26 Aralık 2014 Cuma
Ağlayan taşlar
Aşağıya bir kısmını aldığım yazım,03.06.1996 tarihinde amatör bir dergide yayınlanmıştı.Evi etrafı süpürürken buldum, atmadan bazı beğendiğim paragraflar hürmetine burada saklayayım dedim:
'' Gözden gözyaşı yağmurları,gönül toprağına akmadıkça; o gönül toprağında, ilahi nebatlar, gülistanlıklar yeşerip açamaz...
En son ne zaman ağladınız?
Sakın, bir kaç yıl önce filanca yakınınızın ölümüne ağladığınızı söylemeyiniz !
Ağlayınız, ağlamak için çok sebebimiz var. Çünkü bizler :
'Ana rahminden indik pazara,
Bir kefen aldık döndük mezara...' mısralarındaki oyunu oynamaya gelmiş oyuncularız.
Bu öyle bir rol ki, benim diyen kumarbazın kumarından da büyük bir kumar. Tabiri caizse ebediyet kumarı..!
Olmak ya da olmamak.
Cennette olmak ya da cehennemde kavrulmak ! Bu ne büyük iştir Ya Rab !
El işi yaparken 'Allah' demenin sevabını evladına mahşer günü vermemek için kaçan annenin, her sevabını cennet hesabına yatırma ve 'ateş' endişesidir bu...
Ağlayalım..!
Ağlamak için çok sebebimiz var. Belki bu kadar çok birbirimizle didişmek, birbirimize çalım satmak,edebiyat yapmak için harcayacağımız mesai yerine evde, bir kuytu tenhada, önce kendimiz, ailemiz,sevdiklerimiz,sonra emrimize verilenler için,sonra Müslümanlar ve en nihayet insanlık için ağlayabilseydik, 'sular yükselirdi de belki kurtulurdu gemi...'
Allah (cc) Bakara suresi 74 de mealen şöyle buyuruyor : 'Sonra bunun ardından kalpleriniz yine katılaştı. Şimdi onlar taş gibidir. Yahut daha da katı. Zira taşın öylesi vardır ki; yarılıp ondan su fışkırır.Öylesi de vardır ki, Allah korkusundan yuvarlanır. Allah yaptıklarınızdan asla gafil değildir.'
Allah korkusundan yuvarlanan taşlar...Taşlaşmış kalpler...Daha da katı. Kibir dolu. Rabbinin günde beş kez ezanla huzuruna namaz davetine 'lebbeyk' diyerek koşamayacak kadar ihtiyaçsız bir kalp..!
...........
Düşünmüyoruz ki, ağlayalım.
Peygamberimiz, Sevgilimiz sallallahü aleyhi vesellem'in dar-ı bekayı şereflendirmesinin ardından, Hz.Ömer (ra) gibi cennetle müjdelendiği halde, Efendimizin sır katibi Hz.Huzeyfe (ra)'ye : 'Bende münafık alameti var mı,görüyor musun' diye soracak kadar kendisini, kulluk notu planında kontrole tabi tutmak...
............
Bugün bir cemaatin,bir milletin başında yönetici kadrolarında olanlar,acaba cesaret edebilirler mi 'bende gördüğünüz eksiklikler nelerdir ?' diye sormaya ve bu işte samimi olmaya. O eksikleri yaltaklanmadan,menfaatsizce söyleyecek erleri bulmak da ayrı bir mesele..!
...........
Ağlayalım !
Kendimizi bir matah sanmamıza.Ağlayalım,bulunduğumuz makamın,kulluğun ,ev reisliğinin,cami imamlığının hakkını veremeyişimize..!
..........
Ağlayalım!
Zikirsiz,fikirsiz kuru dal misali kalbimizin taşlardan daha katı oluşuna...Hızla tükenen ömür sermayemize,eskiyen, çizikleri,kırışıklıkları çoğalan yüzümüze, çoğalan günahlarımıza...
Birbirimize merhametsiz,şefkatsiz oluşumuza,gayri müslümce yaşantıya ve adetlerine değer verip özenenelerimize....Oluk oluk akan Müslüman kanına hiç değilse gözyaşlarımızı karıştıramadığımıza..!
.........
Ağlayalım!
Cehennemi söndürecek şeyin iki damla Allah için dökülen gözyaşı olduğunun idrakini içselleştireremeyip; gaflet dolu, birbirine benzer günlerimizi hızla tükettiğimize...
Ağlayalım !
'Gülerek günah işleyen,ağlayarak cehenneme girecektir.' hadisi şerifinin hakikatinden habersiz, kabuktan öz'e inemeyişimize,eşyanın hakikatinin bilgisini ıskalayışımıza, Allah'ı bulamayışımıza,ölüme,kabre...
Ağlayalım!
Sallallahü aleyhi vesellem Efendimizin Gül Cemalini rüyalarımızda göremeyişimize, ve aşksızlığımıza katıla katıla ağlayalım.''
14 Aralık 2014 Pazar
Dilencini boş çevirme...!
Ruhuma her hazanda ''firak'' korkuları düştü.
Gafil kalbimi, elli bahar kokusu diriltemedi!
Senin lütfü keremin olmazsa Ey Muhyi!
Ölümden uyanamadan, ölüm bekler kapımda..!
Onca bahara açmışım gözlerimi,
Onca hazana kapamışım şu kör bendimi.
Bilmek için Seni,bilmeliymişim nefsimi,
Ölümden uyanamadan, ölüm bekler kapımda..!
Ecel ne vakit gelir bilinmez!
Bu yol, aşksız amelsiz gidilmez.
Cemalullah seyri olmadan cennetine sevinilmez.
Ölümden uyanamadan, ölüm bekler kapımda..!
Bir türlü zengin edemedim ruhumu.
Fakrım ve günahımla çaldım kerem kapını.
Sen Allah'sın,bense aciz mahlukun.
Ölümden uyanamadan, ölüm bekler kapımda..!
Verdiklerini geri almayan Rahman'sın.
Alma imanımı, iki cihanda da bana kalsın.
Daha kaç baharım kaldıysa,aşkına boyansın.
Ölümden uyanamadan, ölüm bekler kapımda..!
Ümidim sermayemdir,dilencini boş çevirme.
Pişmanım,günahlarımı dile düşürme.
Murad kulunu siyah ateşlerde eritme!
Ölümden uyanamadan, ölüm bekler kapımda..!
12 Aralık 2014 Cuma
bekleyince ölüm bile uzaktır insana...
Zordur beklemek...
Bir de bekleyecek bir şeyi olmayanlar için zordan da zor...
''- Benim var, ölüm...'' diyeceksin..!
Anlıyorum seni desem de, ne anladığımı merak edeceksin.
Emin olmak isteyeceksin.
Ah ! Gözlerimi görmen gerek..!
Ama ben anlıyorum inan ki...
Yağmur yağdığı zaman,
Yağmurun rahmetiyle okunan ezanlardaki duygularını...
Umutsuzca penceredeki yansımana bakıp,
Harcanan ömrüne kendi duyacağın şekilde hayıflanmanı.
İç çekişlerini...
Yaşarken evini,yüreğini mezara çevirme yine de.
Yaradan gücenir,unutma..!
Zordur beklemek...
Beklemek zordur, öyle zor ki;
Bekleyince ölüm bile uzaktır insana...
5 Aralık 2014 Cuma
Hayvanlara merhamet
Güzel dinimiz, Sevgili Peygamberimizin (sav) nur şahsiyetinde ''Alemlere Rahmet'' olarak her can taşıyana değerini,hakkını vermiştir.Nasıl ki Allah'ın Rahman sıfatı kendisine iman etmeyenleri de bu dünyada nimetlendiriyorsa, aynen bunun benzeri olarak, Sevgilimiz,Peygamberimiz,Örneğimiz,Önderimiz,Özlemimiz- sallallahü aleyhi vesellem-in mukaddes hayatlarında hayvanların da çok özel ve güzel bir yerinin olduğunu gözlemleriz.
Uzun bir yazı konusu olmasına rağmen fazla yorumlara girmeden, bahsettiğim kitaptan (Kütüb-i Sitte.cilt:7/267-291 arası) hadis-i şerifleri,seçmeleri sizlerle paylaşmak istiyorum:
''Bir adam yolda yürürken susadı (başka hadis-i şerifte de kötü yoldaki bir kadın)...derken bir kuyuya rastladı. İçine inip susuzluğunu giderdi. Çıkınca susuzluktan soluyup toprağı yemekte olan bir köpek gördü. Adam kendi kendine 'bu köpek benim gibi susamış' deyip tekrar kuyuya inip mestini su ile doldurup,ağzıyla tutup dışarı çıktı ve köpeği suladı. Allah onun bu davranışından memnun kaldı ve günahlarını affetti.''
'' Bir kadın, eve hapsettiği bir kedi yüzünden cehenneme gitti. Kediyi hapsederek yiyecek vermemiş, yeryüzünün haşeratından yemeye de salmamıştı.''
