30 Mart 2012 Cuma

mecaz aşklara...



Sadece ruhlarımız dokundu birbirine şimdiye kadar...
Ne elim elinin sıcaklığını, ne de tenim nefesinin sıcaklığını tanımadı.
Sesin defalarca aktı kulaklarıma
Ve ben onu kalbimde hapsettim,ezberledim...
Ne gözbebeklerim gözbebeklerinde kayboldu, ne de seni seviyorum diyen dudaklarının kıpırtısını görebildi gözlerim...
Bir fincan kahve içemedik,sakin bir kır kahvesinde.
Simit satan bir çocuktan simit alıp martılarla paylaşamadık, şen kahkahalarla.
Ne sana ''biricik sevgilim'' diyerek sarılabildim, 
Ne de sen benim dizlerime koydun o parmaklarımın arasında kaybolamadığı saçlarını.
Nasıl bir kadınsı kokun var, doyamayısıya içime çekemedim..
Sensiz senli gecelerin, hicran sabahlarına uyanırken, yanımda olamamanın hasretini sen nereden bileceksin...
Sahi hissettin mi bu beni bitiren bu sensizliği ?
Ben her geceye hayallerinin yollarına dökerken gözyaşlarımı; aşk şarkılarının her makamından sana güfteler yazarken, sahi sen duyabildin mi sensizliğimin o akıllara ziyan haykırışlarını..?
Kolay mı sanırsın benden gitmek?
Ve gerçekten gittiğini mi sanırsın..?
Sen benden gidebilecek misin sahi..? 
Mesafeler...mesafeler sana kopmaz zincirlerle bağlanmama engel olabilir mi sanırsın? 
Sen de sever gibiydin ve belki de sevdin..! 
Ama sen kendine, kendince bir dünya kurmuştun sevgili..
Ve senin dünyanda benim yerim sadece mecaz bir hobi olmaktı...


Aşk'a gözyaşı..


''Hakka dönenler gözleriyle,
Kendilerini Hakka verenler kalpleriyle,
Hakk sevgisini ruhlarına sindirenler de sırlarıyla ağlarlar''mış..

Hadi gel buradan yan, 
Hangi çeşmenin suyuyla yıkanırsan yıkan...
Hangi selvi ağacının altında yatmak istersen buyur yat...
Hangi derdine ağlarsan ağla...
Yeter ki kuru kalmasın gözlerin...
Yeter ki çorak çöle dönmesin gönül gülistanın...
Yeter ki ağlamayı unutturmasın sana yaşadıkların...
Şimdi de Hakk için ağlayamadığına ağlama vaktidir...

29 Mart 2012 Perşembe

kelimeleri olmalı...


Ne fiziki güzellik, ne de başka bir şey...
Benim kadınımın ''kelimeleri'' olmalı.
Derin, tılsımlı, büyülü...
Edebiyata aşina bir kalp; derin, içten ve samimi.
Kelimelerin bir ok olur, bulur beni...
Kelimelerin bir ok olur, vurur beni...
Kelime fakiriysen, dünya senin olsa gelme..!
Kelimelerle aran yoksa, dünya güzeli olsan da gelme..!
Yüreğimin içindeki, iç içe odaları göremiyorsan, gelme..!
Gelsen de beni evde bulamazsın..!
Kelimelerine aşık olabilirim seni görmesem bile...
Kelimeler olta, ben balık; hesapsız kanar veririm canımı hemen oracıkta...
Neredesin..?





28 Mart 2012 Çarşamba

ben her bahar...


Baharlar aşkı savururlar yeryüzüne yağmur yağmur...
Umutlanırım sanki biraz, sevmekten sevilmekten yana.
İlk damlalar toprağa düşerken çisil çisil, o koku var ya, beni sarhoş eden o koku... 
Aşktan bir buse gibi, sarar içimi, baştan başa.
Sonra gözlerim boş kalan çerçeve gibi, yalnızlığıma takılı kalır...
İşte o anda seller alsa beni aksam şelale şelale yeridir!
Aksam okyanuslara da, kayıp kentlerin, ara sokaklarında bir dam altı gibi, bilinmezliklere düşse yolum...
Ben her bahar; yine, yeni, yeniden aşka aşık olurum...
Ben her bahar yeniden yollarına düşerim.
Ben her bahar daha çok özlerim.
Ben her bahar yeni bir hazana gebeyim. 



Ağrı dağı gibi...



Ağrı dağı gibi, 
Ağır bir yükü taşır yüreğim, 
Yalnızlığımda seni yaşarken,
Ağrılarım sendendir...
Sensizliğimdendir..
Seni sayıklamaklığımdandır.
Ağrı gibi yükseklerdedir ruhum, 
Tek başına..
Issız ve üşür gibi..
Yaşayamazsan da, 
Anla beni...
Beyaz konfetiler saçlarıma, 
''Selam, biz senin yeni mevsiminiz'' derlerken,
Çoktan mazi olmuştur, çocuk gülüşlerim..
Ve çoktan umutlar tükenmiştir
Yaşanası bir sevdadan yana..
Ağrı dağı gibidir, 
İçimin el değmemiş sevileri...
Biliyor musun ?
En çok da ona yanarım..
Hak edeni ağırlayamadan, 
Karlarıyla eriyip akacaklar kara toprağa..!



27 Mart 2012 Salı

ağlarsın...


yanaklarında açılan goncaları 
aynada gördün mü yar..?
dokunamam ki,
dokunursam ağlarsın..!
dokunursam yanarım!
bir hasret türküsü olarak kalacaksın,
en gizli sancılarımda.

seninle mevsimler hiç hazan olmayacak
kaldırım kenarı yüreğime ektiğin,
kokunu taşıyan papatya hiç solmayacak
bana armağan ettiğin baharları,
son nefese dek,
ıslatacak gözyaşlarım...


24 Mart 2012 Cumartesi

Bestelerimin güftesi sen olduktan sonra...

Sade yaşarım, sade de severim ben..Duru, samimi, içten..Ve hesapsız ve çıkarsız.. Gökyüzündeki kar pamuk bulutlar gibi.. Bestelerimin güftesi sen olduktan ve sen de sevdikten sonra; bu şanı, bu yürek taşıdıktan sonra kavuşmak ne, yaşamak ne, ölmek ne ruhum..?

