31 Aralık 2012 Pazartesi

2013'e 7 kala..

Daha dün gibiydi 2000'e girme heyacanı..

Bilgisayarların çökeceği endişesi ile bankalarda parası olanlar birazını çekmişlerdi, hesaplar karışır diye..

Daha dün gibiydi, ama üzerinden koskoca 12 yıl geçti ve ömrü olanlar için 13 başlayacak..

Hep derim, bir şey başlamaya görsün, gerisi gelir.

Eskiler onun için ''her gelecek yakındır'' veciz sözünü söylemişlerdir..

Sırrına eremediğimiz zamanın çarkı, hızla yüzümüze minik minik çizgiler çekerken, bizler 40'lı yaşlardan sonra kendimizi ölüme daha da yakın hissederiz..

Başı dumanlı deli-kanlı çağların yerini, başı durulmuş, başı karlı saçlar almaya başlamıştır çünkü..

Bu beyaz teller konfeti gibi zamanın içinden saçlarımızı süslerken, bir yandan da Hz.Ömer (ra) Efendimizin kendisine ölümü hatırlatan arkadaşına:''Tamam artık sana gerek kalmadı, saçlarıma sakalıma düşen beyaz (nur)lar bu vazifeyi görüp, bana ölümü hatırlatıyor..'' demesi pek manidardır.

Dünyalıların yeni bir yıla girerken, ortak bir hatası da şu: Diyelim bir müsabakaya hazırlanacaksınız, yarışmaya..Bunun öncesinde antremansa, antreman, çalışmaysa çalışma...yapar hatta hantal olmamak için yemeği bile ölçülü, ayarında yersiniz..Ama gezegenimiz insanı ne yapacak bu gece..? Bol bol yeyip mide fesadının yanında bir kısmı da alkol sınırlarını zorlayarak, yeni bir yıla sarhoş ve çalışmayarak, öğlenlere kadar baş ağrısı ile uyuyarak girmiş olacak.Ondan sonra hayır bekle yeni yıldan, dua et, kabul olsun!

Evlerde çam ağacı süslemenin dinden çıkma olduğunu zaten İslam bilginleri belirtmişler, altını kalın çizmişlerdir.

Yeni yıl kutlaması konusunda Avrupa'yı görmüş biri olarak, kesinlikle onları solladığımızı, geçtiğimizi esefle söyleyebilirim.

Kendi Hicri yılından habersiz, haberi olsa da umursuz olanların, batı kültür emperyalizmine böylesine teslim olması ne kadar düşündürücüdür, ait olduğumuz medeniyetimiz adına..!

Alternatif Mekke'nin fethi kutlaması bu gerçeği değiştirmeye yetmeyecek..

2012'de dünya neler yaşadı, kimler artık 13'ü göremiyor, ben bu yılı nasıl geçirdim.Kâr-zarar olarak bilanço nedir, gibi soruların kulak ardı edildiği hengâmede ne yazsak, ne desek, duyan sayısı az olacaktır.

Bir kısım insanların gözü gece 00:00'da gökyüzüne atılan havai fişekler eşliğinde dua (!) etmekte olacaktır.Sanki dinimizde böyle bir şey varmış gibi..

Hele şu başlarına kırmızı noel papaz şapkasını taktığında bu beni dinden çıkarır mı diyecek kadar araştırma yoksunu insanlara ne demeli..

Bir yılı daha geride bırakırken, ahir zaman fitnelerinden sahih (Allah tarafından kabul geçerli) bir imanla cennet sabahına erişmemiz duasıyla..








29 Aralık 2012 Cumartesi

Demedim mi?



Demedim mi bu hasret bitirir seni 
Ay dolanır gider, yalnız kalırsın 
Her gün yeni baştan dağılır, ufalırsın 
Demedim mi yüreğim sevme! 

İşte ne gözyaşı, ne yemin, ne söz.... 
Geri dönen hangi güvercinin var? 
Senin hangi çiçeğini sakladı bahar? 
Demedim mi aklım, inanma! 

Bir gün naza çeker kendini demedim mi? 
Görmesen zindana döner bu şehir... 
Görsen, umursamaz, aldırmaz kâfir 
Demedim mi gözlerim bakma! 

Demedim mi bu ürperten sıcaklık... 
Bu taze güzellik kaybolur bir gün? 
Sonra boşu-boşuna aranır, dövünürsün 
Demedim mi ellerim dokunma! 

Demedim mi bir gün susar şarkılar 
Sesine ses veren rüzgar olur... 
İstediğin kadar artık bekle dur... 
Demedim mi kulağım duyma! 

Bir gün çıkıp gideceği belliydi 
Ayan-beyan belliydi anlayamadın. 
Başka bir rüyada şimdi o kadın 
Demedim mi kollarım sarma! 

Bütün çektiklerim senin yüzünden 
Gölge bile geçirmezdin bir zaman üzerinden 
Ah! şimdi paramparça oldun bin bir yerinden 
Demedim mi gururum kırılma!

Yavuz Bülent Bakiler 


27 Aralık 2012 Perşembe

Kader


İnsan kendi kaderini kendisi mi çiziyor? Bir insanın kaderi değişebilir mi? Yani biz ne yaparsak, neyi seçersek, o mu bizim kaderimiz oluyor?

Kaderin esas anlamı Allah’ın, olmuş olacak her şeyi bilmesi demektir. Dikkat edersek insan iradesini yok saymıyor. Bilmek ayrı yapmak ayrıdır. Bilen Allah’tır, yapan kuldur.

Bizim kaderimiz geçmişte yazılıdır. Buradaki ince nokta, Allah öyle yazdığı için yapmıyoruz; biz yapacağımız için Allah biliyor. Zaten Allah’ın geleceği bilmemesi düşünülemez. Bilmese veya bilemese yaratıcı olamaz. Bu konuya bir misal verelim:

Peygamberimiz (asm) İstanbul'un fethini ve komutanını yüz yıllar önce müjdelemiş ve haber vermiştir. Zamanı gelince de dediği gibi çıkmış. Şimdi, "İstanbul Peygamberimiz (asm) dediği için mi fethedildi, yoksa fethedileceğini bildiği için mi söyledi?" O zaman Fatih Sultan yatsaydı, çalışmasaydı, ordular hazırlatıp savaşmasaydı yine olacak mıydı? Demek ki Allah Fatih'in çalışıp İstanbul’u fethedeceğini biliyordu ve bunu elçisi Hz. Peygambere (asm) bildirdi.

Mesela Allah dostu evliyadan bir öğretmen düşünelim. Öğrencilerinden birisine “Yarın seni şu kitaptan imtihan edeceğim.” diyor. Fakat öğretmen Allah’ın izniyle onun filim, maç, oyun, eğlence, derken sabah okula çalışmadan geleceğini bilerek, akşamdan karnesine “0” yazıyor. Ertesi sabah öğrenci sorulan sorulara cevap veremiyor ve sıfırı hak ettiğini bildiği anda, öğretmen cebinden not defterini çıkarıp “Senin çalışmayıp sıfır alacağını bildiğim için önceden deftere sıfır yazmıştım.” diyor. Buna karşı öğrenci “Hocam sen sıfır yazdığın için ben sıfır aldım. Yoksa geçer puan yazsaydın geçerdim.” diyebilir mi?

Demek ki Allah geçmişte kaderimizi yazdığı için biz yapmıyoruz, bizim yapacağımız şeyleri bilerek Allah yazıyor. İşte buna kader diyoruz.

