30 Nisan 2018 Pazartesi
29 Nisan 2018 Pazar
28 Nisan 2018 Cumartesi
Şiiri kitapları...
Şiir kitaplarını 3-5 günde bitiriyorsanız,
o kitabın şairine, dahası şiire büyük saygısızlık
yapıyorsunuz demektir..!
Şiir dışındaki kitapları istediğiniz süre ve hızda bitirebilirsiniz,
ama şiir farklı.
Başka bir kitabı okurken, şiir kitabı yanınızda durabilir...
Arada o kitap sizi yorunca güzel bir mola adına şiir kitabından 2-3 şiir okuyup dinlenebilirsiniz mesela...
Müzik dinlerken, kahve içerken, şiir kitabı elinizde olabilir.
Her gün yalnızca bir sayfasını okumakla kalmayacak,
şiirin rengine, iklimine gireceksiniz.
Şiir duygulardan çıkan süzme bal gibi kıymetli olup, kalbe; bunun dışındaki kitaplar ya akla, ya da hem akla hem kalbe hitap ediyordur, dördüncüsü nefse..!
Şairin yazardan farkı, duygularını kelime kelime sunar...Yazarsa bilgilerini, birikimlerini yeniden yoğurup, çoğaltıp bize sunar...
Şiir kitabı için zaman yoktur, mekân önemlidir.
Huzurlu hafta sonları dileklerimle...
o kitabın şairine, dahası şiire büyük saygısızlık
yapıyorsunuz demektir..!
Şiir dışındaki kitapları istediğiniz süre ve hızda bitirebilirsiniz,
ama şiir farklı.
Başka bir kitabı okurken, şiir kitabı yanınızda durabilir...
Arada o kitap sizi yorunca güzel bir mola adına şiir kitabından 2-3 şiir okuyup dinlenebilirsiniz mesela...
Müzik dinlerken, kahve içerken, şiir kitabı elinizde olabilir.
Her gün yalnızca bir sayfasını okumakla kalmayacak,
şiirin rengine, iklimine gireceksiniz.
Şiir duygulardan çıkan süzme bal gibi kıymetli olup, kalbe; bunun dışındaki kitaplar ya akla, ya da hem akla hem kalbe hitap ediyordur, dördüncüsü nefse..!
Şairin yazardan farkı, duygularını kelime kelime sunar...Yazarsa bilgilerini, birikimlerini yeniden yoğurup, çoğaltıp bize sunar...
Şiir kitabı için zaman yoktur, mekân önemlidir.
Huzurlu hafta sonları dileklerimle...
27 Nisan 2018 Cuma
10 soru 10 cevap !
Hazreti Süleyman a.s.’ın mührü bir yüzüktü ki dört köşeli bir kaşı vardı. Bu yüzüğü Cebrail a.s. Cennetten çıkarıp Allah cc.’nin emri ile Davut a.s’a getirdi. Bir köşesinde “El mülkü lillah” (Mülk Allahındır) yazıyordu. Cebrail a.s bu yüzüğü Davut a.s’a verip dedi ki :
-“Ey Davut! Hak Tealadan sana bir yüzük ve on soru getirdim. Allahu Tealanın buyruğu odur ki: Evlatlarını toplayıp bu on soruyu onlara sor. Kim doğru cevap verirse senin yerine o geçsin. Devleri, Perileri, Ademoğullarını, yelleri, kuşları, canavarları, dünyada ne ki varsa hepsini buyruğuna başeğdirsin, itaatli kılsın. Ve bütün dünyaya padişah olsun” dedi.
Hz. Davut a.s Ekabirlerden, yüce insanlardan oluşan bir meclis kurup evlatlarını çağırdı ve bu meclis huzurunda tek-tek hepsine bu on soruyu sordu. Hiç biri cevap veremedi.
En son Hz. Süleyman a.s. ayağa kalktı:
-“Eğer izin verirseniz bu sorulara ben cevap vereyim!” Dedi. Davut a.s.’ın gönlü hoş oldu Ve:
-“Ya Süleyman söyle bana” dedi:
1-Dünyanın en kem kötü şeyi nedir ki ondan daha kötüsü yoktur?
2-En güzel, en üstün şey nedir ki ondan daha güzeli, daha üstünü yoktur?
3-Dünyada en acı şey nedir?
4-Dünyada en tatlı şey nedir?
5-O nedir ki ondan daha çirkini yoktur?
6-Nedir o ki ondan daha kabası yoktur?
7-Yine o şey nedir ki ondan daha yakını olmasın?
8-Nedir o şey ki ondan daha ırağı yoktur?
9-Yine nedir o şey ki onda daha gussalı, daha kaygı verici şey olmasın?
10-Nedir o şey ki ondan daha sevinçli şey yoktur?
Süleyman a.s. dedi ki:
–“Ey baba bu sorduğun sorular çok kolay şeylerdir?”
1-Dünyada en kötü şey insanoğlunun nefsidir ki ondan daha kötüsü yoktur.
2-Ondan daha güzel daha üstünü olmayan şey akıldır.
3-En acı şey yoksulluktur
4- Çok tatlı olan şey varlıklı, zengin olmaktır.
5-İnsanoğlunda sövmekten, küfürden daha çirkin şey yoktur.
6-Kaba (katı yürekli) kadından daha kabası yoktur.
7-İnsanoğlu’na ahiret’ten yakın şey yoktur. Ve bütün kişiler ona gitmektedir.
8-Sonra dünyadan ırak başka bir şey yoktur ki, insanoğullarından ıraklaşmaktadır.
9-Gayet gussalı, kaygılı şey; ruhun bedenden ayrılmasıdır.
10-Gayet şad, sevinçli olan şey yine ruhtur ki, insanoğlunda bulununca bu sevinci duyar!
Diye cevap verdi. Yalnız her soruya cevap vermeden önce gülümsedi sona cevap verdi
O zaman Davut a.s. oğlu Süleyman a.s.’a:
-“Gerçek söyledin, öyledir! Ama Bu yüce insanların huzurunda neden her soruya adaba aykırı olarak gülerek cevap verdin”
Süleyman a.s:
-“Bu soruların cevabını bende bilmiyordum ama siz her soruyu sordukça cevabı bir karınca bana söylüyordu bende size cevap veriyordum” dedi.
O zaman Davut a.s. dedi ki: Amaç Allah’a (cc) ulaşmak olduktan sonra vasıta isterse bir karınca olsun, önemli değil.
(Kaynak:Tarih-Taberi cilt 1 sayfa 70-71)
-“Ey Davut! Hak Tealadan sana bir yüzük ve on soru getirdim. Allahu Tealanın buyruğu odur ki: Evlatlarını toplayıp bu on soruyu onlara sor. Kim doğru cevap verirse senin yerine o geçsin. Devleri, Perileri, Ademoğullarını, yelleri, kuşları, canavarları, dünyada ne ki varsa hepsini buyruğuna başeğdirsin, itaatli kılsın. Ve bütün dünyaya padişah olsun” dedi.
Hz. Davut a.s Ekabirlerden, yüce insanlardan oluşan bir meclis kurup evlatlarını çağırdı ve bu meclis huzurunda tek-tek hepsine bu on soruyu sordu. Hiç biri cevap veremedi.
En son Hz. Süleyman a.s. ayağa kalktı:
-“Eğer izin verirseniz bu sorulara ben cevap vereyim!” Dedi. Davut a.s.’ın gönlü hoş oldu Ve:
-“Ya Süleyman söyle bana” dedi:
1-Dünyanın en kem kötü şeyi nedir ki ondan daha kötüsü yoktur?
2-En güzel, en üstün şey nedir ki ondan daha güzeli, daha üstünü yoktur?
3-Dünyada en acı şey nedir?
4-Dünyada en tatlı şey nedir?
5-O nedir ki ondan daha çirkini yoktur?
6-Nedir o ki ondan daha kabası yoktur?
7-Yine o şey nedir ki ondan daha yakını olmasın?
8-Nedir o şey ki ondan daha ırağı yoktur?
9-Yine nedir o şey ki onda daha gussalı, daha kaygı verici şey olmasın?
10-Nedir o şey ki ondan daha sevinçli şey yoktur?
Süleyman a.s. dedi ki:
–“Ey baba bu sorduğun sorular çok kolay şeylerdir?”
1-Dünyada en kötü şey insanoğlunun nefsidir ki ondan daha kötüsü yoktur.
2-Ondan daha güzel daha üstünü olmayan şey akıldır.
3-En acı şey yoksulluktur
4- Çok tatlı olan şey varlıklı, zengin olmaktır.
5-İnsanoğlunda sövmekten, küfürden daha çirkin şey yoktur.
6-Kaba (katı yürekli) kadından daha kabası yoktur.
7-İnsanoğlu’na ahiret’ten yakın şey yoktur. Ve bütün kişiler ona gitmektedir.
8-Sonra dünyadan ırak başka bir şey yoktur ki, insanoğullarından ıraklaşmaktadır.
9-Gayet gussalı, kaygılı şey; ruhun bedenden ayrılmasıdır.
10-Gayet şad, sevinçli olan şey yine ruhtur ki, insanoğlunda bulununca bu sevinci duyar!
Diye cevap verdi. Yalnız her soruya cevap vermeden önce gülümsedi sona cevap verdi
O zaman Davut a.s. oğlu Süleyman a.s.’a:
-“Gerçek söyledin, öyledir! Ama Bu yüce insanların huzurunda neden her soruya adaba aykırı olarak gülerek cevap verdin”
Süleyman a.s:
-“Bu soruların cevabını bende bilmiyordum ama siz her soruyu sordukça cevabı bir karınca bana söylüyordu bende size cevap veriyordum” dedi.
