31 Mart 2020 Salı

Annem


"-En çok seninle hatıralarım oldu, en çok seni özleyeceğim..!" dedi.

Cevabı göz pınarlarım verdi!

30 Mart 2020 Pazartesi

Küsersen bir bana küs!


Küsersem bir sana küseyim!
Küsersen bir bana küs!
Birbirimizden başkasına küsmeyelim biz!
Nazımız, niyazımız bizim için olsun...
Her küsüş, kavuşma iştiyakı,
Ayrılık acısı olsun yüreklerimizde.
Eksiği yok, fazlası çok çok...

Küsmek saadet olmalı bizim için.
Kaybettiği bir iğneyi,
Çölde arayıp bulmaktan daha büyük bir şey...
Serap sandığının,
Gerçek olduğunu görmekten de büyük...
Bahar kokularının ruha verdiği o eşsiz neş'e gibi.
İstediği oyuncağı,
Ağlatıldıktan sonra alınan çocuk gibi belki de...
Eksiği yok, fazlası çok çok...

Küsersem bir sana küseyim!
Küsersen bir bana küs!
Birbirimizden başkasına küsmeyelim biz!
Uzun sürmesin, bir saat yıl olsun.
Bükülü kalmasın kalbimizin dudakları...
Bizim dünyamızda,
Küsmeler bir arefe,
Barışmalar bayram sevinci olsun sevgilim...




29 Mart 2020 Pazar

Zamanın değerini bilsek, sıkılmaya zaman bulmazdık!


Oysa evde yapacak ne çok iş var.

Uzun zamandır yıkamadığın tülleri, perdeleri yıkayabilir, koltukları silebilir, köşe bucak temizlik yapabilirsin.
Ne kadar dolap varsa tozunu alıp silebilirsin.

Yarım kalan kitabına hız verebilir, izlemen gereken filmleri izleyebilirsin.

Ev ahalisini yeniden keşfedebilir göz bebeklerinin içine bakarak ''sohbet'' edebilirsin.
Uzaktaki ihmal ettiğin yakınlarına telefonlar açıp gönüllerini hoş edebilirsin.
Kendi kabiliyetlerine göre hobiler, el işleri edinebilirsin.

Kendinle baş başa kalıp, dünyanın bu halinden kendi iç dünyana yönelebilirsin.

İnanç sahibi biriysen, bu dünyaya geliş amacın üzerinde tefekkür edebilir ve milattan önce MÖ ve sonra dedikleri gibi Korona'dan Önce  ve KS  Korona'dan sonra diyerek hayatına yeni güzellikler katabilirsin. Kaldı ki bu vak'a geçtikten, bittikten sonra dünya artık eskisi gibi olmayacak. Öyleyse sen kendinden başla ve eskisi gibi olma! Beğenmediğin huylarını, hallerini, kötü alışkanlıklarını terk et!

Kalan ömrünü iyiye, güzele ve doğruya harcayarak tamamlayabilirsin.

Ah bir de bu yazıyı yazanın iyi bir insan olması için de dua ediver ;)



hüzün mü diyorsun!



hüzün mü diyorsun?
gölgemdir benim!
ruhumun ıslaktır kirpikleri...
ve annemin gözleri
ve annemin sözleri kadar,
şefkate sarılmış geçmez bir mevsim...

hüzün mü diyorsun?
görmen mukadder ise,
gördüğün her şeyin,
hakiki rengidir hüzün...

hüzün mü diyorsun?
insanların kaçtığı,
dudaklarını büktüğü,
benimse şifamı onda aradığım,
kurumasından korktuğum,
mübarek bir pınardır...

https://www.youtube.com/watch?v=zUkBzNw0Yss

28 Mart 2020 Cumartesi

Pişirdiklerinizi paylaşmasanız diyorum!


Bu yazı birilerinin canını sıksa da yazacağım.
İnternet çıktı çıkalı, neredeyse özelimiz diye bir şey kalmadı!
Ne yediğimiz, ne içtiğimiz, nerede, kimlerle yediğimiz...
Ev hallerimiz, düğünlerimiz, doğum günlerimizi ''herkese açık'' sunumda, pardon paylaşımda!
Kadın öyle güzel yemek ya da pasta yapıyor ki mesela benim gibi bekar birinin canı istiyor.
Zengin de olsan o an o gıda elinde değil ve sen o anda o paylaşılanı yemek istiyorsun!
Ama yok işte, fotoğrafa bak dur!
Bunun tek istisnasına müsamaha ile bakabilirim, o da özel yemek yapma sayfaları.
Meraklısı gider orada hem görsel hem tarifini alır.

