27 Şubat 2018 Salı

Bir başka Rüveyda'ya mektup..!

Kendisinden daha önce bir yazısı dolaysıyla bahsetmiştim. O kardeşime, ''bir de sen yazsan Rüveyda'ya mektup'' demiştim. Kırmadı sağ olsun ve dediğime pişman etti :)  Bu mektuptan sonra ben seriyi 41'de bırakmayı planlamışken, varabilir miyim, bilmiyorum...Çok çok beğendim. Kendisine ara verdiği bloguna devam etmesini salık verdim, haksız mıyım, okuyun :

''Adını bile hatırlamazken çıkıp gelen, aklımı hep meşgul çaldıran sana yazıyorum. Yaşanmamış tüm aşklar için saygı duruşundayken yazıyorum. Dünya, daha güzel bir yer olsun diye yazıyorum Rüveyda...

Dünya umduğumuz kadar güzel, sandığımız kadar kötü bir yer değil Rüveyda... Yaşamak umduğumuz kadar kolay, sandığımız kadar zor değil... Güzel olacak diye çıkılan yollar bu kadar dikenli, bu kadar engebeli değilse de; bana çıkan tüm yollar mayınlarla döşeli, sana çıkan tüm yollar düşman pususunda ve tehlikeli.... Güzelliğine dair ne varsa yüreğimin derinliklerinde, altı milyar insanlık için, senin için, kendim için susuyorum.  Susmak hiç bu kadar anlamlı ve zor olmamıştı benim için. Bildiğim tüm kelimeler hiç bu kadar faydasız kalmamıştı... Oğuz Atay'ın da dediği gibi "Kelimeler... Kelimeler albayım, bazı anlamlara gelmiyor..." Başka türlü izahta edemem sanırım...

İsterdim ki beklediğimi bildiğin yerlerde mutluluk gözyaşlarıyla karşılayayım seni. Güzel anıların gölgesinde, aşkın bestesinde, sessizliğin çekiciliğinde gözlerine bakayım, bakmayayım başka hiçbir şeye...  İmkansızlıklar işte Rüveyda, yalnızca şu ölümlü dünyaya mahsuslar....  "İmkansızlık" ne acı bir kelime değil mi?  "Acı" ne acı bir kelime...

Sırtından çok kez bıçaklanan insanlar, bıçak kullanmayı bilmezler. Bu yüzden her bıçaklandığında ölür, öldüklerini belli etmezler. Ben öldüm Rüveyda, yokluk bıçağın saplandığında öldüm, sessiz sedasız öldüm, içten içe öldüm, titreyerek, inleyerek ağır ağır öldüm. İlk kez bile isteye öldüm, başkası için öldüm, senin için öldüm. "Ölüm" ne hüzünlü kelime değil mi? "Hüzün" ne hüzünlü bir kelime...

Tüm söylemek istediklerimin ışığında, hiçbirini söylememiş olmanın ağırlığında yazıyorum sana... Kulağımda sesin, gözkapaklarımın altında yüzün, hem unutmak isteyerek, hem istemeyerek yazıyorum. Tüm mutlulukların senin olması dileğiyle yazıyorum. Çok mutlu ol diye yazıyorum... Hep mutlu ol diye yazıyorum. SEN mutlu ol diye yazıyorum. Çünkü biz kaybettik Rüveyda...

Herkes kazandı...

Biz....

Kaybettik...

"Kaybetmek" ne kadar ağır bir kelime değil mi Rüveyda? "Ağır" bizim için ne kadar tanıdık bir kelime...


Bendeniz Birini Sevenler Konfederasyonu (BSK) Genel Başkanı  / 25.02.2018''


26 Şubat 2018 Pazartesi

Rüveyda'ya mektuplar (38)

Sen, Ey!

Hangi şehri mutlu ediyor varlığın?
Hangi şehre düşüyor ıhlamur kokulu nefesin?

Hangi evlerin pencereleri, balkonları görüyor su gibi akan adımlarının izini, gizli gülüşlerini, gizliden sevilişlerinin, sevinçlerinin, renklerini?

Hangi duvarlarda gece dans ediyor gölgen?
Hangi şarkılar dilinde terennüm, aksiseda olur da benim duymamdan uzak, bülbüllere rakip olur…

Balkona, pencerene konan kuşlar mı dinler, türkülerini?
Hangi göğün bulutları yağdırır çisil çisil yağmurlarını bedenine, ilmek ilmek...



 ....devamını kitabımdan okuyabilirsiniz.







25 Şubat 2018 Pazar

Mutlu bir hayat için tavsiyeler

Psikiyatr Prof. Dr. Nevzat TARHAN’dan sağlıklı ve mutlu bir hayat için tavsiyeler:

1. Bol su için.

2. Kahvaltıda çok, öğle yemeğinde orta, akşam yemeğinde az yiyin.

3. Ağaçlarda ve bitkilerde yetişen yiyecekleri daha çok, fabrikalarda üretilen yiyecekleri daha az yiyin.

4. Hiçbir şeyi içinize atmayın.

5. İbadet ve dua için zaman ayırın.

6. Her gün en az 10 dakika sessiz olarak oturun. Tefekkür edin.

7. Uykunuzu düzenli tutun.

8. Her gün 10-30 dakika yürüyüş yapın. Ve yürürken gülümseyin.

9. Hayatınızı başkalarınınki ile karşılaştırmayın. Onların seyahatinin nasıl olduğuna dair hiçbir fikriniz yok.

10. Kontrol edemeyeceğiniz olumsuz düşüncelere sahip olmayın. Bunun yerine enerjinizi şu an için harcayın, nefes aldığınız her anın kıymetini bilin, keyfine varın.