O zaman Davut a.s. dedi ki: Amaç Allah’a (cc) ulaşmak olduktan sonra vasıta isterse bir karınca olsun, önemli değil.
(Kaynak:Tarih-Taberi cilt 1 sayfa 70-71)
26 Nisan 2018 Perşembe
güzel kaybedişlerim var benim / videosu
''güzel kaybedişlerim var benim
dilimdeki vedanın aksine
daha bir sarıldığım
daha bir yandığım,
kimselere anlatmadığım...'' diye devam eden 2016 yapımı şiirime ses verdim :
https://www.youtube.com/watch?v=6FwtYmlEyX0
25 Nisan 2018 Çarşamba
24 Nisan 2018 Salı
Sizden gelenler (24.04.18)
'' Sayfanıza ilk olarak 2013'de girmiştim ve şuan 2018 yılındayız. Ne muhteşem bir detaysınız...''
[Bu güne kadar yazmamanıza üzüldüm şimdi, bir yorumla sevindirmek varken...
Teşekkür ediyorum, vefanız gibi, güzel olsun ömrünüz. MM]
***
''Lümüne...Dünya uçmağında mürüvvet için güzel bir yakarış !...
Hazlar hayatın acısını hafifletir mi? Aynada başka ,yatakta başka, ezgilerde , şiirlerde bambaşka boşluğa üflenen nefeslerin buğusunda... Gözü kör kulağı sağır, çağıl çağıl akıp giden gençliğin özlemiyle...
Aynada başka , yatakta başka, ezgilerde, dizelerde bambaşka boşluğa üflenen nefeslerin buğusunda kırklara vardık.
Kirişi kırılmış bir odada ömrün zevali ne yazık...
Oysa Âlem-i vahdettir , yuvadaki Adem ile Havva.
Zamanda,mekanda, aynada,suda,havada,toprakta başka ,yatakta başka, ezgilerde , şiirlerde karşılıklı üflenen nefeslerin buğusunda...
Tek hakikat;
Biz Âlem-i vahdetin,sadakatin âşıklarıyız.
Birbirimizi gölgelerimizle giyindirmişliğimizden güneş odamızdan kaçıp uzaklarda soğusa da...''
***
''Düşünmez miyim gece olunca
İbrahimî kollarda
Berden Selâmen kozasında hâlâ uyumakta olan çilekeş ihtiyar Hacer'i ?
Ya Sebe Melikesinin ayaklarına değen
su kuşlarını işitmez miyim?
Coşkularını,
Kanat çırpışlarını ?
İşitmez miyim Süleyman Peygamber'i
senden işittiklerimde?
Azadımı...''
***
''Ağlamaz isek
bereket de tükenir sevda da ...
Ağlayalım birlikte...''
***
''Kırmışsın kelimelerimin eklemlerini,
bağlı olduğu dokudan ayırmışsın.
Sonra da gücenmişsin..!
Ecelin soğuk eli , kor dudağı omuzlarıma senden daha yakın dedim diye...
Kerem kıl ! ''
***
Acın omuzlarımdan filizleniyor her gece
gündoğumuna varmadan rengârenk çiçekler gibi solarak dökülürken
iklimi tebliğ eden âfitâb ise biçare...
Ağlayışıma yalnız o hayran olduğun omuzlarım değil gök ırgalansın ,
ne çare ?
Sen
Koru düzenini, kurduğunca.
***
''Gözümde taşıdığım koca bulut parçası ulak olsun iki kalp arasında bu gece...
Men A'ref sırrı muhkem yuvandır , kimseye amanın yok; olmasın..!''
[ Derin şiirlere de ayrıca teşekkür ediyorum. Şiir yayınlamama kararımı bozacak kadar güzeldiler.MM]
***
[Bu güne kadar yazmamanıza üzüldüm şimdi, bir yorumla sevindirmek varken...
Teşekkür ediyorum, vefanız gibi, güzel olsun ömrünüz. MM]
***
''Lümüne...Dünya uçmağında mürüvvet için güzel bir yakarış !...
Hazlar hayatın acısını hafifletir mi? Aynada başka ,yatakta başka, ezgilerde , şiirlerde bambaşka boşluğa üflenen nefeslerin buğusunda... Gözü kör kulağı sağır, çağıl çağıl akıp giden gençliğin özlemiyle...
Aynada başka , yatakta başka, ezgilerde, dizelerde bambaşka boşluğa üflenen nefeslerin buğusunda kırklara vardık.
Kirişi kırılmış bir odada ömrün zevali ne yazık...
Oysa Âlem-i vahdettir , yuvadaki Adem ile Havva.
Zamanda,mekanda, aynada,suda,havada,toprakta başka ,yatakta başka, ezgilerde , şiirlerde karşılıklı üflenen nefeslerin buğusunda...
Tek hakikat;
Biz Âlem-i vahdetin,sadakatin âşıklarıyız.
Birbirimizi gölgelerimizle giyindirmişliğimizden güneş odamızdan kaçıp uzaklarda soğusa da...''
***
''Düşünmez miyim gece olunca
İbrahimî kollarda
Berden Selâmen kozasında hâlâ uyumakta olan çilekeş ihtiyar Hacer'i ?
Ya Sebe Melikesinin ayaklarına değen
su kuşlarını işitmez miyim?
Coşkularını,
Kanat çırpışlarını ?
İşitmez miyim Süleyman Peygamber'i
senden işittiklerimde?
Azadımı...''
***
''Ağlamaz isek
bereket de tükenir sevda da ...
Ağlayalım birlikte...''
***
''Kırmışsın kelimelerimin eklemlerini,
bağlı olduğu dokudan ayırmışsın.
Sonra da gücenmişsin..!
Ecelin soğuk eli , kor dudağı omuzlarıma senden daha yakın dedim diye...
Kerem kıl ! ''
***
Acın omuzlarımdan filizleniyor her gece
gündoğumuna varmadan rengârenk çiçekler gibi solarak dökülürken
iklimi tebliğ eden âfitâb ise biçare...
Ağlayışıma yalnız o hayran olduğun omuzlarım değil gök ırgalansın ,
ne çare ?
Sen
Koru düzenini, kurduğunca.
***
''Gözümde taşıdığım koca bulut parçası ulak olsun iki kalp arasında bu gece...
Men A'ref sırrı muhkem yuvandır , kimseye amanın yok; olmasın..!''
[ Derin şiirlere de ayrıca teşekkür ediyorum. Şiir yayınlamama kararımı bozacak kadar güzeldiler.MM]
***
''Bu karikatürü görünce siz geldiniz nedense aklıma,göndereyim dedim :))''
[Aşk olsun, çok fenasınız :)) Acı bir tebessüm oldu aslında..!]
23 Nisan 2018 Pazartesi
dur..!
..senin ki aşk yarası, benim ki gönül..
gel şimdi aşk ile gönlü ayır..!
aşk yarası gönülden,
gönül yarası ömürden vurur..!
gel şimdi gönül ile ömrü ayır...
gönlü sönmüş olanın,
ömrü de göçmüştür...
dur, ayırmaya çabalama,
beni susturamazsın..!
20 Nisan 2018 Cuma
adın ıslanır / sesli şiirim
öyle kaldı ki içimde, için,
adına eklediğim kelimeler,
boğazımın sana çıkan sokaklarında,
her defasında arnavut kaldrımlarına takılıyor.
sendelemem bu yüzden belki de...
ben, ucu bucağı izi olmayan bir sayfiye kenti gibiyim sende...
biliyorum,
ne gidilir ne sefası sürülür..!
seni yaşamalıydım oysa, saçlarından tenine akarken...
adın her defasında yüreğimin zirvesinden,
dilime indiğinde;
göz yaşlarımla yeniden ıslanıyor...
adın ıslanır terennüm ederken dilimde,
titreşir dururum, ateşe müştak pervane gibi...
adın, başka bir anlam, başka bir renktir buralarda,
sen hiç buralarımı bilmedin ki...
sonu yok girdap olmuş bu hikayenin,
''hikayemizin''diyemediğim ah'ların..!
bir başlangıcımız olmadığı gibi..!
adın ıslanırken dilimde,
sen bilmesen de,
göz yaşlarından bir göl yapar,
içinde hayallerimi yüzdürürüm her sessiz gecede...
adın dilimde yüreğimde hece hece,
sen yine de bilme
yine de bilme,
hiç bilme...
https://www.youtube.com/watch?v=nwUZhAweKFo&feature=youtu.be
Jelatin Gerçeği ve Helal Gıda
"Ömer: Çocuklara şu şekerlemelerden alalım mı?
Ali: Bunlardan almasak iyi olur Ömer.
Ömer: Ama çok seviyorlar.
Ali: Ömer, muhtevasında jelâtin yazıyor; ama menşeini belirtmiyor. Kuvvetle muhtemel ki domuz jelâtini.
Ömer: Neee, gene mi domuz! Aklım almıyor. Şüpheli olana yaklaşmamak gerek, almayalım.
Ali: Kesinlikle."
Ne yazık ki günümüzde yukarıdaki konuşmaları yapan kişiler kadar şuurlu tüketicilere rastlamak bir hayli zor. Bu sebeple çok ehemmiyetli bir hakikat ihmal ediliyor. Hayat nizamlarını helâl merkezli kurmakla yükümlü olan Müslümanların gıda tüketimi hususundaki ihmalleri, onların fizikî yapılarına ve mâneviyatlarına menfî tesir etmektedir. Haram veya şüpheli olan gıdaların tüketimi konusu, Kur'ân-ı Kerîm'de1 ve Hadis-i Şerîflerde çok zikredilir. Her Müslüman, gıdaların helâl veya haramlığı hususunda gereken hassasiyeti göstermeli ve 'jelâtin' benzeri gıda katkı maddelerinin menşeini soruşturmadan, onları asla tüketmemelidir.
