Bir ilişkiyi ya da evlilik denen ortaklığı ben eski bir yayıncı olarak CD'ye benzetirim...
Özellikle bilgisayardan önceki dönemde CD kullanırdık şarkılar için.
Hele dinleyici isteğine göre program yapıyorsanız, daha stresli olur, zamanla yarışırken; hızlı hızlı CD'leri kullanmaktan dolayı zaman içinde ''çizilir'' ve bir süre sonra kullanılmaz hale gelir ve atardık.
Çok kısa yazmak istediğim yazımda aslında tema ve ne demek istediğim anlaşıldı...
Nasreddin hoca misali, anlayanlar, anlamayanlara anlatsın deme lüksüm olmadığı için kısa bir misalle yazıyı sonlandırmaya çalışalım:
Eşler üzerinden örneklersek, tartışma ile kavga arasında önemli bir mesafe vardır. İki farklı insanın karı-koca dahi olsa her konuda hemfikir olmalarını beklemek, eşyanın tabiatına aykırı olduğundan; belli zamanlarda, belli konulara farklı bakıyor olmaktan dolayı, fikir ayrılıkları kimi zaman tartışmaya döner...
Bu tartışmaların sıklığı, zamanla tartışma boyutuna ve nihayet şiddet çeşitlemesine dönüşür...
Tartışmalar, CD'mizde küçük zararsız çiziklere; kavgalarsa, büyük ve iz bırakıcı çiziklere sebebiyet verir..
Nihayet CD yukarıda bahsettiğim gibi, artık o ahenkli melodisini çalma işlevini göremez olur.
Ayrılıklar da bu süreçten sonra başlar.
Kadının anlamadığı; hiç bir erkek-tahsili ne olursa olsun- ne kadar aydın (!) olursa olsun, kadının önde ve kendisini/ilişkiyi tek taraflı yönetmesini istemez.(Kadın da bir açıdan böyledir.)
Erkek sürekli olur olmaz makul şeylerde kendisini yoran kadına karşı eski şevkini duymamaya başlar..
Kadın da kendisini azarlayan hatta şiddetin ileri boyutu, döven bir adamı kalbinden çoktan çıkarmıştır.Adam da bunu anlamaksızın şiddetini unutarak, kadınından içten bir sevgi hatta cinsel hayatın devamını ister...Sabah şiddet gösterdiği kadınla, gece cinsellik yaşamak ister ve bu istediği gibi olmayınca da, salakça ''neyin var'' diye sorar.
İster evlilikte olsun, ister nişanlılık/sevgililik döneminde ve isterse normal her cinsten arkadaş/insan ilişkilerinde olsun; her muhatap insan bir CD demektir.
Ağzımızdan dökülecek her kelime, CD'mize bir çizik atabilecek potansiyel tehlikeyi haizdir.
CD eşittir kalp, eşittir ilişki demektir.
Atalarımız boşuna ''Kırma insan kalbini, yapacak ustası yok.'' diye boşuna dememişler.
Çizme CD'ni bir daha geriye dönüşü yok diyerek yazımızı noktalamış olalım.
24 Mayıs 2013 Cuma
23 Mayıs 2013 Perşembe
bir kâşif gibi...
bir kâşif gibi,
keşfe çıkmalıyım şimdi seni,
satır satır, hece hece...
ellerinin kıvrımlarından,
dudaklarının sınırlarına,
yaseminler kokan ten ülkenden,
kuşlar gibi, çocuklar gibi havalanıp,
ruhunun sokaklarına kadar,
yaşamalıyım seni...
bir kâşif gibi,
kaybettiğimiz zamanlardaki ateşe,
nefesler savurmalıyız, yaşanası her anımızda...
nehirler gibi akmalı,
geceler gibi susmalıyım gözlerinin büyüsünde...
daha önce nerelerdeydin aşkım derken,
mahcup önüne düşerken o yakan gözlerin,
avuçlarımda parlamalı ay yüzün
ve dokunmalı dudaklarım dudaklarına,
teselli babında,
ab-ı hayatı yudumlarcasına...
keşfe çıkmalıyım şimdi seni,
satır satır, hece hece...