Eskiden zembiller varmış. Yani hasırdan yapılma kulplu çanta, torba, küfe. Pazardan ne aldığınızı kimseler görmesin diye sıkı dokurlarmış ki içi görünmesin, konu komşunun göz hakkı geçmesin.

Eskiden bayramlar yaklaşırken, hali vakti iyi olanlar; çocuklarına bayramlık alma konusunda temlinliymişler. Çocuklarının çok yakın arkadaşlarının maddi durumu iyi değilse, bir bahanesini bulup bayramlık almaya onu da götürürlermiş.

Eskiden ulu orta mangal ''keyfi'' yapılmazmış. Yapanlar da eti bolca tutar, gelene geçene mutlaka tattırırlarmış.

Eskiden böyle şeyler adab-ı muaşeret kurallarından olarak, hassasiyet ve titizlikle önemsenirmiş.

Eskiden vefa, edep, cömertlik, temizlik, merhamet o kadar işlevsel ve hayatla iç içe imiş ki onları gören virüs haya eder, gerisin geriye gidermiş.




27 Mart 2020 Cuma

''Rabbim bana (bize) göndereceğin her hayra muhtacım (muhtacız)''

O yazımda bahsettiğime benzer şey her gece yatsı ezanından sonra oluyor!
Minarelerden yükselen dua ve tevbe nidaları inşallah içimizdeki nazlı kullar; bebeler, beli bükülmüş ağzı dualılar, kalbi mescitlere bağlı gençler ve lisanlarını bilmediğimiz hayvanat ve bitkiler hürmetine duaların kıblesine yükselir de, bu virüs musibeti/korkusu bizi hakiki haşyete eriştirme sebebi olarak geçer gider.

Elbette, Allah'ın izni ve iradesi ile bu da geçecek. Çünkü Onun Sevgili Elçisi (sav):''her hastalıkla birlikte ilacı/devası da yaratılmıştır.'' buyurdu.

Yine de şu topluca dua meselesi  tam istediğim gibi olmadı. Sanırım laik Türkiye'de birilerinden çekiniyorlar. Benim tasavvurumda her gün, farklı saatlerde TV kanallarının hepsinde aynı anda bu dua, farklı ağızlardan yapılmalı, yaptırılmalı idi. Öyle elinde yazılı bir metin falan olmaksızın, gönlünden dökülenler, gözlerinden dökülenlere karışacak. Yeryüzünü adeta göz yaşı seline karışmış, ağlama uğultusu saracak.

Rabbim seni hakkıyla bilemedik. Bu dünyaya bizi niçin gönderdiğinden gaflete düştük. Rabbim inayetini ıslahını önceki kavimlere yaptığın gibi bize de yapma, bizi helak eyleme! Bize acı, merhamet et, bizi esirge.



Kader anlayışımızı da düzeltelim. Burada pek çok örnek sıralayarak yazıyı uzatmak istemiyorum. Madem ki bu dünya ''sebepler alemi'', bir oluş için bir ya da bir çok sebebe (sebepler zincirine) gereksinim var.
 
Allah bizden öncelikle ve mutlaka sebeplere, tedbirlere sarılmamızı istiyor. Çünkü adına sünnetullah denilen prensipler kanunu böyle. ''İnsan için ancak çalışıp çabaladığının karşılığı var.'' 
O halde önce;
a) O iş, eylem için halis bir niyet, irade, inanç, karar sahibi olacağız.
b) Ardından araştıracak, danışacak, bilgi sahibi olacağız.
c) Bu sayılanları, tedbirleri ve yapmamız gerekenleri eksiksiz yaptığımıza kanaat getirdikten sonra dua bölümüne geçeceğiz. (Bugün ülkemiz tedbirler konusunda oldukça iyidir ve en az 26 ülkeden yardım talebi gelmiştir.)