Kader ikiye ayrılmaktadır; insan iradesiyle ilgili olmayanlar ve insan iradesiyle ilgisi olanlar. Mesela, insanın göz rengi, erkek mi dişi mi olacağı vs. birinci kısma girer ve hiç bir kimse bunlardan sorumlu değildir. Diğeri ise bu dünyada imtihan için gönderildiğimizden dolayı bizler ne istiyorsak Cenab-ı Hak ona göre bazı şeyleri halk ediyor, yaratıyor. Mesela, ezan okununca nefsini gemlemiş olan birisi camiye gider. Diğeri, nefsinin peşinden giden ise meyhaneye doğru gitmektedir. İşte bunu isteyen insanlardır, yaratan ise Rabbimiz Halıkımızdır.

Dünyaya gelen her insan bir kader programına tabidir. İnsanın ne yapacağını, başına ne geleceğini Yüce Allah ezeli ilminde biliyor. Ancak Allah’ın bilmiş olması, insanın o işi yapmasını zorlamaz. Çünkü Allah, insanın önüne seçenekler koymuştur. İnsan kendi iradesini kullanarak, hangi yolu tercih ederse, Allah onu yaratır. Dolayısıyla sorumlu olan insanın kendisidir. Bu meselede şöyle bir örnek verilir:

Bir apartmanın üst katının nimetlerle, bodrum katının ise işkence aletleriyle dolu olduğunu ve bir kişinin bu apartmanın asansörü içerisinde bulunduğunu farz edelim. Kendisine, apartmanın bu durumu daha önce anlatılmış bulunan bu kişi, üst katın düğmesine bastığında nimetlere kavuşacak, alt katın düğmesine bastığında ise azaba uğrayacaktır. Burada iradenin yaptığı tek şey, sadece hangi düğmeye basılacağına karar vermesi ve teşebbüse geçmesidir. Asansör ise, o kişinin gücü ve iradesiyle değil, belirli fizik ve mekanik kanunlarla hareket etmektedir. Yani, insan üst kata kendi gücüyle çıkmadığı gibi, alt kata da kendi gücüyle inmemektedir. Bununla beraber asansörün nereye gideceğinin belirlenmesi, içindeki kişinin iradesine bırakılmıştır.

Ayrıca Allah'ın her şeyi ezeli ilmiyle bilmesi, onu yapan kimseyi sorumluluktan kurtarmaz. Çünkü bimek ile yapmak farklı şeylerdir. Bir suçluyu bilen ve gören değil, o suçu işleyenin kendisi sorumludur.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet 

Halkın böyle bilmesi iyidir.Kader konusu ruh gibi girift konulardandır.Ve aslında asla tam olarak çözülemeyecektir.

İçinde ilahi cilveler, sırlar hep var olacaktır ve bazen hangisi bizim irademiz yüzünden, hangisi ilahi taktir sebebiyle olmuştur, hikmetler arka planında bilemiyeceğiz..

Burada can alıcı nokta, elimizden gelenin en iyisini, sebeplere sarılarak yaptıktan sonra, Allah'a tevekkül edip güvenmek; güzel ve hayırlısınını Allah'tan dilemektir.. (MM)



26 Aralık 2012 Çarşamba

günce


Artık umut etmek hayal kurmak yok!
Israr etmek de..!
Kaybettiğimi kabul edeli ne kadar zaman oldu..?
Hatırlamıyorum..!
Senden gitmem gerekiyordu,
Gittim mi..?
Bilmiyorum..!
Bir adamın hayalleri kaybolmuşsa,
Dipsiz kuyularda, ''akşam olsa da,
Gün geçse'' demek tek beklentisi olmuşsa..
 .......
İçimde seksek oynayan çocukların sesleri yok artık..!
Gökkuşağımın renkleri solgun,
''Kime ne verebilirim,
Hüzünden başka'' dedim ve gittim,
Gidilmesi gereken şeylerden...
........
Güzeldi ilkbaharda kelebeklerin dansını izlemek,
Sahi nerede o baharlar, rüzgârlarda salınan papatyalar..?
Bundan sonra bu yorgun gönlü ne bekler?
Ruhuma ne zamandır güneş değmiyor.
Ve işte yine depresyonumun nüksettiği günlerdeyim..
İnfaz ediyorum tekrar tekrar umutlarımı!
Yakıyorum şiirlerimi, hayallerimi tek tek...
Ne kadar kaldıysa..!
Bugün dışarısı günlük güneşlikti,
Ne çare, içime zerresi düşmedi yaşam sevincinin,
Zorla attım kendimi caddelere,
Yürüyüş olsun, farklı bir şey olsun diye,
Sonra bir süper markette dolandım,
Kadın ve çocuk reyonundan geçerken,
Tekrar dolandım, tekrar tekrar..!
Çıkmak dipsiz kuyu gibi zordu..
Çıkamadan çıktım..!
Belki de kıskandım..!
Belki de...
Artık umut etmek, hayal kurmak yok!
Israr etmek de..
Kaybettiğimi kabul edeli ne kadar zaman oldu..?
Hatırlamıyorum..!
Senden gitmem gerekiyordu,
Gittim..!



21 Aralık 2012 Cuma

Kıyamet !

Evliyadan Nasreddin hocaya sorarlar: Hocam kıyamet ne zaman kopacak? Hoca cevap verir:
''- Küçük kıyamet karım öldüğü zaman, büyük ve asıl kıyamet de ben öldüğüm zaman..''

Kaç gündür haberlerde İzmir'in bir köyünde kimileri bu safsataya gerçekten  inandığı, kimileri de eğlence olsun diye akın eden insanları izleyince bu fıkra geldi aklıma.

İnsanoğlunun gaibi/geleceği bilme isteğinin, vazgeçilmez tutkusu..Zaten Mayalar kıyamet kopacak demedi ki..Dünya yaşantısını 5 evreye bölmüşler ve bu günü 5. evre olarak, felaketlerin büyük olayların başlangıcı saymışlar..! Bu açıdan, İslam bilginleri de zaten benzer şeyleri ifade ediyorlar.Hele içinde bulunduğumuz Safer ayı ise..!

Kıyametin ne zaman kopacağını soran birisine Sevgili Efendimiz (sav) :''Onun için ne hazırladın?'' buyurarak bizlere yine derin, anlamlı, muazzam mesajlarını vermişlerdir.

Birazdan ben size kıyamet ne zaman kopacak söylemeden önce, kıyamet koptuğunda ne İzmir, ne köyü, ne ülkelerin, hallaç pamuğu gibi atılan dağların, dökülen yıldızların, gezegenlerin, galaksimizin topyekûn ve ''çocukları yaşlandırıp korkusundan saçlarının bembeyaz yapacağını, hamile kadınların çocuklarını düşüreceğini'' işin eğlenceye magazine dönüştürülemecek kadar ciddi olduğunu hatırlatmalıyım..

Ama biz Müslümanlar yani doğru iman edenler için telaşı olmayan avantajı şudur: O gün geldiğinde ılık bir rüzgârın Müslümanların ruhlarını kedersizce bedenlerinden almasının ardından kopacak olmasıdır ki, kıyametin küçük alametleri elan olmakta, sırada büyükleri beklenmektedir..O günün saatini yalnızca Allah bilir.

Fravun yüksek kule yaptırıp, Musa (as) nın Rabbini öldüreceğim diyerek gök yüzüne ok atmıştı.Allah'ın taktiri, ilahi cilve eseri ok yere ucu kanlı düşmüştü..O salak da ''işte Musa'nın Rabbini öldürdüm'' diye sevinç naraları atmıştı. Akibeti malumunuz..Allah'ın azanlara ve ilahi ilimde asla iman etmeyeceklere bu tür hikmetlerle çevrili taktiri vardır.

