susmuştum onca zaman, tanıyabildin mi bari?
madem tanıdım diyorsun, neden sesli konuştum o zaman!
Sevgili Rüveyda,
Hani insan, yazın uzun günlerinde, niyet ettiği oruçla, akşam gün batana kadar güzel bir sabırla yemekten içmekten yana beklentisizdir ya... Bu adam artık kavuşma mükâfatını düşünmeden, hatta belki de istemeden sizi sevmeye alıştırdı gönlünü...
Bulmak belki de anlamını yitirmektir bir sevdanın. Ve belki bazen bulmak, kaybetmektir.
Ah hâlden anlayanlar! Beri gelin! Beri gelin ve harfsiz,
kelamsız anlayın hâlimden…
Belki hastalıklı bir şey gibi görünebilir ama seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli diyen şarkıyı yazana sormalı sebebini. Bazen sebep sonradan gelir, gözyaşı gibi...
- Bir gün Mihriban’ı göreceğinize inanıyor musunuz?
- Bilmiyorum, görmek de istemiyorum. Değişmiştir şimdi.
Ben onun nazarında değiştim, o benim nazarımda değişti.
Niye görelim? Öyle kalsın ya...
İnsanların gönülde kalması, gözde kalmasından daha iyidir.[1]
Seni ruh tuvalimde flu olarak hep masum, hep güzel resmetmekle yetinmeliyim. Hep böyle soyut kal ki ben de seni son nefesimle birlikte ötelere götürebileyim.
Sanki cennetlik bir sevdaya talibim. İçimde sana dair besleyip büyüttüğüm aşk bu dünyaya ait değil. Bu dünyanın kelimeleriyle izahı da bu sebeple müşkül, bu yüzden
biçareyim, bu yüzden kifayetsiz… Bitme içimde Kalbim.
Yazmaya güç yetiremeyip herkesin bitti dediği yerde, sen bir mucize gibi yeşer, tomurcuk tomurcuk yine, yeni, yeniden, hep… İçimde açsın baharın, kokunda yokluğa karışayım.
Bitmesini istemediğiniz neler var hayatınızda... Yaşamak gibi mi, mesela? Oysa ben bundan emin değilim, sanırım bu günlerde yine hasretim nüksetti, iyice meyus, melul bakar oldum, görebildiğim ne varsa!
Annem tek sermayem, ona hizmet etmek, duasını almak, onu neşelendirmek için bazen şaklabanlıklar yapmak… Öyle güzel gülüyor ki… Seninle en güzel zamanım, akşam çay servisi yaptığın, karşılıklı çay sohbetimiz oğlum. diyor. Yüz versem hemen musluğu hazır akmaya… Sulu gözlülüğüm de ona çekmiş. 75’ine vardı. Onunla yaşlılığın zahmetlerini, hastalıkları, birisine muhtaç olmaklığın sıkıntılarını bire bir yaşıyor ve dua ediyorum: Hakkımda hayırlıysa beni o kadar yaşatma Allah’ım... Annemin bana ihtiyacı olmadığı zamanlarda, erkenden yatağa girip çekiyorum yorganı üzerime; bir kalkan, bir sığınak gibi...
Bazen, ben bile kendime katlanamıyorum. İyi ki evimde tekim, böyle zamanlarda yazık olurdu, sıkıcı hâllerime katlanmak zorunda olana... Belki de o zaman böyle olmazdım, söz gelimi sen Rüveyda, bu evde olsaydın... Kalbim diye diye kalbinden öperdim seni.
Dün gece bir şiir karaladım, sonra yırtıp attım! Bazı şiire benzerlerimi sana bile göndermiyorum Rüveyda... Şiir aşktır, aşk da şiir. Şiir kitapları farklı okunmalı, özel/ güzel bir kadın gibi...
Elinize alıp diğer kitaplar gibi bir solukta bitiremezsiniz; bitirseniz, şaire büyük haksızlık yapmakla kalmaz, kendinize, edebiyata da ihanet edersiniz, şiirden, aşktan yana...
Seni de öyle, hiç bitirmeden, yitirmeden, edebi bir eser gibi, ebediyen okumayı ne çok isterdim...
Bazen seni piyano çalarken hayal ediyorum. Ben de arada söylüyor ya da şiir okuyorum. En çok da, seni seyrediyorum, tuşlar üzerinde narin narin gezinen parmaklarına dalıyorum. O öpülesi, kenarından bir çocuğun elini ısırır gibi dokunulası parmaklarına... Ah Rüveyda!
Belki sen beni çok severdin. Kıyamazdın yok yere olmaz şeyler için üzmeye… Hayat seni zaten yeterince üzmüş! der, basardın göğsüne anne gibi, yâr gibi, yâren gibi, yârim gibi...
Kendimi emniyette hissederdim, başıma konfeti gibi düşen nefesinin sıcaklığında. Bu gece soğuk yastığım yerine, göğsüne şiddetli bir ihtiyaç duyuyorum, affet beni... Yetimim, öksüzüm, yersizim, yurtsuzum bu gece de...
İflas etmiş bir müflis gibi, geziyorum, ıslak kaldırımlarda, kedilere, köpeklere yoldaşlık ederek. Elim yıpranmış cebimde, gönlüm sende...
Şair ne güzel demiş:
Beni kimsecikler okşamaz madem,
Öp beni alnımdan, sen öp seccadem...[2]
Şimdi çekip alıyorum, ıslak kaldırımlarda şefkat dilenciliği yapan ruhumu ve kalan mektubuma, gönlümün tavan arasında devam ederek...
Sana devam etmeyi bir lâhza aksatmamış Murat
[¹] Abdurrahim Karakoç
[²] Necip Fazıl Kısakürek