Ancak bunları yaptıktan sonra ''Taktir Allah tealanın, ecelin saati belli'' deme hakkın var. Sebepleri bırakıp ''ecelin saati belli'' der ve salgın olan yere girersen bu ham tevekkül Allah'ı gazaplandırır ve kendi kader halkandan salgın kader halkasına geçer ve ölürsün! O zaman da ecelinin saati o imiş deriz ardından. (Kader, ruh gibi sırlar sırrı.)

Bu ve benzer şeylerde kaderci anlayış, bizi tedbirsizliğe ve ham dindarlığa, kaderci teslimiyete itiyorsa, sonuç maalesef hüsran olacaktır.
 Koskoca Hz. Ömer (ra) veba olan yere girmedi. Kendisine ''Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun Ya Ömer?'' diyenlere o muazzam ölçüyü verdi: ''Evet Allah'ın bir kaderinden diğer kaderine geçiyorum.'' 
Çünkü sen yeryüzünde hakikatin şahitleri olarak Allah'ın halifesi yani vekili olmaya memursun. Bu gezegenin idaresi sana emanet edildi. Ve sana ''en büyük akıl tedbirdir'' denildi.

Ülkelerin, insanların da bu, bizi gezdiren gezegen gibi bir kaderi var. Hatta gökteki yıldızların bile. Onların bile ne zaman kararacağı ve adına ''kara delik'' denilen mezarlıkça yutulacağı ilahi ferman ile belli.

Bileceksin ki: "O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez." (En'am, 6/59)

Boynun eğik, tefekkür buudunda iç çekeceksin: Onca ülkeler nükleer savaş sanayinde kibir abidesi olarak birbirlerine caka satar ve adaletsizlikler her yanı sarmışken bir virüs çıktı bütün silahlarını, zenginliklerini geçersiz etkisiz eyledi ve tüm dünyayı eve hapsetti. Sonra yine o dua dilinde:

''Rabbim bana (bize) göndereceğin her hayra muhtacım (muhtacız)''
 


26 Mart 2020 Perşembe

cenk


Yanımda ol/mamanın tarifsizliğindeyim. 
Az sonra akşamın gölgesi vurur ruhuma.
O zaman gör cenk nasıl olur buralarda!
Kifayetsiz kelimelerin dipsizliğindeyim...


KUL HAKKIDIR ETME!


Bir şiirden, sözden,melodiden etkilenip, esinlenmek her şairin dünyasında meşrudur.
Birebir aynı duyguyu (tevafuken) birbirlerinden habersiz kaleme de dökebilirler ki bu zaten belli olur. Ama kelimelerin (hatta dizelerin) yerlerini değiştirip, yerine başka kelimeler ekleyerek falan...
KUL HAKKIDIR etme!
Şair olmaya, şiir yazmaya mecbur değiliz!
Şair gönüllü olmak zaten zenginliktir.
Bazıları çok ünlü şairlerden, bazıları da kıyıda köşede isimleri duyulmamış olanlardan aşırıyor, gerek yok!

 ''Kişi için kendini bilmek, en büyük hünerdir.'' demiş eskiler.



25 Mart 2020 Çarşamba

bilesin!


Aramızda şehirler, eşitsizlikler, engeller olsa da,
Sen her daim kalbimin menzilindesin!
Bilesin!






24 Mart 2020 Salı

21 Mart 2020 Cumartesi

Miraç Kandilimiz mübarek olsun.

Nurullah Genç, Yağmur, sh:218

Olur ki bilmeyenler için kısa not:
Şair ''Yağmur'' remzi ile Sevgili Peygamberimiz (sav)'e hitap etmekte, O'nu anlatmaya çabalamaktadır.  Kısmet olursa kitaptan başka bir yazıda söz ederiz.

