30 Ekim 2015 Cuma

Sevgi-nefret denklemi/dengesi !

''İçimizdeki nefreti de, sevgi gibi,
yanlış zamanda yanlış yerlerde kullanmaya
başladığımızdan bu yana,
huzur denen şeye erişemez olduk...''

Bir film izlerken bu cümle döküldü içimden.

Hemen sorulabilir : Nefret de etmemiz gereken şeyler,insanlar ya da olaylarda mı var ?

Evet var.Sevgi gibi...Sevgi duymamız sevgide özenli olmamız gereken şeylerin olduğu gibi.

Aşağıdaki ayet ve hadis, bize sunulan hayatın, hiç bir alanında başıboş,kendi halimize (keyfimize) bırakılmadığımızı ihtar etmektedir.

''İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır? ''[Kıyame : 36 ]

  ''Sizden hiçbiriniz nefsinin arzularını benim getirdiğim şeriata uydurmadıkça (olgun bir iman ile) iman etmiş olmaz.'' [Nevevi]


Bu ve benzeri ayet ve hadisler bize iman ettiğimiz Allah'ın hudutlarının varlığından ve yapmamız ve yapmamamız gerekli olan şeyleri haber verir.

Müslümanın iradesi, Allah'ın mutlak iradesine uyduğu ölçüde makbul bir imani seviyeye ulaşır. Bu seviyeye ilk ulaşanlar, Peygamberler, onların arkadaşları ve sonra evliya ve salih kullardır.

Konuyu anlamak için işte iki örnek :

 ''İbadetlerin en kıymetlisi, Allah için sevmek ve Allah için düşmanlıktır.'' [Ebu Davud]

''İnsan, dünyada kimi seviyorsa, ahirette onun yanında olacaktır.'' [Buhari]

Kimi,kimleri seviyorsa,taklit ediyorsa,örnek, önder biliyorsa,kimlere oy veriyorsa...

''İçimizdeki nefreti de, sevgi gibi,
yanlış zamanda yanlış yerlerde kullanmaya
başladığımızdan bu yana,
huzur denen şeye erişemez olduk...''

Modern zamanlarda çok şey olması gereken yörüngesinin dışında seyrediyor. Hayat yörüngesinde değil,insanlık bunalımda, insan çelişkiler yumağı bir beynin hamallığını yapıyor yeryüzünde !

Aşk aşk diye dilimizde sakız ettiğimiz olgunun bile temellerinden bihaberiz. Aşk sevdiğini her şeyiyle sevmek,sevdiklerini sevmek,sevmediklerini de sevmemektir.Aşk sadakattir, seven seni görmezden gelse bile...

İyi bir insan / kul olamamak ile, olmak arasındaki gayretin elbette bir büyük bir farkı ve değeri olacaktır.

Allah (cc) Hz. Musa’ (as)'a sordu:

- Ya Musa, benim için ne işledin?

- Ya Rabbi, senin için namaz kıldım, oruç tuttum, zekât verdim, zikrettim.

- Ya Musa, kıldığın namazlar, seni cennete kavuşturacak yoldur, kulluk vazifendir. Oruçların, seni cehennemden korur. Verdiğin zekâtlar, kıyamette, sana gölgelik olur. Zikirlerin de, o günün karanlığında, sana ışıktır. Bunların faydası sanadır. Benim için ne yaptın?

- Ya Rabbi, senin için ne yapmak gerekirdi?

- Sırf benim için dostlarımı sevip, düşmanlarıma düşmanlık ettin mi? (1)

Musa aleyhisselam, Allahü teâlâ için yapılması gereken en kıymetli amelin, Hubb-i fillah ve Buğd-i fillah olduğunu anladı.Yani Allah için sevmek, Allah için nefret etmek. Allah'ın sevdiklerini, sev dediklerini sevmek; sevmediklerini,sevme dediklerini de sevmemek. (Mektubat-ı Masumiyye)

''İçimizdeki nefreti de, sevgi gibi,
yanlış zamanda yanlış yerlerde kullanmaya
başladığımızdan bu yana,
huzur denen şeye erişemez olduk...'' (3)

Hz.Mevlana'nın bile ''hümanist'' olarak lanse edildiği ve öyle görülmesinin istendiği bir zamanda, yukarıda aslında özetlemeye çabaladığım sevgi-nefret denklemini insanımıza anlatabilmek sanıldığı kadar kolay değildir. (2 )

İnşallah bir nebze anlatabilmişimdir.
Bereketli cum'alar.