Bunu şunun için belirttim.Gerçekten de aynı ilahi cilve gerçek kıyamet de cum'a günü kopacaktır.Bunu bilen bazı aklı evveller bugün Mayalar'ın yoğurdunun tuttuğu fikri ile o köye koşup deve kuşu misali başını o malum köye sokacak da, poposu dışarıda kalacak.Be şapşal kıyameti bir kurgu filmi mi sandın, dünya da bir iki yer kalacak ve herkes ölünce sizin gibiler kalıp hiç ölmeden yaşayacak da ne bulup ne yiyecek, diye komikliği uzatmayacağım..

Yazımın başında, size kıyametin ne zaman kopacağını söyleyeceğim demiştim.Unutmadan söyleyeyim..Hoca her zamanki gibi çok doğru nükteli cevap vermiş..Eşi ölen ya da olmayanın küçük kıyameti kopar.Bu yıl 40 civarında ünlünün büyük kıyameti kopmuş.En son Kâmil Sönmez de merhum oldu.Allah Müslümanlara rahmet eylesin.

21'i bilmem ama bu ayın 24'ünde Hristiyanların Hz.İsa (as) 'ı beklemek için evlerine aldıkları çamları süslediklerini ve yine bu çamlar eşiliğinde yeni yıla içkili-hindili gireceklerini bilmek için Maya olmaya gerek yok.

Sen de evine hristiyan gibi çam ağacı alıp süslemişsen, noel kırmızı şapka ve donları alarak hindi siparişi ile 31 Aralık gecesine hazırlanıyorsan bil ki, senin de kıyametin, İslâm ile bağın kopmuştur..!

Bunları yapan, tüm İslam bilginlerine göre, Müslümanlıktan çıkar çünkü !

Zira o güzelller güzeli Önderimiz, Örneğimiz, Efendimiz, Peygamberimiz (sav) : ''Kim, (kendi arzusuyla) bizden olmayanlara benzerse, bizden değildir.'' buyurdu.Onların dini günleri, bayramları, yılbaşı gibi topluca yaptıkları kutlamaları, dinsel kıyafetleri, dinsel şarkılarıysa..

Yazık, evlerinde süslü çamları ve başlarında kırmızı papaz şapkaları olan çok Müslüman 1 ocak sabahına dinden çıkmış bir sarhoş olarak erecek..!

Ve son bir şey: Defalarca Avrupa'da aralık ayını yaşamış birisi olarak esef ve hayretle belirtmeliyim ki; bizdeki yeni yıl telaşı, noel papazlarının (ben baba demem)  ve süslü çamların bolluğu, emin olun Avrupa hıristiyanlarında yok!

Bazı şeyler var, şakası da ciddi, ciddisi de ciddidir. Allah'ın gazabını çekmeye gerek yok.Akıllı ol, bir gece için sonsuzluğu kaybetme..!


Geçen yıl bu konuda blog yazımı bulamadım, belki de google plusta yazmıştım.Yurtdışında yılbaşı öncesi çektiğim bu fotoğraf kaybolmamış.Chistbaum Verkauf yazıyor..Türkçesi Hristiyan/ların ağacı satışı demek..Bu bile dank etmesi için yeter anlamak isteyene!

20 Aralık 2012 Perşembe

Gazze ah Gazze/Ebubekir Sifil



Küresel kriz var şimdi, extra acılarını ertele;
Düşme üstüne, üstüne füzeler yağan barakaların.
Nasılsa ucuz bir kandır akan, ellerini yıkarsın geçer,
Bir de kınama cümlesi kurarsın, hem vicdanın rahatlar…
Gazze'de bir çocuk,
Alnından yüzüne akan kanı silecek, elini hissetmiyor.
Dünya hissetmiyor, Gazze'de çocuklar ölüyor kocaman ölümlerle,
Gazze'de bir anne,
Göz pınarları kurumuş donmuş ruhumuza ağıtlar yakmaktan,
Bir eli koynunda, bir eli topraktadır Gazze'de annelerin
Yetim cenazeleri uğurlamaktan.
Gazze'de toprak doymuştur yiğit ölümlerine
Altında fidanlar, üstünde çınarlar yaşayan toprak;
Kadim canavarları dünyanın doymamıştır.
Ey Filistin,
Ey nebiler beldesi,
Kalkmıştır üstünden gölgesi
Ömer'in ve Selahaddin'in
Ve Abdülhamid-i Sani'nin,
Şimdi İshak yastadır ve İbrahim,
Nicedir akan İsmail'in kanıdır.
Ey Filistin,
Andolsun zamana,
İncire ve Zeytine ve Sinîn'e
Ve ince ince süzülerek Gazze'ye
Sabra'ya, Şatilla'ya, Cenîn'e
Akan kana andolsun,
Yazgın yazgımdır, yasın yeminim,
Hıyaneti tevil etmeyeceğim.
Ruhunu satlığa çıkarmışların,
Ve korkakların ve Allah'ı unutanların
Üstümüze boşalttığı utancı faş etmeden,
Tel'in etmeden zulmü,
Ruhumu teskin etmeyeceğim…
Ey Filistin,
İbrahim'in mehceri, Musa'nın hülyası,
Yuşa'dan beri işgal altındaki Filistin.
Halife Davud'un, mülkler sahibi Süleyman'ın
Ve Üzeyr'in ve Zekeriyya'nın ve Yahya'nın yurdu.
Sen ki bağrına nebiler gömerek bekleyendin;
"Ben gideyim ki O gelsin" demişti İsa,
Çevresi mübarek kılınmış mescidi,
O "En Uzak Mescid"i kalbimiz kadar yakın eden Mirac Sahibi'ni bekledin.
Geldi.
Yüzüne renk geldi dünyanın,
Su yürüdü damarlarına Zeytin Dağı'nın kadim ağaçlarının.
Elleri birleşti İsmail'le İshak'ın.
Nebiler Sultanı'nın işaretlediği
Zamana dek, Mesihler çağına dek
Bu direniş sürecek.
Ne zaman gök misafir
Yarım kalan evrensel şarkıyı tamamlayacak,
O zaman dinecek evrensel acımız,
Kılıç o zaman kınını tanıyacak.

(Ebubekir Sifil - 29 Ocak 2008) 



18 Aralık 2012 Salı

suların şarkısı


Belki..!
Gecenin bir vakti
Suların şarkısıyla gelirim kapına..

Sen güfteler diz boynuna,
Ak pak inci halkalarından,
Mezar zamanını hatırlatan,
Bir an çal,
Kırıntı hayattan..

Dile..!
Belki gecenin bir vakti,
Suların şarkısıyla gelirim kapına,

Ruhunu anlatsın bakışların aleme,
Nazar ettiğin her yürekde bir ziya,
Gir hayal kapısından gizlice,
Tarumar ederken ney sesi kalbinde,
Güfteler diz eski musikimizden,
İz bıraksın geride..

Ağla..!
Belki gecenin bir vakti,
Suların şarkısıyla gelirim kapına,

Varlığına sığındığın yoklukta,
Ya oldun ya da öldün..!
Hiçten gayrısında bulunmaz,
Derman-ı zehr-i aşktan,
Sen her pervane böceğini,
Bizim gibi mumsuz sanma!

Sığın..!
Belki gecenin bir vakti,
Suların şarkısıyla gelirim kapına..