'' Peygamberimiz (sav) bir bahçeye girmişti. Orada bir deve vardı ve Sevgili Peygamberimizi görünce inledi ve gözlerinden yaşlar aktı. Aleyhissalatü vesselam Efendimiz deveye yaklaştı ve göz yaşlarını sildi. hayvan sakinleşti. 'Bu devenin sahibi kim?' diye sorarak ilgi gösterdi. Ensar'dan bir genç : 'o bana aittir ey Allah'ın Resulü' deyip ortaya çıkınca Hz.Peygamber onu payladı :
' Allah'ın sana mülk kıldığı bu deve hakkında Allah'tan korkmuyor musun ? Bak! Bu bana şikayette bulundu. Sen bunu acıktırıyor ve fazla çalıştırarak da yoruyormuşsun.''
Sevgilimizin aleyhissalatü vesselam şefkatini,kuşatıcı merhametini görüyor musunuz ? O'nun güzel ahlakı ve mucizelerinden...Yine at,deve gibi hayvanların üzerinde karşılıklı sohbeti yasaklayan da O'dur. Bunun hayvanlara lüzumsuz yorgunluk olacağı endişesi...
Yine yuvadan yavru kuş almayı, karınca yuvası yakmayı ve açık arazide delik,çukur yerlere küçük abdest yapmayı yasaklayan da bu güzel merhamettir.
Kur'an- Kerim'de de 16 farklı hayvan isminin ve bazı hayvanların da sure adı olacak kadar önem verildiği ve tüm canlıların da ''birer ümmet'' olarak değer taşıdığı kaydını görüyoruz.
''Merhametli olanlara Rahman (olan Allah) merhamet eder. Yerde olanlara merhametli olun ki, gökte olanlar da size rahmet etsinler.'' Alimlerimiz, yerde olanlar cümlesinden, Müslüman,kafir,hayvan-bitki her çeşit canlıdır; gökte olanlar ise bizlere dua eden meleklerdir diye açıklama yapmışlardır.
Bu hadislerden her canlının hayat hakkı olduğu, asla işkence yapılamayacağı,öldürülmesi gerekenlerin de eziyetsiz öldürülmesinin şart olduğu,yavrularının anne üzerindeki hakları, fazla yük vurulmaması,gıdaların tam ve zamanında verilmesi,temizlik ve bakım, yaratılışları dışında kullanmamak...gibi kaideler dinimizde büyük yer tuttuğu için söz gelimi Osmanlı'da hayvanlar için; Makamı Meşihatca, Kitabun Nafakat namıyle özel kanunnameler,yasalar vardı.
Dünyada insan hakları yokken O aleyhissalatü vesselam 14 asır önce hayvanların da haklarının olduğunu insanlığa öğretendir.
Hz.Enes (ra) gibi Peygamber aleyhissalatü vesselam'ın yakınında olan bir sahabi şöyle der:
''Bir yerde mola verince,hayvanlarımızın istirahatını (gıdalarını) sağlayıncaya kadar ibadet etmezdik.''
Yine bahsettiğim kitapta şu olay da muazzam altı çizilesi :
Süt veren hayvan sağımı konusunda Örneğimiz aleyhissalatü vesselam yaşı kadına bakın ne buyuruyor :
'' Oğullarına emret,tırnaklarını kessinler,böylece sağdıkları zaman hayvanları incitmemiş, memelerini kanatmamış olurlar.Yine oğullarına emret ki, yavruların gıdalarını iyi yapsınlar.''
Ey benim güzeller güzeli Peygamberim ! Onlar seninle yaşadılar ve bu engin şefkatini gördükleri için Anam babam sana feda olsun dediler, aşkla...
Yine kitaptan : ''Nebi aleyhissalatü vesselam, hayvanlara işkence yapanlara lanet etti ''
Öyle ki, yüze vurmak yalnızca insan için değil, hayvanlar için bile yasaklanmıştır.Artık dileyen bu riski göze alıp horoz dövüştürsün, hayvaları aç bırakıp eziyet etsin..!Söz konusu olan Peygamber laneti !
Yine hayvan kesmek için yatırıp,hayvanın gözü önünde bıçağını bileyen birini gördüğünde : ''Sen onu iki kez mi öldürmek istiyorsun ? Niye hayvancağızı yatırmadan önce bıçağını bilemedin ? '' diye ikazları bu merhametin, alemlere olan şefkatinin örneklerindendir.
Düşman eline geçecek diye hayvanların boş yere öldürülmesini, hayvanlara kızıp laneti de yasaklayan aleyhissalatü vesselam efendimiz; ''Haksız yere bir serçenin ya da en küçük bir canlının öldürülmesine'' izin vermemiştir.Hayvana sözlü hakaret bile yasakken, ya insanın insana hakareti..?
At da aleyhissalatü vesselam Efendimizin çok sevdiği hayvanlardan olup, atı alnından ve sağrısından okşadığı, develeri ve küçük keçi ve koyunları okşadıkları;abdest alacakken abdest suyundan içen kedinin su içmesini bekleyip, aynı sudan abdest almakta bir beis görmediğinde soranlara;(su necis olmadı) ''kedi aile efradındandır,hiç bir şeyi kirletmez'' buyurmuştur. Bugünkü tıbbın asırlar sonra tespitidir ki, kedinin ağzında mikrop kırıcı özellik vardır. Ev içinde istenmeyen hayvanların başında köpek gelmektedir.Köpeklere ancak bahçeli evlerde,eve sokmaksızın bekçilik amacı ve av için izin vardır.
Çocukların kuş beslemesi, ruhları için sağlıklı bulunmuş ve kuşu ölen bir çocuğu aleyhissalatü vesselam Efendimiz bizzat teselli etmiş; kişinin, kedi, kuş,horoz cinsi hayvan edinmesini doğal bulmuşlardır.
İhtiyaç dışında avlanmayı ise onaylamamışlardır.
''Alemlere Rahmet'' olarak gönderilen Sevgilimiz -aleyhissalatü vesselam- özetlerle görüldüğü gibi hayvanlar alemine de rahmettir. Şehirleri bile incitmek istemeyen, yaratılmış ne varsa onların hayrı için nefes alan Sevgili Peygamberimiz-aleyhissalatü vesselamı- ne kadar az tanıdığımızın utancından gafil, elimizde hep şu bilinen yazarların ahiretimize zerre faydası olmayan romanları, kitapları ile zaman israfında ömür tükettiğimizi bir anlayabilsek, O'nu -aleyhissalatü vesselam- ve getirdiği dinimizi tanımaya,anlamaya ve yaşamaya azmederdik.
Uzun bir yazı konusu olmasına rağmen fazla yorumlara girmeden, bahsettiğim kitaptan (Kütüb-i Sitte.cilt:7/267-291 arası) hadis-i şerifleri,seçmeleri sizlerle paylaşmak istiyorum:
''Bir adam yolda yürürken susadı (başka hadis-i şerifte de kötü yoldaki bir kadın)...derken bir kuyuya rastladı. İçine inip susuzluğunu giderdi. Çıkınca susuzluktan soluyup toprağı yemekte olan bir köpek gördü. Adam kendi kendine 'bu köpek benim gibi susamış' deyip tekrar kuyuya inip mestini su ile doldurup,ağzıyla tutup dışarı çıktı ve köpeği suladı. Allah onun bu davranışından memnun kaldı ve günahlarını affetti.''
'' Bir kadın, eve hapsettiği bir kedi yüzünden cehenneme gitti. Kediyi hapsederek yiyecek vermemiş, yeryüzünün haşeratından yemeye de salmamıştı.''
'' Peygamberimiz (sav) bir bahçeye girmişti. Orada bir deve vardı ve Sevgili Peygamberimizi görünce inledi ve gözlerinden yaşlar aktı. Aleyhissalatü vesselam Efendimiz deveye yaklaştı ve göz yaşlarını sildi. hayvan sakinleşti. 'Bu devenin sahibi kim?' diye sorarak ilgi gösterdi. Ensar'dan bir genç : 'o bana aittir ey Allah'ın Resulü' deyip ortaya çıkınca Hz.Peygamber onu payladı :
' Allah'ın sana mülk kıldığı bu deve hakkında Allah'tan korkmuyor musun ? Bak! Bu bana şikayette bulundu. Sen bunu acıktırıyor ve fazla çalıştırarak da yoruyormuşsun.''
Sevgilimizin aleyhissalatü vesselam şefkatini,kuşatıcı merhametini görüyor musunuz ? O'nun güzel ahlakı ve mucizelerinden...Yine at,deve gibi hayvanların üzerinde karşılıklı sohbeti yasaklayan da O'dur. Bunun hayvanlara lüzumsuz yorgunluk olacağı endişesi...
Yine yuvadan yavru kuş almayı, karınca yuvası yakmayı ve açık arazide delik,çukur yerlere küçük abdest yapmayı yasaklayan da bu güzel merhamettir.
Kur'an- Kerim'de de 16 farklı hayvan isminin ve bazı hayvanların da sure adı olacak kadar önem verildiği ve tüm canlıların da ''birer ümmet'' olarak değer taşıdığı kaydını görüyoruz.