________________________
 (1) İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

Muhammed aleyhisselama uymak için, Onu tam ve kusursuz sevmek lazımdır. Tam ve olgun sevginin alameti de, onun düşmanlarını düşman bilip sevmemektir. Sevgiye müdahene [gevşeklik] sığmaz. İki zıt şeyin sevgisi bir kalbde, bir arada yerleşemez. Cem-i zıddeyn muhaldir. Yani iki zıddan birini sevmek, diğerine düşmanlığı gerektirir. (C:1/165)

Doğru imanın alameti, kâfirleri düşman bilip, onlara mahsus olan ve kâfirlik alameti olan şeyleri yapmamaktır. Çünkü İslam ile küfür, birbirinin aksidir. Bunlardan birine kıymet vermek, diğerine hakaret ve kötülemek olur. Allahü teâlâ, habibi olan Muhammed aleyhisselama, İslam düşmanları ile savaşmayı ve onlara sertlik göstermeyi emrediyor. Allahü teâlâ, kâfirlerin, kendi düşmanı ve Peygamberinin düşmanı olduklarını bildiriyor. Allah’ın düşmanlarını sevmek ve onlarla kaynaşmak, insanı Allah’a düşman olmaya sürükler. Bir kimse, kendini Müslüman zanneder, Kelime-i tevhidi söyleyip, inanıyorum der. Namaz kılar ve ibadet yapar. Halbuki, bilmez ki, böyle, [Allah’ın dostlarını sevmemek veya Allah’ın düşmanlarını “şu iyilikleri de var” diye sevmek] gibi çirkin hareketleri, onun imanını temelinden götürür. (C:1/163)

Muhammed Masum hazretleri buyurdu ki:
Sevgi, sevgilinin dostlarını sevmeyi, düşmanlarına düşmanlık etmeyi gerektirir. Bu sevgi ve düşmanlık, aşıkların elinde ve iradesinde değildir. Seviyorum diyen bir kimse, sevgilisinin düşmanlarından uzaklaşmadıkça sözünün eri sayılmaz. Buna yalancı denir. Sevgi, sevgilinin her şeyini sevmeyi gerektirir. Büyükler, (Sevdiğin zatı inciten kimseye gücenmez isen, köpek senden daha iyidir) demişlerdir. Allahü teâlânın düşmanlarını sevmek, insanı Allah’tan uzaklaştırır. Onun düşmanlarından uzaklaşmadıkça, sevgiliye dost olunmaz. Kâfirleri sevmemek, Kur’an-ı kerimde açıkça emredilmiştir. Kur’an-ı kerime uymamız farzdır. (C1/29)

(2) Hümanizm terimsel tanım açısından "sevgi" içermez. Daha felsefi ve bilimsel bir temeli ifade eder. Türkçe karşılığı "insan-merkezcillik"tir. Yani tanrı-merkezcillik geri plana atılır ve bir anlamda reddedilir, insan-merkezcillik esas alınır. Bu kavram psikolojik derinliği olan sübjektif bir kavram (sevgi ve benzeri duygu durumları) değil, felsefi temelli objektif bir kavramdır. Örneğin bir fiilin değerlendirmesinde "tanrının/tanrıların hoşnutluğu" değil "insana faydası/hoşnutluğu" esastır. Bu açıdan da sekülarizmle sıkı bir ilişkisi vardır. Yine kanunların düzenlenmesinde tanrı-merkezcilliği değil insan-merkezcilliği önermektedir.
Bkz: https://tr.wikipedia.org/wiki/H%C3%BCmanizm

(3) Kâfirleri sevmemek gerekir ise de, dinimizin emri gereği, onlara eziyet etmek, kalplerini incitmek haramdır. Sevmemek ayrı, onları üzmek ayrı şeydir. Onlarla ticaret yapılır, aldatılmaz, kötülük yapılmaz. Herkese olduğu gibi onlara da iyi davranmak lazımdır. Hatta hidayete kavuşmaları, Müslüman olmaları için dua da edilir.

