31 Ocak 2021 Pazar

eski bir şarkı!


"Ben gamlı hazan,
Sense bahar!" diyen eski bir şarkı var; ud eşliğinde, hayalinin düştüğü denizden dalga dalga çarpar yüzüme!


ipotek!

 



bekledim!
kalan ömrüme..!
tüm ömrüm senmişcesine...
sen ömrümmüşsün gibi...
ne kaldıysa,
kaç yaprak takvimden, 
hepsi sana ipotekliymiş gibi...
öncesiz ve hep seni tanıdığım anda..
hep o zamanda..
kalanlarıma...



30 Ocak 2021 Cumartesi

Dizilerde ki gibi..!


Hayat, dizilerdeki oyuncuların "tevafuklar zinciriyle"
koca ülkede/şehirde birbirlerinin dibinde gezindikleri gibi olsaydı; beklenen sevgiliye çoktan kavuşmuş olurduk. 


Rüveyda'ya Mektuplar'a bir inceleme yazısı daha!


Nasıl anlatsam, nerden başlasam bilemiyorum. Muhteşem bir kitap, her bir cümleye o kadar derin duygular sığdırılmış ki. Özleme dair, sevgiye dair, umuda dair ne varsa mektupların her paragrafında, her satırında yüreğinize dokunuyor.

Herkesin bir hikayesi vardır kimseye anlatamadığı.. Sevdaları, hayal kırıklıkları, yanılgıları…unutulmaya maruz kalan saf ve temiz duyguları…insani duyguların kayboluşuyla yanlızlığa sarılışları…Sevgiye susamış gönüllerin sessiz çığlığı…

...Bir Rüveyda Masalı…

Belki gerçek, belki hayal ya da masal ama sevgiliye yazılan her kelimede derin anlamların yüklü olduğu, yürekten kopup, kaleme akan cümleler var. Öylesine naif ve öylesine harika duygular ki, okurken sizi alıp sarıp sarmalıyor ve kocaman bir ah çektiriyor.

Rüveyda'ya Mektuplar, bir sevgiliye gönül veriliş ve onun hasretiyle yalnızlığa sarılış, sevgiye susamış bir gönlün sessiz çığlıkları.

Rüveyda'ya Mektuplar, kavuşmanın özlemi, sabırla beklemenin güzelliği, aşkın, hüznün, umudun, sabrın iç içe geçtiği duygular

Rüveyda'ya Mektuplar, sevgiliye yazılmış ruhun derinliklerinden kopan özlem, sevdanın en güzeli, kavuşmadan sevmenin yüceliği. yazarımızın emeğine, yüreğine, kalemine sağlık

Ahh kalbim

''Buzla ateşin karışımı gibi bir şeysin sen! Ben seni özlemeyi seçtim, sen özlenmeyi...''

Ömrünüzün Rüveyda'sını ''tren gardan kalkmadan, gemi limandan ayrılmadan son düdük çalmadan'' bulmanız dileğiyle.

“Rüveyda’ya Mektuplar” Bir sevgiliye gönül verip onun hasretiyle gönül mabedinde içsel yolculuğa çıkış. Umuda dair, inanca dair, sevdaya dair, öz yaşına dair, özleme dair, sevgiye dair ne varsa mektupların her sayfasında, coşan duygular satırlarda, her ayrı mektubun paragraflarında, gönül ırmağının çağlayışı, ayrılığın özleme dönüşü, sevgiyle sevgiliye içten seslenişi. Belki gerçek, belki de düş. Hayal âlemi varlığını kullanış, bulunması mümkün olmayan sihirli bir arayış, sevgiyi yüreğinde taşıyıp, sevgiyi bulamayış, aşkı ve hüznü iç içe yaşayış.

“Rüveyda’ya Mektuplar” sadece duygulardan bir kesit değil, sonsuz devamlılık, sonsuz arayış…

''Uzaklardan mahzun bir hayal olarak satırlarıma bakan kadın ben o satırlar arası sancılarda sana meftun...''

1000 kitap sitesinden https://1000kitap.com/diladakitaplar'a ayırdığı zaman ve emeği için sonsuz teşekkürler ediyorum.


29 Ocak 2021 Cuma

Kalbime Mektuplar [5] Yeniden sevmek..!