''Merhametli olanlara Rahman (olan Allah) merhamet eder. Yerde olanlara merhametli olun ki, gökte olanlar da size rahmet etsinler.'' Alimlerimiz, yerde olanlar cümlesinden, Müslüman,kafir,hayvan-bitki her çeşit canlıdır; gökte olanlar ise bizlere dua eden meleklerdir diye açıklama yapmışlardır.
Bu hadislerden her canlının hayat hakkı olduğu, asla işkence yapılamayacağı,öldürülmesi gerekenlerin de eziyetsiz öldürülmesinin şart olduğu,yavrularının anne üzerindeki hakları, fazla yük vurulmaması,gıdaların tam ve zamanında verilmesi,temizlik ve bakım, yaratılışları dışında kullanmamak...gibi kaideler dinimizde büyük yer tuttuğu için söz gelimi Osmanlı'da hayvanlar için; Makamı Meşihatca, Kitabun Nafakat namıyle özel kanunnameler,yasalar vardı.
Dünyada insan hakları yokken O aleyhissalatü vesselam 14 asır önce hayvanların da haklarının olduğunu insanlığa öğretendir.
Hz.Enes (ra) gibi Peygamber aleyhissalatü vesselam'ın yakınında olan bir sahabi şöyle der:
''Bir yerde mola verince,hayvanlarımızın istirahatını (gıdalarını) sağlayıncaya kadar ibadet etmezdik.''
Yine bahsettiğim kitapta şu olay da muazzam altı çizilesi :
Süt veren hayvan sağımı konusunda Örneğimiz aleyhissalatü vesselam yaşı kadına bakın ne buyuruyor :
'' Oğullarına emret,tırnaklarını kessinler,böylece sağdıkları zaman hayvanları incitmemiş, memelerini kanatmamış olurlar.Yine oğullarına emret ki, yavruların gıdalarını iyi yapsınlar.''
Ey benim güzeller güzeli Peygamberim ! Onlar seninle yaşadılar ve bu engin şefkatini gördükleri için Anam babam sana feda olsun dediler, aşkla...
Yine kitaptan : ''Nebi aleyhissalatü vesselam, hayvanlara işkence yapanlara lanet etti ''
Öyle ki, yüze vurmak yalnızca insan için değil, hayvanlar için bile yasaklanmıştır.Artık dileyen bu riski göze alıp horoz dövüştürsün, hayvaları aç bırakıp eziyet etsin..!Söz konusu olan Peygamber laneti !
Yine hayvan kesmek için yatırıp,hayvanın gözü önünde bıçağını bileyen birini gördüğünde : ''Sen onu iki kez mi öldürmek istiyorsun ? Niye hayvancağızı yatırmadan önce bıçağını bilemedin ? '' diye ikazları bu merhametin, alemlere olan şefkatinin örneklerindendir.
Düşman eline geçecek diye hayvanların boş yere öldürülmesini, hayvanlara kızıp laneti de yasaklayan aleyhissalatü vesselam efendimiz; ''Haksız yere bir serçenin ya da en küçük bir canlının öldürülmesine'' izin vermemiştir.Hayvana sözlü hakaret bile yasakken, ya insanın insana hakareti..?
At da aleyhissalatü vesselam Efendimizin çok sevdiği hayvanlardan olup, atı alnından ve sağrısından okşadığı, develeri ve küçük keçi ve koyunları okşadıkları;abdest alacakken abdest suyundan içen kedinin su içmesini bekleyip, aynı sudan abdest almakta bir beis görmediğinde soranlara;(su necis olmadı) ''kedi aile efradındandır,hiç bir şeyi kirletmez'' buyurmuştur. Bugünkü tıbbın asırlar sonra tespitidir ki, kedinin ağzında mikrop kırıcı özellik vardır. Ev içinde istenmeyen hayvanların başında köpek gelmektedir.Köpeklere ancak bahçeli evlerde,eve sokmaksızın bekçilik amacı ve av için izin vardır.
Çocukların kuş beslemesi, ruhları için sağlıklı bulunmuş ve kuşu ölen bir çocuğu aleyhissalatü vesselam Efendimiz bizzat teselli etmiş; kişinin, kedi, kuş,horoz cinsi hayvan edinmesini doğal bulmuşlardır.
İhtiyaç dışında avlanmayı ise onaylamamışlardır.
''Alemlere Rahmet'' olarak gönderilen Sevgilimiz -aleyhissalatü vesselam- özetlerle görüldüğü gibi hayvanlar alemine de rahmettir. Şehirleri bile incitmek istemeyen, yaratılmış ne varsa onların hayrı için nefes alan Sevgili Peygamberimiz-aleyhissalatü vesselamı- ne kadar az tanıdığımızın utancından gafil, elimizde hep şu bilinen yazarların ahiretimize zerre faydası olmayan romanları, kitapları ile zaman israfında ömür tükettiğimizi bir anlayabilsek, O'nu -aleyhissalatü vesselam- ve getirdiği dinimizi tanımaya,anlamaya ve yaşamaya azmederdik.
3 Aralık 2014 Çarşamba
kerem eyleyip bir lahza bakıversen...
Sözlerimi verdim yele,
Tavafından dönmediler...
Gözlerimi seline.
Adına tomurcuk tomurcuk yeşerdiler.
Ömrümü bir emele,
İdealim oldun,sevgilim ol, aşkım ol...
Sen varken söz de,şiir de kekeme..!
Kerem eyleyip bir lahza bakıversen şu aciz bendene,
Erişirdim en büyük sevince...
27 Kasım 2014 Perşembe
Sustuğum ne çok şeysin sen
''Sustuğum ne çok şeysin sen...''
Boğazımda düğüm düğüm hecesin sen...
Gecelerimde yastığa dökülürken
Hasretlerce kıvrandığımsın sen...
20 Kasım 2014 Perşembe
Dua üzerine bir kaç not
Dua üzerine yerli yabancı pek çok kalem kitaplar yazmıştır. Bazılarını okumuştum.
Bahsettiğim gibi merhum Prof.İbrahim Canan hocanın Kütib-i Sitte Muhtasarı adlı eserini okumamı günlük olarak okumayı sürdüyorum.
Dua bahsine gelince, yakın çevreme nasıl dua ettiklerini sordum.
Ve onlara verdiğim ve naklettiğim bilgilerin özetini sizlerle de paylaşmanın faydalı olacağını düşündüm. Zira bildiğiklerimizi, başkalarının da bildiği zannı yanıltıcı oluyor ve bize göre basit ya da zaten bilinmesi zaruri gelen bilgiler, başkaları için hiç duyulmamış ve meçhul olabiliyor.İşte kitaptan özet bir kaç not :
* Bir adam dua eder, Aleyhissalatü Vcsselam Efendimiz, adam için ''acele etti'' buyurup o kişiyi çağırarak : '' Biriniz dua ederken, Allah-u Tealaya hamd-ü sena ederek başlasın, sonra Hz.Peygambere Aleyhissalatü Vcsselam, salat okusun (yani en azından Allahümme salli ala seyyidina Muhammed desin) sonra da dileğini istesin'' buyurdu. (C.6.sh: 533)
* Bir başka nakilde de duanın Allah'a hamd, sonra Peygambere salavat'dan sonra yapılıp,(istenilen şeyler istendikten sonra) yine Aleyhissalatü Vcsselam Efendimiz'e salat ile bitirilmesi tavsiye edilmektedir.
* Eskiler mektup yazarken, sohbete başlarken besmele,hamdele,salvele şeklinde özetlenen edebe son derece riayet ederlermiş.
* Dua eden kişin elbise, eşya ve yediklerinin mutlaka helal olması gerektiği gibi meselelere girmiyorum.
* Allah'ım şu şeyi bana ''dilersen ver'' demenin de hoş bir tavır olmadığı aynı kitapta kaydedilerek bunun kibir gibi bir kapıyı açacağı, duada ısrarlı olmanın hatta hadisle sabit en küçük bir ihtiyacı bile (ayakkabının bağı...) Allah-u Tealadan istemek gerektiği izah edilmektedir. (Hakkımda hayırlıysa ya da hayırlı eyle denilebilir)
* Dua bitiminde ''amin'' ile noktalamak.
* Günahların çokluğu kişiyi dua etme konusunda ümitsiz etmemelidir. Şeytan bile ilahi rahmetten kovulduğu halde dua ederek kıyamete kadar Allah'dan mühlet istemiş ve duası kabul gördüğüne göre; biz iman eden kusuru çok kulların, ümidi de çok olmalıdır. (sh:540)
* ''Ya zel celali vel ikram'' gibi, Allah'ı güzel isim ve sıfatlarıyla överek dua etmenin önemi.
* Duaya Allah'ın mutlaka icabet verdiği. Ya isteneni dünyada verdiği, ya da kul için hayırlı olmayacağından yerine sevap, ya da günah silinmesi, ya da cennette derece...Ama mutlaka bir cevap verildiğinden şüphe duymamak.
