31 Aralık 2020 Perşembe

Güle güle 2020!


Güle güle 2020!

Güle güle ömrüme uğrayıp, giden bir yıl daha..!

Ya da ömrümün uğradığı bir yıl mı?


Güle güle!
Kârla mı zararla mı tamam ettiğimi bilmediğim kocaman görünen, kısa bir yaz yağmuru gibi bir çırpıda geçen 2020!

Kaç kişiyi kırdıysam istemeden, haklı da olsam çok üzgünüm! Özür diler helallik dilerim. 
 
Yaşarsak bir çırpıda gelecek yıl ''anılarda'' karşımıza çıktığında, 
buruk bir tebessümle okuyacağımız bir gönderide iç sesimiz: ''gidiyorsun artık buna inan, vakit azaldı!'' dese de; biz inadına ''daha çok vardır'' umursamazlığı ile bir hırsız edasıyla yaşamadan çalmaya devam edeceğiz. 

Daha iyi şeyler yazabilirdim ama hata yaptım! 
Adrian dinliyorum bir yandan... 
Yapacak bir şey yok. ''Cins cinsi çeker'' demiş eskiler...
Hüzünlü ruhlar bezm-i ezelden aşina birbirlerine...

Tamam tamam kesiyorum: Yalan dünyanın sahici olan şeylerinin ideallerimiz olması, 
sağlık ve afiyetle geçmesi için Allah'a niyazımızla... ''İyi kal iyilikleri azalmış dünya!''



 

tutamadık!

 


Tutamadık birbirimizi!
Onca sevmeleri,
Onca hayalleri,
Hiç olmamış gibi,
Döksek de içimizi...
Uğurladık kalbimizi..!



Kent Park resimleri (11)

30 Aralık 2020 Çarşamba

Farklı isimlerle Aşk [1078]

 




Kent Park resimleri  (10)

Uzun zaman olmuştu gitmeyeli ve yürüyüş yapmayalı. Aralık sonundaki bahar havasını herkes fırsat bilmiş, Kent Park çok kalabalıktı.  (Toplam 14 kare çekmişim. İlk 7'si bugün)

Rüveyda mı? 
Yine gelmemişti!

29 Aralık 2020 Salı

ah yâr!


Ah yâr!
Mısra mısra saçlarını çözmek, 
çözüp de 
çözülmek vardı da;
Kaderin cilvesi mi dersin, 
biz kördüğümüne 
dolandık! 


Öyle de oldu!


Sevgili Rüveyda,
Sen de biliyor ve farkındasın ki, içimizin sınırsız isteğine denk bir eyleme dönüşecek cesareti; kaygılara, hesaplara, şartlara kurban ettiğimiz için, o sürekli besleyip büyüttüğümüz kavuşma hayalinin muhteşem ötesi finalinde sımsıkı kucaklaşmak nasip olmayacaktı...
Öyle de oldu! 

28 Aralık 2020 Pazartesi

belki bir kadın...

 


isimlerimiz kalır bürokratik kayıtlarda!
suretlerimiz hâlâ dün gibi fotoğraflarda!
artık yokuz gittiğimiz o sarı yapraklı yollarda!
zaten kalmaz arayıp soran da..!

bir devri seferdi çabucak bitti!
yapılan yapılmayan ne varsa kaydedildi!
mezar taşlarında isimler silindi!
belki bir kadın diyecek o adam beni çok sevdi...




çetin sınav! [1071]

 





Sevilmektesin

 


Sevgili Rüveyda!

Bir rüyanın içinde yüzer, hatta akar gibi günleri yitirmekteyiz!

Yeni bir gün-hafta derken, kendimiz eskimekteyiz!

Allah'ın onayladığı razı olduğu tüm güzellikler seninle,

hepimizle olsun duasıyla...

Sevilmektesin...



27 Aralık 2020 Pazar

sen gidince


Kokunla sarhoş yeni bir gece,
Yıldız yıldız yağıyor, vedamızın üzerine gözyaşlarım...
Kocaman sandığım bir ömrüm vardı!
Sen gidince,
Böyle başladı azalışlarım...

Ya da endişelenin!

 


"İçi akmak!"

"Ruhunun titrediğini duymak!"

"Karşı konulmaz çekim gücüne kapılmak!"

"Seyrine doyamamak!"

"Yemeden-içmeden kesilmek!"

"Fiziken hasta olmadığı halde, hasta hissetmek!"

.........

"Aşığım!" dediğinizde bunlar yoksa, 

endişeye mahal yok!

Ya da endişelenin, siz henüz aşktan nasiplenmediniz! 




26 Aralık 2020 Cumartesi

Pazartesi diyorsun...

 

Pazartesi diyorsun, az sonra oluyor cumartesi. 
Bir rüyada yüzer gibi. Bir varmış, bir yokmuş gibi...



Bu gece ay ile söyleştim.