Mirac-ı güzin ile ilgili derli toplu bilginin linkini sunuyorum:

https://sorularlaislamiyet.com/blog/mirac-kandili



Önceki şeyin tırı-vırısı!


 
demiş idim önceki sayfada. Birden aşağıdakiler de eklemlendi:


Aşk,

yara almaktır bir teknenin su alıp yavaş yavaş batışı gibi...

yanmaktır, sobaya değmiş bir parmağın dışından pek bir şey görülmeden içten içe kavrulmasıdır!

ve ağlamaktır, olmayanlara, oldurulamayanlara,
olması mümkün olduğu halde olamayanlara...

aşka düşmeden kestirmeden sev,
mutlu olursun dostum!

ah tabi tüm dünyanın şu sıralar konusu aşksızlık merhametsizlik, adaletsizlik, vicdansızlık değil....o ünü cihana yayılmış virüs!

virüs olmasaydı ne güzel felix culpa yaşıyorduk, yaşadığımızı sanıyorduk!
ah meğer ölüm varmış..!

olacak iş mi virüs efendi, daha baharda açacaktık tomurcuk tomurcuk ne ettin sen bize?

oysa virüs olmasa biz ölmeyecektik!

bir çuval inciri berbat ettin virüs efendi!
incir demişken bir dur da yeni çıkacak incirleri şöyle bir seyreyleyelim kasasında belki az az da alır yeriz...

ya ıhlamurlar ne olacak?
en çok da ben onları bekliyorum haziran gibi açıyorlardı galiba...
nasılda sarhoşum kokusunda...bırak onları yeniden çeksin ruhum en derununa...

zaten her ölüm her yaşta erkendir virüs efendi...
nettin sen bunca insanoğluna...
zangır zangır titrettin...
oysa sessiz sessiz zaten bir kurdun bir ceylanı kaptığı gibi ansızın gelip alıyordun bizi...

var bu işte pek çok hikmetler ama biz sana çare aramaktan  ve panikten bu hikmetleri sallamıyoruz anlayacağın..!

koyun can derdinde Murat canan...


yaşamak...


Sevmek yaşamak,
Aşk, yaralanmaktır!
Yaşamak fark ettiğimiz bir şey değildir.
Yaşadığımızı bize hissettiren yaralarımızdır... 


20 Mart 2020 Cuma

"Yaklaşmakta olan!"


"Yaklaşmakta olana" yaklaştığını yakinen fark ettiğin zamanlarda,
anların zerrelerden müteşekkil o kristal büyüsünde,
buhardan bir hayal gibi sırlar yumağı içinde kaybolur gider/sin...

"Ölmek ne garip şey anne!"




19 Mart 2020 Perşembe

Her şey sevmekle başladı

Her şey sevmekle başladı,
Gerçekler hayallerle yarıştı...
Her şey sevmekle başladı,
Çok sevmekle...
Çok sevdik ve seviştik...(*)
Derken birbirimize doyamamaktan,
Bu aşkı değilse de 
Birbirimizi terk ettik...
Biz ikimiz, 
Berbat bir finalin, 
İki harika şapşalıydık...

*

(*) Meraklısına not: "Seviştik"derken sevişmenin cinsel olmayanı da var. Eskiler iyi anlaşan çocukları hatta büyükler birileri için "ne güzel sevişiyorlar"dediklerinde kimsenin aklına ayıp şeyler gelmezdi. Hem cinsel olsa ne olur, şiir icabı...


yağmalıyorsun!


Yağmalıyorsun!
Bir cümlen ile nem varsa!
Nefesimin akordunu bozup,
Sonra sadistçe yokluğa karışıyorsun!
Ayak seslerinin yankısı ile boğuşmayı,
Ve sonra sensizlikte ağlamayı,
Şu biçare adama bırakıyorsun! 

Yağmalıyorsun!
Pir görünüp, bin kayboluyorsun!
Ayarlarımı bozup bozup,
Tamiri mümkünsüz kılıyorsun..!
Acımıyorsun!
Gül bahçende sarhoş edip,
Diken diken kayboluyorsun..!
Sensiz bir dünyada yok olduğumu,
Göremiyorsun!





18 Mart 2020 Çarşamba

gecenin grisi!


..sen gecenin grisi, 
ben de geceye doğmaya çalışan gökkuşağıydım 
senin dünyanda bana yer yoktu..! 


hiç kimse


Hiç kimse benim seni
g/ördüğümü bilemeyecek!
Hiç kimse sende gördüğümü
g/öremeyecek!
Bu sır, sessizce kalbime gömülecek!
Bir adam kendi figânında ölecek!


17 Mart 2020 Salı

O gidenler de hep senin gibiydiler!


