28 Şubat 2017 Salı

Sen gittin ya

sen gittin ya,
tarumar oldu şehrim. 
sokaklarında savaş artığı harabeler 
ve yıkıntılar arasında,
kendisine şarapnel parçalarını,
oyuncak edinmiş çocuklar gibiyim…

sen gittin ya,
hayat gitti benden,
yıkıldı kentim…
kuşlar, 
yaşam sevinci kuşlar,
onlar da durmadılar, 
gittiler sonra 
ve  
kuşların ardına düştü 
uçurtmalar…



27 Şubat 2017 Pazartesi

Bir mantı hikayesi

Cumartesi, akşam yemeğine davetlilerimiz vardı. Annem sağolsun, yağ mantısı yapacağım dedi. İyi de, onu yapmaya ne sağlığın ne de yaşın uygun değil be annem…

Canı istemiştir diye itiraz etmedim. O hamurunu oklava ile açtı, kestik içine kıyma, sonra katlamaca,başka yemekleri genel olarak yapabilirim ama, bu ilk denemem. Neyse başarılı buldu beni, o gaz verdi ben ful gaz yuvarladım .)

Bununla bitmiyor ki efenim; sonra tamam oğlum  Allah razı olsun sen git dedi.

Kıyamadım bir parti o kızarttı, pembe renk olacak, bu pişti işareti, tamam dedim, hadi onları kızartmaya da giriştim. arkadaş pişir pişir bitmiyor…:/

Üzerine sarımsaklı yoğurt ve sos, yeme de yanında yat :)

Bununla da bitmiyor ki, servis sonrası, ocağa sıçrayan yağlar, her yer silinecek (ki gazete ile örttüm ocağın boş kısımlarını az iş çıksın diye).

Bulaşıklar yok edilecek, yer paspaslanacak…Bütün bunlar ne için, 10-12 tane yağ mantısı yiyeceğiz diye. Onca emek, bir düzine hamur işini lüpleteceğiz diye... Ah insan nefsi için nelere katlanıyor değil mi..?  Nefs demişken minik bir parantez açayım; şu cinsellik mesela; o şehvetin lezzeti olmasa, kimse yan bile bakmaz...Öpme dışında yani...O da şehvet olmadığından safi şefkat unsuru...
Oysa insanın mahrem yerleri en çirkin yerler, gel gör ki, şehvet gözlüğü onları nasılda değerli ve önemli kılıyor. Şehvet olmasa insan nesli devam etmezdi, sonrasında gelen bebek-çocuk sevgisi nasıl da o yavruya kol kanat gerip bakım zahmetinin yorgunluklarını unutturuyor. Bu yalnız insana mahsus da değil üstelik.

Nerede kalmıştık ocağı falan da temizleme, kap kaçak makineye girmeyen tepsileri temizleme derken, mantıya hitap ettim kimse yokken :))

''Ne sen kırk yıl aklıma gelirsin, ne de seni yerim!'' Zaten yağda olan şeylerle aram yoktur, tamam çok lezzetliydi ama…

Kıssadan hisse : Beyler kadınlara iyi empati yapmalı, hele oturduğu yerden bir suyu bile ayağına isteyenler; bir de eşleri çalışan kadınsa, hem dışarıda çalış, hem de evde…Merhametli olmalı ve yardım etmeliler vesselam.

Ha bununla da bitmiyor .) Yağ kokusu sindiği için, elbiseler değişecek…

Yetmez efenim, saçlarınıza da sinmiştir diye banyo şart….

Ne mantıymış be; anlatırken bir daha yoruldum.😅

Güzel, hayırlı, bereketli,keyifli bir hafta olsun inşallah...





26 Şubat 2017 Pazar

kendi kalabalığım...


..kendi kalabalığımda kavrulup dururken, 
ilgimi çekmez oldu başka tenhalar..!




21 Şubat 2017 Salı

Seni yine çok özlemişim...


Bazen içime korku düşüyor ya bir kez daha göremezsem, kokunu içime çekemezsem derin derin diye...
Ne zaman sana gelsem, her anını farkında olarak yaşama telaşına düşerim.

Öyle güzel bakışların var ki, bazen utanır bakamam maviliklerine. Hoş bakınca da gözlerim buğulanır,yine doya doya göremem...

Martı sesleri,ezanlarına;ezanlar,vapur seslerine karışınca,aklım karışır, zaman durur. Ruhumun ayakları kayar,zamansızlık,mekânsızlık ben olurum. Mevlevice bir semah ile dönerim semalarında...

