Yeniden doğar gibi kelimelerin kan misali akışını oluşturma zamanı geldi diye düşünüyorum… Artık sessizliğin alfabesi sözcüklere dökülmeli ve size yazarak içimi dökmeliyim…
Ey Şair!
Hüzün dolu bu gözler, yapamıyorum her seferinde iyiymiş gibi davranamıyorum! Kelimelerin ruhumdan çıkışını önlemeye çalıştıkça daha fazla boğuluyorum... Kelimelerim zehirliyor beni!
Ve ''unut gitsin!'' demeyle olmuyor hiçbir şey...
Siz unutabiliyor musunuz illa bu konu için değil herhangi bir konu için de? Sevda dediğimiz şey oyun değil... İstediğimiz zaman terk edemiyoruz sahneyi... Eğer bir oyunun içindeysem benim rolüm neydi burada?
Ey Şair!
Canım çok yanıyor, gün geçtikte daha çok eriyorum... Artık kendimi görünmez biri olarak hissediyorum, yokmuşum gibi yani... Bu da beni çok üzüyor, gittikçe uzaklaştığınızı hissediyorum... Daha doğrusu bana bir süreliğine katlanmak zorundasınız bunu biliyorum!
...............................
Ey Şair!
Bu saatten sonra ne söylesem boş zaten ve gün gelince siz de gideceksiniz... Oysa ben hep kalacağıma yani unutmayacağıma inanıyorum... Şu andan sonra sizin mutluluğunuzdan başka bir şey istemiyorum...
Bu gün Kent Park'a gitmiş kadar oldum. Her bir adımdan siz geçmişsinizdir diyerek heyecanlandım! Ve kime rastladım biliyor musunuz? Hiç kimsenin yüzünü bilmediği ama benim onu hissederek onun olduğuna inandığım kişiye rastladım, evet Rüveyda idi o...
Ne kadar güzel, zarif bir kadındı öyle... İnsan yüzüne bakmaya kıyamaz o derece yani... Bence iç güzelliği dışa vurmuş olmalı... Kendisiyle konuşma fırsatım olmadı maalesef... Galiba o da sizi arıyordu, sizi buldu mu peki? Belki de ben yanlış hissediyordum, gidip sormak varken... Ah,bunu yapmalıydım!
Ne kadar sevsem de, bu durum benim canımı acıtsa da bunu sizin mutluluğunuz için yapmalıydım, onu o kadar aramışken, özlerken, isterken... Ama gel gör ki olmadı... Her şeyi elime yüzüme bulaştırdım her zamanki gibi... Ona sonrasında rastlamadım uzun bir yürüyüşten sonra kendimi oturduğum koltukta buldum... Nasıl bir hayaldi bu böyle gerçek gibiydi... Tıpkı sürekli sarıldığım, sizi hissettiğim gibi gerçekti...
Rüveyda renkleri çaldığından bu yana hala kapkaranlık sonbahar gecesi... İlkbahar gelmiyor Şair... Hazan bitmek bilmiyor kendimi güney kutbunda yaşayan biri gibi hissediyorum. Ve Rüveyda renkleri özgür bırakmadıkça bu böyle devam edecek gibi...
Rüveyda ben olmak isterdim, hem de çok isterdim... Ama biliyorum ki ben Rüveyda olamam... Her şeyi mahveden aptalın tekiyim sadece...
Ey Şair!
Ruhun mutluluğu süzdüğü şu zamanda ufak tebessümler oluşturmaya çalışıyor kalemim ve gitgide köreliyor... Vasıfsızlaşıyor ruhum geçen her vakitte...
Cümlelerin yalnızlığını da ekliyoruz hayatın boşluklarına,dolmayan boşluklar haykırışlarla birleşiyor ve bir bütün oluşturuyor sanki... Bu boşluklar içinde her şeyin bittiğini gören ben çare aramakta değilim... Buna bile bile katlanıyorum!
Canımın her yanışında size sarılmış vaziyette buluyorum kendimi ve sakinleşiyorum... Bana huzur, mutluluk, sevgi veriyor bloğunuz. Çünkü siz........ Ben ise her seferinde can sıkıcı biri... Bunu bilerek yapmıyorum ki ama...
Şu korona sürecinde daha çok düşünür oldum ........... kendimi alıkoyamıyorum... Size uzaktan baka kalıyorum. Yapacak bir şey kalmadığını ve yazmasam iyice delireceğimi biliyorum. Bana katlanmak zorunda olduğunuzu da… Söyleyecek çok sözüm varken yine kelimelerin zehirlemesi gerçekleşiyor… Devam edemiyorum…
Sevgiler
_____________
Sanki Stefan Zweig'ın ''Bilinmeyen bir kadının mektubu''nu okuyor gibiydim.
''Ey Şair!'' diyerek bir muhataba yazmanızı, edebiyat adına kurgulanmış kabul ettiğim ve mektuplarınızdaki cümlelerin ustaca dizilişlerini, samimi duygu yoğunluğunu çok kıymetli bulduğum (hatta imrendiğim) için, gelen mailinizi silmeden önce burada saklamak istedim.
Sizin gibi yazabilmeyi isterdim. (MM)