ellerinin kıvrımlarından,
dudaklarının sınırlarına,
yaseminler kokan ten ülkenden,
kuşlar gibi, çocuklar gibi havalanıp,
ruhunun sokaklarına kadar,
yaşamalıyım seni...
bir kâşif gibi,
kaybettiğimiz zamanlardaki ateşe,
nefesler savurmalıyız, yaşanası her anımızda...
nehirler gibi akmalı,
geceler gibi susmalıyım gözlerinin büyüsünde...
daha önce nerelerdeydin aşkım derken,
mahcup önüne düşerken o yakan gözlerin,
avuçlarımda parlamalı ay yüzün
ve dokunmalı dudaklarım dudaklarına,
teselli babında,
ab-ı hayatı yudumlarcasına...
17 Mayıs 2013 Cuma
Mübarek beldeler ve zamanlar...
Mekke, Medine, Kudüs...
Receb, Şaban, Ramazan...
Mukaddes beldeler,
Mukaddes aylar...
Ve elbette Müslümanın her anı çok değerli ve mübarek.Zira ahiretin tarlasında, sonsuzluğa ekim yapmak için yalnızca ''bir kez'' bulunmakta nefesleri sayılı şu dünya hayatında..
Bizleri cennetine almak isteyen Allah'ımız, günahı bire bir, sevabımızı bire on yazdırıyor meleklerimize..
Ama yaşamakta olduğumuz Receb-i şerif ayında sevaplara bire yüz, Şaban-ı şerif ayında bire üç yüz, Ramazan-ı şerif ayında bire bin ve nihayet kadir gecesinde uyanık olup idrak eden kullarına bir gecede bir ömürlük hasenat, sevap bahşediyor ve bayram sabahına yeni bir sayfa ile erişmiş oluyoruz, inşallah günahsız..
Cennetlikler cehenneme gidenlere sorarlar; siz ümmeti Muhammed'den (sav) değil misiniz?
Onlar ''evet'' derler..
Nasıl olur derler cennetlikler, siz hiç receb, şaban ve ramazan aylarını idrak etmediniz mi?
Cehennemlikler, receb ayına girdiğimizden ve böyle kazançlı aylardan haberimiz bile yoktu..
Yazıklar olsun birleri onlarını geçenlere, der bir veli..
Efendim derler, bu nedir?
Günahlar bire bir yazıldığı, sevaplar kat kat yazıldığı halde, günahları yani birleri, sevaplarını geçenlere yazıklar olsun dedim, buyurur..
Mevlam bizi pişman olanlardan eyleme...
Amin.
Cuma'nın bereketi üzerimize olsun inşallah.
Receb, Şaban, Ramazan...
Mukaddes beldeler,
Mukaddes aylar...
Ve elbette Müslümanın her anı çok değerli ve mübarek.Zira ahiretin tarlasında, sonsuzluğa ekim yapmak için yalnızca ''bir kez'' bulunmakta nefesleri sayılı şu dünya hayatında..
Bizleri cennetine almak isteyen Allah'ımız, günahı bire bir, sevabımızı bire on yazdırıyor meleklerimize..
Ama yaşamakta olduğumuz Receb-i şerif ayında sevaplara bire yüz, Şaban-ı şerif ayında bire üç yüz, Ramazan-ı şerif ayında bire bin ve nihayet kadir gecesinde uyanık olup idrak eden kullarına bir gecede bir ömürlük hasenat, sevap bahşediyor ve bayram sabahına yeni bir sayfa ile erişmiş oluyoruz, inşallah günahsız..
Cennetlikler cehenneme gidenlere sorarlar; siz ümmeti Muhammed'den (sav) değil misiniz?
Onlar ''evet'' derler..
Nasıl olur derler cennetlikler, siz hiç receb, şaban ve ramazan aylarını idrak etmediniz mi?
Cehennemlikler, receb ayına girdiğimizden ve böyle kazançlı aylardan haberimiz bile yoktu..
Yazıklar olsun birleri onlarını geçenlere, der bir veli..
Efendim derler, bu nedir?
Günahlar bire bir yazıldığı, sevaplar kat kat yazıldığı halde, günahları yani birleri, sevaplarını geçenlere yazıklar olsun dedim, buyurur..
Mevlam bizi pişman olanlardan eyleme...
Amin.
Cuma'nın bereketi üzerimize olsun inşallah.
