21 Mart 2020 Cumartesi

Önceki şeyin tırı-vırısı!


 
demiş idim önceki sayfada. Birden aşağıdakiler de eklemlendi:


Aşk,

yara almaktır bir teknenin su alıp yavaş yavaş batışı gibi...

yanmaktır, sobaya değmiş bir parmağın dışından pek bir şey görülmeden içten içe kavrulmasıdır!

ve ağlamaktır, olmayanlara, oldurulamayanlara,
olması mümkün olduğu halde olamayanlara...

aşka düşmeden kestirmeden sev,
mutlu olursun dostum!

ah tabi tüm dünyanın şu sıralar konusu aşksızlık merhametsizlik, adaletsizlik, vicdansızlık değil....o ünü cihana yayılmış virüs!

virüs olmasaydı ne güzel felix culpa yaşıyorduk, yaşadığımızı sanıyorduk!
ah meğer ölüm varmış..!

olacak iş mi virüs efendi, daha baharda açacaktık tomurcuk tomurcuk ne ettin sen bize?

oysa virüs olmasa biz ölmeyecektik!

bir çuval inciri berbat ettin virüs efendi!
incir demişken bir dur da yeni çıkacak incirleri şöyle bir seyreyleyelim kasasında belki az az da alır yeriz...

ya ıhlamurlar ne olacak?
en çok da ben onları bekliyorum haziran gibi açıyorlardı galiba...
nasılda sarhoşum kokusunda...bırak onları yeniden çeksin ruhum en derununa...

zaten her ölüm her yaşta erkendir virüs efendi...
nettin sen bunca insanoğluna...
zangır zangır titrettin...
oysa sessiz sessiz zaten bir kurdun bir ceylanı kaptığı gibi ansızın gelip alıyordun bizi...

var bu işte pek çok hikmetler ama biz sana çare aramaktan  ve panikten bu hikmetleri sallamıyoruz anlayacağın..!

koyun can derdinde Murat canan...