaç damla hüzünüm ben, 
İçimin girdaplarında çağlayan...
Ne kıyılarına vurabildim,
Ne de engininde kayboldum aşkın...
Çöllerime serap benmişim.
Üzen şarkılara yaren...
Ne bir buluta yağmur,
Ne de kuruyan dudaklarıma şifa... 
Bir kaç damla hüzünüm ben,
Ve üç beş kelepir kelime,
Teselli, şu sefil halime.
Bir yudum hüzünüm ben...




21 Nisan 2017 Cuma

kaderin beklediği...


''Gerçekten insan için çalıştığı vardır.''  Akıl ve akla bağlı irade;büyük nimetlerin başında gelir. Bunları kullanmaksızın,değerlerinin farkına varıp hakkını vermeksizin; oturup gözü kadere dikmek, onaylanmış bir şey değil.

Zaten kader sırrına, senin için ne taktir ettiğine vakıf olmadığına göre; kadere imanla birlikte, o kaderin Rabbine güvenerek,Ondan umarak, O'nun verdiği akıl ve irade nimetini ıskalayıp, ziyan etmeden, hayatın her konusunda yine Ondan yani Allah'tan umarak; çalışmak, gayret etmek de ilahi kanunlardan (sünnetullah)dır.

Düşün !
Kâinatın övüncü, Allah'ın ''Sevgilisi'' iltifatına mazhar idi (sav) ama Uhud Gazvesi'nde de kılıç darbeleri, atılan taşlar ve miğferinin halkalarının batması sonucu omuzu yaralanmış, mübarek cemali (yüzü) kanlar içerisinde kalmış ve bir dişi şehit olmuştur.(Selamların en güzeli O'na olsun.)

Toprağa tohum ekmeden hasat zamanını bekleyen çiftçi gördün mü sen ?

Kendinden umutsuzluk da aslında gizli şirk ! Çünkü kendinde olan, Allah'dır ve sen O'nu gücendirdiğini bile görmüyorsun...

''Mutlaka her zorlukla birlikte, bir kolaylık vardır.''  unutma !

Ve yine unutma : ''Mü'minin niyeti, amelinden (eyleminden,işinden) daha üstündür.'' Niyetlerimizi yenilemek,taze umutları samimice ekmek dileğiyle, bereketli cum'alar...




20 Nisan 2017 Perşembe

biter be canım..!



biter be canım,
seyr-ü sefer dediğin kaç nefeslik deveran ki..?
''her gelecek yakındır!''
ve her yakın mutlaktır...
çek bir nefes fanilik aczinde,
bâkilik tahtından her dem.
''sizler fakirsiniz, lakin zengindir Allah'' sırrından ne haber ?
biter be canım,
seyr-ü sefer dediğin kaç nefeslik deveran ki,
zengine de fukaraya da,
biter yiter o da
her fani gibi...





19 Nisan 2017 Çarşamba

Güzeldi...

''O iskeleler sebebiyle korkudan başım dönüyor. Çünkü fırsatçılar sokağın dört bir yanından  uykuya daldığınız ânı kollayabilirler.

Yıldızı gökten çalmaya cüret edecek kadar akıl ve vicdan hazinesini yitirmiş insanların hırsızlığından muhafaza eylesin seni , evini , sevini .

Cılız ışıkta can attıkları şeye o yorgun  gözlerin alev çemberi olsun.
Dikkat et hırsıza işmar eden iblise.''

Blogumu takip edip, sevgilerini ve bazen haddim olmayan iltifatları sıralayanlara bakıyorum, aslında benim ruhumun atıklarına on basarlar, enfes edebi maillerden yalnızca birisi yukarıdaki. ''Mantolama'' isimli yazım üzerine gelmiş.

Evet, mantolama süresince saatimi 02:00 ye kurup,yaklaşık 15 gün nöbet tutmuştum. Ne de olsa, ''yıldızları gökten çalmaya cür'et edecek'' kadar cesur (!) ahir z'aman dünyasında nefesleniyorduk ve pek çok şey masumiyetini kaybetmeye yüz tutmuştu.

 Bari yıldızları kirletmeseler diyecek oldum, sonra, aklıma günahkâr ayaklarıyla nur gibi pak aya ayak bastıkları geldi, Şimdilerde başka gezegenlerin etrafında uydularıyla çevre kirliliği yapmakla iktifa ediyorlar.

