28 Nisan 2012 Cumartesi

inan ki..


Süslü kelimeler bilmem ben.
Lüks cümleler kuramam.
İçimi ben anlatmaya uğraşmadan anlamalısın...
Gönlümün tahtında hüzün saltanat sürmeseydi yar, 
İnan ki o yer senindi...



26 Nisan 2012 Perşembe

bir tek seni...


Yaşananlar hayal gibi, rüya gibi.
Özlenenler Mecnun gibi, Leyla gibi.
Bir başka ülkede, dün başka bir şehirde,
Elimde ya valiz ya çanta,
Yüreğimde yanık  bir sevda,
İstasyonlar aşıyorum, şehirler aşıyorum da,
Bir tek seni aşamıyorum...



21 Nisan 2012 Cumartesi

şartlar...



Bir nefeslik mesafedeydik birbirimize,
Uzatsan elini, avucuma doğacak kadar..
Senin de kalbin, kalbim gibiydi de sevgili,
Lakin biz bu aşkı şartlara kurban ettik..!




20 Nisan 2012 Cuma

Gül'ce





Gün ışığı adını öperek uyandırır badem ağaçlarını

Her çiçek sana gözlerini açar gibidir.
Kuşlar bile diktiğin seher imaretini
Saba yelinin mahmur saçlarında haşrolarak
Kutsar gibidir

Ve dolunay göğsünde taşıdığı için parmağının nadir kolyesini
Baygın bir yüzle dolaşır mutlu zamanlar dilberi gibi
Saçların karanlık geceler ayetidir
Yüzünü gören der:Kutlu olsun sabahımız

Ne vakit haberlerini duysam
Hoyrat ağızlardan
Nutkum tutulur bakar kalırım
Başını okşayarak büyüttüğün süreçlerin katına çıkar
Barbar bir minvalde topallayan günlerim
Ne güne dek yaban kapılarından toplayacağım
a canım andacım
Adını çirkin bir akla bulayıp şölenlerde gezdiren
Buzul dudaklarında solduranlardan inanki
Kıskanıyorum adını

Ne önemi var
Hurdahaş hayatların mezadına bunca rağbetin
Yadında çıkılır oysa göklerin emzirdiği bakir zamanlara
Güller saçlarına sokulan mevsimlerin tortusudur
Kızıl kıyamet bir efkara teşne dudaklardır açılan
Bulutların dudaklarından dökülen salavatlardır
bahar yağmurları

Ki bahar TAHA ve YASİN donanmaları gibi
Senin kamu aleme mail rahim tebessümündür
Senin biricik menziline yağan billur saatlarin
Benim hüsran bahçelerini savuran kadavrama
hayat üflesin

Tutki sana ait sayfalardır diye güvercinler
Çocukluğumun sedef burçlarına tünesin
Şol yüce cenahımızdan
İhlal edilmiş taptaze ummanların
Canlara can taşıyan safası esip gelsin

Kederden yüzleri görülmeyenlerin
Yumuşasın tenleri gönülleri kamaşsın
Arş'a kök salan o kutlu başın
Şöyle bir dönüp yönelsin semtimize
Ha sen gülmüşsün bir an
Ha kardan bir kıyamet kopmuş üstümüze
Ha köklerin melekutuna tutunmuş melul yakarışlarımız
Ha sen "amin"lerle geçmişsin
Düşlerimizin saydam ovalarından

Yıldızların cümbüşü kurcalayan izzetli parmakları
Şöyle değiversin diye sularına
Yanyana bekleşirlerdi kalpleri çarparak kadınlar ve çoçuklar
Göklerin taze ilgisiyle baygın sularla
Abdest alsın diye seçkin arkadaşları.

Ah yollarına bakıp duranlardan biri de ben olsaydım!
Ya da ayağına çabuk yel
Teşrifini fısıldayınca meclise
Birden yarılan saflar arasından
Süzülerek yanık misk kokularıyla
Sırtını mihraba yüzünü ashaba dönüp selam verdiğinde
Yüzünün kereminden aşıklarına bağışlar sunup
Munis bir heybetle namaza durduğunda

Bir kuş olup mescidinin penceresine konsaydım
Kur'an okuyan kur!an ın sesini duysaydım!
Bir gülüşünü kapıp çığlık çığlığa
Medine'nin dağlarına kaçsaydım!

İçimizden biriydin
Arş'a kök salmıştı başın
Yeryüzünde gezinirken gövden
Omuzlarının arasını öpmek için
Sırtına sarmıştı gölgen
Tüm yaratılmışlara bir şefkat olarak geldin
Geçmiş ve geleceğin haberlerini getirdin
Bizim gibi yiyip içsen de
Asla değildin bizim gibi
Sana vahyolunuyordu ötelerin ötesinden

Cahit Yeşilyurt

18 Nisan 2012 Çarşamba

Daha iyi !

Önemli,

Çok önemli aslında...

İlgiler yok olmuş..

Günlük telaş  içinde aşkı geçtim, sevgi sunumu ve şefkatin yerinde yeller esiyor...

Oysa bir tatlı söze, günümüzün insanının her şeyden çok ihtiyacı var.

Koca eve geliyor, hızla yemek ve sonra kendisini zor atıyor pişpirik/okey masalarına.

Kadın evde çocuklarla, o da kendisini net ya da TV başında avutma yolunda.

Kopmuş,

Sevgiler kopmuş..

Dışarıdan bakarsan evliler.

Böyle evli olacağıma..!

