17 Aralık 2020 Perşembe

Rüveyda'ya Mektuplar (63) Son


Rüveyda!

Bir daha asla geri gelmeyecek bir günden yazıyorum sana. 
Böyle kurulmuş ünlü bir cümle var mıydı, bir yerlerde okudum da aklımda mı kaldı bilmiyorum! 
Neyse ne, sonuçta hiç bir şey kimsenin tapulu malı değil. Hakka isabet gibi bazen aynı şeyleri bilmeden yazabiliyor insanlar. Arama motorlarında taradım çıkmadı! Belki de bana aittir. Neyse ne, konu bu değildi. Bazı zamanlar parmaklarımın çenesi düşüyor! Galiba bu gece onlardan bir gece, iyi olduğum zamanlar (!) böyle olur genelde! Kestik! Baştan başlıyoruz sana yazmaya hem de ''son kez!'' 

Kalbim,
Bir daha asla geri gelmeyecek bir günden yazıyorum sana!
Biz bu dünyada sadece seveceğiz!
Kavuşmak, ertelenmiş bir bayram sevincindeki iklime... 
Biz bu dünyada sadece seveceğiz. Bilmen gerekir; kavuşmak, sevmenin şartı değil. 
Sevmek de kavuşmanın lazımı değil! 
Sevmek kavuşmaktan bağımsızdır. Şart, kural tanımak istemez. 
Dağlarda koşan doru atlar gibi, eyere-geme gelmez.
Seversin, sadece seversin. Sevdiğin için de özlersin. İnsan sevmekten-özlemekten mahrumsa fakirdir. 
Dokunduğun ruhu olur, bedenine de dokunmak için çırpınırsın! Yolun başında hep böyle olur.
Zamanın dili sana fısıldar; ''Bedeni unut, bedeni unut! Sana vuslat yazılmadı!''

Bir daha asla geri gelmeyecek bir günün gecesindeyim Kalbim!
Verdiğim nefeslere vedaya fırsat yok! Çünkü her şey çok hızlı! ''He'' hecesindeki ''Hay'' ile alıp-veriyorum. ''Hep diri olan.'' Her şey çok hızlı akıyor! 
''Toplayın eşyamı işim acele!'' diyen şair de gitti bu dünyadan!
Zaman değirmeni bizi çok hızlı öğütüyor! Bir nefesle hem can buluyor hem ölüyoruz. Nasıl garip ve muhteşem bir şey yaşamak dediğimiz akış. 
Bazı unların az çile ile ekmek, bazı unların çok çile/işlem ile baklava, börek olması gibi. 
İnsanlar da öyle. Değerleri çilelere hoş bir tahammüle, sabredişe göre artıyor. 

Sevmek, ne güzel bir kitap. 
Aşkın çocuğu olanlar anlar bunu Rüveyda!
Aşkın sarhoşu olanlar sekr ile dünyadan geçenlerdir. Onlar dünya makamlarında, parada, şehvette gözleri olmayanlardır. Taşıdıkları can/iman emanetini salimen sahili selamete ulaştırma tasası çekenlerdir. 
 
Sevmek ne güzel bir kitap Kalbim. 
İçine altlarından ırmaklar akan cennetler döşenmiş. 
Muhabbetten hasıl olan, o sevgi sebebi ile dünyamızda görünmüş. 
Nuruyla, güllere ve Gül'e aşina gönüllere kokusunu miras bırakmış. 

''Gül mevsimi geçince gülü nerede bulursun; gül suyundan. 
Gül Hazreti Peygamber (sav), gül kokusu da kâmil velilerdir'' diyen Hz. Mevlana aşkına, diyorsun da anlamıyorsun ey Murat! Anlayanlar kervanının peşinde üç ayakla seken topal köpek ol bari..!

Aşık ruhlara, Allah (cc) izin verdikçe engel yok. 
Nasıl ki akıl ile düşündüğümüz yerdeyiz, hem de o anda... 
Latiftir ruhlar. Mesafeler, duvarlar onları durduramaz. Üfürülen bir ney ile neşv-ü nema bulurlar. 
Aşk meydanında huş-u curuş ile döner, kendilerinden geçerler. 

Allah, insanı sevdi de ''Kendi ruhundan üfledi!'' Ney gibi değil, o kısmı meçhul ama Allah insanı şu sonsuz yarattığı kâinatta Zatına muhatap aldı, cüz'i irade verip, dünyaya, bu arza halife, yani vekil olarak gönderdi. ''Sen!'' dedi, ''Sana verdiğim Kitap ile, o Kitabın canlı temsilcisi, örnek alacağın Peygamberim, elçim ile aleme nizam vereceksin. Adalet sancağı bir elinde, şefkat sancağı diğerinde... Kitabım bir elinde, Sünnetim bir elinde...''

