19 Eylül 2024 Perşembe

Kor

Hiç aklına geliyor, 
Kalbinde kor bir yangın oluyor muyum?
Bir Eylül günü toprak kokulu yağmurlara eşlik ediyor musun?
Hazan yapraklarının hışırtıları arasında yürürken, "elim elinde olmalıydı, koluna girmeliydim" diyor musun?
Her gün batımında, "yine onsuz bir gün daha hebaya gitti" diye iç çekiyor musun? 
Geceye kapanırken gözlerin, "rüyama gelse" diye dualar ediyor musun?
Sabaha açılırken gözlerin, "seyrine dalmış gözlerimle karşılaşmadı" diye gözlerin nemleniyor mu? 
Özlemenin çaresiz girdabında, bir mucizeyi bekler gibi beni bekliyor musun?






18 Eylül 2024 Çarşamba

oysa ben

Oysa ben, sen rüyasını sürekli görebilmek için, 
bir ömür uyuyabilirdim...



17 Eylül 2024 Salı

kala kala


Önce masallarımızı kaybettik, 
nede olsa büyüdük dedik,
Derken mektuplar, zarflar, pullar çekip gittiler.
Şarkıları zaten çabuk eskitiyorduk,
Çabuk eskittiğimiz birliktelikler gibi...
Kala kala elimizde bir şiir kaldı,
Bir de saksıdaki çiçeklerimiz
Ve sessizce gece yastığa döktüğümüz özlemlerimiz
... 




16 Eylül 2024 Pazartesi

15 Eylül 2024 Pazar

Mümkün değil!

Senin yüzüne dokunmamış Eylül,
Hüznümü anlaman mümkün değil!



14 Eylül 2024 Cumartesi

Çiçekler selama durdu

Salındı bahçeye girdi
Çiçekler selama durdu
Mor menekşe boyun eğdi
Gül kızardı hicabından
Bahçenin kapısın'açtım
Sandım ki cennete düştüm
Bahçenin kapısı güldür
Dalında öten bülbüldür

Erzurum'lu Emrah

*

Onlar Onda, Onun gözlerinde, Onun sözlerinde sonsuzluğu, kurtuluşun yolunu, umudu, huzuru buldular...

Merhameti, sevgiyi, şefkati, hürmeti, adaleti, insanlığı yaşadılar.

Aşkın mecazından, aslına vardılar...

Rebiülevvel ayının 11. Pazartesi günü Nisan tomurcukları O'na selama durdular... 
Kokusunu ikram ettiği gül kızardı hicabından...
İman edenler boyun eğdi mor menekşeler gibi...
İnsanlığa cennet bahçesinin yolunu, kapısını açtı. 
Nazarına erişenler, dediler ki; "cennete düştük..."
Anam babam canım sana feda olsun bülbülleri aşkına yarıştılar...

Selâmların en güzeli Ona (sallallahü aleyhi ve sellem) ve ashabına (ra) olsun.

*

Ve sen!
Bil ki Allah, her şeyi Onu yaratacağı için, Onun hatırına yarattı. 
Ve sen!
Ona ümmet olduğun için bu Mevlid kandilinde çok sevin, şükret.
Ve sen!
Onu anlatan sahih eserlerden bir kaç tane okumayı, okutmayı, cana nimet bil...
Ona, hayatına, getirdiği ilahi mesajdan, hayatın manasından bihaber nasipsizlerden olma!

Doğum günümüz kutludur...



13 Eylül 2024 Cuma

Hiç düşünmedim sensizliği


Senin asla erişemeyeceğin gecelerin karanlığında,
Gözlerimden kalbime düşüyorsun her defasında...
Varlığını tatmış olmak iyi geliyor şu gri dünyama.
Hiç düşünmedim sensizliği, hep benimlesin yaralarımızla...

Aynaları, saatleri ve takvimleri çoktan gönderdim lunaparka!
Yokluğunda sensiz, seni inşa ettim, gönül sarayımda...
Ben umudu yeşerttim, sen yankılanan duvarlarımda.
Ben umudu yeşerttim de ölemedim mahrum zamanlarda...



12 Eylül 2024 Perşembe

Damla sakızı

Sana olan özlemim 
koyulaştıkça, 
damla sakızlı kahveyle buluşuyor damağım...
Nefesin,
damla sakızıdır kelimelerimde,
hasretini yazdığım...


     

10 Eylül 2024 Salı

Cevabım; hayır!

"Sevdiğimin yerine ölürüm, demistiniz. Pekii annenizi de çok sevdiğiniz belli,  annenizin yerine de ölür müsünüz sayın Murat Mesut bey?"

Net kısa cevabımı önce vereyim: 

- Hayır!..

Salonda büyük uğultu, yuhlayanlar, ıslık sesleri! 
- Annesini sevgilisine değişti!
- Yuuh! 

Ne oluyor ya! Sanki roman okuyorum...

Niçin hayır dedim. 
Sağlıksız, sancılı... kısaca yaşlılık hastalıklarıyla çileye dönüşmüş bir insan günlüğü için, kim olursa olsun, belli saatten sonra ölümle berzahta yaşamayı sürdürmek kurtuluştur. 

Belli yaştan sonra Alain Delon'u bile serveti sağlıklı ve huzurlu yapamadı. (Huzurun zaten parayla direkt ilgisi yok.) Servetini kedilere bırakıp kendisini öldürttü! Ne acı bir son! 
Manen yakışıklı ölemedi! Onun böyle ölümünden bizler sorumluyuz, çünkü ulaşıp hidayetine vesile olacak Müslüman entelektüellerimiz yok! Belki Müslüman olup, intihar şeklinde gitmezdi bu anlamlandıramadığı dünyadan...