Kalbim,

Her döneme, mevsime damgasını vuran şarkılar vardır, 
onlardan birinin ateşinde ''Kül'' oluyorsun!  

Senin yaranın ateşi zaten sönmeyecek, 
ne diye şarkılarla eşeleyip daha çok kanatıyorsan..!

İki kişilik nefesler çekiyorsun içine, derin derin... 
Ve tek kişilik nefes olarak veriyorsun. 
O anlar var ya, nefesini çektiğin anlar,
Hissedişlerin girdabında mum gibi eriyorsun!
Yarin nefesi nefesine karışmış, iki kişilik deyişim bundan... 
Verirken yar kalıyor, hasretin gidiyor tek kişilik... 
Ölürsen tek nefesle tek kişilik kendi yerine öleceksin sonuçta. 
Ölüm demişken..! 
Kaç kişi sevdiği öldükten sonra, 
filmlerdeki gibi mezar taşını okşayıp, 
gözyaşları ile tozlarını temizleyebilmiştir acaba..?

Kalbim!

Benim en kötü hikâyemi, biliyor musun, sen yazdın!
Senin masumluğuna güvendim, inandım...
Ben önce sana kandım...
Kalan ömrümde, kanayışlarımın miladı böyle başladı!
Senin yaralı oluşunda suçlu tek başıma ben değilim, suç ortağıyız seninle!
Sen karşındaki seni seviyor sandın sevdin, sevdikçe hançerlendin..!
Yıllarca akıllanmadın, akıllanamazdın, çünkü senin adın kalp idi. 
Çabuk inanan, güvenen...
Günün sonunda yönetimi geç de olsa ele aldım!
Ne zaman şefkatli bir söze meylin olsa, 
Zebellah gibi yumruğumu vurdum hayallerinin tepesine!
Yok artık kanmak...! 
Kendi içinde kana dilediğince!
Yeniden sevmek yok! Bunu iyi anla! 

Yeniden sevmek, senin için yeniden yenilmektir!



    

28 Ocak 2021 Perşembe

Şiirde boşluk!



Ünlü İspanyol ressam, heykeltıraş Pablo Ruiz Picasso (Ö.1973) Kübizm/soyutlama ve Klasisizm akımı başlatan ressamlardan biri olarak bizim hat sanatlarına hayrandır ve resimde negatifi yani boşluğu yakalayamamanın sancısını çektiği anlatılır. 
''Sizin hat san'atında geldiğiniz noktaya ben yıllardır gelmeye çalışıyorum!'' der. Resimde boşluk... (Malumunuz hat san'atında boşluk vardır ve görülür. O boşluğa mesela bir vav çizilir.)   

Bize garip gelen Picasso tabloları (hatta çocuklarımızın ilkokul öncesi çizdiği komik ya da anlamsız bulduğumuz resimleri misali) tablolarından birine -Kadının Büstü- en son 25 milyon Euro değer biçilmiş bir zenginin yatından çalınmıştı vesaire... 
Bildiğiniz gibi Kübizm ile Sürrealizm farklıdır. Hafife almayın sakın! Soyut resmi herkes yapamaz, bir dönem denemiştim yağlı boya ile tuvale... Bir dosta o beğendiği için hediye etmiştim, bana kalsa çöplük bir çalışma idi. Zordur, hayal gücü yetmez, farklı bir cins beyin gerekir. Benim işim birebir bakarak yapmaktı ondan da vazgeçmiştim. Sonuçta adına ne izim derseniz deyin, adam çizmiş ve o bize garip gelen çizimlerine bir adam yüklemiş/ler sonra da dünyaya pazarlamışlar. Emin olun operalara gidenlerin, o pahalı tabloları alanların çoğu anladığından ya da sevdiğinden o eylemin içinde değil. Entel dantel sınıfı öyle olmak durumunda diye... Bilmem kaç milyon doları o tabloya verir de, Afrika'da su projesi var kuyu açacağız, tarlada ürün yetiştirmesini öğreteceğiz para ver desen, kapısına yanaştırmaz!   

Asıl mevzuya geleyim; hani bir makalem vardı. ''Mutlu şiir yoktur!'' diye... 
Musikide boşluk es/sus vardır. Görsel sanatlarda en azından bizim medeniyetimizde hat san'atında olduğunu biliyoruz.  