Yok ki, senin gibisi yeryüzünde...

Anlaşılan seni yine çok özlemişim, bak gözlerim yine buğulandı, artık yazamayacağım seni İstanbul; zaten kim yazabilmiş ki...



18 Şubat 2017 Cumartesi

''hiç kimsenin'' olmak...

İnsan her şeyini feda edecek kadar sevmeler basamağından düştükten sonra başlıyor, ''hiç kimsenin'' olmaya…! Aynı korkuların girdabına düşme çilesiyle görülen rüyalar, artık hebaya kurban verilmiş  kâbusa evrilmiştir ! Ve sonra ve sonra,bir liman oluyorsun, gemiler uğruyor,gidiyor,gemiler uğruyor gidiyor…Arkaları sıra acı bir tebessümle el sallarken,hep aynı yalnızlığında denizi ve gökyüzünü seyrederken,vursun dalgalar kıyılarına,vursun..!







17 Şubat 2017 Cuma

Yaşadığımız mucizelerden iki örnek



İsviçreli bilim adamı Müslümanlığını ilan etti!
İslamı seçmesindeki sebep:
Termal bir kamera ile abdest alan Müslümanları çevreleyen Nurani hare'yi gördükten sonra, Muslümanların yeryüzünde yaşayıp hareket eden en temiz en hijyenik(taharetli)
Kişiler olduğunu tespit etti.

63 yaşındaki bilim adamı termal (ısı ve ışın belirleyen) kamerasıyla abdestli müslümanların vücudundan yayılan,onu çevreleyen ısıyı ve ışını tespit için çekim yapıyordu.

Bu hareler yedi kattan oluşmaktaydı
İlk önce kırmızı hare
Kırmızı hare sürekli insanı çevrelerse insanda güven hissini ve huzuru temin ediyordu
Buna delil olarak
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellemin:
“Kul abdest aldığında günahları iki gözünün arasından çıkar,iki kulağının arasından çıkar,iki elinin arasından çıkar,iki ayağının arasından çıkar abdestten sonra oturduğunda bağışlanmış olarak oturur.''
Bağışlanmış demek yani güvendedir anlamına da gelir.

Robert Kenzi bu araştırmasını Avrupada 50 bin kişi üzerinde uygulamıştır.
50 bin kişide bu ışın ve sıcaklığı ölçmüş (ayrıca bu ışınlar hastalığı teşhiste kullanılan bir metodtur)

Bu hareyi göremediği bölgelerde hastalık olduğunu belirlemekteydi.
50 bin kişide bazı bölgelerde görülmeyen harelerin belkide normal olduğuna kanaat getirmişken kendisine Nijeryadan önemli bir işadamı hastalığı yüzünden müracaat edince kanısı değişti
Bu kişinin vücudunda ışın hareleri eşit orandaydı
Kendisiyle sohbet etmek icin tercüman ararken cok iyi ingilizce konuştuğunu farketti.
Adam kendisinde abdest aldıktan sonra harelerin tam görülüp gorülmediğini sorduğunda evet cevabını aldı
Ve şöyle dedi :''Ben abdest almadan hareket etmem çünkü abdest Müminin kalkanı gibidir"dedi.

Bunun üzerine bilim adamı bu termal kamerada kendisini tespit etmek istedi.
Abdestin düzenini bilmeksizin öylesine gördüklerini uyguladı ışın hareleri tam eşit değildi.

Müslüman birisinden kendisine İslami usüle göre abdest almayı öğretmesini istedi.
Ve harelerin tamamını düzenli olarak tespit etti.
Bunu bir çok kiside 37 kez tekrarladı.
Hareleri eksiksiz hepsinde tespit etti.

Robert Kenzi bu araştırmasından sonra Müslüman oldu 67 yaşında Kur'anı Kerim'i ezberledi
Ve bu cihazına “İmanı ölçen cihaz"adını verdi.
Hastalarına bundan sonra sakinlestirici olarak İslami usülde abdesti reçete verdi.

Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
''Benim Ümmetim kıyamet gününde el ve ayaklarının (abdest uzuvları) nurundan tanınır kim bunun kendisinde bulunmasını isterse ona devam etsin”

Abdestin etkisi vücudu nurani hareler şeklinde çevreler.
Sizleri Müslüman olarak yarattığı için Rabbinize ne kadar şükretseniz azdır.