11. Sadeliğin güzelliğini keşfedin.

12. Hayatı çok da ciddiye almayın. Fâni olduğunuzu unutmayın.

13. Kıymetli enerjinizi başkaları hakkında konuşarak boşa harcamayın.

14. Sû-i zandan kaçının.

15. Kıskançlık, çekememezlik zamanın boşa harcanmasıdır. İhtiyacınız olan her şeye zaten sahipsiniz.

16. Geçmiş meseleleri unutun. Kişilerin geçmiş hatalarını hatırlatmayın. Bu durum mevcut mutluluğunuzu bozar.

17. Hayat, birisine kin duyarak zamanı boşa harcamak için çok kısadır. Kimseden nefret etmeyin.

18. Geçmişinizle barış yapın ki, şimdiki zamanı bozmasın.

19. Hayatın bir okul olduğunu ve öğrenmek için burada olduğumuzu unutmayın. Problemler, matematik dersi gibi gelip giden, ancak aldığımız derslerin bir ömür boyu devam ettiği eğitim programının bir parçasıdır.

20. Daha fazla gülümseyin ve pozitif olmaya çalışın.

21. Her tartışmayı kazanmak durumunda değilsiniz. Aynı fikirde olmasanız da anlaşın.

22. Ailenizi sık arayın.

23. Her gün diğerlerine iyi bir şey verin. Gülümseme, teşekkür, iltifat, yardım, destek moral...

24. Herkesi her şey için affedin.

25. 70 yaşından büyük ve 6 yaşından küçük kimselerle vakit geçirin.

26. Her gün en az 3 kişiye gülümseyin ve tanımadığınız birine SELÂM verin.

27. Başkalarının sizin hakkınızda ne düşündüğü ile ilgilenmeyin.

28. Doğru olanı yapın, yanlışlarınız için de pişman olmayın. Ne oluyorsa ya da olmuyorsa, hayrımıza olduğu içindir!

29. Faydalı, güzel veya neşe dolu olmayan her şeyden uzak durmaya çalışın.

30. ALLAH her şeyi iyileştirir, şu an fark etmesek de yaşadığımız her şey iyiliğimiz içindir.

31. Bir durum iyi veya kötü olsun, nasılsa değişecektir. Durumu kabullenin.

32. Nasıl hissederseniz hissedin, kalkın, giyinin ve ortaya çıkın. Kendinizi eve kapatmayın.

33. En iyisine henüz sıra gelmedi.

34. Sabah canlı olarak uyandığınız için ALLAH' a şükredin.

35. Maneviyatınız daima mutluluğunuzdur. Hislerinizi önemseyin. İnanın, dua edin, gerekeni yapın ve gerisini ilahi akışa bırakın.


23 Şubat 2018 Cuma

içimde bir şiir gezinir durur...










Çok kısa ama çok önemli bir korunma duası

Bismillahillezi Duasının Türkçe Okunuşu
“Bismillâhillezi lâ yedurru ma’asmihi şey’ün fil erdi ve lâ fissemâi ve hüves-semi’ul alim.”

Anlamı
Allah’ın yüce ismine sığınana yerde ve gökte hiç bir şey zarar veremez! O, her şeyi işitir ve her şeyi bilir.

Her gün okunacak  bir duadır

Sabah-akşam, 3 defa, “Bismillahillezi lâ yedurru maasmihi şeyün fil erdi velâ fissemâi ve hüvessemiulalim” okuyan, büyücü ve zalimden emin olur. [I. Mace]

“Bismillahillezi   lâ yedurru… ” Duasının Fazileti (Korunma Duası)

İmam-ı Rabbani Hazretleri, talebeleri ile uzak bir diyara yolculuk ederken, gece, bir handa kaldılar. “Bu gece bir bela zuhur edecektir. (Bismillâhillezi lâ yedurru ma’asmihi şey’ün fil erdı ve lâ fissemâi ve hüves-semi’ul alim) duasını üç defa okuyun.” buyurdu. Gece büyük yangın oldu. Her odada eşyalar yandı. Duayı okuyanlara bir şey olmadı.

Eğer kendinize büyü yapıldığını, haset edildiğini düşünüyorsanız sabah-akşam üçer kez bu duayı zikredin.

Dert, bela, fitne, hastalık, nazar, sihir ve zalimlerin şerrinden korunmak için, sabah akşam, İmam-ı Rabbani Hazretlerinin bildirdiğini hatırlayarak, üç defa okumalıdır. Âyât-i hırz okununca da, bu duayı okumalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: Bu duayı sabah üç kere okuyana, akşama kadar, akşam okuyana da, sabaha kadar hiç bela gelmez.” (İbni Mace)

Hiç bir kul yoktur ki, her günün sabahı ve her gecenin akşamında üç kere: “Bismillâhillezî lâ yedurru ma’asmihî şey’ün fil ardı velâ fissemâ’ ve hüve semî’ul alim.” desin de sonra ona bir şey zarar versin.
Ravi: Hz. Osman (r.a.)





21 Şubat 2018 Çarşamba

Sizlerden gelenler ( 21.02.18 )

''Kadın ve erkeğin şiir yazması fıtratı gereği duygusal farklılık gösterebilir. 
Erkekten şair, kadından şiir olur.  
Aklıma ünlü bir kadın gelmiyor oysa en az bir kaç erkek şair sayabilirim. 
Bilimsel ölçüt olmasa da kanıt olarak yeter. 

İyi ki inandırmış sizi o kişi şiir yazan şairliğinize, biz de okumakla müşerref oluyoruz. 