* Allah Teala kendisinden istemeyene gadap eder. (Tirmizi)
* Dua ibadetin,kulluğun özü aslıdır. Aczi, kulluğu zayıflığı idrak ile el açıp, gönülden itiraftır.
* Aleyhissalatü Vcsselam Efendimiz buyurdu : ''Kime dua kapısı açılmışsa,ona rahmet kapıları açılmış demektir....Kazayı (kader) sadece dua (ve sadaka) geri çevirebilir...'' (özetle sh: 514)
Süslü kelimeler seçimine gayret etmeden, samimi gözyaşlarıyla yıkanmış dualarda buluşmak dileğiyle, bereketli cum'alar olsun inşallah.
Bahsettiğim gibi merhum Prof.İbrahim Canan hocanın Kütib-i Sitte Muhtasarı adlı eserini okumamı günlük olarak okumayı sürdüyorum.
Dua bahsine gelince, yakın çevreme nasıl dua ettiklerini sordum.
Ve onlara verdiğim ve naklettiğim bilgilerin özetini sizlerle de paylaşmanın faydalı olacağını düşündüm. Zira bildiğiklerimizi, başkalarının da bildiği zannı yanıltıcı oluyor ve bize göre basit ya da zaten bilinmesi zaruri gelen bilgiler, başkaları için hiç duyulmamış ve meçhul olabiliyor.İşte kitaptan özet bir kaç not :
* Bir adam dua eder, Aleyhissalatü Vcsselam Efendimiz, adam için ''acele etti'' buyurup o kişiyi çağırarak : '' Biriniz dua ederken, Allah-u Tealaya hamd-ü sena ederek başlasın, sonra Hz.Peygambere Aleyhissalatü Vcsselam, salat okusun (yani en azından Allahümme salli ala seyyidina Muhammed desin) sonra da dileğini istesin'' buyurdu. (C.6.sh: 533)
* Bir başka nakilde de duanın Allah'a hamd, sonra Peygambere salavat'dan sonra yapılıp,(istenilen şeyler istendikten sonra) yine Aleyhissalatü Vcsselam Efendimiz'e salat ile bitirilmesi tavsiye edilmektedir.
* Eskiler mektup yazarken, sohbete başlarken besmele,hamdele,salvele şeklinde özetlenen edebe son derece riayet ederlermiş.
* Dua eden kişin elbise, eşya ve yediklerinin mutlaka helal olması gerektiği gibi meselelere girmiyorum.
* Allah'ım şu şeyi bana ''dilersen ver'' demenin de hoş bir tavır olmadığı aynı kitapta kaydedilerek bunun kibir gibi bir kapıyı açacağı, duada ısrarlı olmanın hatta hadisle sabit en küçük bir ihtiyacı bile (ayakkabının bağı...) Allah-u Tealadan istemek gerektiği izah edilmektedir. (Hakkımda hayırlıysa ya da hayırlı eyle denilebilir)
* Dua bitiminde ''amin'' ile noktalamak.
* Günahların çokluğu kişiyi dua etme konusunda ümitsiz etmemelidir. Şeytan bile ilahi rahmetten kovulduğu halde dua ederek kıyamete kadar Allah'dan mühlet istemiş ve duası kabul gördüğüne göre; biz iman eden kusuru çok kulların, ümidi de çok olmalıdır. (sh:540)
* ''Ya zel celali vel ikram'' gibi, Allah'ı güzel isim ve sıfatlarıyla överek dua etmenin önemi.
* Duaya Allah'ın mutlaka icabet verdiği. Ya isteneni dünyada verdiği, ya da kul için hayırlı olmayacağından yerine sevap, ya da günah silinmesi, ya da cennette derece...Ama mutlaka bir cevap verildiğinden şüphe duymamak.
* Allah Teala kendisinden istemeyene gadap eder. (Tirmizi)
* Dua ibadetin,kulluğun özü aslıdır. Aczi, kulluğu zayıflığı idrak ile el açıp, gönülden itiraftır.
* Aleyhissalatü Vcsselam Efendimiz buyurdu : ''Kime dua kapısı açılmışsa,ona rahmet kapıları açılmış demektir....Kazayı (kader) sadece dua (ve sadaka) geri çevirebilir...'' (özetle sh: 514)
Süslü kelimeler seçimine gayret etmeden, samimi gözyaşlarıyla yıkanmış dualarda buluşmak dileğiyle, bereketli cum'alar olsun inşallah.
14 Kasım 2014 Cuma
Kendimizle barışık olmak
Zaman azlığından yine acele bir yazı olacak.
Çok popüler, modası geçmeyen deyimlerimizdendir:
Kendinle barışık olmak...
Ne demek kişinin kendisi ve dolayısıyla dünya ile barışık olması (böyle anlaşılıyor) ?
Bu anlayışta olanlar 1- Kendileri 2- Çevreleri, yaşamlarıyla; barışık geçimli insan tipini algımıza sunuyor, işliyorlar.
Bence yukarıdaki maddeler eksik. Ya Yaratıcı ? Allah ile barışıklıklığımız, diyaloglarımız ?
Maneviyatla barışık ve manen zengin olmayan biri, maddeten ne kadar varlığın şu dünyadaki emanetçisi olsa da, fakirdir.
Peygamber sallallahü aleyhi vesellem Efendimizin arkadaşları, birbirlerine ''nasılsın'' diye sorduklarında, bizim gibi adet yerini bulsun kabilinden sormazlardı. ''Hal'' hatır sorarken, gözlerinin derinliklerine bakarak, Allah ile ''halin'' nasıl, kulluk yolunda gidişatın iyi mi, kalbine ait maneviyat ne alemde; tarzında sorar; ayrılırken de Asr suresini okurlardı.
Bendenizin, şahsen, daimi bir şekilde kendimle barışık olduğum görülmemiştir. Belki ömürde kısa ve geçici ''anlar''... Ne zamanki, ölüm meleği bana korkutucu bir surette gelmez, ruhumu alırken cenneti de gösterir, kabirde Sevgili Peygamberimi hürmetle zikrederim, işte o zaman kendimle barışık, sağımda açılan pencereden gideceğim yeri huzurla seyre dalar,şükre gark olurum.
Günahlara dalmış ve Allah'a isyan eden biri, sonra nasıl kendisi ile barışık olur buna hiç aklım ermez.
Felix Culpa, mesut, mutlu suç...İnsan idrakiyle, kendi vicdanını nereye kadar bastırıp, onun ve günah işleyeceği zaman alnın hizasında kanat çırpan meleğinin ''dur yapma,bu günah'' seslenişini duymayabilir ve kendisinden memnun, barışık olduğu vehmiyle, kendisini aldatarak, bizzat kendisinin katili olabilir.
Bugün ülkemizde, batıdaki hastalıkların,buhranların, psikolojik hastalıkların aynısı varsa ve artmaktaysa, bu, gerek fert planında, gerekse cemiyet planında Allah ile barışık olmayışımızdan ve yanlış reçetelerle, çıkmaz sokaklarda oyalandığımızdandır.
Benim kendimle barışık, kendimden razı ve memnun olmamın yolu, maneviyatımla, dinimle, Allah'ımla barışık, sürekli bir diyalog ve etkileşim içinde olmama bağlıdır. Bu birincil, hayati temel varsa, kişi o zaman ailesiyle, çevresiyle,ülkesiyle,kısaca yaşamla barışık ve huzurlu olabilir.
Bunun dışındaki her oluşum, her görünen tablo, sahtedir, geçicidir, aldatıcıdır ve bu tür insanların iç dünyaları dışlarının aksine haraptır. Gayesiz,amaçsız boşlukta bir yaşam biçimi.
Vehb bin Münebbih Hazretleri :
''Kulun bir saat kendisini kınayıp azarlaması, yetmiş senelik nafile ibadetten
onun için daha hayırlıdır.''demiştir.
Ya bir ömür kendisiyle barışık olmayanlar..?
Hayat iman ve bu iman uğrunda mücadele,mücahede ve cihattır. Nefs dediğimiz egomuz,çevre putları,ideoloji ve izm'ler... Hepsi kendimizle barışık yani kendi özümüzdeki bize şah damarımızdan da yakın olan ALLAH ile barışık olmamıza engel, modernizmin seküler dayatmaları, beyin yıkama vasıtaları,perdelerdir.
Aslen Allah ile barışık,O'nun rızasına giden caddede yürüyor olmak bile bu barışıklığın tamamını sunmamalı insana; yukarıda da dediğimiz gibi kabre varana dek.(Otokonrol)
Kulluk planında, hep daha iyi olabilme savaşımını yapan bir insan, kendisi ile hem barışık hem de (nefsi ile) savaş halinde olacaktır.
Bir veli buyurur:
- Dünyada bir şeyi arayana şaşarım; nedir o diye soranlara:
- Rahatlık (mutluluk) der...
Huzur ve rahata, cennetlerde erişmek duasıyla Cum'amız bereketli olsun inşallah.
11 Kasım 2014 Salı
Allah rahatlık versin Annem
Gözler; en iyi gözler konuşur.
Hiç bir lisan, hiç bir şair ve edip, gözler kadar mahir olup, meramını anlatamaz.