Bu soruyu 20 sene önce sorsaydınız, anneciğim için de düşünmeden evet derdim...

Buna rağmen her günümü teslim olmuş bir heyecanla yaşıyorum. Onu nefes almaz, bakamaz, konuşamaz halde öperken kalbim yerinden çıkmadan nasıl durabilecek! 
Toprağa ben de inip kucağımıza son defa verdiklerinde, dizlerim çözülmeden son görevlerimizi nasıl yapacağız. 

Mezarlık boşalıp herkes bir an önce dünyaya kaçmaya çalışırken; "sen hemen gitme, beni yalnız bırakma, oku, dua et, bana duyur" dediği için toprağını gözyaşlarımla sularken, yıllardır birlikte yaşadığımız evimize, anılarımızla dolu o bomboş kalmış evimize nasıl döneceğim...[*]

[*] - Ya önce sen ölürsen?
Ölümün yaşa başa bakmadığını herkes bildiği için, yazı uzamasın diye buna parantez açmak istememiştim. 
Ve inşallah önce annem gider!

Yine salondan yuh sesleri!

Çünkü annemin en müsait evladı benim. Benim yanımda kraliçeler gibi, diyerek cevaplamış olayım.




9 Eylül 2024 Pazartesi

O klibini görene kadar onu dinlerdim!

Şarkıcıların dünya görüşlerini, özel hayatlarını dikkate alırsanız, bir çok şarkıdan almanız gereken hazzı alamazsınız! [*]

Bu durumda önünüzde iki yol var; 
- Ya yukarıdaki düşünceyi prensip edinir, keyifle müzik dinlersiniz
- Ya da kendi dünya görüşünüze çok zıt sanatçılara zamanınızla destek vermezsiniz! 

Benim gibi müziğin her türünde hüzne müptela, hüznüne ortak arayıp, bulduğu anda dinleyen biriyseniz...

O şarkıcıyı da dinlerdim. "Gay misin?" sorularına soruyla kaçamak cevaplarının yanısıra LGBT'yi desteklemesinin ardından ismini vermeyeceğim şarkısına bana göre "iğrenç" bir klip yaptığını öğrendiğim anda, telefonumdaki 5-6 şarkısını silip  kanalına abonelikten çıktım. 
Bu kadar pervasızlığa, hayasızlığa pirim vermem hem vebal olurdu hem de kendimle ters düşerdim.

Diğer gay [**] olduğunu saklamayan şarkıcıyı zaten uzun yıllardır dinlemiyorum.

Bir de gevşek gevşek, bizim özel hayatımız size ne diyorlar.
Evet hiç birimiz masum değiliz, ancak...
Senin özel hayatınsa, özelinde sakla!
Ne Allah'tan korkuyorsun, ne de kuldan utanıyorsun!
Nasılsa maddi fakirlik eşiğini aşalı çok olmuş. Ün sende, para sende...Kim takar bu saatten sonra hayran kitlesini!..

Bu toplum, onları başta konserler olmak üzere, video gelirleriyle besledi büyüttü, takipçileri milyonları buldu! Onlar da miiyon liraları. 
Bir kısmı da özel günahlı hayatlarına bizleri şahit tutmaya, bizlere teşhir etmeye çekinmediler! Adına da "paylaşım"dediler!

Onlar bizim eserimiz. 
Politik demeçlerinde, isyana teşviklerinde, pis sözleşme ve kuruluşlara desteklerinde bunca pervasız, cüretkâr olabiliyorlarsa vebal bizlerindir. 

İnancımız bize, yaptığımız ve yapmadığımız her anımızın hesabının sorulacağını beyan eder. 
"-Ne var canım, alt tarafı şarkı, şiir, heykel, film, tiyatro...vb. sanat kılıfının, hesap gününde mazeret olarak kabul görmeyeceği bilinci ile helal/mübah dairesinin geniş alanlarında zamanı değerlendirmek, geleceğimiz adına kendi menfaatimize olacaktır.


[*] Bu sebeple sanatçı, yazar vb. yakından takip etmem.
[**] Şu gay, trans seksüel vb. iğrenç sapkınlığa maske kelimelerle işledikleri cürümü hafifletme konusunda da zaman içinde mesafe katettiler...Benim çocukluğumda affedersiniz ibne (gay) olmak, toplumun asla müsamaha göstermeyeceği, hatta fahişelikten bin beter bir sapkınlıktı. 
İbneler kendilerini gizleseler bile, sesleri, seslerindeki renk değişimi onları ele verirdi! 
Allah'ın ve Peygamberin lanetlediği Lutilik, günümüzde öyle bir örgütlendi ki, ülkelerin başkanlık binalarının bayraklarının yanına isyan bayrakları dikilir oldu! 


8 Eylül 2024 Pazar

kuşlar uçuyor



içimde kuşlar uçuyor
uzak ülkelere göçe..
kanat çırpıyor,
bilinmez sevinçlere,
keşfedilmemiş kentlere,
meçhul hikâyelere,
duru akan nehirlere,
rengarenk kelebeklere,
solmayan renklere,
üzmeyen yüreklere,
içimde kuşlar uçuyor
huzur veren bir yüz'e
kanatlarımı çırpıyorum
hiç yorulmuyorum...



7 Eylül 2024 Cumartesi

Sevgili Eylül

Sevgili Eylül!
Sen, annenin kucağında,
tazecik bir Nisan iken, 
bilemezdin bu hayatın, 
aldatıcı bir yavaşlıkla hızlıca akıverdiğini...


6 Eylül 2024 Cuma

Denklem!


Yaşımız artarken, vazgeçtiğimiz şeyler azalmıyorsa, bu hayatı yaşama klavuzuna göre anlamlandıramamışız demektir. 

