30 Kasım 2018 Cuma
26 Kasım 2018 Pazartesi
24 Kasım 2018 Cumartesi
sordum kendime
aşka susamış bakışlarından bir
kor düşüyordu,
öpülesi alev dudaklarına...
yanağını okşadım
yangını düştü avuçlarıma!..
içimde bir ağlamak hissi,
sordum kendime:
ben bu hikayenin neresindeyim..?
23 Kasım 2018 Cuma
Bazıları eleştirmek için eleştirir..!
Nazan Bekiroğlu : ''Kalbini kırıyor diye üzülme, belki de hak etmediği yerden çıkmak istiyordur.''
Tavsiyemdir, kendince bir şeyler yapan; (bu bir resim olabilir, şarkı söyleyebilir,yazı/şiir yazabilir..vs.) insanları tenkit etmeden önce düşününüz;
o kişiyi rencide eder miyim,
kırar,üzer miyim,
o branştaki hevesini dumura uğratır mıyım,
kalbi bana küser mi,
bu eleştiriyi mutlaka yapmalı mıyım,
faydası olur mu...?
şart mı..?
Eleştirilen kişi de bakmalı;
eleştiren kişi iyi niyetli mi,
eleştirdiği alanda bilgisi var mı,
maksadı benim iyiliğim mi,
söylediği şey gelişimime katkı sağlar mı
eleştirisini insanlar içinde açıktan mı yapıyor,
yoksa tenhada bana, beni kırmadan mı söylüyor...?
Tavsiyemdir, kendince bir şeyler yapan; (bu bir resim olabilir, şarkı söyleyebilir,yazı/şiir yazabilir..vs.) insanları tenkit etmeden önce düşününüz;
o kişiyi rencide eder miyim,
kırar,üzer miyim,
o branştaki hevesini dumura uğratır mıyım,
kalbi bana küser mi,
bu eleştiriyi mutlaka yapmalı mıyım,
faydası olur mu...?
şart mı..?
Eleştirilen kişi de bakmalı;
eleştiren kişi iyi niyetli mi,
eleştirdiği alanda bilgisi var mı,
maksadı benim iyiliğim mi,
söylediği şey gelişimime katkı sağlar mı
eleştirisini insanlar içinde açıktan mı yapıyor,
yoksa tenhada bana, beni kırmadan mı söylüyor...?
20 Kasım 2018 Salı
19 Kasım 2018 Pazartesi
19 Kasım 2018 / Rebiülevvel 1440
Rebi-ül-evvel ayı...
Rebi, bahar demek...
Önceki bahar...
O'nunla başlayan bahar...
Açan goncalar...
O'na açılan goncalar...
Aşkla...
Onsuz açmayı,açmaktan saymayan goncalar, güller...
Güller,kokusuzdular Ondan evvel...
Onunla kokularına büründüler...
O, sallallahü aleyhi vessellem doğunca,Onun pak tenlerinden aldılar kokularını.
Bülbül boş yere, yok yere figan eylemedi Gül için...
Gülde aradığı,Gül'ün kokusu, gülün kokusunda O'na duyulan hasretti, yangındı...
Nerelerdesin diye...
O geldi, O teşrif eyledi, O şereflendirdi dünyamızı, ''bir yolcu gibi...''
Ağaç altında az bir zaman gölgelenip,insana, ''insanlığın'' dersini,yolunu,nizamını,kısaca Hak Dini, tebliğ edip de daha 63'ünde yine bir baharda, Rebi-ül-evvel ayında bu kez, ahiret dediğimiz, beka aleminde, sonsuzlukta kendisini hasretle bekleyenlerin yanına irtihal etti...
''Kim Muhammed (sav) öldü derse, boynunu vururum!'' diyen Hz.Ömer (ra) ''ölüm'' kelimesini O'na yakıştıramamıştı. Fani idi her insan gibi ama bizim sandığımız gibi bir ölüm elbette O'na yaraşamaz, yaklaşamazdı. Zaten bu sebeple Hz. Cibril (as): ''Ey Allah'ın elçisi,kapının dışında Hz.Azrail (as) senden izin ister, seni götürmek için, iznin var mıdır?'' diye sormamış mıydı...