YAŞADIĞIMIZ İKİNCİ MUCİZE:

Bir başka mucizede 14 asır sonra keşfedilmiş.  SubhanAllah...

Resulullaha Salavat (Allahumme Salli ve Sellim ve Barik âla nebiyyina Muhammed)

Muhteşem bir bilgi: 

İnsan vücudu bir depo gibidir neşe acı ve hüzün hepsi bir arada bulunmaktadır.

Göz bir kusursuz bir kamera gibidir her gördüğünü kaydeder faydalı veya zararlı her şeyi kaydeder;
yaşadığı olumsuzluklar uykusunda kabus gibi şeyler gosterir insana...

Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bizlere uykudan önce bolca istiğfarda bulunmamızı emretmiştir.

Bunun ilmi araştırması sonucunda :
İstiğfar sırasında dil üst dişlerin ardına değdiğinde;
Hipofiz bezine değer.
Hipofiz bezi başın üst bölümünde yer alır.
Görevi hücreleri kötü düşüncelerden,vesveseden,kahredici duygulardan,evhamdan(endişe) arındırır.
Olumlu duygulara sevkeder,vücudu oksidanlardan temizler tüm bedene oksijene doyurur.
SubhanAllah...
İblis Allah (Azze ve Celle'ye)
“Senin izzeti ve Celaline yemin ederimki kullarını saptıracağım”
Allahu Teâla'da:
''İzzetim ve Celâlime yemin olsunki 
Onlar istiğfar ettikçe bende onları bağışlayacağım"buyurur.
Çokça İstiğfarda bulununuz.
(Allahım bu tebliğimi bana, anne ve babama,bunu okuyan ve paylaşan,insanlara fayda sağlayacak ilme yönlendiren kardeşlerime sadaka-i cariye (ardı kesilmeyen ,devam ettikçe fayda sağlayacak amel)eyle
Amin.''
[iktibas]




13 Şubat 2017 Pazartesi

güzel bir şey…


güzel bir şey olsun bugün
güzel bir şey,
güzel bir ruhun dudaklarından,
ruhuma akan,
buse sıcaklığında,
güzel bir şey…
iki cümlecik…
içime bahar kokusu gibi düşecek
yaşam sevincimi yenileyecek,
gözlerimi dolduracak,
güzel bir şey olsun.
güzel eylesin beni,
güzel bir şey…




9 Şubat 2017 Perşembe

İnsanız biz...


Hataların olacak, üzül ama ümitsizliğe düşme..!

Git-gellerin;bocalamaların,yanlışlara karışmış doğruların, günahların ve veballerinle sen insansın...

Hepsi de insana dair.

Seni mazur gören-görmeyenler de insan, senin gibi...

Anlamayanlar da olacak, sen anlamayı bırakma yine de...

Sevenler gibi, sevmeyenler de olacak, sen sevmekten ayrılma yine de...

Aşık da olacaksın,aşık olduğunu sanmışlığınla hüsranın da...

Çünkü insanız, yasak meyveyi cennetlerde aşırıp yer, sonra da tevbe için yeryüzünde gözyaşı dökeriz.

İnsanız biz, ete kemiğe bürünmüş sonsuzluğa namzet ruhlarız biz...

İnsan biziz...








8 Şubat 2017 Çarşamba

hiç yanmamış gibi...

birazdan feri bitecek,
sonra,sönen mumun,
ruhuma dokunan kokusu kalacak, 
hiç yanmamış gibi,
hiç görmemiş, 
hiç sevmemiş,sevilmemiş gibi...
bugün gökyüzü parçalı umutlu,
çıkarım belki biraz insanlara karışırım,
bizim buralarda güzel bir parkımız var,
her şehrin güzel bir parkı vardır.
renkli çiçekleri,cıvıl cıvıl kuşları.
elele tutuşan sevgilileri aşıp,
göldeki kuşlara,balıklara ekmek atarım...
belki de biraz öylece dalarım... 



7 Şubat 2017 Salı

Önceki yayının sese bürünmüş hali...


Sesli şiir isteklerine kayıtsız kalmamak adına, kısacık, belki de yarım kalmış bir şiircik...