16 Mayıs 2013 Perşembe
efendim...(sav)
Bilmiyorum senin isminden daha güzel bir isim,
Duymadım seninle çağıran ezanlardan daha güzel bir ses,
Gülleri sen diye kokladım ömrümce,
Daha güzeli yoktu, aramadım, olamazdı da…
Utandım adını anamadım, bunca mücrimliğimle,
Efendim...
Aşıkların seni andı, seni yazdı, yana yakıla asırlardır.
Bizde o ateşten bir kıvılcım da yoktu,
Onların aşkını anlayacak bir kavrayış da...
Yine de sevdik seni kendimizce, cahilce ama samimice...
Kimi zaman bunun için doldu gözlerimiz belki de,
Efendim...
Affet bizi!
Bakmazsın bilirim, günahlara dalan gafletli halimize,
Senden önce başkalarını bellettiler taze dimağlarımıza,
Seni tanımaya kimimiz hiç, kimimiz çok geç kalmıştık.
Sen ki, merhamet temsilcisi,
Rahman'ın şefkat eliydin yeryüzünde,
''Ümmetim!'' sözü dilinden hiç düşmezdi,
Efendim...
Ne zaman Tevbe suresi : 128. ayeti okusam,
Bizlere şefkatli düşkünlüğüne hayran kalırım Efendim...
Taif'te , Uhud'da sana kıyan ellerden bir el olmadığıma binlerce kez şükrederim...
Aşığın Karanlı Veysel gibi, duyunca dişlerimi kıramadıysam da,
Görmeden gördü ruhumuz Sen’in “Gül Cemalin”i,
Efendim...
Hani huzuruna içki sarhoşu birini getirip,
İleri geri konuşanlara işaret etmiştin:
''O Allah ve Rasulünü sever bırakın!'' buyurmuştun.
Ya bizim gibi dünya sarhoşları için ne buyuracaksın?
Yavrularını emziren bir köpeğin başına nöbetçi dikip,
Koskoca ordunun güzergâhını değiştiren merhamet sendin,
Efendim...
Sokakta bir çocuğun başını okşasan,
Annesi onun saçlarındaki ab-ı hayat gül kokunu hemen anlar,
''Sen Allah’ın Rasulü ile mi karşılaştın?'' diye sevinç belirtir,
Mübarek, pak ism-i şerifini usulca sayıklayarak…
Oğlunun başını gözyaşlarıyla koklar, koklardı.
Onlar bahtlarına güneş doğan sevdalılarındı,
Efendim...
Senin için ne zaman biri vefat etti dese,
İçim acır, ''vefat''ı sana layık göremem.
“Bu dünyamızı şereflendirdikten başka,
Sonsuzluğu da şereflendirmeye teşrif eylediğini” söylerim.
Dünyamızda olmayan, yalnızca pak bedenindir.
Ruhaniyetinle, yine nasiplilerinlesin, bilirim..
Senin için “Öldü!” diyenlerin hikmetleri ölmüş,
Efendim...
''Anam babam sana feda olsun!'' diyenler gibi derim,
Lakin seninle aynı cenneti dilemekten haya ederim.
Med-cezir gibi, bir günah bir sevap geçti gitti ömrüm.
Bir dem melek, bin dem şeytan gibi doldu defterim.
Tek sermayem, Rabbimin keremli merhameti ile,
Adına olan fakir ve mahcup sevgimdir.
Ezanlara adın ne kadar da güzel yakışıyor Efendim!
Ruhuma dolar tarifsiz bir huzurla hatıraların…
Sanki bir ezan vakti, çıkıp gelecek gibisin,
Efendim...
_________________
Allahümme Salli Ala Seyyidina Muhammed...sonsuz zerreler adedince...
Tevbe suresi, 128 ayet meali : '' Andolsun size içinizden öyle bir peygamber geldi ki, gayet izzetli ve şereflidir. Sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir, üstünüze titrer. Mü'minlere gayet merhametli ve şefkatlidir.''
_________________
Tevbe suresi, 128 ayet meali : '' Andolsun size içinizden öyle bir peygamber geldi ki, gayet izzetli ve şereflidir. Sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir, üstünüze titrer. Mü'minlere gayet merhametli ve şefkatlidir.''