Getirdiği din; Kur'an ve Sünneti varken, O dini,sünnetiyle içimizde yaşarken, kim ölümden söz edebilirdi ki...Hem de ölümsüzlüğün,ölümsüz bir hayattın saadetine bizi çağırmışken...
Hz.Musa (as)'nın, Hz.İsa (as)'nın, O'na -sallallahü aleyhi vessellem- ümmet olmak yakardığı Şanlı Nebi,kendisinden sonra biz günahkârları kardeşleri olarak ilan etti.
Bu kutlu doğumda biz bayram yapmayacağız, biz çocuklardan çok sevinmeyeceğiz, biz güller gibi kokmayacağız,biz divanelr gibi şükürler etmeyeceğiz de, kim edecek?
Allah'ın ''sevgilim'' iltifatına mazhar olmuş güzeller güzeline, başımız önümüzde eğik,gönlümüz mahzun,gözlerimiz yaşlı ve utanarak selamların en güzeli olsun...
Hamd başta ve sonda Onu alemlere rahmet olarak gönderen, alemlerin Rabbine...
17 Kasım 2018 Cumartesi
Okuduklarım,okuyacaklarımla kitap listem.
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, Stefan Zweig
Evime ve Nihal'e Mektuplar,Cahit Sıtkı Tarancı
Genç Werther'in Acıları, Goethe
Şatodaki Kadın, Anne Bronte
İnsancıklar, Dostoyevski
Vadideki Zambak, Balzac
İki Yeni Gelinin Anıları (Hatıraları), Balzac
Leydi Susan, Jane Austen
Handan, Halide Edip Adıvar
Piraye'ye Mektuplar, Nazım Hikmet Ran
Canım Aliye, Ruhum Filiz; Sabahattin Ali
Hep Genç Kalacağım, Sabahattin Ali
Yalnız Seni Arıyorum, Orhan Veli Kanık
Bir Kadın Düşmanı, Reşat Nuri Güntekin
Sönmüş Yıldızlar, Reşat Nuri Güntekin
Okuruma Mektuplar, Nurallah Ataç
Boşanmış Kadın(Mutallaka), Hüseyin Rahmi Gürpınar
Elveda Güzel Vatanım, Ahmet Ümit
Yüreğinin Götürdüğü Yere Git,Susanna Tamaro
Tezer Özlü'den Leyla Erbil'e Mektuplar
Piraye,Canan Tan
Sevda sözleri,Cemal Süreya
Not: Bu türde tavsiyeleriniz gelirse eklerim.
Evime ve Nihal'e Mektuplar,Cahit Sıtkı Tarancı
Genç Werther'in Acıları, Goethe
Şatodaki Kadın, Anne Bronte
İnsancıklar, Dostoyevski
Vadideki Zambak, Balzac
İki Yeni Gelinin Anıları (Hatıraları), Balzac
Leydi Susan, Jane Austen
Handan, Halide Edip Adıvar
Piraye'ye Mektuplar, Nazım Hikmet Ran
Canım Aliye, Ruhum Filiz; Sabahattin Ali
Hep Genç Kalacağım, Sabahattin Ali
Yalnız Seni Arıyorum, Orhan Veli Kanık
Bir Kadın Düşmanı, Reşat Nuri Güntekin
Sönmüş Yıldızlar, Reşat Nuri Güntekin
Okuruma Mektuplar, Nurallah Ataç
Boşanmış Kadın(Mutallaka), Hüseyin Rahmi Gürpınar
Elveda Güzel Vatanım, Ahmet Ümit
Yüreğinin Götürdüğü Yere Git,Susanna Tamaro
Tezer Özlü'den Leyla Erbil'e Mektuplar
Piraye,Canan Tan
Sevda sözleri,Cemal Süreya
Not: Bu türde tavsiyeleriniz gelirse eklerim.
16 Kasım 2018 Cuma
Hakikate ayna olabilmek
Günün birinde bir derviş, hocasına “Hocam ‘ayna olmak’ diye bahsettiğiniz konuyu tam olarak idrak edebildiğimi düşünmüyorum. Bu konuda bana yardımcı olur musunuz?” der.