Bazen mistik bir kahve olduğunu düşünüyorum;
Bozağım da kırk yıl, 
Kalbimde kırk asır kalan...''

[ Lütfen sık sık yazın, övgüler mahcup etse de, bazen şımartılmak iyi geliyor.😊 Teşekkür ediyorum,size ve yazan, okumaktan sıkılmayan bloguma uğrayan herkese.]

***

''Sus sevdiğim sus!!!
Ağzından dökülen incilerin
Canıma kastı var sanırsın 
Sus ne olur;
Daha fazla ses etme
Zannedersin canımı canına kat dedim
Tövbe billah....
Beni sevdiğini söyleyemeyeceksen
Neden bu işkence...
Ya beni deliler gibi sevdiğini söyle 
Yada daha fazla bu aciz kelimeleri ziyan etme...!
Susacağın  varsa susarsın
Seveceğin varsa seversin
Ama bana olamayız edebiyatı yapma!
Koy kalbini kalbimin üstüne 
Hak ver bana 
Seni sevmemek olur mu?
Seni sevmemek yasak olmalı iki cihana
Kılıf arama boşuna !
Ya kana kana beni sevdiğini söyle,
Yada bak bana yana yana....
Bana seni seviyorum de
Onun dışında tüm kelimeler 
Teferruat aşka...

[ Bu şiir başlangıca konu olan Rüveyda'ya mektuplar'a enfes bir örnek olmuş, sanki Rüveyda Murat'ın mektubuna cevap yazmış, çok başarılı. Teşekkür ediyorum.]

***

''Ey benim nur yüzlü sevdam
Mağrur bakışına dağlar yaktığım 
Gölgesinde sevdalar büyüttüğüm
Seni sevmeye doyulur mu...''

***

''Ey gözlerime sürgün yar 
ey sevdiğim hazan bahar
ey asi gürültüm 
Ey hunhar sevdam
Sana sürgünüm sana.
Bilmez misin senden gayri kapı bilmem
Bilmez misin senin haricinde sığınak bilmem
Yeter bu eziyet...
Aç ağzını oku canımı 
Aç gözünü kır kahrımı
Sözüm sana
Sesim sana
Feryadım sanadır
Hadi es 
Usul usul es de destanını tamamla...
Benim mağrur efsanem
Kafdağımın anka kuşu 
Yolun olayım 
Solun olayım 
Kokun olayım 
El ver bana 
Kaderine zincir olayım 
Ses ver bana zincirine hakla sayayım 
Gülüver bana halkana 
Düğüm düğüm dolanayım
Sazım sözüm 
Sağım solum 
Düğüm günüm yarınım...''

***

''Neden bu Rüveyda'yı okurken böylesine ağladım. 
Gecenin 03:23'ü hem uyku tutmaz gözümü hemde sizin kanayan ruhunuz sardı ruhumu...
Mutlu olmanızı ne çok isterdim.
Ne çok benziyor acınız acıma, ne çok andırıyor kelimeleriniz ruhumu.
Ne çok okudu canımı duygularınız....''

*

[ Okurlarımın kalemi çok güçlü, bendenizin kelimeleri arada bir de olsa ruhlara dokunabiliyorsa, yazarlıktan kırıntı da olsa nasiplenmişim demektir. Hepinize ayrı ayrı sonsuz sevgiler, teşekkürler.]



19 Şubat 2018 Pazartesi

Rüveyda'ya mektuplar (37)

Şair : ''Seni sevdim
Canıma yürüdü bütün zamanlar 
Yerlere göklere doldum.
Ey al yeşil pencere
Ol aşk ehli söylemişti çok önce:
"Defter tutsam olancası bir gündür" (1) diyor.  

Bunun üzerine ne söylesem az, eksik, yetersiz, biçare, garip, öksüz ve yetim kalır... Seni sevdim işte, yokluğunu bile… İsminle teselli oldum, cisminde kayboldum.

Yanık bir aşk için kalbimi arıyordum, sen çıktın karşıma… Adına düğüm oldu benim alın yazım. Yaşanmamış bir aşkın bakir sayfalarını sen okuyamadan, göçüyorum Rüveyda! 
Defter tutsam, sancısı bir ömür anlayacağın…

Bir kitap okumuştum. Stefan Zweig’ın, Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu. İşte kitaptan bir kaç manşet:

 ....devamını kitabımdan okuyabilirsiniz.


________________
(1) Şükrü Erbaş




17 Şubat 2018 Cumartesi

günaydın...!


günaydın, aminlerce mutluluğuna duaları yapılan,
günaydın, avuçlar dolusu iyiliği için dudak kımıldatılan, 
günaydın, gün yüzlüm, güneş ruhuyla dünyamı aydınlatan,
günaydın erişilmez hayal diye ağlanılan,
günaydın bir ömür beklenip, yollarında yol olunan,
günaydınlarca günüme anlam katan...
neredeysen, her kimsen
günaydın...


16 Şubat 2018 Cuma

şiir... 826






Çok beğendim, gönderen dosta teşekkürler.

Sıradan gördüğün eşin... tüm bekârların hayali bir evlilik...

Yaramaz olan  evladın... tüm çocuğu olmayanların hayali o bir çocuk..

Başını soktuğun o küçücük evin ...tüm evsizlerin hayali olan bir yuva.

Zor olan işin var ya... o tüm işsizlerin rüyası.....

Azıcık paran... tüm borçluların  rüyası o borçsuzluk düzlüğü..

O paha biçilmez sağlığın... tüm hastaların hayalidir..

Hoş gülücüklerin... işte o tüm sıkıntıda olanların emeli...