Müslümanların gıda ihtiyaçları, çoğu zaman gıda üretimi yapan firmalar tarafından maalesef dinî vecibeler dikkate alınmadan karşılanmaktadır. Helâl olmayan katkı maddeleri kullanan yabancı birçok firmaya, maalesef, yerli şirketler de rahatlıkla ortak olabilmektedir. Dünya genelinde takriben iki milyara yakın Müslüman yaşamaktadır. Müslümanların helâl gıda ihtiyaçları kayda değer bulunmazken, nüfusu 30–40 milyonu bulmayan Musevilerin ve bunlardan daha az olan vejetaryenlerin talepleri karşılanmaktadır.
Jelâtin nedir?
Jelâtin memelilerin dokularında, hususiyetle kasları kemiklere bağlayan yerlerde ve derilerde bulunan kollajenden çıkartılan bir proteindir. Kollajen su ile kaynatıldığında jelâtin olarak bilinen, suda çözülür proteine dönüşür. Soğutulduğunda, çözelti kollajene dönüşmez; fakat jel hâline gelir. Jelâtin başta domuz, sığır ve çok az olarak da balık gibi hayvanların deri, kemik ve bağ dokularının kaynatılması ile üretilir. Bu madde, güçlü şekil alma kabiliyeti, şeffaf jel oluşturması, esnek film hâline gelmesi, hazmının kolay olması, sıcak suda eriyebilmesi ve kolayca şekil alması gibi hususiyetleri sebebiyle gıda üretiminde pek çok sahada kullanılmaktadır.
Domuz derisi en çok kullanılan jelâtin kaynağıdır!
Günümüzde jelâtin üretiminde genelde domuz ve helâl tarzda kesilmemiş sığır derisi kullanılmaktadır. Gıda üretiminde kullanılan jelâtinin hammadde kaynağı ise domuz derisidir. Elde edilme safhasında ekstraksiyon öncesi, ön işlemlerin kısa sürede tamamlanması ve oluşan atık suyun asgari seviyede olması, domuz derisinin kullanılmasını cazip kılmaktadır. Ayrıca domuz derisinden jelâtinin elde edilmesi, bir hayli ucuzdur.
Jelâtinsiz ürün neredeyse yok!
Bir nevi protein olması sebebiyle jelâtin üreticileri, jelâtinin günlük hayatın her safhasında kullanılabilmesi için yoğun gayret göstermiştir. Menşeinin ciddi bir şekilde araştırılması gereken bu katkı maddesinin hemen hemen her alanda yaygın bir şekilde kullanılması, inanan insanlar için son derece endişe vericidir.
Ürünlerde jelleştirme, koyulaştırma, sırlama ve kapsülleme maddesi olarak, jelâtin yaygın bir
kullanım sahasına sahiptir: Pek çok pasta ürününde, yoğurtta, dondurmacılıkta, eritilmiş peynir ve kaşar üretiminde, margarinde, salam, sucuk sosis, jambon gibi et ürünlerinde, şekerlemelerde, reçel, marmelat, helva, pekmez ve tahin gibi gıdalarda, fındık ve fıstık ezmelerinde, meyve sularında, sakızlarda, ilâç endüstrisinde, kapsül, film ve tablet yapımında, kan verme ürünlerinde, krem, losyon, şampuan, parfüm gibi cilt ve kozmetik ürünlerinde, hayvan yemlerinde, fotoğrafçılıkta ve karbonlu kağıt yapımında jelâtin kullanılmaktadır.
Jelâtinin genellikle Müslüman olmayan ülkelerden ithal edilmektedir.
Hayvan menşeli olması sebebiyle bütün Müslümanları yakından ilgilendiren bir katkı maddesi olan jelâtinin takriben % 99'u, Müslüman olmayan ülkeler tarafından üretilmektedir. Yılda 380.000 ton kadar üretilen jelâtinin 150.000 tona yakını Müslümanlar tarafından tüketilmektedir. Türkiye'nin yıllık jelâtin tüketimi ise, 4.000 ton civarındadır ve tüketim her yıl % 8–10 seviyelerinde artış göstermektedir. Dünya piyasalarında kilogram fiyatı takriben 4–6 dolar olduğu düşünülürse, Türkiye jelâtin için 20 milyon dolar kadar harcama yapmaktadır.
Türkiye'de ne yazık ki jelâtin üretilmemektedir.
Zîrâ daha evvel de bahsedildiği gibi üretici firmaların çoğu jelâtin kaynağı olarak genellikle domuz kullanmaktadır. Bunun yanında etiketlerde –nadir görülse bile- 'sığır jelâtini' yazması da bu hayvanların kesiminin İslâmî metotlarla yapılmamış olması sebebiyle ayrı bir problem teşkil etmektedir. Kayseri'de yıllar önce bir firmaya jelâtin üretim izni ve teşvik verilmiş; fakat bu firma, jelâtin yerine kemik unu üretmeyi tercih etmiştir.
Ülkemizdeki tüketimin tamamının ithalat yoluyla elde edilmesi, bizleri jelâtinin menşei hakkında araştırmaya yapmaya sevk etmiştir.
Jelâtin üretiminin yapıldığı ülkeler şunlardır: Almanya, İtalya, Fransa, Kolombiya, Kore, Japonya, Kanada, ABD, Brezilya, Hindistan, Çin ve Pakistan. Dünyadaki jelâtin üretiminin büyük bir payına sahip Avrupa Jelâtin Üreticileri Birliği'nin üyesi pek çok ülkenin temsilcileri ve dağıtıcıları, Türkiye'de bulunmaktadır. Pakistan ise helâl sertifikalı jelâtin üreten Müslüman ülke konumundadır. Türkiye'nin ithal ettiği jelâtinin 'yok' denecek kadar az bir kısmı Pakistan'dan, geri kalan kısmı ise adı geçen diğer ülkelerden ithal edilmektedir.
Jelâtin yerine kullanılabilecek maddeler:
Jelâtine benzer fonksiyon gösterebilecek bitki kaynaklı maddeler bulunmaktadır. Jelâtin yerini alabilecek maddeler şunlardır: agar, karajenan, pektin, ksanthan gum ve gluten. Türkiye'nin bitki kaynaklı jelâtin üretimine en kısa zamanda başlaması büyük bir mecburiyettir. Çünkü hem ülkemiz firmaları hem de hâlihazırda üretim yapan yabancı firmaların Müslümanların dinî hassasiyetlerini hesaba katmaları, hem müşteri hakları hem de memnuniyeti açısından son derece önemlidir.
Agar
Agar-Agar; jelöz, Çin balık tutkalı, Japon balık tutkalı, Bengal balık tutkalı veya Seylan balık tutkalı olarak da bilinir. Bazı deniz yosunlarından elde edilen bu madde, jelâtin benzeri bir üründür ve dondurma, şekerleme, süt ürünleri gibi gıdalarda koyulaştırıcı olarak kullanılır. Ayrıca kâğıt ve ipekte sınıflandırma ve yapışkanlarda bulamaç hâline getirmek maksatlı kullanılmaktadır. Kozmetik ürünlerinde, et konservelerinde, tıbbî kapsüllerin, merhemlerin üretiminde, diş kalıplarında jel olarak; lâboratuvarlarda ise, bakterileri çoğaltmada besi yeri olarak kullanılır.
Karajenan
Karajenan, Kızıldeniz yosunundan çıkartılan bir polisakkarittir. Karajenanın sulandırılmış çözeltileri yüksek konsantrasyonlarda jel oluşturabilmektedir. Jel tipindeki tatlılarda sık olarak kullanılır.
Pektin
Bitki dokularının hücre duvarlarında bulunan bir polisakkarittir. Limon ve portakal kabuğu, pektinin en zengin kaynaklarındandır. Bu maddeler yaklaşık % 30 seviyelerinde polisakkarit ihtiva eder. Ayrıca bu madde, elma, çekirdeksiz kuru üzüm ve narda da bulunur.
Ksanthan Gum
Bakteriler tarafından üretilen bir zamktır. Piyasada bulunan ksanthan zamkı, krem renkli serbest akışlı bir tozdur. Çok düşük konsantrasyonlarda, suda kolayca çözülerek, yüksek vizkoz çözeltiler oluşturabilmektedir. Salata soslarında, ayrıca çeşitli gıda ürünlerinde stabilizatör, emülsifiye edici ve zar oluşturucu olarak kullanılır.
Gluten
Tahıl tanelerinden nişastanın ayrılması neticesi, geride kalan dayanıklı ve yapışma özelliği olan bir maddedir. Bu ürünün tadı ve kokusu, jelâtinden daha iyidir. Ayrıca gluten proteini vücut tarafından daha kolay sindirilir.
Etiketlerdeki 'jelâtin' yazısı konusunda dikkatli olunmalıdır.
Son zamanlarda Müslüman ülkelerde ve kısmî olarak Türkiye'de helâl sertifikalı gıda üretimi için yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Bu durum gıda veya gıda katkı maddesi üretimi yapan ülkelerin ve firmaların tüketicilerin dinî hassasiyetlerini dikkate almamalarından kaynaklanmaktadır. Pek çok katkı maddesinde olduğu gibi jelâtin üretimi ve tüketiminde de helâl sertifikasının aranması gerekir. Sadece balıktan veya İslâmî kurallara göre kesilmiş hayvanlardan elde edilen jelâtin, Müslümanlar tarafından gönül rahatlığıyla kullanılabilir.