Hırslarımız, arzularımız tamaha evrilmiş hatta bir nevi put olmuş demektir!

Maddi ihtiyaçlar azalıp, manevi gıdalar önceliğimiz olmuşsa, terki dünyanın sancılı olmayacağını umabiliriz...






5 Eylül 2024 Perşembe

Okurlar arasında!

"Okurun seni çözmesi biraz zor. Bilmiyor ki Da Vinci'nin şifresini çözmek daha kolay..😊"

*

"Bence psikolog arkadaşın tespitleri doğru olmakla birlikte buzdağının görünen kısmı!"

*

"Şu an bir kadına aşık olduğunuza nedense inanmak gelmiyor içimden."

*

"Değişik bir kişisiniz. Her rengi buldum sayfalar arasında. Kim ne sorsa yanıtını bulmuş. Bahsettiğiniz dizi gibisiniz vesselâm."

*

"*Ruhunu kaybetmiş* demek çok ağır...
Kalp akıl ve duygulardan haberi olmayan birine söylenir ki, siz cüz-i  iradesi ile  nefsini terbiye etmeye çalışan birisiniz."

*

"Şöyle demişsiniz ya: 'Reşit ve aklım başımda olarak eminim. Meselâ onun yerine ölebilirim.' Kesinlikle kendinizi kadınlardan koruma kalkanı bir cümle!! Yıllardır o nerede? O Rüveyda, hadi itiraf edin😉"

* * *

Değerli yorumlarınıza cevap veresim yok. Verdikçe konu konuyu ve tabii beni açıyor. Teşekkür ediyorum. [MM]


3 Eylül 2024 Salı

Hakkını helal et terasım!


Hakkını helal et sevgili terasım!
Sana da ezberlettirdiğim şarkıların,
Ağırlığı altında sessizce kaldın...
Şahidi oldun uzaklara hasret dolu bakışların,
Şahidi oldun hergün yine yeniden ölümlerle yaşlanışların...
Ve bir adamın Allah'a yakarışlarının...

Psikolog analizi gibi bir mektup


Psikolog olmalısınız...
Analizleriniz genel olarak (temelde) doğru.
"Uyum sorunu, kendini gizlemek, saklanmak..."
Anneme sığınmayı da bıraktım. Yeter ki ben onu üzmeden güzellikle uğurlayayım. 
Selâm üzerine olsun, İbrahim peygamberin ilk arayışında yıldızın batışındaki noktaya vardım...
Kula sığınmayı, dayanmayı bıraktım. Sevgi bâki...İnsan alıştıklarını bırakmak istemez. Ne çare ki herkes birbirinden vakti gelince gidecek! 

"Anlayanı olmamış, yapayalnız bir adam."
Aşık olmak günümüzde israf, ziyan bir kelime...
Bir aşkta ilahi rayihadan eser yoksa, zaten mecazdır. Anlaşılmak çabam olmadı. İftiraya kurban gitmeyelim de suizan yaparak bizi harcayanlar bizi anlamasa da olur. Malum yalnız olmakla tek olmak arasındaki farkı daha önce yazmıştım.Yaşasın yalnızlığım ve Allah kimseyi tek/bir başına bırakmasın, o büyük sıkıntı!

"Birine aşık olduğunu sanıyor...."
Sanmıyorum, eminim...
Reşit ve aklım başımda olarak eminim. Meselâ onun yerine ölebilirim. 
Bu noktada soru şu: Aşık olmama rağmen vazgeçebilir miyim? Evet!.. 

"Zor birisin." 
Aslında değilim. 
Gölgemle kavga ettiğim anlarımda da karşımdaki tebessüm eder. İnsani değerlere/kurallara önem vermeyenlere zorum. Dağınık, temizlikten uzak insanlara, müsriflere, cimrilere zorum...Karşısındakine saygısız, ilgisizlere ve dahi yalancılara zorum...

"Onun şifresini çözen olmamış."
Oysa şifrelerim basittir ve muhatabıma tek tek söylerim de, bunlara dikkat eder, özen gösterirsen, bizi tekrara düşürmezsen, hem zor prensipler değil hem de haklı sebeplere dayanır... 

Lütfedip bloğuma zaman ayırıp, mektup yazdığınız için çok teşekkür ediyorum.  Umarım değmişimdir. Selâm ve sevgiler.


2 Eylül 2024 Pazartesi

Kaç Eylül geçti

Kaç Eylül geçti, 
Feleğin eleğinde, 
Sana elem demlerken...
Kaç Eylül geçti, 
İsminin yanında, 
İsmimi hâyâl ederken...
Kaç Eylül geçti, 
Saçlarına bir kere dokunamadan, Saçlarıma ahlar düşerken...
Kaç Eylül geçti, 
Mezarlıkta serviler, 
Azalan ömrümüze ağlarken...
Kaç Eylül geçti de 
Sana olan sevdam geçmedi...

~  ~

[*] Üç çeşit ak mümkün: Biri yaşın gereği gelen aklar...Diğeri irsi/hastalık sebebi. Diğeri kederlerin (erkence) saçlara çöküşü...
Müteşair bu sebeple "saçlarıma ahlar düşerken..."demiş.
Yani yukarıda sehven aklar yerine "ahlar" yazılmamıştır. 


1 Eylül 2024 Pazar

Gönül dağı vesilesiyle...

1. Gönül dağı dizisini, bunca kritik ettikten sonra en başından seyretmeyi düşünüyor musunuz? Ve hayret siz bu diziyi 4 yıldır nasıl es geçtiniz?