''Muhabbetten hasıl oldu Muhammed aleyhissalatü vesselam'' diyen şair bize muhabbetullahı yani Allah muhabbetini, sevgisini işaret ediyor. Aşk o muhabbetin dünyaya uzanmış kollarından bir ırmak. Herkes nasibince ya alır ya aldığını sanır! Mecaz ile hakikat bazen ayırt edilemez. Sevmek var sevmek var, bunu iyi kavra! Bu vadide söz yanar, dil tutulur. Rüveyda dediğin buhar olur. Yoksa gönlünde gönlü yaratan, koca ömür heba olur! Ey Murat! Zayi olma!

Bilir misin Kalbim!

Cennette de pişmanlık olacak! Biri; bu dünyada boşa geçen gafil zamanlar için. Diğeri; biraz daha ince:
''Huzur-u Zat-ı Daim'' Bu ne demek? Bu şu demek: Cennet ahalisi cennet nimetleri içince sefa sürerken, bir grup insan Allah'ın cemali bâ kemalini müşahede zevki, sarhoşluğu ile nimetlenecekler... Buradayken Hakkın rızasına samimi talip olanlardır onlar. Kalpleri mühürlenmeden, Allah'ın rızasını, sevgisini ve dahi aşkını arayıp, fark edip, o aşka hayatlarını adayanlardır. 

Onlardan bazısı bakarsın Belh şehrinde padişahken, tacı-tahtı bırakır, balıklara iğnesini getirten Allah aşığı olur. 
Bakarsın Yemen ellerinden Peygamber eşiğini öpmeye ve o eşiğe aşkın kokusunu bırakıp Peygamberi (sav) anne izni sebebiyle göremeden dönerken görürsün. 
Namlı bir hakim iken, aşka talip olarak sokaklarda ciğer satan, çocukların alay ettiği ama Hakkın kendisine çektiği bir talip olurlar. 
Çocukları diri diri gömenlerden, aleme adalet dağıtan Ömer'leri yeşerten şeyin adıdır aşk. 
Kuyulardan zindanlara, zindanlardan Züleyha'ların canına can olmaya giden bir sırdır aşk. 
Yusuf'un kokusunu uzaklardan duyan babanın, dünyaya âmâ, göz yaşında saklı cilve-i Rabbaniyedir bazen... 
İsmaili teslimiyetle, evladını kurban edecek tevekkülün İbrahimi lehçesidir aşk. 

''Sen olmasaydın, Sen olmasaydın! 
Bu alemi yaratmazdım!'' iltifatının mazharı yetim bir Mekkeli'ye Taif'te atılan taşların, Hallac-ı Mansur'a atılan güldeki tecellisidir aşk... 

Şimdi anladın mı Kalbim, o misler gibi kokan güle niçin dikenler mihmandarlık ediyorlar? 
Ayrılık dikense, aşk güldür. Çok uzaklarda görünse de dalında, yolundadır sevgilinin. 

Ve Hz.Cebrail'in Miraçta ''Buradan öteye geçemem, geçersem yanarım!'' dediği son elçinin; ''Peki ben nasıl geçerim?'' sorusuna verdiği tek kelimedir: ''Aşkla!''    

Bir daha asla geri gelmeyecek bir günden yazıyorum sana!
Bu aşka son mektubum kâğıtlara dökülü görünen...
Biz bu dünyada sadece seveceğiz! Vuslata talip olmayacağız, olduğumuz zaman aşkın ürkek bir kuş gibi kalbimizden uçup gitmesinden endişe edeceğiz... 

Sevmek yalnızca sevmek... 
O, öyle güzel bir tat ki, gece yattığında ruhuna dokunur, okşar. 
Hisseder ama anlatamazsın, lezzetini kendine bile tarif edemezsin. 
Keşke bir daha dersin, ne olur bu gece de ruhumun yanağını okşasa... 

Ah Kalbim! 
Gördün, yüzlerce kelime, binlerce harfin yaratılmasına aracılık ettim ama sen ne anladın, ben ne anlatabildim, ne anladım..? 

Bir daha asla geri gelmeyecek bir günden yazıyorum sana!
Biz bu dünyada sadece seveceğiz! 
Sevmeyi nasıl seveceğimizi öğrenirsek öteye güzel geçeceğiz. 
Ölmek değil bu, aşıklar ölmez, öteye geçeceğiz. Perdenin ötesine, rüyadan uyanacağız, dünya (anne) karnından bir daha doğacağız. Sonra bir daha, ta ki Kevser'den içene dek...  
Sonrası talip olduğumuz şey yine Huzur-u Zat-ı Daim olacak. 
Bizi ve her şeyi yoktan yaratan Allah'ın zatını müşahede bahtiyarlığı. En büyük cennet mükafatı.

Cennet gözlü Yâr,

Bir daha asla geri gelmeyecek bir günden yazdım sana...
Bu son mektubumdu sana ve aşka! 
Devamı hep içimde, en derinde ve ilk günkü gibi taze ve hep yeni olacak...
Duyarsan okursun!

Bir daha asla gelmeyecek zamandan,
Varabilirsem Rüveyda'dan Hüda'ya  
Sonrası hep cana sefa... 
Kavuşmamız cennet sabahına...

Adı meçhul kendi garip bir yolcu