21 Mayıs 2024 Salı

İnsan ve aşk



Gabriel Garcia Marquez :
''İnsan, aşkı bırakınca yaşlanır.'' demiş.

Evet insan aşka inanmayınca yaşlanır... 

Aşk ile ömründe bir kez bile karşılaşamayan, bir kez  bile ona dokunamayan, bir kez bile kokusunu ruhunun derununa çekemeyen, bir kez bile, bir kez bile aşk girdabında tiril tiril titremeyen, bedeninden önce yaşlanır. Hatta yaşamamıştır ki, yaşlansın...

En azından ben böyle tefsir ettim...



20 Mayıs 2024 Pazartesi

Kendim kendime hâyâl kırıklığıyken

Kendim kendime hâyâl kırıklığıyken  başkasına ne diyebilirim...

*

Bilmiyorum Gazze soykırımı beni şiirimsilerden uzaklaştırdı, hazır veda etmişken dönmemeliydim, okurun kalbine layık şeyler yazamadıktan ve araya eskilerden serpiştirdikten sonra, burada varmış gibi görünmek beni tatmin etmekten uzak...

Mayıs görünümlü Aralık soğukları da üşüyen yüreğime ayaz...


19 Mayıs 2024 Pazar

bugün varsak

içimde yeniyi arayan,
eskimiş bir kimlik!
bu ben miyim?
bu ben değilsem, 
''ben'' neredeyim?
geldik, gidiyoruz;
zaman nehrinde hızla akıyoruz.
ne, nedir, nasıldır..?
anlamına eremeden,
hâyâl gibi,
bugün varsak
yarın yokuz...


18 Mayıs 2024 Cumartesi

Bazen

Bazen, sen yaşama tutunursun;
Bazen de yaşam seni tutar...
Bazen, uzaklıktan usanırsın;
Bazen de o uzaklığa tutulursun...


17 Mayıs 2024 Cuma

Dost

Biriyle dertleşmek, dertleşebilmek çok önemli ve insana iyi gelen bir şey...

Bakışından, duruşundan, susuşundan seni anlayacak biri...

İç çeksen, sebebini keşfedip, anında sana konuya dair cevap anahtarı verebilecek biri...

Yakınmanı anlayıp, seni hatalı da olsan, kınayıp, kızdırmadan teselli etme marifetinde doğruya ulaştırabilen canına can suyu...

Şefkatiyle sıcacık, kelime kelime saracak, hakikatli bir dost...

Gün gelip  küsüştüğünüzde asla sırlarına ihanet etmeyecek ve yaptığı iyilikleri başına kakmayacak, her daim iyi niyetli, senin menfaatini gözeten bir sırdaş...

Kıskanmadan, haset etmeden, iyilik dolu bir kalple seni seven bir hazine...

Konuştuğuna, içini döktüğüne pişman etmeyecek, yormadan yorgunluğunu alacak, çirkinini güzel eyleyecek bir gözbebeği...

Bazı zamanlar insan daha fazla arıyor!..



16 Mayıs 2024 Perşembe

Aşklar da ölümlü!

Kelimelerin arasında çukurlar,
Cümlelerin arasında uçurumlar!
Artık bir vedayı daha kaldıracak gücümüz yok!
Olmayana olmamışa sözümüz çok.
Sözlere dolanıp, uzatmak anlamsız...
Gecesi olmayan kısa bir gündü,
Her şey gibi aşklar da ölümlü!..


13 Mayıs 2024 Pazartesi

Sarkı sözü yazdım [7]

Kaç kere gittik birbirimizden,
Hiç biri, bir diğerine benzemedi...
Gelinmez yol gibiydi hepsi de...
Bir türlü inanmadı kalplerimiz, bitebileceğine...
Olmayacağına inandık da
Biteceğini bir türlü kabul etmedik, edemedik...
İşte yine onlardan, 
O gidişlerden bir yeni gidiş...
Gittik!..
Bu kez sahiden bitirdik...
Bu kez ikimiz de gittik...
Bu kez ikimiz de bittik...



Güçlü olmak mecburiyet mi?


Güçlü olmak, güçlü kalmak, güçlü olmaya çalışmak...