Allah'ın hatalarını örtmesi.... tüm rezil ve rüsvay  olmuşların arzusudur.

Hayatındaki özgürlüğün... hapistekilerin hayalleridir.

Hadi kalk ayağa ve haykır artık;
Hamdolsun Yâ Râb....
Verip layık gördüğün her nimet
Vermeyip beni koruduğun her hikmet için
Bir değil binler kez Hamdolsun...





15 Şubat 2018 Perşembe

sessizlik..!


- Çok sessizsiniz..!?
- İyi ki o sessizliğimin içindeki gürültüleri,med-cezirleri, sağanakları,baharları,hazanları,lapa lapa yağan mis kokulu karları,ağlaşan çocukları,sürekli dönen alışılmış şarkıları duymuyorsunuz, yoksa sağır olmak, ya da çıldırmak işten bile değil..!



14 Şubat 2018 Çarşamba

Bilmediğim ne çok şey var, okunası...!

Sultan II. Abdulhamid Han Vefatının 100. Yıl Anısına
Abdülhamid katiyen zalim değildi.
Adına ve hatırasına eklenen “Kızıl Sultan” lâkabı tarihin en büyük yalanı. Boğdurulup yok edilen devrimci talebeler masalı yalan, çuvallara dikilip Boğaz’ın sularına atılan saraylı kadınlar hikâyesi yalan! Tam tersine… Abdülhamid şiddetten nefret ederdi. Tahammül edemezdi kan akmasına, maddî eza duyardı. Nefret ederdi darağacından. Affetme salahiyetini her vesileyle kullanırdı. (Cemil Meriç)