- Hayır, dizi bağımlılığım yok. Sıkıldığım yerde anında kapatırım. Eskiden merak ederdim. Zamanla -arada gitgellerim olsa da- bağımlılıklarımı azaltmayı başardım. Meselâ çok kimse face-insta'ya dönersin alıştın canın sıkılır demişlerdi, dönmedim. Eskiden İstanbul'a uzun ara vermez, mutlaka giderdim. Diyeceğim vazgeçilmezlerim, bağımlılıklarım azaldıkça özgürleşiyorum. Yarın öleceksin denilse,  duş alıp tevbe tazelemek vb dışında farklı bir şey yapmazdım. 
TV dizi meselesi akşamları annemin canı sıkılmasın diye uykumuz gelene kadar çay saatimiz...


2 . Fark ettim ki birinciliği kadınlarda en güzel fiziği olanlara vermemişsiniz!

- Kadın olsun, erkek olsun, insanı güzel yapan huyu, karakteridir. Geçen milyonerde de bir erkek bir kız yarışmacı çıkmıştı. Allah'ım! Öyle iyilik dolular ki, annemle onlara dualar ettik. 

Bu sebeple dizideki kahvecinin karısı en birinci güzel, minibüsçü bu sebeple en birinci güzel insan...

Gönül dağı vesilesiyle dediğiniz gibi fikir alışverişinde bulunmuş oluyoruz. Bu arada önceki yazıma minik ilâveler yaptığımı anında fark edenleri ayrıca ve şaşkınlıkla tebrik ediyorum. Müthiş dakiksiniz.

Bizi yormayan, bilakis varlıklarıyla yorgunluklarımızı yok eden, hal ehli insanlara muhtacız. Gerçek güzel onlar...

Ve üstte çektiğim fotoğraf...Selma öğretmenin karşılıksız aşkı, Taner'e ıslak gözlerle sırılsıklam bakışları...O aşka, ölen eşinden sebep kör kalmış adamın ıstırabı...Ne güzel bir çile, ya da ne gereksiz bir esaret mi? Mantık esaret der, gönül derdimi seviyorum der...

Bu döngüdeki sancılarımız, tercihlerimiz, kaderimizin içindeki salt irademiz mi, ızdırari sırlardan habersizliğimiz mi, derin mevzu...

Gitmediğim, gitmek istemediğim için mi gitmedim; gitmem taktir edilmediği için mi gidemedim...
Gitmeyi istememek salt aklımın vardığı karar mıydı, aklıma ilahi bir ilham, irade nüfus etmiş miydi? Kader bahsini daha önce yazmıştım...

Netice yapman gerekenleri iyi niyetle yapmaya çabala, olan/olmayan kaderindir vesselâm...

*

Hey! Eylül geldi..
Hoşgeldi...
Çok bekledimdi...
Çok özledimdi...
Hey! Eylül geldi...
Hoşgeldi...



31 Ağustos 2024 Cumartesi

Gönül dağı'ndan mektup var!

“Mezarı içinde taşıyana, mezar gerekmez!..Kefeni ruhuna biçene, kefen gerekmez!.."

*

"- Gönül dağı dizisi dediniz, galiba 102.bölüme denk geldim. Taner ile Murat Mesut'u birbirine çok benzettim. Siz niye kendinize yalnızlık c/ezası veriyorsunuz hocam?" diye devam eden uzunca mektup...

O güneş topluyor gibi görünen, hüzün toplayan adam..

Taner ömrünü ölen eşine sadakatle tüketmek azminde ya da inadında... (Bahsettiğim gibi 4 senedir bir bölümünü bile izlemediğim için eşini niçin kaybetmiş tam bilmiyorum, oğlunu doğururken olabilir.)

Doğru mu yapıyor? Kendi tercihini, acısını her gün tazeleyen bir adam...Bu noktada Murat’a benziyor...

Ne zor bir konu...
Kaldım böylece!
Ne yazacağımı bilemiyorum. 
Ya devam eder bir şeyler eklerim cevaba benzeyen ya da...

Dizide kalbime dokunan çok güzel derin sahneler var. Senaristler çok iyiler. Güzel insanlar bir araya gelmişler...Kötüler görünüp kayboluyorlar...
Hele eşlerin birbirlerine olan şefkâtleri...Kahvecinin eşinin o insan yüzünü, sonra minübüscünün eşinin  "gülüm" diyerek gül kokan olgun şefkâti insana "böyle bir kadınım olsaymış" diye iç çektiriyor. 

Güzel kadın huzur veren kadındır diye yazmış biri olarak, erkeklerden favorim minibüsçü Sefer...
O ne olgun, yapıcı, sabırlı, güzel bir adam öyle...Keza Cemile'de iyilik dolu bir kalp...Ramazan da çok iyi bir insan ama vasat bir eş, Asuman'ı anlayacak kapasiteden uzak!...

Ciritci Abdullah, kasabının her sıkıntıda başvurulan bilge kişisı...

Bana dizi de anlattırdınız ya Fatma hanım ne diyeyim size...

Bu kadarla bırakayım... Saat: 02:20 olmuş...



30 Ağustos 2024 Cuma

seni yazmak


sana seni yazmak için elimde kalem,
ben kalem sen kağıt,
sen kalem ben kağıt,
belki biz ikimiz bir ağıt...
aynıyız aslında seninle,
aşkı arayışımız, 
yanışlarımız,
yalnızlığa karışmalarımız,
suskunluklarımız... 
o suskunluklarımızda saklı nidalarımız!
şarkılara yaslayıp sırtımızı,
şiire mecalsiz düşmelerimiz...
sana seni yazmak kolay mı?
aşka can adamış bir kadınsın,
kalbime süveyda, aşka Rüveyda'sın...
dört mevsime beşinci mevsimimsin,
eskimezsin.
yine aciz düştüm senin yokuşlarında,
takıldım kaldım saçlarının dalgasına...
sana seni yazamam,
yazarsam kalem acz ile kırılır,
kağıt gamından kendisini yakar!..