Sancıyan sol yanımın üşüdüğünü görmezlikten gelirim daha iyi...



16 Nisan 2012 Pazartesi

yarın İstanbul'da...


Kaybettiğim aşkı arar gibi,
Serçe ürkekliğinde sokaklarında...
Kız kulesinin karşısında,
Ağlamaksızın, hep yadında..
Yarın İstanbul'da...
Yarim İstanbul'da...




12 Nisan 2012 Perşembe

Evim evim güzel evim.

Hayat bir rüya gibi..Dün neredeydim, bugün neredeyim..Bir varmış bir yokmuş gibi..Ki, bir zaman sonra öyle olacak...

Ablamın eşini gördüğümde kendimi zor tuttum..Saçları, kaşları, bıyıkları yoktu artık ve ışın tedavisi süresinde, 4. evresini yaşarken kanserin; geçen 6 aya göre müthiş yaşlanmış ve kısacası bitmiş gördüm..Hastanede yakınlarını tedaviye getiren ve onların bu durumlarını gördüğü halde hala sigara içenlere müthiş öfkeliydi..Bizim halimizden de ibret almıyor dedi..

Televizyonlar, haberler, hep kanser türü hastalıklarla dolmuş..Akraba, komşularımda da..Sanki bulaşıcı.

***

Simitli kahvaltının ve taze türkiş gayfenin önemini ancak gurbetçi olan anlar.

Aylar sonra biraz farklı duygularla, müzik çaları bir miktar yüksek tonda açarak, ev temizliğine giriştim.
Kendi kendime temizliğe girişmeme anneciğim her ne kadar üzülse de; harekete ihtiyacım var. Temizliğin ruhu dinlendiren bir özelliği olduğuna inanırım.

***

Ve işte perşembe pazarındayım..Şahane..Annesinin ''aptal''ilaveli saf kuzusu olarak hemen yeşilliklere daldım..Allah'ım ne kadar güzel görünüyorlar..Nane, maydanoz, roka, dere otundan giriştim almaya..Tazecik...
Çok güzel bir toprak parçasında yaşıyoruz ama kıymetini bildiğimiz söylenemez.

E-sosyalliği bir süre rolantiye alıp, özlediğim reelde sörf yapmak niyetindeyim..Daha beni bekleyen şehirler var ve başında elbette İstanbul'um geliyor..

Özlemişim, özlenesi şeyleri..

7 Nisan 2012 Cumartesi

yerler ıslak ben ıslak...


Bıraktığın gibi değilim artık..
Daha bir yetim, daha bir kimsesiz.
Serseri bir kağıt parçası gibi, 
Acıtan rüzgârlar önünde.
Bir o kaldırıma, bir bu kaldırıma.
Yerler ıslak, ben ıslak...

Bugün burada bahar aniden silikleşti,
İlkbahar dallara hapsoldu.
Kuşlar kışa dönmüş gibi,
İçim gibi cıvıldamaz oldular...
Hava soğuk, sol yanım buz.
Yerler ıslak, ben ıslak...

Sonbaharın hüznü, şimdi kaldırımlarda.
Sonbahar, solduramadı hala sensizliğimi...
Yerler ıslak, ben ıslak...
Bıraktığın gibi değilim artık,
Daha umutsuz, daha duygusuz...
Ve hayata daha bir umursuz.
Yerler ıslak, ben ıslak.
Yerler ıslak, ben ıslak.
Gözlerim ıslak, ruhum ıslak...




6 Nisan 2012 Cuma

Yazmalı mıyım sence..?

İlkbahar ile birlikte, içine de yaşam cemresi düşer gibi olmuştu bir ara..

Hatta tabiatın sesi, içinin sesini bastırır diye, tomurcuklanmış çiçekler arasında kendisini kuş cıvıltılarına bırakmıştı..

Sonra aniden kararan gökyüzü ve şimşekler..!


***

Sevmelerde de öyle..

Tam birini sevmeye başlarken, bir çizik..

Bir çizik daha, bir çizik daha..

Yüksek dağa tırmanırken, yuvarlanan, tepetaklak olan bir dağcı gibi..

Sonunda adam, mübarek cum'a günü gönlünü, yücelere açtı ve hayırlı bir zamanda, hayırlı bir yerde, hayırlı bir şekilde .....

Yazmıyorsun eskisi gibi diyorsun, yazmalı mıyım sence..?

3 Nisan 2012 Salı

benim yerime de sev...




Benim yerime de sev,
Dokunamadığım seni..
Koş aynalara, 
Benim gözlerimle bak kendine..

Benim yerime de sev,
Hasretlerden gelen..
Çölleri aşmış bir yolcu gibi..
Sana susamışlığımla..

Gözlerine bak..
Ta derinliklerinden kalbimi gör..!
Gözlerimin içinin nasıl da güldüğünü kendi gözlerinde gör..
Gözlerimde  senden başkasına yer olmadığını bir de aynalarda gör..

Hasretin pınarları aksın ip gibi, o ipek yanaklarından..
Sonra hiç öpemediğim dudaklarına parmak uçlarınla dokun benim yerime..
Alevlensin, yansın..
Usulca bir busem alsın, yangınlarını..

Benim yerime de sev kendini,
Okşar gibi tara, koklayamadığım saçlarını..
Kapadığında uyumak için göz kapaklarını, 
Hayran seni seyredip, 
Nasıl bir düş gördüğünü merak ettiğim gibi..

Gerçeği olmayan, hayalimde özlediğim sevgili.
Benim yerime de sev kendini.. 
Benim gibi.