Yağmurun çiselediği canlarda,
Nefis perdesini çek tereddütsüz.
Ay ışığı yıldızlara serenat yapsın..
Bad-ı saba ile girsin bu ziya.
Güneşin sığmadığı ruhuna..
Ve artık şarkılar oku bana kaygısız,
Segâh makamından usulca,

Bekle..!
Belki gecenin bir vakti,
Suların şarkısıyla gelirim kapına..

çalıkuşu/1994


16 Aralık 2012 Pazar

ben hiç gidemedim senden.

Yürüdüm yollarında geçen gün tek başıma Üsküdar, garip bir yetimlikle..
Sonra uzaktan baktım, imkânsız bir aşka bakar gibi..
Hasreti yüklenmişti bulutlar, ha ağladı, ha ağlayacak..
Kimselere görünmeden, kalkış saatini bekledim yolcu gemisinin bu iskeleden..
Gemiler gider, insanlar gider..Oysa ben hiç bir zaman gidemedim senden..



14 Aralık 2012 Cuma

Kazandıran mübarek kelimeler..

Bu mübarek cum'a gününde, dilde söylenmesi çok kolay ama çok hassas ilahi terazilerde söyleyene en azı Uhud dağı gibi sevaplı  ''kazandıran''  mübarek kelimelerden özet olarak bahsetmeye çalışalım inşaallah..

La ilahe illallah, Bismillah, Elhamdulillah, İnşâallah, Maşâallah, Sübhanallah, Allah-u Ekber ve Salâvat-ı şerife..


La ilahe illallah: Müslümanlar açısından imtihan sırrı olarak belaların yazıldığı safer ayında bol bol cennetin anahtarı diye övülen La ilahe illallah' söylemeliyiz. Anlamını benzer yazılarımda daha önce açıklamaya çalışmıştım. 

Bu kelimeyi söyledikçe imanınımız yenilenir, sevabına ölçü yok ve dilimizi sıkıntılı zamanlarda öfke kelimeleri yerine bu kutlu kelimeye alıştırırsak, ölüm sıkıntısında da ilk aklımızdan dilimize bu kelime düşer.Bu tespih kişiden belaları def eder, sadaka vermek gibi..Aynen la havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azıym.''Güç ve kuvvet, sadece Yüce ve Büyük olan Allah’ın yardımıyla elde edilir.'' demek gibi.

Bismillah : Bismillahirrahmanirrahiym..Her hayırlı ve helal/mübah işe bu mübarek kelime ile başlamalı, dilimizden düşürmemeliyiz.Cinsel birleşme öncesi bile eüzü ile birlikte okunması emredilmiştir ki, şeytan ortak olmasın.Ama kişi rakı içerken besmele çekerse yani haram bir işe başlarken, dinden çıkar..Faziletleri yine saymakla bitmez besmelenin..Besmele aktif olmayı da davet eder.Besmeleden sonrası eylem zamanıdır.Su içeriz, yataktan kalkarız vesaire..

Elhamdulillah, dilimizden ve dahası asıl kalbimizden düşürmememiz gereken şükür ve kanaat sözüdür.Allah'ın verdiği hangi nimeti sayabiliriz.En hakiki zengin yetinmesini bilen kanaat sahibi bir gönlün sahibidir.İsrafın gırla gittiği, zamanın heba edildiği ahir zaman ve kıyamet eşiğinde Allah'tan razı olmak herkese nasip olacak bir nimet değil.Allah'ın razı olduğu ve Allah'tan razı olanlar ancak bahtiyar kullardır.


İnşâallah kelimesi de, besmele gibi, hayırlı helal ve mübah işler için Allah'tan (cc) ummak, dilemek ve istemektir..Geçmişte peygamber kıssalarında bile geçtiği gibi, bu kelimeyi söylemeyi (bir hikmet gereği unutturulan ya da) unutan Peygamberlerin dedikleri gerçekleşmemiş ve ilahi ikaza maruz kalmışlardır.Bizlere ders..Bugün İnşallah kelimesi de ''umarım'' kelimesi ile unutturulmak isteniyor.Ben umarım'ı İslâmi açıdan uygun olup olmadığı şüpheli şeylerde kullanırım ya da ardında sevap gözükmeyen işlerde.!

Maşâallah kelimesini de bol bol kullanmalıyız.Güzel gördüğümüz her helal işte.Öyle, adamın TV kanalında etrafına topladığı güzel mankenlere ağzının suyu akarak sarfettiği gibi değil..! Maşaallah, Allah'ın eşsiz yaratıcı san'atı karşısındaki hayranlığın vurgusu olan kelimedir.Bu söylenirse, örneğin bir bebeğe nazar değip hastalanmaz.Eüzü-besmele gibi koruyucu özelliği vardır.

Sübhanallah : Cenabı Hakkın mahlukatı ve eserleri karşısında duyulan hayret ve şaşmayı ifade etmek için söylenir.
Cenab-ı Hakkın zatında, sıfatında ve efalinde bütün kusurlardan ve noksanlıklardan uzak olduğunu ifade eder. ''O my gott'', ya da ''hayret'' demekten iyidir..Bu da diğerleri gibi zikir olduğundan ekstra sevap yazılır..Şaşırırken bile kendi değerlerimizle ifade etmeliyiz İngiliz aksan ve figürleri ile değil..!Bu, kültür emperyalizmine teslim oluştur.

Allah-u Ekber : En ve tek büyük Allah'tır demek..Şahsen maçlarda en büyük bilmem şu takım, (haşa) başka büyük yok demektense dilsiz olmayı tercih ederim. Bu kutsal kelime de zafer de, sevinçte biz Müslümanların kullanması gereken söyleyene çok sevaplar kazandıran bir kelimedir.Sevgili Peygamberimiz (sav) bu  kelimeyi de savaşlarında, sevinçlerinde terennüm ederlerdi..Bugün yerli tersiz kullananlar da yok değil..

Salâvat-ı şerife : O'na salavat getirmişken ve dilimizin/gönlümüzün şifası bir kelime de kâinatın övüncü sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Önderimiz'e de bol bol özellikle de cuma günleri salâvat-ı şerife hediye etmeliyiz..Salâvatın faziletlerine de ciltlerle kitaplar yazılmıştır..Kısaca nedir derseniz: Övme/ta'zim, duadır derim. Kur'anda ayette geçtiği gibi, Allah ve melekleri de gelmiş geçmiş en büyük insan sallallahu aleyhi ve sellem önderimize salât eylemiştir.Yani Allah O kutlu elçini selamlamış, şanını övmüş, melekleri de buna iştirak etmişler, bizlerin de uyup salavat getirmesi ayetle istenmiştir.

Cum'amız mübarek ola efendim, bu müflise de  dua isterim.
  




10 Aralık 2012 Pazartesi

Rüya görmek..

Rüya hakkında gelen sorunun kısa cevabı:

''Sen gördüğüm en güzel rüyasın'' demiş şair..Hangi şair demeyin, öyle girizgâh yapmak istedim.

Rüya da temel prensip; güzel rüya Rahmani, kötü rüya şeytanidir.Güzel rüya Müslümana müjdedir, sevinçtir, görünce hamdeder, manevi hayatına neş'e ve gayret gelir. 
3 kısım rüya vardır : 

1-Peygamberlere has gerçeğin aynası, işareti rüyalar.Bu salih ve hak rüyaları, sırasıyla evlilayalar, salih kullar ve diğer insanlar da; durumlarına/nasiplerine göre görebilirler.

Görülen rüyaya bakılır, dine uygunsa şükürle alınan işaret/ikaza göre durum belirlenir.Burada dikkat edilmesi gereken ölçü, dine uygunluğunun kontrolüdür. Bunu anlamak için de kişinin ''iyi derecede'' dini bilgiye sahip olması gerekir.Şeytanın rüyaya hile ile girme ihtimalinin önüne ancak bu şekilde geçilebilir.