Hocası dervişi dinler ve ertesi sabah onunla göl kenarında buluşmasını ister. Derviş gün ağarmadan yola çıkar. Bu kadar erken bir saatte hocasının ne anlatacağını merak etmektedir.
Gölün kenarında konuşurlar:
- Evlat, senin iki gözbebeğinden birinde bir leke var. Hangisi olduğunu biliyor musun?
- Hocam çok ufak yaştan beri yanınızdayım. Tekkemizde benim bildiğim hiçbir yerde ayna yok. Uzun zamandır kendi gözbebeklerime bakma şansım olmadı.
- Önce gözlerini kapat ve hangi gözbebeğinde leke olduğunu bana söyle. Ama sakın yanlış söyleme. Eğer bilemiyorsan bilmiyorum de.
GÖRMEK İSTEMEYENDEN DAHA KÖR KİMSE YOK
Hoca cebinden çıkardığı bir ayna parçasını dervişin suratına tutar. Derviş gözleri kapalı halde hissetmeye çalışır ama nafile...
- Bilemiyorum.
- Birinci ders: Bu dünyada görmek istemeyenden daha kör kimse yoktur. Eğer biri görmek istemiyorsa, gözlerini hakikate sıkıca kapatmışsa ona ayna tutman imkânsızdır.
Hoca yavaşça dervişin başını eğer ve bir çamur birikintisine bakmasını ister. Derviş ne kadar dikkatli baksa da gözbebeklerini göremez.
-İkinci ders: Kendini temizlememiş kimse sana berrak bir ayna olamayacaktır. Etrafında seçtiğin insanların samimi birer gönül yolcusu olduklarından emin ol.
Derviş, hocasının dediklerini dikkatle dinlemektedir. Hoca gölden bir kap temiz su alır ve dervişin önüne koyar. Derviş tam eğilip gözbebeklerine bakacakken hoca hırkasını çıkarıp dervişin başını örter. Derviş:
- Hocam bütün güneşi kapattınız. Karanlıkta hiçbir şey göremiyorum.
- Üçüncü ders: Zihnin karanlığı kalbin aydınlığına gölge düşürdüğünde ayna işlevini yitirir. Birine ayna tutmak istiyorsan kalbini sevgiye açtığından emin olmalısın.
Hoca hırkayı kaldırdığında derviş kendi gözlerini görebilmeye başlar. Bir süre baksa da gözbebeklerinden birindeki lekeyi göremez.
- Hocam, ben hâlâ lekeyi göremiyorum.
- Sevgili evlat, aslında gözbebeklerinden birinde leke yok. İnsan zihinle baktığında kusur, gönülle baktığında aşk görür. Kendimizle ilgili takıldığımız kusurların çoğu sahte aynaların bize gösterdiği yanılsamalardır. Bir ustanın çırağa karşı en büyük görevi çırağın kalbinde yatan bir usta olduğunu ona anımsatmaktır.
Her insanın kalbinde hakikat gizlenmiştir. Bizim görevimiz o hakikate ayna olmaktan başka bir şey değildir. [iktibas]
Hocası dervişi dinler ve ertesi sabah onunla göl kenarında buluşmasını ister. Derviş gün ağarmadan yola çıkar. Bu kadar erken bir saatte hocasının ne anlatacağını merak etmektedir.
Gölün kenarında konuşurlar:
- Evlat, senin iki gözbebeğinden birinde bir leke var. Hangisi olduğunu biliyor musun?
- Hocam çok ufak yaştan beri yanınızdayım. Tekkemizde benim bildiğim hiçbir yerde ayna yok. Uzun zamandır kendi gözbebeklerime bakma şansım olmadı.
- Önce gözlerini kapat ve hangi gözbebeğinde leke olduğunu bana söyle. Ama sakın yanlış söyleme. Eğer bilemiyorsan bilmiyorum de.
GÖRMEK İSTEMEYENDEN DAHA KÖR KİMSE YOK
Hoca cebinden çıkardığı bir ayna parçasını dervişin suratına tutar. Derviş gözleri kapalı halde hissetmeye çalışır ama nafile...
- Bilemiyorum.