Günahkâr gözlerim yine göklere ilişti!
Ay bakıyordu uzaktan ama sessizdi. 
Dedim ki ona:
- Seni yaratanla beni yaratan aynı Allah! 
Senin nurunu görünür kıldı, benimkini kalbimde iman diye s'akladı...
Senin nurunu bazen karartır, biz "ay tutuldu" deriz. 
Sana "Ey Kamer! Kalpler Allah'ın kudretindedir, dilediği gibi (karartarak-aydınlatarak) çevirir. 
Ne nurlu imanlı oluşuna güven, ne de aydan parlak olan En-Nur'un kereminden ümitsiz..! 
Havf ve reca gibi dünya ve ahiret arası dengeni ölçü ile koru!'' diye ihtar edilir. Bir iç konuşman ya da fiilinle gazabı ya da rızayı celbecek irade sende var! Dikkat et!
 
Senin varlığın Ey Kamer!
Allah'ın ayetlerinden olmak üzere muhteşem delillerden yalnızca biri. Güneş, yıldızlar, gezegenler gibi... Adına uzay dediğimiz boşlukta/denizde seni ve kardeşlerini asan, ölçü ile koruyup sizi asırlardır tayin/takdir edilen yörüngelerinizde yüzdüren Allah'ın şanı, kudreti ne yücedir. 
Size baktığı halde göremeyip, iman nimeti ile şereflenemeyenlere de ne yazık! Veyl onlara..! 

Sonsuz cennetlerde; Adn'dan, Naim'den, Firdes'ten, Me'va'dan, Selam'dan, Hulud'dan, Mukame'den, Âliye'den, Rabbin cemali ba kemalini müşahededen mahrum kalma cezası hangi cehennemde olabilir ki? 

Ey Kamer! 
Bizi ve sizi yaratanı, insan nasıl merak etmez de kısa dünya hayatında bunun için çalışıp çabalamaz! Gece kalbimde saklı nurum, gündüzse zulümata meyilli bir ademim. Hem ruhum hem nefs. Bazen şeytanı sevindiren, bazen meleklere güzel şeyler yazdıran benim. 

Ey Kamer! 
Gece beni uykumdan uyandıran sebep ve şey nedir? 
Hiç bir şeyi boş yere yaratmayan Rabbimiz, bizi sınarken, neleri görmemizi ve görmememizi dilemektedir. 

Ey Kamer!
Vallahi çok güzel ve parlaksın. Seni dünyamızın çevresinden ayırmadan bize direksiz lamba kılan Allah'a bize bahşettiği iman nimeti için sonsuz zerreler adedince şükürler olsun. 



25 Aralık 2020 Cuma

sen bilmezdin!



seni  düşünmediğim zamanlar, 
canım sıkılır 
yerimde duramazdım,
sen bilmezdin... 
durup durup Kent Parka gider,
senin geleceğin anı beklerdim, 
sen bilmezdin... 

kızıl akşamlar kapıma dayanınca,
yoksulluğum yoksunluğum artardı, 
sen bilmezdin... 

geceler beni ikiye bölen,
yarımı senin evinin penceresinden içeri atan, 
içinde aynı şarkının döndüğü bir plak olurdu,
sen bilmezdin... 
parmaklarım bir tarak gibi 
saçlarının arasında gezinirdi,
sen bilmezdin... 

yediveren gülü gibi saçlarını, 
gece yastığa döktüğünde,
koklamak için canımdan geçtiğimi,
sen bilmezdin...  

gül mü, yasemin mi, ıhlamur mu, 
yoksa vanilyalı bir rayiha mı?
kokusu hakkında kendimle tartışırken
kendime güldüğümü,
sen bilmezdin...  

gamzelerinden öperdim usulca sen uyurken 
sessiz ürkek ve naif 
sen bilmezdin...

rüyalarında beni görmeni ümit ederdim,
rüyalarıma gelmeni beklerdim, 
sen gelmezdin...

bazen geçerdim gerçeklerden, 
gelir çekerdim saçlarından 
''benimsin hadi kaçalım hayallerimize!'' derdim
bir adımım sana doğru havada asılı, 
sen bilmezdin...  

ne zaman bir güneş gibi doğsan ruhuma,
ardından muhakkak gri bulutlar da toplaşırdı!
eflatun bir sağanak patlardı ansızın! 
senin deryanda bir katre gibi 
kaybolmak isterdim...
sen bilmezdin...

ümitsiz canıma yazılmış, 
son mısrası son nefesimde yazılacak, 
bir şiirdin, 
sen bilmezdin...  




[1070] Binbir sebep!


 


Kürtajın cinayet olduğu bu kadar net anlatılabilirdi!

Hem de zerre savunması olmayıp katiline inanıp güvenip "tutunan" masum bir cana yönelik aşağılık bir cinayettir kürtaj!

"Benim vücudum, istediğimi yapar, ister doğurur, ister yok ederim!" demek modern insanın azgınlığıdır! Firavun ruhunun içimizdeki kalıntılarıdır!