Niceleri geldiler, neler istediler!
Sonunda ümitlerini kesip gittiler!
Sen hiç kesmeyecek gibisin değil mi?
O gidenler de hep senin gibiydiler!




16 Mart 2020 Pazartesi

düete dair


içimde saklı kitabın sayfalarını aralasan da 
yeni şiirler okusak...



15 Mart 2020 Pazar

Şüpheli şiir!


Anlamadım dillerini yalnızlığın.
Geçer gider sandığım, her rüzgar çiçek açtı.
Köklerinde diş diş bir lehim...
Dokunduğum yer gök yanıyor sevgilim.
Hiç acımadan dökülüyor ellerimin tomurcukları.
Yaşamadan ölen zamanlara inat, öleceğim...
Ve kimse karanfil demeyecek.
Hani büyüyünce ölecektim sevgilim?
Boyası dökülmüş mekanlar mıydı ölümümü kundakladığım?
Hiç bilmeyecekler, dar alanlara...
Kapı arkalarına sürgülediğim yoncalarımı.
Hem ne gereği var, anıları yabancılaştırmanın?
Çoğalmadan gözlerinde gün ışığı,
Hani büyüyünce ölecektim sevgilim ?
Doğarken, kucağıma bir dünya bırakıldı.
Sanki benim, kendisiyle barışık insanlar gibi;
Bir bakışım olmayacak hiç.
Pıhtı kelimesini sevdiğim kadar bile bakamayacağım...
Can eriğinin buğusuna sevgilim.
Tek ayak üstünde delireceğim.
Be hey dağların hükmü, yol yöntemin raconu.
Her neysen, her neredeysen yetiş içimdeki çocuğa...

___________________

Not:Sevgili Dostum yukarıdaki şiirin şahsıma ait olduğunu ve 2017 Martında Face'de A.A. Karşıyakalı tarafından altında ismim ile yayınladığını yazmış.
Doğrusu bu güzel şiiri hatırlamadığım için sahiplenemiyorum!
Önemsemediğim üşendiğim sebeplerden bloğuma almadıklarım oldu, oluyor da, bu şiir çok güzel bunu neden almamışım?
Unutkanlığımı tebrik ile şiiri burada saklayayım. Olur ki ismini zikrettiğimiz arkadaşımız görür de bizi aydınlatır.


13 Mart 2020 Cuma

İnanarak dua edin ki olsun!



İnsanın sevdiği için çırpınıp, dua dışında hiç bir şey yapamaması ne kadar yetersiz gibi gözüküyor değil mi?

Oysa kalbî ve gıyaben yapılan dualar, ilaç hükmünde olup, Hak katında en çabuk kabul gören eylemlerdendir.

Samimi olup, sizin duanızı duyanın, duanıza mutlaka karşılık vereceğine şeksiz inanın. Karşılıksız kalma ihtimali sıfır. Keremi çok olan Allah,duanıza mutlaka mukabele edecektir. Ya daha iyisini sona bırakarak ya hemen. Boş yok dedikleri tam da bu.

''Ben kulumun zannı üzereyim, Beni nasıl bilirse öyle olurum.'' mealli kutsi hadisi hatırlayalım. O zaman Allah ve duamız için hüsnü zan akıllıca olmaz mı? O verecek, nasıl, nerede ne zaman, sana ne! Vereceğini bil, işini Ona havale et ve kalbini teslim et. 

Bir ismi de Es Sabur olan Allah, ''Sabredenleri sever.'' Zaman kaydı biz aciz kulların kader çarkı gibi içinde gezindiğimiz meçhul daire. Burada bize geç gelen, ötelerde henüz oluş vaktine erişmeyendir.

''İstemek istemeseydi, istetmezdi.'' hükmünce, madem ki kapısına yüz sürmene izin verdi, madem ki seni el açan nasiplilerden eyledi, bunu gördüğün gibi o eli boş çevirmeyeceğine de inan.

Hayırlı bereketli cumalar/zamanlar.






12 Mart 2020 Perşembe

Müteşair bir huysuz!


Şair değil, müteşairim.
Yazar değil, okuma-yazmayı severim.
Kibirliden, cimriden beriyim.
Asosyal huysuzun tekiyim!