29 Ağustos 2024 Perşembe

Hangi göz?


Baş gözüyle bakarsan; cinsi ne olursa olsun hepsinin adı köpek...
Gönül gözü, her köpekte bir Kıtmir'in sadakatine imrenmekte...

Baş gözüyle bakarsan; hepsinin adı kedi...
Gönül gözü, ikram olunan bir Müezza ile haşir neşir...


Hepimiz aşktan geberiyoruz!


Hepimiz aşktan geberiyoruz!
Hece hece, mısra mısra şiirlerce aşka nazire yapıyoruz.

Hangi aşk bu..?

Güneşten kaçan yarasaların, güneşe övgüler dizmesine benzetiyorum!
Bakır da sarı, altın da!
Mecaz ile gerçeği nasıl ayırt edeceğiz ?

Olsun biz aşktan gebermek istiyoruz !
Bir ten bize tuval olsun,
Biz fırçamızla renklerimizi dilediğimizce resmedelim.
Olsun bir şeye benzemese de enteriyör bir eskiz üstüne, lirik soyutlama bir şeylerden nü'ye varmak önemli olan...(Tümevarım bu olsa gerek, boşuna hesaplarla uğraşmışlar.)

Hepimiz aşktan, aşksızlıktan geberiyoruz. (Tamam sen istisnasın, kaidemizde seni mutlu azınlıktan sayıyoruz.)

Şarkılar,şiirler hep aşk üzerine.
Güzel sözler havada uçuşuyor..!
Ama,büyük çoğunluğumuz aşkı bilmiyoruz ve aslında aşk maskesi altında, ucuz güncellemeler peşinde olduğumuzu bile bile...

Ten'e kement atmayı hedeflemiş duygulara aşk diyenlerin bu yazımı anlamasını beklemiyorum!

[*] Eski yıllarda karalamışım. Ekleme çıkarma yapmadan 2024'e aldım.


28 Ağustos 2024 Çarşamba

bakmalısın


aynaya her bakışında;
ki bakmalısın... 
o güzel yüzünün aksini gördüğünde,
ki görmelisin... 
bilmem, benim gibi de sevebilir misin..?
sevmelisin...
bahar goncası yüzünde açan bir hayat var ya,
fırsat buldukça ona dalmalısın...
çünkü ben hep orada yaşayacağım...
bir gün sonsuzluğa karışsam bile,
ki karışacağım...

Rüveyda üzerinden bir mektup!


Ve aleyküm selam.
Hoş gelmişsiniz. 
İltifatlarınıza teşekkür ediyorum. Kitap konusunda daha önce de ifade etmiştim, ilk ve son kez hoş bir tecrübe oldu. 
Çok iyi yazar ve kitapların olduğu bir ülkede hatta dünyada daha fazla cüretkâr olmamalı, haddimizi bilmeli dedikten sonra sorunuza cevabı bir çok okurum gibi zaten kendiniz vermişsiniz, teyide gerek var mı?

Okur özgür, yazan da okura yazdıklarını ayrıca izah etmedikçe özgür!..

Ben bir şarkı dinler iki satır yazarım, bir diziye denk gelir oradan esinlenirim, şahsımla hiç ilgisi olmayan bir kurgu ile şiirimsi yazarım. Dediğim gibi okur özgür, nasıl istiyorsa öyle bağlantı kurar. 

Edebiyatın güzelliklerinden biri de bu aslında, bazı sanatçılarımızda da gördük, meselâ Sevgili Peygamberimiz (sav) Efendimize yazdıkları dizeleri şarkı olarak söylediklerinde bir kadına sandık.
Mazhar Alanson, Murat Göğebakan ilk anda aklıma gelenler...

*

Etiketleri ben sıralamıyorum. Alfabetik idi, okunuş sayısına göre yer değiştirdiklerini fark ettim. Allah'ım nelere dikkat edip, inceleyen dostlarım var. 😊


27 Ağustos 2024 Salı

Acizsin!


Acizsin!
Anca terasta senfoniye su verebilirsin!
Korkaksın!
Aşkın korkaklarla işi olmaz, bunu da bilirsin...
Sen adam, kalan ömrünü böyle yapayalnız tüketirsin!..


Benim için müzik!..

Kim ne zaman icat ettiyse şarkı söylemeyi...ilk sebep eğlenmek, neşelenmek belki de oynamak için mi, yoksa birinin bir derde kahırlanmasıyla mı çıktı, şimdi bunu araştıracak halim yok...

Önceleri vurma çalgılar olmalı, sonra onlara nefesliler eklenmiştir muhtemelen...İnsan sesi ve kullanmayı, derken çeşitli enstrümanları, notaları bulmuştur, kallavi bir hüzne gönüldaşlık yapsın diye...

Bu konunun belgeseline denk gelmek isterdim.
Kim ne zaman keşfettiyse şarkı söylemeyi  iyi yapmış! (Kâinatta var olan musiki bahsi diğer, o ahengi her kalp duyamaz, kulak demedim kalp!)

Şahsen bu adam için müzik/musiki hüznün ifadesidir. Her bir notanın karşılığı, hazanla birer birer dalından düşen yaprak taneleridir...

Benim için müzik, uzaklardır, ötelerdir, gurbettir, sürgündür, nedamettir, şefkattir, hasrettir. Garipliktir, yetimliktir...Arayıştır, mânâdır, Gözyaşıdır, huzurdur..

Kaybedilen gün, yaşanamamış hayat, kavuşulamamış aşk ve nihayet şiirdir...



26 Ağustos 2024 Pazartesi

Yansımalar 37

"İnsan sevdiğini özler. Sevmenin gölgesidir özlemek." [Rüveyda'ya Mektuplar; sh: 39]

Yine, içinde seninle birlikte olamadığımız günlerden bir gün...

