seni düşünmediğim zamanlar,
canım sıkılır
yerimde duramazdım,
sen bilmezdin...
durup durup Kent Parka gider,
senin geleceğin anı beklerdim,
sen bilmezdin...
kızıl akşamlar kapıma dayanınca,
yoksulluğum yoksunluğum artardı,
sen bilmezdin...
geceler beni ikiye bölen,
yarımı senin evinin penceresinden içeri atan,
içinde aynı şarkının döndüğü bir plak olurdu,
sen bilmezdin...
parmaklarım bir tarak gibi
parmaklarım bir tarak gibi
saçlarının arasında gezinirdi,
sen bilmezdin...
sen bilmezdin...
yediveren gülü gibi saçlarını,
gece yastığa döktüğünde,
koklamak için canımdan geçtiğimi,
sen bilmezdin...
gül mü, yasemin mi, ıhlamur mu,
yoksa vanilyalı bir rayiha mı?
kokusu hakkında kendimle tartışırken
kendime güldüğümü,
sen bilmezdin...
gamzelerinden öperdim usulca sen uyurken
sessiz ürkek ve naif
sessiz ürkek ve naif
sen bilmezdin...
rüyalarında beni görmeni ümit ederdim,
rüyalarıma gelmeni beklerdim,
sen gelmezdin...
bazen geçerdim gerçeklerden,
gelir çekerdim saçlarından
''benimsin hadi kaçalım hayallerimize!'' derdim
bir adımım sana doğru havada asılı,
sen bilmezdin...
ne zaman bir güneş gibi doğsan ruhuma,
ardından muhakkak gri bulutlar da toplaşırdı!
eflatun bir sağanak patlardı ansızın!
senin deryanda bir katre gibi
kaybolmak isterdim...
sen bilmezdin...
ümitsiz canıma yazılmış,
son mısrası son nefesimde yazılacak,
bir şiirdin,
sen bilmezdin...