O vücudu yoktan var eden güç/kudret (siz genelde Allah demiyorsunuz!) o bedeni ve hayatını "kullanma kılavuzu" ile birlikte sana "emanet" olarak ihsan etmiştir. Uzun girizgâha gerek duymuyorum anlayan vicdan ve insaf sahiplerine aşağıdaki makale yeter de artar bile:



''Endişeli bir kadın jinekoloğunu aradı.

- Doktor, çok ciddi bir sorunum var ve yardımınıza ihtiyacım var! Bebeğim bir yaşında değil ve ben tekrar hamileyim. Başka bir çocuk istemiyorum.

Sonra doktor dedi ki:

- Tam olarak ne için yardım istiyorsun?

- Kürtaj olmak istiyorum!

Birkaç dakika sonra doktor şöyle dedi:

- Bak, aklıma daha iyi bir fikir geldi ve daha az riskli!

Kadın mutlu gülümsedi.

Sonra doktor devam etti:

- Çocukların anneler için eşit olduğunu söylerler. Öyle değil mi? 

- Evet öyle.

Doktor :

- O halde yaşayanı öldür! Diğerini doğur! Böylece diğeri doğana kadar dinlenmiş de olursun!!! Birini öldürmek gerekiyorsa bunu yap! Ayrıca, eğer onu öldürmeyi seçersen senin hayatında cerrahi prosedürler ile tehlikeye girmez!

Kadın doktorun kelimeleri karşısında dehşete düştü ve şöyle dedi:

- Aman Allah'ım siz bana birini öldürmeyi mi teklif ediyorsunuz ? Bir çocuğu öldürmek suçtur!

Doktor cevap verdi:

- Katılıyorum. Ama bunun senin için sorun olmadığını düşündüm! Ben sadece hangi çocuğunun ölmesi daha iyi olabilir onu öneriyorum!

Kadın doktorun ne demek istediğini çok iyi anlamıştı.

Ve doğmuş yada anne rahminde bir çocuğu öldürmek arasında bir fark olmadığını doktorun sayesinde görmüş oldu. Suç da aynıydı.

Kürtaj cinayettir..!'' 

[İktibastır]





 


 


 

24 Aralık 2020 Perşembe

dediler..!


Sevgili Rüveyda,

Yine bir çırpıda cum'a oldu dediler!
Kuşlardan bile hızlı kanat çırpmakta günler...




Mısra kısa kalıyor her defasında



Sen nasıl güzel bir şiirsin ki;
Bir dizende göklerde uçurtma gibi,
Bir dizende yerin dibinde, 
Mahzenlerinde zincirlerdeyim...  
Bir mısrana sığmaz ki 
Tek bir kirpiğinin kıvrımı...
Nerede kaldı,
Gözlerinin haylaz dipsizliği,
Kaşlarını hafif çattığındaki muhteşem tablo.
Ya burnunun ucundan öptüğüm satırlar,
Önce dudaklar mı, çene mi diye hecelerken, 
Kayıp gidiyor mısralar almış başını...
Akıp gidiyorum varlığının esrarında,
Mısra kısa kalıyor her defasında...

Sen nasıl güzel bir şiirsin ki;
Kelimeler aciz, cümleler mahcup,
Kalem sarhoş, mürekkebi bir deli mavi..
Bitimsiz sıcak bir soluk,  
Kontrolsüz firari nefeslerle düşüp kalıyorum,
Her mısranın ayak ucunda...
Çaresiz, çocuksu, hakkı gasp edilmiş gibi 
Ve bir o kadar da eril bir keşifle,
Gezinmek dizelerinde,
Dizlerinin altında soluklanır gibi...
Mısra kısa kalıyor her defasında...

Sen nasıl güzel bir şiirsin ki;
İnsanın şair değil,
Piyanist olası geliyor..!
Parmak uçları ile dokunur gibi,
Dokuyorum geceyi,
Tuşların üzerinde...
Eriyor çırpınışlarım, 
En ortadaki mısranın derinliğinde...
Yok kabil değil, 
Bu şiirin içinden çıkabilmek!
Katilim oluyorsun!
Kelimeleri bir bebek gibi emiyorum...
Deli gömleği baş ucumda!
Aşamıyorum, aşınsa da kalemim,
Aşmak istemiyorum,
Hep aynı sınıfı tekrar okuyan, 
Tembel temaşa ehli ben oluyorum...
Mısra kısa kalıyor her defasında...

Sen nasıl güzel bir şiirsin ki;
Dönsen o ırmaklar gibi akan saçlarını, 
Benim için, benim için koklasan,
Oracıkta can verecek kadar, 
Kendimden geçiyorum...
Sonra saçlarındaki tel sayısı kadar,
Mısra dökülüyor bir anda ufkuma,
Tutulma sebebi oluyorsun nutkuma...
Varsın meczup desin diyenler!
Varsın sıraya girsin kınayıcılar!
Yaşarken böyle enfes bir şiiri,
Onlar ve olan bitenler kimin umurunda!
Mısra kısa kalıyor her defasında...