Gitmeler kalmalar kalkar aradan.Acılar taze bir gül goncası gibi bakar hayata..Kelebekler uçuştuktan sonra bu sevda çiçeğinin üzerinde, arılar bal yaptıktan, bülbüller bizi söyledikten sonra.. Bestelerimin güftesi sen olduktan ve sen de sevdikten sonra; bu şanı, bu yürek taşıdıktan sonra kavuşmak ne, yaşamak ne, ölmek nedir ki sevdiğim..?

Kim arar kafiye, kim sorar hece ölçüsü, kime ne imladan..İmlasını biz yazdıktan sonra aşkın..Bestelerimin güftesi sen olduktan ve sen de sevdikten sonra; bu şanı, bu yürek taşıdıktan sonra kavuşmak ne, yaşamak ne, ölmek ne aşkım..?

Sen gözlerimden gönlüme ırmaksın birtanem..İçin için akan; kurak sensizliğimi sulayan sen olduktan sonra. Bestelerimin güftesi sen olduktan ve sen de sevdikten sonra; bu şanı, bu yürek taşıdıktan sonra kavuşmak ne, yaşamak ne, ölmek ne   gülüm..?

Bak yine SENsiz bir gün, geceye dönmüş, insanlar gün ve gece farkından bahsediyorlar; saatlerden dem vuruyorlar..Ayları, yıllara ekliyorlar..Senden sonra zaman donduktan sonra, gündüz gece diye kavramı lügatler yaktıktan sonra..  Bestelerimin güftesi sen olduktan ve sen de sevdikten sonra; bu şanı, bu yürek taşıdıktan sonra kavuşmak ne, yaşamak ne, ölmek ne.. boğazımda düğüm olmuş hıçkırığım..

Asla kabuk bağlamayacak olduktan sonra can derdimin yarası, hasretin beni kanatacak olduktan sonra; SENsizliğe kürek mahkumu kimliğimle, işte bak, gelme vaktine gonk çalıyor saatler.. Bestelerimin güftesi sen olduktan ve sen de sevdikten sonra; bu şanı, bu yürek taşıdıktan sonra kavuşmak ne, yaşamak ne, ölmek ne ay yüzlüm..

Sana adanmış ömrü, uğruna feda etmeye hazır can var bende sana ait..Bülbüllere rakip ruhumun duvarlarında yankılanır adın..Bir ben duyarım bir de aşıklara ney çalan neyzenler..Bülbüller susar, ben senden fısıldamaya başlayınca.. Bestelerimin güftesi sen olduktan ve sen de sevdikten sonra; bu şanı, bu yürek taşıdıktan sonra kavuşmak ne, yaşamak ne, ölmek ne sevgilim..



23 Mart 2012 Cuma

Aşk üzerine bir deneme..


Antonie Bret :''Aşkın gelişi, aklın gidişidir.'' der..Murat Mesut'un :''Aşk akıl tutulmasıdır'' sözüne denk bir söz.. Aşk üzerine yazılmış en güzel şiirlerden biri Cemal Safi üstada ait ''Benim adım aşk'' yada diğer ismi ile ''Aşk benim'' isimli nefis şiiridir..O şiirde aşkın yalın halinden, (den) haline kadar her halinden renkler var..

Aşk ani gelir,şimşek gibidir kalpte çakması..Söz gelimi kişiyi uzun zaman tanırsınız aşk adına bir şey hissetmezsiniz, sonra bir anda çakar o şimşek ve o kişi bambaşka bir kişi olur karşınızda..Bazen de uzun zaman tanımaya gerek kalmaksızın olur bu durum, ani, apansız..

Kendimden örnek verirsem, diyelim bir karşı cinse zaafım var; hatta aşık oldum olacağım..İşte o anda aşkımın katilidir kelimeler..
O kişiden kırıcı bir kelime, aşkı (diyelim) darağacında sallandırma gücüne sahiptir..Daha iyi örnek, aşık olma evresinde aşkım/duygularım giyotindeki can gibidir..İtici,kırıcı,yıkıcı; şiddeti yüksek ''bir kelime'' giyotini harekete geçirmeye yeter..

Elbette bu ince ve hassas dönem, kaynaşmış bir sevgili olma döneminde giyotinden azade olmuştur..Bunun altını çizeyim..Bahis mevzuumuz ilk aşık olma evresi..Bu da tamamen biter anlamında değil, kelimeler/tavırlar yeni olan ilişkiye zarar verir/verebilir anlamında..Onun için Stendhla : ''Aşk çok renkli bir çiçektir; ancak korkunç uçurumların kıyısında yetişir.'' demiştir. Giyotin, uçurum..sonu ölüm..Duyguların, aşk coşkunluğunun dumura uğraması, sönmesi..

Ve sinsidir aşk..Saygısızdır..Kapı çalmadan gelip kalbinizi istila eder ve yine sormadan çekip gider..Ardına bile bakmaz..Hasretleriniz, acılarınız umrunda bile olmaz..Zaman bilmez, zemin bilmez, edep erkan bilmez..

Ve son paragraf: İçinde merhamet, fedakarlık, dürüstlük olmayan şeye aşk deme..
                                                                     

Hayata notlarım ( 2 )

Sorsalar İslam nedir diye..

İlk aklıma gelen cevap, iktisattır derim...

Yani tasarruf.

İkinci cevabım; İslam ölçü dinidir derim ki, aynı kapıya çıkar.

Yemekten,


İçmekten,

Konuşmaktan,

Yazmaktan..

Uyumaktan,

Aklınıza ne geliyorsa..

Zikir ve fikir dışında ki hemen her şeyden iktisattır İslam..

Doyduğun halde yemen helal değil,

Kandığın halde içmen de...

Bir şeyi en iyi, kısa ve tatminkar (veciz) anlattıktan sonraki konuşma mübah değil..

Lüzumsuz, korkutan yalan ve  şakaya da izin yok...Yani insanı üzmeyeceksin bir anlık şaka ile bile.

Sevmekte de bile ölçüyü kaçırmayacaksın.İnsanları ve Peygamber arkadaşlarını çok seveceksin ama Peygamber demeyecek kadar...

Peygamberi (selamların en güzeli üzerine olsun) çok çok seveceksin ama haşa başka din mensupları gibi Allah (cc) demeyecek kadar...

Allah'ı ne kadar seversen sev..Ne kadar anarsan an, ne kadar zikredip fikredersen et..Ölçü budur..

Ölçüleri ve iktisat ahengini kaçıran insanlar hakiki anlamda maddi ve manevi kalkınamazlar..Oysa olmaları gereken yer, gördüğümüz, durdukları şimdiki noktanın çok ötesindedir.