*

Güzel,övgü ve sevgi dolu teşvik edici maillere de ayrıca teşekkür ederken,lütfen en azından dünyanın neresinden takip ettiğinizi bilmek isterim.


mevsim müsait değil..!


aynalardan kaçsan,
takvimler dikilir karşına!
fark ettim ki,
hangi mevsimde olursan ol,
mevsim sonbahar...
baksana simitler bile eskisi gibi,
şen kahvaltı sofralarını süslemez olmuş..!
kediler desen,hepten keyifsiz,
gökyüzünün maviliğini,
koyu bir gri istila etmiş...
yangın bir hararetle çeşmelere koşarsın,
içtiğin suların kloru fazla gelir..!
radyolarda bizim fasıllar yok artık!
nihavend bir semai,içinde titreşir durur...
tam yeniden denizde yüzeyim dersin,
yüzmeyi çoktandır unutmuşluğun aklına gelir..!






dane...






5 Şubat 2017 Pazar

her yer sonbahar



''..ah daldaki son sarı zayıf yaprak..!'' dedi adam ve ekledi:
''sanki senden bir farkımız var,
bize de her yer sonbahar ve her nefes veda...''





4 Şubat 2017 Cumartesi

akşamlar


..senin şehrine de akşam düştü mü..?
renklerimiz aynı mı ?
ya yakan hasretler ?
keşkeler başladı mı pencere kenarlarına konmaya..?
rutine bağlanmış bir döngüde,
dilimizde gönlümüzde pelesenk kelimelerle ‘’iyiyiz!’’
benim şehrime akşamın gölgesi düştü,
benim gönlüme akşamın hüznü çöktü...




bazı ruhlar...


bazı bedenler bazı ruhların mezarlığıdır..!
bazı ruhlar, bu dünyada, içinde mahpus olduğu bedende çürürler!
bunu kimi fark eder,
kimisi farkında olmaksızın yaşadığını sanır..!



3 Şubat 2017 Cuma

Cennette müzik var mı..?


Bir hadis var, ne zaman okusam lezzetinden,cennete olan hayallerim çılgınlaşır, şöyledir:

"Cennette bir ağaç vardır, gövdesi altından, dalları zeberced incidendir. Rüzgâr estikçe bunlar birbirine çarparak öyle bir nağme çıkarırlar ki hiçbir kulak böylesine tatlı bir ses işitmemiştir."  (Ebu Nuaym, Sıfatu’l-Cenneh, 433; et-Terğib vet-Terbîh, 4/ 523) 

Bazen,arada sırada elime orgu alır,duyulmamışı ararım, notalar üzerinde ve bestekâr olmanın zorlu bir kabiliyet olduğunu da düşünürüm. Ama asıl hedefim, duyulmamışı duyma çabasıdır.

O ağacın altında olmak istiyorum Allah'ım sevdiklerimle ve her iman eden kuluna nasip et bu tarifsiz lezzeti, görmedim ama ruhumla hissediyorum, ılık meltem rüzgarları gibi...Kullarına sonsuz şefkatin gibi...

"Bir adam Sevgilimiz (aleyhissalâtu vesselâm)'a: "Cennette at var mı?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm da:

"Allah Teala hazretleri seni cennete koyduğu takdirde, kızıl yakuttan bir at üzerinde orada dolaşmak isteyecek olsan, o seni istediğin  her yere uçuracaktır" buyurdular. Bunun üzerine diğer biri de:

"Cennette deve var mı?" diye sordu. Ama buna Aleyhissalâtu vesselâm öncekine söylediği gibi söylemedi. Şöyle buyurdular:

"Eğer Allah seni cennete koyarsa, orada canının her çektiği, gözünün her hoşlandığı şey bulunacaktır." [Tirmizî, Cennet 11, (2546).]

Bu dünyada doya doya ata binemedim, orada kanatları olan bir atım olmalı,çekinmeden sevebileceğim, onunla uçarak gezebileceğim...

Ah Firdevs..! Seni hak edecek ümit sermayesinden başkaca bir şeyim yokken, sana talip olmaktan başka yol mu var..?

 Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Cennet ehlinin bir çarşısı vardır. Her cuma oraya gelirler. Derken kuzey rüzgârı  eser, elbiselerini ve yüzlerini okşar. Bunun tesiriyle hüsün ve cemalleri artar. Böylece ailelerine, daha da güzelleşmiş olarak dönerler. Hanımları:

"Vallahi, bizden ayrıldıktan sonra sizin cemal ve güzelliğiniz artmış!" derler. Erkekler de,eşlerine:

"Sizler de, Allah'a kasem olsun, bizden sonra çok  daha güzelleşmişsiniz!" derler." [Müslim, Cennet 13, (2833).]