Dinimizde ırk üstünlüğü yoktur. Bir hadis-i şerifte, (İnsanlar [insan olarak] bir tarağın dişleri gibi eşittir) buyurulmuştur. (İbni Lâl)

Bunun için kâfir de olsa, bir kimseden kendini üstün görmek caiz değildir. Çünkü kâfir, Müslüman olup ebedi saadete kavuşabilir, Müslüman da, Allah korusun küfre düşüp Cehennemlik olabilir.



27 Ekim 2015 Salı

Ne bileyim öyle işte..!

Güçlü olmak, güçlü kalmak,güçlü olmaya çalışmak...

En çok erkeklere yakıştırılan, erkeklerde olması gereken ya da istenilen vasıf...

Korkmayacaksın,ağlamayacaksın,aldanmayacaksın vesaire.

Başka açıdan, güçlü doğanlar gücü zaten varlığında barındıranlar ve karakteristik özellik olarak, çok doğal olarak böyle olanlar.

Böyle olmadığı halde, böyle olmak zorunda kalanlar...

Oysa her erkek ağlar,bunu bazen gözlerinden tek damla yaş dökmeden; bazen de, kimselerin olmadığı zamanlarda avaz avaz, katıl katıla, yüksek sesle çalan şarkılara katarak,karışarak yapar.

Güçlü de görünmez,buna ihtiyaç da duymaz.

Herkes kadar insan, herkes kadar güçlü ya da güçsüz. Ve herkes kadar korkularıyla,kaygılarıyla erkek...

Ya ruhun bedenle eş zamanlı olgunlaşması, yaş almasına ne demeli ?

Kimilerinde bu bedenden çok önce, kimilerinde bedenle mütenasip, kimilerindeyse hep yirmi otuz adım/yıl geride...Bedeni adam,ruhu saf bir çocuk...

Güçsüz gibi görünen güçlü bir çocuk belki de...

Cesur gibi görünen, korkak bir çocuk belki de...

Her şeyden korkuyor, hayattan, ölümden; hayat ile ölüm arasında ne varsa...aşktan...

Ya da bu yazdıklarımın, saydıklarımın hepsi, değişik zaman ve mekanlarda...

Ne bileyim öyle işte...


24 Ekim 2015 Cumartesi

bugün varsak...


içimde yeniyi arayan,
eskimiş bir kimlik!
bu ben miyim ?
bu ben değilsem, 
''ben'' neredeyim ?
geldik,gidiyoruz;
zaman nehrinde hızla akıyoruz.
ne,nedir,nasıldır..?
 anlamına eremeden,
hayal gibi,
bugün varsak
yarın yokuz...


19 Ekim 2015 Pazartesi

''Çöp Kamyonu Kanunu'' (ÇKK)

Bugün sizlere çok beğendiğim, çok ibret bir hikâyeyi aktarmak istemekle kalmıyor, bunu mümkün olduğunca nette yaymanızı istirham ediyorum. Umulur ki, şiddetin dozunu arttırmış hastalığımıza bir nebze şifa olur. Belki biraz düşünürüz bu gidiş nereye diye.Zira öfke kartopuna döndük :


