30 Ekim 2017 Pazartesi

Rüveyda'ya mektuplar (17)




Sevgilim,

Çılgınlık yapmanın da mevsimi varmış, deli/kanlı olmanın da... Gençliğin mevsimi, ihtiyarlığın mevsimi gibi... Hasta ve yaşlı anneciğime bakınca bunu geçirdim içimden. Ama en azından her yaşta ve her cins delikanlı olabilir ve öyle de kalabilir mert ve samimi ruhlar...

Çılgınlık ve çocukluk yapmak başka bir şey; bambaşka... Bu isteği duymak ve hatta frenleyememek. Ne güzel! Hele iki dost/sevgili, karı koca, birlikte saçmalayabiliyorlarsa...

Mevsim işi bu Rüveyda.
Neşe denen şey ruhu sarmazsa o enerjiyi bulamazsın, yaşın kaç olursa olsun. Sen olsaydın, biz olsaydık, ne güzel saçmalardık birlikte.

Bazen bile isteye üşümek istiyorum, Üşüsem ve sana gelsem ısınmaya diyorum... Tenin değil, gülüşlerin ısıtsa ruhumu...

Sevgilim,

Bana şarkı söylediğini hayal ediyorum, bilmediğim bir iklimin lisanıyla, bilmediğim ama hissettiğim manaları dalgalandıran sözleri olan...


 ....devamını kitabımdan okuyabilirsiniz.




27 Ekim 2017 Cuma

Ölüm nedir ?

Değerli kardeşimiz,

Sonsuz ilâhî fiillerden birisi, imate; yani, ölümü tattırma; ruhun bedendeki tasarrufuna son verme.
Ruh, Allah’ın en mükemmel, en harika ve en bilinmez eseri. Muhyi (hayat verici) isminin tecellisiyle hayat nimetine kavuşmuş. Bu nimet ve şeref artık ondan ebediyen geri alınmayacak. Kabirde de, mahşerde de, cennet veya cehennemde de devam edecektir.

Ruhu yaratmak gibi, her ruha uygun bir beden inşa etmek de Allah’ın en hikmetli ve rahmetli bir icraatı. İşte ölüm kanunuyla o misafir ruh, bedenden soyuluyor, süzülüyor ve kendine mahsus bir başka âleme göç ediyor.

Nur Külliyatı'nda ölüm için getirilen birbirinden güzel tariflerden birisi:

“Mevt, vazife-i hayattan bir terhistir, bir paydostur, bir tebdil-i mekândır, bir tahvil-i vücuttur...” (Mektûbat)

Ve yine ölüm hakkında ince bir tespit:

“Nasıl ki hayatın dünyaya gelmesi bir halk ve takdir iledir. Öyle de dünyadan gitmesi de bir halk ve takdir ile, bir hikmet ve tedbir iledir.” (Mektûbat)

Bir asker adayı için hem kıtasına teslim olduğunda, hem de terhis edildiğinde birtakım kayıtlar tutulur, işlemler yapılır. Askere kayıt da bir fiil, askerden terhis de... İşte yukarıdaki ifadelerde bu incelik nazarımıza sunuluyor. Hayat, ihya fiiline dayandığı gibi, ölüm de imate fiiline dayanıyor. İkisi de ayrı birer ilâhî ismin tecellisine hizmet ediyorlar.

İhya fiiliyle cansız elementler hayata kavuşurken, imate fiiliyle de bu beraberliğe son veriliyor. Canlı hücreler, yerlerini kademeli olarak yeni elementlere bırakıyorlar.

Nur Külliyatı'nda, çekirdeklerin ölümleriyle sümbül hayatına geçtikleri, ölümün de hayat kadar bir nimet olduğu güzelce izah edilir. Biz de bu müjdeli haberi hayalimizde genişletiyor ve görüyoruz ki, her ölümü bir diriliş takip ediyor ve ikinci safhalar birincilerden daha mükemmel. “Nutfe” safhası biterken “alâka” yani kan pıhtısı devreye giriyor. “Alâka”nın işi bitince sıra “mudga”ya yani et parçası geliyor.

Kâinatın yaratılış safhalarında da bunu görüyoruz, bir sonraki safha öncekinden daha mükemmel.

Bütün bu rahmet ve hikmet tecellileri bize, kabir âleminin dünyadan, âhiretin de kabir âleminden daha güzel ve daha mükemmel olduğunu ders veriyorlar.