13 Mayıs 2013 Pazartesi
Ölümlüyüz biz...
Hiç şaşırtmıyor beni birisinin ölmesi !
Doğum gibi normal geliyor bana...
Bir kapıdan gelip, bir kapıdan çıkıyoruz. Kimse bu düzene engel olamaz.
Keder mi, üzülmek mi ? Mutlaka, kalp taşıyoruz..Ama isyansız ve teslim olmuş bir keder...
Ölümlüyüz biz...Elindeyse ölme...!
Allah'a (bu kainatı ve her şeyi yaratana ) inanmıyorsan ölme..!
Ölme ki, çürük iddian yerini bulsun...!
Ateisler bunu derin düşünseler, hemen iman ederlerdi...
12 Mayıs 2013 Pazar
Bugün anneler günü..
Kahvaltıdayız...
Cami hoparlöründen sâlâ sesi..
Bitince açıklama:
Kurtuluş mahallesi sakinlerinden, filancanın anneleri, falanın eşi, muhterem hatun.......Hakkın rahmetine kavuşmuştur..Cenazesi bugün .........camiinden öğle namazını müteakip kılınacak cenaze namazından sonra, ............ mezarlığına defnolunacaktır..Dost ve akrabalarına duyurulur..Allah rahmet eylesin..
Çay bardakları elimizde,
Bir süre annemle birbirimize bakıyoruz...
İkimizde içimizden neler geçirdiğimizi biliyoruz...
Ne kadar kaldı ayrılığa?
Ölüme çeyrek kala, bir anneler gününde...
Ben konuyu dağıtıyorum...
Zaten üstüme yoktur, yok yere arıza çıkarıp kaçmakta...
Aşk ve aşka dair ne varsa, sevgiliden yana...
Affedersiniz, ne alâka değil mi..?
İşte yine yaptım..Konuyu dağıtıyorum konu içinde...
Sonra içimden derin ve gizli bir şükürle ikinci çaylarımızı dolduruyorum.
Çok şükür bu yılın, bu aylarına da ve bu sabaha da eriştirdim bizi Rabbim...
Oysa niceleri yine bu yıl annesiz, ''annenize hediye alın'' reklamlarını dinlediler, hüzünle...
Kimilerinin aklına geldi üç ihlas ve bir fatiha göndermek,
Kimileri de derince çektiler kahırla tütünlerinden bir fırt...
Bugünü anneler günü bellemiş elin gevuru !
Veysel Karani hazretleri kültüründen gelen bizler için çok bir anlam taşımasa da,
Kayıtsız da değiliz, annelerimiz hediye bekler diye..
Sâlâ sesi okunalı bir kulağımıza işte şu kadar yıl oldu...
İki sâlâ sesi arasında kısacık bir yaşam.Biri doğduğumuzda bir kulağımıza sâlâ ve diğerine ezan..
İkincisi de biz öteye geçtikten, boyut değiştirdikten sonra...
İkinci sâlâya kadar, her anı idrak ve kulluk şuuru ile değerlendirenler,
Ne bu dünyada ne de ötede annelerinden mahrum olmayacak olanlardır.
Bugün pazar,
Bugün camiden sâlâ verildi,
Anneme sarılıp, gizli bir veda öpücüğü bilmem kaçıncı kez,
Doymamacasına,
Annesi olmayanların da yerine...
Cami hoparlöründen sâlâ sesi..
Bitince açıklama:
Kurtuluş mahallesi sakinlerinden, filancanın anneleri, falanın eşi, muhterem hatun.......Hakkın rahmetine kavuşmuştur..Cenazesi bugün .........camiinden öğle namazını müteakip kılınacak cenaze namazından sonra, ............ mezarlığına defnolunacaktır..Dost ve akrabalarına duyurulur..Allah rahmet eylesin..
Çay bardakları elimizde,
Bir süre annemle birbirimize bakıyoruz...
İkimizde içimizden neler geçirdiğimizi biliyoruz...
Ne kadar kaldı ayrılığa?
Ölüme çeyrek kala, bir anneler gününde...
Ben konuyu dağıtıyorum...
Zaten üstüme yoktur, yok yere arıza çıkarıp kaçmakta...
Aşk ve aşka dair ne varsa, sevgiliden yana...
Affedersiniz, ne alâka değil mi..?
