31 Ağustos 2024 Cumartesi

Gönül dağı'ndan mektup var!

“Mezarı içinde taşıyana, mezar gerekmez!..Kefeni ruhuna biçene, kefen gerekmez!.."

*

"- Gönül dağı dizisi dediniz, galiba 102.bölüme denk geldim. Taner ile Murat Mesut'u birbirine çok benzettim. Siz niye kendinize yalnızlık c/ezası veriyorsunuz hocam?" diye devam eden uzunca mektup...

O güneş topluyor gibi görünen, hüzün toplayan adam..

Taner ömrünü ölen eşine sadakatle tüketmek azminde ya da inadında... (Bahsettiğim gibi 4 senedir bir bölümünü bile izlemediğim için eşini niçin kaybetmiş tam bilmiyorum, oğlunu doğururken olabilir.)

Doğru mu yapıyor? Kendi tercihini, acısını her gün tazeleyen bir adam...Bu noktada Murat’a benziyor...

Ne zor bir konu...
Kaldım böylece!
Ne yazacağımı bilemiyorum. 
Ya devam eder bir şeyler eklerim cevaba benzeyen ya da...

Dizide kalbime dokunan çok güzel derin sahneler var. Senaristler çok iyiler. Güzel insanlar bir araya gelmişler...Kötüler görünüp kayboluyorlar...
Hele eşlerin birbirlerine olan şefkâtleri...Kahvecinin eşinin o insan yüzünü, sonra minübüscünün eşinin  "gülüm" diyerek gül kokan olgun şefkâti insana "böyle bir kadınım olsaymış" diye iç çektiriyor. 

Güzel kadın huzur veren kadındır diye yazmış biri olarak, erkeklerden favorim minibüsçü Sefer...
O ne olgun, yapıcı, sabırlı, güzel bir adam öyle...Keza Cemile'de iyilik dolu bir kalp...Ramazan da çok iyi bir insan ama vasat bir eş, Asuman'ı anlayacak kapasiteden uzak!...

Ciritci Abdullah, kasabının her sıkıntıda başvurulan bilge kişisı...

Bana dizi de anlattırdınız ya Fatma hanım ne diyeyim size...

Bu kadarla bırakayım... Saat: 02:20 olmuş...



30 Ağustos 2024 Cuma

seni yazmak


sana seni yazmak için elimde kalem,
ben kalem sen kağıt,
sen kalem ben kağıt,
belki biz ikimiz bir ağıt...
aynıyız aslında seninle,
aşkı arayışımız, 
yanışlarımız,
yalnızlığa karışmalarımız,
suskunluklarımız... 
o suskunluklarımızda saklı nidalarımız!
şarkılara yaslayıp sırtımızı,
şiire mecalsiz düşmelerimiz...
sana seni yazmak kolay mı?
aşka can adamış bir kadınsın,
kalbime süveyda, aşka Rüveyda'sın...
dört mevsime beşinci mevsimimsin,
eskimezsin.
yine aciz düştüm senin yokuşlarında,
takıldım kaldım saçlarının dalgasına...
sana seni yazamam,
yazarsam kalem acz ile kırılır,
kağıt gamından kendisini yakar!..


29 Ağustos 2024 Perşembe

Hangi göz?


Baş gözüyle bakarsan; cinsi ne olursa olsun hepsinin adı köpek...
Gönül gözü, her köpekte bir Kıtmir'in sadakatine imrenmekte...

Baş gözüyle bakarsan; hepsinin adı kedi...
Gönül gözü, ikram olunan bir Müezza ile haşir neşir...


Hepimiz aşktan geberiyoruz!


Hepimiz aşktan geberiyoruz!
Hece hece, mısra mısra şiirlerce aşka nazire yapıyoruz.

Hangi aşk bu..?

Güneşten kaçan yarasaların, güneşe övgüler dizmesine benzetiyorum!
Bakır da sarı, altın da!
Mecaz ile gerçeği nasıl ayırt edeceğiz ?

Olsun biz aşktan gebermek istiyoruz !
Bir ten bize tuval olsun,
Biz fırçamızla renklerimizi dilediğimizce resmedelim.
Olsun bir şeye benzemese de enteriyör bir eskiz üstüne, lirik soyutlama bir şeylerden nü'ye varmak önemli olan...(Tümevarım bu olsa gerek, boşuna hesaplarla uğraşmışlar.)

Hepimiz aşktan, aşksızlıktan geberiyoruz. (Tamam sen istisnasın, kaidemizde seni mutlu azınlıktan sayıyoruz.)

Şarkılar,şiirler hep aşk üzerine.
Güzel sözler havada uçuşuyor..!
Ama,büyük çoğunluğumuz aşkı bilmiyoruz ve aslında aşk maskesi altında, ucuz güncellemeler peşinde olduğumuzu bile bile...