Sen nasıl güzel bir şiirsin ki; 
Okumaya doyamıyorum...
Sesim bazen feryatları koluna takmış cantabile
Bazen çağları gezinip gelen umutsuz bir bariton...
Okurken yaşanansın sen,
Şiirlerin Sultanı, 
Saltanatını bir beyzadenin omuzlarında
Sadistçe hükümferma eyleyen...
Mısra kısa kalıyor her defasında...

Sen nasıl güzel bir şiirsin ki;
Onca kelimede önsöz makamına bile geçilemeyen,
Girizgâhında bocaladıkça hayran kalınan...
Bir hitabına meftun, muhtaç ve hep aç!    
Mısra kısa kalıyor her defasında...
Mısra kısa kalıyor her defasında...



23 Aralık 2020 Çarşamba

Rüveyda'ya Mektuplar'a bir okur yorumu daha

 


#okudumbitti📚#Rüveydayamektuplar

#MuratMesut

Okudum bitti....

Rüveyda'ya mektuplar

Rüveyda'ya  Aşk,la  sevgiyle samimiyetle  ve bazen de sitemle yazılan 51 duygu yüklü mektup... Yazarın emeğine kalemine yüreğine sağlık 👏💯 muhteşem bir kitap okudum..... 

Bana kalsa kitap 3gunde biterdi o kadar akıcı bir kitaptı elimden düşüremedim.. 51 güzel mektubu  okumaya başladım...

 kitabın büyüsünü bozmadım hergune bir mektup okudum....ve bitirmek istemesem de sonuna geldim...güzel şeyler çabuk biter derler.  Bu güzel kitapta bitti...biten her guzel şey gibi.... Keyifle bazen hüzünle bazen gözyaşlarimla okudum...

 Tuzlu tuzlu gozyaşlarimla kahveme  de eşlik ettim...

Not; Benim bu güzel kitapla tanışmama vesile olan candostum @saire_nin_gunlugu bana kitabı gönderen @pervinyalim hem kitap hem dostlar kazandım.....

Hem muhteşem bir kitap okudum  kıymetli yazarımızın

@muratmesut34  Hocamızın kalemiyle tanışmış oldum ....  

Kaleminize yüreğinize sağlık   Hocam  başarılarınız daim olsun.... 

 📚Mektup anı günlük gibi kitapları severseniz bu kitap tam size göre mutlaka okuyun derim.....pişman olmazsınız

#rüveydayamektuplar #muratmesut #kitaptavsiyesi

#atomkarincanin_kitapları 

* * * 

Bir yazarın okurdan beklediği, ağlaması olmasa da yazdıklarının bir nebze anlaşılmasıdır.

Ağlayanlar daha çok anlayanlar, içselleştirenlerdir.

Ne zaman kitapla ilgili böyle naif bir inceleme okusam benim de gözlerim dolar.

Sonra bir yazar kitabının sosyal medyada bahsinden mutluluk duyar. ''Bir yudum teselli'' kabilinden minicik bir mutluluktur. bu.

Övgü olması da gerekmez, bir görsel dahi yeterli.

Ki sizde hepsi mevcut. Çok teşekkür ediyorum. Sevinçleriniz daim olsun iki dünyada da...🐞

Murat Mesut

 




22 Aralık 2020 Salı

anlarsın!


Bir olmazın saçlarına dolanmaya gör!
Aşk neymiş!
Hasret neymiş!
Gecelerin koynunda hıçkırmak neymiş!
Anlarsın..!

Sen Yine de Gelme!



sen ey!
niçin hep, işlediği günahtan sonra, 
gam kapısının eşiğinde,
yana yakıla el açan bir mücrimin, 
avuçlarına döktüğü hasretler,
nedametler gibi, aranılan oluyorsun? 

kendisini dövdüğü anda gidip ''anne'' diyerek
annesinin dizlerine sarılıp ağlayan çocuk ben miyim?
dönüp dolaşıp gidilen kürkçü dükkânı desem 
yanlış anlaşılır! 
dönüp dönüp nefesinden öpülen,
öpmeye doyulamayan kadın desem, 
belki meramım hissedilir...

biliyor musun kalbim? 
''son'' dediğimde içimde ne fırtınalar koptu!
uçurumlardan düştüm!
boşluk baştan sona ben oldum!
sana yazamamak, seni yazamamak asıl ayrılık bu!
babam öldüğünde bile hissetmemiştim bu yetimliği!
sende öğrendim mahrum kalıştaki mahzunluğu...
ne isyanlar açtı kabullenilmemiş bu hazin bir finale...

adını anmayacağım! 
mektup da yazmayacağım diye,
sen ey!
kalbimden silinmiş mi olacaksın? 
seni anmadığım gün asıl ben ölmüşümdür!
istesem de geçemiyor, gidemiyorum senden. 
burnumda sızı, gözlerimin kıyısında sızıntısın sen!
şiirlerin teması, şarkıların bestesi, güftelerin canısın...
unutmak ne mümkün, adını anmadığım seni..!