İşte yine yaptım..Konuyu dağıtıyorum konu içinde...
Sonra içimden derin ve gizli bir şükürle ikinci çaylarımızı dolduruyorum.
Çok şükür bu yılın, bu aylarına da ve bu sabaha da eriştirdim bizi Rabbim...
Oysa niceleri yine bu yıl annesiz, ''annenize hediye alın'' reklamlarını dinlediler, hüzünle...
Kimilerinin aklına geldi üç ihlas ve bir fatiha göndermek,
Kimileri de derince çektiler kahırla tütünlerinden bir fırt...
Bugünü anneler günü bellemiş elin gevuru !
Veysel Karani hazretleri kültüründen gelen bizler için çok bir anlam taşımasa da,
Kayıtsız da değiliz, annelerimiz hediye bekler diye..
Sâlâ sesi okunalı bir kulağımıza işte şu kadar yıl oldu...
İki sâlâ sesi arasında kısacık bir yaşam.Biri doğduğumuzda bir kulağımıza sâlâ ve diğerine ezan..
İkincisi de biz öteye geçtikten, boyut değiştirdikten sonra...
İkinci sâlâya kadar, her anı idrak ve kulluk şuuru ile değerlendirenler,
Ne bu dünyada ne de ötede annelerinden mahrum olmayacak olanlardır.
Bugün pazar,
Bugün camiden sâlâ verildi,
Anneme sarılıp, gizli bir veda öpücüğü bilmem kaçıncı kez,
Doymamacasına,
Annesi olmayanların da yerine...
10 Mayıs 2013 Cuma
Arınma zamanlarının ilki Receb-i şerif
Konuya girmeden önce şunu söylemeliyim : Kemal Sunal ile başlayan mübarek isimleri aşağılama, horlama ve alaya ya da hafife alma, Recep İvedik ile devam etti..Nedense başka isim yoktu, mizah konusu edilecek..!
Buna sebep olanların veballerinin şiddetini düşünemiyorum bile..!!
Onların yüzünden artık kimse çocuğuna bu müberek ve çok özel İslamî isimleri koymuyor..Koymadığı gibi Müslümanlar hep birlikte bu isimleri garipsiyor, küçümsüyor..Allah korusun..!
Diğer söylemek istediğim şey de : Bu mübarek aylar, Allah'ın bizleri affetmek adına lütf-u keremi, merhametidir..Eğer anlayabilirsek..!Bu aylarda yaşamak, Kâbe'de yani harem sınırlarında yaşamak gibidir..
Sevabı da kat kat, günahlar da..! Dikkat..!
En azından bu aylara hürmetli davranıp, eski alışkanlıklarımıza stop, diyerek; kendimizle muhasebe yapabilmeliyiz..Zira ölüm var..! Şimdi aşağıdaki iktibaslara geçelim :
''Kamerî ayların yedincisi; İslamî takvimin aylarından Muharrem ile başlayan ve Zilhicce ile sona eren Kamerî takvim aylarının yedincisi olan Receb, aynı zamanda "üç aylar"ın ilkidir.
"Receb" kelimesi; herhangi bir şeyden korkmak, utanmak veya bir kimseyi heybetinden dolayı ululamak ve tazim etmek manalarına gelir.Savaşmanın da haram olduğu aylardandır.
Receb ayı dışında Diğer üç haram ay ise, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarıdır.
Rasûlüllah (s.a.s) efendimiz şöyle buyurdu :
"Recep Allah'ın ayıdır; şaban benim ayımdır; ramazan ümmetimin ayıdır."
Receb ay'ı, içinde iki kandil gecesi bulunması açısından da faziletli bir aydır. Receb ayının ilk cuma gecesi Regaib kandilidir.Ve 27.gecesi de Mirac kandilidir.
Receb hürmet ayıdır; Şaban hizmet ayıdır; ramazan nimet ayıdır.
Receb ayında, iyilikler kat kat artar; Şâban ayında kötülükler kalkar; ramazan ayında ikramlar gelmeye başlar.
Selman-ı Farisî'den gelen rivayete göre, şöyle demiştir: Rasûlüllah (s.a.s) efendimizin şöyle buyurduğunu dinledim:
" Bir kimse, Receb ayında bir gün oruç tutarsa; bir sene oruç tutmuş gibi olur; bin köle azad etmiş kadar sevab alır.