Kadın taksiye binmiş ve hava alanına gitmek istediğini söylemişti. Sağ şeritte yol alırken siyah bir araba park ettiği yerden aniden yola, önlerine çıktı.
Şoförü çarpmamak için sert şekilde frene bastı. Taksi kaydı, ama diğer arabaya çarpmaktan kıl payı farkla kurtuldu. Siyah arabanın sürücüsü camdan başını çıkarıp bağırmaya ve küfretmeye başladı.
Taksi şoförü ise gayet sakin ona gülümsedi ve içten bir şekilde el salladı.
Kadın bütün bu olanları şokunu yaşarken, taksi şoförünün tavrına daha da şaşırmıştı.
Sordu:
"Neden böyle davrandınız? Adam neredeyse arabanızı mahvedip ikimizi de hastanelik edecekti."
Taksi şoförü gülümsemeye devam ederek:
"Çöp Kamyonu Kanunu" dedi.
Kadın:
"Çöp Kamyonu Kanunu?" diye sordu, anlamamıştı.
Şoför açıkladı:
"Pek çok insan, çöp kamyonu gibidir. 
Her tarafta içleri çöp dolu olarak dolaşıyorlar; kızgınlığı, öfkeyi ve hayal kırıklığını biriktiriyorlar. Ancak doldukça çöpleri bırakacak bir yere ihtiyaç duyuyorlar. Bu bazen ben, bazen de siz olabilirsiniz. Kişisel almayın. Sadece gülümseyin, onlar için iyi şeyler temenni edin ve yolunuza devam edin. Onların çöpünü alıp işyerinize, evinize veya sokaktaki diğer insanlara dağıtmayın."
Başarılı insanlar, çöp kamyonlarının günlerini mahvetmesine ve ellerine geçirmesine izin vermezler.
Hayat sabahları pişmanlıklarla uyanmak için çok kısa, dolayısıyla "size iyi davranan insanları sevin, iyi davranmayanlar için iyi temennilerde bulunun."
Hayat, "%10 " onunla ne yaptığınız, "%90 "onu nasıl alıp karşıladığınızdır...

14 Ekim 2015 Çarşamba

Yeni yılınız kutlu olsun


- Hicri yeni yıl geldi. An itibariyle 1 Muharrem 1437 (Tabi çok kişinin haberi bile olmaz.)

- Peki Hicri yıl ne demek çocuğum ?

- Sevgili Peygamberimiz Efendimizin (sav) Mekke'den,Medine'ye hicreti yani göç etmesi.

- Hepsi bu mu çocuğum bildiklerin.

- Yanında arkadaşı Hz.Ebubekir varmış. Mağaraya girdiklerinde hemen girişe düşmanlar görmesin diye kuş yuva ve yumurta,örümcek ağ örmüş.Sonra da salimen Medine'de o meşhur ilahi ile karşılanmaları.

- Bak çocuğum bu, sana okullarda öğretilen kısmı.
Hicret ile o getirdiği her şeye iman ettiğimiz Peygamberimizin,Örnek İnsanın,Önder insanın bir mescid yapıp,burada İslam devletinin yani (laik olmayan) dini devletin temellerini attığını ve kurduğu İslam devletini kayıtsız şartsız dini kurallara göre yönetmesinin miladıdır hicret.Bunu da yine Allah'ın emri gereği yapmış ve uygulamıştır.
Kendisinden sonra gelen dört mübarek halife de bihakkın O'nun (sav) yolunun takipçi ve tamamlayıcıları olarak İslam nizamı ve hukukunun icracıları olmuşlardır.Allah hepsinden razı olsun.

Yani sözün kısası çocuğum,kabul edilmiş bir iman istiyorsan,sakın ola,ben senin orucunu isterim,dini devletine karşıyım Allah'ım diyenlerden olmayasın,vesselam...

''Bugün, size dininizi bütünledim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslam nizamını beğendim.''[Maide:3]



http://www.internethaber.com/hicri-yilbasi-nedir-duasi-ve-namazi-1478187h.htm

12 Ekim 2015 Pazartesi

Mektup ve Bilemedim...

''Murat Mesut başlı başına kendi kulvarında, düşünce ve fikirlerini açık ve net ifade eden duruşunu çizgisini bozmayan; yaşadığımız   dünyanın gerçekleri içinde hâlet i-ruhiyesine göre, şiir-yorum eleştiri  yazılarında küçük nüanslar ile paylaşım yapan kaliteli bir blogcudur.
......

Okumaktan keyif aldığım ruhumu daraltmayan sabit yazıları olmayan şahsına münhasır  kalemi ile blog yapmaktadır
Ruhunuzu ve varlığınızı seviyoruz.'' 

