Bir gün, bir an gelecek benim de (nasibimde varsa tabi, boğulup kaybolanlar da var) böyle bir dikili ağacım yerine dikili taşım olacak. Belki sonradan biri ağaç da diker...
Garip, pek çok insan için kabullenmesi zor ama işte biz buyuz, ölümlü...
Şu dünyadan kimler gelip geçmiş ve çoğu da unutulmuş.
Nedense insanda bir de sonradan hatırlanmak, unutulmamak isteği var.
Bende de var mı, pek emin değilim, esaslı bir şekilde bunu sormadım sanırım kendime.
Blogumu çok seviyorum.
Yorumlara kapalı ve faceler gibi beğene de tıklanmıyor ya, sanki kimseler beni görmüyor, okumuyor hissiyle biraz daha rahatım burada. (Eskiden daha rahattım, o zaman bu kadar ünlü değildim :) Şimdi yakın dostlarım, aile eşraf da biliyor burasını. )
Evet ne demiştim, blogumu çok seviyorum.
Uzun bir zaman (mesela aylar geçtiği halde yazmıyorsam) ya teknik bir problemden dolayı bloguma giremiyorumdur (ki siz öyle bilin) ya da öteye biletim çoktan kesilmiş, imamın kayığında yolculuk sırası bana da gelmiş demektir.
Bir ara şöyle düşünmüştüm : Bendeniz ölünce, bir yakınım merak edenler için son kez fotoğraflarım eşliğinde ölüm haberimi yayınlayacaktı, ama bu fikrimden de vazgeçtim. Birilerini üzmeye gerek yok. Herkes artık yazmayı bıraktı ya da blogunda teknik sorun var galiba deyip geçip gitsin daha iyi.
Mezarlıkları da çok seviyorum.Geçenlerde dedemlerin mezarında tadilat için sık sık bulunmuştum. Bunu bir kez daha fark ettim. Evet ben mezarlıkta olmayı seviyorum. (İnsan gideceği yeri sevmeli).
O kadar duru, samimi ve riyasızki mezarlıklar...
Bu dünyada çok zengin olmak büyük dert bence, insan ölmek istemez, dahası ölümden tiksinir.
Bir yolcu bir ağaç altı ve kısa bir mola diye bakarsak, ruhumuz da rahat eder.Ve tabi dünya malından ihtiyaç fazlasını edinmemek. (İhtiyaç gerçek anlamda nedir, bu da ayrı bir konu.)
Ardımızdan fatiha okuyacaklar çok olmaz bizim gibilerin, yarın için bu an ne yaparsak önden, o var.
Büyük bir merak içindeyim, ölüm hadisesini nasıl yaşayacağım..!