Yeryüzünün tek hakikati güzel dinimizi bir mirasyedi gibi hoyratça tüketip; çok şeye dudak bükmeden önce, yeniden keşfetmemiz dileğiyle..

Bugün, neden cum'a yazısı yazmadın diyenlere ve herkese cum'anın zenginliğinden nasiptar olmamız dilek ve duasıyla teşekkürler..

22 Mart 2012 Perşembe

sen anlarsın halimi


Yazamıyorum..
Gözyaşlarım mürekkep olsa da hokkama, 
Hicran hicran divitimi banıp, 
Yazmalıyım bu gece gönül sayfalarıma...
Ama olmuyor..
Nutkum tutuldu,
Sesim kesildi,
Zaman küstü,
Şarkılar zehir zemberek,
İçimi hiç sorma!
Uykusuzum, 
Yorgunum, 
Dağınığım..
Darmadağınığım işte..
Bu çalan müzik bilmem kaçıncıya,
Verem edecek beni, kahrıma..
Sen anlarsın halimi, 
Tanırsın beni..
Dağıldım...


21 Mart 2012 Çarşamba

Hayata notlarım ( 1 )

*Cinselliği yalnızca bedenin işlevi sananlar ruhen aç kalmaya, aç bırakmaya mahkumdurlar..
Cinsellik hem ruh hem de bedenle yaşanan bir gerçekliktir ki; böyle yaşandığı zaman taraflar doygun ve mutmain olurlar..

* Ruhun gözünü bağlamadan, bedenin gözünü kapatmış olmazsınız..Rutine dönmüş bir cinsel yaşam, eninde sonunda taraflardan birine ya da taraflara yük ve zahmete dönüşecektir.Bu nokta gerçekte evliliğin bittiği andır..

* Evli zannettiklerimizin çoğu, aslında kimi zaman gönülde, kimi zaman da nikahta, kimi zaman da hepsinde boşanmış sureta evli gözükenlerdir..Küfür sözlerle nikahı zayi olanlar da cabası..!

* Aşk, ilişki ağacının mayası/tohumudur..Hiç kimse bir tohumla beslenemez..Bu tohum büyüyüp sevgi, saygı ve sadakat dallarından; anlaşabilme meyvelerini vermek içindir..Aşktan görevi/ömrü dışında var olmasını, devamlılığı beklemek insanı hayal kırıklığına götürür.Onun işi bir araya çekip getirmektir.Sonrası A=3S formülündedir.Yani (A) anlaşmak..3S dediğimiz de sevgi,saygı,sadakat..

* Ne kadar severseniz sevin, anlaşamadıktan sonra asla mutlu olamazsınız..

* Yüzde  90 tanıma, tanımada son sınırdır.Bir çatı ve bir yorgan altına girmedikçe kimse sevgilisini % 90 tanıyamaz..% 100 tanıma diye bir şey zaten yoktur.Her insanın içinde saklı gizleri, huyları, niyetleri vardır ve bunu bazen kendisine bile itiraf edemez, son nefesle götürür.

* Çok kadın için cinsel yaşam bir an önce bitmesini dilediği bir işkenceden ya da daha hafif tabiriyle yükten başka bir anlam ifade etmez..Eşinde yalnızca cinsel objeleri ön planda tutan ama onun ruhunu ''duygu'' planında ihmal eden bir adam, zaman içinde eşi ile bağlarının koptuğunu, eski parlak günlerin mazi olduğunu fark edemeden eskir ve eskitir.



18 Mart 2012 Pazar

Porno!

Başlığı bilerek bu şekilde attım... Arama motorlarında belki o malum şeyi arayanın yolu buraya düşer de; bağımlısı olmadıysa belki bir an düşünür ve ''ben ne yapıyorum?'' der..

Dün listeme eklenen Deniz Zehra hanımın çok faydalı yazılar içeren İçimize Yolculuk isimli bloğunda gözüme çarptı..

Yazı iyi hazırlanmış, araştırılıp emek verilmiş. Memleketimizin Müslüman ülkeler arasında porno izlemede 4. oluşunu ve bu pisliğe sandığımız gibi sadece erkeklerin değil, % 50 oranında kadınların da bulaştığı gerçeği ile karşılaşıyorsunuz.. Çarpıcı bir başka haber de şu:

''Top Ten Reviews adlı araştırma şirketinin hazırladığı rapora göre internet porno endüstrisinin kârı Microsoft, Google, Amazon, Ebay, Yahoo ve Apple gibi şirketlerin kârını geçiyor. İnternette saniyede 3.075,64 dolar porno için harcanıyor, her saniye 28.258 kişi porno sitelerinde sörf yapıyor, her saniye 372 kişi arama motorlarından "yetişkin" içerik bulabilmek için arama yapıyor, her 39 dakikada bir Amerika'da yeni 1 porno video kayıt ediliyor ve pornografik içerikli sayfa sayısı ise 420.000.000 civarında.''


Korkunç rakamlar! Dünyada 4-5 kalem yer var paranın oluk gibi aktığı... İlk başı silahlanma çekiyor... Bu harcamalardan porno ve silahlanmaya giden para dursaydı, ne Afrika'sı kalırdı ne Asya'sı ne de Orta Doğu'su... Açlık, susuzluk, fakirlik ve cehalet son bulurdu.

Lutiliğe giden yol

Artık aile içinde eşlerin birlikte ''fantazi'' uğruna izlediği porno gerçeğinden bahsediyoruz..! Ne acı!

Bir adam nasıl eşinin başka bir adamın edep yerini görmesini kıskanmaz, bundan rahatsız olmaz..! Bu ne büyük deyyusluktur..!

Bir kadın ''nasılsa ben eşime her istediği cinselliği yaşatamıyorum, ne hali varsa görsün izlesin bana ne'' nasıl der! Bu nasıl bir anlayıştır ve bize nereden bulaşmıştır?  Ağır olduğunu düşünebilirsiniz ama konuyu tespit etmede ''cuk'' oturan kelimeler ancak bunlar..!

Çöküş dönemimiz ve cumhuriyetle birlikte batıdan bize sirayet eden hastalıkların başında modernizm, rasyonalizm, egzistansiyalizm...ve en nihayet liberalizm ile birlikte; mezhepleri inkar, sünnetleri inkar, tasavvufu inkar, bazı ahkamlara kendi aklını hevasını söyletme akımları geldi...