• İlk defa elektriği, gazı getiren, ilk modern eczanemizi açtıran,
• İlk otomobili getiren, 5 bin km kara yolunu yaptırtan,
• Dünyanın ilk metrolarından birini Karaköy-Taksim arasına yaptıran, atlı ve elektrikli tramvaylar kuran,
• Kudüs-Yafa, Ankara-İstanbul ve Hicaz demir yollarını yaptıran (Haydarpaşa Tren İstasyonunu da tabi),
• İstanbul’un binlerce fotoğrafını çektiren, Arkeoloji müzeciliğini başlatan,
• Chicago’daki turizm fuarına ülkemizi ilk kez sokan,
• Kuduz aşısının bulunmasından sonra Ülkemizin ilk Kuduz Hastanesini (İstanbul Darü’l-Kelb Tedavihanesi) açtıran,
• Polisiye romanların ülkemize girişini sağlayan, (14 yıl içinde basılan 4000 kitaptan sadece 200 kadarı dinle ilgili idi..)
• Okullara (Hristiyan okulları dahil) gönderdiği emirde, Türkçe’nin iyi öğretilmesini isteyen, Azerbaycan okullarında Türkçe yasağını kaldıran, Paris’te İslam Külliyesi kuran!
• Teselya savaşı sürerken saraylı hanımlara askerler için çamaşır diktiren de, hastaneleri ziyaret edip hastaların ihtiyaçlarını soran da, sarayın bahçesinde bile hastalara hizmet ettirten de!
• Midilli adasını eşi Fatma Pesend Hanım’ın şahsi mülkünden ısrarla verdiği para ile Fransızlardan geri alanda O!
• Israrla yerli kumaş giyen, Hereke bez fabrikası ve Feshaneyi kuran,
• Ziraat Bankasını kuran, Ticaret, Sanayi ve Ziraat Odalarını açtıran,
• Yıldız Çini fabrikasını, Beykoz ve Kağıthane kağıt fabrikalarını,
• Toplu sünnet merasimleri yaptırıp her bir çocuğa çeyrek altın gönderen, bu yüzden yaz aylarında toplu sünnetleri moda eden,
• Mezuniyet törenlerinde öğrencilere hediye kitap gönderen,
• Yoksul halkına kendi cebinden ödeyerek kömür dağıtan,
• Ermeni Onnik’in mektubu üzerine kendi parasından takma bacak yaptırtan,
• Biriktirdiği parasından bir kısmını her sene borç yüzünden hapse düşenleri kurtarmaya tahsis eden,
• Modern matbaa makinelerini Türkiye’ye getirten, ücretsiz kitap dağıttıran, 6 bin kitabın çevrilmesini sağlayan, Beyazıt kütüphanesini kurup 30 bin kitap bağışlayan (10 bini el yazmasıdır),
• Yabancı bilim adamı ve yazarlara Nişanlar veren,
• Her yıl 30 bin saksı satın alıp çiçek ektiren,
• Bizim Hekimbaşı çöplüğü dediğimiz yerde gül yetiştiriciliği yaptıran da (Isparta’daki gül yetiştiriciliği de O’nun öncülüğünde başlamıştır),
• Türkiye’nin birçok yerinde saat kuleleri yaptıranda O dur! (İzmir,Dolmabahçe..),
• Hindistan, Cava, Afganistan, Çin, Malezya, Endonezya, Açe, Zengibar, Orta Asya ve Japonya ya elçiler ve din adamları gönderen,
• Latin Amerika ülkeleri ile diplomasiyi başlatan,
• Yalova Termal kaplıcalarını kurduran, Terkos’un sularını İstanbul’a taşıtan, Bursa’nın bir köyünde bile çeşme yaptırabilen O dur, (Sadece İstanbul’a 40 çeşme yaptırmıştır),
• Sarayında yaptırdığı tiyatroda oyunlar ve opera izleyen,
• Sarayda müzik okulu kurduran, çocuklarına piyano çaldırtan, hatta sarayda kızlar bandosu oluşturan,
• Kendi elleri ile yaptığı marangozluk eşyalarını hediye etmeyi seven,
• Kendisine yapılan bombalı suikast de 26 kişinin ölmesine, 58 kişinin yaralanmasına rağmen Ermeni katili affedip Avrupa da hafiyelik yapmaya gönderen de O dur.
• Doğu Türkistan’a gönderdiği askeri yardım ile Çinlilere karşı onları örgütleyen, Çin'in göbeği Pekin'de Hamidiye Üniversitesini kurdurtan da,
• Beş vakit namazını aksatmadan kılan, hiçbir evrakı abdestsiz imzalamayan (hatta yere bile basmayan [yatağının dibinde teyemmüm tuğlası bulunduruyordu]),
• Yeni gemiler alan, toplar(Çanakkale Savaşı’ndaki çoğu top), tüfekler getirten de!
• Telefonu Avrupa’dan 5 yıl sonra ülkemize getiren de O dur!
• Kiliselere, sinagoglara yardım eden (hatta Vatikan’da kilise yapılmasına bile yardım eden),
• Peygamberimize, dinimize veya Osmanlıya hakaret içeren oyunları kaldırtan (Fransa-İngiltere-Roma-ABD) (Bir piyes için bile Alman İmparatorunu devreye sokmuştur),
• ABD’nin Erzurum’da konsolosluk açmasını reddeden, İzmir limanına izinsiz girmeye kalkan ABD savaş gemisini top ateşine tutturan,
• İstanbul boğazı için iki köprü projesi çizdiren (bir tanesi tam bu günkü Fatih S.M.köprüsünün bulunduğu mevkidedir),
• Darülaceze yaptırıp içine sinagog, kilise ve cami koyduran,
• Çocuk hastanesi (Şişli Etfal [çocuklar] Hastanesi) açtıran,
• Kendisine “Allah’ın belası”diyen Namık Kemal’i Rodos ve Sakız adası valiliklerine atayan, parasını cebinden ödediği yerde kabir yaptırtan,
• Posta ve Telgraf teşkilatını kurduran (Sirkeci Büyük Postane binası..),
• Abdülhamit ve Abdülmecid (dünyanın ilk torpido atan denizaltısı) adında denizaltılarımızı Taşkızak tersanesinde yaptırtan da (üstelik kendi cebinden..), O!
• İlkokulu zorunlu tutan (kız ve erkeklere), ilk kız okullarını açtıran, 15 tane okulda karma eğitime ilk defa geçen,
• Öğretmen yetiştirmek için okullar yaptıran (32 tane) (ör.şimdiki adı ile Bursa Çelebi Mehmet okulu), Kız Öğretmen Okullu açan (Daarül Malumat),
• Cami yaptırdığı her köyde birde ilkokul yaptıran (Mesela sadece Sivas’taki ilkokul sayısı 1637), okuma yazma oranının 5 kat arttıran, (1900 yılında ilkokul sayısı 29.130’u bulmuştu, sadece Anadolu’da 14 bin ilkokul vardı)
• Orta okul (Rüşdiye)sayısı 619’a çıktı, Fransızca dersleri konuldu,
• Lise eğitimi için İdadiler açan (109 tane), (İstanbul Erkek-Kabataş Lisesi..)
• İstanbul’da Darülfünün (Üniversite) açan, Dünyanın ilk Dişçilik okulunu kuran,
• Ayrıca Deniz Mühendis Okulu, Askeri Tıp Okulu (GATA’nın atası), Kuleli Askeri okulu, Mekteb-i Harbiyeler (Harp Okulları yani) ,Askeri Baytar Okulu, Kurmay Okulu, Mekteb-i Mülkiye (Siyasal Bilgiler Fak.), Mekteb-i Tıbbıye-i (Marmara Ünv.Tıp Fak.), Mekteb-i Hukuk, Ziraat ve Baytar Mektebi, Hendese-i Mülkiye (Yüksek mühendis okulu), Daarül Muallim-i Adliye (Yüksek Adalet Okulu), Maliye-i Mekteb-i Ali (Yüksek Ticaret Okulu), Ticaret-i Bahriye (Deniz Ticaret Okulu), Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel sanatlar fak.), Hamidiye Ticaret Mektebi (İktisadi ve Ticari ilimler akademisi), Aşiret Mektebi (Osmanlılık fikrini yaymak için), Bursa’da İpekböcekçiliği okulu, Dilsiz ve Âmâ Okulu, Bağcılık ve Aşıcılık Okulu, Orman ve Madencilik Okulu, Polis Okulu onun tarafından kurulmuştur.
• Unutmadan bide Ankara’da Çoban Okulu var..



13 Şubat 2018 Salı

Sizden gelenler 13.02.18

''Ruhunu göremediğin bir kadının bedeninden can alamazsın. / Burak Ballı

Blogunuzu takip eden her şahsın  yüreğinde saklı yaşayamadığı yaşamayı arzu ettiği belkide bu yüzden bir sonraki mektubu heyecanla beklediği '' Rüveyda ''  harika bir seri Ruhu doyuran soyut ile somut içiçe belki de geçmişten (ki yaşadığımız her an geçmişe dahil oluyor ) muhatabına  geleceğe yazılmış ne kadar sıcak samimi mektuplar imrenerek okuduğumu belirtmeliyim :)
Her şey gönlünüzce Yürek sesiniz daim olsun kutlarım sizi Murat Bey...
Bir adet blog okuru ,)''

[Sizlerin bu hak etmesem de, teşvik edici mektuplarınız olmasa, Rüveyda'ya mektuplar serisi bu kadar devam etmezdi. Çok teşekkür ediyorum, sık sık yazın :) ]

***

''Neydi adanmışlık,
Birine körü körüne bağlı olmak mı,
Yoksa kendi hayat kulvarında kaybolmak mı?
Sahiden adanmış mı birileri birilerine ve yahut  bu öylesine bir kelime...
Hiç bir çıkar gözetmeden, hiç bir menfaat dilemeden adanmış mı hiç kimse birine, var mi örnekleri adanmış yanızlıkların, bitmek bilmeyen fedakarlıkların.
Kendini kimseye adamayan kimselerin çılgın acı verici mutluluklarını gördüm, ve adanmış olmanın yalnızlık dolu kelimelerini...
Sahi neydi adanmak?''