Güzel rüyalar, ancak kalbi fesat olmayan, dini alt yapısı olan güzel insanlara anlatılıp tabir ettirilir.Rüyayı mutlaka hayra yormak gerekir.Değilse, rüyada uyarı olduğu söylenerek ayrıntıya girilmemesi şarttır.Çünkü rüya yorulduğu şekilde dünyamıza doğar.

2- Bilinçaltı rüyaları.(Nefsin konuşması)Bunların bir ucu psikolojik rahatsızlığı olanlara dayanır.Ruhsal hastalıklara müptela olan kişiler, geceleri de kâbuslar görürler.Bu tip ruhsal çöküntü içinde olanların rüyalarına şeytan çok daha kolay karışır.

Diğer ucu ise her normal insanın günlük yaşamda etkilenip, düşündüğü olayların geceye yansımasıdır.Bu tür rüyaları birilerine anlatmak gerekmez, üstünde de durulmaz.Anlatılan da iyiye yormalıdır.

3- Şeytani rüya dediğimiz, (hulm) şeytanın girdiği rüyalardır.Kişiyi üzmek, korkutmak ya da olmaz zamanda gusül almasına sebep, zamanını çalmak maksatlıdır.Bu ise kesinlikle kimseye anlatılmaz.Üzücü rüya gören uyandığında soluna üç kez tükürüp (gibi yaparak) eüzü-besmele çekerek; şeytandan ve şeytani işlerden Allah'a sığındım der.

Görmediği halde rüya gördüğünü yalan olarak anlatanlar için  Peygamber (sav) dilinden çok büyük ikazlar vardır. Görmediği halde rüya uyduran yalan yere yemin eden gibi çok büyük bir günah içine düşer.Hatta daha da ağır. Allah'ın kendisine güzel rüya gösterdiğini söyleyerek Allah'a iftira atma cürmü vardır.Bu da dinden çıkmak gibi büyük bir günahtır.

Rüyalar peygamberler dışındaki insanlar için dini delil olamazlar.Tek istisnası arif zatlardır, onlar da zaten yine dini kaynaklara rüyalarını tasdik ettirirler.

Ben rüyamda böyle gördüm, bunu yapmam isteniyor diyenle şeytan oynar ve rezil eder.Çok alim ve salih biri (bulursan) tabirini dine dayanarak yaparsa, o taktirde o rüyaya göre hareket mümkün ola-bilir..Bu bile kesin değil.Rüya kitaplarına bakarak rüya tabiri de çok mümkün değil.O kitaplarda genel tabirler vardır.Kişinin haline durumuna göre değişir.Bu açıdan rüya bağımlısı olmamalı ve rüya ekseninde yaşamamalıdır.

İstihare meselesine de kısaca değinirsek.Kişinin bir konu için 2 rekat namaz kılıp konuşmadan kıbleye dönüp uykuda rüya yolu ile Allah'a danışmasıdır.Ama büyük bir zatın dediği gibi zaman istihare değil, istişare yani bir işini akıllı, tecrübeli ve iyi niyetli insanlara danışma zamanıdır.İstihare de şeytanın iğvasından masum değildir.Bizim gibi zamane günahkârlarının istihareleri de bize benzemektedir.

Şüphesiz rüya konusu çok geniş bir ilim dalı.Detaylı anlatıma ve kaynaklardan iktibaslara girmeden umarım sıkmadan en kestirme yoldan bilgimce açıklamış oldum.

Hayat bir rüya zaten, ölünce uyanacağımız. Rüya içinde rüya, güzel sevinç veren rüyalar için, gündüzü hayırlı uğraşlarla geçirmemiz temennisiyle..

Not: Yazılarıma değer vererek paylaşım ağlarına taşıyan arkadaşlarım ve okurlar var.Bir çoğundan da haberim olmadığı için, buradan herkese çok teşekkürler ediyorum.

9 Aralık 2012 Pazar

Pazar sabahı..



Pencereden baktım, henüz kar yok ortalıkta ama nefesi mis gibi yüzüme vurdu.
Kar soğuğu ne kadar güzeldir..Saf, keskin ve etkileyici..Sadık bir kadın nefesi gibi..
Bir kaç karga sesi dışında çıt yok..
Çocuklar uykuda, anneler uykuda, insanlar uykuda..
No problem yani..
Ha bir de eşler sevgiyle sıcacık sarılmış uyuyorlar..
Yoo kıskanmadım..
Hayrını görün, beter sarılın,sımsıkı sarılın,isterseniz tatlı bir yorgunlukla uyanın, gözümüz yok, daim olsun.
Neşeli kahvaltılarınız olsun..
Kıskanmadım, valla..

***

Yine aynı mı olacak pazar..Yok çok şükür deprem olmasın, afat/afet olmasın..Savaş /yangın çıkmasın..Allah bu günümüzü aratmasın..Şükürler olsun..İçinde bulunduğun halin daha hayırlısını istemem kanaatsizlik, şükürsüzlük değildir.Bu nükteyi iyi ayırmak lâzım.
Ama,
Fakat,
Lakin,
Bir şey olsa,
Değişik bir şey bu pazar..
İçim sevinse,
Yüzüme neş'e gelse..
Yaşamak sevinç verse..
Beni sevindirecek farklı bir şey olsa..
......
En iyisi yeniden yatağın yorganını çekmeli tüm beklentilerin üzerine..

***
Bu yazıyı okuduğun zaman, benim gibi değilsen; bu pazar sana sıkıcı gelmeyecektir.
Hadi yine iyisin..

Not: İzinsiz şahane İstanbul gifini aldım arkadaşım..Ne yapayım konu İstanbul'sa izin teferruat.. Emeğine sağlık.

7 Aralık 2012 Cuma

edebi serüvenimiz..



'', bir gün insan virgülü kaybetti. O zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı. Cümleleri basitleştirince düşünceleri de basitleşti.
! Sonra ünlem işaretini kaybetti; alçak bir sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşmaya başladı. Artık ne bir şeye kızıyor, ne de bir şeye seviniyordu. Hiçbir şey onda en ufak bir heyecan uyandırmıyordu.
? Bir süre sonra soru işaretini kaybetti, soru soramaz oldu. Hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu artık. Ne evren, ne dünya ne de kendi evi onun umrundaydı.
: Birkaç sene sonra iki nokta üst üsteyi kaybetti ve davranışlarının nedenlerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti.
" " Ömrünün sonuna doğru elinde yalnız tırnak işaretleri kalmıştı. Kendisine özgü tek bir düşüncesi yoktu. Sadece başkalarının düşüncelerini tekrarlıyordu. Düşünmeyi unuttu ve noktaya erişti.''(iktibas)

Bununla birlikte ''artı 1'' ve ''beğen''i de keşfedince beğenmek ve beğenilmek bağımlısı oldu.

Artık sanal bir dünya vardı ve orada paylaşımlar sayfalar arasında dolaşıma çıkmıştı.

Kendisi üretmiyor,düşünmüyor, otomatiğe bağlanmış bir robot gibi zamanı tüketiyordu. Okumaktan çok bakma kültürü diyorum bu duruma ben..

Bakıyoruz, her şeye yalnızca bakıyoruz..

Televizyona, televizyonda savaşlara, bombalanan kentlere, açlıktan ölenlere..

Uyuşturucu zerkedilmiş mahlukların yaşadığı kurgu-bilim filmleri gibiyiz.