Ten'e kement atmayı hedeflemiş duygulara aşk diyenlerin bu yazımı anlamasını beklemiyorum!

[*] Eski yıllarda karalamışım. Ekleme çıkarma yapmadan 2024'e aldım.


28 Ağustos 2024 Çarşamba

bakmalısın


aynaya her bakışında;
ki bakmalısın... 
o güzel yüzünün aksini gördüğünde,
ki görmelisin... 
bilmem, benim gibi de sevebilir misin..?
sevmelisin...
bahar goncası yüzünde açan bir hayat var ya,
fırsat buldukça ona dalmalısın...
çünkü ben hep orada yaşayacağım...
bir gün sonsuzluğa karışsam bile,
ki karışacağım...

Rüveyda üzerinden bir mektup!


Ve aleyküm selam.
Hoş gelmişsiniz. 
İltifatlarınıza teşekkür ediyorum. Kitap konusunda daha önce de ifade etmiştim, ilk ve son kez hoş bir tecrübe oldu. 
Çok iyi yazar ve kitapların olduğu bir ülkede hatta dünyada daha fazla cüretkâr olmamalı, haddimizi bilmeli dedikten sonra sorunuza cevabı bir çok okurum gibi zaten kendiniz vermişsiniz, teyide gerek var mı?

Okur özgür, yazan da okura yazdıklarını ayrıca izah etmedikçe özgür!..

Ben bir şarkı dinler iki satır yazarım, bir diziye denk gelir oradan esinlenirim, şahsımla hiç ilgisi olmayan bir kurgu ile şiirimsi yazarım. Dediğim gibi okur özgür, nasıl istiyorsa öyle bağlantı kurar. 

Edebiyatın güzelliklerinden biri de bu aslında, bazı sanatçılarımızda da gördük, meselâ Sevgili Peygamberimiz (sav) Efendimize yazdıkları dizeleri şarkı olarak söylediklerinde bir kadına sandık.
Mazhar Alanson, Murat Göğebakan ilk anda aklıma gelenler...

*

Etiketleri ben sıralamıyorum. Alfabetik idi, okunuş sayısına göre yer değiştirdiklerini fark ettim. Allah'ım nelere dikkat edip, inceleyen dostlarım var. 😊


27 Ağustos 2024 Salı

Acizsin!


Acizsin!
Anca terasta senfoniye su verebilirsin!
Korkaksın!
Aşkın korkaklarla işi olmaz, bunu da bilirsin...
Sen adam, kalan ömrünü böyle yapayalnız tüketirsin!..


Benim için müzik!..

Kim ne zaman icat ettiyse şarkı söylemeyi...ilk sebep eğlenmek, neşelenmek belki de oynamak için mi, yoksa birinin bir derde kahırlanmasıyla mı çıktı, şimdi bunu araştıracak halim yok...

Önceleri vurma çalgılar olmalı, sonra onlara nefesliler eklenmiştir muhtemelen...İnsan sesi ve kullanmayı, derken çeşitli enstrümanları, notaları bulmuştur, kallavi bir hüzne gönüldaşlık yapsın diye...

Bu konunun belgeseline denk gelmek isterdim.
Kim ne zaman keşfettiyse şarkı söylemeyi  iyi yapmış! (Kâinatta var olan musiki bahsi diğer, o ahengi her kalp duyamaz, kulak demedim kalp!)

Şahsen bu adam için müzik/musiki hüznün ifadesidir. Her bir notanın karşılığı, hazanla birer birer dalından düşen yaprak taneleridir...

Benim için müzik, uzaklardır, ötelerdir, gurbettir, sürgündür, nedamettir, şefkattir, hasrettir. Garipliktir, yetimliktir...Arayıştır, mânâdır, Gözyaşıdır, huzurdur..

Kaybedilen gün, yaşanamamış hayat, kavuşulamamış aşk ve nihayet şiirdir...



26 Ağustos 2024 Pazartesi

Yansımalar 37

"İnsan sevdiğini özler. Sevmenin gölgesidir özlemek." [Rüveyda'ya Mektuplar; sh: 39]

Yine, içinde seninle birlikte olamadığımız günlerden bir gün...

Ruhunla, anılarla günün belli saatlerinde, belirsiz köşelerinde seninle sarmaş dolaş konuşsak da yoksun işte!..
Bugünüm de sensiz!
Bugünüm de öksüz bir mahrumiyet...

Yine, içinde seninle birlikte olamadığımız günlerden bir gün... 
Ve ben bir süre şarkılar arasında dolaşıyorum. Olurlara-olmazlara dolanıyorum!

"Eskici" diyerek sokakları arşınlayan adama imreniyorum. O eskileri toplayıp nafakasının derdinde, ben sensiz eskirken, kavuşamamanın derdinde...