Giyim kuşam, yeme içme (sol el ile yemek yeme gibi) görgü (adab-ı muaşeret) kuralları, arabesk yaşamla karma  fes-fut bir yaşam...

Ve tabi cinsellikte bundan nasibini aldı... Geçen gazetede bir haber okudum... Oral seks kanser yapıyor diye. Bu da erkekleri bekleyen tehlikeymiş... Ağız kanseri yapıyormuş..!

Bir TV programında Prof. Cevat Akşit hocaya soruluyordu. Hoca ''İslam'a göre cinsel hayat'' kitabının yazarı A.Rıza Demircan'ın aksini savunarak ve birazda boşta bulunup eliyle aşağıdan ağzını göstererek tüm sevimliliğiyle: ''Onun orada ne işi var'' demişti de çok gülmüştüm..(1)

Onun orada belki işi yoktu ama, batılı yaşam tarzında o da oraya alışıverdi! Çok erkek için bunu yapmayan eşi, aldatma ve yapacak kadını bulma sebebi sayıldı..! Bu yüzden yuva yıkanlar oldu. Kadın istekli-isteksiz, bazen mecburen erkeğinin gözü doysun, mutlu olsun diye bu fiille tanıştı..(Eşine bunu zoraki yaptıran zulm ediyor haberi olsun!) 

Ama batıdan gelen ve temeli Darwin ve Freud'a dayanan ithal seks hayatı bununla kalmadı, bu defa lutilik sahnedeydi...
Bilmeyenler için yazıyorum; eşine homoseksüellere yaklaşılan yerden yaklaşmaya lutilik denilmiştir. (2)
Şeytan ve nefs boş durmuyordu... Bunu kabul etmeyen eşler de aldatılmayı hak ediyorlardı (!)

Görmek, benzemeyi de beraberinde getiriyordu... 
''Onlar sokakta zina etse, siz de aynısını yapacaksınız'' peygamberi (sav) ihtarı günbegün yaşanır oldu. 
Eskiden Avrupa'da ilkokula gidenlerin öpüştüğünü görünce üzülürdük, derken şimdi aynı kepazeliği sokak aralarında, parklarda, orta öğrenimde kendi ülkemizde, şehirlerimizde görmeye başladık ve yanlarından geçtiğinizde sizden zerre çekinmeyen pervasız/hayasız bir gençlik..!

Bahsettiğim yazı olayı sosyo-psikolojik açıdan da ele almış.

Evet bana göre en önemli tespit de şudur: Bunun sebebi dini değerlerin yaşanmıyor oluşudur. Dünkü erkek çıplak olmayan ama tiril tiril eteğine arkadan vuran ışığı ile beliren bacaklar karşısında coşan ve çok iyi performans sergileyen, arzulu bir eş idi... 
Çıplaklık arttıkça erkeklerin gözleri/arzuları (burada olduğu gibi) kapandı. Cinsel isteksizlik/iştahsızlık hastalığına çare olarak bu ithal cinsel anlayışlar, sapık ilişkiler yayılmaya başladı..!
Evde cıbıl gezen eş yetmediği için, pornolardan, fantazilerden, haplardan medet umulmaya başlandı!

Ava giden avlanır.

Pornonun en büyük ve tek zararına değineceğim: Pornografik yayınlardan cinsel istek/enerji için yardım/ilham almayı uman, kendisinde var olan istek, şehvet ve kabiliyetini  kaybetmeye mahkumdur! 

Sağlam insanın bastona alışıp, bastonsuz yürüyememesi gibi bir durum. Zamanla cinsel iştahsızlık, işlevsizliği beraberinde getirir... Unutmayın porno önce katkı sağlar gibi gözüken uyuşturucuya benzer! Zamanla şehveti ve iktidarı dumura uğratır! Günümüzde 20'lik gençlerin cinsel güç hapları kullandığı sır değil! Yine mezkur blogtan bir paragraf:

''Amerika' da bu konuda, ciddi ve çok satan bir kitap yazan Pamela Paul ise, 'Konuştuğum erkeklerin çoğu kadınlara yakın olma yetilerini kaybettiklerini ve 'gerçek' bir kadınla birlikte olunca endişe yaşadıklarını itiraf ettiler' diyor.''


Ve Deniz Zehra hanım yazısında dizilerden de söz etmiş. Ben de bir cümle ile temas edeyim:

Kadınlar da acaba dizilerdeki yakışıklı ve sevgilisini ateşli öpen erkekleri görünce; o anda kahvehanede pinekleyen eşi için neler düşünüyor!? 

Cinselliği sadece kendi tatmini sanan ve eşi rahatlamadan poposunu dönen bir erkeğin eşi; böyle dizileri hangi hislerle izler! 

Uzun yazmayı istemiyorum, okur sıkılmamalı tamam kesiyorum. Ama çok acı bir replikle :

- Efendim?
- Zina mı?
- Hangisi ?
- Kalp zinası mı?

_________________________________________

(1) Bazı bilginler oral seks hakkında İslam'da bir hüküm bulunmadığını söylerler, onların Hakka isabet etmesini dileyelim, zira artık oral seks cinsel yaşamın realitelerinden biri. Mezheplerimiz içinde ''haram'' fetvası veren alim yok! Hanefide mekruh denilmiş, daha çok CevaT Akşit hoca gibi takva fetva benimsenmiş.

(2) Homoseksüel ilişki yapanlar, yaptıranlar, eşine dübüründen yaklaşanlar bu işi yapmaktan tevbe ile vazgeçemeden ölürlerse; ruhları öldükleri yerden taşınarak, Lut gölü gibi dünyanın deniz seviyesinden çok aşağıdaki eski lutilerin sapıklık yaparken helak edildikleri yerde azapla kıyamet kopasıya kadar hapis olacaklardır. Bilindiği gibi Lut gölünde hiç bir canlı balık vs yaşamamaktadır. Lanetli bir alandır.
Bu tip sapkın örgüt ve derneklere verenlerin kulakları çınlasın!


17 Mart 2012 Cumartesi

Sustum !

Dile getirilmeyen bir öfkedir bazen suskunluğumuz… 
Öylesine yaralanmışızdır ki yaralamak isteriz, yüreğini acıtmak ve kanatmak… 
Ve biliriz ki hiçbir söz acıtamaz, yaralayamaz ve kanatamaz kimseyi bir suskunluk kadar… 
Ve susmak en acımasız, öldürücü silahtır bazen. 