Dil, gözleri görebilseydi; konuşmaktan utanır; donar kalır,kabiliyetini unuturdu.
Ayrılırken göz göze geldik.
Rahmet gibi, aynı anda gözlerimizde yağmur bulutları.
Süzülmesin diye gayretli bir tebessüm.
Yürekten, öyle tatlı şeyler söyledi ki, kurşun olsam, altın olsam, erirdim. Ama adına insan denen bir canlıydım, eriyemedim, sadece hüzzam makamında hüzün nehirlerinde yıkandım.
İki elimle, gözlerine ve yüzüne bakarak; veda busesi gibi, binler kokulu buse kondurdum o nur çehresine.
Sabaha çıkarsam, sabaha çıkarsa; tekrar tekrar görmek için dua ederek; olur da göremezsem diye yüzünü okşayarak ve tekrar öperek:
- Allah rahatlık versin, iyi geceler annem, diyerek yanından ayrıldı bedenim.
5 Kasım 2014 Çarşamba
2 Kasım 2014 Pazar
her nefeste nefeslerim azalıyor...
Her nefeste,nefeslerim azalıyor...
Ben azalıyorum,
Ben toprağa akıyorum!
Sağanak yağmurlarda yıkanıyorum!
Sonra, dikili bir mezar taşı oluyorum!
Her nefeste senden uzaklaşıyorum!
Ve her nefeste ölüme koşuyorum!
Artık, sen, nefesim olamıyorsun!
Yalnızca ardımdan bakıyor,
Tutamıyorsun...
Her nefeste ölüyorum...
Her nefeste daha çok özlüyorum...
31 Ekim 2014 Cuma
Kasîde-i Muhammediyye (sav)
Mevlana Halid-i Bağdadî (ks) hazretlerinin, Medîne-i Münevvere'ye kavuştuğu zaman, Fârisî olarak yazdığı ''Kasîde-i Muhammediyye'' (sav)'den bir bölümü ruhlarımıza şifa ve son nefes dermanı olması niyetiyle sunuyorum :
“Gül, rûy-i Muhammed’e gıpta eder ( aleyhisselâm ).
Kokumu, O’nun terinden aldım der...
Ey güzeller güzeli, beni sevdanla yaktın.
Görmüyor birşey gözüm, her an hülyanla aklım!
Sen “Kabe Kavseyn” şahı, ben ise azgın köle,
Sana konuk olmayı, nasıl söyler bu şaşkın?
Acıyıp bir bakınca, ölü kalpler dirilttin,
Sonsuz merhametine sığınıp, kapın çaldım.
İyilik kaynağısın, dermanlar deryâsısın.
Bir damla lütf et bana, derde devasız kaldım!
Herkes gelir Mekke’ye, Kâ’be, Safa, Merve’ye,
Ben ise senin için, dağlar tepeler aştım.
Dün gece, bir rü’yâda, göklere değdi başım,
Kapındaki uşaklar, enseme bastı sandım.
Ey Câmî hazretleri, sevgilimin bülbülü!
Şiirlerin arasından, şu beyti seçtim aldım:
“Dili aşağı sarkık, uyuz köpekler gibi,
Bir damlacık umarak, ihsân deryana vardım.”
Ey günahlılar sığınağı, sana sığınmağa geldim.
Çok kabahatler işledim, sana yalvarmağa geldim!
Karanlık yerlere saptım, bataklıklara saplandım,
Doğru yolu aydınlatan, ışık kaynağına geldim.
Çıkacak bir canım kaldı, ey bütün canların canı.
Uygun olur mu söylemek, canımı fedaya geldim.
Dertlilere tabipsin, ben ise gönül hastası,
Kalp yarama deva için, kapını çalmağa geldim.
Cömertlerin kapısına, bir şey götürmek hatadır.
Basmakla şeref verdiğin, toprağı öpmeye geldim.
Günahlarım çok, dağ gibi, yüzüm kara, katran gibi,
Bu yükten ve siyahlıktan tamam kurtulmaya geldim.
Temizler elbet hepsini, ihsân deryandan bir damla,
Gerçi yüzüm gibi kara, amel defterimle geldim.
Kapına yüz sürebilsem, ey canımdan azîz cânân!
Su ile olmayan işler, hâsıl olur o topraktan!”
“Gül, rûy-i Muhammed’e gıpta eder ( aleyhisselâm ).
Kokumu, O’nun terinden aldım der...
Ey güzeller güzeli, beni sevdanla yaktın.
Görmüyor birşey gözüm, her an hülyanla aklım!
Sen “Kabe Kavseyn” şahı, ben ise azgın köle,
Sana konuk olmayı, nasıl söyler bu şaşkın?
Acıyıp bir bakınca, ölü kalpler dirilttin,
Sonsuz merhametine sığınıp, kapın çaldım.
İyilik kaynağısın, dermanlar deryâsısın.
Bir damla lütf et bana, derde devasız kaldım!
Herkes gelir Mekke’ye, Kâ’be, Safa, Merve’ye,
Ben ise senin için, dağlar tepeler aştım.
Dün gece, bir rü’yâda, göklere değdi başım,
Kapındaki uşaklar, enseme bastı sandım.
Ey Câmî hazretleri, sevgilimin bülbülü!
Şiirlerin arasından, şu beyti seçtim aldım:
“Dili aşağı sarkık, uyuz köpekler gibi,
Bir damlacık umarak, ihsân deryana vardım.”
Ey günahlılar sığınağı, sana sığınmağa geldim.
Çok kabahatler işledim, sana yalvarmağa geldim!
Karanlık yerlere saptım, bataklıklara saplandım,
Doğru yolu aydınlatan, ışık kaynağına geldim.
Çıkacak bir canım kaldı, ey bütün canların canı.
Uygun olur mu söylemek, canımı fedaya geldim.
Dertlilere tabipsin, ben ise gönül hastası,
Kalp yarama deva için, kapını çalmağa geldim.
Cömertlerin kapısına, bir şey götürmek hatadır.
Basmakla şeref verdiğin, toprağı öpmeye geldim.
Günahlarım çok, dağ gibi, yüzüm kara, katran gibi,
Bu yükten ve siyahlıktan tamam kurtulmaya geldim.
Temizler elbet hepsini, ihsân deryandan bir damla,
Gerçi yüzüm gibi kara, amel defterimle geldim.
Kapına yüz sürebilsem, ey canımdan azîz cânân!
Su ile olmayan işler, hâsıl olur o topraktan!”
29 Ekim 2014 Çarşamba
ellerin
Karşımda duruyorsan,
Bana bakmasan da, gözlerinde;
Sınırlarıma girdiysen eğer; ellerinde,
Yaşarım seni...
Ruh; seste, gözlerde ve ellerdedir.
Özel sesli ve güzel gözlü kadınları keşfetmek zor değildir.
Senin ellerinde gizli, ruhunun gizemi.
Acemiliklerin, sevilerin ve söyleyemediklerinle,
Sanki ruhumun sokaklarında raks ediyorsun.
Ben piyano, sen usta bir piyanist gibi,
Tuşluyorsun ne kadar zayıflarım varsa...
Vuruyorsun tam ortasından sevgiye aç muhtaçlıklarımın,
Dokunduğun tenim mi, ruhum mu bilemedim.
Dilsiz olsaydın, parmakların konuşurdu benimle,
Gözlerini göremeseydi gözlerim,
Sözlerin en etkileyicisini dökerdi ellerin, ülkeme yine de...
Ellerin, yaralarıma derman ellerin,
Ellerin, aşk kâsesinden şarap sunan saki...
Ellerin, bir çocuk yumruluğunda.
Sanki bir saksıda iki gül dalı ellerin.
27 Ekim 2014 Pazartesi
Bir an gelecek...
Bir gün, bir an gelecek benim de (nasibimde varsa tabi, boğulup kaybolanlar da var) böyle bir dikili ağacım yerine dikili taşım olacak. Belki sonradan biri ağaç da diker...
Garip, pek çok insan için kabullenmesi zor ama işte biz buyuz, ölümlü...
Şu dünyadan kimler gelip geçmiş ve çoğu da unutulmuş.
Nedense insanda bir de sonradan hatırlanmak, unutulmamak isteği var.
Bende de var mı, pek emin değilim, esaslı bir şekilde bunu sormadım sanırım kendime.
Blogumu çok seviyorum.
Yorumlara kapalı ve faceler gibi beğene de tıklanmıyor ya, sanki kimseler beni görmüyor, okumuyor hissiyle biraz daha rahatım burada. (Eskiden daha rahattım, o zaman bu kadar ünlü değildim :) Şimdi yakın dostlarım, aile eşraf da biliyor burasını. )
Evet ne demiştim, blogumu çok seviyorum.
Uzun bir zaman (mesela aylar geçtiği halde yazmıyorsam) ya teknik bir problemden dolayı bloguma giremiyorumdur (ki siz öyle bilin) ya da öteye biletim çoktan kesilmiş, imamın kayığında yolculuk sırası bana da gelmiş demektir.