Evet içinde senin olmadığın günler, heba olmuş, anlamına erişememiş günler. Özlemek ceza mı, ödül mü onu da bilemiyorum...

Hani bazı hastalıklar vardır, yerler içerler ama tat denen lezzetten mahrumdurlar. Bazı insanlar da koku alamazlar...Çiçeklere yapma çiçek gibi bakar sularlar, bir gülü, bir yasemini avuçlarında koklayamazlar...Sofralarında en güzel yemekler, tat duygusunu kaybetmiş hastalar için bir anlam ifade etmez, onlar sadece bir mecburiyeti yerine getirirler...

Sensiz uyanılan bir güne başlamak da öyle işte Rüveyda, bir mecburiyete uyanmak...
Uyanır uyanmaz önce kalbimdeki senin yüzüne dokunmak ve sonra gelsin mecburiyetler...

Şimdilerde 7/24 anneciğimle olmak mecburiyetindeyim. Allah gecinden versin, ondan sonraya kalırsam, önce bu evde kendi kendime ıslak günlerde yasını tutacağım...Sonra yollar beni nereye götürürse biraz uzaklaşacağım buralardan...Belki bu uzaklık acıma teselli, sana yakınlık olur Rüveyda...

Şu yalan dünyanın bir gerçeği olsun diye sana sarılmak koynumda kalp atışlarımızın notalarını dinlemek isterdim Rüveyda...



25 Ağustos 2024 Pazar

Evet

Evet,
Seninle biz
Bu yolda belki yürüyemedik,
Emeklerken, koşmayı hâyâl ettik...
Çok kere de düştük!
Bazen ağladık,
Bazen ağlarken güldük...
Kalbimizin dizleri kanadı!
Görünmez sargılar sardık!
Yine de çare bulamadık...

Evet,
Bu yolda bazen 
Birbirimizi kaybettik!
Sessizlikle dans ettik!
Üstelik gökte bir nişan da yoktu
Sana varılacak yol çok uzundu!
Gecelerse bir türlü sabahlara kavuşamıyordu...
Bizim gündüzümüz oldu mu?
Hiç unutmam!
Bir kere gözbebeklerinde,
Bir kere de sesinin enginlerinde
Görmüştüm, evet görmüştüm gündüzü...

Evet,
Nasılsın?
Kanamayı durdurabildin mi sevdiğim?
Bak bu gezegen ben olmadan da dönüyor.
Ama sen olmayınca döndüğü belli olmuyor!
Beni sorma;
Hak ettiğim yerdeyim!
Halimin memnunu olmaya memurum!


24 Ağustos 2024 Cumartesi

Her geçen gün kaybediyoruz

Her geçen gün kaybediyoruz; 
hassas kalpli insanları, teşekkürü, özür dilemeyi, nezaketi, centilmenliği, cömertliği...

Her geçen gün kaybediyoruz; iyiliklerle sevinen, kötülüklere üzülen insanları...
Mütevazı, bilge, gözlerinde yaşam sevinciyle, dünyamızın olmazsa olmazı iyilik dolu yüzleri, saygıyı, şefkati, merhameti, vefayı, yardımlaşmayı...

Her geçen gün kaybediyoruz; 
iyiden, doğrudan, güzelden yana ne varsa...San'atı, vakarı, estetiği, asaleti, kısaca güzel ahlâkı..
Daha da acısı kaybettiğimizi de fark etmiyoruz...



21 Ağustos 2024 Çarşamba

Cellatın satırı

O,
Unutmakla anmak arasına, 
kalbimin başını, 
cellatın satırına yasladığım!..

Bütün oluşlar, 
Olamayışlar o satırın bir cümlesinde...

Unutmak mı?
Sürekli anarken...
Anmak mı?
Sürekli unutup hatırlarken...

Nurla zulümat gibi!
Küfürle tevhid gibi!
Melekle şeytan gibi!
Bir yol ayrımında, 
Mahbub mu muhip mi?

Gaflet mi dedin!
Bazen ayıklığa tek çare...

20 Ağustos 2024 Salı

Sessizlik [16]


Bazen, 
bu sessizlik, 
çıldırmanın dibine düşmek gibi, uçurumlarca...

*

Not: Sessizlik etiketinde teknik bir problem olmuş, düzelttim. Ve evet bu etiket altında yazdıklarımı da seviyorum.




Gönül dağı

"Bazı insanlar bu hayatta, bazı şeyleri hiç bilemeden, tadamadan gelip geçerler!.." diye iç geçirdim izlerken.

*

Kaç sezondur haberim olmamış...
Gönül dağı...
Bu dizide insana dokunan şeyler var.