Jelâtin, gıda ambalajları üzerinde E441 tarzında kodlanmaktadır. Ürünün etiketinde kaynağı hakkında hiçbir açıklama yoksa, jelâtin büyük ihtimalle, domuz veya sığır derisi ve onun kemiklerinden üretilmiştir.
Türkiye'de bütün ürünlerin kaynağını belirten ve dinî hükümlere uygun üretiminin yapıldığını gösteren 'etiketleme' kısmen başlamış olsa da, yaygın değildir. Bu hususta 'net' bir etiketleme ve kontrol mekanizmasının devreye sokulması gerekmektedir.
Diğer yandan Musevilerdeki helâl gıdayı tanımlayan Kosher sertifikası veren kuruluşlar, her türlü jelâtinin kullanılmasına izin vermektedir. Kosher sertifikası veren kuruluşlar, jelâtini, et bileşeni olmayan nötr bir kimyevî madde olarak kabul etmekte, domuz jelâtinini bir haram gıda olarak görmemektedir.
Netice:
Haram gıdanın insanların mâneviyatına menfî tesir yaptığına dâir âyet ve hadîsler bulunmaktadır. Bu yüzden üretim firmaları ve bunların yerli ortaklarının, Müslümanların dinî vecibelerini dikkate almaları gerekir. Bu hususta üretim yapan ülkeler kadar, devletin ve fertlerin de üzerine vazifeler düşmektedir. İthal edilen gıdaların helâl tarzda üretiminin sağlanması, aracı firmaların ithalâtının kontrolü ve takibi, 'net' bir etiketlemeye geçisin sağlanması, devletin üzerine düşen vazifelerdir. Müslümanların boğazından geçecek gıdaları seçerken temkinli olması, şüpheli olana yaklaşmaması, dinî bir vecibedir. Bu yüzden inançlı insanların, üreticileri ve aracı firmaları helâl gıda üretimi yönünde teşvik etmesi de son derece önemlidir.
Muhammed EMİN
Dipnot
1. Bakara Sûresi 168, 172, Maide Sûresi 4, 5, 87, 88, Enam Sûresi, 118, Enfal Sûresi, 69, Nahl Sûresi, 114, Taha Sûresi, 81
Ali: Bunlardan almasak iyi olur Ömer.
Ömer: Ama çok seviyorlar.
Ali: Ömer, muhtevasında jelâtin yazıyor; ama menşeini belirtmiyor. Kuvvetle muhtemel ki domuz jelâtini.
Ömer: Neee, gene mi domuz! Aklım almıyor. Şüpheli olana yaklaşmamak gerek, almayalım.
Ali: Kesinlikle."
Ne yazık ki günümüzde yukarıdaki konuşmaları yapan kişiler kadar şuurlu tüketicilere rastlamak bir hayli zor. Bu sebeple çok ehemmiyetli bir hakikat ihmal ediliyor. Hayat nizamlarını helâl merkezli kurmakla yükümlü olan Müslümanların gıda tüketimi hususundaki ihmalleri, onların fizikî yapılarına ve mâneviyatlarına menfî tesir etmektedir. Haram veya şüpheli olan gıdaların tüketimi konusu, Kur'ân-ı Kerîm'de1 ve Hadis-i Şerîflerde çok zikredilir. Her Müslüman, gıdaların helâl veya haramlığı hususunda gereken hassasiyeti göstermeli ve 'jelâtin' benzeri gıda katkı maddelerinin menşeini soruşturmadan, onları asla tüketmemelidir.
Müslümanların gıda ihtiyaçları, çoğu zaman gıda üretimi yapan firmalar tarafından maalesef dinî vecibeler dikkate alınmadan karşılanmaktadır. Helâl olmayan katkı maddeleri kullanan yabancı birçok firmaya, maalesef, yerli şirketler de rahatlıkla ortak olabilmektedir. Dünya genelinde takriben iki milyara yakın Müslüman yaşamaktadır. Müslümanların helâl gıda ihtiyaçları kayda değer bulunmazken, nüfusu 30–40 milyonu bulmayan Musevilerin ve bunlardan daha az olan vejetaryenlerin talepleri karşılanmaktadır.
Jelâtin nedir?
Jelâtin memelilerin dokularında, hususiyetle kasları kemiklere bağlayan yerlerde ve derilerde bulunan kollajenden çıkartılan bir proteindir. Kollajen su ile kaynatıldığında jelâtin olarak bilinen, suda çözülür proteine dönüşür. Soğutulduğunda, çözelti kollajene dönüşmez; fakat jel hâline gelir. Jelâtin başta domuz, sığır ve çok az olarak da balık gibi hayvanların deri, kemik ve bağ dokularının kaynatılması ile üretilir. Bu madde, güçlü şekil alma kabiliyeti, şeffaf jel oluşturması, esnek film hâline gelmesi, hazmının kolay olması, sıcak suda eriyebilmesi ve kolayca şekil alması gibi hususiyetleri sebebiyle gıda üretiminde pek çok sahada kullanılmaktadır.
Domuz derisi en çok kullanılan jelâtin kaynağıdır!
Günümüzde jelâtin üretiminde genelde domuz ve helâl tarzda kesilmemiş sığır derisi kullanılmaktadır. Gıda üretiminde kullanılan jelâtinin hammadde kaynağı ise domuz derisidir. Elde edilme safhasında ekstraksiyon öncesi, ön işlemlerin kısa sürede tamamlanması ve oluşan atık suyun asgari seviyede olması, domuz derisinin kullanılmasını cazip kılmaktadır. Ayrıca domuz derisinden jelâtinin elde edilmesi, bir hayli ucuzdur.
Jelâtinsiz ürün neredeyse yok!
Bir nevi protein olması sebebiyle jelâtin üreticileri, jelâtinin günlük hayatın her safhasında kullanılabilmesi için yoğun gayret göstermiştir. Menşeinin ciddi bir şekilde araştırılması gereken bu katkı maddesinin hemen hemen her alanda yaygın bir şekilde kullanılması, inanan insanlar için son derece endişe vericidir.
Ürünlerde jelleştirme, koyulaştırma, sırlama ve kapsülleme maddesi olarak, jelâtin yaygın bir
kullanım sahasına sahiptir: Pek çok pasta ürününde, yoğurtta, dondurmacılıkta, eritilmiş peynir ve kaşar üretiminde, margarinde, salam, sucuk sosis, jambon gibi et ürünlerinde, şekerlemelerde, reçel, marmelat, helva, pekmez ve tahin gibi gıdalarda, fındık ve fıstık ezmelerinde, meyve sularında, sakızlarda, ilâç endüstrisinde, kapsül, film ve tablet yapımında, kan verme ürünlerinde, krem, losyon, şampuan, parfüm gibi cilt ve kozmetik ürünlerinde, hayvan yemlerinde, fotoğrafçılıkta ve karbonlu kağıt yapımında jelâtin kullanılmaktadır.
Jelâtinin genellikle Müslüman olmayan ülkelerden ithal edilmektedir.
Hayvan menşeli olması sebebiyle bütün Müslümanları yakından ilgilendiren bir katkı maddesi olan jelâtinin takriben % 99'u, Müslüman olmayan ülkeler tarafından üretilmektedir. Yılda 380.000 ton kadar üretilen jelâtinin 150.000 tona yakını Müslümanlar tarafından tüketilmektedir. Türkiye'nin yıllık jelâtin tüketimi ise, 4.000 ton civarındadır ve tüketim her yıl % 8–10 seviyelerinde artış göstermektedir. Dünya piyasalarında kilogram fiyatı takriben 4–6 dolar olduğu düşünülürse, Türkiye jelâtin için 20 milyon dolar kadar harcama yapmaktadır.
Türkiye'de ne yazık ki jelâtin üretilmemektedir.
Zîrâ daha evvel de bahsedildiği gibi üretici firmaların çoğu jelâtin kaynağı olarak genellikle domuz kullanmaktadır. Bunun yanında etiketlerde –nadir görülse bile- 'sığır jelâtini' yazması da bu hayvanların kesiminin İslâmî metotlarla yapılmamış olması sebebiyle ayrı bir problem teşkil etmektedir. Kayseri'de yıllar önce bir firmaya jelâtin üretim izni ve teşvik verilmiş; fakat bu firma, jelâtin yerine kemik unu üretmeyi tercih etmiştir.
Ülkemizdeki tüketimin tamamının ithalat yoluyla elde edilmesi, bizleri jelâtinin menşei hakkında araştırmaya yapmaya sevk etmiştir.
Jelâtin üretiminin yapıldığı ülkeler şunlardır: Almanya, İtalya, Fransa, Kolombiya, Kore, Japonya, Kanada, ABD, Brezilya, Hindistan, Çin ve Pakistan. Dünyadaki jelâtin üretiminin büyük bir payına sahip Avrupa Jelâtin Üreticileri Birliği'nin üyesi pek çok ülkenin temsilcileri ve dağıtıcıları, Türkiye'de bulunmaktadır. Pakistan ise helâl sertifikalı jelâtin üreten Müslüman ülke konumundadır. Türkiye'nin ithal ettiği jelâtinin 'yok' denecek kadar az bir kısmı Pakistan'dan, geri kalan kısmı ise adı geçen diğer ülkelerden ithal edilmektedir.
Jelâtin yerine kullanılabilecek maddeler:
Jelâtine benzer fonksiyon gösterebilecek bitki kaynaklı maddeler bulunmaktadır. Jelâtin yerini alabilecek maddeler şunlardır: agar, karajenan, pektin, ksanthan gum ve gluten. Türkiye'nin bitki kaynaklı jelâtin üretimine en kısa zamanda başlaması büyük bir mecburiyettir. Çünkü hem ülkemiz firmaları hem de hâlihazırda üretim yapan yabancı firmaların Müslümanların dinî hassasiyetlerini hesaba katmaları, hem müşteri hakları hem de memnuniyeti açısından son derece önemlidir.