Viyana gecelerinde senmişsin aradığım, o soğuk mevsimde. 
Karl Meydanında avare avare gezişlerimde beni üşüten...
Salzburg'un eski dar sokaklarında karşılaşmayı umduğum.
Eyfel'den Paris'e hüzünlü dalgın bakarken de düştüğüm arayış...
Stefan Zweig'ın o beni ağlatan kitabında gördüğüm kadın,
Milena için çırpınan Kafka'ya dudak büktüğümde, 
kalbime oturan senmişsin. 
adına kitaplar da yazsam, 
mektuplara son demekle sen son olmuyorsun ki,
mektup yazmasam şiirler var. 
şiirler sussa, melodilere kim engel olabilir?
hep içimde çalan güftesi bende saklı,
o içli nağmeleri kim susturabilir?  

sen ey!
hüznümün ifadesi kadın!
belki bir gün çıkar gelirsin diye içimde saklı bir ümitsin. 

sen yine de gelme!





21 Aralık 2020 Pazartesi

İltifat!


İltifat ile taciz arasındaki büyük fark, o ince çizgide çıkıyor yine karşımıza!

İltifatı taciz sanan kadın ve tacizi iltifat zanneden erkeklerin arasında, olan yine, nezaketin sunum şekli iltifata oluyor! 


Uzaklar sahiden uzak mıydı?


Uzaklar hep uzaktalar!
İlk bakışta öyle!
Aranızdaydım değil mi?
Beni öyle gördünüz, öyle sandınız!
Cismimle, belki evet
Oysa ben hep o uzaklardaydım. 
Kanatlarım vardı,
Siz göremediniz!
Uçardım bir idealin göklerinde...
Nerede güzel bir yer görsem,
Buram buram sevginin koktuğu,
Sessizce olurdum oraların konuğu.
Neşeyle karıştırılan bir çay bardağı mesela,
Konardım pencerelerinin önüne.
Oğlunun yanağını şefkatle okşayan babayı,
Sevinçle seyrederdim. 
Hele eşinin elinden tutup çarşıya giden yaşlı çiftler,
Sendeleyip düşmesinler diye dua ederdim.
Bazen Gülnuş Valide Sultan'ın minaresinde,
Bazen Hüdayi bazen Üftade hazretlerinin eşiğinde...
Uzaklar elimle kalbime dokunacağım kadar yakındılar.
Hep içimde hep içlerindeydim. 
Zamanı tay eder, Kanuni devrinde kanat çırpardım.
Ah ille de Asr-ı Saadet... 
Ruhumda sakladığım mis gibi kokusuyla,
Ağlar ağlar dönerdim... 
Uzaklar vuslatıma hiç ırak olmadılar.
Ne zaman kalbim sancısa, 
Kalbime eyledim seferimi...




20 Aralık 2020 Pazar

zaafımsın!


"Sevgilimsin" diyemem!
Azalmayan sancımsın!
Kararsızlığımsın!
Kandığım,
Durup durup aldandığımsın...
Kimselerin görmediği karanlığımsın!
Yangınıma yağan karsın!
Karlarımı eriten yangınımsın..!
"Seni seviyorum" demem, diyemem...
Zaafımsın..!


yarım kelimeler! [1077]


Yaban bir zamanın gölgesinde kaybolunca insan ıssızlaşır, 
çoğalan cümleleri yüreğinin kuytusundan çıkarıp, 
eskimiş bir valize gizler de kaba saba sözcükleri sırtında taşır...

✔Kızıl Düş
 


17 Aralık 2020 Perşembe

Rüveyda'ya Mektuplar (63) Son


Rüveyda!

Bir daha asla geri gelmeyecek bir günden yazıyorum sana. 
Böyle kurulmuş ünlü bir cümle var mıydı, bir yerlerde okudum da aklımda mı kaldı bilmiyorum! 
Neyse ne, sonuçta hiç bir şey kimsenin tapulu malı değil. Hakka isabet gibi bazen aynı şeyleri bilmeden yazabiliyor insanlar. Arama motorlarında taradım çıkmadı! Belki de bana aittir. Neyse ne, konu bu değildi. Bazı zamanlar parmaklarımın çenesi düşüyor! Galiba bu gece onlardan bir gece, iyi olduğum zamanlar (!) böyle olur genelde! Kestik! Baştan başlıyoruz sana yazmaya hem de ''son kez!'' 