Önce o dağda birbaşına elekle güneş toplayan muhterem...
Ne zaman tuttum seni, aldım kalbime, pardon içeri dese ben, ben olmaktan kanat çırpıyorum.

Müzikleri şahane...
Komedi, dram içiçe...
Seçilen set harika: Sivrihisar 
Yerli, bizden, içimizden...
Haftaiçi hergün 16 gibi vakti olanlara veriyorlar.

Belki yakında başlayacak 5.sezonunu izlemek nasip olur.



Bazı hikâyeler finalsizdir

Bazı hikâyeler finalsizdir...
Nefes aldıkça, naftalinsiz, küfsüz, hep taze, hep yeni, hiç bitmez...

Bazı hikâyelerin finali görünüşte gerekse bile, kalpte kabul görmez!

Bazen taraflar karşılıklı final anlaşması yapsalar da kendi dünyalarında o sessiz yangın hiç sönmez...




19 Ağustos 2024 Pazartesi

Saat: 22:33

Akşamları zaman geceye ilerledikçe, hüzünlü yorgunluklar da hücum etmeye başlıyorlar!

Öteki odadan annemin kâh ağrılarından inleyişleri kâh uykuda sayıklamaları içimin sessizliğini delip, manasız bir heyula nöbetçisi gibi duran duvarlara çarparak kalbimin kapısını kederle dövüyorlar!

Bazen kulaklık takıp bütün seslere mola yapsam da arada anneme bir şey olur, bana seslenirse diye o da uzun süremiyor...

Zaten ne uzun sürüyor ki şu kısa dünya hayatında...

Sen diyorsun ki "eskisi gibi uzun yazı şiirler yazmaz oldun abi..."
İşte sana sebeplerinden bir minik örnek...Uzun yazmalara hal mi kaldı a çocuğum!..

Her şeyi çok hızlı yaşıyoruz, yaşamayı bile baştan savar gibi bir halimiz var...

Ve çok şey değişti, ben doğduğumdan bugüne dek...Kalitesini, sahiciliğini, güzelliğini kaybederek...
Yaşamak karakterini kaybetti çocuğum.

İnsan yapısını bozduğu gıdalarla doyamayınca, birbirinin canına kanına yöneldi! İğrenç ötesi değil mi? 

Kimsede merhamet, vicdan, insaf,sevgi, saygı kalmadı...
Sabaha nasıl gözlerimizi açacağımıza dair umutulu beklentilerimiz yok!
Kaygılarla hangi gelecek tesis edilebilir Allah aşkına!

İki satır da olsa, böyle bir iklimde kelimeler dökebildiğime şükrediyorum. 
Yok, gözgöre göre yok edilen insanlıktan gece gece bahsetmeyeceğim, bu kadar sikleti bu terazi tartamaz!
Zaten tartamıyoruz, taşıyamıyoruz, bu utancı!

geçemedim!


Boyum kısa kaldı bu aşka, 
İleriye geçemedim!
Leylâ'da bir Mecnun damarı vardı da, 
Ben içine giremedim..!



18 Ağustos 2024 Pazar

Yazık!

- Bazı okurlar politik konularda da yazmamı istiyorlar. Zaman zaman yazdığım oldu ama bir süre geçince   -blog formatıma uymadığı için-  unutmazsam siliyorum. Tenkit yazıları yazarsam inanın hemen her görüş, partili mutsuz olur! Bir de esasen politikayla çok fazla ilgili değilim, sevmediğim bir alan. Gerektiği kadarıyla iktifa ediyorum. Aşağıda somut örnekler vermeksizin, temel prensiplerden kısa bir yazımı arz ediyorum:

*

• Zekâtı verilmiş, helal,meşru zenginliğe sözümüz olamaz. Hele o zengin bir de cömertse, gizli açık veriyorsa...

• Sözümüz politikaya atılıp, bir vekil maaşıyla, yalı, daireler, bankalarda yüksek meblağda her cinsten hesaba malik olup, en pahalı lüks araçlarla bu milletin içinde gezmeye sıkılmayanlara!..

• Hangi partiden olursa olsun, mikyasımız, ölçümüz, kıymet hükmümüz budur ve bir yandan "dava ve şuurundan" bahsederken, diğer yandan süratli, anormal servet artışının sahibi liderin,vekilin, müdürün gönlümüzde saygın ve güvenilir bir yeri yoktur!

• Ezanların okunduğunu köpekler bile fark ediyorlar da ey sen gafil geveze, 5 dakikacık dünyadan kopup, o ezanı şerife hürmetle icabet edemiyorsun! Yazık sana!


17 Ağustos 2024 Cumartesi

Başka şeyler olabilirdi!