- Bir kimse, Receb ayında bir sadaka verir ise, bin altın sadaka vermiş gibi sayılır.
Allah'ü Têâlâ , onun bedenindeki her tüy için bin iyilik yazar; bin misli derecesini yükseltir. Bin kötülüğü siler.
Allah'ü Têâlâ, Receb ayında onun tuttuğu oruç günlerinden her birine, verdiği sadakaların her birine bin hac ve bin umre sevabı yazar.
Bir kimse, Receb ayını oruçlu geçirir ise, Allah'ü Têâlâ üç şeyi onun için gerekli kılar. Şöyle ki:
1. Geçmiş günahlarının tümünü bağışlar.
2. Kalan ömrünün temiz geçmesini temin eder.
3. Büyük huzura çıkılan kıyamet gününün susuzluğundan da onu emin kılar.
Bu arada yaşlı biri kalktı Rasûlüllah (s.a.s) efendimize halini şöyle anlattı:
- Ya Rasûlüllah! Ben Receb ayının tümünü oruçlu geçiremem.Buna gücüm yetmez.
Bunun üzerine, Rasûlüllah (s.a.s) efendimiz şöyle buyurdu:
-" O halde, ilkinden bir gün, ortasından bir gün, sonundanda bir gün tutarsın.Böyle ettiğin taktirde ayın tümünü oruçlu geçirmiş olursun…
Zira, yapılan iyilikler on misli sevap getirir.
Ancak,siz, Receb ayının ilk Cuma gecesini gaflet içinde geçirmeyesiniz.O,öyle bir gecedir ki;melekler o geceyi:
-Regaib diye anlatırlar.Şöyle ki:
O gecenin üçte biri geçtiği zaman; Semalarda ve yerlerde ne kadar melek var ise hemen hepsi, Kâbe ve civarında toplanır. Allah'ü Têâlâ onların hallerine muttali olur ve şöyle buyurur:
- Ey meleklerim! Ne dileğiniz var ise, benden dileyin.
Şöyle derler:
- Rabbimiz, senden dileğimiz odur ki; Receb ayında oruç tutanları bağışlayasın.
Onların bu dileği üzerine, Allah'ü Têâlâ şöyle buyurur:
- Bu dileğinizi yerine getirdim. "
Rasûlüllah (s.a.s) efendimiz, daha sonra şöyle buyurdu:
- " Receb ayının ilk Perşembe günü oruç tutulmalıdır. O günün akşamı Cuma gecesi, akşamla yatsı arasında on iki rekât namaz kılmalıdır.
Bu namazda okunacaklar sırasıyla şunlardır:
- Bir kere fatiha suresi
- Üç kere kadr suresi.(97. sure)
- 12 kere ihlas suresi
Her iki rikatta bir kere selam verilir.
Bu namazı kıldıktan sonra bana şu salavatı yetmiş kere okunur:
- Allahım, Nebiyy-i Ümmî Muhammed'e salat ve selam eyle (Allahümme salli alâ Muhammedin'in Nebiyy'il-Ümmiyyi ve sellim.)
Bundan sonra.secdeye varmalı ve secdede şu tesbih ve takdis okunmalıdır:
- Tam manâsı ile noksan sıfatlardan münezzeh, pek mukaddes olup meleklerin ve ruhun Rabbıdır. (Sübbuhün Kuddusün Rabbül-melâiketi ver-ruh)
Sonra secdeden başını kaldırır; şu duâyı yetmiş kere okur:
- Rabbım, beni bağışla; merhamet eyle. Bildiğin günahlarımdan geç,Sen Aziz'sin, Azam'sın (Rabbiğfir verham ve tecavez amma ta'lem feinneke Aziz'ül-A'zam)
Bundan sonra ikinci bir secde daha yapar. Birinci secdede okuduğu duâyı aynen okur.
Daha sonra, ne dileği var ise ,diler. Allah'ü Têâlâ onun bütün dileklerini yerine getirir.
Rasûlüllah (s.a.s) efendimiz,şöyle buyurdu:
- " Allah'ın herhangi kadın veya erkek kulu bu namazı kılar ise, Allah'ü Têâlâ onun bütün günahlarını bağışlar.