En çok erkeklere yakıştırılan, erkeklerde olması gereken ya da istenilen vasıflar...

Korkmayacaksın, ağlamayacaksın, aldanmayacaksın vesaire.

Başka açıdan, güçlü doğanlar gücü zaten varlığında barındıranlar ve karakteristik özellik olarak, çok doğal olarak böyledirler.

Ya böyle olmadığı halde, böyle olmak zorunda kalanlar...

Oysa her erkek ağlar, bunu bazen gözlerinden tek damla yaş dökmeden; bazen de, kimselerin olmadığı zamanlarda avaz avaz, katıl katıla, yüksek sesle çalan şarkılara katarak, karışarak yapar.

Güçlü de görünmez, buna ihtiyaç da duymaz.

Herkes kadar insan, herkes kadar güçlü ya da güçsüz. Ve herkes kadar korkularıyla, kaygılarıyla erkek...

Bir de ruhun bedenle eş zamanlı olgunlaşması, yaş alması var.
Kimilerinde bu bedenden çok önce, kimilerinde bedenle mütenasip, kimilerindeyse hep yirmi otuz adım/yıl geride... Bedeni adam, ruhu saf bir çocuk...

Güçsüz gibi görünen güçlü bir çocuk belki de...

Cesur gibi görünen, korkak bir çocuk belki de...

Her şeyden korkuyor, hayattan, ölümden; hayat ile ölüm arasında ne varsa...aşktan...

Ya da bu yazdıklarımın, saydıklarımın hepsi, değişik zaman ve mekanlarda...

Öyle işte...



12 Mayıs 2024 Pazar

Elbet anlayacaksınız!

İsrailli cezaevi çalışanları İsrail’in Negev çölünde gözaltı merkezi olarak kullanılan bir askeri üstte Filistinlilere yönelik kötü muameleyi ayrıntılarıyla anlattı.

Gözaltı merkezi olarak kullanılan askeri tesiste bulunan İsrailli çalışanlar Filistinlilere yapılan işkenceleri CNN’e anlattı. CNN, Sde Teiman çöl kampında çalışan üç İsrailli ile mülakat yaptı.

Elleri sürekli kelepçeli durmaktan kesiliyormuş

İsrailli çalışanlar sürekli kelepçelemeden kaynaklanan yaralanmalar nedeniyle doktorların bazen mahkumların uzuvlarını kestiklerini, mahkumların stajyer, vasıfsız doktorlar için “bir cennet” olduğunu, tesisin havanın çürümeye bırakılmış bakımsız yaraların kokusuyla dolu olduğunu söyledi.

Çalışanlardan biri, Filistinli mahkumların durumu ile ilgili “Bize hareket etmelerine izin verilmediği söylendi. Dik oturmaları gerekiyormuş. Konuşmalarına izin verilmedi. Göz bağlarının altından bakmalarına izin verilmedi.” dedi.

İnsanlıktan sıyırıp attılar

Çalışanlar yaralı Filistinlilerin aşırı fiziksel kısıtlama altında olduğunu, yataklarına bağlandıklarını, soyulup çocuk bezi takıldığını ve pipetle beslendiklerini söyledi. Tesisin sahra hastanesinde sıhhiye eri olarak çalışan bir ihbarcı, “Onları insana benzeyen her şeyden sıyırıp attılar” dedi.

Zevk için dövüyorlar

İsrailli çalışan Filistinlilerin istihbarat almak için değil, zevk ve intikam almak için dövüldüğünü söyledi.

Köpekleri üstlerine salıyorlar

İsrailli çalışan gardiyanların uyuyan tutukluların üzerine büyük köpekleri saldığını ve askerlerin içeri girerken ses bombası fırlattığını, bunun rutin bir arama olduğunu söyledi.

Gözaltında ölüyorlar

İsrail cezaevlerinde resmi olarak 9 binden fazla Filistinlinin olduğu biliniyor. İki Filistinli mahkum derneği geçen hafta aralarında Gazze’nin önde gelen cerrahlarından Dr. Adnan al-Bursh’un da bulunduğu 18 Filistinlinin savaş boyunca İsrail gözetiminde öldüğünü açıkladı.[T24]

Bu ara faşislerin terör devletinden bloğumu gözleriyle kirletenlerin sayısında artış, ilginç! 
Dünya halklarının, sizin acımasız soykırımınızdan, hükûmetlerinin yasaklamalarına aldırmadan, iğrendiğini protestolarla göstermesi, sizi hiç mi düşündürmüyor...
O hastanede stajyer doktorlara, deneme/eğitim yaptıracak kadar alçaksınız! 
"Zulm ile abad olunmaz!" bunu elbet anlayacaksınız!