O halde ölüm, yeni bir mükemmele atılan adımın adı. Onu kabir âlemi takip edecek ve diriliş hadisesiyle, insan yeniden beden-ruh beraberliğine kavuşacak.

Ölümü ve imateyi böylece değerlendiren insan, “Ölümü gülerek karşılar.”

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet


26 Ekim 2017 Perşembe

Sizden...



''Üzerime çöken karanlık değil de 
Sen olsan....
Yudum yudum içsem seni...
Hiç doymayacak gibi,
Hiç bitmeyecek gibi 
Ve sen hiç gitmeyecekmişsin gibi...

Ne bileyim, alın yazım olsan ya da...
Kaderim baştan yazılsa.
Yeni doğmuşum gibi,
Senin olmuşum gibi..
Ve biz hep koyun koyuna 
Uyuyacakmışız gibi...

Ya da yeniden karşılaşsak 
Yolda aniden, aynı şehirde 
Farklı semtlerde olsak
Hep karşılaşacakmışız gibi,
Her pazar buluşacakmışız gibi,
Ve hiç ayrilmayacamışız gibi...

Hiç olmazsa bir kere denk gelsek
Ikimizde farklı apayrı bir şehirde.
Ne senin ne benim şehrim.
Iki yeni aşık gibi....
Bitmeyen bir tutku gibi
En azından bir çay bahçesinde 
Iki mahcup liseli gibi...''

***

'' Öpüyorum
Başka türlü öpemiyorum affet ...''

***

''Ben bu adama ne şiirler yakarım, ben bu adama geçmişimi hatta geleceğimi yakarım...
Ben bu adama ömrümü sal yapıp cehennemi aşarım...

Ve ben öyle bir adama aşığım ki;
Yere koysam almıyor göğe koysam sığmıyor, elleri bahar değdiği yeri cennet ediyor. Gözleri deniz meltemi çorak toprakları canlandırıyor. Ve dudakları; tarih boyunca susuzluktan kurumuş,kül olmuş bütün kadınlacanlandırıyor.
Sesine saray bahçelerinden azat olmuş bülbüller bile imreniyor...''

***

''zemheri karanlık burası 
göz gözü görmüyor 
sadece köpek sesleri
sinir bozucu karanlığı 
delip geçiyor...
kasvetli bir yağmur 
yerdeki çakıl taşlarıyla 
ahenk içinde 
nasıl bir melodi çıkıyor
bu serseri ikiliden 
canı yanan üzerine alsın 
kalbi ağrıyan ritim tutsun
esmiyor; rüzgardan ses seda yok
terk etmiş geceyi
yıldızları karanlık bulutlara 
mahkum edercesine
Ne gece ama; 
bir sensizlik sarmış beni
duyman lazım 
içimdeki çıldırtıcı siren sesini
Can havliyle yazıyorum sana 
Sevgimi kusarcasina....
Oku bunları ne okur,
Hatta canımı da oku
Bedenimi oku 
Sonra şiir yaz bana yüzüme yüzüme oku
Canıma canıma kastedercesine
Izindeyim, golgen bana cennetlik 
Sür elini sacima kapkara bahtım 
Çözülsün
Ahhhhh cancagzim
Dizinde sonsuz uykuya 
Neler vermezdim...''

***

''Çok soğuk burası 
Yanına al beni
Koynuna, kucağına, kalbine yada
Ne bileyim işte
Isit beni, kalbimi ısıttığın gibi
Isıt bedenimi
Burası dağ başı, 
Burası koca bir köy 
Burası soğuk hem de zemheri 
Ama senin yanın,
Senin yanın öyle mi?
Senin yanın cennet bahçesi
Senin yanın yılın en güzel mevsimi
Senin yanın tropikal yaz yağışı 
Senin yanin muson yağmuru 
Bütün güzellikler sen de toplanmışken
Ben senden, Senin nefesinden uzağım 
Sana dokunamuyor  ellerim 
Saramıyor seni kollarim....
Ah der geçerim buna csncagzim
Ama içim öyle mi,
Yedi yirmi dört söyler seni, 
Her gece sabaha inat ister seni
Her kış yaz gibi özler seni...''