11 Mart 2020 Çarşamba

uzakları sevdim


Uzakları, uzaklardan gelen ezanlar sevdirdi ilkin.
Ardından selâlar akın etti ruhuma...
Dört bir y/andan.
Meczup gibi olurdum, yalandan...
Ağlamak utanılası bir şey sayılmasın diye!
Sevdim t/uzakları,
Uzakta olanları
Ve bir kadını,
Şiir şiir b/akışlarından.
Öyle uzaktan, tuzaklardan, tutsaklıklardan...



hani..?








10 Mart 2020 Salı

tuhaf, yarım, imlasız..!


ne tuhaf birisini her şeyi ile merak etmek..!
ve ne güzel onu kalbine koymak, orada büyütmek…
yemek yediği mutfaktan,
kahve içtiği fincandan,
kitabını alıp uzandığı koltuktan,
saçlarını taradığı aynadan,
sokağına penceresine konan kuşlara kadar…
dün olmayan,
ama bugün onsuz olunmayacakmış gibi sızlanılan…
ne tuhaf hiç olmayacağını bilerek,
yarınlarını ona saklamak…

https://www.youtube.com/watch?v=4eqQw3kt0WM



Küçük sevinçler


Size sunulan küçük sevinçleri göremediğinizde,
sırada bekleyen büyükleri küsüp geri dönerler! 


sen bana...


Sevmek, belki her ülkede aynıdır.  
Sen bana, şehir şiir, mahalle sokak özlemekten haber ver!



9 Mart 2020 Pazartesi

Gel dese aşk!


Gel dese aşk!
Sağır olurum!
Körüm derim!
Kör-kütük sarhoşum hem,
Ayılamam derim...

Gel dese aşk!
Topalım derim!
Yürüyemem!
Sevemem!
Mecalsizim derim.

Gel dese aşk!
Aşk dese gel!
Dese aşk gel!
Çağım geçti,
Bağdaşamayız artık seninle derim.

Zaten bana niçin gel desin ki
Aşk dirilere gel der!



ümit


kısacık ömrüme
bir ilkbahar daha nasip ettin Allah'ım!
kokulardan yana nakıs,
renklerin cümbüşüne kör olsam da,
hislerim de ölmedi ya!
onca kayıplarıma,
savaş yorgunu ahvalim
ve çöken omuzlarıma rağmen,
ilkbahara sarılınca,
içimde hâlâ bir çocuk sevinci varsa
minnacık bir ümit var demektir
kendimden yana...


8 Mart 2020 Pazar

Kent Park'a bahar gelmiş dediler!

Sen yoksun ya Rüveyda!
Bahar bile hazan rengi tomurcuk verir buralarda... 






Kalbim, ah kalbim


Kalbim, 
Ah kalbim..!
Hüzünlerle besledim seni bunca zaman...
Senin bende olman şansızlık, onun bizde olması şansımızdı...





7 Mart 2020 Cumartesi

düşme vaktimde...


ve sen bahara uyanırken,
ben sararmış son yaprağımla, 
düşme vaktimdeyken toprağa,
rayihandan öperek veda edeceğim sana...


6 Mart 2020 Cuma

ne de olsa...


kalan ömrümde,
yalnızca,
kendi gölgeme sığındım!
ne de olsa,
orada,
yalnızca,
sen vardın...



İtiraz başka şey imha başka şey!




Bir şeye itiraz etmekle, imha etmek arasındaki farkı çoğu zaman anlamadığımız için, sevdiğimiz bir lideri iyi niyetle de olsa eleştiren birine tahammülümüz yok!

Sertçe kırıp dökemeyeceğimiz zamanlarda ise, soğukluğumuz hemen kendisini hissettiriyor!
Bu henüz olgunluğa eremediğimizin ispatıdır ve üzücüdür!

Bu sebeple insanlarla politik görüşler üzerinden tartışmanın zaman kaybı ve faydasızlığına inanırım. Kimse, iki cümle ile bir başkasının siyasi görüşünü benimsemez!

Sonunda kırık kalpler kendileriyle baş başa kalırlar.