Herkes konuştuğunu yazar,bense sustuklarımı 
Herkesin konuştuğu bir dünyada 
ben sustum! 
ne kadar susulacaksa o kadar sustum! 
kendimle konuşuyorum şimdi yalnız... 
yalnız yüreğimle dokunuyorum sesime 
kimse duymuyor... 

Sustum! 
Bin ah sürüp dudaklarıma 
ne kadar susulacaksa o kadar sustum! 
sustu benimle deniz, 
sustu deli dalgalar, sustu martılar... 
umutlarımı sarıp rüzgarlara 
uzaklara savuruyorum her gece 
yıldız yapıp serpiyorum gökyüzüne 
kimse görmüyor... 

Sustum! 
Tam acılarımı haykıracaktım ki, 
sustum 
ne kadar susulacaksa o kadar sustum! 
bir çığlık kanıyor demedim, en derininde yüreğimin... 
içimdeki volkanları boğarak sustum! 
açmadım kimselere yüreğimi 
hançeri sadece kendime sapladım 
sapladım ve sustum! 
hüznü yüzümde, 
acıları gözlerimde topladım sustum! .. 

Sustum! 
sustu dudağımdaki şarkı, 
gözlerimdeki şiir 
yaraları yalayan rüzgar 
sokaklarında kahrolduğum şehir 
gözlerim konuşuyor yalnız! 

Saçı ağarmış hayaller 
nemli kirpiklerle 
bulutlandığında gözlerim 
gökte şimşek olup çakıyorum 
kimse görmüyor... 

Sustum! 
tuz basıp yaralarıma! 
ne kadar susulacaksa o kadar sustum! 
içinde volkanlar taşıyan bir derviş gibi 
yaslanıp yalnızlığın duvarına 
gül döküp kalabalıklara her gece 
kimsesiz geziyorum gönül ülkemi 
kimse bilmiyor... 

Sustum! 
tam sevdiğimi haykıracaktım ki, sustum 
sustu benimle gök, sustu dağ, sustu toprak 
acılar konuşuyor şimdi yalnız 
yaralı gönlümün sızıları konuşuyor 
tutup öldürüyorum içimdeki sevdaları bir bir 
atıyorum uçurumlardan 
kimse görmüyor 

Ne zaman 
dudaklarından öpmeye kalksam hayatı 
saçlarını koklasam rüzgarların 
içimde incecik bir sevgi ürperiyor 
sarı hüzünler dökülüyor gönül bahçeme 
gelmiyor beklediğim bahar 
yaralar merhem tutmuyor 
gözyaşı olup dökülüyorum kaldırımlara 
kimse silmiyor 
yağmur dinmiyor 
sevdiğim bilmiyor 

Sustum! 
sustu benimle sarı sabır, 
sustu hasret, sustu zaman 
yalnız gözlerimle dokunuyorum hayata 
kimse duymuyor 

Sustum! 
İçimde dalgalar kabardıkça volkanlar gibi 
sustum 
sustu dudağımdaki şiir 
gözlerimdeki nehir 
gönlümdeki yara 
bulutlar haykırdı isyanımı 
şimşekler haykırdı 
sadece ben duydum 
sadece ben 

Ey beşiğini sallayıp boğduğum hayat 
ey kucağımda büyütüp öldürdüğüm sevgi 
yaralar merhem tutmuyor 
geceler avutmuyor 
ben sustum 
acılarım konuşuyor yalnız 
yaralı gönlümün sızıları konuşuyor 

Ben sustum! 
susmuyor yüreğimi kavuran kasırga 
pencereme vuran yağmur damlaları 
susmuyor dışarda inleyen rüzgar 
yıldızlar küs 
ay üzgün 
yağmur dinmiyor 
içimde binlerce şiir kanıyor her gece 
kimse bilmiyor 
kimse duymuyor 

sustum! 
sustu benimle sarı sabır, sustu hasret, 
sustu hayat, sustu zaman 
acılar konuşuyor yalnız 
acılarım konuşuyor 
kimse duymuyor... 
duymuyor... 
duymu... 
duy... 

Nuri CAN

16 Mart 2012 Cuma

Kemik!



Mevla'na Celaleddin (ks) Hazretleri talebeleri ile birlikte güneşli bir günde Meram bağlarında gezintiye çıkmış ve orada birkaç köpeğin oynaştığını görmüşler. Talebenin birisi, ne güzel bir kardeşlik örneği, keşke insanlar ibret alıp, böyle olsalar deyince, Hz.Pir (ks)  tebessüm ederek:

''Önlerine bir kemik at, ondan sonra gör kardeşliklerini'' buyurmuşlardır.

Köpekleri bir birine düşürecek olan bir parça kemik.İnsanları da menfaatler..!
Karşındakinin huyuna suyuna gidersen, beklentisine arzusu doğrultusunda cevap verirsen; sana her zaman iyi davranır ve senden iyisi olmaz..

Burada çevremde, doğru bildiğimi söylemekliğimle tanınmışımdır..Allah rızası için karşımda ki bende gördüğü hataları iyi niyetle söylerse dua ederim..Düzeltmek için bir şans olur..Benim dostluktan anladığım budur..

Sana Allah için hayrı/nı söyleyemeyeceksem ve resmiyetin dışına çıkamıyorsak, seni dostum/arkadaşım saymam, sen ancak bir tanıdıksındır benim nazarımda..

Peygamber (sav) arkadaşları (ra) birbirlerine ''nasılsın'' diye sorduklarında bunun anlamının ''Allah (cc) ile aran nasıl, kulluğunda eksilme, çoğal'' ihtarı olduğunu bilirlerdi..Onlar, hatırı bile laf olsun diye sormazlardı ve karşılarındaki maddi-manevi bir ihtiyaçtan bahsetse; ellerinden gelen ilgi ve yardımı gösterirlerdi..

Yusuf (as) Züleyha'yı reddedince iftira ile zindana düştü..Zira ''kemik'' atılasıya kadar Hz.Yusuf (as) en iyi hizmetli idi..Dünya/heva ''kemiği'' ortaya atılınca zindan hayatı başladı..Efendimiz aleyhissalatü vesselam, Peygamberliğini ilan edesiye kadar ''el Emin'' en güvenilir, en adil insandı..''Kemik'' ortaya çıkıp, Mekke şirk devletinin menfaatleri elden gideceği anlaşılınca haşa ''mecnun'' ilan edildi..

Örnekleri çoğaltmak mümkün..