Ruhunla, anılarla günün belli saatlerinde, belirsiz köşelerinde seninle sarmaş dolaş konuşsak da yoksun işte!..
Bugünüm de sensiz!
Bugünüm de öksüz bir mahrumiyet...

Yine, içinde seninle birlikte olamadığımız günlerden bir gün... 
Ve ben bir süre şarkılar arasında dolaşıyorum. Olurlara-olmazlara dolanıyorum!

"Eskici" diyerek sokakları arşınlayan adama imreniyorum. O eskileri toplayıp nafakasının derdinde, ben sensiz eskirken, kavuşamamanın derdinde...

Evet içinde senin olmadığın günler, heba olmuş, anlamına erişememiş günler. Özlemek ceza mı, ödül mü onu da bilemiyorum...

Hani bazı hastalıklar vardır, yerler içerler ama tat denen lezzetten mahrumdurlar. Bazı insanlar da koku alamazlar...Çiçeklere yapma çiçek gibi bakar sularlar, bir gülü, bir yasemini avuçlarında koklayamazlar...Sofralarında en güzel yemekler, tat duygusunu kaybetmiş hastalar için bir anlam ifade etmez, onlar sadece bir mecburiyeti yerine getirirler...

Sensiz uyanılan bir güne başlamak da öyle işte Rüveyda, bir mecburiyete uyanmak...
Uyanır uyanmaz önce kalbimdeki senin yüzüne dokunmak ve sonra gelsin mecburiyetler...

Şimdilerde 7/24 anneciğimle olmak mecburiyetindeyim. Allah gecinden versin, ondan sonraya kalırsam, önce bu evde kendi kendime ıslak günlerde yasını tutacağım...Sonra yollar beni nereye götürürse biraz uzaklaşacağım buralardan...Belki bu uzaklık acıma teselli, sana yakınlık olur Rüveyda...

Şu yalan dünyanın bir gerçeği olsun diye sana sarılmak koynumda kalp atışlarımızın notalarını dinlemek isterdim Rüveyda...



25 Ağustos 2024 Pazar

Evet

Evet,
Seninle biz
Bu yolda belki yürüyemedik,
Emeklerken, koşmayı hâyâl ettik...
Çok kere de düştük!
Bazen ağladık,
Bazen ağlarken güldük...
Kalbimizin dizleri kanadı!
Görünmez sargılar sardık!
Yine de çare bulamadık...

Evet,
Bu yolda bazen 
Birbirimizi kaybettik!
Sessizlikle dans ettik!
Üstelik gökte bir nişan da yoktu
Sana varılacak yol çok uzundu!
Gecelerse bir türlü sabahlara kavuşamıyordu...
Bizim gündüzümüz oldu mu?
Hiç unutmam!
Bir kere gözbebeklerinde,
Bir kere de sesinin enginlerinde
Görmüştüm, evet görmüştüm gündüzü...

Evet,
Nasılsın?
Kanamayı durdurabildin mi sevdiğim?
Bak bu gezegen ben olmadan da dönüyor.
Ama sen olmayınca döndüğü belli olmuyor!
Beni sorma;
Hak ettiğim yerdeyim!
Halimin memnunu olmaya memurum!


24 Ağustos 2024 Cumartesi

Her geçen gün kaybediyoruz

Her geçen gün kaybediyoruz; 
hassas kalpli insanları, teşekkürü, özür dilemeyi, nezaketi, centilmenliği, cömertliği...

Her geçen gün kaybediyoruz; iyiliklerle sevinen, kötülüklere üzülen insanları...
Mütevazı, bilge, gözlerinde yaşam sevinciyle, dünyamızın olmazsa olmazı iyilik dolu yüzleri, saygıyı, şefkati, merhameti, vefayı, yardımlaşmayı...

Her geçen gün kaybediyoruz; 
iyiden, doğrudan, güzelden yana ne varsa...San'atı, vakarı, estetiği, asaleti, kısaca güzel ahlâkı..
Daha da acısı kaybettiğimizi de fark etmiyoruz...



21 Ağustos 2024 Çarşamba

Cellatın satırı

O,
Unutmakla anmak arasına, 
kalbimin başını, 
cellatın satırına yasladığım!..

Bütün oluşlar, 
Olamayışlar o satırın bir cümlesinde...

Unutmak mı?
Sürekli anarken...
Anmak mı?
Sürekli unutup hatırlarken...

Nurla zulümat gibi!
Küfürle tevhid gibi!
Melekle şeytan gibi!
Bir yol ayrımında, 
Mahbub mu muhip mi?

Gaflet mi dedin!
Bazen ayıklığa tek çare...

20 Ağustos 2024 Salı

Sessizlik [16]


Bazen, 
bu sessizlik, 
çıldırmanın dibine düşmek gibi, uçurumlarca...

*

Not: Sessizlik etiketinde teknik bir problem olmuş, düzelttim. Ve evet bu etiket altında yazdıklarımı da seviyorum.




Gönül dağı

"Bazı insanlar bu hayatta, bazı şeyleri hiç bilemeden, tadamadan gelip geçerler!.." diye iç geçirdim izlerken.

*

Kaç sezondur haberim olmamış...
Gönül dağı...
Bu dizide insana dokunan şeyler var.

Önce o dağda birbaşına elekle güneş toplayan muhterem...
Ne zaman tuttum seni, aldım kalbime, pardon içeri dese ben, ben olmaktan kanat çırpıyorum.

Müzikleri şahane...
Komedi, dram içiçe...
Seçilen set harika: Sivrihisar 
Yerli, bizden, içimizden...
Haftaiçi hergün 16 gibi vakti olanlara veriyorlar.