25 Ekim 2017 Çarşamba

Düşüyorum Hayatın Ellerinden

''..düşüyorum hayatın ellerinden!'' 
en çok da geceleri...
yabancı sesler çepeçevre sarıyor ruhumu,
gölgeler kesiyor yolumu,
duvarlarda cirit atıyor,
sessizliğin ayak sesleri... 
sahte tebessümlerim,
yorgun düşüyor yastığımın, 
ıslak köşesine... 
yanağımı okşayan yastığımla,
teselliyi bulurken, 
piyano tuşları, kulaklarıma;
yeni bir hüznü fısıldıyor..! 
ağır aksak gibi görünen,
aslında hızlı akan zamanların, 
açık kalmış ağzının kenarında,
bir kuyuya düşecekmişim gibi apansızca, 
yavaş yavaş eriten şarkıları,
erimeyen hüznüme ekleyerek, 
söylenmedik kelimeleri,
içimin avazlarına hapsederek, 
dibin dibine düşüp kaybolmak istediğim zamanlar
Cem Adrian dinlerim hep...
sakın siz de benim gibi yapmayın ! 
sakın şarkılar eşliğinde binlerce kez ölmeyin..!



23 Ekim 2017 Pazartesi

Rüveyda'ya mektuplar (16)


Sevgili Rüveyda,

İnsanlar, insanların aptal olanlarından kaçarlar; erkekler, çok güçlü kadınlardan!
Ne hızlı bir mektup başlangıcı oldu değil mi? Damdan düşer gibi...

Bu kez seni, kendisine çok güvenen, kendinden emin, özgüveni yüksek biri olarak hayal ediyorum... Bu beni ürkütüyor, susturuyor sanki...

Senin sultanî bir havan olsa, ses renginde insana hem huzur veren bir ahenk, hem de yine o kahrolası özgüven, sanırım bu her erkeğin arzu edebileceği şey değil. 

Şimdi, bir şiir dinlemek vardı sesinden,
Şimdi, o şiire sarılıp uyumak vardı...

 ....devamını kitabımdan okuyabilirsiniz.




21 Ekim 2017 Cumartesi

Sizden gelenler (21.10.17)

''Sevgili Rüveyda, 
Sevmek özgürlük, sevmek tutsaklık...''

***

''Sen benim yürüdüğüm en uzun yolsun. 
Yokuşların bile zevk veriyor.
İnişlerde bile tadını çıkarabiliyorum...
Vardığım son nokta olman için ne adaklar adadım bir bilsen...
İsmini sayıklarken bile müthiş bir lezzet alıyor dilim. 
Göz kapaklarım gözlerime inen siyah bir şerit değil, bana senin suretini sunan enfes bir yeşilçam perdesi...
Seni görmenin lüksünü uyurken yaşıyorum. 
Rüyalarıma girer kanımda cirit atarsın. 
Sen benim, sen benim, sen benim ulaşamayıp ama sahip olduğum tek arzumsun...''

***

''İsminin Gözlerime Getirdiği Mevsim, 
Gözlerime Hep Sağanak Yağmurlar Yağdırır, 
Uyku Girmez Gözlerime Gözlerim Değmeden Cümlelerine...
Her Bakışın Hasreti İşlerken Yüreğime,
Özlerken de Özlerim...
Özlemlerim Uyurken Gecenin Kollarında,
Sesinin Tınısına Bürünür Sevdam...
Her Güne Senli Düşlerden Uyanırım,
Gözbebeklerime Dokunur Bakışların,
Özlemini Damıtarak Ruhumun Kıvrımlarına,
Devam Ederim Kendime Bu Masalı Anlatmaya...

İsterdim ki; Gülüşlerim Parçalanmadan, 
Gözbebeklerimde Sevinçlerim Sönmeden Sana Ait Olsun,
Parmakların Ben Koksun,
Saçlarım Avuç İçlerinde Büyüsün...
İsterdim ki; Hiç Kimseden Gizlemeden,
Çekinmeden,
Arsız ve Umarsızca Haykırayım Aşkımı...

Sen Benim Her Gece Kendime Anlattığım,
En Gerçek Masalımsın...
Hiçliğin Sonsuzluğunda Tek Varlığım,
Varlığımın Tek Anlamısın...
Doymuyor Ruhum Sesini Duymadıkça,
Bana Bakmadıkça...
Beni Sevdin mi Bilmiyorum Ama, 
İnan Sen Çok Güzel Sevildin,
Ve Sen Çok Güzel Özledin...