*

İlginç bir kişiliğim var. Haksız olduğunu düşündüğüm tenkitler, bir de ağırsa; fena üzülüyorum. Zaten ''aslan'' pohpohlanmayı severmiş... ama bendeniz övüldüğüm zaman ve hediye aldığım zaman da çok mahcup olup, sıkılan biriyim. elbette bizim gibi nefsin alt basamaklarında bocalayanlar övülünce mutlu olurlar, ama dediğim gibi bir yanım bununla mutlu olurken,diğer yanım (kendimi bir miktar tanıdığım, günahımı-sevabımı az çok tahlilden geri kalmadığım için) utanıyorum, der ve bu güzel dost mailine sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Ne de olsa uzun zamandır mail almıyordum, iyi geldi yeni haftaya başlarken...

*

Yeni hafta  birliğimize kastedenlerin kaybedeceği zamanların tohumu olsun inşallah. Bu keder milletçe derinden üzmeye devam ediyor bizi.

*

Bakalım yedeklerimizde diğer paylaşım ne kalmış, evet bir adet MM resimlisi.


Bilemedim..!



10 Ekim 2015 Cumartesi

Teminat


Bazen yazdığınız bir şiir, bir yerlerde, farklı zaman diliminde yazılmış olabilir. Ya da benzerini sizden önce birileri yazmıştır. Sonuçta kelimelerin sınırı ne kadar ki...Kelimelere anlam yüklemek de bundan çok farklı değil. Farklı olan bunlardan ne anladığımız. Yukarıdaki sözün daha güzelini Hz.Mevlana (ks) zaten söylemiş : “Sen ne söylersen söyle, söylediğin, karşındakinin anladığı kadardır.” 

Elbette edebiyat denen olgu, birbirinden etkileniş ve farklı varyasyonlar, ilhamlar zincirlemesidir.

Uzatmayacağım, yazı hayatım boyunca şunu hiç yapmadım. Birilerine ait şiirleri karşıma alıp, kelimeleri,yerlerini değiştirerek, ya da bir kaç şiiri harmanlayarak benimmiş gibi yapmadım, yapmam da...Bu, düpedüz hırsızlık, sahtekarlık,insanları aldatmak ve emeği çalmaktır.
Murat Mesut yazıları şahsi ürünler,karalamalar,saçmalıklardır, ama asla hırsızlık,taklit değildir.

Mutlu hafta sonları diyemeyeceğim, dünya mazlumlarından utanırım!..




9 Ekim 2015 Cuma

Dünyaya gönül verene...

Mavi Defter'imde şu kısa ama üstünde çok düşünülesi notu gördüm. Bu cum'a onu paylaşayım.

Evliyanın büyüklerinden Beyazıd-i Bestami anlatıyor :

''Cenab-ı Hak İblisi (şeytan) köpek olarak yarattı. Yani onu kendi köpeklerinden bir köpek eyledi. dünyayı da bir leş yaptı. Sonra İblisi bu leşin sonuna ve ahiretin başlangıç noktasına oturttu ve ona buyurdu ki :  Bu leşe gönül veren kim olursa olsun, seni ona musallat kıldım,saldırabilirsin...''

Yıllar sonra bu notu okuduğumda fikren yeni bir şey, bir açılım da şu oldu : Hani Kainatın Övüncü, Sevgili Önderimiz, Peygamberimiz (sav) mübarek elini hikmet dolu nur kalplerinin üzerine götürüp işaret ederek, ''Takva buradadır.'' buyurdular ya.

Şu ahir zamanda birisinin dış görünümü, ister İslam'a uysun, ister uymaz görünsün. Kadın ister açık olsun, ister kapalı...Bu seni aldatmasın. Bazı günahlara düşmek, bazı insanların kalbindeki o korunmuş, muhkem takvaya zarar vermez. Günah yazılır o ayrı, ama tenha gecede göz yaşlarıyla bir tevbe eder, hepsini yıkar, sildirir Rabbin meleklerine. 

Nice insan vardır ki, İslam'ı yaşamayı beceremez ama kalbinde sürekli bir nedamet, bu sebepten neş'et eden keder barındırır.Takva bu noktadadır. Takva aynı zamanda derin imandır.

Tabi sorulabilir, peki o zaman kişi neden İslam'ı yaşayamıyor diye. Bu nefsi bir şey, malum iman amelden bir cüz değildir. İslamı yaşamak imanı parlatır korur o başka, ama takvaya, ya çalışarak (tasavvuf) ulaşılır, ya da o kişide Allah'ın ihsanı olarak var olan bir şeydir ve günah işlemekle çabucak gitmez.