İsterse, onun günahları deniz köpüğü kadar, kumların sayısı, dağların ağırlığı, yağmurların damlaları, ağaçların yaprakları kadar olsun.
Ve o kimse, kendi yakınlarından 700 kişiye kıyamet günü şefaatçi olur.
Kabrine girdiğin ilk gecesi, bu namazın sevabı kendisine gelir; tatlı dilli, güler yüzlüdür.
Ona şöyle der:
- Ey dostum, seni müjdelerim, bütün zorluklardan kurtuldun.
O kimse,bu gelene sorar:
- Sen kimsin? Vallahi, senin yüzünden daha güzel yüzlü birini hiç görmedim. Senden daha tatlı konuşanı da hiç dinlemedim. Senin kokundan daha güzel kokulu birini de koklamadım.
Şu cevabı alır:
- Ey dostum ben senin bir namazının sevabıyım. Falan sen receb ayının şu gecesinde o namazı kılmıştın.
Bu gece sana geldim ki: arkadaşın olayım, yalnızlığını gidereyim, Her ne işin varsa, onu göreyim, kıyamet günü sûra üflendiği zaman dahi kıyamet günü toplanılan meydanda sana başının üstünde gölgelik edeceğim.
Seni müjdelerim, Yüce Mevlân'dan sana gelecek hayır hiç eksik olmayacak."
8 Mayıs 2013 Çarşamba
bir bahar daha geldi geçti ömrümden...
Aşkın nadasına bıraktım gönlümü,
Açmak için deli dolu zamanlara,
Olmazsa olmaz dedim, tuttum sözümü.
Ve bir bahar daha geldi geçti ömrümden...
Şimdi gönül toprağım tarumar...
Mülteci oldum şu yalan dünyada, nereye gitsem.
Vatanım olmadı benim, şarkılarımı söylemek için...
Ve bir bahar daha geldi geçti ömrümden..
Akla sezadır, bilinmez halim,
Kimine cevap, kimine sualim,
Verirdim ömrümü, değil yalnız sevgimi
Ve bir bahar daha geldi geçti ömrümden...
Sonunda kaldık seninle gölgem yalnızlığım,
Bülbül ağlasa da ayrılığa gül'ü için,
Bizde ne beste biter ne de güfte,
Ve bir bahar daha geldi geçti ömrümden...
İçinde neler vardır Murad'ım, söylemediğin,
Ahirete kaldı muradım, dile vermediğim,
''Bir yudum teselli''de oyalanmaklığım,
Ve bir bahar daha geldi geçti ömrümden..
Bir bahar daha geldi geçti ömrümden.
7 Mayıs 2013 Salı
hayal kumbaram..
insanlardan imkânı olanlar,
para biriktiyor..
bense imkân/sızım,
seni biriktiriyorum içimde,
her gün,
her saat daha da çoğalıyorsun içimde..
şiir oluyorsun,
şarkı oluyorsun,
senli besteler çağlıyor dilimde,
hasretler biriktiriyorum,
sensiz zamanlarda,
hayal kumbaramda..
ve gözlerimde yaş oluyorsun,
sana akıyorum ateşli gecelerde..
neredesin..?
hadi çok bekledim,
gel..!
5 Mayıs 2013 Pazar
1 Mayıs 2013 Çarşamba
Bursa Ulu Camii'ndeydim..
Aslında yıllar önce bir kaç kez gittiğim bir mekân, Bursa Ulu Camii..Tabi bugünkü ön bilgilerimle gitmediğim için çok anlamlı değildi belki de..Geçenlerde yazımın en sonunda okuyacağınız bilgilere rastlayınca, ani bir kararla gittim ve Hz.Hızır (as) makamında namaz nasip oldu.Beni yeniden oraya çeken de bu yazımın sonundaki verdiğim linkteki bilgilerdir..Bir yere gezmeye gitmeden önce ilk yapılması gereken, o yer hakkında geniş ve detaylı bilgiye sahip olmaktır.
Bu gezinin üstüne dün de aşkım İstanbul'daydım..Gecikince bir yazı, yazma şevki de gidiyor..Bu yüzden fotolar konuşsun dermişim..(Netten iktibas bilgilerle açığı kapatalım..)