Belki yakında başlayacak 5.sezonunu izlemek nasip olur.



Bazı hikâyeler finalsizdir

Bazı hikâyeler finalsizdir...
Nefes aldıkça, naftalinsiz, küfsüz, hep taze, hep yeni, hiç bitmez...

Bazı hikâyelerin finali görünüşte gerekse bile, kalpte kabul görmez!

Bazen taraflar karşılıklı final anlaşması yapsalar da kendi dünyalarında o sessiz yangın hiç sönmez...




19 Ağustos 2024 Pazartesi

Saat: 22:33

Akşamları zaman geceye ilerledikçe, hüzünlü yorgunluklar da hücum etmeye başlıyorlar!

Öteki odadan annemin kâh ağrılarından inleyişleri kâh uykuda sayıklamaları içimin sessizliğini delip, manasız bir heyula nöbetçisi gibi duran duvarlara çarparak kalbimin kapısını kederle dövüyorlar!

Bazen kulaklık takıp bütün seslere mola yapsam da arada anneme bir şey olur, bana seslenirse diye o da uzun süremiyor...

Zaten ne uzun sürüyor ki şu kısa dünya hayatında...

Sen diyorsun ki "eskisi gibi uzun yazı şiirler yazmaz oldun abi..."
İşte sana sebeplerinden bir minik örnek...Uzun yazmalara hal mi kaldı a çocuğum!..

Her şeyi çok hızlı yaşıyoruz, yaşamayı bile baştan savar gibi bir halimiz var...

Ve çok şey değişti, ben doğduğumdan bugüne dek...Kalitesini, sahiciliğini, güzelliğini kaybederek...
Yaşamak karakterini kaybetti çocuğum.

İnsan yapısını bozduğu gıdalarla doyamayınca, birbirinin canına kanına yöneldi! İğrenç ötesi değil mi? 

Kimsede merhamet, vicdan, insaf,sevgi, saygı kalmadı...
Sabaha nasıl gözlerimizi açacağımıza dair umutulu beklentilerimiz yok!
Kaygılarla hangi gelecek tesis edilebilir Allah aşkına!

İki satır da olsa, böyle bir iklimde kelimeler dökebildiğime şükrediyorum. 
Yok, gözgöre göre yok edilen insanlıktan gece gece bahsetmeyeceğim, bu kadar sikleti bu terazi tartamaz!
Zaten tartamıyoruz, taşıyamıyoruz, bu utancı!

geçemedim!


Boyum kısa kaldı bu aşka, 
İleriye geçemedim!
Leylâ'da bir Mecnun damarı vardı da, 
Ben içine giremedim..!



18 Ağustos 2024 Pazar

Yazık!

- Bazı okurlar politik konularda da yazmamı istiyorlar. Zaman zaman yazdığım oldu ama bir süre geçince   -blog formatıma uymadığı için-  unutmazsam siliyorum. Tenkit yazıları yazarsam inanın hemen her görüş, partili mutsuz olur! Bir de esasen politikayla çok fazla ilgili değilim, sevmediğim bir alan. Gerektiği kadarıyla iktifa ediyorum. Aşağıda somut örnekler vermeksizin, temel prensiplerden kısa bir yazımı arz ediyorum:

*

• Zekâtı verilmiş, helal,meşru zenginliğe sözümüz olamaz. Hele o zengin bir de cömertse, gizli açık veriyorsa...

• Sözümüz politikaya atılıp, bir vekil maaşıyla, yalı, daireler, bankalarda yüksek meblağda her cinsten hesaba malik olup, en pahalı lüks araçlarla bu milletin içinde gezmeye sıkılmayanlara!..

• Hangi partiden olursa olsun, mikyasımız, ölçümüz, kıymet hükmümüz budur ve bir yandan "dava ve şuurundan" bahsederken, diğer yandan süratli, anormal servet artışının sahibi liderin,vekilin, müdürün gönlümüzde saygın ve güvenilir bir yeri yoktur!

• Ezanların okunduğunu köpekler bile fark ediyorlar da ey sen gafil geveze, 5 dakikacık dünyadan kopup, o ezanı şerife hürmetle icabet edemiyorsun! Yazık sana!


17 Ağustos 2024 Cumartesi

Başka şeyler olabilirdi!

Başka şeyler olabilirdi, 
Bambaşka şeyler...
Zamanı çok renkli ve dopdolu yaşayabilirdik...
Kaygıların, kuralların, yerleşik yargıların uzağında,
Başka şeylerin zirvesinde, 
Bambaşka bir dünyanın Everest'inde...
Dilediğimiz, özlediğimiz gibi tadına varabilirdik...
Şimdi,
Ne kadere sitem edebilirim,
Ne de seni suçlayabilirim...


16 Ağustos 2024 Cuma

İnan Aze, inan!


Bir gürz sesiyle düz olunca dağlar
İnan Aze, inan!
Taşa serdiğin mendil kuruyacak
Ve namlusu değmişken şakağına hasretin
Bir hayatçık uykuyla, tüm ölüler uyanacak...

Kanarya Banu Dağ 


Senden sonra

"Sen de ben de En Sevgili’nin oğullarıyız. Onun gölgesiyiz, onun bendesiyiz. Seni de çok özledik, selam üzerine olsun onu da çok özledik!" diye bitirmiş Kemal Sayar öznesi babası olan edebi yazısında...

Güzel başlamışken bu final beni üzdü! İncelikten uzak bitirmiş çünkü...

Önce babasını özlemiş, derken "En Sevgili’nin oğullarıyız!" cür'etli cümlesinden sonra "Onu da (sav) özledik" ilavesi! Biz En Sevgilinin ümmetiyiz. 
Nesirin tamamını bloğumun "Kıskandığım şiirler" kısmına almaktan bu sebeple vazgeçtim!