Aslında güzel bir makale konusu ve biliyorum, bazılarınıza bu yazı az gelecek...

Hırsızla iş tutan şeytana mı dikkat etmeli, şeytan ile işmar eden nefse mi, diyerek bu güzel maile teşekkür ediyorum.





17 Nisan 2017 Pazartesi

Mantolama !

Bu ülkede birine beddua etmek durumunda kalmışsan, ona : ''Allah seni ustaların eline düşürsün!'' demek yeterlidir.

Apartmanımız mantolanıyor; san'at adına dürüstlüğe zıt ne varsa mevcut ama san'at yok! (Aslı zanaat /zenaat)

Bir hata görüyor,söylüyorsun, aldığın cevap karşısında ya adamı işten kovman lazım, ya da...neyse..!

Bu ülkede herkes her şeyden anlıyor. Her konuda uzmanız, ustayız !

Mantolama, yani binayı giydirme; soğuk ve sıcaktan korunma... Adamlar önce hatalarını mantoluyor, sonra evinizi...!

Evet fark ettiğiniz gibi, sinirlerim bir miktar, hayır epey gergin !



“Şu iflas etmiş dünyada, en geçerli para birimi, kendin gibi bir insanla paylaştığın duygulardır.”
Pablo Neruda



bilen yok !



..faniliğin rengine bürünüp de geldi akşam..!
gün ölüyor!
öldürüyor!
ah kaçıncı akşam..? 
bilen yok..!



13 Nisan 2017 Perşembe

sadece gel..!


..sorgusuzca,soyunup da gel, şartlarından,kuşatmalardan!
eşine rastlanmayacak günler bizi beklerken,sıyrıl prangalardan!
veda etmeden gel, zaman yok; hadi duy artık sesimi!
gözlerime baksan sessizce, anlatır onlar sana hasretlerimi...
isim arama hikâyemize,ardına bakma,sadece gel..!



11 Nisan 2017 Salı

Bekleme beni [1]


bekleme beni,
gelinmez yerlerdeyim 
öldür umutlarını benden yana 
bekleme beni..!

bekleme beni,
değmem buna,
zaten hiç değmedim de
bekleme beni..!

bekleme beni,
dönülmez yerlerdeyim,
inan ki hem çok iyiyim,
bekleme beni..!

bekleme beni,
çevir artık son sayfayı,
kapat kapağını bu hikâyenin
bekleme beni..!

bekleme beni,
say ki öldüm, 
bir ikindide gömüldüm !
bekleme beni..!

bekleme beni,
kendine bir iyilik yap,
olmadı, bana...
bekleme beni..!

bekleme beni,
b'ekleme...
bensiz de dünya dönecek
bekleme beni..!

https://www.youtube.com/watch?v=JHbfQ5m0mHo&feature=youtu.be





10 Nisan 2017 Pazartesi

Allah, kendisinden umanları kapısından boş çevirmeyendir...


İkarus :''Kırıksa pencereniz, önce rüzgâr, kırbaçlar yaranızı...'' 

Sonra da,fırtına bakışlı anılarla kol kola girmiş dostlar (!)

Zamanı ve yaşanmışlıkları ruhunun lehine çevirmek için, çabalamasan, dua etmezsen; bu durum bir ömür devam edebilir.

Öyleyse,pencerendeki kırık camı değiştir, bunu yapabilirsin; yeter ki, umudun,inancın olsun.

Allah, kendisinden umanları kapısından boş çevirmeyendir...




kelepir 19







8 Nisan 2017 Cumartesi

''İstanbul gibisin...'' yeniden ses verdim.


Daha önce seslendirdiğim bir şiirim. Kullandığım enfes  fonun sahibinin izni yokmuş. Yeniden seslendirdim. Güzel bir pazar akşamı ve pazar dileklerimle...



7 Nisan 2017 Cuma

Angaje olmak !

“Bağlamak” anlamındaki angaje etmek , “bağlanmak” anlamındaki angake olmak birleşik fiillerinde geçen bir söz (sf.) diye açıklama getirmiş Türk Dil Kurumu (TDK)

Bir başka yerde : '' Bir şeyi yapmak için sözveride bulunmak, sözlü ya da yazılı olarak, bir şeyi yapmayı üstlenmek, yapmayı üstüne almak.'' diye tarif edilmiş. (Özveriyi biliyorduk da, sözveri de yeni uydurulmuş olmalı.MM)

Söz ya da yazı ile bağlanmak.