Politik paylaşım yapan arkadaşlara da naçizane tavsiyem, karşı olduğunuz lidere aşırı yüklenip, o lideri seven dostlarınızı incitip kendinizden uzaklaştırmayın!

Düşüncelerde özgür, ilişkilerde bir prensibe/sevgiye bağımlı yaşayalım.





5 Mart 2020 Perşembe

intihar!


Dokunmak için çırpındığım bir yüzü vardı.
Öpmesem de olurdu!
Zaten o kadarı,
İntiharım olurdu..!


4 Mart 2020 Çarşamba

sitem yok!


bugün de dünün aynası gibiydi, 
biraz daha eksilmiş, 
biraz daha eskitmiş...
bilirsin, 
ben seninle yenilenirdim.
şimdi sensizliğe yenildim...
sitem yok!
hak ettim!








keşke görebilseydin...




Oysa kaç kişilik bir oburlukla sevmiştim seni...
keşke görebilseydin...




3 Mart 2020 Salı

Annelerini, çocuklarını ağlatan bir dünya, huzur beklemesin!


Rakamlar modern zamanlara işaret etse de, insanlığın zihni, Orta Çağ'ın anneleri-çocukları ağlatan, insanları evlerinden yurtlarından acımasızca süren,onları umarsızca öldüren, merhametsiz ve vicdansız deviniminde...

Bilginlerinden, bilge kişilerinden,yüce gönüllü,selim akıllı liderlerden yana fakir ve yetersiz kalınca gezegenimiz; gelsin kısır döngüde; heba olan insanlık değerli ve verimsiz hayat!

Annelerini, çocuklarını ağlatan bir dünya, huzur beklemesin!




yasak şarkım


Kendime yasakladığım halde, 
içimde sürekli çalan bir şarkısın artık...




2 Mart 2020 Pazartesi

insan ölmedikçe...


Dalgaların sesi alıp götürüyor aklımı uzakların ardına...
İnsan ölmedikçe, ümidi hep bâki... 




Sen umut et


Sen umut et kalbim,
Elbet bahar yine gelecek.
Kuşlarla yeni şarkılarını söyleyecek,
Umduğun kadar tazelenecek,
Güzel günler göreceksin.
Sen umut et kalbim,
Umut et ve bil ki
Seni de mahrum etmez Rabbim...



1 Mart 2020 Pazar

Ey Şair! [4]


''Sevgili Şair,
Sözlerin çağlayışını oluşturmadıkça kanım çekilmeye devam edecek  gibi... Her sözün uyumlu ahenginde dans edişler... Her seslenişte eriyen bir mum gibi ruhum...
Her karanlıkta aydınlık bir yüz oluşturan ey siz... Söylenecek ne çok söz var. Susmak... Ah susmak ne kadar doğru bilmiyorum. Ne kadar hazan bitmiş olsa da sanki hala evrenin ağlayışlarındayım. Ve siz ilkbahara yol almaktasınız. Ben ise zamanın lahzasında bile değilim sanki...

Sevgili Şair,
Sözcüklerin can çekişlerini içinde yazmaya çalışıyorum yine. Ne kadar yetebilir ki sözcükler kendimi ifade etmeye..? Ne kadar uzak kalabilir ki insan iki gözün çağrışlarıyla... Gönlünün gidişlerine, uzaklığa bakmadan kalışlarına ruhunda...
Hiçbir sevginin ihtiyacı yok karşılık görmeye... Kalpten kalbe  yol alırken izin alışlara... Siz demez miydiniz: "...hatta serseri sevmelerin olmalı... " diye. Ne kadar denk gelir dediğinize bilmem ama... Izinsiz, paldır küldür uğruyorum gönlünüze,alıp almamak size kalmış... Ben kapıyı tıklatırım açana kadar... Yüzsüzlük diz boyu bende zaten... Yüzsüzlük demişken geldi aklıma  ne çok hata yaptım bundan dolayı . Benimkisi " keşkeye" mahkum olmamaktı...  Kimi zaman iyi sonuçlar doğurmasa da dediğim gibi " Keşkeye mahkum olmak istemiyorum... "

EY ŞAİR!
Duy sesimi ve beni anla..! Söz kuyumcusu değilim ama sözcüklerim bizzat gönlümden pare pare dökülüyor kağıt dediğimiz nehre bütün berraklığıyla... Ve buna rağmen duyguların kaleme işleyememesi çok acı... Her haykırışın insanın içine kaçması ve kişiyi   zehirlemesi gibi... Her koşmaya çalıştığında ayaklarının tutmadığını bilişi gibi... Her an nefes almaya çalışıp ölmüş  olduğunu fark ettiği gibi insanın...