Kimine göre "ne var bunda, adam yazısında Hz. Peygamberimizi de anmış"
Benim gibi düşünenler içinse bu final olmadı! İşbu (da/de) var ya...Cinayet bir bağlaç oluvermiş! 

Bir kere ne haddimize Onun (sav) oğulları olma rütbesi, kim veriyor bunu bize? Efendimiz (sav) biz ahir zaman ümmetini, ashabına "Kendisini görmeden iman eden kardeşleri olarak vasfetmişken" hem de...

Baba seni çok özledik, En Sevgili Peygamberimizi de...
Bu cümlede Sevgilimiz (sav)e özleme sırasında 2.lik verilmiş gibi bir edep hatası oluyor. Muhterem Sayar'ın yerinde olsam nesiri yalnızca babama has kılmışken, öylece bitirirdim. Peygamber özlemini ayrı bir şiire bırakırdım...

Tamamını buradan okuyabilirsiniz:




15 Ağustos 2024 Perşembe

bitmesin, bilinmesin



Bitmesin, 
Rüya gibi sürsün son nefese kadar,
Nefesinin nefesime karıştığı demler..
Ah yar!
Bilsen, bu gönül hep adını heceler, 
Uzasın geceler, 
Tükenmesin kelimeler.
Sabahlar uğramasın bize. 
Ne başı, ne sonu, 
Bilinmesin...

14 Ağustos 2024 Çarşamba

Kalbime mektuplar [37]

Sevindirince seviniyorsun.
İstemeden üzmüşsen çok üzülüyorsun...
Vermeyi seviyorsun.
Karşındakinin mimiklerini görmeden de ruhunu görebiliyorsun.
Aşk okyanusuna yelken açmak dışında cesursun...
Dünya heveslerine doymuşsun.
Vefasızlıktan, kıymet bilmezlikten yorgunsun.
Kin bilmez, küslüğü uzatmazsın.
Maddede manada, fizikte, çevrende temizliğe, düzene önem verirsin.
İyilik yapabildikçe huzurlusun.
Ezilmişler için mutsuzsun...
Kalbim!
Sen fena bir kalp değilsin.
İyi ki böylesin...

13 Ağustos 2024 Salı

Tuttum seni

Ondan kaçtın, şundan kaçtın, birilerinden kaçtın, herkesten kaçtın...
Gün gelince, bakalım yalnızlıktan da kaçabilecek misin? 

*

Meğer ne kadar güzel bir diziymiş Trt1 deki Gönül Dağı...
4 sezon oynadığı halde dikkatimi çekmemiş. Bu günlerde hergün eski bölümlerini veriyorlar. Denk gelirsem kaçırmıyorum. Geniş bir oyuncu kadrosu ile kalbe dokunan sözler ve enfes müzikleri ile bayıldım. 

O divanenin güneş toplarken "Tuttum seni, attım içeri" çabasında ölüyorum mesela...Yapımcısından, senaristine, oyuncularına, seçilen mekânlara kadar ödülleri hak ediyor. Vaktim olsa ilk bölümden başlardım bu aile dizisini izlemeye. 


Acaba kalp krizinden ölenlerin canı çok yanıyor mu, çok sancılı bir şey mi,  bu ara bunu da merak ediyorum...


Yukarıda Putin' in gereksiz ve anlamsız Ukrayna işgali ve rezil olması. Aşağımızda tam bir acımasız vahşet ve zulmün -bizim bile bilmediğimiz- her çeşidi. 

*

Bu aşamada (sevmediğim) İran'ın cevap vermesi büyük ahmaklık olur, müttefikler yığınağı yaptılar, zaten bozuk ekonomisyle İran'da binler masum ölur ve alt yapı kalmaz, 50 sene geriye gider. 

*

Her akşam açık oturumlarda alt yazılarda "3.dünya savaşı yakın mı, İran bu gece saldıracak!"yazılarının reyting amaçlı olduğunu bilmeyen evde gıda stoğu yapar...


Hava savunma sistemlerimizde çok iyi bir noktaya geldik, inşallah tamamlarız. Bu bölgede var olmanın şartlarından biri de güçlü olmaktan geçiyor.


Nihayet sabahları serin oluyor. Sıcaklardan kurtulmak üzereyiz. Bereketi alınmış günlerde, Allah kirada oturanlara yardım etsin. Bu pahalılık arasına boca edilmiş ahlaksızlık bu millete yakışmıyor.
Öte yandan şiddet korkutucu boyutlarda. Allah encamımızı hayra tebdil eylesin.


12 Ağustos 2024 Pazartesi

yok

Ölü doğuyor her gün, 
Gittiğinde bittiğim o günden beri...
Bir ümide, bir sevince açılmıyor gözlerim.
Günlerin, ayların adı yok.
Koskoca bir sensizlik boyamış baktığım her şeyi...
Zamanın azalmasının bir ederi yok...
Dilde tat, kalpte hayat, 
Gelecek günde bir amaç yok...
Batan güneşle daha bir azalıyor umutlar...
Geceye sarkıyor, hayat artığı yorgunluklar...
Biçare kelimelerin mecali yok,
Sensiz yaşamanın oluru yok,
Sensiz yaşamanın ruhu yok...


11 Ağustos 2024 Pazar

hasret türküsü


yanaklarında açılan goncaları 
aynada gördün mü yar..?

bir hasret türküsü olarak kalacaksın,
en gizli sancılarımda...

seninle mevsimler hiç hazan olmayacak,
kaldırım kenarı yüreğime ektiğin,
kokunu taşıyan papatya hiç solmayacak...

bana armağan ettiğin baharları,
son nefese dek,
ıslatacak gözyaşlarım...