Biliyorum,,
Sen Şimdi Uzaklarda Özlediğim,
Hasretini Çektiğim Birisin...
Evet,
Uzaklarda Olabilirsin,
Ellerinden Tutamıyor da Olabilirim,
Ama Bunlar Seni Sevmeme Engel Değil...
Ben Seni Seviyorum,
Ötesi Yok... 
Sonsuz Seviyorum,
Ölçüsü Yok... 
Seni Tan Yerinde,
Gün Batımında,
Seni Uykularımda, 
Seni Rüyalarımda Seviyorum,
Ve Aklımı Serbest Bırakıyorum Bu Gece...
Duygularımın Zincirlerini Çözüyorum,
Kırıyorum Prangaları,
İçimdeki Sızılara Aldırmadan,
Yüreğimin Kilidini Kırarak,
Canımı Sana Yaslayarak,
Sevdamla Kalbinde Buluşarak 
Deli Deli Tüm Hücrelerinde Dolaşarak,
Sevgimi Haykırırıyorum Suçluluk Duymadan,
Sevmek İstiyorum Çılgınca Seni...''

***

''Gözleri zemheri karanlık
insanlar sevilmeli....
Bir dipsiz kuyuda can cekisir onlar
Matemdir onlarin icleri
Bilinmez ki onlardır asıl yangın yeri 
Ve sırf bu yüzden cancagzim
Onlar aşk kulvarında 
Hep bir adım önde gitmeli
Kasıp kavurmalı onların cesareti 
Haz pistlerini
Öpünce geçmez onların yaraları 
Hunharca emilmeli 
Içindeki zehr-i şevk atılmalı 
Sadece dudaklarıyla değil
Onlarla kapleriyle de sevişmeli...''







20 Ekim 2017 Cuma

Nasılsın ?


Eskiler, birisine hal-hatır sordukları zaman;

1- Allah ile aran nasıl?
2- Halin, sağlığın, geçimin nasıldır,inşallah (her iki şıkta da) bir sıkıntın yoktur, anlamında sahici, esastan ve samimice sorarlarmış.
O zamanlar telefon vs. iletişim araçları da olmadığı için, bunu bizzat göz göze, gönül gönüle yaparlarmış.

Ve muhataplarının,bir derdi var ve olur da bunu saklamaya çalışırlarsa diye, rikkatli ve dikkatlice yaparlarmış. Yani alıcıları açık bir halet-i ruhiye ile,müşfik ve şefkatli...

Günümüzde, sun'i de olsa, hal-hatır sormanın unutulduğu, ihmal edildiği, ya da İnternet üzerinden, emorjilerin duygusuna (!) terk edilmiş bir selam kaldı..!

Modern zamanlar,''nasılsın''ı bile Çin malı seviyesine düşürdü...İnsanlığın başı sağolsun..!

*

''Nasılsın ?''

''İyi değilim..!'' dediğimde çare için çabalayacaksan, halimi,ahvalimi sor; diyeceğim de; demiyeyim en iyisi...

İyiyim...(Ne komik, kendi notunu kendisi veren talebe gibi...! Bunda derin nükte var, bilesin ! İşbu sebeple, iyi miydim, ölürken anlayacağım...!)






19 Ekim 2017 Perşembe

sana demleniyor şimdi tüm dizeler...


sana demleniyor şimdi tüm dizeler,
çırpınıyor ne kadar varsa,kelimeler
''ah bahar!'' diye inlemekteler,
sen hazanın halinden anlar mısın..?

gülüşlerin düşerken şu yaralı yüreğime
veda ile merhaba nasıl sevişir ki...?
sana demleniyor şimdi tüm dizeler,
yangınlarda bak şimdi isyankâr mısralar...

sana demleniyor şimdi tüm dizeler,
sana yazılmış tüm güfteler,
seni söylüyor gün batımı rengi nağmeler
ve bize ağlaşır kelebekler,
ve bize ağlaşır kelebekler...



18 Ekim 2017 Çarşamba

Rüveyda'ya mektuplar (15)



Sevgili Rüveyda,

Günlerden bir gün hangi gün olduğunun çok önemi yok. Adına hasret diyelim. Yer Dünya, şehir Sürgün…

Ve Sürgün şehirde senin gurbetinde yenisi eskitilme bir sabaha uyanmış, yetimliğin gölgesinde mahrum bir adam…

Sokaklar henüz sessiz. Uzunca süre yatağımda döndüm, yanımdaki radyoyu açtım. Belki bir şeyler dinlerken uyurum dedim, olmadı. Koskoca yatakta kayboldum. Solumda radyo/ CD çalar yerine sen olmalı değil miydin? Sesler radyodan değil senden kulağıma gelmeliydi değil mi? Bu saatlerde sen uyurdun, ben sessizce senin seyrine dalardım. Bir çocuğun masumiyetinde seni… İçimden öpmek gelirdi, ama kıyamazdım uyanırsın diye.