Ulu cami Batı duvarında aşağıya doğru uzanan cadde boyunca olan çarşıdır.Bakırcılar ,Kapalı Çarşı ve Ulu Caminin ortak alanı olduğundan Çarşının en hareketli yerlerindendir.Yiyecek içecek yerleri çoğunluktadır.Bursa'nın pek çok meşhur tatları buradan çıkmıştır.
Bayram yeri gibi nefis bir manevi panayır gibiydi..Burada beş vakit yaşamak ruhu nasıl besler acaba..?
Ulu Cami’yi diğer büyük camilerden ayıran dört ana özellik vardır.
• Osmanlı’da yapılan ilk CAMİ’İ KEBİR olması.
• 20 kubbeli olması.
• İçinde büyük bir şadırvana sahip olması.
• Çok zengin Hat Sanatı örneklerine sahip olması.13 ayrı yazı karakteri ile, 41 ayrı Hattat tarafından yazılmıştır; askılı ve sabit toplam 192 hat levhası bulunan cami bir nevi Hat Sanatları Müzesi gibidir. (Şu anda 9 ayrı yazı karakteri ve 21 sanatkarın 132 adet yazısı bulunmaktadır.)
Ulu Camii, Osmanlı Devleti’nin dördüncü hükümdarı Yıldırım Bayezıd tarafından mimar Ali Neccar'a 1396-1399 yılları arasında yaptırılmıştır.
Fazla kare çektim ama bunları seçtim içinden.Sonra profesyönel reim çeken bir dostum nasılsa hatalar bulacak ama cep telinden bu kadar oluyor sevgili arkadaşım diye şimdiden savunmamı yapmış olayım.Bana bedava verseler o koca kamerayı üçgen ayak tripot mu ne, taşıyamam hamal gibi..
Huzur, huzur, huzur..
Hüsnü-Hat Teşhirgahı
Ulu Cami’deki levhalarda en çok Allah c.c. isimleri, Ayetler, Hadis-i Şerifler ve Kibar sözler vardır. Bunlar İman, Amel, Cömertlik, Fedakarlık, Sabır, Şükür, İstişare, Adalet, İdare, Namaz, Hac, Miraç gibi bir çok konulardan bahsetmektedir.
Havuzun üzerindeki kubbenin camekan olması Ulu Cami’yi aydınlatması açısından çok büyük katkı sağlamaktadır.
Ayrıca bu camekanlı bölgenin en tepesinin açık olması hava sirkülasyonu bakımından bir klima vazifesi görmektedir.
Şadırvan
Havuz daha sonraki yıllarda İstanbul’dan Bursa’ya siyasi sürgün olarak gelen Kara Çelebizade Abdülaziz Efendi tarafından yaptırılmıştır. Seyyah Evliya Çelebi 1640’lı yıllarda suyu Uludağ'dan gelen bu güzel havuzun içinde alabalıkların yüzdüğünden bahsetmektedir. Suyu en tepeden tek merkezden kaynayan bu şadırvanda su, havuza dökülürken Allah’ı tesbih edercesine 33 ayrı yerden akmaktadır.
Hızır hikayesi
somuncu baba caminin yapıldığı sıra buraya gelir işçilere hayrına somun dağıtırmış. somuncu baba bir gün gene orda ekmek dağıtırken(çok büyük zaat) hızır a.s orda olduğu fark etmiş kolundan tutup sen hızırsın anladım demiş eğer buraya gelip hergün namaz kılmanı istiyorum demiş eğer söz vermezsen burdaki herkeze senin hızır olduğunu sölerim demiş hızır a.s hergün geleceğine dair söz vermiş ama oda bi istekte bulunmuş hangi vakit geleceğimi bana kalsın demiş bunun üzerin hızır a.s ulu camideki vav harfinin önünde hergün gelip hangi vakit olduğunu bilmiyoruz ama orda namaz kılıyormuş.eğer birgün ulu camiye giderseniz namaz kılıcak olursanız mutlaka vav harfinin orda namaz kılın belki hızır a.s birlikte namaz kılarsınız..
Daha kapsamlı bilgi için aşağıdaki linki okumanızı tavsiye ederim:
http://burasibursa.blogspot.com/2010/02/bursa-ulucaminin-hikayesi.html
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)