24 Haziran 2013 Pazartesi

Araf...

Durumumu anlatan bir kavram araf...

Aslında arafın çoğulu ve yüksek bir yer demek...Cennetlikler ile cehennemlikler arasında her iki tarafı da gören sur ve bu surda günahları ile sevapları eşit olanların Allah'ın taktir edeceği zamana kadar ikamet edecekleri mekan anlamında olup, bu isimde Kur'an-ı Kerimde sure de vardır.

Allah cümle Müslümanlar gibi beni de ne cehennem ne de araf ehli eylemesin ve bu mübarek zamanlar hürmetine cennetliklerden eylesin lütf-u keremiyle.Amin.

Peki nasıl durumumu anlatan bir kavram oluyor ?
Bu kısmını yazıp yazmamakta tereddüt içindeyim...

Bir örnek: bendenizi dindarlar (!) asla dine yakın, iyi bir dindar olarak göremedikleri gibi; dine yakın olmayanlar da dinci (!) olarak görmekten vazgeçmediler...Hatta bazıları ''romantik dinci'' diye de tanımladılar...Başka dincilerde (!) asla tasvip edemedikleri inançlarıma/fikirlerime sırf işbu romantik/sempatik halim sebebi ile katlanmış oldular...

Annesinin ''aptal'' ilaveli safı olmaktan, bir yanıyla şikayetçi olmamakla birlikte- çünkü ''inanmak'' öyle güzel bir kuvvedir ki, içinde sonsuzluğun mayasını taşır- diğer yanıyla bu insanlara inanışımın bunca yaş ve tecrübeme rağmen el'an zararlarını yaşamaya da devam ediyorum..!

Ne yapayım, kuşkucu yaklaşamıyorum, yalanden nefret ettiğim için, karşımdaki bana yalan söylüyor mu diye süzgeçten geçirmiyorum...Ta ki, karşımdaki beni şüphelenmeye zorlayana kadar. O zaman da değme hafiyeler gibi, anında görüntü.

Yakın bir arkadaşımın bana dediği gibi :''herkesi kendin gibi biliyor ve öyle olmadıklarını görünce de yıkılıyorsun'' Yıkılmasam da, o derin hüsranlı keder, zamanlarımın bir süre rengini değiştirmeye yetiyor....

Araf...

Uzun yıllar yurtdışında yaşadım, oraları hiç bir zaman sevip benimseyemedim, ama bu arada Türkiye'li de olamadım...İşte ilk araf tam da bu şekilde ruhumu, yaşamımı makasla ortadan biçiverdi! Her iki ülke atmosferini tam olarak kavrayamadım, yabancısı gibi kaldım...Gurbet illeri sevemedim, ısınamadım, benimseyemedim..Sanki bu dünyada bir turist gibiyim, hatta uzaylı gibi...

Koşturan, koşuşturan; anlamsız bağırıp yok yere kavga edenleri bir türlü anlayamadım...Sanki ay'da bir evim var, oradan izliyorum kimi zaman şu çok hızla ve kargaşa ile birbirini yiyen insanlığı...

İnsanlar olarak sevgi çiçeklerimiz kurumak üzere ve biz onu sulamıyoruz...İsyan ve nefret çiçekleri sarmış etrafını gönül bahçemizin, kara çalı ya da ayrık otu gibi.

Toplumsal olaylara baktığımızda bu acımasızlığımızı, ölçüsüzlüğümüzü hemen her alanda görmek mümkün.

Laik eğitimin yıllar ötesinden ekilen tohumlarını bu noktada göz ardı edersek, çözümü yanlış adreslerde ararız. Din ayrı devlet ayrı sloganıyla, Allah'a sen devleti nasıl yöneteceğimize karışma şeklinde özetlenecek eğitim ve anlayış; zaman içinde en dindarını bile kapitalist/ seküler anlayışla ticarete ve muamelata sürükledi..!

Yani bu noktada da milletçe araftayız...Ne cami ne kilise misali diyen Hayyam şiiri gibi.
Biraz dinsel (!) motifler ve keskin laikçi, jakoben duruş...

Ve en önemli soru, fıkıh kitaplarında geçen : ''...mülhid kendisini Müslüman sanır.'' kavramı üzerinde okuyucuyu dikkatle araştırmaya ve düşünmeye davet ediyorum.Zira bir kez gelme şansımızın olduğu bu  dünyada Allah'ın kitabında ''...ancak Müslümanlar olarak can verin'' mealindeki müthiş uyarısı karşısında titrememiz gerekir..
Demek ki, kişi kendisini Müslüman zannederken, Allah katında aslında mülhid yani dinden çıkmış bir mürted olabiliyor ve böyle de ölebiliyor! Bundan Allah'a sığınmakla kalmayıp, itikadi açıdan kendimizi yeniden sorgulamamızın önemi araf'ta kalmamak adına, dahası cehennemliklerden olmama sadedinde temel sorumuz ya da sorunumuz olarak güncelliğini korumaktadır !

Bir çok ünlü güncel adamın roman ve kitaplarını okurken, ilmihal ve akaid kitaplarının yanından geçmeyen bizlere, yaklaşan ramazan ayı, bu açıdan değişim ve gelişim adına fırsat olmalıdır.

Son söz: laik fert olarak, ya da sosyalist düşünce yapısı ile Allah katında Müslüman kalınabilir mi ?Hem laikliği savunup (yani Ey Allah, sen oruca, namaza karış ama devletimize, ekonomimize, sosyal hayatımıza karışma demenin, din hukuku ve Allah nezdindeki hükmünün idrakiyle) sonsuz hayatımızı ilgilendiren bu sorunun cevabı ve gereğince cümlemize ''sahih iman'' diliyorum.