Zaman ahir zaman, bugün bize candan dost/kardeş ahbap olanın, söz konusu ''kemik'' ortaya çıktığında, anında düşman olmasına, kindar davranmasına ben hiç şaşırmamakla beraber; bu vefasızlık, bu samimiyetsizlik beni hep üzmüştür..

Son aylarda burada eski arkadaşlarımın çok değişmiş olduklarını, dinlerinde seküler izlerin yoğunlaştığını yüzlerine kibarca söylediğimde; bana olan özlemleri gidiverdi..Bir zaman çok takva bilinenler kırpılmış koça dönmüşler..!

Hz.Ömer (ra) gibi devlet başkanıyken eski arkadaşına rastlayınca ''ne olur Allah için bende gördüğün hatalarımı söyle de düzelteyim'' diyemiyoruz maalesef..

Ah kemik nedir senden çektiğimiz ?


Not: Yazı bitince Kainatın Övüncü Efendimize selat-ü selam hediye edelim.En kısası Allahümme Salli Ala Seyyidina Muhammed..Bugün cuma..Bereketi üzerinize olsun.

15 Mart 2012 Perşembe

Güç


''Güçlü kadın tanımınız nedir? Siz güçlü bir kadın mısınız? 
Ben bu 'güç' lafını o kadar sevmiyorum. Eskiler 'dirayet' dermiş mesela. Dirayetli bir kadın içindeki farklı sesleri anlayan, bilen ve sevebilen kadındır. Yoksa sürekli güçlü görünen, sert duran, kaş çatan, erkeksileşen kadın değil. Nefsine kapılmayan kişi dirayetlidir.

Ağlayıp, sızlar mısınız? 
Tabii, zaman zaman ağlarım. Keşke erkeklerimiz de daha fazla ağlayabilseler. "Zayıf görünürüm" diye bir endişe duymasalar. Zannediyoruz ki kadınlar hep güçlü erkek peşinde. Aslında kadınlar 'gerçek insan' peşinde.''

Yukarıdaki söyleşi Elif Şafak ile yapılmış..Güzel cevaplar vermiş Elif..Beni ilgilendiren asıl cümle şu :''Zannediyoruz ki kadınlar hep güçlü erkek peşinde. Aslında kadınlar 'gerçek insan' peşinde.''


İşte budur..Eskiden erkekler insan içinde ağlamazlardı, yoksa karizmaları yerle yeksan olurdu..Çoluk-çocuklarıyla yüz-göz olurlar, maazallah bir daha otorite motorite kalmazdı (!)

Oysa iki cihanın güneşi Sevgili Efendimiz (sav) insan içinde ölen oğlu için göz yaşı dökmüş ve soranlara bunun ''insani (fıtrat) bir durum'' olduğunu izah ederek; aksi durumun merhamet fakirliği olduğuna işaretle, bizlere bu konuda da örneklik etmişlerdir.

Erkek ağlarken de soğukkanlı olandır..Kendisini dağıtmaz..Güçsüz ve aciz zamanları olabilir.O da kadın gibi duygulardan hali değildir..

Evet artık günümüzde kadınlar yakışıklı yerine olgun, kendi ruhuna hitap eden erkeği yanına yakıştırıyor..Yani kendisine ve yaratılmış her canlıya merhamet ve şefkatle yaklaşan ''gerçek insan''ı istiyor ve arıyor..

Güç vefadadır, işler ters gitse de; maziye saygıdadır..Güç merhameti kaybetmeyiştedir..Güç, gücün adaletsizliğe götüren bir araç olmadığını idraktedir.

Güç yoğun sevmektir..

10 Mart 2012 Cumartesi

fotoğrafın dili..


  Bazen şehirde pamuk dedeler görürsün;
 Kar gibi çorapları, pırıl pırıl elbiseleriyle..
Kibar ve naziktirler..
Yüzlerinde bir hüznü,
Gözlerinde bir nemi beslerler..
Bazen şehirde pamuk dedeler görürsün;
Her gün mezarlığa gidememekten yakınan,
Sevdiğinin ardından yalnız kalan..
Sevdiğini şarkılarda ve bir de yetim yüreğinde saklayan..
Bazen şehirde pamuk dedeler görürsün;
Yalnız odalarda bunalıp,
Kendini şehrin kalabaklarına atan,
Kimselerin yanına sığamayan,
Her salada ahlayan,
Her akşamda daha da yalnızlaşan..
Oysa ne çok dua etmişti,
Geride çok kalmamak için.

9 Mart 2012 Cuma

Sosyal örümcek ağları..!

Eskiden televizyonun olmadığı zamanlarda, radyolarda tek kanaldan, bağımlı olmaksızın insanlar ajansları (haberleri) dinlerler; halk ve sanat müziği ile mutlu olurlar ama asla sohbetlerine halel getirmezlerdi radyo yüzünden..

Daha sonraları siyah-beyaz TV.ler tek tek evlerin baş köşesine kurulunca tüfenk icad olundu mertlik de bozuldu..Sohbetin yerini bu kutu kolayca alıverdi..
Hele renklenip, makyajını bir koyuca yapıp; kanal sayısı çoğalınca, bırak sohbeti, ara ki misafir bulasın durumu oldu..

İnternet gibi muazzam bir şey çıkınca, TVlerin pabucu büyük ölçüde dama atıldı..Her aradığınızı anında camınıza getiren bu şeyin de,  hayrı-şerri uzunca tartışılsa da kimse bu bağımlılık yapan yenilikten yakasını kurtaramadı..

Artık-olmayan- sohbet kelamsız yazıya dökülmüştü..Zamanlar boyu ''çata-çuta'' evlerden gecenin sessizliğini, klavyeden yükselen tuş sesleri bozuyordu..Dünya küçülmüş, faydalarından çok zararları olan bu şeyin çok yuvalar yıktığı konuşulsa da; asıl üzerinde durulan insanı ''bağımlı'' hale getirmesiydi..Bakırköy ruh hastanesin de bile bu alanda bağımlı hastalara özel bölüm açıldığı haberler arasında yer almaya başlamıştı..

Kitap okumak gibi bir güzelliği de yok eden internette geçen zamanın çoğunu sosyal paylaşım sitelerinin çaldığı da bir gerçekliğimiz oluvermişti.Şöyle bir baktığımızda adını duymadığımız ''hapseden ya da zaman hırsızları'' sitelerden bazılarının isimleri: Blogspot, Facebook, Flickr, Flixster, Foodspotting, Formspring, Foursquare Friendfeed,Twitter,Wordpress, Google+,
Getglue, , Instagram, Last.fm, Linkedin, MySpace, Path ,Pinterest, Posterous, Tumblr,  Windows Live..