Boşluk neden önemlidir, niçin Picasso o seviyeyi aradığını ifade etmiştir. Bir müzisyen notalar arasında, bir ressam tuvalinde, bir şair şiirinde sürekli arar, bulduğu ile yetinmez, arayışı hiç bitmez. Bu açıdan sanata sürekli aramak diyebiliriz. Hatta Necip Fazıl merhum şiir için: ''Hakikati arama sanatı'' demişti. 

Picasso, Dali, Mattis,Vinci, Bethowen, Bach, Itri, Dede Efendi, Mevlana, Mimar Sinan, Avni, Fuzuli, Baki, hep arayanlardı. Kimisi buldu, bulduğunu belli etmedi, ötelerin ötesini, ötelerin de ötesini (Mavera) içtikçe kanmadılar...  

Bu kadar girizgâhı çok buluyorum. Asıl mevzum bir müteşair olarak gecenin sessizliğinde lapa lapa yağan kar tanelerindeki boşluğu gören ruhum, şiirde boşluk duygusu... Kastım duygusal boşluk değil. Psikolojik bir şeyler beklemeyin. Öyle bir şey ki, karalanamış, karartılmış, yıpranmış, yıpratılmış, eskitilmiş, hasarlı bir yeri boşaltmak, boş bırakmak; sonra da o boşluğa enfes bir elif çizilmesini sağlamak... Yok yine anlatamıyorum. Kalbimin anladığına dilim tercüman olamıyor.

Şiirde boşluk hissi nedir, diye size sorayım o zaman!?  Boşluktan ne anlarsınız ve olmalı mıdır?

Hani iki dize ya da bir mısra okur ya da bir dizede bir virgülde  öyle bir durursunuz ki öyle bir yutkunur, nefes alamaz hale gelirsiniz ki, boşluğa düşer ruhunuz! o an ayaklarınız yerden kesilir, şiirin atmosferi nefesinizi çekmenizle birlikte burnunuzun direğini saat zembereği gibi bilmem  kaç Richter şiddetinde sallar ve sarsılırsınız. Sancı içinde kıvranırken bir bakarsınız ayaklarınız yerden kesiliyor. Havalanıyorsunuz. Zamanda tay, yolculuk çoktan başlamış. Her şiirde ya da nesirde bu boşluğu göremez, bulamazsınız. İçimizin boşluğunu ''cuk'' diye dolduran şeydir şiirde boşluk. O dize ile doyarız, söyleyemediklerimizi, aradıklarımızı söylemiş ve bulmuştur öyle şiirler, nesirler, rubailer, naat-ı şerifler... Gözlerimizden iplik iplik yaşlar süzülür, ortam uygun değilse ruhumuzdan... Mahzunlaşırız, muhteşem hüzne gönüllü teslim oluruz. Huzur hüzünle harmanlanıp, enfes bir harmoni ile melodiye evrilerek zamanlarca içimizde yankılanır durur.   

Yoksa kafiye olsun diye kelimelerden dize en nihayet mısra yapmak değildir şiir... Bu boşluksuz bir şiirdir ancak! Samimiyetsizdir ve ruha da dokunmaz...!

Ne gün şiirde o boşluğu yakaladığıma kendimi ikna ederim, o zaman müteşair olur şair...



Kent Park resimleri (20)













 

yine...

Yine sevdim,
Yine özledim,
Yine bekledim..!
Senden yine gidemedim...


27 Ocak 2021 Çarşamba

26 Ocak 2021 Salı

Bu saatten sonra!



Marjinal bir var oluş bu benimki... 
Kuralların biraz dışında!
Renkleri belirsiz!
Azıcık grimsi sanki...
Fanilik denizinde kulaç atmak gibi,
Kıyısı olan bir Sen'e...
Bileklerimde, dizlerimde eski derman da yok zaten..!
Bu saatten sonra umutlanma!
Gelemem! 




Söz!



Kendi "nasılım"dan fırsat bulduğum gün, 
Söz, senin de halini hatırını soracağım..! 


Kent Park resimleri (18)

 













25 Ocak 2021 Pazartesi

Anlaşılmak hakkında kısa bir kelam!