***

''Gel ey yoluna kum,
Koluna tesbih, 
Boynuna ter.
Saatine köstek, 
Cebine pul,
Lakırdına söz olduğum...''

***

''Seni okudum seni,
Bütün gece ezberledim kirpiklerini
Nasıl da bana inat
Sana ait
Dizilmisler asice yanyana....
Ya o kaşların,
Kar yağmış ıssız bir dağ gibi duran kaşların
Nasıl da beni benden edercesine
Karşı karşıya durmuş
İçimi bir zelzele yerine çevirmeye
Meyilli kaşların...
Ah yar seni izliyordum seni
Gövden nasıl da bana muhtaç
Ellerin nasıl da beni andırıyor
Çenen aynı ben,
Mağrur ve utangaç,
Yanaklarına dokunmaya korkarım
Üşenir varlığım
Gölgende saklanırım....
Ah yar,
Sana geldim sana..
Boyun boynuma,
Ruhun ruhuma
Aklın aklıma uyar
Söylerim misin
Bu gurbetin canımıza
Kastı mı var...''

***

''Gökkuşağına Takılı Kalmış,
Koyu Gri Hayallerim Vardı Senden Önce;
Anlamını Unuttuğum Sözler,
Hissedemediğim Dokunuşlar...
Önce Sözlerin,
Sonra Bakışların Yakaladı Beni...
Ruhuma Kelepçelendin,
Esirin Oldum...
Ayaklarım Sana Koştu,
Nefesim Sana...
Beni Sana Çağıran Bir Şey Var Sende;
Bilmediğim,
Bilemediğim...
Bir Giz,
Bir Büyü,
Tılsımsı Garip Bir His...
Keşke Uzaklardan,
Masalların İçinden,
Kaf Dağının Ardından Gelsin Diye Beklediğin O Kadın Ben Olsaydım...
Beni Hayal Edip,
Beni Hissedip,
Bende Yaşasaydın...
Gözlerimde İçeri Girip,
Hücrelerimde Dolaşsaydın,
Usul Usul,
Farkettirmeden Akıp,
Kanıma Karışsaydın...
Keşke Benim Sana Aşık Olduğum Gibi,
Sen de Bana Aşık Olsaydın...
Görmek,
Konuşmak İçin Yansaydın,
Tutuşsaydın...
Benimle Uyumak,
Benimle Uyanmak İçin Allah'a Yalvarsaydın…
Tenimin Kokusunu İçine Çekmek İçin,
Tüm Engelleri Aşıp,
Yanıma Gelmeyi Göze Alsaydın…
Neden,
Niçin,
Niye Diye Sormadan Ellerimi Tutsaydın,
Ve Ben Sıyrılıp Tüm Korkularımdan,
Kendimi Sana Bıraksaydım,
Kalbinden Ruhunun Derinliklerine Doğru Yol Alsaydım...
Bu Sarhoşluk,
Kendinden Geçmişlik Beni Yeniden Var Etseydi...''

***

[Öyle okur şiirleri var ki, imreniyorum, ben de böyle yazmak isterdim. Zaten makale yazardım daha çok, sonra bir gün bir kadın çıktı beni şair olduğuma inandırdı, o gün bugün şiire de ağırlık verdim.Yoksa benden şair olmaz...]



12 Şubat 2018 Pazartesi

Rüveyda'ya mektuplar (36)


Sen,

Bilmediğim bir yerlerde, şefkatsizlik çölünde üşüyen kadın! 

Ben,
Avazların yankılandığı duvarlarda yangınlarda kavrulan adam!

Kim bilir, belki de kader diyor ki böyle değil, böyle değil! Sessiz yakınma vakti değil, eylem zamanı, sen oltanı atmadan, nehre bakarak balık tutamazsın. Yenilen!

Eski anıların sayfası o kitabın arasında kaldı! Hadi şimdi yeni bir kitap al eline ve yeniden başla…

Sevgili Rüveyda,

Bazen mektuba başlarken kelimeler öyle peş peşe sıralanıp dökülüyorlar ki tutmam, onlara yetişmem imkânsız oluyor. Bazen de adınızdan başka bir şey yazmak gereksiz bir fazlalık gibi… Adınız, aşka, muhabbete dair ne varsa içinde cem etmiş.

Ah imkân/sızım! (*)


 ....devamını kitabımdan okuyabilirsiniz.


(*) 23 Ocak 2024 tarihinde, bu mektuptan bir kesit okudum. Bu yazıya yolu düşenler için:



10 Şubat 2018 Cumartesi

Bu kez istek üzerine..!



''sen ne güzel uyursun şimdi...'' kısa şiirime ses vermemi rica eden sevgili okurumu kırmadım, gecenin sessizliğinde insanların çoğu uyurken, yine telefon kaydı ile amatörce yorumladım, linke tıklamak yeterli :

https://www.youtube.com/watch?v=RRZ2lwY2y0s&feature=youtu.be







8 Şubat 2018 Perşembe

Sizden gelenler ( 08.02.18 )

"Sen şimdi ne güzel uyursun" şiirine bayıldım. Ne zaman seslendireceksiniz?''