Belki sonra usulca kalkar,  


 ....devamını kitabımdan okuyabilirsiniz.






kelepir 36






17 Ekim 2017 Salı

Sizden gelenler (17.10.17)

''Sevgilim;
Bana benden uzak yarim.
Koynuna alamadığın ruveyda ben miyim?
Seni geceler boyu düşlerimde yasatıp, gündüzleri bağrıma taş basarım...
Bana benim dilime şiir oku...
Benim dilimle oksa tenimi
Dokundugun yerler nergis bahçesi. 
Göğsünde barınmalıyım
Dilinle sula kalbimi...
Sevgilim;
Ellerimi uzatıp da yakalayamadığım,
Sabahlar boyu pencerede gündüz avlayan Rüveyda ben miyim?
Sana tüm benligimi sunmaya yeltensem doymam bilirsin.
Seni mutlu etme düşleri kurup, 
Gece buz gibi yatağımda kıvranırken görsen delirirsin.
Sevgilim;
Seni seyre dalarken kendi kabuslarını hiçe sayan
Rüveyda ben miyim?
En sevdiğim gerceğimsin.
Ve bilhassa sesinle kalbimi 
Dizginlerken,
Sana dokunmaya çalışırken, 
Dokunamak nasıl öldürücü bilir misin?
Mavi boncuğum, ay ışığım,
Ben acizim, seni sevmeye aşığıyım... ''

***

''Yüreğimin Bütün Sözcüklerini Kullanıp,
Çekingen Harflerimle Bende ki Onu Tarif Etmeye Çalıştım...
.......
Ne Kadar Kaçarsam Kaçayım Ondan,
Ne Kadar Terketsem de Umutlarımı,
Her Gün Hasretinin Dayanılmaz Sancısı Sardı Beni...
Ateşler Yandı İçimde,
Arttı Kalp Atışlarım,
Prangaları Kırıldı,
Zincirleri Koptu Yüreğimde,
Yağmur Olup Yağdım,
Rüzgar Olup Ona Koştum...
Oysa En Başından Beri Biliyordum, 
Sevmemişti Beni,
Ama Aldırmıyordum, 
Beni Ona Sürükleyen Bir Akıntı Vardı,
Girdabında Kayboluyordum...
Hoyrat Bir Esintiyle Geldi,
İşledi En Derin İçlerime,
Baş Eğmez Gururumu Yerlere Attı...
İtiraf Ediyorum, 
Yenildim Ona...
Hayır...!
Aşk Acısı Değil Çektiğim,
Pişmanlık da Değil Duyduğum,
Olması Gerekiyordu Oldu İşte,
Kimseyi Yolundan Döndürmeye Gücüm Yok,
........
Pişmanlık Duymuyorum Kendi Adıma...
Şimdi Ondan Bana Emanet "Bir Sevda Masalı" Var Dilimde...
Bir Ömür Gelmese de,
Acımı Bilmese de Hissedecek Gözbebeklerim Bakışlarını,
Ellerim Üşüyecek,
Tenim Titreyecek,
Ağlarken Gözlerim Kirpikleri Batacak Yüreğime...
Geceler Bitmeyecek,
Hep Karanlık Kalacak,
Saatler Sabahı Gösterdiğinde Güneş Doğmayacak,
Her Tarafımda Yokluğu Esecek...
Kirpiklerime Her Dokunduğunda, 
Sızılarım Yeniden Saracak Yüreğimi,
........
Ama Direneceğim Yokluğuna...
Bütün Işıklar Sönüp Gece Sabaha Dönerken,
Gözlerim Günü Teslim Ederken Düne,
Irmak Olup Taşacak,
Hazan Olup Hüzünleneceğim...''

*

''Umarım Blog Okuyucuları Rüveyda Serisine Şiir Gönderenleri Yanlış Analiz Etmezler, 
Ki Ben Etmiyorum...
Ne Yazanların Yazdıklarını Okuyup "Acaba?" Diyorum,
Ne de "Kim bilir?"
Bende Yazdığım Zaman Lütfen Kimse "Acaba?" Demesin,
"Kim bilir" de...
Çünkü Ben Murat Beyin Aşık Olacağı En Son Kadın Bile Değilim...