Agar
Agar-Agar; jelöz, Çin balık tutkalı, Japon balık tutkalı, Bengal balık tutkalı veya Seylan balık tutkalı olarak da bilinir. Bazı deniz yosunlarından elde edilen bu madde, jelâtin benzeri bir üründür ve dondurma, şekerleme, süt ürünleri gibi gıdalarda koyulaştırıcı olarak kullanılır. Ayrıca kâğıt ve ipekte sınıflandırma ve yapışkanlarda bulamaç hâline getirmek maksatlı kullanılmaktadır. Kozmetik ürünlerinde, et konservelerinde, tıbbî kapsüllerin, merhemlerin üretiminde, diş kalıplarında jel olarak; lâboratuvarlarda ise, bakterileri çoğaltmada besi yeri olarak kullanılır.
Karajenan
Karajenan, Kızıldeniz yosunundan çıkartılan bir polisakkarittir. Karajenanın sulandırılmış çözeltileri yüksek konsantrasyonlarda jel oluşturabilmektedir. Jel tipindeki tatlılarda sık olarak kullanılır.
Pektin
Bitki dokularının hücre duvarlarında bulunan bir polisakkarittir. Limon ve portakal kabuğu, pektinin en zengin kaynaklarındandır. Bu maddeler yaklaşık % 30 seviyelerinde polisakkarit ihtiva eder. Ayrıca bu madde, elma, çekirdeksiz kuru üzüm ve narda da bulunur.
Ksanthan Gum
Bakteriler tarafından üretilen bir zamktır. Piyasada bulunan ksanthan zamkı, krem renkli serbest akışlı bir tozdur. Çok düşük konsantrasyonlarda, suda kolayca çözülerek, yüksek vizkoz çözeltiler oluşturabilmektedir. Salata soslarında, ayrıca çeşitli gıda ürünlerinde stabilizatör, emülsifiye edici ve zar oluşturucu olarak kullanılır.
Gluten
Tahıl tanelerinden nişastanın ayrılması neticesi, geride kalan dayanıklı ve yapışma özelliği olan bir maddedir. Bu ürünün tadı ve kokusu, jelâtinden daha iyidir. Ayrıca gluten proteini vücut tarafından daha kolay sindirilir.
Etiketlerdeki 'jelâtin' yazısı konusunda dikkatli olunmalıdır.
Son zamanlarda Müslüman ülkelerde ve kısmî olarak Türkiye'de helâl sertifikalı gıda üretimi için yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Bu durum gıda veya gıda katkı maddesi üretimi yapan ülkelerin ve firmaların tüketicilerin dinî hassasiyetlerini dikkate almamalarından kaynaklanmaktadır. Pek çok katkı maddesinde olduğu gibi jelâtin üretimi ve tüketiminde de helâl sertifikasının aranması gerekir. Sadece balıktan veya İslâmî kurallara göre kesilmiş hayvanlardan elde edilen jelâtin, Müslümanlar tarafından gönül rahatlığıyla kullanılabilir.
Jelâtin, gıda ambalajları üzerinde E441 tarzında kodlanmaktadır. Ürünün etiketinde kaynağı hakkında hiçbir açıklama yoksa, jelâtin büyük ihtimalle, domuz veya sığır derisi ve onun kemiklerinden üretilmiştir.
Türkiye'de bütün ürünlerin kaynağını belirten ve dinî hükümlere uygun üretiminin yapıldığını gösteren 'etiketleme' kısmen başlamış olsa da, yaygın değildir. Bu hususta 'net' bir etiketleme ve kontrol mekanizmasının devreye sokulması gerekmektedir.
Diğer yandan Musevilerdeki helâl gıdayı tanımlayan Kosher sertifikası veren kuruluşlar, her türlü jelâtinin kullanılmasına izin vermektedir. Kosher sertifikası veren kuruluşlar, jelâtini, et bileşeni olmayan nötr bir kimyevî madde olarak kabul etmekte, domuz jelâtinini bir haram gıda olarak görmemektedir.
Netice:
Haram gıdanın insanların mâneviyatına menfî tesir yaptığına dâir âyet ve hadîsler bulunmaktadır. Bu yüzden üretim firmaları ve bunların yerli ortaklarının, Müslümanların dinî vecibelerini dikkate almaları gerekir. Bu hususta üretim yapan ülkeler kadar, devletin ve fertlerin de üzerine vazifeler düşmektedir. İthal edilen gıdaların helâl tarzda üretiminin sağlanması, aracı firmaların ithalâtının kontrolü ve takibi, 'net' bir etiketlemeye geçisin sağlanması, devletin üzerine düşen vazifelerdir. Müslümanların boğazından geçecek gıdaları seçerken temkinli olması, şüpheli olana yaklaşmaması, dinî bir vecibedir. Bu yüzden inançlı insanların, üreticileri ve aracı firmaları helâl gıda üretimi yönünde teşvik etmesi de son derece önemlidir.
Muhammed EMİN
Dipnot
1. Bakara Sûresi 168, 172, Maide Sûresi 4, 5, 87, 88, Enam Sûresi, 118, Enfal Sûresi, 69, Nahl Sûresi, 114, Taha Sûresi, 81
19 Nisan 2018 Perşembe
beklemek...
..bazen keşfedilmeyi bekleyen bir maden,
bir ülke, bir şehir,
bir caddenin, bilinmez bir sokağı gibi,
beklersiniz...!
18 Nisan 2018 Çarşamba
madem, tanıdım diyorsun !
''Bir insanı sustuğu yerlerden tanıyabilirsiniz.''
Halil Cibran
..susmuştum onca zaman,
tanıyabildin mi bari..?
madem tanıdım diyorsun,
neden sesli konuştum o zaman..!
17 Nisan 2018 Salı
15 Nisan 2018 Pazar
pazar ütopyası !
..uyandığında insan güzel bir şey görmeli,
güzel bir şey, yaşamak gibi,
yaşam sevinci olan,
hemen yanı başında,
senin bana aşkla bakan gözlerin gibi...
güzel bir şey, yaşamak gibi,
yaşam sevinci olan,
hemen yanı başında,
senin bana aşkla bakan gözlerin gibi...
14 Nisan 2018 Cumartesi
13 Nisan 2018 Cuma
Miraç nedir ?
NEDİR İSRÂ?
– İsrâ, bir gece yürüyüşüdür. Gece yürümeyen, nasıl menzile varsın ki?
– İsrâ, yönünü kıble edinip, mescide doğru yürümektir. Mescide yürümeyen nasıl mirâca yükselsin ki?
– İsrâ, Mekke’yi Kudüs, Kudüs’ü Mekke bilmektir. Yeryüzünü mescid olarak görmeyen nasıl namazı anlasın ki?
– İsrâ, Allah’ı (cc) her ne akla gelirse ondan tenzih ederek, tevhide ermektir. Sübhanallah demeyen/diyemeyen nasıl İsrâ ve Mirâç’ı anlasın ki?
– İsrâ, satırlardaki ayetleri okuduğu gibi, hayatın içerisindeki ayetleri de okuyabilmektir. Elde olanın hakkını vermeyen, nasıl elinde olmayanları hak edebilsin ki?
NEDİR MİRÂÇ?
– Mirâç, bir beşer olarak insanın varacağı en son noktadır.
– Mirâç, zirvelere çıktıktan sonra, bir daha vazifenin başına dönmektir.
– Mirâç, her müminin namazla elde edebileceği bir seviyedir.
– Mirâç, ilme’l-yakîn bilinen hakikatlerin, hakke’l-yakîn ve ayne’l-yakîn olarak bilinmesidir.
– Mirâç, bir beşerin elinden gelenleri yaptıktan sonra, Allah’ın (cc) iltifat ve müjdelerine muhatap olmaktır.
http://www.siyervakfi.org/mirac-geceniz-mubarek-olsun/
İhya'da İmam-ı Gazali hazretleri şöyle buyurur :
''Receb ayının yirmiyedinci gecesi -ki bu gece mi`rac gecesidir ve bu gecede kılınması gereken bir namaz rivayet edilmiştir.
Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Bu gece 12 rek`at namaz kılıp her rek`atında Fâtiha sûresi ile Kur`an`ın diğer bir sûresini okuyup, 2 rek`atte teşehhüdde oturup sonunda selâm veren bir kimse, daha sonra;
100 defa, ''SÜBHANALLAHİ VELHAMDÜ LİLLAHİ VE LA İLAHE İLLALLAHU VALLAHU EKBER VE LA HAVLE VELA KUVVETE İLLA BİLLAHİL ALİYYİL AZIM.'' (Allah her türlü eksiklikten münezzehtir. Hamd Allah`a, mahsustur. Allah`tan başka ilah yoktur ve Allah her şeyden yücedir.)
100 defa istiğfar,
100 defa da salâvat-ı şerife,
okuyup kendisi için dünya ve ahiret işlerinden dileğini istemelidir, o gün oruçlu olarak sabahlarsa, bütün dûasını Allah Teâlâ kabul eder.
Cum'amız ve Miraç kandilimiz mübarek ola...
– İsrâ, bir gece yürüyüşüdür. Gece yürümeyen, nasıl menzile varsın ki?
– İsrâ, yönünü kıble edinip, mescide doğru yürümektir. Mescide yürümeyen nasıl mirâca yükselsin ki?
– İsrâ, Mekke’yi Kudüs, Kudüs’ü Mekke bilmektir. Yeryüzünü mescid olarak görmeyen nasıl namazı anlasın ki?