Başka şeyler olabilirdi, 
Bambaşka şeyler...
Zamanı çok renkli ve dopdolu yaşayabilirdik...
Kaygıların, kuralların, yerleşik yargıların uzağında,
Başka şeylerin zirvesinde, 
Bambaşka bir dünyanın Everest'inde...
Dilediğimiz, özlediğimiz gibi tadına varabilirdik...
Şimdi,
Ne kadere sitem edebilirim,
Ne de seni suçlayabilirim...


16 Ağustos 2024 Cuma

İnan Aze, inan!


Bir gürz sesiyle düz olunca dağlar
İnan Aze, inan!
Taşa serdiğin mendil kuruyacak
Ve namlusu değmişken şakağına hasretin
Bir hayatçık uykuyla, tüm ölüler uyanacak...

Kanarya Banu Dağ 


Senden sonra

"Sen de ben de En Sevgili’nin oğullarıyız. Onun gölgesiyiz, onun bendesiyiz. Seni de çok özledik, selam üzerine olsun onu da çok özledik!" diye bitirmiş Kemal Sayar öznesi babası olan edebi yazısında...

Güzel başlamışken bu final beni üzdü! İncelikten uzak bitirmiş çünkü...

Önce babasını özlemiş, derken "En Sevgili’nin oğullarıyız!" cür'etli cümlesinden sonra "Onu da (sav) özledik" ilavesi! Biz En Sevgilinin ümmetiyiz. 
Nesirin tamamını bloğumun "Kıskandığım şiirler" kısmına almaktan bu sebeple vazgeçtim!

Kimine göre "ne var bunda, adam yazısında Hz. Peygamberimizi de anmış"
Benim gibi düşünenler içinse bu final olmadı! İşbu (da/de) var ya...Cinayet bir bağlaç oluvermiş! 

Bir kere ne haddimize Onun (sav) oğulları olma rütbesi, kim veriyor bunu bize? Efendimiz (sav) biz ahir zaman ümmetini, ashabına "Kendisini görmeden iman eden kardeşleri olarak vasfetmişken" hem de...

Baba seni çok özledik, En Sevgili Peygamberimizi de...
Bu cümlede Sevgilimiz (sav)e özleme sırasında 2.lik verilmiş gibi bir edep hatası oluyor. Muhterem Sayar'ın yerinde olsam nesiri yalnızca babama has kılmışken, öylece bitirirdim. Peygamber özlemini ayrı bir şiire bırakırdım...

Tamamını buradan okuyabilirsiniz:




15 Ağustos 2024 Perşembe

bitmesin, bilinmesin



Bitmesin, 
Rüya gibi sürsün son nefese kadar,
Nefesinin nefesime karıştığı demler..
Ah yar!
Bilsen, bu gönül hep adını heceler, 
Uzasın geceler, 
Tükenmesin kelimeler.
Sabahlar uğramasın bize. 
Ne başı, ne sonu, 
Bilinmesin...

14 Ağustos 2024 Çarşamba

Kalbime mektuplar [37]

Sevindirince seviniyorsun.
İstemeden üzmüşsen çok üzülüyorsun...
Vermeyi seviyorsun.
Karşındakinin mimiklerini görmeden de ruhunu görebiliyorsun.
Aşk okyanusuna yelken açmak dışında cesursun...
Dünya heveslerine doymuşsun.
Vefasızlıktan, kıymet bilmezlikten yorgunsun.
Kin bilmez, küslüğü uzatmazsın.
Maddede manada, fizikte, çevrende temizliğe, düzene önem verirsin.
İyilik yapabildikçe huzurlusun.
Ezilmişler için mutsuzsun...
Kalbim!
Sen fena bir kalp değilsin.
İyi ki böylesin...

13 Ağustos 2024 Salı

Tuttum seni

Ondan kaçtın, şundan kaçtın, birilerinden kaçtın, herkesten kaçtın...
Gün gelince, bakalım yalnızlıktan da kaçabilecek misin? 

*

Meğer ne kadar güzel bir diziymiş Trt1 deki Gönül Dağı...
4 sezon oynadığı halde dikkatimi çekmemiş. Bu günlerde hergün eski bölümlerini veriyorlar. Denk gelirsem kaçırmıyorum. Geniş bir oyuncu kadrosu ile kalbe dokunan sözler ve enfes müzikleri ile bayıldım. 

O divanenin güneş toplarken "Tuttum seni, attım içeri" çabasında ölüyorum mesela...Yapımcısından, senaristine, oyuncularına, seçilen mekânlara kadar ödülleri hak ediyor. Vaktim olsa ilk bölümden başlardım bu aile dizisini izlemeye. 


Acaba kalp krizinden ölenlerin canı çok yanıyor mu, çok sancılı bir şey mi,  bu ara bunu da merak ediyorum...


Yukarıda Putin' in gereksiz ve anlamsız Ukrayna işgali ve rezil olması. Aşağımızda tam bir acımasız vahşet ve zulmün -bizim bile bilmediğimiz- her çeşidi. 