Düşünme ve üretim mekanizmalarımız dumura uğramışcasına bakıyor ama görmüyoruz..

5 Aralık 2012 Çarşamba

24 Kasım 2012 Cumartesi

A=(3S)


Blogcu'da bir yıl önce sildiğimi sandığım eski yazılarımı bir arkadaşım tevafuken görünce bana haber verdi. Haliyle hem şaşırdım hem de çok sevindim.Tarzımdan tanımış bendenizi..Benim için anılar adına bu günün sürprizi oldu..Arkadaşıma çok teşekkür ediyorum.Yazıya hiç dokunmadan aynen alıyorum:

 A=(3S)

''Blogcuda 20'li yaşlarını yaşayanlar çoğunlukta, bekar olanlar da..En azından benim gözlemim böyle..30-40 ile 40-50 yaş grubu başa baş gibi çok az bir yüzdeyi temsil ediyorlar.Tahsil, okumuşluk oranı da hiç fena değil, hatta yüksek.. 



Yazılarınsa aşk üzerine olanları ile dini ağırlıklı olanları da başa baş gibi..Arada politik/ideololik yazılara, hikaye tarzı güzel paylaşımlar ve günceler ekleniyor.Bir-iki dinazor da hariçten uzmanı olmadığı alanda uzmanmış gibi ahkâm kesip gazel okuyor ve ısırmaya can atıyor! Ama o tiplere kimse bulaşmıyor ve ciddiye almıyor zaten!Haziran 2011 'den bu yana bendeki izlenim bu şekilde.. 

Bu genel girişten sonra, evleneceklere, evlenmek isteyenlere küçük bir tavsiyede bulunmak istiyorum: Elbette ilk gören gözdür, ama o aldatır çoğu kez! Görmek, bir yazımda da değindiğim gibi, ruhun ruhu görmesidir.Deli-kanlı evresinde kalp gözü perdeli olduğu için, baş gözü, yakışıklı/güzel olanı arar.

Aramasın mı? Elbette moda tabiri ile ilk elektirik önemli. İnsana heyecan vermeli karşı cins. Ama, fekat,lakin, bu çok aldatıcı ve geçici bir tılsımdır. ''Aşıktık,yıllarca flört ettik...vs. şimdi 6 yıl olmadan mahkemedeyiz..'' çok duyduğumuz haberlerden ve boşanmalarda dünya genelinde korkunç artış var.

Şu an uzaktan kulağıma yeni bir düğünün tam-tam sesleri (müzik) geliyor ve içimden inşallah bir yastıkta,ölene dek, deyişime bir tarafım pek inanmıyor..

Çünkü artık kimse ''bir yastıkta'' yatmıyor..Annemin hala uzun iki kişilik yastığı var..Şimdi karı-koca yastık-yastık yattıklarından mıdır, iki yastıkla da uzun gitmiyor evlilik..Bir süre sonra herkes yastığını kapıp gidiyor..Bu işin tespit noktası değil, tabi ki keramet yastıkta değil, araya reklam aldım. 

Aşk sanılan, akıl tutulması döneminde gençler, her şeyi çok iyi bildikleri için (!); yakın çevrenin tecrübesini hiç umursamadıklarından, esasen o çevrede ''bunlar nasılsa evlenecekler'' diyerek gereken uyarıları yapamıyorlar, sonra kötü oluruz düşüncesiyle..Cazibe kanunlarının işlediği yerde, akıl dış kapının dış mandalıdır! 

Uzun yazı okumayı sevmediğim için (ihtiyarlık) uzun da yazmıyorum sıkılmayın diye..Ne diyorsun Murat, sadede gel :  A=(3S) formülü öneriyorum.Nedir bu fizik dersinde miyiz..? 

Buradaki A: anlaşmak, anlaşabilmektir..En önemlisi de budur.Hiç kimse kimseyi % 100 zaten bir ömür tanıyamaz, ama %80 tanımak için de aynı çatı ve aynı yorgan altında olunması gerekiyor.

Yani evlenmedikçe bu oranda tanımak muhal..Bu evreye gelene kadar, yapılması gereken; yolculuk,tartışmalar, alış-veriş, randevu,hastalık vb.gibi testlerdir.Her şeye rağmen ''anlaşabiliyor'' ve kavgasız/tartışmasız zamanlar geçiriyorsanız çatı (A) tamamdır. (3S) dediğim ise 1-Sevgi 2-Saygı 3-Sadakat. 

Seven merhametli olur, merhameti olmayana insan demem ben..Saygı duyanın vicdanı da olur.Vicdanı olan da yalan söylemez, dürüst kalır.Sadık olan, kalben bile eşine hiç bir konuda ihanet etmez.Sadece bilinen, başkasıyla olan ihanet değil, malını, çocukları,onurunu,ömrünü, herşeyini korur, sadık olur..  Yazımı kısa tutmabilmek için kendimi çok zorlayarak ancak bu kadar özetleyebildim...

Siz, siz olun, dış görünüşe, geçici cazibe ve güzelliğe çok önem vermeyin. Ruh asaleti ve dürüstlük her şeyin başıdır, vesselam.''




23 Kasım 2012 Cuma

7 büyük günah



''Beş vakit namaz kılan, Ramazan orucunu tutan, zekatını veren ve yedi büyük günahtan kaçınana, Cennetin bütün kapıları açılır, selamet ve emniyet içinde gir denilir.'' (Nesai) 

Bu hadiste bildirilen yedi büyük  günah : 

1- Allah’a şirk, ortak koşmak. 

2- Büyücülük 

3- Katillik 

4- Harpten kaçmak 

5- Yetim malı yemek 

6- Faizcilik 

7- Namuslu kadına iftira etmek. (Buhari, Müslim.Taberani) 

Başka bir hadis-i şerifte de, yedi büyük günah içinde Müslüman olan ana babaya asi olmak ifadesi   geçiyor. 

Bazen en çok yaptığımız ve aslında inceler incesi bir büyük günah da kalp kırmak.Oysa ''Bir Müslümanın kalbini kırmak, Kâbe’yi yetmiş kere yıkmaktan daha günahtır.'' buyurmuştur Sevgili Peygmaberimiz Sallahü Aleyhi Vesellem. (R.Nasıhin)

İlk madde üzerinde kısa bir açıklama yapmak istiyorum, zira bu en önemlisi.

Allah'a şirk, ortak koşmak nedir?

Bundan kurtulmanın tek yolu samimi inanarak kelime-i şehadeti/tevhidi söylemektir ki, geçmiş silinsin. Bunun dışında sayılan her günahın tevbesi için ümit kapıları sonuna kadar açıktır.

La ilahe illallah demenin kısa tarifi de, ''La''nın yabancı dildeki nicht, keine, not gibi, kelimeyi olumsuz yapma işlevi vardır.

La, arapça da, ''yok, değil'' anlamlarına gelmektedir.Yani ilah, ortak, yardımcı, eşi, kanun koyucu yoktur, kimden başka, ''illallah'' Allah'tan başka..La'da bir reddediş vardır ve bir insan İslam'a girerken, önce putları, izmleri, ideolojileri, Peygamber dışındaki klavuzları reddederek, ilk ve tek örnek, önder, yol gösterici, hayat rehberi insanın Peygamber olarak Allah'tan getirdiklerine iman ve itibar ederek hayatının merkezine alarak girmiş olur.