11 Mayıs 2024 Cumartesi

bebek



hiç evleri olmamıştı,
kendi odaları,
renkli elbiseleri..
bolca yemekleri, meyveleri,
ve süslü püslü,
dokununca, 
yumuşacık parlak saçlı,
pırıl pırıl bebekleri...
üç kardeş bir yer döşeğinde,
üç kardeş bir tas çorba içince,
bir bez bebeğe söylerlerdi,
yaşama dair türkülerini...


10 Mayıs 2024 Cuma

3 sevme biçimi

Şehvetin için seversin; dünyanın içinde ne varsa...
Bütün gayretin, çaban, çalışmaların, idealin şehvetini, sonu gelmeyen arzularını tatmin içindir. 
Nefsinin emrinde bir kölesin, esaret halkası boynunda...

Aşkın için seversin; sezersin, seçersin, değişmezsin, gidemezsin...
Fizikötesi bir bağlanıştır. Göz görmese de, gönlünde besler, gönlünde yaşar, yaşatırsın...

Allah için seversin; yaratılmışı ve nihayet aşkı hakiki Yaratanı...
Allah için (kendi varlığını aradan çıkartarak) Allah'ı sevmek, hissedersin, diyemezsin...
Bütün hayranlıklarının üzerini mahcubiyetle örter, saklar, saklanırsın...
Ne göze, ne söze ihtiyaç duymazsın. 


8 Mayıs 2024 Çarşamba

benden geçti aşk

Hangi yılın, 
Hangi mevsimiydi.
İlk kim sevmiş, 
İlk kim gitmişti...
Hangi kadındı, 
Aklımda en çok nesi kalmıştı...
Bu bahsi diğer diyelim,
İçimize gömelim...

Benden geçti aşk,
Kalbimin merkezinden, 
Ruhumun tenhasından, 
Delikanlı bedenimden
Benden geçti aşk...

Benden geçti aşk
Ayaz vurdu kalbime,
Yosunlar bile selamda ölüme!
Benden geçti aşk,
Bizden geçti be çocuğum,
Yaşlılık erken çöktü ruhumuza...

*

Okur, "benden geçti" vurgusunu iki anlamda kullandığımı hemen fark etmiştir. Aynı adlı şarkıyı dinlerken dökülen hüzün damlacıkları...


7 Mayıs 2024 Salı

özledim seni şehir


özledim seni şehir,

seni içer gibi içerken kahvemi,
telvesinde saklıdır acılarım
ve kalemimin mürekkebinde, 
ismine aşinalığım...
istiyorum seni şehir,
bir aşkı dilenir gibi,
bir çocuğun annesinin gözlerini,
sarmalayan ellerini,
bir bebeğin göğsünden süt istemesi gibi,
istiyorum...
İstanbul...
sende seni arıyordum,
ne kadar varsa kaybedilmiş,
aşktan yana,
vefadan yana,
yârdan yana,
sende saklı biliyorum...
ne hikâyeler bağrında,
ne imkânsız sevdalar sayfalarında,
düşen umutlar damla damla, sokak aralarında...
acı bir veda kaldırımlarında...
dipsiz gözlerinin en kuytu yerinde,
sen de dalıyorsun ufuklara,
sen, ben oluyorsun,
beni sorma, 
ben zaten senden başka bir şey olmadım ki,
ah aşkın rengi,
sevdamın türküsü İstanbul,
martıların sonsuzluk bestesinden nağmelerle süzülürken,
minarede müezzin, aynı ahenkle Allah'a çağırırken,
aklına geldim mi hiç,
beni andın mı..?
benim gibi senin de içerin yandı mı,
keşke dedin mi,
olsaydı dedin mi?
nedenler içinde geceler boyu, 
yastıkla boğuştun mu gözyaşların sel olurken..?
ah İstanbul! 
sabahların ayrı güzel,
rızkına koşuştururken insanlar,
biz doğacak güneşle besteleniriz aşka...
ve asıl cenk, akşam vakti,
gün veda ederken ufkumuza...
kim tutardı bizi söylesene,
istesek...
ah İstanbul! 
şiir artık ne desek..
yazılan  aşkına,
yazılan yazgımıza,
bir remzdir, şifredir anlayana...
özledim seni şehir...
özledim...

