Kur'an-ı Kerim'de : ''Andolsun, sizi biraz korku, (biraz) açlık, (biraz da) mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenlere (lutf-ü keremimi) müjdele.'' ( Bakara:155 ) buyurulmaktadır.. Benzer ayetleri sıralamak mümkün..
Burası cennet değil..Kedersiz ve sürekli mutlu olunan yerin adıdır cennet..''Orada korku yoktur, mahsun da olunmaz..''
Kaygılarımız, kederlerimiz hep bu dünya için ve içindedir.
Günümüz insanının hatta Müslümanın anlamadığı tam da bu noktadır..
Sınava girmiş hiç kimseye boş ve soruları olmayan ''sınav kâğıdı'' vermezler..
Size önceden, yolun haritası, amacınız, kurallar, serbest ve yasak alanlar bir KİTAP ve o kitabın tefsiri BİR ELÇİ (sav) tarafından öğretilir, bilgi sahibi olmanız sağlanır..
Sonra siz bu hayatın ve yaratılan her şeyin ''boş yere'' yaratılmadığı, ince hesapların ve bir düzenin eseri olduğunu çabucak gözlemleyiverirsiniz..
Ruhlar aleminde verdiğiniz ''bela'' yani evet sana kulluk yapacağız sözü ve anlaşması ile adına Kur'ani ifade ile dünya denilen, ''en yakın'' anlamına da gelen; öteye geçişe en yakın, berzaha en yakın, ölüme en yakın bir ''sahne''dir gelip geçtiğimiz ve asla hancısı olamayacağımız bir yolculuk durağının..
Yukarıda verdiğim ayetin tefsirine özellikle bakmanızı tavsiye ederken, söyleyeceğim şudur : Bu dünyada kaygısı çekilmesi istenen şey; sağlık, ev, araba, para, mutlu eden bir aşk değildir..! Bunlar hep eksikli ve yetersiz de olabilir ve olacaktır da..Zengin de zenginliğini o zenginliği kendisine bahşeden Allah'ın istediği gibi sarf edip etmediğinin sınavındayken, fakir de ''isyansız'' bir sabır ve tevekkülle dünya sahnesindeki duruşundan puan alacaktır..
Bizde bizim olan bir şey yoktur..Hepsi onları verenin emanetidir. Bu hayat benim, kime ne demek şirkle eş anlamlıdır..Bundan kasıt insanlar olsa bile, insanlar arası hukuk gereği bunu bile demek doğru bir bakış değildir..Hele bundan kasıt haşa Allah ise, kesin şirk ve nankörlüktür o hayatı verene karşı..
Bedenin de senin değil, O (cc) verdi..İntihar da bu yüzden bir cinayettir, bedeni korumadan eskitmek de..
Mutluluk..
Evet ben son günlerde mutluluk ile huzuru aynı kefeye koyamadığımı fark ettim..Mutluluklar kısa vadeli ve değişkendir, geçicidir..Sabit değildir çünkü..Örneklere girerek yazıyı uzatmak istemiyorum, az düşünen bunu zaten anlayacaktır..Bir şeye, aynı şeye sürekli sevinen insan yoktur..Üzülen de..
Ama huzur öyle değil.. O daimidir..Verdiğimiz ayetin ışığında, başına ne gelirse gelsin; kul bunun Allah'ın taktiri, denemesi, imtihanı olduğunu bilerek; razı oluş içinde, gönüllü bir sabırlılar zümresinden oluşla, O'na güvenip dayanarak, tam bir teslimeyet ve tevekkülle asla zerrece Yaradana küsmez, neden, niçin demez..
Yunus'un dediği gibi :Lutfunda hoş, kahrında hoş, bana seni gerek seni ..'' diyecek bir yüce gönül sahibidir.
Huzur dediğimiz olgu da bu bilinçleniş ile kişinin dünyasını kaplar..
Bu dünyanın geçici olduğunu, sevinçlerin de, kederler gibi geçici olduğunu bilen ve geçici olmayana, sürekli olana talip birisinin gönlü Eyüp Peygamber misali hastalık da bile razı oluşun, imtihanın cilvesine tebessüm edişin o sonsuz derinliğinin hazzını yaşar, tenini kurtçuklar yerken bile..!
Allah'a davet edişinde, Taiflilerce taşlanarak, mübarek gül teni kanarken, gazap yerine, neden böyle oluyor Allah'ım demek yerine: ''Bilmiyorlar, bilseler yapmazlardı, Onları affet Allah'ım'' duası ve huzuru ile evine dönüştür huzur..
Örnekler o kadar çok ki..
İşin püf noktası şu : Mutluluğu hırsla arayanlar ve ona talip olan dünyalılar, dünyalık oldukları ve ''kulluk için yaratılıp dünya sahnesinde bir yolcu olduğunun bilincinde olmayanlardır..'' Modernitenin buhranlı asi çocuklarının mutsuz ve huzursuz hastalıklı ruhlar gibi yalpalaması bundandır.
Huzuru arayanlarsa, İslami bilince yükselmiş; her şart altında, sınav kâğıdını verenin; her olayın ardında O'nu (cc) yani Allah'ı gören ve O'nu küstürmemenin, dahası razı edebilmenin çabası dışında, O'ndan her şart altında razı olan bahtiyarlardır..Bir de cennette huzur-u zati daim var ki o apayrı bir bahis..
Sonuç olarak : Huzurlu olmak ile mutlu olmak arasında kalın bir romanın ilk sayfası ile son sayfası arası kadar fark var..