- Birinci ders: Bu dünyada görmek istemeyenden daha kör kimse yoktur. Eğer biri görmek istemiyorsa, gözlerini hakikate sıkıca kapatmışsa ona ayna tutman imkânsızdır.
Hoca yavaşça dervişin başını eğer ve bir çamur birikintisine bakmasını ister. Derviş ne kadar dikkatli baksa da gözbebeklerini göremez.
-İkinci ders: Kendini temizlememiş kimse sana berrak bir ayna olamayacaktır. Etrafında seçtiğin insanların samimi birer gönül yolcusu olduklarından emin ol.
Derviş, hocasının dediklerini dikkatle dinlemektedir. Hoca gölden bir kap temiz su alır ve dervişin önüne koyar. Derviş tam eğilip gözbebeklerine bakacakken hoca hırkasını çıkarıp dervişin başını örter. Derviş:
- Hocam bütün güneşi kapattınız. Karanlıkta hiçbir şey göremiyorum.
- Üçüncü ders: Zihnin karanlığı kalbin aydınlığına gölge düşürdüğünde ayna işlevini yitirir. Birine ayna tutmak istiyorsan kalbini sevgiye açtığından emin olmalısın.
Hoca hırkayı kaldırdığında derviş kendi gözlerini görebilmeye başlar. Bir süre baksa da gözbebeklerinden birindeki lekeyi göremez.
- Hocam, ben hâlâ lekeyi göremiyorum.
- Sevgili evlat, aslında gözbebeklerinden birinde leke yok. İnsan zihinle baktığında kusur, gönülle baktığında aşk görür. Kendimizle ilgili takıldığımız kusurların çoğu sahte aynaların bize gösterdiği yanılsamalardır. Bir ustanın çırağa karşı en büyük görevi çırağın kalbinde yatan bir usta olduğunu ona anımsatmaktır.
Her insanın kalbinde hakikat gizlenmiştir. Bizim görevimiz o hakikate ayna olmaktan başka bir şey değildir. [iktibas]
11 Kasım 2018 Pazar
Benim yerime de sev / seslisi
''Benim yerime de sev,
Dokunamadığım seni..
Koş aynalara,
Benim gözlerimle bak kendine..
Benim yerime de sev,
Hasretlerden gelen..
Çölleri aşmış bir yolcu gibi..
Sana susamışlığımla...
..................................'' diye devam eden şiirime de ses verdim. Dinlemek isteyenler aşağıdaki linke tıklayabilirler. Keyifli pazarlar.
https://www.youtube.com/watch?v=cbbuhVZZA6c&feature=youtu.be
Dokunamadığım seni..
Koş aynalara,
Benim gözlerimle bak kendine..
Benim yerime de sev,
Hasretlerden gelen..
Çölleri aşmış bir yolcu gibi..
Sana susamışlığımla...
..................................'' diye devam eden şiirime de ses verdim. Dinlemek isteyenler aşağıdaki linke tıklayabilirler. Keyifli pazarlar.
https://www.youtube.com/watch?v=cbbuhVZZA6c&feature=youtu.be
neyse çay içelim...
..yaşamaktan söz ediyorum, 
nefes alıp-vermekten değil !
yaşama sebebi lâzım bana,
aşk gibi mesela... 
bir aşkın kollarında,
bir sevdanın yollarında...
neyse çay içelim,
çay iyidir bu saatlerde... 
9 Kasım 2018 Cuma
6 Kasım 2018 Salı
4 Kasım 2018 Pazar
Rüveyda'ya mektuplar (42)
kahve yalnız, çay dostlarla demişler. çayı da bir başına içiyorsan,
yalnızlığın iyice demlenmiş demektir…
Ağustos…
Yazın yaz gibi sıcak ve fiyakalı devam ettiği aydayız. Gri günlerin ardından insana yaşama sevinci ve yâr hasretini çoğaltan günler…
Sokaklar gecelere kadar hareketli. Kent Park ile eskisi gibi dertleşmenin pek imkânı yok. Her santiminden insan fışkırıyor! Ağaçlar gürbüz coşkulu, dere biraz zayıflamış, ama aheste akıyor. Yürüyüş yaparak içinden geçsem de, bu aralar oturmuyorum sırdaşım parkta.