Face hesabımı ortaokuldan bir erkek arkadaşımı bulmak umuduyla açmıştım, bunun dışında yazarların yazılarını beğenmeğe yarıyor.Dostlarımı eklemediğim için sitem ettiklerinde onlara msn yetmiyor mu diyorum iletişim için..

Blogspotta yazmanın yetmediği gibi!
Google+ var bir de uzantısı.Biri tam çalıp ''hapsedemezse'' diğeri hemen devreye giriyor..Ekranında blog, google+, face, msn vesaire aynı anda açık insanlar var ve hepsine kedinin fareye dikkati gibi atik ve ataklar!

Zaman hebası! Aracın amaca dönüşmesinin travmatik görüntüsü.. Doyumsuzluğun, kanaatsizliğin ve evde mutsuz/yalnız insanın, terapi merkezi bahanesi!

Hiçbirimiz artık sorgulamıyoruz ''ben neden sözgelimi blogspottayım? '' diye..Bir arkadaşım dini yaymak için demişti..Bu fikir ve niyette bile samimiyetten sonra kar-zarar hesabı yapılmalıdır.Muhatabıma bunun için oldukça iyi bir fıkıh ve akaid bilgin olması şart..Bu alt yapı bende var mı, diye sorduğunda olmadığını münasip bir dille izah etmiştim..Kaş yapayım derken g/özünden olma demiştim..İslami hudutları çiğnenerek ''tebliğ'' ya da ''telkin'' ile iyilikleri anlatmak (maruf/münker) ancak anlattığını sanarak nefsin kendisini kandırmasından başka bir şey değildir..Hele salt makale yazma dışında; karşılıklı laklakaya varan ortamlar için söylenecek çok şey var..Yazı uzun olmasın bu kadarla işaret etmiş olalım.

Sonuç olarak reel yaşantımız uzayda ki ölü yıldızların mezarlığı karadelikler gibi sanal yaşam tarafından; her an çoğalan sosyal ağlarla örülüp yutulmakta..Bana göre tüm cıbıllığına rağmen, bağımlılık sıralamasında ehvenlik açısından TVler daha hafif kalıyor internetten..Zira diyalog, iletişim denen şey yok! Ve medyada TV sebebiyle bir yuvanın yıkıldığını duymadık henüz..!

Obezitenin bir başka sebebi, hareketsiz/sağlıksız insan yığınları meselesine hiç girmiyorum..

Acaba; amacın ve ölçünün ayarlarının kaçtığı (modern) ahir zaman dilimininde; internet de Müslümanların aleyhine bir fitne midir, bu konu çok ciddi düşünülmelidir.

Adam aylarca vizesiz kaçak Medine'de Ravza'da...


Adam aylarca vizesiz kaçak Medine'de Ravza'da aleyhissalatü vesselam Efendimiz'in dizleri dibinde yaşar..

Sonunda polislerce yakalanır..

Gerekli ceza ne ise, ondan sonra memleketine sınırdışı edilecektir..

Nasıl ağlar, nasıl kanlı gözyaşları..Beni aleyhissalatü vesselam efendimden ayırmayın diye..

Bakar dinleyen yok, sürüklüyorlar..

Son kez döner Ravza-i Mutahhara'ya ve kanlı gözlerle seslenir: ''Ey Aşkım, Efendim, Peygamberim aleyhissalatü vesselam..
Hani beni kıyamete kadar burada misafir edecektin..Sözün vardı..!'' der demez yere düşer..

Muayene ettiklerinde adamın ruhunu teslim ettiğini gören polisler pişmanlıkla gözyaşı döker ve adamı aşkla bağlı olduğu Efendisi aleyhissalatü vesselam'ın cennet-i bakisine defn ederler.. 

Cumanız mübarek, muhabbetiniz O'na aleyhissalatü vesselam olsun..


bir kelime..


Bir kelime bir ok olur, 
Vurur beni kalbimden..!
Düşerim, kalkamam gayrı..
Sen git, ardına bakmadan..
Benim kanayan yaralarım var!


8 Mart 2012 Perşembe

yar



dedim ne güzelsin yar
ne güzel ismin var
ne efsunlu cismin
ne işveli sesin..
dedim ne güzelsin yar
hadi düş olmaktan çık bana var
yollarında güller ar, 
bitsin çok uzadı şu zamanlar
dedim ne güzelsin yar
ne güzel gözlerin var
bakışların hep bana akar
pınarlarım hep sana yar
sana yar dedim,kendimden geçtim
gah safam, gah azabım oldun
dirhem tasa düşmedi yüreğime
bana aşkı sundun, aşk sendin..
dedim sana yar,
sonunda ayrılık var,
dedin ya yaşananlar!
ya yaşanacaklar?
ne sen benden gidebildin
ne de ben senden gitmek istedim..
sen an'ın gülistanı
ben sultanın bahçevanı..
kokun sarhoş etti beni yar
ne ayılmaya gücüm var
ne de ayılmaktan yana kararım.
dedim ne güzelsin yar..
yar..

7 Mart 2012 Çarşamba

Kadın ve öfke


''Öfkeli bir kadın, 
safaride yaralanmış  kaplandan
 çok daha tehlikelidir!''  

5 Mart 2012 Pazartesi

5N1K; mimlendik..

Ne? Nerede? Nasıl? Ne zaman? Neden? Kim? Hepimiz mimlenmişiz..Ben de arkadaşlarımdan cevaplamalarını istirham ediyorum..Aşk-ı Züleyha'yı kıracak değilim.Her ne kadar mola vermişsem de bu bir istisna olsun..

Bu sorunun çok çeşitli cevapları mümkün.Züleyha'nın cevabında olduğu  gibi bir şehir de olabilir.

Şehirden yola çıksaydım..Türkiye içinde İstanbul ve Ş.Urfa derdim..İki şehre de aşığım.

Ş.Urfa'ya, daha şehir girişinde gönlünüze vuran Peygamber kokusu ile başınız dönüyor.Yok böyle bir şey diyorsunuz..İnsanı sarhoş eden bir belde..İnsan demişken, insanları hele çocukları muazzam güzeller..Neyse bu ayrı bir konu..Herkes biraz da ihtiyacına, özlemine göre cevaplayacak..