Bilmiyorum sanırım dünya edebiyatında da ''anlaşılmak'' tema olarak iyi bir hacme sahip. Bizde de gerek aforizmalar, gerekse şiir olarak gündemden hiç düşmez. Herkesin, hepimizin derdi ''anlaşılmak'' anlamak mı o sonra ki mesele (!) hele siz önce beni bir anlayın, anladığınızı da ''beğenilerle'' ispat eyleyin, sonra bakarız sizi de anlamaya sıra elbet bir gün gelir!

Biri çıkıp sorsa ve dese ki; ''İyi ironi yaptın da usta, sen de anlaşılmak için kalem oynatmıyor musun bu meydanda?''  

Samimi olarak şunu ifade etmeliyim ki, birilerinin beni anlaması için bir çabam hiç olmadı. Çünkü uzun zamandır bendeniz kendimi anlama derdindeyim! Bunu bazen şimdi olduğu gibi yazılı, çoğu zaman da içimin odalarında aynalardan duvarlar arasında seslice yapıyorum! O kadar sesli volümlü ki dışımdan biri duysa sağır olur belki de terazisi bu sikleti çekmezdi! 

Elimden başkası gelmiyor. İyi bir yazar değilim, (bir kitap çıkarmakla, bir iki dergide makalesi yayınlanmakla insan yazar olmaz) şair desen hiç değilim şiire ilgim sevgim var diye rahatsız ediyorum şiiri kalemceğizimle... Eskiden resim, karikatür çiziktirirdim, sonra canım istemedi. Kelimeler arasında bir mananın, sanki bir sırrın izini, kokusunu arıyorum. Tıpkı bir müzisyenin notalar arasında hiç icra edilmemiş bir beste arayışı gibi... 
Bulurum bulamam ne gam! Ne demişler büyükler, ''Bulanlar ancak arayanlardır!'' Bunu bazen yazarak, bazen kitap okuyarak, bazen gökyüzü tuvaline bulutların çizdiklerinde aramaktayım. Kimi zaman bir melodi, kimi zaman dışarıdan gelen kedilerin sedası... Bazen de gece ayazında sessizce birbirine çarpmadan yeryüzüne inen lapa lapa karların ahenkli melodisinde... Aranan şey azizse, arayan onu bulamasa da azizlerden olur. 

Esasen ''anlaşılmak'' çaba ve kaygısı öncelikle Peygamberlere ait bir olgu diye düşünüyorum. Onlar da işbu ''anlaşılmayı'' insanlara olan şefkatlerinden ve kendilerine Allah tarafından yüklenen görev sebebi ile isterler. Yani bir Peygamber, bir veli, insanlar hidayette olsunlar diye anlatır ve anlaşılmak isterler. Davası kutsal bir tebliğ olanları, insanlığın anlaması, bizatihi kendi menfaatlerinedir. Anlaşılmak son kertede İslam davetçilerinin meselesidir.  

Son paragraf; anlaşılmak gibi bir derdim olmadı, diyelim birileri anladı, sonra..? 
Benim gibi milyarlarca ruhun içinde sıradan birini kim ne için anlamalı, bunu ne için arzulamalıyım!?
Evet sonra ne olacak, anlayan ne kazanacak, anlaşılan ne kâr edecek? 
Ne anlatıyorum, neye davet ediyorum da anlaşılmak isteyeyim? 
Bunun getirisini bilsem belki ben de anlaşılmak isterdim... 
Neyse hele bir kendimi anlamaktan mezun olayım da, anlaşılmak beri dursun!

  



Rabbim!

Elbette buradan oraya uğurlayacakların şehadeti "iyi bilirdik!" deyip iyi biriydi diye hatırlaması önemli. Ama ondan daha önemlisi oradaki karşılama törenine kimlerin geleceği..! 
Rabbim!
Bizi bırakma! 
Rabbim! 
Bizi zayi etme!
Rabbim!
Sonsuzluk bahçelerinde kereminle Cemalini ikram eyle. Şüphesiz ki zengin olan Sensin Sen!  
Vereceklerin, ihsanın mülkünden zerre eksiltmez.
Rabbim! 
Bu duama "amin" diyen kullarınla Kevser'in başında buluştur bizleri.
Rabbim!
Bu duaya madem izin verdin, müstecap eyle. Amin. 


Kent Park resimleri (17)