''M.S. II. Yüzyılda yaşamış bir kilise babası olan Lactantius ’un (ö. M.S. 340) aktarımına göre Epikür kötülük problemini bir ikilem biçiminde şöyle formüle etmiştir:
Tanrı, ya kötülükleri ortadan kaldırmak ister de, kaldıramaz; veya kaldırabilir, ama kaldırmak istemez; ya da ne kaldırmak ister ne de kaldırabilir, yahut da hem kaldırmayı ister hem de kaldırabilir. Eğer ortadan kaldırmak istiyor da kaldıramıyorsa, O güçsüzdür; ki bu durum Tanrı’nın karakteriyle uyuşmaz; eğer ortadan kaldırabiliyor fakat kaldırmak istemiyorsa, O kıskançtır; ki bu da aynı şekilde Tanrı ile uyuşmaz; eğer O ne ortadan kaldırmayı istiyor ne de kaldırabiliyorsa, hem kıskanç hem güçsüzdür, bu durumda da, Tanrı değildir; eğer hem ortadan kaldırmayı istiyor hem de kaldırabiliyorsa -ki yalnızca bu Tanrı’ya uygundur-, o zaman kötülüklerin kaynağı nedir?
Ya da o kötülükleri niçin ortadan kaldırmamaktadır?'' paylaşım burada bitti.
Lactantius, Bilgin Gazali'ye yetişse şüphesiz bu sorusunun cevabını alacaktı. Hikmet ile ilim/bilgi faklı şeylerdir.
Aynen bilmek ile anlamak arasındaki müthiş fark gibi..
Herkes çok şeyi bilir ama anlamak, idrak etmek ayrı bir nasip işidir.
Lactantius Tanrı'yı (yani Allah'ı) vasıflandırıken aklı esas alıp vahiyden uzaklaştığı için sorusunun cevabını muhtemelen çözümleyemeden göçüp gitmiş bu dünyadan..
Kur'an insanın yaratılıp, yeryüzüne halife yani vekil olarak indirildiğini bize haber vermektedir.
Buna göre vekil genelde insan,özel de Müslüman olarak bu görevini ifa edecektir.
Yani insan yeryüzünde yaşarken, başıboş olmadığının bilinci ile, adaleti gönderilen peygamberler önderliğinde,onların izlerinde tesis edecektir.
Allah yer yüzündeki her şeyi insanın emrine/hizmetine faydasına sunmuş ve insandan onları verdiği akıl, merhamet ve vicdan gibi duygularıyla adaletle yönetmesini istemiştir.
Halifelik kavramı başlı başına uzun ve geniş bir konudur.Detaylı bilgi için bu linke tıklayınız : http://www.islamisite.com/din/EmanetveEhliyet/index.html
İnsan az iradesi aklı ile talep eden, Allah bu talepleri yaratandır.Amentüde geçen ''hayrı ve şerri yaratan'' esası tam da budur.
Yeryüzünün hakimiyetini yönetimini insana ve özellikle de kendisine iman eden Müslümanlara has kılmıştır.
Allah'ın kötülüklere rızası asla yoktur ama talep edip yapan insan olduğu için, rızasız yaratır.Zira dediğimiz gibi dünyayı insan için yarattı ve emrine verdi.Sınav dediğimiz olgu, tam da bu noktada başlamaktadır.
Ya dini ölçüleri Allah'ın verdiği reçeteye göre klavuz edinerek yeryüzünde uygulayıp mutlu olacaktır, ya da kötülükler ile iyilikler savaşacaktır.
Son olarak Lactantius'un ''... eğer hem ortadan kaldırmayı istiyor hem de kaldırabiliyorsa -ki yalnızca bu Tanrı’ya uygundur.'' cümlesi ilk bakanlara doğru gibi gözükse de;yine hatalı bir cümledir.Zira yukarıda belirttiğimiz imithan sırrı ve halifelik işlevleri konusunda bilgisi olmayan insanların çoğu olaya bu şekilde bakarak Allah'a isyan ederek kendilerine yazık etmektedirler..!Eğer Allah kötülüklere anında ceaz ve engel koysa zaten imtihanın sırrı ortadan kalkmış olacaktır.İnana, iman edene, sadakatince ayetlerini (hakikatleri) gösteren, rüyalarla kulunu destekleyip sevindirirken; inanmamakta direten inatçı kalplere de, niyetleri sebebiyle perdeleri kalınlaştırıp,mühürleyen O'dur (cc).Bunun istisnası niyeti bozuk olmayan saygısını koruyan inançsızlardır.
Yoksa Allah'ın her şeye gücü yeter, dileseydi yer yüzünde kimse fesat çıkaramazdı ve dilese insanları da melekler gibi isyan etmez yaratabilirdi, ama o zaman ''insan'' olmanın özellikleri ortadan kalkardı.İnsan serbest bırakılan aklı ve iradesi ile ya meleklerden de yukarıda (ahseni takvim9 olacaktır, ya da aşağıların aşağısına (esfeli safilin) olacaktır.
Sonuç olarak ruhlar aleminde ilahi teklife evet diyenler, oradaki (elest bezmi) tavırlarının bedene bürünmüş hallerini yaşıyorlar.
Not: Anlaşılmayan itiraz noktası olursa cevaplamaya hazırım.