Ve Diyorum ki; İnsan Bir Kere Aşık Olur,
Eğer İkincisi Varsa İlki de Aşk Değildir, 
Sonrakilerde...
Ve Ben Bir Defa Aşık Olup,
Bir Defa Ölümüne Sevmişim...
Ondan Öncesi Yoktu,
Sonrası mı?
Mümkün Değil...!
Ben Her Sabah Uyanınca,
Yokluğu Buralarda, 
Varlığı Çok Uzaklarda Olsa da,
Önce Onun Yokluğuna Sarılır,
Sessizliğini Dinlerim...
Bana Bıraktığın Yalnızlığı,
Odama Süzülen Hayalini Severim...
Üzerime Doğan Her Günün Sabahında, 
Bir Kez Daha, 
Bir Kez Daha Onu Severim...
Ben Yalnız Onu, 
Bir Tek Onu, 
Ancak Onu Severim...

Ben Samimiyetle Kaleme Alınmış Bir Aşk Arayışını Okuyorum,
Kalemim Yazdığınca Katkıda Bulunuyorum, Hepsi Bu...''

***

''Kürdi makamlar geliyor aklıma
Sen bana bakınca 
Buruk bir hava ardın sıra coşuyor 
Dünyam 
Bedenim ruhumla raks ediyor 
Can havliyle sarılıyorum eşgaline
Derdim devam da bir olunca 
Tırnağıma kadar sen oluyorum...''

***

''Seni düşündüğüm zaman solum katliam, sağım bayram olur.
Gök mavi yer yeşilken, her taraf birden aşk kırmızı oluverir. 
Seni düşünürken boğazım bir kaç düğüm düğümlenir. 
Halka halka oluyor gülüşlerim....
Senden oduğum her söz ilaçtır bütün yaralarıma. 
Bir tebessüm ettiğini görsem bile kafi. Senin yüreğinden kalemine dökülen her sözün benim bütün kanamalı damarlarıma işler. Hücre hücre seninle beslenirim, sen bilmezsin; benim aynadaki suretimsin...''






16 Ekim 2017 Pazartesi

Rüveyda'ya mektuplar (14)




Sevgili Rüveyda,

Bugün Pazar. Sağanak yağmur yağıyor. Hayır, gözlerimden değil, gökyüzünden… Gri bulutlar hüzünlü yine…

Yağmur seslerini bir melodiyi dinler gibi dinliyorum, öyle güzel ki huzur dolu.
İnsanlar günlük koşturmacada, politikada, mitinglerde. Kimileri polise taş atıyor, kimileri tweet...

Bense dört duvar ardında seni düşüyorum yağmur eşliğinde...

Eski bir şarkı geliyor aklıma: 
Yağmurun sesine bak/Aşka davet ediyor...
Bugün pazar ve sen yine yoksun…
Bugün pazar ve yağmur altında sırılsıklam oldu ruhum. 


 ....devamını kitabımdan okuyabilirsiniz.


Bugün yine seni andım


        Bugün yine seni andım...
Çok çok andım. 
Mutlaka iki kulağın da ateş gibi kıpkırmızı olmuştur, olmalı. 
Ateş demişken, tabii kalbin alev alev yanmalı...

Bugün yine seni andım...
Çok çok andım.
Mutlaka kalbin çınlamıştır. 
Unutamadı bir türlü beni şu serseri demişsindir.

Bugün yine seni andım...
Çok çok andım hatta ağladım
İnşallah seni de hıçkırık tutmuştur.
İnşallah adımı anmadan da geçmemiştir...

Bugün yine yeni bir başlangıç gibi seni andım...
Bugün sana yandım...



15 Ekim 2017 Pazar

Bir Rüveyda masalı...

Bir Rüveyda masalıdır bu, anlatılan.
Koskoca bir ömre sığdırılan.
Ardı sıra gecelerce pusuya yatılan.
Belki gerçek,belki de koca bir yalan...

Bir Rüveyda masalıdır bu, ruha fısıldanan,
Bir kalbin mahzeninde sessizce saklanan.
Büyümeyen çocuktum, masallara hayran,
Masallar içinde Rüveyda'ya kapılan...