Kalbim,
Bir daha asla geri gelmeyecek bir günden yazıyorum sana!
Biz bu dünyada sadece seveceğiz!
Kavuşmak, ertelenmiş bir bayram sevincindeki iklime... 
Biz bu dünyada sadece seveceğiz. Bilmen gerekir; kavuşmak, sevmenin şartı değil. 
Sevmek de kavuşmanın lazımı değil! 
Sevmek kavuşmaktan bağımsızdır. Şart, kural tanımak istemez. 
Dağlarda koşan doru atlar gibi, eyere-geme gelmez.
Seversin, sadece seversin. Sevdiğin için de özlersin. İnsan sevmekten-özlemekten mahrumsa fakirdir. 
Dokunduğun ruhu olur, bedenine de dokunmak için çırpınırsın! Yolun başında hep böyle olur.
Zamanın dili sana fısıldar; ''Bedeni unut, bedeni unut! Sana vuslat yazılmadı!''

Bir daha asla geri gelmeyecek bir günün gecesindeyim Kalbim!
Verdiğim nefeslere vedaya fırsat yok! Çünkü her şey çok hızlı! ''He'' hecesindeki ''Hay'' ile alıp-veriyorum. ''Hep diri olan.'' Her şey çok hızlı akıyor! 
''Toplayın eşyamı işim acele!'' diyen şair de gitti bu dünyadan!
Zaman değirmeni bizi çok hızlı öğütüyor! Bir nefesle hem can buluyor hem ölüyoruz. Nasıl garip ve muhteşem bir şey yaşamak dediğimiz akış. 
Bazı unların az çile ile ekmek, bazı unların çok çile/işlem ile baklava, börek olması gibi. 
İnsanlar da öyle. Değerleri çilelere hoş bir tahammüle, sabredişe göre artıyor. 

Sevmek, ne güzel bir kitap. 
Aşkın çocuğu olanlar anlar bunu Rüveyda!
Aşkın sarhoşu olanlar sekr ile dünyadan geçenlerdir. Onlar dünya makamlarında, parada, şehvette gözleri olmayanlardır. Taşıdıkları can/iman emanetini salimen sahili selamete ulaştırma tasası çekenlerdir. 
 
Sevmek ne güzel bir kitap Kalbim. 
İçine altlarından ırmaklar akan cennetler döşenmiş. 
Muhabbetten hasıl olan, o sevgi sebebi ile dünyamızda görünmüş. 
Nuruyla, güllere ve Gül'e aşina gönüllere kokusunu miras bırakmış. 

''Gül mevsimi geçince gülü nerede bulursun; gül suyundan. 
Gül Hazreti Peygamber (sav), gül kokusu da kâmil velilerdir'' diyen Hz. Mevlana aşkına, diyorsun da anlamıyorsun ey Murat! Anlayanlar kervanının peşinde üç ayakla seken topal köpek ol bari..!

Aşık ruhlara, Allah (cc) izin verdikçe engel yok. 
Nasıl ki akıl ile düşündüğümüz yerdeyiz, hem de o anda... 
Latiftir ruhlar. Mesafeler, duvarlar onları durduramaz. Üfürülen bir ney ile neşv-ü nema bulurlar. 
Aşk meydanında huş-u curuş ile döner, kendilerinden geçerler. 

Allah, insanı sevdi de ''Kendi ruhundan üfledi!'' Ney gibi değil, o kısmı meçhul ama Allah insanı şu sonsuz yarattığı kâinatta Zatına muhatap aldı, cüz'i irade verip, dünyaya, bu arza halife, yani vekil olarak gönderdi. ''Sen!'' dedi, ''Sana verdiğim Kitap ile, o Kitabın canlı temsilcisi, örnek alacağın Peygamberim, elçim ile aleme nizam vereceksin. Adalet sancağı bir elinde, şefkat sancağı diğerinde... Kitabım bir elinde, Sünnetim bir elinde...''

''Muhabbetten hasıl oldu Muhammed aleyhissalatü vesselam'' diyen şair bize muhabbetullahı yani Allah muhabbetini, sevgisini işaret ediyor. Aşk o muhabbetin dünyaya uzanmış kollarından bir ırmak. Herkes nasibince ya alır ya aldığını sanır! Mecaz ile hakikat bazen ayırt edilemez. Sevmek var sevmek var, bunu iyi kavra! Bu vadide söz yanar, dil tutulur. Rüveyda dediğin buhar olur. Yoksa gönlünde gönlü yaratan, koca ömür heba olur! Ey Murat! Zayi olma!

Bilir misin Kalbim!

Cennette de pişmanlık olacak! Biri; bu dünyada boşa geçen gafil zamanlar için. Diğeri; biraz daha ince:
''Huzur-u Zat-ı Daim'' Bu ne demek? Bu şu demek: Cennet ahalisi cennet nimetleri içince sefa sürerken, bir grup insan Allah'ın cemali bâ kemalini müşahede zevki, sarhoşluğu ile nimetlenecekler... Buradayken Hakkın rızasına samimi talip olanlardır onlar. Kalpleri mühürlenmeden, Allah'ın rızasını, sevgisini ve dahi aşkını arayıp, fark edip, o aşka hayatlarını adayanlardır. 