[ Teşekkür ederim, seslendirmek aklıma gelmemişti, çok da kısa. Düşüneyim bunu. ]

***

''Selam,
Salı günleri okur mektupları yayınlardınız, Rüveydanızın ardından. Hayırdır, okurlar Rüveyda şiirlerinden yoruldular mı :))''

[Hayır ben yorulurum da, sevgili okurlarım yorulmazlar. Yoğunluğum sebebi ile yayına alamadım. Redakte etmek zaman işi. Yine enfes şiirler var,herkese ayrı ayrı teşekkür ediyorum.]

***

''Zar eylesem seni boynuma,
Her salladigimda dü şeş
Gel sen bana,
Hiç ama hiç yek düşmesin payıma 
Her zaman çift gelse
Yarı bana yarı sana....
İskambil olsak bile
Ben kupa kızı
Sen sinek valesi
Her deste de geliversen yanıma...
Tövbekar olsak da,
Ne kumar, ne aşk, ne de aşkın sarhoşluğu...
Kapanı versek bir odaya
Çekilsek en tenha inzivaya
Ben sana kader, sen bana dua....
Göğe erse başımız .
Hep mutluluktan, hep aşktan 
Soran da olmazsa
Görende olmazsa
Dağılıverse günahlarımız 
Bir sağa bir sola
İndiversek gönül matemimizin kepenklerini,
Bir canım ruhuna,
Bir ruhun canıma...''

***

''Farsça bir kelime olan "merhaba" benden size zarar gelmez anlamına geliyormuş. Merhaba...
(Aslında 00:00 dan sonra uyurum ama bugün uykum inat etmiş gelmiyor.)
Şu Rüveydaya mektuplar seriniz o kadar güzel o kadar baş döndürücü ki, sanırım bu maili atma gereksinimi duydum bir anda... 
Daha uzun bir şeyler yazabilirdim ama okuduklarım susturuyor beni..
Merhaba Murat Mesut Merhaba...''

[ Merhaba benden de size. Güzel sözlerinize sebep olan düşüncelerinizin daim olması dileklerimle, teşekkür ederim. Bu arada kelime kökeni Arapça'dır, tekrar inceleyiniz.:)Susmayın, varsa şiirleriniz burada değerlendirelim.]

***

''Ah benim ruhu yüzünden 
Yüzü ruhundan güzel yarim
Sen ancak anlarsın benim halimden
Benim korkularımdan, 
Benim karanlıklarimdan
Benim büyülü efsanelerimden 
Benim çocuksu masallarımdan
Benim hallerimden bir tek sen anla
Sar yaralarımı pansumala
Sıkı sıkı saramla 
Kavra yüreğimi 
Hiç bırakma...''

***

''Duydun mu aşk.....
Sesime gel o zaman, 
Yeni yeni emekleyen bir bebek gibi
Yavaş yavaş ve bana aç, bana muhtaç olarak gel....
Gel gör sana aciziyetimi
Sana susamaklığı...
Çarpmaktan yoruldu zira kalbim 
Gel de senin ritmini tuttursun,
Senin renginden kuşansın gözlerim 
Saçlarımın rüzgarı da sen ol,
Gecemin yıldızı 
Sabahımın kuvvetli ışığı da, 
Ilık meltemim de sen ol....
Yeter ki sen gel 
Buralar baharsız kalmaktan utandı 
Mevsimime bahar 
Ekmeğime su ol gel...
Kürtçeme Türkçe ol gel...
Kaç dil biliyoram hep sen.
Lehçelerimle, İstanbullu şivem
Kadıköylü  işvemle hep senim ben 
Sen yeter ki gel...''

***

''Gülümsememe sebep sen
Ağlamama sebep sen
Şayet sen var isen
Kaç kafiye ederim ben
Madem sen yok isen
Ya ne için var oldum ben..''








7 Şubat 2018 Çarşamba

Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine - Arthur Schopenhauer


Aslında aşağıdaki iktibasa, yorumlar katarak, biraz daha açarak bir makale yazmış olabilirdim, peşinen ilave etmek istediğim şey : Bazı insanlar obez okuyarak, ruhlarına seçme şansı bırakmadan ve ruhlarını dinlendirmeden yorup, kendilerine büyük kötülük yaptıklarından habersiz, kültürlerini arttırdıkları  zannındalar!

Oysa kişi, kitap okumak için, bir öncelikler listesi tespit etmelidir. Öncelikler deyince nedense birilerinin aklına ilk gelen dünya klasikleri! Temelsiz bina! Dinle ilgilenen kesimler de böyle, kalkmış Kur'an meali okuyor ve kendi kıt aklıyla ahkâm kesiyor. Sorsanız, kaç tane ilmihal okudun, itikat üzerine hangi eserleri okudum, yüzünüze küçümseyen tavırlarla bakıp dudak büker!

Sunum yapacaktım yine sözü uzattım ama faydasız bir girizgah da olmadı değil mi ? Durmadan okumak yerine, hazmederek, dinlenerek, tefekkür ederek, önemli yerlerin altını çizerek, gerektiğinde notlar alarak okumak, verimli okumaktır, dedim ve sözü Arthur Schopenhauer'a bıraktım: 

''Okurken bir başka kimse bizim için düşünür: Biz sadece onun zihin sürecini takip etmekle yetiniriz. Nasıl ki yazmayı öğrenirken talebe öğretmen tarafından kalemle çizilmiş çizgileri takip eder: Okurken de tıpkı bunun gibidir; düşünme işinin büyük bölümü zaten bizim için bitirilmiştir.