– İsrâ, Allah’ı (cc) her ne akla gelirse ondan tenzih ederek, tevhide ermektir. Sübhanallah demeyen/diyemeyen nasıl İsrâ ve Mirâç’ı anlasın ki?
– İsrâ, satırlardaki ayetleri okuduğu gibi, hayatın içerisindeki ayetleri de okuyabilmektir. Elde olanın hakkını vermeyen, nasıl elinde olmayanları hak edebilsin ki?
NEDİR MİRÂÇ?
– Mirâç, bir beşer olarak insanın varacağı en son noktadır.
– Mirâç, zirvelere çıktıktan sonra, bir daha vazifenin başına dönmektir.
– Mirâç, her müminin namazla elde edebileceği bir seviyedir.
– Mirâç, ilme’l-yakîn bilinen hakikatlerin, hakke’l-yakîn ve ayne’l-yakîn olarak bilinmesidir.
– Mirâç, bir beşerin elinden gelenleri yaptıktan sonra, Allah’ın (cc) iltifat ve müjdelerine muhatap olmaktır.
http://www.siyervakfi.org/mirac-geceniz-mubarek-olsun/
İhya'da İmam-ı Gazali hazretleri şöyle buyurur :
''Receb ayının yirmiyedinci gecesi -ki bu gece mi`rac gecesidir ve bu gecede kılınması gereken bir namaz rivayet edilmiştir.
Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Bu gece 12 rek`at namaz kılıp her rek`atında Fâtiha sûresi ile Kur`an`ın diğer bir sûresini okuyup, 2 rek`atte teşehhüdde oturup sonunda selâm veren bir kimse, daha sonra;
100 defa, ''SÜBHANALLAHİ VELHAMDÜ LİLLAHİ VE LA İLAHE İLLALLAHU VALLAHU EKBER VE LA HAVLE VELA KUVVETE İLLA BİLLAHİL ALİYYİL AZIM.'' (Allah her türlü eksiklikten münezzehtir. Hamd Allah`a, mahsustur. Allah`tan başka ilah yoktur ve Allah her şeyden yücedir.)
100 defa istiğfar,
100 defa da salâvat-ı şerife,
okuyup kendisi için dünya ve ahiret işlerinden dileğini istemelidir, o gün oruçlu olarak sabahlarsa, bütün dûasını Allah Teâlâ kabul eder.
Cum'amız ve Miraç kandilimiz mübarek ola...
12 Nisan 2018 Perşembe
11 Nisan 2018 Çarşamba
Bay Alıntı ..!
Bay Alıntı..!
Sen bütün yazarlardan daha ünlü, tüm şairlerin pirisin..!
En güzel kitap sözlerini, en iyi şiirleri sen yazarsın...!,
Herkesten çok bilinen, herkesten çok tanınansın..!
''Alıntı'' derler adına...
Çok alık bir uydurukça olarak girdin içimize..!
Eskilerin ''iktibas'' dedikleri sen misin yoksa..!
Sen,hırsızların şahısın oysa..!
Emekleri çalar-çırpar altına utanmadan,sıkılmadan adını yazarsın..!
Sen edebiyatın yüz karası,
Sen duyguların istismarcısı,
Sen sancılı kalplerin kelime avcısı,
Sen binbir yüzlü maske altında yok olası..!
9 Nisan 2018 Pazartesi
8 Nisan 2018 Pazar
7 Nisan 2018 Cumartesi
sarhoş bir hüzün...
Zaman geçtikçe daha çok içime kaçıyordum. Kimse aramasın, sormasın, hatta selam bile vermesin..! Hasta çağın, ruhen sağlığı bozuk insanlarıydık ve kelimelerden serseri bir kurşunun ne zaman kalbimizi dağlayacağını kestirme imkânımız yoktu..!
6 Nisan 2018 Cuma
Paşaların Kavgası- İçimdeki kavga oldu !
Henüz ilkokula gitmediğim yıllardı, bugün bile hatırlarım,
10 kasımlarda, saat 9'u 5 geçe sirenler çaldığında, koltuğun üstüne çıkıp,pencereye dönerek, ''hazır ol''da saygı duruşu yapan/yaptırılan Atatürk sevgisi ile dolu bir aileden gelen bendeniz için, yakın tarih okumaları bazen şaşkınlık, bazen sorular, ünlemler zinciri, bazen de derin keder,hayal kırıklıkları olmaya başladı..!Bu yazı, kesinlikle hakaret kastı taşımaksızın, bir kitap üzerine kısacık, sesli bir düşünce; duygusal bir inceleme, hatta iktibaslardan oluşacaktır...Zaten yorum yapma özgürlüğü kanunen mümkün de değildir ! Ne demokrasi ama..!
Hayal kırıklıkları dedim, nasıl olmasın ki, aşağıya aldığım cümle, Atatürk'ün 1937 yılında meclis açılış konuşmasından:
''Bizim devlet idaresindeki ana programımız CHP programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, idarede ve siyasette bizi aydınlatıcı ana hatlardır. Fakat bu prensipleri, GÖKTEN İNDİĞİ SANILAN KİTAPLARIN DOGMALARIYLA ASLA BİR TUTMAMALIDIR. Biz ilhamımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.''
Belki iftiradır diye araştırınca, Atatürk'ün kendi sesi ve görüntüsünü buluyorsunuz.
''Gökten indiği sanılan...''
Hz.Cebrail'in göklerden Sevgili Peygamberimize (sav) ayet getirdiği gözlerimde canlanıyor. Yaşarmış gözlerimde..!
Nasıl yaşarmasın..? Demek ''Yalan söyleyen tarih utansın!'' kitapları, yada Abdurrahman Dilipak'ın ''Bir başka Açıdan Kemalizm'' kitabında hiç yorum katmadan, tamamen genel kurmay kaynaklarından, yabancı yazarlardan iktibasları da...
Bunaldım!..
Bazen şu cahilliğimin daha da koyu olmasını diledim. Bize öğretilen her şeyi, resmi tarihi, yeniden sorgulamak, çok şeyden soğumak ya da ''uyanmak mı'' olacak..! Böyle olunca da, dindar kesimin niçin......off!..
https://www.youtube.com/watch?v=lZ-KajhkqMU
''M. Kemal Paşa, beyanatıma karşı hiddetle bütün zamirlerini (içyüzünü) ortaya attı:
“Evet Karabekir! Arap oğlunun (haşa Peygamberimizin) yavelerini (saçmalıklarını/ yalanlarını) Türk oğullarına öğretmek için Kur'ân'ı Türkçeye tercüme ettireceğim. Ve böylece de okutacağım. Ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler…”
Biraz araştırınca aynı bilgiyi Uğur Mumcu'nun da yayına hazırladığı; ''Kâzım Karabekir Anlatıyor''
(Tekin Yayınevi, Ankara 1993, sayfa 93, 94. M. Armağan, Karabekir'in Gözüyle Kurtuluş Yılları (1922-1933) Kızıl Pençe, İst. 2013, s. 101-103) adlı eserinde teyid etmiş olmanın o sarsıcı girdabında kahroluyorsunuz !
Uğur Mumcu gibi Kemalist, laik,Atatürkçü bir kalemin yayına hazırladığı kitap...
Elimdeki eserde sh : (159 ) parantez içi açıklamalar mevcut değilse de, Uğur Mumcu'nun yayına hazırladığı ile birebir örtüşmekte.
Yine sh: 165'de : ''Hocaları toptan kaldırmadıkça, hiç bir iş yapamayız..!'' cümlesi de ona ait..!
Aziz Nesin'in bir cümlesi ister-istemez aklıma geliyor.Yok ''Türk milletinin yüzde 60'ı aptaldır sözü değil..!
Malum ateist oluşunu da saklamayacak kadar açık bir adamdı Nesin, hatta akıllı olmak için domuz yenilmesini tavsiye ederdi, diyor ki bir röportajında :
''Atatürk, Müslümanlar açısından sevilecek bir şey yapmadı. Türkiye’de yaşayan ve Atatürk’ü sevdiğini söyleyen Müslümanlar, yalancıdır.'' Başka kaynakta ' 'Ya yalancıdır, ya ahmaktır!''şeklinde okumuştum. (Oğuz Uçar / Abant (Bolu), Hürriyet Haber Ajansı., ayrıca bkn : http://www.belgelerlegercektarih.wordpress.com )
Bir insanın ateist olmasını anlayayım da; benim en değerlime, imanıma, Sevgili Peygamberime -haşa- hakareti,aşağılamayı anlamam mümkün değil..!
Pelin Çift'in şu programı da ilgi çekici. Pelin Çift, Yavuz Bülent Bakiler'den duydukları karşısında derinden sarsılıyor!
https://www.youtube.com/watch?v=rQ6qL6RQ8fg
https://www.youtube.com/watch?v=lJSEaGi6qcY
Konu etrafında İnternette araştırınca, oldukça üzücü, çok daha vahim bilgilere rastladım. Şimdi Kadir Mısıroğlu, Mustafa Armağan'a müracaat etsek, zaten Atatürk'ü sevmedikleri bilindiğinden bazı kesimler itibar etmeyebilir. İlber Ortaylı desem, bana göre o da oportünist, popülist bir tarihçi. Murat Bardakçı hem Atatürkçü hem objektif bir tarihçi.
Aşağıdaki videoda Murat Bardakçı, Afet İnan'ın çıkarttığı Medeni Bilgiler isimli kitaptan söz ediyor ve orada çok daha ağır şeylerin,''dine reddiye'' olduğundan söz ediyor. O kitabı alıp okumaya korkuyorum, şimdilik beni derinden sarsan,üzen bu bilgileri hazmetmem lazım..!
https://www.youtube.com/watch?v=2or3LlsoS7c
Kasım 2024 itibariyle aşağıdaki link ve Necip Fazıl nakline denk gelmiş olmanın yeni bir elemini yaşamaktayım.