Fransızca engage kelimesinden türetilmiş, bağlanmak, bağlı olmak manasındaki isim fiil.

Kısaca; bir fikre ya da örnek alınan bir kişiye bağlanarak, hareket etmek, hayatımıza yön,şekil vermek de diyebiliriz.

İnsanların hayatlarına yön veren fikirlerdir. Bazı insanlar için bu fikirler kaynağını dinden alırken, bazıları için de, tamamen seküler, din dışı izm,ideoloji,felsefik düşünceler ve bu düşünce/fikirleri temsil edip,savunan ideologlar olabilmektedir.

Bir insana göre örnek alınacak tek rehber Peygamber iken,(ki Kur'an bize bunu emreder) diğeri için bu hayatın tamamının kapsamaması gereken ''sadece dini alandır,'' belirli zamanlarda,belirli ritüelleri olan...

Diğer bir insan için örnek alıp peşinden gittiği model/lider, Karl Marks olabilmektedir.

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Burada, esas olan -eğer iman eden biriysek- angaje olduğumuz  örnek model'in Allah tarafından onaylanmasıdır. Bu noktada uzunca bir parantez açıp, dinin bizim için ne ifade ettiği, dinden ne anladığımız,ne anlamak gerektiğine vurgu yapmak şart.

Bu özet girişten sonra, farklı bir konu için işbu, angaje konusunu yazma gereği duyduğumu belirtmeliyim.

İnsan her şeye angaje olabilen yaratılıştadır. Ve ilginç olan,insan mucizesi,Allah'ın muazzam sanatı öyle bir şey'dir ki, kendisi bizzat kendi hakkında yorum yapar, kendisi kendisini yönetirken,(algılarında,ön kabullerinde) irdeler,etkiler,yönlendirir. Yeter ki kendisinde var olan kabiliyetlerin, güçlerin farkında olup,doğru yönde kullansın.

Her maddenin zerresini varlığında barındıran insan, angaje olduğu şeye ne kadar sadıkane inanırsa, o derece başarılı bir taklitçi olarak yola çıkar. Zamanla taklit,tahkik ile olgunlaşarak, kişide ''hal'' karakter olarak belirginleşir.

Örnek verelim : Çok yaygın güncel bir problem olan sigara. Artık günümüzde bunun basit bir tiryakilik olmadığı, bağımlılık derecesinde bir hastalık türü olduğu bilinen bir gerçek. Yani sigara içen birisi, uyuşturucu türlerinden birisine müptela olmuş insan demektir.

Sigaraya,yani tütüne,yani duman yoluyla nikotin almaya devam eden biri, her yemekten sonra, ya da kahve yanında sigarasızlığı asla düşünemez ve yapamaz. Çünkü beyni,düşünce yapısı buna ''angaje'' kanalize olmuştur. Böyle bağlanıp,böyle anlaşma yapmış ve böyle de inanmıştır. Bu anlaşmaya göre yıllarını geçirir. Aksini düşünmek bile istemez, düşünse de, çabuk geçiştirir. Oysa kişi, kendi beyni ile yaptığı anlaşmayı bozup, sigarasız bir yaşama angaje oluyoruz dese ve buna da samimi inansa; bir hafta zorlanmadan sonra, bu yeni durumun da pekala mümkün ve güzel olduğunu görür. Artık yeni anlaşmaya adapte olan beyin, yemeklerden ve kahveden sonra sigara şartından gittikçe uzaklaşır. Bir şeye sinirlendiğinde sigaranın o şeye çözüm olmadığını yaşayarak görür. Geriye baktığında sigaralı yıllarına hem anlam vermez, hem de üzülüyor.

Unutulmamalıdır ki, insanlık içinde,irade gücü olarak bir insanın başardığını, yapabildiğini diğer insanlar da pekala yapabilirler. İradesel meselelerde doğuştan kabiliyete ihtiyaç yoktur. Bilinçli bir yöneliş (angaje) kişiyi sonuca götürmeye yeter.