Bunun içindir ki kendi düşüncelerimizle meşgul olduktan sonra elimize bir kitap almak her zaman bizi bir parça rahatlatır. fakat okurken zihnimiz aslında başka birisinin düşüncelerinin oyun alanından başka bir şey değildir; ve sonunda onlar bizden ayrılır, geriye kalan nedir? Ve dolayısıyla öyle olur ki çok fazla-yani neredeyse bütün gün okuyan ve arada düşünmeksizin, eğlence yahut meşgale ile kendisini eğlendiren kimse, yavaş yavaş kendi kendine düşünme yeteneğini kaybeder. tıpkı at üstünden inmeyen bir adamın sonunda yürümeyi unutması gibi. Birçok eğitimli insanın durumu bundan pek farklı değildir: Okumak onları ahmaklaştırır. Çünkü her boş vakitte okumak ve sürekli olarak sadece okumak zihni mütemadiyen elle çalışmaktan daha fazla felç edici bir etkiye sahiptir. zira bu ikinci durumda uğraş kişiye kendi düşüncelerini takip edebilme imkanı sunar.

Nasıl ki yabancı bir cismin ağırlıgı üzerinden hiç eksik olmayan bir çelik yay sonunda esnekliğini kaybeder; başka bir kimsenin düşünceleri sürekli olarak üzerinde bir baskı yahut tazyik unsuru olarak varlığını koruyan bir zihin de körelir. keskinliğini kaybeder. Sürekli yiyerek bir kimse midesini bozar ve böylelikle bütün bedenine zarar verirse, zihin de düşünce malzemesiyle lüzumundan fazla beslenerek boğulabilir. Çünkü bir kimse ne kadar fazla okursa okuduklarından kalan izler de kaçınılmaz olarak o kadar az olacaktır: Zihin üzerine tekrar tekrar yazı yazılan bir tablete benzer. Derin derin düşünmeye zaman yoktur, ve okunan şeyler ancak derin düşünmeyle hazmedilebilir, nasıl ki aldığımız gıdalar bizi yemekle değil sindirimle beslerse.

Eğer bir kimse daha sonra üzerinde durup düşünmeksizin sürekli okursa okudukları kök salmaz. büyük bölümü itibariyle kaybolur. Gerçekten de bedensel gıdalarımızla zihinsel gıdalarımız arasında durum hemen hemen aynıdır: insanın yediklerinin beşte biri ancak hazmedilir, geri kalan buharlaşmayla terlemeyle ve benzeri şekilde kaybolup gider.

Bütün bunlardan kağıt üzerine dökülen düşüncelerin kumsaldaki ayak izlerinden farklı olmadığı sonucuna varılabilir:

Doğru, adamın yürüdüğü yolu görürsünüz, fakat yolda ne gördüğünü bilmek için onun gözlerine ihtiyaç duyarsınız.''


sen ne güzel uyursun şimdi

sen ne güzel uyursun şimdi,
kedi gibi mi, bebek gibi mi...
sen ne güzel uyursun şimdi,
kendin gibi mi, ben gibi mi..?
sen ne güzel uyursun şimdi,
seyrine doyulmaz bir ufuk çizgisi gibi mi?
yangınlarında yanılan çöller gibi mi ?
senin gülüşlerin gibi,
uykuların da güzel.
bir kadının ruhu güzel olunca,
gündüz güneş, gece gökte ay gibi...
sen şimdi ne güzel uyursun,
bilmezsin, usulca yanağına bir buse kondurdum...
sen şimdi uyursun,
ben varlığına nöbetlerce tutulurum...



5 Şubat 2018 Pazartesi

Rüveyda'ya mektuplar (35)

 

Şubat da bir çırpıda Ocak’ın yerini aldı… Kışın sokaklar gürültüsüz, insanlar evlerinde. Artık gereksiz ve incitici sesler yok, olması gerektiği gibi… Gece erkence  çöken gri bir sessizlik ve uykuya yenilmiş insanların masum yüz ifadeleri gözümün önüne geliyor.

Sokaklar adına köpek dediğimiz hayvancıkların; adına insan denilen canlılardan kendilerini daha güvende hissederek, huzurla çöpleri karıştırıp karınlarını doyurdukları zaman diliminde daha huzurlu.

Alışmışız, ayların, mevsimlerin sırasını şaşırmadan gelişine, güneşin vaktinde gidip, gelmesine… İnsan her şeye ister istemez alışıyor. Alışmak demişken; farkında olmadığımız en zayıf zaaflarımızdan aslında... Alışmaya alışmamak için çabaladığımız da olur zamanın yetimliğinde... Bazen bir işe yaramadığını, bazen de geç kaldığımızı fark ederiz... Alışmak, bir tür bağımlılıktır... Alışmak, aşktan daha güçlü bir bağdır.


 ....devamını kitabımdan okuyabilirsiniz.



4 Şubat 2018 Pazar

bilseydin...


Gözlerin konuşurken,
Konuşamazdım,
Bakışlarında tutsaktım,
Kımıldayamazdım,
Kımıldamazdım da...
Sonra,
Saç tellerine asmalıydım iç çekişlerimi,
Ellerim değmeliydi sonra,
Ülkenin bütün sokaklarına...
Çıkmaz bir sokak,
Nefeslerimizin dinlencesi olmalıydı.
Söz konusu sen olunca,
Her kelime, her zaman eksik,
Her zaman yarım kalacaktı.
Bilseydin, sessizce teslim olsaydın,
Ayak parmaklarından,
Saçlarının uçlarına dek,
Çözseydim seni...