Zaten sıkıntı da burada, pek çok Müslüman getirdiği ve inandığı şehadetin anlamından habersiz olunca da, bu iman, problemli bir iman olup, Allah katındaki geçerliliği düşündürücü olmaktadır. Mülhid diye bir kavram var İslam literatüründe.. ''Mülhid kendisini Müslüman'' sanır ikazı üzerinde ne kadar düşünsek ve bu doğrultuda kelime-i şehadeti tazelesek azdır.Çünkü o namaz da kılar, hacca da gitmiştir ama Müslüman değilidir.! 

Başka bir hadiste bildirilen, ''sabah evinden Müslüman çıkar, gece kâfir yatar'' ikazı budur.

Nasıl oluyor da adam namazlı niyazlı Müslümanken kâfir olarak yatağına giriyor..? 

Bir iki örnek vereyim: Ya TV'de  sözleri dine aykırı bir şarkıya eşlik ediyor, bir komedyenin şirk içeren, dinle alay eden güldürüsüne birlikte gülüyor; ya da diyelim eşine kızıyor ve haşa ''şunu yaparsam kâfir olayım'' diyor ve bu kelimeyi dediği anda zaten dinden çıkmış oluyor çünkü bunun ve boşama kelimesinin şakası yok..
Güya adam karısına şaka yapıyor, ''boşadım lan karı seni'' diye..Sonra gülüş cümbüş yatıyorlar ve belkide birlikte oluyorlar ve belki o geceden kadın hamile kalıp çocuk doğuruyor..! 

Son bir örnek, adam namazını kılıyor, tartışma programı izliyor.Orada biri: ''Ne yani bu zamanda senin 1400 yıl önce inmiş din kurallarına, şeriata/dogmalara mı itibar edeceğiz, biz laikiz arkadaş'' diyor.Namazlı Müslüman da bu sözü onaylayarak yatağına dinden çıkmış olarak ''huzurla'' yatıyor, akşam reddettiği şeriatin namazına kalmak için.. 

Ya zor bu işler arkadaşlar..! 

Yıllardır bizi düdüklü tencerede pişirip beynimizi yıkamış ve ait olduğumuz İslam Medeniyeti kodlarımızla oynamışlar.

F. Nafiz Çamlıbel-B. Kemal Çağlar'ın,10.yıl marşı'nda geçtiği gibi:'' On yılda onbeş milyon genç yarattık her yaştan;'' Yeniden inşa faaliyeti... Yaratmışlar!!
Alfabesi değişmiş, bin yıllık medeniyet bağları kesilerek tarih çöplüğüne atılmış bir neslin La ilahe illallah'a manasını bilerek bilinçle iman etmesi sanıldığı gibi kolay değildir. 
Çatışma tam da bu noktada başlıyor zaten.Uyananlar ile uyanmamışların serüveni, yıllardır bu ülkede olan..Uyananlar, uykudakilere, şefkatle, sevgiyle, kınamadan, kızmadan ve sabırla gerçekleri şimdi benim bu yazımda yaptığım gibi yapmalıdırlar.

Çevremde sık sık gördüğüm için, günâhkâr bir arkadaşınız olarak en azından doğru ve geçerli iman konusunda sizleri uyarıp hep birlikte cennete gitmemizi istiyorum.

Yoksa şiir karalamak, romantik bir iktibasa yer vermek, işin kolay kısmı.

Ki bu tip uyarıcı yazılarımı, beğenmeye, google artıya, diğer paylaşım noktalarına taşımaya korkanları gördükçe daha da yazasım geliyor.

Öyle özelden; mailler yazarak, çok önemli, hiç bilmediğim konulara yer veriyorsun, teşekkür ederim demekle olmuyor.Asıl bu tür yazılarımı yaygınlaştır, bloguna al ki, yanlışta olan biri daha uyansın, istemez misin. ? 

Cuma'nın bereketi üzerimize olsun.







22 Kasım 2012 Perşembe

belki



..belki iç içeyken ateşler içinde, 
soğuturuz kalplerimizi...




21 Kasım 2012 Çarşamba

Artık lütfen bu konuda bana yazı yazdırma ve uyan!

Konuya hızlı giriş yapayım.Elbette, İran, Suudi Arabistan gibi ülkelerin mezhep taassubuna dayanan rejimlerini tasvip etmiyor ve onlardan ürküyorum da.Onlar gerçekte Allah'ın emrine/rızasına uygun değil, belli zümrelerin çıkarlarına göre kurulmuş sözde İslam devletleridir. 

Bugün sokaklarda açık kadına burun kıvıran ve hatta dediğin gibi dil ya da davranışla taciz eden sevimsiz, hikmetsiz yozlarla  da işim olmaz.. Kınayan sevgisiz bir insan hakiki Müslüman olamamış demektir. 

Şu anlaşılmıyor: Sevgili Peygamberimiz'e (sav) Mekke döneminde, puta tapanlar tekliflerini şöyle yaptılar: İstediğin kadınsa, en güzellerini seç, para ve servetse verelim.Makamsa, sen zaten en güvenilir olanımız ''el-Eminsin'' yeter ki bizim devleti yönetiş şekil ve yaşayışımıza karışma..Yani o zaman ismi olmayan laikliği teklif ettiler..Kadınları dilediğimiz gibi alıp satalım, fuhuş yapalım, içkilerimizi keyfimizce içelim, faizsiz bir ekonomi olmaz, tefecilik yapalım.Kumar ve falcılık zaten eğlencemiz. Heykel dediğin putlarımızı görmezden gel.Yasaları biz aklımızla, törelerimizle dilediğimizce hevamıza dayanarak yapmaya devam edelim.

Biz, hakimiyet kayıtsız şartsız bizim aklımızın olsun diyoruz.Sen çıktın kanun koyma yetkisini bizden alıp Allah'ta ve kendinde olduğunu ortaya attın.Kıl namazını dünya işlerine karışma..!

Bu teklifler üzerine Sevgili Peygamberimiz (sav) o meşhur, kıyamete kadar unutulmayacak sözlerini buyurdular: ''Bir elime ayı, bir elime güneşi verseler vallahi ben bu davamdan vazgeçmem.Ya Allah, bu dini hâkim  kılar, yahut ben bu uğurda canımı veririm.'' 

Dikkat edilirse Efendimiz (sav):  ''hakim kılar'' buyuruyor..Laik düzenlerle teokratik denilen düzenlerin temel ayrışma ve çatışma noktası, tam da burası..Zira Peygamberimizin getirdiği İslam dininin olmazsa olmazlarından ve inanılması mecburi olan iman esaslarından birisi de, dinin devlet gücüyle halkı yöneterek adaleti sağlamasıdır..
İslam inancında kanun koyucu Allah ve Peygamberidir.Bunun kısa tarifi ''Hakimiyet kayıtsız şartsız Allah'ındır'' şeklinde özetlenmiştir. Dini olmayan sistemlerde bu kanun koyma yetkisi Allah ve Peygamberinden alınarak parlamentolar eliyle insan aklına indirgenmiştir.Bunun doğru olduğunu savunmaksa iman açısından sorgulanması gereken tehlikeli bir noktadır.

Daha da basitleştirirsem, kişi burada haşa diyor ki : 

Allah'ım sen namaza karış, oruca, hacca karış, zekat de, kelime-i şehadet de getirelim ama devletimize, tercih ettiğimiz yaşamımıza karışma..! 

Genel evler açalım vergi alalım, sen ''zinaya yaklaşmayın'' deme! 

İçkili meyhanelerimiz olsun, kumarı Milli piyango diyerek devlet eliyle oynatalım, görme! 

Ekonomimiz faize dayalı olsun, sen ''Faiz alanlar Allah ve Peygamberine harp açmışlar, onlar kabirlerinden şeytan çarpmış gibi kalkarlar'' deme! 