Bir başka örnek; birisi birisini tutku derecesinde seviyor, aşık..!

Kendisini ona adamış, onsuz asla yapamam diyor. Sürekli onu düşünüyor ve istiyor ama karşılığı yok. Sevip,düşündüğü kişi, beklediği cevabı vermiyor ve vermeyecek..!

O zaman beynimizle ve dahi kalbimizle yeni bir anlaşma yaparak, bu tutku, saplantı derecesindeki bağımlılığımıza son verme zamanıdır.

Aşık olduğumuz kişiyi hayatımızdan, düşüncemizden güzelce uğurluyoruz. Varlığına, yaşattığı duygulara teşekkür ederek, yaralı ve borçlu kalmadan veda ediyoruz.

Kutsal alan dışında, hiç kimse vazgeçilmez değildir. Ve yine başta peygamberler,sahabe ve veliler dışında kimseye hayranlık duymak durumunda değiliz. Hele bağımlılık, saplantı derecesinde asla !

Hayat devam edecektir. Yeter ki biz bunu bilerek isteyelim. İnsan beyni istemediği bir şeye ne inanır, ne de angaje olur. Önce samimi inanıp istemek lazım, gerisi gelecektir. İrademizin gücü, aklımızın rehberliğinde o kadar çok şeye galip gelme kapasitesine sahipken bizim bunu gözardı edip, karamsarlık ya da başarısızlığa teslim oluşu seçmemiz, tamamen kendi tercihimizdir.

Nasıl ki, doğada her canlı türüne gerekli olan ihtiyaçları, silahları Yaratan tarafından verilmişse, bukalemun gibi bir dizaynı siretinde barındıran insan da, her şarta angaje olabilme kabiliyetine sahip olarak, iyiye,güzele ve doğruya erişmekte ''isterse'' zorlanmayacaktır.

Sonuç olarak, insan, kendisine verilmiş akıl ve iradesi ile dilediği inancı ve o inanç temeli üzerine bina edeceği yaşam biçimini kendisi seçecek,seçimlerinin de sonuçlarını hem bu dünyada, hem de sonsuz hayatta görecektir.



5 Nisan 2017 Çarşamba

Daha önce demiştim ama okumamışsınız !

25 Ekim 2015 ''Mutlu Şiir Yoktur'' demişim ama anlaşılan siz okumadığınız için ısrarla ''mümkünse mutlu şiirler paylaş '' diyorsunuz. Bu yazımı okumanızı tavsiye ediyorum.



..öyle huzur veriyorsun ki ruhuma, 
sana bakarken, 
tebessüm etmemenin imkansızlığına 
inanmaya başlıyorum...


  

kelepir 17

 



 

4 Nisan 2017 Salı

kelepir 16






albümlerde saklı kalan...



İnsan ne için resim çeker ve niçin albümlerde saklar an'ları..?
Oysa kaybettiklerimizdir; biriktirdiğimizi sandıklarımız..!




3 Nisan 2017 Pazartesi

belki o zaman...



Bakışlarımdan, duruşumdan, susuşumdan anlamalısın beni.
Gözlerimin dipsizliğinde birikmiş hüzünleri görmelisin mesela...
Ve o gözlerin altına yuva yapmış aldanışlarımla karşılıklı volta atan yanışlarımı...
Bakışlarımdan, duruşumdan, susuşlarımdan, anlasan ne güzel olur..?
Kelimelere gereksinim duymadan, dilsiz alfabenin maverasında ferahlasa kalplerimiz...
Belki o zaman yorgun ruhum sevinçler ülkesinden bir yudum teselli kuşanır...






1 Nisan 2017 Cumartesi

ve sonra bir liman oluyorsun



İnsan her şeyini feda edecek kadar
sevmeler basamağından düştükten sonra başlıyor,
‘’hiç kimsenin’’ olmaya…!
Aynı korkuların girdabına düşme çilesiyle görülen rüyalar,
artık hebaya kurban verilmiş  kâbusa evrilmiştir !
Ve sonra ve sonra,bir liman oluyorsun,
gemiler uğruyor,gidiyor,gemiler uğruyor gidiyor…
Arkaları sıra acı bir tebessümle el sallarken,
hep aynı yalnızlığında denizi
ve gökyüzünü seyrederken,
vursun dalgalar kıyılarına,vursun..!