*

Bu aşamada (sevmediğim) İran'ın cevap vermesi büyük ahmaklık olur, müttefikler yığınağı yaptılar, zaten bozuk ekonomisyle İran'da binler masum ölur ve alt yapı kalmaz, 50 sene geriye gider. 

*

Her akşam açık oturumlarda alt yazılarda "3.dünya savaşı yakın mı, İran bu gece saldıracak!"yazılarının reyting amaçlı olduğunu bilmeyen evde gıda stoğu yapar...


Hava savunma sistemlerimizde çok iyi bir noktaya geldik, inşallah tamamlarız. Bu bölgede var olmanın şartlarından biri de güçlü olmaktan geçiyor.


Nihayet sabahları serin oluyor. Sıcaklardan kurtulmak üzereyiz. Bereketi alınmış günlerde, Allah kirada oturanlara yardım etsin. Bu pahalılık arasına boca edilmiş ahlaksızlık bu millete yakışmıyor.
Öte yandan şiddet korkutucu boyutlarda. Allah encamımızı hayra tebdil eylesin.


12 Ağustos 2024 Pazartesi

yok

Ölü doğuyor her gün, 
Gittiğinde bittiğim o günden beri...
Bir ümide, bir sevince açılmıyor gözlerim.
Günlerin, ayların adı yok.
Koskoca bir sensizlik boyamış baktığım her şeyi...
Zamanın azalmasının bir ederi yok...
Dilde tat, kalpte hayat, 
Gelecek günde bir amaç yok...
Batan güneşle daha bir azalıyor umutlar...
Geceye sarkıyor, hayat artığı yorgunluklar...
Biçare kelimelerin mecali yok,
Sensiz yaşamanın oluru yok,
Sensiz yaşamanın ruhu yok...


11 Ağustos 2024 Pazar

hasret türküsü


yanaklarında açılan goncaları 
aynada gördün mü yar..?

bir hasret türküsü olarak kalacaksın,
en gizli sancılarımda...

seninle mevsimler hiç hazan olmayacak,
kaldırım kenarı yüreğime ektiğin,
kokunu taşıyan papatya hiç solmayacak...

bana armağan ettiğin baharları,
son nefese dek,
ıslatacak gözyaşlarım...







10 Ağustos 2024 Cumartesi

Severim böyle hediyeleri

 
Dün yayınlamaya fırsatım olmadı. Değerli arkadaşımdan güzel bir doğum günü armağanı videoyu, burada saklarken, kendisine çok teşekkür ediyorum. [*]

Tebrik mailleriniz gelmeye devam ediyor, samimi dualarınız öyle kıymetli ki Allah razı olsun. Teşekkürlerimi buradan yapmış olayım.

[*] Bloggere de bir şeyler oldu. Kendiliğinden video siliyor ve sonrada yüklemek mesele!






9 Ağustos 2024 Cuma

Şefkat ağlatır


"Rabbim senden razı olsun..
Sevsin..sevdirsin…sevindirsin..
O hüzün yüreğine inşirah nasip etsin
Yüreğin hafiflesin inşallah..

Şifa bulduğun, huzurlu olduğun, mutlu hissettiğin anlarla dolsun zamanların..
Sevgiyle, muhabbetle…
Gönlünce huzurla...☕️🍫

İyi ki varsın…
Yüreği Hisli…
Özü sözü bir, kalbi dilinde merhameti gönlünde, hüznü gözlerinde, şefkati umman Sen güzel adam ..

Yüzünden Tebessüm ..Ömründen huzur eksik olmasın..
Sen iyi ki doğdun iyi ki varsın.."

*

- Bu yıl, yalnızca ilk gelen mektubu burada saklarım diye karar almıştım.
Ve tabii cidden istemesem de, almayın diye adeta yalvarsam da ailemden ilk gelen hediyenin fotoğrafı ile konuyu noktalamak istedim. (Daha köpüklü yapabilirdim, ilk denemem bu sayılmaz.)

Arayan, hatırlayan, dualarına katan herkese sonsuz teşekkürler...


Bugün doğum günün adam!

Bir mahrumiyetin hasretini taşıdım,
Koca bir ömür...
Bazen bendeydi hatalar,
Bazen onlarda, tonlarca...
İnsan her lisanı öğrenebilir de
Meramca bilmek herkese nasip olmuyor...
Böyle böyle, yene yenile,
Razı oldum yenilmeye...
Herkes gibi olamadım, 
Renkler içinde nasibime gri düştü...
İnsan bazı şeylerin künhünü görmemeli şu hayatta...
Fazla duygusallık zehirdir meselâ...
İnce eleyen, çabuk elenir anlayana...
Böyle böyle, yene yenile,
Razı oldum yenilmeye...
Sevmeye ve iyiliğe küsemedim yine de...
Yıllarım mahrumluk, pişmanlık ve hasretle geçti, bitiyor...
Doğan gün bir müjde getirmiyor,
Giden güneş, hüzünle el sallıyor...
Milyarlar içinde yapayalnız bir adam,
Doğum gününde ağlıyor...