Ağustos… Bu ayda doğmuşum, istemeden üzüp kırdığım insanlardan özür dilerim, ne çare ki doğmuşum işte… Aktivite olur hem, yatak odamı boyamak istiyorum. Kalmış iki renk boya var, karıştırdım ortaya ismini bilemeyeceğim enfes bir renk çıktı. O renkle tek bir duvarı boyamayı düşünüyordum, o kadar güzel durdu ki yarın nasip olursa tamamını boyamayı planlıyorum.
Boya rengi neye mi benziyor, tenine, senin tenine Kalbim… Bundan ten rengini anlamamalısın. Sen benim mecazlarımı bilirsin. Duvarları birlikte boyuyoruz, CD çalar açık, bir yandan çalan şarkılar, bir yandan seninle sohbetimizle duvarlar bir bir bitiyor.
Elimde kalan boyadan burnuna bir damla ben yaptım, sen de bana sürmek isterken güreşiyoruz. Fırçaları bıraktım, eldivenleri attım, seni kavradım… Sen nasıl güzel bakıyorsun, hayır sen beni yakıyor, ruhumdan kavrıyor, avlıyorsun… İki gece başka odada yatmalıyım, boya kokusunda uyumak sağlıklı olmaz… Kalbim!
Onca mektup yazdım sana, insanlar okudu okudu, hiç kimse senin mecaz bir aşk olduğuna inanamadı. Rüveyda ne kadar şanslı bir kadın, senin tarafından ne güzel seviliyor...
deyip durdular...
Oysa şans diye bir şey varsa; şanslı, nasipli olan benim. Senin tarafından incitilmeden, çok güzel seviliyordum. Şu meşhur, sevmek mi, sevilmek mi klasiğine girmeye ne hacet?  Elbette sevmek, karşılıksız, çıkarsız, nedensiz, niçinsiz, sebepsiz... Sevmek. 
İnsan sevdiğinden emindir. Ben seni emin sevdim, güzel sevdim, çok sevdim... Deli sevdim, yakıcı sevdim, hasretlere bir bebek gibi sararak saklayarak sevdim. 41. mektuptan sonra sana mektup yazmayacaktım, çünkü bu yalnız senin tekrarın değil, aynı zamanda benim de tekrarım olacaktı. Bu yalnız bizi ve bizim gibi sevdaya hasret çekenleri sıkmazdı. Senin tekrarın bir tek bu adama şifadır…
Kaygım, yazmayı bırakışım bundandı. Senin tekrarın, hep içimde dönen, aynı şarkı, aynı plak gibi, son nefese kadar, sessiz avazlarla, taze gözyaşlarıyla…
Senin tekrarın olmaz ki akan bir nehre benzersin. Nehir aynıdır ama su sürekli senin kanımda deveran edişin gibi, değişir, yenilenir, çoğalır. Sen hep çoğalırsın azalan ömrümde...
 Kalbim,
Az önce uyandım, Sana...
Varlığına,
Soluğuna,
Bakışına,
Yanışına,
Yakışına,
Gözyaşıma,
Sarışına,
Adanışıma,
Sarılışıma,
Yanışıma, Akışına, Aşkına...
Sesinin, hayır sesimle kesilen nefesinle, nefesinde duyduğum aşkla, uyandım yine sana... Ihlamur kokusuna benzetirim nefesini... Bir kez içeyim kana kana ne olur!
Kalbim,
Bu mektuplar, her defasında, bir annenin doğum sancısı gibi... Bu mektupların mürekkebi kan ve gözyaşları... Bu mektuplar, dokunamadığım sana ve beni saran, beni yakan varlığına en içli ve fakat ifade acziyeti içinde, namütenahiye yol alan kâğıttan kayık gibi...
Bu mektuplar sana susamış bir adamın feryadı... Bu mektuplar kadim zamanlarda Leyla ve Mecnunların başını çektiği âşıklar kervanının ardı sıra yol alan üç ayakla seken topal bir köpek sadakatinde gerçek aşka hürmetin belki nakıs, belki aciz, biçare bir izdüşümü...