Bir Rüveyda masalı anlattım kalbime,
Herkesten çok kendim inandım, hikâyeme...
Hasretleri mürekkep ettim de,
Yazmaya yetiremedim şu garip gönlüme.

Bir Rüveyda masalı lazımdı, yarama şifa niyetine...
Bir Rüveyda çizdim ruh tuvalime,
Rüveyda hep nazenin bir gelindi, düşlerimde.
Rüveyda önde ben ardı sıra çıktım seferime...

Bir ömür Rüveyda'yı aramakla geçip gitti!
Rüveyda masalı her gece yeniydi hiç bitmedi...
Ne ben Rüveyda'ma kavuştum, ne de Rüveyda beni bildi!
Rüveyda, içinde var olduğum masum bir ümitti...



Sesli videosu kısmetse pazartesi'ye..


12 Ekim 2017 Perşembe

Rüveyda'ya mektuplar (13)



Biliyorum Sevgili Rüveyda biliyorum!

Ben seni hep böyle marjinal ve yaşanmamış bir hayatta, illegal seveceğim.

Biliyorum, sen; gönlümde büyütüp, hece hece beslediğim bu sevgimi ne tam anlayabilecek ne de karşılığını verebileceksin! Sanki sen yüce bir çınar ağacının dalı, bense sana tutunma çabasındaki bir hazan yaprağı...
Ha düştü ha düşecek!

Ağaç için binler yapraktan bir yaprak, düşsün; ne olacak, kış biter, ilkbaharda gelir yine yeşil yeşil binlercesi. Mahrumiyet kime, yaprağa mı, ağaca mı? Seviyor, sevmiyor diye kadim zamanlardan beri, zavallı papatyaları yolmak gibi bir şey bu. Seven gitmez, seven üzmez. Papatyalara kıymak niye? Seven kıymet verendir, önemseyendir.

Nice papatyalar vardır, nazlı gülün erişemeyeceği güzellikte, derin ve sadıkane severler. Adı üstünde ne de olsa..... 


 ....devamını kitabımdan okuyabilirsiniz.



istila..!







11 Ekim 2017 Çarşamba

Sizden gelenler (11.10.17)


Sevgili/m .
En sevgiliden sonra gelenim..
Bugün çokça andım sizi..  Hani  birikir birikir dolup taşar ya bardak.
Yüreğimde öyle  doldu taştı özleminizle...
Nasıl anlatmalı, hangi  kelimelere başvurmalı, bilemiyorum...

Nerededir, saat kaçtadır vuslatımız bilemiyorum..?

Birgün gelir de  avuç içlerimizin terlemesine aldırmadan,
sımsıkı  tutup ellerimizi,  yürür müyüz saatlerce.
Ve o yollar  hiç bitmese, gün  geçmese...
İsterdim..

Vuslatınıza hasret  Mehlika...

***

gelmedim...
gelemedim senden sonra
ugramadim kendime. Ne heybetli birşeymiş seni sevmek 
Peri masalları kadar unutulmaz

***
Sevgili Rüveyda!
Sen konuşuyorsun ben dinliyorum. 
Huzur seninle içime çiseliyor ...
Gözünde değil G Ö N L Ü N D E büyüt beni..!
*
Sevgili Rüveyda!
Hayallerin var değil mi?
Benim de ...
*
Sevgili Rüveyda!
- Kim bilir belki bir sabah Mekke ve Medine için uyanırız diyorum..
Heyacandan uyuyabilirsek tabi .)

Eskimeyen sevgiler olsun ömründe...

***

Ne eylersin viraneyim ben
Kayıp küçük bir şehir 
Yada batık bir kara
Bilmiyorum ben de bilmiyorum
Gel gitliyim bu ara
Sığındığım herseyi atese verdim
Konu komşu düşman bana
Zar tutmusum sanki 
Hile yapmışım gibi 
Ne çektiğimi bilmezlerki

Garibim bu vakit
Haddimi aşıyor yalnızlığım
Bana sırt çeviren hiç bir dergah 
Dönüp almaz beni bağrına 
Halsizim bu ara.
Çaresiz nacar bicareyim
Eyyy havar, 
Derde dilemin rednabe....

(Gönül dertlerim bitmiyor, imdat...)

***

''Ah benim dost dergahım!
Aşk kapım!
Sen bana kilit, 
Ben sana anahtar olsam.
Kaderimizi birbirine kilitler senin içinde yasardım.''