Güzelleşmekte de bir son olmayacak,çünkü cennette usanmak, sıkılmak olmayacak.

Allah'ım !
Bizi cehenneme düşmeden, cennetine hesaba çekmeden aldığın kullar arasına kat,cum'a ve bu yazımı okuyacak güzel kulların hürmetine, amin.

AÇIKLAMA: CENNET ÇARŞILARI 

Bu hadis, yeryüzünde insanların zevk aldıkları toplantı ve içtimaların ahirette de olacağını ihbar etmektedir. Çarşı diye tercüme ettiğimiz şuh kelimesi, insanların daha çok alışveriş için biraraya geldikleri, eşdostun karşılaştıkları yerdir. Çarşı, karşılaşmaya, selamlaşmaya, görüşmeye vesile olduğu için, rivayetlede, alışveriş gayesi olmadan da, bilhassa cuma namazından sonra çarşının şöyle bir dolaşılmasının sünnet kılındığı görülür. Böylece beşerî bir ihtiyaç olan ünsiyet sağlanmış olur. Şu halde bu  meşru zevk ahirette de vardır. Ancak oranın zevki derece ve mertebe itibariyle çok farklıdır. Güzellik, ziyadeleşmede aile  efradı arasında karşılıklı muhabbetlerin daha da artmasına vesile olmaktadır. Müteakip hadiste de belirtileceği üzere, ahirette dünyadaki gibi alışveriş ihtiyacı olmadığına göre, oranın çarşısı, alışveriş yapılan yer manasında anlaşılmamalı, ünsiyetin temin edildiği toplanma yerleri manasında anlaşılmalıdır.

Resulullah'ın, kuzey rüzgârı tabirini kullanması,  o rüzgârın yağmur ve serinlik getirmesindendir. Sıcak iklimde bu evsaftaki rüzgâr en ziyade sevilen ve arzu edilen rüzgârdır.

el-Mebarik'de şöyle denilmiştir: "Çarşıya her  hafta cennetlikler toplanır, melekler onları kuşatır, onlara gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, insan kalbine hiç doğmamış nimetler getirirler. Onlar bu nimetlerden istedikleri kadar, para ödemeden alırlar. Bu da cennette  tadılan lezzetlerden biridir."

Yani, çarşıdan eve bir şeyler alarak gelme lezzeti. Bunun dahi cennette olduğu anlaşılmaktadır.

*

.17. (5113)- Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Cennette bir çarşı vardır. Ancak orada ne alış, ne de satış vardır. Sadece erkek ve kadın suretleri vardır. Erkek  bunlardan bir suret arzu ederse o surete girer." [Tirmizî, Cenet 15, (2553).]

AÇIKLAMA:

1- Hadis, cennetteki çarşı hakkında daha detaylı bilgi sunmaktadır. Orada alışveriş mevzubahis değildir. Ancak kadın ve erkek suretleri mevcuttur. Erkek bu suretlerden dilediğine girmekte (yani bürünmektedir).

2- Şarihler hadisin iki manaya muhtemel olduğunu belirtirler:

* Birinci manaya göre çarşıya güzel suretler arzedilmektedir. Kişi bunlardan hangisini arzular ve temenni ederse, Allah Teala hazretleri Kudret-i Sübhaniyesi ile o kimseyi, arzuladığı surete sokmaktadır.

* İkinci manaya göre suretten murad zinettir. Kişi o çarşıda bu zinetle süslenir,onu takınır, kendisine arzu edip seçeceği zinet, takım, taç vs.yi giyinir. Arapçada falancanın  güzel bir sureti var   )لِفَُنٍ صُورَةٌ حَسَنَةٌ(   demek, hoş bir görünümü var demektir. Bir başka ifade ile, hadis: "Çarşıda bulunan şeylerden her ne arzu ederse kendisine verilir"  manasını ifade eder. Öyleyse o çarşıya girmekten murad, orada tezeyyün etmek, süslenmektir.

Her iki manada da zat  değil, sıfat değişikliği, dış görünüş  değişmesi mevzubahis olmaktadır.


2 Şubat 2017 Perşembe

çok yorgunum...


..işte yine yorgun,
rengini kaybetmiş bir akşam kapımı çalmakta...
ömrümün bilemem, kaçıncı güneşi
ufukta kaybolmakta...


ipin ucunu



..insan bir kere kaçırmaya görsün ipin ucunu,
kaybetmeler sonsuzluklara uzanır,
yitip giden uçurtmalar gibi...