8 Ağustos 2024 Perşembe

Zerre

Tüm kavgalarımızı yaptık seninle,
Galibinin olmayacağını bile bile...
Bizi biz üzdük, kader diye diye
Vuslatsız yaşarken, güzeldi yine de...

Tüm kavgalarımızı yaptık seninle,
Geriye zerre umut kalmasın diye,
Barışı biz öldürdük kendi ellerimizle...
Şimdi yaban bir sancı kalplerimizde...



7 Ağustos 2024 Çarşamba

Kadın


Bir kadınla tartışan, polemiğe giren erkeklerin büyük çoğunluğu kaybetmişler ve kadın istediğini almıştır.

Tartışan, uzatan kadın, sevdiği için vazgeçmeyen kadındır.

Susan kadın, ya şiddetten sindiği için susmuştur ya vazgeçtiği için ki aynı kapıya çıkar.

Bob Marley'e aitse yukarıdaki anlama göre de susunca yolunda olmalı ki tezat olup, konuşa konuşa vedayı aralamasın...

Gerçekten birisine susmak, ona verilmiş büyük bir cezadır.

[*] Kendimi biliyorum, istesem pek çok konuda hatta bir fotoğraftan konu bulur yazıya dökebilirim. Şiirden kolay...
Fark ettim ki o 4 aylık veda ile yazmamaya kendimi iyi angaje etmişim, zor döndüm ve şu kesin; artık yazmaya eriniyorum, eskisi gibi terapi oluyor mu, onu da bilmiyorum... Geçer mi, biter mi zaman gösterecek...


6 Ağustos 2024 Salı

Ihlamurlar çiçek açtığı zaman

 

Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü 
Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü 
Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü 
Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana 
Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana 
- Ihlamurlar çiçek açtığı zaman. 

Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden 
Dağlar çivilendikleri yerde çürümeden 
Bebekler hayta hayta yürümeden 
Geleceğim diyorum, geleceğim sana 
Ne olur kesin bir takvim sorma bana 
- Ihlamurlar çiçek açtığı zaman. 

Beklesen de olur, beklemesen de 
Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende 
Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde 
Hangi ses yürekten çağırsa beni sana 
Geleceğim diyorum, takvim sorma bana 
- Ihlamurlar çiçek açtığı zaman. 

Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi 
Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi 
Sevda duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi? 
Başka bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana 
Kesin bir gün belirtemem, n'olur takvim sorma bana 
- Ihlamurlar çiçek açtığı zaman. 

Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden 
Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben 
Yeter ki bir çağır beni çiçeklendirdiğin yerden 
Gemileri yaksalar da geleceğim sana 
On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana 
- Ihlamurlar çiçek açtığı zaman. 

Bak işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif 
Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız 
Ey benim alfabemdeki kadîm Elif 
Ne güzellik, ne de tat var baharsız 
Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana 
Geleceğim diyorum, biraz mühlet tanı bana 
- Ihlamurlar çiçek açtığı zaman. 

Ihlamurlar çiçek açtığı zaman 
Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan 
Kimseye uğramam ben sana uğramadan 
Kavlime sâdıkım, sâdıkım sana 
Takvim sorup hudut çizdirme bana 
Ben sana çiçeklerle geleceğim 
- Ihlamurlar çiçek açtığı zaman... 

Bahaettin Karakoç 



İncirler çiçek açarken

"Sen bana ezan çiçekleri açarken" göründün...
İncirler çiçek açarken de geleceğini söyle...
Son nefesime kadar bekliyor olacağım...
Unutma, incirler çiçek açarken!..


[*] Çiçek açmadan meyve veren tek ağaçmış incir...


5 Ağustos 2024 Pazartesi

İnsanlar, insancıklar!


İnsan, yaşarken en çok kendi zatını tanımayı ihmal eder. Hatalarını önemsemez, sürekli yaptıkları zaten artık hata olmaktan çıkmıştır (!) 

İçimizdeki o doymak bilmeyen arsız düşmanımız; nefsimiz. 
Sürekli menfaat hesabına göre diyalog kurgular. (Hiç sevmem öyle tipleri.) 

Ve insan kendisine sürekli iyilik  beklentisi içindedir. Kendisi yapmasa da olur ama ona iyilikte kesinti, mola olmamalıdır. İyilikleri ve iyi günleri çabuk unutur. İnsan gerçekten nankördür. Vefası azdır. (Bu tipler de sevilecek gibi değil değil mi?)