Bir ara şöyle düşünmüştüm : Bendeniz ölünce, bir yakınım merak edenler için son kez fotoğraflarım eşliğinde ölüm haberimi yayınlayacaktı, ama bu fikrimden de vazgeçtim. Birilerini üzmeye gerek yok. Herkes artık yazmayı bıraktı ya da blogunda teknik sorun var galiba deyip geçip gitsin daha iyi.
Mezarlıkları da çok seviyorum.Geçenlerde dedemlerin mezarında tadilat için sık sık bulunmuştum. Bunu bir kez daha fark ettim. Evet ben mezarlıkta olmayı seviyorum. (İnsan gideceği yeri sevmeli).
O kadar duru, samimi ve riyasızki mezarlıklar...
Bu dünyada çok zengin olmak büyük dert bence, insan ölmek istemez, dahası ölümden tiksinir.
Bir yolcu bir ağaç altı ve kısa bir mola diye bakarsak, ruhumuz da rahat eder.Ve tabi dünya malından ihtiyaç fazlasını edinmemek. (İhtiyaç gerçek anlamda nedir, bu da ayrı bir konu.)
Ardımızdan fatiha okuyacaklar çok olmaz bizim gibilerin, yarın için bu an ne yaparsak önden, o var.
Büyük bir merak içindeyim, ölüm hadisesini nasıl yaşayacağım..!
23 Ekim 2014 Perşembe
Ya Rasulallah...
Aşağıya mavi defterimden aldığım Na'at tarzındaki şiirimsi yazıyı 19.10.1988 / 1419 da kaleme almışım. (Müflisi mücrim,yetim-i garip olarak değiştirmek dışında) hiçbir yerine dokunmadan, eklemeden blogumda saklayayım dedim.
Gençliğin baharında, deli-kanlı çağlarımın bir ürünü olarak bugün edebiyat adına çok eksiklikler ve silinmesi gerek dizeler olsa da, asıl o çağımda iç yangınımı ve dini kaygılarımın zirvede olmasını göstermesi ve dahası samimi satırlar adına gözümde değerli.
Bereketli cum'alar dileklerimle...
''Siz olmasaydınız,
Çiçekler ve çiçeklerin şahı remziniz gül; böylesine latif kokmazdı Ya Rasulallah...
Siz olmasaydınız,
Bu görünen alem siyahtan başka bir renge bürünemezdi.
Siz olmasaydınız,
Aşk kelimesi lügatlere yazılmaz, sevenler çıldırmak için bir sebep bulamazlardı Ya Rasulallah...
Karan'lı Veysel aşığınız gibi, duyunca şehid olan dişlerinize bedel, dişlerimizi dökemedik;
Hadi onu yapacak aşkımız yoktu, kanlı göz yaşı da dökemedik Ya Rasulallah..!
Utanacağınız ümmet olmaktansa, Allah korkusundan dağlardan yuvarlanan bir taş olsaydık.
Peygamber oldukları halde, size ümmet olmak için çırpınan kardeşlerinize de bakakaldık.
Biz bu ahir zaman uçurumunun kenarında, günahlara dala kaldık Ya Rasulallah...
Siz nurunuzla evvelde, zuhurunuzla bindörtyüz şu kadar seneden beri; getirdiğinizle kıyamete kadar
Ve Ruhaniyetinizle hep aramızda iken,
Hayasız hayatımızdan vazgeçemedik Ya Rasulallah..!
Bir vehim uğruna dinimiz çalınıyor Ya Rasulallah.
İman ve cihadı bize siz öğretmiştiniz,
Kadınlar gibi ağlamayı, dertlenmeyi bile unuttuk Ya Rasulallah..!
Ne kandillerimizde, ne ramazanlarımızda, nede bayramlarımızda getirdiğin bayramın hazzı yok Ya Rasulallah...
Gözlerimiz haram panayırı kanallardan helali göremez oldu Ya Rasulallah...
Biz birbirimize, biz kendimize, bedenlerimiz bize kokuşmuşluktan feryatta, imdat Ya Rasulallah..!
Belli; bu kervan sonu,gün batımı vakti,hazan zamanı.
Belli ki hasat mevsimine az kaldı,
Bekleyemiyorum Ya Rasulallah..!
Sizin ümmetinizdenim, ama ne çare fakirim,acizim,biçareyim.
Aşksız, garip ve yetimim.
Ben günahkar mücrimin biriyim Ya Rasulallah...! ''
Gençliğin baharında, deli-kanlı çağlarımın bir ürünü olarak bugün edebiyat adına çok eksiklikler ve silinmesi gerek dizeler olsa da, asıl o çağımda iç yangınımı ve dini kaygılarımın zirvede olmasını göstermesi ve dahası samimi satırlar adına gözümde değerli.
Bereketli cum'alar dileklerimle...
''Siz olmasaydınız,
Çiçekler ve çiçeklerin şahı remziniz gül; böylesine latif kokmazdı Ya Rasulallah...
Siz olmasaydınız,
Bu görünen alem siyahtan başka bir renge bürünemezdi.
Siz olmasaydınız,
Aşk kelimesi lügatlere yazılmaz, sevenler çıldırmak için bir sebep bulamazlardı Ya Rasulallah...
Karan'lı Veysel aşığınız gibi, duyunca şehid olan dişlerinize bedel, dişlerimizi dökemedik;
Hadi onu yapacak aşkımız yoktu, kanlı göz yaşı da dökemedik Ya Rasulallah..!
Utanacağınız ümmet olmaktansa, Allah korkusundan dağlardan yuvarlanan bir taş olsaydık.
Peygamber oldukları halde, size ümmet olmak için çırpınan kardeşlerinize de bakakaldık.
Biz bu ahir zaman uçurumunun kenarında, günahlara dala kaldık Ya Rasulallah...
Siz nurunuzla evvelde, zuhurunuzla bindörtyüz şu kadar seneden beri; getirdiğinizle kıyamete kadar
Ve Ruhaniyetinizle hep aramızda iken,
Hayasız hayatımızdan vazgeçemedik Ya Rasulallah..!
Bir vehim uğruna dinimiz çalınıyor Ya Rasulallah.
İman ve cihadı bize siz öğretmiştiniz,
Kadınlar gibi ağlamayı, dertlenmeyi bile unuttuk Ya Rasulallah..!
Ne kandillerimizde, ne ramazanlarımızda, nede bayramlarımızda getirdiğin bayramın hazzı yok Ya Rasulallah...
Gözlerimiz haram panayırı kanallardan helali göremez oldu Ya Rasulallah...
Biz birbirimize, biz kendimize, bedenlerimiz bize kokuşmuşluktan feryatta, imdat Ya Rasulallah..!
Belli; bu kervan sonu,gün batımı vakti,hazan zamanı.
Belli ki hasat mevsimine az kaldı,
Bekleyemiyorum Ya Rasulallah..!
Sizin ümmetinizdenim, ama ne çare fakirim,acizim,biçareyim.
Aşksız, garip ve yetimim.
Ben günahkar mücrimin biriyim Ya Rasulallah...! ''
Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammed...
22 Ekim 2014 Çarşamba
Boşluk hissi
Boşluk hissi,
Kelimeler kayıp,
Yazamıyorum artık,
Yazgımdan gönlüme düşen artıkları...
Bir ara, birileri beni şair olduğuma da inandırmışlardı,
Komik,
Benden bir şey olmaz !
Ne istiyorsun diye sorsalar o belli de, boş ver.
Ruhu okşanmadıktan sonra bir insanın,
Karnı doysa,
Evinin damı deliksiz olsa,
Ne yazar !
Gönül evi damsız, açıkta ve buz tutmuşken.
Tir tir titrerken...
Mutsuz bir huzur, şimdilerde içimi kaplayan.
Dediğim gibi mutluluk ''an''lara taksim
Ve geçici bir lezzettir.
Oysa huzuru bulanları hiç bir elem üzemez,
Mutsuz edemez.
Biz huzur ehliyiz,
Hüzünle yoğrulmuş bizim huzurumuz,
O Yüce Huzur'u yaşarken maveramızda...
Bazen orgu elime alıyor ve notalar arasında,
Hiç çalınmamışı arıyorum,
Söylenmedik sözler, şiirler
Ve gönül üzmez insan arayışı gibi..!
Harflerle notaların labirentinde,
Tılsımlı bir iksir gibi inim inim inlemek,
Çok kez de işte böyle saçmalamak,
Bir sonuca varamamak.
19 Ekim 2014 Pazar
Natür Köy
Geçen gün, tavsiye üzerine, Sapanca, Mahmudiye Köyü içindeki ''Natür Köy''e gittik. Doğrusu daha büyük bir alan hayal etmiştim, gitmeden önce nette gördüğüm fotoğraflardan...
Fotoğraf ile gerçek görme arasındaki fark. Bu sebeple bendeniz kolay kolay internet üzerinden bir ürün siparişi veremem.İlle aslını görmeliyim.
Yemek daha önceki yorumları haklı çıkartırcasına pahalı idi.Gecelik oda da 400 TL.