İşte yukarıdaki Beyazıd-i Bestami (ks) hazretlerinin sözüne dönersek,''bu leşe yani dünyaya gönül veren'' kim olursa olsun şeytan onunladır.(Gönül vermeyen için dünya ganimet ekilen güzel bir imkân tarlasıdır.)

Kişi çok dindardır (!) ama dünya sevgisiyle dolu bir kalbi vardır. Malı, altını, parayı,arabayı...vs çok sever. Haliyle şeytan da onu...Denklem bu kadar basit. Zaten şeytanın işi dine yakın insanlardır, dinden uzak olana da arada uğrar ki, maazallah dinden tamamen çıkıp kendisi gibi olsun.

Açıklayıcı oldu sanırım, malum bu zamanda herkes uzun yazıları okumuyor.Bendenizde de zaten uzun yazacak birikim bulunmuyor. (Yine denklem basit,kestirmeden yaz kaybol... )

Bereket getirsin inşallah günlerin efendisi cum'a evlerimize, gönlümüze.




8 Ekim 2015 Perşembe

Zor zamanlardayız !


Hayat ırmağının içinde hızla akıyoruz.
Ne zaman, nerede,nasıl noktalanacak bilemeden,düşünmek istemeden yaşıyoruz. (Ben sık düşünenlerdenim.)
Ahir zaman ikliminde, Alemlerin Övüncü'nün (sav) asırlar önceden belirttikleri gibi; ''toplu ve ani ölümler'' çepeçevre sardı etrafımızı.
Türkü boğmak isteyenlere bir de Moskof ayısı eklendi,balın etrafında dolanmakta.
Allah'ım !
Başımızı savaşa,fitnelere sokmak isteyenlere sen fırsat verme !
Senin uğrunda bir hayata niyet edenlere yardım eyle.
Amin.

5 Ekim 2015 Pazartesi

hey..!



Çok yakında olan gözükmezmiş.
Kıymeti de bilinmezmiş...
Çok uzakta olan çok sevilirmiş...
Ne yapmalı ?
Çok sevilmek için, çok uzaklara mı gitmeli ?
Hem böylece şiirlere dökülür anılar dilimizden...
Hey !
Gittim senden! 
Farkında bile olmadın..!



2 Ekim 2015 Cuma

Amin...

 "Ölüm, ehl-i iman için bir terhistir. Ecel terhis tezkeresidir, bir tebdil-i mekândır, bir hayat-ı bâkiyenin mukaddimesi ve kapısıdır.

Zindan-ı dünyadan çıkmak ve bağıstan-ı cinâna bir uçmaktır. Hizmetinin ücretini almak için huzur-u Rahmân’a girmeye bir nöbettir ve dâr-ı saadete gitmeye bir davettir diye kat’î anladığımdan, ölümü ve mevti sevmeye başladım." (İkinci Şua, Birinci Makam, Üçüncü Meyve)

Kısaca günümüz Türkçesiyle tekrarlarsak; Ölüm inanan imanlı Müslüman için, bir askerin teskeresini aldıktan sonra,bulunduğu yeri değiştirmesi, sonsuz hayatın başlangıç kapısıdır.

Dünya zindanından çıkıp, cennet bahçelerine uçmaktır. Dünyada Hakka hizmetin ücretini, mükafatını almaktır; diyor Üstad...

Öyleyse bu ölüm korkumuz nedendir, denirse;korku iki şeyden dolayı olur. Sevenin sevgisini kaybetme korkusu (ki böyle olanlar zaten Allah'ın sınırlarına riayette gayretli olanlardır) bir de dünya hayatını iflas derecesinde- Allah cümlemizi korusun- heba ederek,hesaba çekilmeyi düşünmeden tüketmiş olanların korkusu...Sınava çekilmek ehliyet alırken bile sıkıcı/iticidir. Tabiatımız imtihandan korkar,çekinir.Nefs zorlanır. 

Mübarek cum'a hürmetine Üstadın buyurduğu terhisimizi güzel eyle Allah'ım. Amin.