4 Ağustos 2024 Pazar

Aşk ve ölüm

''Aşk ve ölüm'' kelimeleri size neler düşündürür ?"

Bloğum ilk günden bu ana kadar başka ne ki ?

Aşk der, ayrılıklar üzerine çalarım sazımı, ölüm der, günahkarlığıma yakarım ağıtlarımı...

Aşk der, aşkın mecaz kıyılarında kulaç atarken, boğulur, bunalır; hakiki aşktan nasipsizliğime yanarım...

Ölüm der, nasıl öleceğimin  merakı ile gün sayarım...Bazı insanların şu dünyada fazla yapacak bir şeyleri kalmayınca, mutlu da değillerse, ruhi doygunlukları da tamamsa, ölüm ve ötesini merak etmeye başlarlar, gerçi ben, 15'li yaşlarımda anneannemin ölümü, mezara konuluşunu gördüğüm anda beri  ölüm hakikatinden hiç kopmadım çok şükür.

Aşk; aşkım... Ne kadar sahte, iğreti bir kelime oldu ''aşkım'' diye eşlerin, sevgililerin birbirine hitap etmesi...Belki bazen ağız alışkanlığı ama, aşkım demek büyük iş ve buna layık olmak gerektiği kadar, içten eriyerek söylemek de şart.

Babamın bir arkadaşı vardı, ilkokula gittiğim zamanlar, bazen yüzü asık gelirdi babamın yanına, babam ona sorardı ''Ne o hava bulutlu Nami !?'' 
Nami amca tebessümle ''hanımla aşk yaptık !'' derdi.
Aşkla ilk tanışmam değilse de, aşk kelimesini ilk duyuşum o zamanlardır.
Nami amca kibar adamdı, eşi de...Ve yakın dostu babama tatsızlığı böyle telaffuz ediyordu. 

Yıllar sonra aslında evliliğin de bir nevi (sabır) savaş olduğunu anlamıştım. Aşk, çok kez burada yazdığım gibi bir şimşek, yıldırım kalbe düşen...Cazibe kanunlarının tabii bir oluşumu.

Aşk ve ölüm...

Bir çırpıda bu soru için aklıma gelenleri şöyle noktalayayım:

Aşk ve ölüm...

Aşkla, aşkın sahibine, ölüm balonu ile yükselebilme duasıyla...

https://muratmesut34.blogspot.com/2024/08/usumek-mevsimi.html




3 Ağustos 2024 Cumartesi

Bir fotoğrafın düşündürdükleri

"Beterin beteri var!"
"Allah bu günlerimizi aratmasın!"
"Şükrederseniz nimetler artar."
"Kişinin bulunduğu halden daha iyi hali istemesi şükürsüzlük değildir."

Fotoğrafa bakarken aklıma gelenlerden bazıları...

Bizim eskici pazar günleri bile çalışıyor...

Fakirlik, açlık sınırında, zoraki göç, evlerinden, yurtlarından sürülen insanlar, bir hırs yüzünden öldürülen masum canlar...

Tedirginliği artan hayat...
Gelecek kaygısı...
Ahlâki/insani değerlerden hızla uzaklaşan bir gezegen...

Yağmurların bereket yerine (seller) ölüm olduğu, kurak zamanlar...

Huzursuz kaotik bir dünya...



2 Ağustos 2024 Cuma

Bir amacı olmalı insanın

Bir davan olacak, bunun için önce insanlığının ve insaniyetin farkına varacaksın...

Adalet, vicdan, merhamet, saygı, insaf...olmazsa olmazların olacak.

Davanın ne olduğunu tespit ettiysen, o davanın bilgi ve bilinci eşliğinde ahlakın yaşantın ve davranışlarında görülecek.

Bilgide iyi, yaşamakta kötüysen sus! 
Zira davaya zararsın, dava diye boşa geveleyip suistimal etme!
Bilgini bilinç yapmak için yaşamına katman, yaşaman gerekir.
Davası mide ve altı olanlarınkine zaten "dava" denilemeyeceğini biliyoruz, mecazen dava diyerek ikiye ayırıyoruz; süfli ve ulvi dava diye...

Davan Allah katında geçerli, makbul olursa davadır. Aşırılıkları olmayan gerçek bir dava. Haksızlıklar karşısında susmayanların, adil bir dünya için varlığını adayanların davası...

Bu dünyaya niçin gönderildiğini, amacını, gayesini öğrenmiş bir insanın davası da orada başlar. 

Bir davaya tutul ki, Leyla da sen ol Mecnun da...


1 Ağustos 2024 Perşembe

Unuttur kendini! -X-


Unuttur kendini!
Kalemi, kelimeleri, şiirleri
Ve yazmayı ve seni...
Ve sensizliği...