5 Nisan 2018 Perşembe
4 Nisan 2018 Çarşamba
Sizden gelenler (04.04.18)
''Diyakronik Ağrı
Ben en çok
Kendimle konuşmayı unutan bir kadınken tanıyorum
Kabuğuna tonlarca anı bağlanmış yaralarımı.
En çok..
Yalnızlığımı kucaklıyorum dünyanın çıkan çivisinin ucunda.
Yerçekimine inanmıyorum.
Haylaz bir şiire emanet ettiğim kuşlar sevgilim.
Sevgilim kuşlar, ben size inanıyorum.
Ben yalnız dağılmış bir kafa taşıyorum kafatasımda.
Yüzsüz bir veda inmesi sayıklamalarım.
Anılardan geliyorum, gittiğim; yirmi dört saatin hiçlik sarmalı..
Kalbimin uç noktası
Bir mermer taşı muamması
Yevme küs.
Ben yalnız kendimi eskitiyorum gardrobumda
Güve dolu kalbim.
Kalbime inanmıyorum..
Kerti bir bahar havası doluyor içime,
İçim dışıma çıkana kadar ağlıyorum.
Anneme sarılıyor kuşların kanatları..
Bir kavim geçiyor bedenimin coğrafyasından
Kollarım istimlâk edilmiş birer uzuv sadece
Durmuyor zaman
Ben yalnız gün sayıyorum
Şakaklarımda darp raporu, nefesim morg havası..
Ben yalnız çetin gülümsemeler giydiriyorum dudaklarıma
Azığım ağıt.
Sevgilim kuşlar!
Dünyayı kaldıramıyorum
Ben yalnız dağılmış tesbih taneleriyim
İlmeği boynuma takamıyorum.''
***
''Sustuğum yer gözlerindi...
Öyle bir bakmalıydın ki,
ilmek gibi geçmeliydi bakışların boynuma....
Sonra parmak uçlarından asmalıydım kendimi,
ellerinin değdigi her yer ölmeliydi birer birer...
Lime lime olmalıydı sensiz nereye koyacağımı bilmediğim bedenim....
Oysa ne biliyordun ki?
Ne kadarını söyleyebilirdim ya da..?''
*
''Bilseydin...
izin verseydin...
Saçlarından tırnak uçlarına kadar çözerdim seni
Ve
Bensiz kaldığın her saniye için asırlarca üzülürdün...!''
***
''Sevgilim canım her şeyim
İçmeye suyum
Yemeye aşım
Bakmaya güneşim
Zifiri karanlıkları delip de mi geldin
Azgın kumları aşıp da mı geldin
Cosmuş dereleri yarıp da mi geldin
Canımı canına katip da mı geldin
Gün yüzün bana yakışır
Ay yüreğin gözlerimle savaşır
Şiir dillerin destanlarla yarışır
Kokun mudur bu, kanıma karışır
Lal olmuş dilim şiir bilmez
Lakin senden gayri ile halvet etmez
Konuşurum konuşmasına
Sözcüklerim seni bilir başka kalbe girmez.''
***
''Bir varmış bir yokmuş gibi baktı bana...
İçimden dağlar oynadı sandım
Hüzün perdesi çöktü gönül orağıma..
Hele bir duruşu vardı
Selalar okundu ardm sira
Cümbür cemaat yandım tutustum
Aklımda sıra sıra odalar
Odalarda yalnız kalmış kadınlar
Eteğim gül pembe idi
Yüzümde başladı hain sararmalar
Şimdi bir yalnızlık melodisi
Ne gül pembe etek kaldı
Nede kahırdan kararmış kadınlar...''
***
''Çoksun bana dedi adam
Kadının ondan ayrı her günü yok olmakla geçtiğini unutarak.
Varlığına bir adım yaklaştysa kendin on adım uzaklaştığını bilmeden
Oysa ne çoktu aşk ona,
Deniz derya misali bir kalbin içinde kulaç atıp duran minik bir balık gibi....
Çoktu adam ona;
Ömrü billah çocuk kalbi
Görmedi böyle sevda...
Elinden gelse çanak çömlek
Kap kaşık kavanoz dolusu aşk saklardı...
Çok değil azdı o, O adama
Ne kadar çok olmaya çalıştıysa
Her gün mahkumdu azalmaya.''
***
''bilki yarim
daha bundan gayrı sen bana
çölde vaha
kutupta güneş
karanlıkta ay
iftarda su
ağrılarıma ilaç olsan
dönmem sana bunu bilesin...''
***
''Takvimler değişmekteyken
Eski teşrinlerden kaçarak
Yediveren gül bahçelerine saklanmaktasın
Mart güneşine yalvaran kar altındaki kök gibi gövdemden.
Kim kılsa nazar
Sûret-i Yusuf
Mizac-ı Mecnun'sun.
Hallac-ı Mansur mu ?
Ana rahmine düşmeden düştü ateşe
Samimiyetsizlerin kendine çaldığı pâyede.
Hallac-ı Mansur mu mihmandar sana Gönlündeki dilindeki yaşamındaki yasaklarda?
Aramızda taksir / takdir eylediğin uzaklık
Nûr-i tecellin olsun Mele-i Âlâ'da.
Ne dünyada ne ukbâda kalma pâyemde.''
***
''Bad-ı hicrandan bağı cinân'a selam...
Diz bağı çözülen alfabenin, imlâdan imdadıdır ' üç nokta''
...
Ben en çok
Kendimle konuşmayı unutan bir kadınken tanıyorum
Kabuğuna tonlarca anı bağlanmış yaralarımı.
En çok..
Yalnızlığımı kucaklıyorum dünyanın çıkan çivisinin ucunda.
Yerçekimine inanmıyorum.
Haylaz bir şiire emanet ettiğim kuşlar sevgilim.
Sevgilim kuşlar, ben size inanıyorum.
Ben yalnız dağılmış bir kafa taşıyorum kafatasımda.
Yüzsüz bir veda inmesi sayıklamalarım.
Anılardan geliyorum, gittiğim; yirmi dört saatin hiçlik sarmalı..
Kalbimin uç noktası
Bir mermer taşı muamması
Yevme küs.
Ben yalnız kendimi eskitiyorum gardrobumda
Güve dolu kalbim.
Kalbime inanmıyorum..
Kerti bir bahar havası doluyor içime,
İçim dışıma çıkana kadar ağlıyorum.
Anneme sarılıyor kuşların kanatları..
Bir kavim geçiyor bedenimin coğrafyasından
Kollarım istimlâk edilmiş birer uzuv sadece
Durmuyor zaman
Ben yalnız gün sayıyorum
Şakaklarımda darp raporu, nefesim morg havası..
Ben yalnız çetin gülümsemeler giydiriyorum dudaklarıma
Azığım ağıt.
Sevgilim kuşlar!
Dünyayı kaldıramıyorum
Ben yalnız dağılmış tesbih taneleriyim
İlmeği boynuma takamıyorum.''
***
''Sustuğum yer gözlerindi...
Öyle bir bakmalıydın ki,
ilmek gibi geçmeliydi bakışların boynuma....
Sonra parmak uçlarından asmalıydım kendimi,
ellerinin değdigi her yer ölmeliydi birer birer...
Lime lime olmalıydı sensiz nereye koyacağımı bilmediğim bedenim....
Oysa ne biliyordun ki?
Ne kadarını söyleyebilirdim ya da..?''
*
''Bilseydin...
izin verseydin...
Saçlarından tırnak uçlarına kadar çözerdim seni
Ve
Bensiz kaldığın her saniye için asırlarca üzülürdün...!''
***
''Sevgilim canım her şeyim
İçmeye suyum
Yemeye aşım
Bakmaya güneşim
Zifiri karanlıkları delip de mi geldin
Azgın kumları aşıp da mı geldin
Cosmuş dereleri yarıp da mi geldin
Canımı canına katip da mı geldin
Gün yüzün bana yakışır
Ay yüreğin gözlerimle savaşır
Şiir dillerin destanlarla yarışır
Kokun mudur bu, kanıma karışır
Lal olmuş dilim şiir bilmez
Lakin senden gayri ile halvet etmez
Konuşurum konuşmasına
Sözcüklerim seni bilir başka kalbe girmez.''
***
''Bir varmış bir yokmuş gibi baktı bana...
İçimden dağlar oynadı sandım
Hüzün perdesi çöktü gönül orağıma..
Hele bir duruşu vardı
Selalar okundu ardm sira
Cümbür cemaat yandım tutustum
Aklımda sıra sıra odalar
Odalarda yalnız kalmış kadınlar
Eteğim gül pembe idi
Yüzümde başladı hain sararmalar
Şimdi bir yalnızlık melodisi
Ne gül pembe etek kaldı
Nede kahırdan kararmış kadınlar...''
***
''Çoksun bana dedi adam
Kadının ondan ayrı her günü yok olmakla geçtiğini unutarak.
Varlığına bir adım yaklaştysa kendin on adım uzaklaştığını bilmeden
Oysa ne çoktu aşk ona,
Deniz derya misali bir kalbin içinde kulaç atıp duran minik bir balık gibi....
Çoktu adam ona;
Ömrü billah çocuk kalbi
Görmedi böyle sevda...
Elinden gelse çanak çömlek
Kap kaşık kavanoz dolusu aşk saklardı...
Çok değil azdı o, O adama
Ne kadar çok olmaya çalıştıysa
Her gün mahkumdu azalmaya.''