Bu mektuplar, ah bu mektuplar, güzel seven gönlümün, şu fani dünyadan geçip giderken, isminin altında gölgelenmesi, soluklanması, bir yudum tesellisi işte... Şair ne güzel söylemiş, nasıl güzel, nasıl derin:
sana bakmak
bütün rastlantıları reddedip bir mucizeyi anlamaktır
sana bakmak
Allah’a inanmaktır...[¹]
Onlarca yazdığım mektubun beş dizede özeti... Sana bakmak
Allah’a inanmaktır. Bana aşkla bakan, beni yakıp kavuran, beni ağlatan o duyguda Allah var...
Sen Rüveyda!
Allah’ın eşsiz san ‘atlarından bir sanat eserisin ve ben de bu sanatın esiri... Sana bakarken gördüklerimde, Hz. Yusuf’un kadınların arasına girdiği zaman, cemalinin güzelliğinden ellerindeki meyveleri soymak için oynattıkları bıçaklarla, kestikleri parmaklarındaki acıyı fark edemeyişleri var... Sana bakmak Allah’a inanmaktır. dizesinde, İbrahim’i/İsmail’i bir teslimiyetle, aşkın önüne koyulan boynun, kıldan ince oluşundaki o akıl almaz mucize var. Selam olsun onlara, selam olsun âşık kullara...
Sana bakmak Allah’a inanmaktır. Son Elçi’nin (sav) eşine olan kördüğüm sevgisinde tezahürünü bulan ve zaman zaman kördüğüm nasıl diye sorulduğunda, ilk günkü gibi cevabını alan Peygamber eşinde zuhur eden, elest bezmi rüzgârlarında saklı bir nağme...
Bana dünyanızdan, güzel koku, kadınlar ve bir de gözümün nuru ise namazda kılındı. tarifinde muştulanan ve sırrına çok az insanın vakıf olduğu ruh ikliminin maverasında ifadesini bulan, ifadesizlik gizli...
Sana bakmak Allah’a inanmaktır. dizesinde, bir aşka hasret çeken adamın, güzel seven, hep seven kadına, ürkekliği ve ertelenmiş ayrılığında saklı hicranına denk, bakmaya kıyılamayan, doyulamayan o eşsiz güzelliği saklıdır ve bunu ancak sana âşık olan benden başkası göremez, görmemeli de... Sana baktım; baktım, yandım. Ben bu yangında hâlâ üşüyor, hâlâ titriyorsam, O kudret elinin, çizdiği beni aşktan aşka düşüren, sarhoş eden, mecnun eden, mâh cemalini görmüş olmaklığımdır...
Kalbim,
Bu mektup yazılırken fonda Mihriban türküsü piyanoda gözyaşlarım ritim tutmuş yeter artık hani bir daha Rüveyda’ya mektup yazmayacaktın? diye bana çıkışmaktalar... Oysa içimde kaleme teslim edilmemiş, nice 41 mektup gizli.
Sana mektup yazmak, kapanmayan bir yarayı kanatmak gibi...
Sana yazmak, Allah’ın aşkı yarattığı zamansızlık ufkunu aramak gibi...
Sana yazmak, yaşanmadan çilesi çekilmiş bir sevdanın, iç eriten mekânsızlığında eksik kalan insanlığımın tamir edilmesi gibi…
Duvarımda rengin, dilimde ismin, kalbimde cismin…
Sevdiğim,
Yine seni, sana olan sevgimi, hasretimi, yarım yamalak, kırık dökük, eksikli ve hiçbir zaman tamamlanamayacak kelimelerimle harflerin kalıplarının içine sığdırmaya çabaladım...
Affet!
Hep senin renginde bir Murat
[¹] Yılmaz Erdoğan
2 Kasım 2018 Cuma
1 Kasım 2018 Perşembe
''Öldüğünü kimseye söylemedim,''
''Öldüğünü kimseye söylemedim,''
benimleyken benim içimde
azar azar öldüğünü,
inan kimseler bilemedi...
sen bile!...
________________
''Öldüğünü kimseye söylemedim,'' Didem Madak'ın Pulbiber Mahallesi, adlı eserinde geçer.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)

















