Ünlü İspanyol ressam, heykeltıraş Pablo Ruiz Picasso (Ö.1973) Kübizm/soyutlama ve Klasisizm akımı başlatan ressamlardan biri olarak bizim hat sanatlarına hayrandır ve resimde negatifi yani boşluğu yakalayamamanın sancısını çektiği anlatılır.
''Sizin hat san'atında geldiğiniz noktaya ben yıllardır gelmeye çalışıyorum!'' der. Resimde boşluk... (Malumunuz hat san'atında boşluk vardır ve görülür. O boşluğa mesela bir vav çizilir.)
Bize garip gelen Picasso tabloları (hatta çocuklarımızın ilkokul öncesi çizdiği komik ya da anlamsız bulduğumuz resimleri misali) tablolarından birine -Kadının Büstü- en son 25 milyon Euro değer biçilmiş bir zenginin yatından çalınmıştı vesaire...
Bildiğiniz gibi Kübizm ile Sürrealizm farklıdır. Hafife almayın sakın! Soyut resmi herkes yapamaz, bir dönem denemiştim yağlı boya ile tuvale... Bir dosta o beğendiği için hediye etmiştim, bana kalsa çöplük bir çalışma idi. Zordur, hayal gücü yetmez, farklı bir cins beyin gerekir. Benim işim birebir bakarak yapmaktı ondan da vazgeçmiştim. Sonuçta adına ne izim derseniz deyin, adam çizmiş ve o bize garip gelen çizimlerine bir adam yüklemiş/ler sonra da dünyaya pazarlamışlar. Emin olun operalara gidenlerin, o pahalı tabloları alanların çoğu anladığından ya da sevdiğinden o eylemin içinde değil. Entel dantel sınıfı öyle olmak durumunda diye... Bilmem kaç milyon doları o tabloya verir de, Afrika'da su projesi var kuyu açacağız, tarlada ürün yetiştirmesini öğreteceğiz para ver desen, kapısına yanaştırmaz!
Asıl mevzuya geleyim; hani bir makalem vardı. ''Mutlu şiir yoktur!'' diye...
Musikide boşluk es/sus vardır. Görsel sanatlarda en azından bizim medeniyetimizde hat san'atında olduğunu biliyoruz.
Boşluk neden önemlidir, niçin Picasso o seviyeyi aradığını ifade etmiştir. Bir müzisyen notalar arasında, bir ressam tuvalinde, bir şair şiirinde sürekli arar, bulduğu ile yetinmez, arayışı hiç bitmez. Bu açıdan sanata sürekli aramak diyebiliriz. Hatta Necip Fazıl merhum şiir için: ''Hakikati arama sanatı'' demişti.
Picasso, Dali, Mattis,Vinci, Bethowen, Bach, Itri, Dede Efendi, Mevlana, Mimar Sinan, Avni, Fuzuli, Baki, hep arayanlardı. Kimisi buldu, bulduğunu belli etmedi, ötelerin ötesini, ötelerin de ötesini (Mavera) içtikçe kanmadılar...
Bu kadar girizgâhı çok buluyorum. Asıl mevzum bir müteşair olarak gecenin sessizliğinde lapa lapa yağan kar tanelerindeki boşluğu gören ruhum, şiirde boşluk duygusu... Kastım duygusal boşluk değil. Psikolojik bir şeyler beklemeyin. Öyle bir şey ki, karalanamış, karartılmış, yıpranmış, yıpratılmış, eskitilmiş, hasarlı bir yeri boşaltmak, boş bırakmak; sonra da o boşluğa enfes bir elif çizilmesini sağlamak... Yok yine anlatamıyorum. Kalbimin anladığına dilim tercüman olamıyor.
Şiirde boşluk hissi nedir, diye size sorayım o zaman!? Boşluktan ne anlarsınız ve olmalı mıdır?
Hani iki dize ya da bir mısra okur ya da bir dizede bir virgülde öyle bir durursunuz ki öyle bir yutkunur, nefes alamaz hale gelirsiniz ki, boşluğa düşer ruhunuz! o an ayaklarınız yerden kesilir, şiirin atmosferi nefesinizi çekmenizle birlikte burnunuzun direğini saat zembereği gibi bilmem kaç Richter şiddetinde sallar ve sarsılırsınız. Sancı içinde kıvranırken bir bakarsınız ayaklarınız yerden kesiliyor. Havalanıyorsunuz. Zamanda tay, yolculuk çoktan başlamış. Her şiirde ya da nesirde bu boşluğu göremez, bulamazsınız. İçimizin boşluğunu ''cuk'' diye dolduran şeydir şiirde boşluk. O dize ile doyarız, söyleyemediklerimizi, aradıklarımızı söylemiş ve bulmuştur öyle şiirler, nesirler, rubailer, naat-ı şerifler... Gözlerimizden iplik iplik yaşlar süzülür, ortam uygun değilse ruhumuzdan... Mahzunlaşırız, muhteşem hüzne gönüllü teslim oluruz. Huzur hüzünle harmanlanıp, enfes bir harmoni ile melodiye evrilerek zamanlarca içimizde yankılanır durur.
Yoksa kafiye olsun diye kelimelerden dize en nihayet mısra yapmak değildir şiir... Bu boşluksuz bir şiirdir ancak! Samimiyetsizdir ve ruha da dokunmaz...!
Ne gün şiirde o boşluğu yakaladığıma kendimi ikna ederim, o zaman müteşair olur şair...