***
''bilki yarim
daha bundan gayrı sen bana
çölde vaha
kutupta güneş
karanlıkta ay
iftarda su
ağrılarıma ilaç olsan
dönmem sana bunu bilesin...''
***
''Takvimler değişmekteyken
Eski teşrinlerden kaçarak
Yediveren gül bahçelerine saklanmaktasın
Mart güneşine yalvaran kar altındaki kök gibi gövdemden.
Kim kılsa nazar
Sûret-i Yusuf
Mizac-ı Mecnun'sun.
Hallac-ı Mansur mu ?
Ana rahmine düşmeden düştü ateşe
Samimiyetsizlerin kendine çaldığı pâyede.
Hallac-ı Mansur mu mihmandar sana Gönlündeki dilindeki yaşamındaki yasaklarda?
Aramızda taksir / takdir eylediğin uzaklık
Nûr-i tecellin olsun Mele-i Âlâ'da.
Ne dünyada ne ukbâda kalma pâyemde.''
***
''Bad-ı hicrandan bağı cinân'a selam...
Diz bağı çözülen alfabenin, imlâdan imdadıdır ' üç nokta''
...
3 Nisan 2018 Salı
2 Nisan 2018 Pazartesi
Koku
Patrick Süskind, Münih, Paris ve güney Fransa'da Montolieu'da yaşayan bir Alman olup, pek çok yazar,şair gibi sıradışı biridir kendisine verilen ödülleri bile almayı ve reddeden insanlara karışmayan biri olarak şu satırları yazdığım saatlerde dünyamızda nefeslenmektedir.(Kitap 33 ayrı dilde, sekiz milyon satmış.)
Senarist olma özelliğini eserlerinde kullandığını düşünüyorum. Koku gibi, insan yaşamında hayati öneme haiz bir temayı işlerken, gerek roman, gerek sinema filmi olarak daha fazla kendisinden söz ettirebilmesi için, notaların bilinen sayısına eş bir fazlasını bulmak gibi, insanı büyü gibi etkileyecek bir kokunun peşindedir. Roman bu yanıyla bizde koku konusunda farkındalık oluşturmayı da amaçlamış ve bunu başarmıştır.
Kokulara özel bir hassaiyeti biri olarak, (Almanca Das Parfüm) ''Koku'' adıyla, roman epeydir ilgimi çekiyordu. Kar kokusundan, kahveye...Yeni doğan bebek kokusundan, sönmüş mum kokusuna, bahar akşamları penceremizi açtığımızda ruhumuzu sarhoş eden çiçek kokularından, yağmurdan sonraki toprak kokusuna; kadın teninde, kadın tenini aşmayacak kadar haddini bilen parfüm kokusuna kadar zaaflarımdır...Say say bitmez kokular...
Tabi roman bu şekilde romantik bir koku atmosferi yaşatmak yerine, manyak bir kişiliğin, aradığı kokuyu seri cinayetlerle güzel kadınları öldürmesi etrafında temellenince, o güzelim koku farkındalığınız yerle yeksan oluyor..! İlkbahar yerine kar-bora fırtına...! Yazarlar da romanlarında ters köşeyi severler.
Patrick Süskind, eserinin sonunda, kokuya doğa üstü bir güç yükleyip, Grenouille'e tapınmayla başlayan, toplu fuhuşa kadar evrilen bir mecra ile çığrından çıkılıyor!
( Filmini de izledim, bu sahneler erotizmde Fransız sinemasına taş çıkartacak kadar iğrençti.)
Koku temasından, bizim dünyamıza ait senaristler aslında enfes senaryolar çıkarabilirlerdi, diye hayıflanmadan edemedim. (Örneğin Gavs-ul Azam Abdulkadir-i Geylani hazretleri (ks) her insanı kokusundan bilirlermiş. Bu demektir ki, kitap yazarı bir yerden hakikate yaklaşmış, kıyısından da olsa... Her insanın bir kokusu var. Duyan burunlar, bunu duyarlar.)
Kokunun bir gücü var mı, sorusunu da kendimize sormamızı sağlıyor eser. Ben öteden beri olduğuna inanırım. Güzel koku, renkler, zaaflarımıza da hitap eder. Yoksa şişesinde bir parfüm, tabancada şarjöründe duran bir mermi gibiyken, kadın teninde, saçlarında bir erkeği zaafından vuran kurşun haline nasıl dönüşebilirdi...
''Gül alırlar gül satarlar
Gülden terazi tutarlar
Gülü gül ile tartarlar
Çarşı pazar güldür gül'' demenin güzelliği neredesin..?
Koku (parfüm) elde etme sanatı ve koku alma/duyma özelliğini de yaratan Allah'ın san'atının sonsuz çeşitliliğini es geçersek, nankörlük olur. Bendeniz balık kokusuna da bayılırım ve balık pazarında gezerken, balık cinslerine bakar, hepsine ayrı lezzet verildiğini tefekkür ederek, hayran kalırım. Koku almakla, dilimizin tad alması, kulaklarımızın ''ölçüsünde'' duyması fark etmediğimiz nimetlerden olduğunu düşünürsek, esere verilen zamanın boşa gittiğini söylemiş olmayız.
Bunca analizden sonra, eser, beklentimi karşıladı mı? Kişiden kişiye, ve kişinin o anki ruh haline göre değişen bir olgu olduğunu gözardı etmeksizin, benim gibi kişileri roman doyurmuyor desem, mazur görülmüş olurum düşüncesiyle, açıkçası okunmasını tavsiye edemiyorum..!
Senarist olma özelliğini eserlerinde kullandığını düşünüyorum. Koku gibi, insan yaşamında hayati öneme haiz bir temayı işlerken, gerek roman, gerek sinema filmi olarak daha fazla kendisinden söz ettirebilmesi için, notaların bilinen sayısına eş bir fazlasını bulmak gibi, insanı büyü gibi etkileyecek bir kokunun peşindedir. Roman bu yanıyla bizde koku konusunda farkındalık oluşturmayı da amaçlamış ve bunu başarmıştır.
Kokulara özel bir hassaiyeti biri olarak, (Almanca Das Parfüm) ''Koku'' adıyla, roman epeydir ilgimi çekiyordu. Kar kokusundan, kahveye...Yeni doğan bebek kokusundan, sönmüş mum kokusuna, bahar akşamları penceremizi açtığımızda ruhumuzu sarhoş eden çiçek kokularından, yağmurdan sonraki toprak kokusuna; kadın teninde, kadın tenini aşmayacak kadar haddini bilen parfüm kokusuna kadar zaaflarımdır...Say say bitmez kokular...
Tabi roman bu şekilde romantik bir koku atmosferi yaşatmak yerine, manyak bir kişiliğin, aradığı kokuyu seri cinayetlerle güzel kadınları öldürmesi etrafında temellenince, o güzelim koku farkındalığınız yerle yeksan oluyor..! İlkbahar yerine kar-bora fırtına...! Yazarlar da romanlarında ters köşeyi severler.
Patrick Süskind, eserinin sonunda, kokuya doğa üstü bir güç yükleyip, Grenouille'e tapınmayla başlayan, toplu fuhuşa kadar evrilen bir mecra ile çığrından çıkılıyor!
( Filmini de izledim, bu sahneler erotizmde Fransız sinemasına taş çıkartacak kadar iğrençti.)
Koku temasından, bizim dünyamıza ait senaristler aslında enfes senaryolar çıkarabilirlerdi, diye hayıflanmadan edemedim. (Örneğin Gavs-ul Azam Abdulkadir-i Geylani hazretleri (ks) her insanı kokusundan bilirlermiş. Bu demektir ki, kitap yazarı bir yerden hakikate yaklaşmış, kıyısından da olsa... Her insanın bir kokusu var. Duyan burunlar, bunu duyarlar.)
Kokunun bir gücü var mı, sorusunu da kendimize sormamızı sağlıyor eser. Ben öteden beri olduğuna inanırım. Güzel koku, renkler, zaaflarımıza da hitap eder. Yoksa şişesinde bir parfüm, tabancada şarjöründe duran bir mermi gibiyken, kadın teninde, saçlarında bir erkeği zaafından vuran kurşun haline nasıl dönüşebilirdi...
''Gül alırlar gül satarlar
Gülden terazi tutarlar
Gülü gül ile tartarlar
Çarşı pazar güldür gül'' demenin güzelliği neredesin..?
Koku (parfüm) elde etme sanatı ve koku alma/duyma özelliğini de yaratan Allah'ın san'atının sonsuz çeşitliliğini es geçersek, nankörlük olur. Bendeniz balık kokusuna da bayılırım ve balık pazarında gezerken, balık cinslerine bakar, hepsine ayrı lezzet verildiğini tefekkür ederek, hayran kalırım. Koku almakla, dilimizin tad alması, kulaklarımızın ''ölçüsünde'' duyması fark etmediğimiz nimetlerden olduğunu düşünürsek, esere verilen zamanın boşa gittiğini söylemiş olmayız.
Bunca analizden sonra, eser, beklentimi karşıladı mı? Kişiden kişiye, ve kişinin o anki ruh haline göre değişen bir olgu olduğunu gözardı etmeksizin, benim gibi kişileri roman doyurmuyor desem, mazur görülmüş olurum düşüncesiyle, açıkçası okunmasını tavsiye edemiyorum..!
1 Nisan 2018 Pazar
her mevsim geçişi
..ben, her mevsim değişiminde,
değişmeyen yazgıma,
sensiz gelen akşamlara,
içimde sönmek bilmeyen yangınlarla,
bastırılmış, naftalin kokan avazlarımla,
yeniden, buruk bir merhaba ile
tebessüm ediyorum..!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)