Bol miktarda Arap turisti ağırlayan köyde, gözüme mafya tipli kişilikler de çarptı.
Çok ısınamadığımız bu yerden, daha fazla zaman kaybetmeden ayrılırken, aşağıdaki resimler hatıra kaldı.
17 Ekim 2014 Cuma
yaşıyor musun ?
Bilseydim keşke yaşadığını,
Keşke bilebilseydim...
Yaşamak,
Yalnızca nefes alıp vermek değil,
Yalnızca nefes alıp vermek değil,
Biliyorum.
Ama,
Bazen insan buna bile razı olur...
Bazen insan buna bile razı olur...
16 Ekim 2014 Perşembe
Dizi kahramanı
- Filan dizideki kahraman öldü diye az ağlamadık!
- Sonra bir de baktık ki, başka dizide oynuyor..!
- Desenize bizim ölen sevdiklerimiz gibi,
- Nasıl yani ?
- Bizler de bu dünya dizisindeki oyunumuzun süresi bitince, geride kalanlar dövünse de,
kabir dizisinde yeni bir rolü oynamaya gidiyoruz.
Derken yeniden bedenlerimizin dirilişi ile kabir dizisi de biter, mahşer, mizan, hesap dizileri derken
inşallah en son ebedi cennet dizimiz başlar.
Yani ölüm ile öteye geçenlere az ve öz ağlayalım, onlar yok olmadılar, kabir dizisindeki rollerini aldılar ve ziyaretlerine gittiğimizde bizi hem duyar, hem de görürler.
Biz dizimizdeki rolümüzde iyi insanı, iyi Müslümanı oynayabiliyor muyuz, buna odaklanalım.
- Sonra bir de baktık ki, başka dizide oynuyor..!
- Desenize bizim ölen sevdiklerimiz gibi,
- Nasıl yani ?
- Bizler de bu dünya dizisindeki oyunumuzun süresi bitince, geride kalanlar dövünse de,
kabir dizisinde yeni bir rolü oynamaya gidiyoruz.
Derken yeniden bedenlerimizin dirilişi ile kabir dizisi de biter, mahşer, mizan, hesap dizileri derken
inşallah en son ebedi cennet dizimiz başlar.
Yani ölüm ile öteye geçenlere az ve öz ağlayalım, onlar yok olmadılar, kabir dizisindeki rollerini aldılar ve ziyaretlerine gittiğimizde bizi hem duyar, hem de görürler.
Biz dizimizdeki rolümüzde iyi insanı, iyi Müslümanı oynayabiliyor muyuz, buna odaklanalım.
14 Ekim 2014 Salı
Döndüm kıbleye demek yetmiyor
Namaz kılarken söylenir : Döndüm kıbleye / Kâbe'ye ''diye.
İmanımızın da kıblesi Kâbe'dir.
Biz kıble diyorsak, keşişleme, poyraz değil bu, Kâbe demektir.
Bunu tespit ettikten sonra, kıble diyerek devam edebiliriz.
Her insanın bir kıblesi (yönü) vardır ve bu yöne gitmek için pusulası, yani fikrine temel olan din, izm ya da ideoloji.
Bazılarında hem din hem insan aklından neşet eden izmler karması. Zaten bu insanların (Müslümanım diyenleri kasdediyorum) kafası da- kendileri bilmeseler de- karışıktır.
Biraz dinden, biraz izm'den. Oysa Din (hak din İslam'dan bahsediyorum) izm/ideoloji kabul etmez.
O yalındır, Bir olan Allah'ın şeriksiz (ortak kabul etmez) nizamıdır.
Bir izme iman etmiş (inanmış) kişi (Komünizm, Darwinizm gibi) bununla birlikte Müslüman olduğunu iddia etse; İslam bu iddiayı - ortada saflık derecesinde gerçek bir cehalet yoksa- hele de okumuş, az da olsa mürekkep yalamış biri ise söz konusu olan; reddetmektedir.
''Dini yalnız Allah'a has kıl'' (Zümer: 2; Beyyine : 5; Mü'min: 14) ilahi uyarısı doğrultusunda izmlerden, ideolojilerden arınması şart bir Kıble'yi (hayat yönünü,görüşünü) gerekli kılmaktadır.
Hacda şeytanı taşlayıp, yurda dönünce şeytanın oyuncağı kuklaları, lider bilmek, oy zamanı İslam şeriatına, örtüye, namaza,camiye düşman olanları tercih etmek;kıblede ayarsızlık, sapma ve koca bir aldanıştır.
Düşününüz; Allah insanı yoktan varlığa getirdi, sonra Yüce varlığını elçileriyle duyurup, bu dünyaya geliş amacımızı ve bizden istediklerini beyan etti. Din (yaşam tarzı, gidilecek yol ) olarak ancak İslam nizamından razı olacağını ve başka hiç bir izm ve ideolojiden asla razı olmayacağını Kitabında defaeten ilan etti. Artık dileyen böyle iman etsin ve yaşam tarzı kursun, dileyen sapıklıkta kalsın, ihtarıyla, hayat sınavımıza start verdi.
Müslümanın kıblesi bellidir ve o arınmış, sentez kabul etmez Yüce İslam Nizamıdır. Artık bu sistemin içinde Müslüman olarak, dünya hayatında kimlerin/izmlerin peşinden gittiğine dikkat edecektir. Oy verdiği, önder bildiği, hayranlık duyduğu şeyler;İslam'a uymuyorsa,büyük aldanış içindedir. Kur'an ''bekleyin, biz de beklemedeyiz, yakında bileceksiniz'' der.
Yukarıda ''Her insanın bir kıblesi (yönü) vardır ve bu yöne gitmek için pusulası, yani fikrine temel olan din, izm ya da ideoloji.'' dedim.
İnsan hayatını bu temele göre şekillendirir, aile yapısını, eşini, çocuklarını da buna göre seçer ve şekillendirir. Olaylara bu gözlükle bakar. Bu açıdan dini yaşamakla, dini temele uygun düşünce biçimine sahip olmak aslında aynı gibi gözükse de, birbirinden farklı şeylerdir. Çevresinde dindar sayılan kimselerin pekala bu sahih dini temelden uzak bir sapma içinde oldukları gözlemlenebilmektedir. Bu dini gerçek çehresi ve kuşatıcılığı, evrenselliği ile bilmemekten kaynaklanan dar bir anlayış tarzıdır. Din ( Allah) her şeye karışır ve O'ndan bağımsız ne fizik kanunları, ne de sosyal hayatın prensipleri düşünülemez. Müslüman da buna (laik olmaksızın) tam iman eden insandır.
Yazımı noktalamadan, yine kaydetmeliyim ki, bugün gezegenimizde gördüğümüz gerek devlet bazında, gerekse terör gurupları arasında Kur'an ve Sünnetteki İslam yoktur. Aksine yörüngesinden çıkmış, saptırılmış/sapık bir takım görüş/cemaat ve devletçikler vardır. Bunlara bakarak, bunlardan etkilenerek siz siz olun, Yüce İslam Nizamına karşı olmayın. Zaman ahir zaman, asıl/aslı gün yüzüne çıkana dek, bu sahteler bizleri kandırmayı ve meşgul etmeyi sürdüreceklerdir.
Kıblemizde ne bir izm, ne de bir ideolojiye yer yoktur. Örnek ve Önderimiz bir tanedir ve o da güzeller güzeli Sevgili Peygamberimiz, Efendimiz (sav) dir.Hem dünya hem ahiret liderimizdir ve O (sav) ne diyorsa o...
Rasyonalist düşünce biçimlerini kurumsallaştıran akıl, asla Allah ile boy ölçüşemez.
İmanımızın da kıblesi Kâbe'dir.
Biz kıble diyorsak, keşişleme, poyraz değil bu, Kâbe demektir.
Bunu tespit ettikten sonra, kıble diyerek devam edebiliriz.
Her insanın bir kıblesi (yönü) vardır ve bu yöne gitmek için pusulası, yani fikrine temel olan din, izm ya da ideoloji.
Bazılarında hem din hem insan aklından neşet eden izmler karması. Zaten bu insanların (Müslümanım diyenleri kasdediyorum) kafası da- kendileri bilmeseler de- karışıktır.
Biraz dinden, biraz izm'den. Oysa Din (hak din İslam'dan bahsediyorum) izm/ideoloji kabul etmez.
O yalındır, Bir olan Allah'ın şeriksiz (ortak kabul etmez) nizamıdır.
Bir izme iman etmiş (inanmış) kişi (Komünizm, Darwinizm gibi) bununla birlikte Müslüman olduğunu iddia etse; İslam bu iddiayı - ortada saflık derecesinde gerçek bir cehalet yoksa- hele de okumuş, az da olsa mürekkep yalamış biri ise söz konusu olan; reddetmektedir.
''Dini yalnız Allah'a has kıl'' (Zümer: 2; Beyyine : 5; Mü'min: 14) ilahi uyarısı doğrultusunda izmlerden, ideolojilerden arınması şart bir Kıble'yi (hayat yönünü,görüşünü) gerekli kılmaktadır.