[Eskilerden, kısalttım]



5 Mayıs 2024 Pazar

Kim ne derse desin/ ve en fazla!


Anı olamayacak kadar güncel,
Bir şiire sığmayacak kadar özelsin...
Kim ne derse desin,
Sen ömrüme güzelsin...

*

Ve kim ne derse desin, Gazze/Filistin soykırımıyla birlikte, içimdeki müteşair öldü! Şiirimsi şeyler zorlama!..

*
Bu arada hani bir atasözü var ya; 
"iti an çomağı hazırla" diye....
Adamların networku, özel birimleri var (sosyal) medya taraması yapıyor! Bloğumu mu incelediniz katiller! 
En fazla silersiniz!

4 Mayıs 2024 Cumartesi

Hangimiz daha yorgun

Hangimiz daha yorgun?
Ne sen sor, ne ben söyleyebilirim...
Ne bir kelama sığar, 
Ne de buna gücüm var...



3 Mayıs 2024 Cuma

Az bir iç dökümü

Bazen, veda kararımda kalsa mıydım diyorum...
Bakıyorum, beynim, yazmama kararıma güzel angaje olmuş...
Yazmak, bu adam için olmazsa olmazlardan değilmiş...
Yani yazarak saçmalamak ya da iç dökümü de diyebilirsiniz...

*

Öyle bir yere/durağa geliyor ki insan (annemden biliyorum) Kanuni'nin: ''Olmaya devlet, cihanda bir nefes sıhhat gibi'' meşhur sözünün, en fiyakalı aşk sözlerinden, şiirlerinden daha bir sahici, son durak olduğunu anlıyorsunuz...

Anlamadığınızsa, ruhunuzla bedenimiz artık eşit/denk değil...
Biri hâlâ delikanlı, diğeri piri fanilik kapısından içeriye çoktan adımını atmış, haberi yok...

Gençlere; ''Gençliğinizin kıymetini bilin'' tembihatının, gençlik kaybedilmeden pek bir kıymeti harbiyesi de olmuyor. 

Herkes kendi hikayesini kendisi yaşıyor. 

Kimse kimseye derman/çare de olamıyor, belki de bilerek olmuyor...

*

Kesin olan bir şey var ki; her geçen günü arıyoruz ve insan denen meçhul (Alexis Carrel) artık meçhul olmaktan çıktı, mefluç oldu!..

*

Hayat benim gibileri korkutuyor! Sevgisini, saygısını, dürüstlüğünü, merhametini kaybetmiş şu dünya, ruhuma büyük yük! Anneme karşı görevlerime gerek kalmadığı demlerden sonra, benim de hemen peşisıra gidesim var. İnşallah önce onu uğurlarım...

Annem demişken; insan nasıl da hem fiziken hem de ruhen değişiyor. Meğer yaşlılık ne zor bir evre imiş. Aynı şeyleri defalarca anlatıp, tekrarlıyor ve bazen bu tekrarları dinlemek için daha fazla sabır/afiyet gerekiyor. Sevgi olmasa mümkün olmazdı. Çok seviyorum anacığımı ve gözlerimin önünde...
Bolca dualarını almak en büyük kazancım diyerek günlük notlarımı bitirmiş olayım. 


2 Mayıs 2024 Perşembe

Seninle biz ikimiz

Olmayacak bir hâyâli güzel besledik seninle biz ikimiz...
Yalnızca hâyâllerde bile "biz" olmanın lezzetini tattık seninle biz ikimiz...
Küsmek nedir bilmedi gönlümüz, kaç defa "bitti, gittik" dedik seninle biz ikimiz...
Seninle biz ikimiz, ayrı şehirlerde, imkânsızın girdabında güzel sevdik, "güzeldi" diyebiliriz...