Devlet işlerimize karışıp ''Kimler Allah'ın indirdikleri ile hükmetmezlerse  kâfirlerin ta kendileridir'' (Maide suresi : 44 ) deme! 

Başta büyük alim Ebu's-Suud Efendi olmak üzere bilginler, ayette geçen hükmetmemeyi inkar manasında almakta ve "Allah'ın hükümlerini hakir ve basit görerek inkar eden kimse, kim olursa olsun dinden çıkar" demektedir. Yani biri kalkıp, kardeşim bu zamanda çöl kanunları ile mi devlet idare edeceğiz diye İslam nizamını küçümser, basite alırsa, ona cehennem yolculuğu gözükmektedir, tövbe etmezse..!

Biz dini sosyal hayatımıza sembolik ritüeller şeklinde bir kültür olarak katalım, yılda iki kez de hediye ettiğin bayramı yapalım, olsun bitsin..!

Uzun yazmak istemiyorum.
Ben de bugün Allah'ın emrettiği gibi bir nizamı uygulayacak kabiliyette Müslümanlar olduğunu pek sanmıyorum ama, sanmamak ayrı şey, İslam'ı olduğu gibi kabul edip, başım gözüm üstüne diyerek imanı kurtararak ölmek ayrı şey. 

Bu noktada bir şeyin de altını çizmeli: Bu satırları yazan da günahkâr ve dini yaşamada eksikli biri.Bundan dolayı da üzgün.Ama çok şükür ki, itikadi, inanç, yani iman noktasında Allah'ın bahtiyar kullarından..En azından İslam'ın ne olup olmadığını, laik eğitimden geçmesine rağmen çok iyi bilen biriyim. Bu, sahih, yani Allah katında geçerli iman için ebedi saadet için çok büyük bir önem taşır. Böyle inan da, sonra nefsine uyup günahların olsa da, günahlarımızı Allah dilerse cezalandırır, dilerse affeder.Ama yanlış ve eksikli inancı kabul etmeyecek haberin olsun!

Son olarak, Peygamber (sav) senin algındaki gibi, sosyal hayata karışmayan, alanı farklı haşa diyanet işleri kurumun başı  ve sınırlı biri değil.

Tam tersine Peygamber; bir devlet, bir rejim, bir sistem kurucusu ve devlet adamı, kurduğu sistemin başkanı, lideri, önderi yöneticisi..

Peygamber dinin kendisi, zira Kur'an O'nun (sav) için ''O kendi heva ve hevesinden söylemez, O (Peygamber) sizin için uyulması ve ardı sıra gidilmesi gereken tek örnek, tek klavuzdur'' buyuruyor. (Necm suresi :3; Ahzab suresi:21)

Hz.İsa (as) getirdiği Müslümanlık ile de karıştırma! Hz.İsa (as) şeriatında dünyaya, devlet işlerine ait hükümler zaten yok gibiydi..Ama son din İslam, senin tuvalete bile hangi ayakla girip çıkacağından, suyu nasıl içeceğine kadar karışmış, kararlaştırmış, ölçülendirmişken hiç devleti başı boş bırakacağını düşünebilir misin..? 
Öyle olsa Peygamberden sonra, devlet idaresinin başına geçen isimlerini duyduğun Hz.Ebubekir, Hz.Ömer, Hz.Osman, Hz.Ali (ra.e) efendilerimiz olmazlardı, hilafetin halifeleri olarak.

Artık lütfen bu konuda bana yazı yazdırma ve uyan!

__________________________________

 http://www.habervaktim.com/yazar/55922/korkunc_bir_sey_oldu%C2%85.html


http://www.diyadinnet.com/YararliBilgiler-385&Bilgi=laiklik-nedir

18 Kasım 2012 Pazar

sahi sen, sevdin mi beni..?


ne kadar sevebilirsin beni..
kim kadar, kimden fazla, kimden az...?
fikrinin önüne geçebilir miyim mesela,
ideolojini silebilir misin benim için?
yoksa, aşk dediğin  o neyse işte, 
aşamaz mı çok şeyi..!
takılır kalır mıyım baraj altında..?
ne kadar sevebildin beni..
kimden az, kimden çok ?
ya kendinden..?
ya da şöyle sorayım aşığım diyen sana,
kafandaki şablona uyduğum sürece mi,
sendeki yerim..?
farklı bakıyorsam senden başka,
senin gördüklerine..
kafa konforun benimle darmadağınıkken,
kalbin sever gibiyken,
benimle misin, ittin mi gönlünden,
sensiz caddelerin kaldırım taşlarına beni..?
sahi sen, sevdin mi beni..?
söyle şimdi sendeki ben, ne durumda..?



16 Kasım 2012 Cuma

Ben Böyle Olmamaliydım



Ben, böyle olmamalıydım.. 
İsmini duyunca, boynum düşmeliydi omzuma. 
İçime bir ateş düşmeliydi 
Ayaklarımın feri kesilmeliydi. 
Kendimden geçmeliydim sonra... 
Adını sayıklamalıydım, adımı unuttuğumda. 
Ama bunu kimse duymamalıydı, 
Seni, mahşere kadar saklamalıydım. 

Ben böyle olmamalıydım.. 
Nisan akşamlarını ıslatırken yağmur 
Bahar, şarkılarını söylerken karanlığa, 
Çalan her kapıya `sensin` diye koşmalıydım.
Gece yıldızlarını serpince göre 
Seni görmek için uyumalıydım.
Ayak sesleri gelmeliydi uzaktan 
Ben hep sana yormalıydım. 
Şarkılar kime söylenirse söylensin, 
Sana diye dinlemeliydim. 
Türküler dolmalıydı odama, 
Ben bir selvi boylu yârdan ayrıldım, deyince bir ses 
Selvi boylu yâr sen olmalıydın. 
Kömür gözlüm ateşine düşeli, 
Senin için söylenmiş söz olmalıydı.
Bir mey yokluğuna ağlamalıydı delice, 
Bir keman, incecik çığlık olmalıydı 
Ama bunu kimse bilmemeliydi, 
Seni mahşere kadar saklamalıydım. 

Böyle olmamalıydım, 
Kelimeler Taif'i taşıyınca kulaklarıma 
Daha yüzüme çarpmadan Taif rüzgarı, 
Taşların izi çıkmalıydı yüzümde. 
Uhud anılırken, dişlerime sızı düşmeliydi. 
Haremde bir ikindi vakti 
Kem gözler çevrilince sana 
Ve vefasız eller uzanınca yakana 
İçim daralmalı, nefesim kesilmeliydi. 
Sen ötelere hazırlanırken, 
Öteler senin için süslenirken, 
Son kez baktığın pencerede hayal edip seni, 
Perdenin son kez kapanması gibi, 
Kapanmalıydı gözlerim. 
Sonra içime doğru gerilip, 
Seni bize lutfedenin ismini haykırıp, 
Allah (c.c.) deyip, 
Düşmeliydim yere. 
Ama bunu kimse bilmemeliydi. 
Seni mahşere kadar saklamıydım. 
Ve mahşer günü... 
Uzaktan seni seyretsem. 
Sana yakın olmak için can atsam. 
Beni engelleseler, 
Sen kim yakınlık kim, deseler. 
Ben ağlamaktan konuşamasam. 
Gözlerini çevirsen bana. 
Benim cennetim bana bakan gözlerindir. 
Ve tebessüm etsen. 
Ama bunu kimse görmese, 
Seni ebede kadar saklasam.


Dursun Ali Erzincanlı