Onlardan bazısı bakarsın Belh şehrinde padişahken, tacı-tahtı bırakır, balıklara iğnesini getirten Allah aşığı olur. 
Bakarsın Yemen ellerinden Peygamber eşiğini öpmeye ve o eşiğe aşkın kokusunu bırakıp Peygamberi (sav) anne izni sebebiyle göremeden dönerken görürsün. 
Namlı bir hakim iken, aşka talip olarak sokaklarda ciğer satan, çocukların alay ettiği ama Hakkın kendisine çektiği bir talip olurlar. 
Çocukları diri diri gömenlerden, aleme adalet dağıtan Ömer'leri yeşerten şeyin adıdır aşk. 
Kuyulardan zindanlara, zindanlardan Züleyha'ların canına can olmaya giden bir sırdır aşk. 
Yusuf'un kokusunu uzaklardan duyan babanın, dünyaya âmâ, göz yaşında saklı cilve-i Rabbaniyedir bazen... 
İsmaili teslimiyetle, evladını kurban edecek tevekkülün İbrahimi lehçesidir aşk. 

''Sen olmasaydın, Sen olmasaydın! 
Bu alemi yaratmazdım!'' iltifatının mazharı yetim bir Mekkeli'ye Taif'te atılan taşların, Hallac-ı Mansur'a atılan güldeki tecellisidir aşk... 

Şimdi anladın mı Kalbim, o misler gibi kokan güle niçin dikenler mihmandarlık ediyorlar? 
Ayrılık dikense, aşk güldür. Çok uzaklarda görünse de dalında, yolundadır sevgilinin. 

Ve Hz.Cebrail'in Miraçta ''Buradan öteye geçemem, geçersem yanarım!'' dediği son elçinin; ''Peki ben nasıl geçerim?'' sorusuna verdiği tek kelimedir: ''Aşkla!''    

Bir daha asla geri gelmeyecek bir günden yazıyorum sana!
Bu aşka son mektubum kâğıtlara dökülü görünen...
Biz bu dünyada sadece seveceğiz! Vuslata talip olmayacağız, olduğumuz zaman aşkın ürkek bir kuş gibi kalbimizden uçup gitmesinden endişe edeceğiz... 

Sevmek yalnızca sevmek... 
O, öyle güzel bir tat ki, gece yattığında ruhuna dokunur, okşar. 
Hisseder ama anlatamazsın, lezzetini kendine bile tarif edemezsin. 
Keşke bir daha dersin, ne olur bu gece de ruhumun yanağını okşasa... 

Ah Kalbim! 
Gördün, yüzlerce kelime, binlerce harfin yaratılmasına aracılık ettim ama sen ne anladın, ben ne anlatabildim, ne anladım..? 

Bir daha asla geri gelmeyecek bir günden yazıyorum sana!
Biz bu dünyada sadece seveceğiz! 
Sevmeyi nasıl seveceğimizi öğrenirsek öteye güzel geçeceğiz. 
Ölmek değil bu, aşıklar ölmez, öteye geçeceğiz. Perdenin ötesine, rüyadan uyanacağız, dünya (anne) karnından bir daha doğacağız. Sonra bir daha, ta ki Kevser'den içene dek...  
Sonrası talip olduğumuz şey yine Huzur-u Zat-ı Daim olacak. 
Bizi ve her şeyi yoktan yaratan Allah'ın zatını müşahede bahtiyarlığı. En büyük cennet mükafatı.

Cennet gözlü Yâr,

Bir daha asla geri gelmeyecek bir günden yazdım sana...
Bu son mektubumdu sana ve aşka! 
Devamı hep içimde, en derinde ve ilk günkü gibi taze ve hep yeni olacak...
Duyarsan okursun!

Bir daha asla gelmeyecek zamandan,
Varabilirsem Rüveyda'dan Hüda'ya  
Sonrası hep cana sefa... 
Kavuşmamız cennet sabahına...

Adı meçhul kendi garip bir yolcu
 



 

15 Aralık 2020 Salı

Uzun Ölüm'ü de seslendirdim.

 


Kent Parka gittiğim zamanlardan birinde eve gelirken son anda video da çekmiştim. Aslında hızlı ve özensiz olmuştu, silmeyi unutmuşum. Bu şiirde kullanmış oldum artık. Az kısa kalınca başına başka bir görsel ekleyince ortaya böyle bir şey çıktı. 

Umarım beğenirsiniz. 

https://www.youtube.com/watch?v=pjk7iBFRNbs

  

uzun ölüm!