Sevgili Şair,
Yüreğimin çığlıklarını, haykırmaya gücüm yok... Kim bilir bunların size ulaşma olasılığı bile meçhul...
Nefesim git gide daralıyor. Suskunluğun başladığı yerde yaşamaya hüküm kalmıyor... Ardı ardına suskunluğun hükmünce  ölüyorum... Ruhun çöküşü yavaş yavaş başlıyor sanki... Haykırışlar yavaş yavaş zehirliyor bedenimi...

Ey Şair,
Olursa eğer ben sizden önce gidersem  ve bilirseniz yok olduğumu beni arada anın da ruhuma dua, toprağıma su olsun sözleriniz... Böyle söyleyince Fuzuli 'nin " Su Kasidesi " geldi aklıma. Bir beyitinde :

"Dest- bûsi arzusiyle ger ölürsem dostlar
Kûze eylen toprağum sunun onunla yâre su"

Oysa bu bir naat idi ve Peygamber Efendimiz(s.a.v. ) ' e  itafen yazılmıştı. Neden gelmişti ki aklıma bu beyit..? O gül kokulu, günahsız diye bildiğimiz, kutsal kitap Kur'an-ı Kerim'in açıklayıcısı, son peygamber ve bizim rehberimiz. Ona sunulan bu sözleri bir an nasıl kendime sayarım . Nasıl bir tutarım kendimi? Şuan kendimden utandım. Nasıl  döküldü ruhuma bu sözler..? İyice karışmadan her şey birbirine  kapatmalı bu konuyu...

Sevgili Şair,
Sözcükler kendinden geçerken  ben de saçmalamaya başlıyorum sanırım... Eminim geçiyordur aklınızdan bu... Şairim, bu sevdada boğulur insan... Bu sevdada , ah bu sevdada sözlere gerek var mıdır ki ? Sözcüklerin anlatamadığını gözler, gözlerin anlatamadığını ruhlar anlatamaz mi ? Ya ruhlardan sonra... Ne gelir ki elden anlatamadıkça... Karıştıkça nefesler birbirine,vurdukça kalbin saati tam kavuştuğunda... Daha nasıl anlatabilir ki insan başka çare kalmadıysa...

Şairim,
Bir gün kasıtlı olarak gidersem o kişi ben değilimdir. Ya DNA' m bozulmuştur ya da kalbim... Ben ve gitmek... Çok uzak geliyor bana genellikle kalan olduğum için... Ah zaman  su gibi akıp gidiyorsun ve sormuyorsun " Bir isteğiniz  var mı? " diye belki  sana " Dur ,şimdi akma " diyeceğim. Ah zaman doğru mu duydum? " Zamanı istediğin anda tekrar edebilirsen zaten akmaz." diye mi söyledin?  Haklısın aslında... Şairim kusura bakmayın bir anda girdi ortaya zaman,hoş  görün... Nerde kalmıştım..? Gitmek ve veda,sevmediğim şeyler bunlar... Hüzün dolu şeyleri sevmem zaten ama hep hüzün doluyum bu da çok değişik... İnsan sevdiğini ölüm dışında vedaları bırakmamalı bence... Sevda dediğimiz şeye tutulmalı,hayatın zorluklarına beraber el atmalı ve dünya dertlerini beraber aşmalı... İyisiyle kötüsüyle yani... İyice saçmalamadan sussam mı  acaba? Kesinlikle susmalı...

Şairim sanırım cümleleri  sonlandırmalı  ve bunu size ulaştırmalıyım.  O kadar çok isterdim ki şuan bunları yüzünüze söylemeyi ancak iletişimim (karşılıklı konuşma olarak) sözcüklerimden daha beter. Her anın bir sonu her yazının da bir başlangıcı vardır. Bunu şuan kendimi ifade etmeye çalıştım başlangıcı diyelim.

Sevgiler...''