***

''Peşin sıra sürüklenen bir sonbahar bulutuyum ben, yagmam hiç bir toprağa sen yağ demedikce...
Hoyrat bir rüzgar misali kattın beni önüne, dağılıp dağılıp sana tutunuyorum seninle toparlanıyor ruhumun küçük zerreleri...

Ölsem ölsem sana dirilsem,
Dirilip dirilip seninle doğsam...

Acı kahve gözlerinde bulsan yine beni, 
bedeninin coğrafyasında gezinse muzur ellerim
ve ben yine seninle yek olup seninle çoğalsam...''

***

Neşem, huzurum, şatafatlı mutluluğum...
Düşüm gercegim, inişli çıkışlı geleceğim...
Varım, yogum, bitmez tükenmez aşk kaynağım....
Nefesim, solugum, kalbimmmm
Seninle doluyum, seninle oluk oluğum... 


***

Bir An Gözgöze Geldiğimizi Düşünerek,
İçimde ki Kız Çocuğunun; Korkak,
Ürkek,
Heyecanlı,
Tir Tir Titreyen Elleriyle,
Hiç Kimsenin Yazmadığı,
Yazamadığı Kelimelerle,
Her Cümlele Yüreğinizi Okşayarak,
Her Mısramla Ruhunuza Öpücükler Kondurarak 
Yine Size Yazıyorum...

Biliyorum Sizin Rüveyda'nız Olmadığımı,
Olmayacağımı da,
Ama Ruhum Kanat Çırpınıyor Size,
Ömrüm Sizinle Aşk Rengine Büründükçe
Sevdanızın Yollarında Geziniyor Düşlerim...
Kimi Zaman Yangınım,
Kimi Zaman Depremim,
Kimi Zaman da Beklemelerimsiniz,
En Çok ta Gizli Özlemelerim...
Bir Rüzgar Eser Bazen,
Sizin Sıcaklığınızı Sanırım,
Bir Ömre Yetecek Kadar Doyar Yüreğim...
Hayallerimde Yorgun Başımı Omzunuza Yasladığımda,
Yüreğinizde Dinlenir Tüm Duygularım...
Sizi Sevmek Duygusula Sarılırım Gecelere,
Gün Doğarken Küllerimden Bir Kez Daha Doğarım Sizinle...

Biliyorum,
Ben Sizin Rüveyda'nız Değilim,
Ama Hayallerimde,
Düşlerimde,
Rüyalarda Hep Sizi Görüyorum,
Hücrelerimin Her Kıvrımına Girip,
Sarmışsınız Benliğimi...
"Nasıl Bir Savruluştur Bu!" Diye Sorgulamadan, 
Hiç Bir Şeyi Umursamadan Sizin Peşinizden Gidiyorum... 
Çünkü Ben Bu Güne Kadar Bilmediğim,
Duyumsamadığım Bir Kalp Atışını Tatmak İstiyorum Sizinle,
Varlığınız İle Teninizde Doğmak Belki de...
Sizi Sevmek,
Heyecanla, 
Sevinçle Yaşamak İstediğim Tek Gerçek...
Merak Ediyorum;
Görsem Tanıyabilir miyim Sizi...
Sesim Diyorum,
Titrer mi Sesinizin Duyunca...

Var mısınız Gerçekten?
Varsınız Biliyorum...!
Ve Ben Sizi Beklemekten,
Özlemekten,
Dilemekten Hiç Usanmıyorum...
Anlatamadığımsınız...
Teslimiyetim, 
En Çok da Çaresizliğim...
Çünkü Siz Benim Bedenimin Değil,
Aklımın Hiç Değil,
Ruhumun Günahısınız...!
Biliyorum Bana Ait Olmadığınızı,
Bir Varmış Bir Yokmuş Gibi,
Yarını Olmayan Bir Aşkla Yaşıyorum Sizi...
Ne Ben Size, 
Ne de Siz Bana Yabancısınız,
Bakın,
Titriyorum, 
Üşütmeyin Artık Beni...
Bekletmeyin
Örtün Üzerime Sevginizi…
Çünkü Mutluluktan Çok Alacağım Var Benim...!

Susmayın,
Siz de Söyleyin İçinizden Geçenleri, 
Öyle Hasretim ki Kelimelerinize.. 
Neyse...!
İyisi mi Boş Verin,
Her Şey Sizin İstediğiniz, 
Sizin Suskunluklarınız Gibi Olsun...
Hadi,

Beraberce Susalım...!