Bu can çekişme uzun sürecekmiş,
Ölüm hemen gelmeyecek, anladım. 
Neden hâlâ her şiirden şarkıdan çıkarsın? 
Niçin kalemi her elime alışımda,
Saçların dolanır satırlarıma!
Gelemedin Rüveyda!
Gelmedin!
Gelmeyeceksin de..!
O zaman bu işkence niye?
Yetmedi mi kendi mezarıma döktüğüm göz yaşlarım?
Zakkum çiçekleri bitti de benim azabım bitmedi!
Ne Kent Parka gidebiliyorum, 
Ne adını sayıklayabiliyorum. 
Yara bere içinde kalbim!
Hani yaralarıma merhem olacaktın Kalbim!
''İçimde bir yer yanıyor, 
söndürmem, sen yaktın!
Kalbimde açık yarası, 
kapatmam sen açtın!'' 
Diyen şarkıyı daha kaç bin defa dinleyip, 
Jilet gibi çizip kanatacağım ruhumu..? 
Her gece yatağıma bir umutla yatıyorum. 
Rüyama gelesin diye Allah'a yalvarıyor yalvarıyorum!
Ağlayarak uyandığımda, yaşlarımı yastığımda kurutuyorum!
Bu can çekişme uzun sürecekmiş,
Ölüm hemen gelmeyecek, anladım..!
Hüzünsel hayata girdim. 
Narkoz yerini tutan şarkılar.
Acımı dökemediğim satırlar.
''Senden bir tek bu kaldı!''
''İyi değilim. Hiç iyi değilim!''
Bırak artık sessizce ölüvereyim... 


 

14 Aralık 2020 Pazartesi

Aşıklar üşür!




''Hz. Şems, Hz. Mevlana’ya kısık sesiyle: 

Sen de binlerce şiir vardır, 
bu gece şiir dinlemek istiyorum. 
Şiir oku bana ancak içinde de”zehir” olsun. 

Hz. Mevlana: 

"Kimde benim derdimden bir katrecik varsa, 
O, Hz.Hüseyin gibi yaralı, kasesi Hz.Hasan kadar zehirlidir.” 

Hz. Şems: 
Sus inletme yaralı yanımı, 
Kerbela’dan bu yana hiç bir aşığın içi güneş görmedi hep üşüdü, hep üşüdü...'' [iktibas]

*

Bizim üşümemiz onlara benzemedi vallah... 
Biz o zehre talip bile olamadık billah... 
Artık aşkı ne sandıysak,
''Cahil cesur'' olur hükmünce,
Dilimize doladık da, 
Kalbimizi yoklamaya yol bulamadık tillah...
Ne çöller gibi susayabildik!
Ne de bu susuzluğu cana minnet!
Bülbül lisanına da yabancıydık!
Zaten gülü koklayacak gönül de yoktu!
Biz de üşüdük, çok üşüdük yaz sıcağında lakin,
Anlamını anlamsızlık ateşine verdik,
Sükut ile peyman eyleyip, boyun büktük.
Belki an gelir bir ''ah!'' kalbimize sıktığımız kurşun olur da,
Öteye geçişimizi güzel eyler ol Kerem sahibi Yezdan...




uyanmak nedir sorgulamadın!


Bir ömür gaflete sarılıp uyudun! 
Üstelik boş işler için çokça yoruldun!
Uyanmak nedir düşünüp sorgulamadın!
Ömür baharı hazan olmaz sandın!
Söyler de anlamazsın Muradım!
Uzun sandığın ömrün, bak nasıl da kısaldı!




13 Aralık 2020 Pazar

düşler bile usanmıştı!


Sen!
Kapanmasını istemediğim yaramdın!
Seninle yaşayamadıklarımız,
Kalan ömrüme,
Tariflerde geçmeyen keder!
Kimi ahlar, kimi dudak büker! 

Yorduk, 
Ne kadar düşümüz varsa,
Düşler bile usandı bizden!

Tamam!
Biz sevdik ama sevgili olamazdık!
Sevgili olsak, kavuşamazdık!
Böyle buyurdu kader!
Kalbimiz içlense de, 
İtirazsız boyun eğdik!
Kelebeklerin türküsüne sarılıp,
Biz de gitmiş gibi rol kestik!
 
Anladım!
Sadakâti öldürmedikçe, 
Ölmeyecek bu aşk!
Ölmeyecek bu kırık ümidimiz!
Bugün, ihânet edeceğim!
Senden kalan ne varsa!

Sen doğacaksın, 
Ölüp dururken ben..!
Onlar doğumunu kutlarken,
Ben ölümümü kutsayacağım!

Bugün son kez,
Katıla katıla ağlayacağım!
Bugün 
Seni ihanetlerin 
En hainiyle uğurlayacağım!
Doğmak nasılmış!
Ölmek neymiş, 
Sen de göreceksin!
Hadi şimdi git!
Mumlarını üfle!
Ben burada nasılsa,
Yakmaya yeni başladım!
Bir alkış da benden sana..!


12 Aralık 2020 Cumartesi

Cevap veriyorum!


Bu görseli diziyi izlerken çektim ve üzerini karalamış oldum. 

Soruya gelirsek: Kendimce sebeplerden dolayı sizlerden gelen mektupları burada saklamaya ara verdim. 

Sağolun, blog modası geçtiği halde takip ettiğinizi rakamlar ve mailleriniz söylüyor. 

Hepinize bir kere daha çok teşekkür ediyorum. 


Eskilerden..!