Ne:Umre;
Nerede: Mekke ve çoğunlukla Medine'de
Nasıl: Yalnız ve yalnız..Tanınmadan..İki büklüm..Temiz ama lüks olmayan otellerde..Nasılsa zamanın çoğu Ravza'da Kabe'de geçecek..
Neden: Riya tehlikesi daha az olur, ağla dua et, secdelerde inle; yanında seni tanıyan yok..Lükse de kapılıp,ahengi yitirme..
Kim:Tabiki bendeniz..Bu da ayrı, eşsiz bir güzellik..

                  Allahümme Salli Ala Seyyidina Ve Nebiyyina Muhammed..

Ne? : Aşk
Nerede? : İstanbul'un denize sıfır bir evceğizinde, (çok mütevazi değil mi?)
Nasıl? : Evceğizin denize sıfır bahçesinde, müzik, martılar,vapur sesleri,bahçe duvarına vuran dalgalar korosu eşliğinde; sallanan koltuğumda, kucağımda  bana bakan müşfik bir çift aşık göz ile sırılsıklam aşkı terennüm etmek..Sımcıcak..
Neden? : Bu noktadan sonra kimse sormaz Neden ve Kim diye..Zira abes olur..

Konu aşksa, gerisi teferruattır..
_____________________________
NOT: Blogspotta meydana gelen teknik arıza sebebiyle resimler siliniyor..Bu sayfada da 3 adet resim vardı..:(


3 Mart 2012 Cumartesi

''bir ten kokusu''



Bana ''bir ten kokusu'' borcun var sevgilim..
Bir kez bırakmadın ki,
Onunla yaşayayım senden sonra..
Odamda, yastığımda solusaydım..
Soludukça hasret şarkılarına takılsaydım.
''Bir ten kokusu..'' zaman kadar gel..
Yangınlarıma bir ''ten kokusu..'' teselli serpiştir..
''Bir ten kokusu'' kadar sarıl bana,
''Bir ten kokusu'' kadar öp beni,
''Bir ten kokusu'' kadar birlikte ağlayalım..
''Bir ten kokusu'' tablolar çiz duvarlarıma..
''Bir ten kokusu'' kadar gülücükler bırak sevdama,
Bana ''bir ten kokusu'' borcun var sevgilim
Madem yokluğunda,
Ellerin silemiyor gözyaşlarımı;
Dudakların dudaklarıma baharlar dökemiyor..
Bana ''bir ten kokusu'' borcun var sevgilim..
Bana ''bir ten kokusu'' borcun var sevgilim
''Bir ten kokusu..'' 

1 Mart 2012 Perşembe

''Bizim Selim'' olmadan alma bizi Yarabbi..



Bu videoyu izlediğimden beri, aklım kaldı..Aklım başımdan gitmeliydi, cezbelere düşmeliydim, gözlerim seller yağdırmalıydı gönül yaylama ama..heyhayate heyhat..

Ne video ama...''Ne dedi demiştin..? Bizim Selim'e söyle..Bizim Selim mi dedi..Nasıl dedi..Bizim Selim dedi öyle mi ..Fahri Alem Efendimiz benim için Bizim Selim buyurmuşlar..Derecesiz şükürler olsun Yarab..Selamların en güzeli O'na ve ashabına olsun..

Düşünsenize Bizim S.......m yerine kendi adınızı koyun bir an ve gözleriniz kapalı yapın bunu..Bu cümle için ne verilmez, neler verilmez..Dünya da bu cümleye mazhar olmaktan daha kıymetli ne var ki verilmesin..

Ballar balını buldum, kovanım yağma olsun, diyen Bizim Yunus ne buldu da yağma etti..

Hazreti Mevlana'yı aşka döndüren kuyumcu çekici ve daha sonra o kuyumcunun sadrına sırrından bir katre akıtınca; tüm mücevherini sokağa yağmaya atmasında ki ve  o günden sonra sadıklardan bir ''Bizim Selim'' oluş değil de neydi..?

Ah figanım, ah samimiyet..Ah aşkın kırmızı kanatlı güvercini neredesin..? Riya batağındaki mücrim, senin neyine ilahi aşktan dem vurmak, neyine Bizim Murat denilmesini ummak..

Umut mu o hep vardır..Derler ya, bin cehennemliğin içinde bir kişi cennetlik dense, o ben miyim diye umut edilir..Bin cennetliğin içinde bir cehennemlik var denilse, korkuyla acaba o kişi ben miyim denilir..Zaten (ayettir) ''Allah'tan ancak kafirler ümit keser''..Demek ki, Allah kendisinden ümit etmekten asla vazgeçmememizi dilemekte..

Ümit tamam da, ''Bizim Murat'' dedirmek için de gayret-i diniyye sahibi olup, ciddi ve samimi bir şekilde istikamet üzere olmak gerekir ey Murat..

İsim versem yanılmış olabilirim, yine benzer bir olay..Sevgili aleyhisselatü vesselam Efendimizin ahireti şereflendirmelerinin ardından, geride yetim ve mahsun kalanlar; kendisinden hadis/olay naklerder; hasretle birbirlerini teselli ederlermiş..
Yine bir sohbette olayı anlatacak olan zat (sahabi) :'' Birgün Allahrasulü aleyhisselatü vesselam Hazretleriyle ikimiz bir odada yalnız idik..'' 
Sahabi bunu defalarca tekrarlar, uzun süre konuya giremez..Gözler yaşlı, gönüller cezbeli..Yaşanan anın kadr-ü kıymeti, O'nun aleyhisselatü vesselam  zeytin karası gözlerinin temaşası içinde mest olmuş, erimiş bir beden..

Düşünün O, aleyhisselatü vesselam  ve siz başbaşasınız..Size yönelmiş, size bakıyor; ortam misler gibi burcu burcu gülistan kokuyor..Size hitap ederek..Tane tane anlatıyorlar..Odadan çıkmadan hayır dua buyuruyorlar..O odadan bambaşka bir oluşa kanat açarsınız..Hiç O'ndan aleyhisselatü vesselam  sonra hayat hayat olur mu? Zaten O aleyhisselatü vesselam ''Hayat ahiret hayatırıdır'' buyurmadılar mı, bir ağacın altında gölgelenen yolcu gibi, mübarek nur yüzlerinde aleyhisselatü vesselam hasırın izleri var iken..

Allah'ım bizi de ''Bizim Selim'' eyle.Amin.