Hacda şeytanı taşlayıp, yurda dönünce şeytanın oyuncağı kuklaları, lider bilmek, oy zamanı İslam şeriatına, örtüye, namaza,camiye düşman olanları tercih etmek;kıblede ayarsızlık, sapma ve koca bir aldanıştır.
Düşününüz; Allah insanı yoktan varlığa getirdi, sonra Yüce varlığını elçileriyle duyurup, bu dünyaya geliş amacımızı ve bizden istediklerini beyan etti. Din (yaşam tarzı, gidilecek yol ) olarak ancak İslam nizamından razı olacağını ve başka hiç bir izm ve ideolojiden asla razı olmayacağını Kitabında defaeten ilan etti. Artık dileyen böyle iman etsin ve yaşam tarzı kursun, dileyen sapıklıkta kalsın, ihtarıyla, hayat sınavımıza start verdi.
Müslümanın kıblesi bellidir ve o arınmış, sentez kabul etmez Yüce İslam Nizamıdır. Artık bu sistemin içinde Müslüman olarak, dünya hayatında kimlerin/izmlerin peşinden gittiğine dikkat edecektir. Oy verdiği, önder bildiği, hayranlık duyduğu şeyler;İslam'a uymuyorsa,büyük aldanış içindedir. Kur'an ''bekleyin, biz de beklemedeyiz, yakında bileceksiniz'' der.
Yukarıda ''Her insanın bir kıblesi (yönü) vardır ve bu yöne gitmek için pusulası, yani fikrine temel olan din, izm ya da ideoloji.'' dedim.
İnsan hayatını bu temele göre şekillendirir, aile yapısını, eşini, çocuklarını da buna göre seçer ve şekillendirir. Olaylara bu gözlükle bakar. Bu açıdan dini yaşamakla, dini temele uygun düşünce biçimine sahip olmak aslında aynı gibi gözükse de, birbirinden farklı şeylerdir. Çevresinde dindar sayılan kimselerin pekala bu sahih dini temelden uzak bir sapma içinde oldukları gözlemlenebilmektedir. Bu dini gerçek çehresi ve kuşatıcılığı, evrenselliği ile bilmemekten kaynaklanan dar bir anlayış tarzıdır. Din ( Allah) her şeye karışır ve O'ndan bağımsız ne fizik kanunları, ne de sosyal hayatın prensipleri düşünülemez. Müslüman da buna (laik olmaksızın) tam iman eden insandır.
Yazımı noktalamadan, yine kaydetmeliyim ki, bugün gezegenimizde gördüğümüz gerek devlet bazında, gerekse terör gurupları arasında Kur'an ve Sünnetteki İslam yoktur. Aksine yörüngesinden çıkmış, saptırılmış/sapık bir takım görüş/cemaat ve devletçikler vardır. Bunlara bakarak, bunlardan etkilenerek siz siz olun, Yüce İslam Nizamına karşı olmayın. Zaman ahir zaman, asıl/aslı gün yüzüne çıkana dek, bu sahteler bizleri kandırmayı ve meşgul etmeyi sürdüreceklerdir.
Kıblemizde ne bir izm, ne de bir ideolojiye yer yoktur. Örnek ve Önderimiz bir tanedir ve o da güzeller güzeli Sevgili Peygamberimiz, Efendimiz (sav) dir.Hem dünya hem ahiret liderimizdir ve O (sav) ne diyorsa o...
Rasyonalist düşünce biçimlerini kurumsallaştıran akıl, asla Allah ile boy ölçüşemez.
11 Ekim 2014 Cumartesi
atışma
Anlatmasaydı da anlardım,
Anlatmasaydım da anlardı.
Anlatmak yalnız lisanın işi olsaydı,
Şu gönül sayfamdakiler nereye akarlardı..?
Ağlayan yüzü değil, yüreği idi...
9 Ekim 2014 Perşembe
Unutmamalısın..!
Yenilenmek, yenik düşülen yenilgilerden sonra,
Sanıldığı kadar kolay değildir, zor da...
Amacını biliyorsan şu kısa dünya hayatında,
İnsanların yapıp ettiklerine sakın aldırma...
Bir O var şu uçsuz bucaksız kainatta,
Bir de sen varsın, asıl bunu unutmamalısın..!
3 Ekim 2014 Cuma
Kurban üzerine...
Uzun zamandır aslında yazı yazmaya ne vakit bulabiliyorum, ne de kendimde istek. Mavi Defterim'den geçiniyoruz genelde...
Bugün arefe...
Çok çok övülen mübarek bir gün.
Kurban hadisesine bakarken, şunu düşündüm: Aslında bu bayram sadece fakirlere karşı (oruç ve açlıktaki gibi) farkındalığımızı arttırmıyor;( malum Kurban önce Allah için, O'nun rızası içindir. Söz gelimi ortaklardan birisi sadece et sahibi olmak niyeti ile bu ''rıza''yı öncelemezse ve bunu diğer ortaklar bilirse, hepsinin kurban ibadeti heba olur. Ya da ortaklardan birisi, Allah korusun, tağuti rejimlerden, ideoloji ve izmlerden yana ise, yani İslam'ı, hukuku yani, şeriatı ile bir bütün olarak desteklemiyor ve tek önder, örnek olarak yalnızca sevgili Peygamberimizi Efendimizi (sav) bilmiyorsa, kendisine başka idoller,önderler de seçmişse; o kişi de biliniyorsa, onunla da ortak kurban kesilmez, kesilirse hepsinin kurbanı - en hafif tabiriyle- heba olur.)
Bu kısa girişten sonra başa dönersek; bir yıl hayvan etini iştahla yerken, sofralarımızdaki ete çatal batırırken bir an bile o etin öncesine (canlı haline) empati yapabilme farkındalığı.
Bunu çoğunluğumuz yalnızca yılda bir kez, o da kurbanımızın başına kesim zamanı gidersek, Allah'ın biz insana verdiği değeri ve bizler için kainat sarayındaki muazzam masraflarını gözlemlemiş oluyoruz. O koskoca güçlü hayvanları bile bize musahhar kılan, itaat ettiren Allah'ın şanı yücedir.
Hayvanatından, nebatatına, cemadatına kadar içimizdeki ve dışımızdaki her şey bize hizmet ediyor.
Şairin dediği tam da bu :''Alemi bizim için, bizi kendin için yarattın.'' ( Necip fazıl )
Bunun dışında iman zaafları yüzünden Kurban bayramını haşa katliam gibi lanse edenlere, ya da Kurban yerine o parayla hayır yaparım saçmalıklarına değinmeyeceğim. Allah anlamak nasip etsin.
Bu vesile ile Mübarek Kurban bayramımızın, insanlığın hidayetine, İslam'ların islahına ve de ebedi saadetimize vesile olmasını Yüce Allah'ımızdan niyaz ediyorum. Sevdiklerimizle nice sağlıklı, huzurlu bayramlar inşallah.
1 Ekim 2014 Çarşamba
28 Eylül 2014 Pazar
Kuraldır..!
Kural olmuş, değer verdiklerinin gözünde değersizleşirsin...
Kuraldır; kendinle dalga geçecek kadar komplekslerini traşlamışsan ve bunu her an yapabiliyorsan; karşındakiler de aynını sana yaparlar.
Kuraldır; hep sen hal-hatır soruyorsan, bir kere de sana sormazlar.
Kural olmuştur: Birilerine arada bir ikram ve cömertlik yapıyorsan; bu, artık vazifen olur, sürekli beklenir.İhmal ettiğinde en kötü sen olursun.
Kuraldır, alçak gönüllü davrandıklarının gözünde ‘’alçak’’ olursun...
Ve kuraldır; gönül kaçana demişler atalarımız, naz ve kibir yap, kıymetin artsın..!
25 Eylül 2014 Perşembe
Martılar
İnsan sanki''cedel'' için var şu dünyada. Yani, tartışmak,kavga ve savaş; dahası kan dökmek için.
Sokaklar artık hiç tekin değil.
Fitne her yerde..!
Evimizdeki ekranlarda, elimizdeki akıllı (!) aletlerde.
Onlara bakmaktan gökyüzüne bakmayı,toprağa basmayı unutalı çok zaman oldu.
Her şey asliyetinden uzaklaşıyor.
Kuşlar bile...
Benim şehrimde martıların ne işi var..?
Onlar bile karaya vurdu, dibe vuran insanlığımız gibi.Ne de olsa onlara denizde balık bırakmayan biziz.
Sefil hayatımızın çöplüklerine mecbur bıraktık onları.
Onlar da artık insan denen bu meçhulü apartman damlarından dikizleyerek tanımaya başladılar.
Ölüm hiç bu kadar ucuz olmuş mudur insanlık tarihinde ?
Eski insanların, hani şu kılıçlı dönemlerindeki ölüm sebeplerinin en azından bir anlamı vardı, sebebi...
İsterse bir sultanın iki dudağı arasından çıksın !
Ya şimdi ?
Basitliğin, bayağılığın,sefilliğin derekesine düştü insanlığımız.
Üzülmekteyim...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)