kahve yalnız, çay dostlarla demişler. çayı da bir başına içiyorsan,
yalnızlığın iyice demlenmiş demektir…
Ağustos…
Yazın yaz gibi sıcak ve fiyakalı devam ettiği aydayız. Gri günlerin ardından insana yaşama sevinci ve yâr hasretini çoğaltan günler…
Sokaklar gecelere kadar hareketli. Kent Park ile eskisi gibi dertleşmenin pek imkânı yok. Her santiminden insan fışkırıyor! Ağaçlar gürbüz coşkulu, dere biraz zayıflamış, ama aheste akıyor. Yürüyüş yaparak içinden geçsem de, bu aralar oturmuyorum sırdaşım parkta.
Ağustos… Bu ayda doğmuşum, istemeden üzüp kırdığım insanlardan özür dilerim, ne çare ki doğmuşum işte… Aktivite olur hem, yatak odamı boyamak istiyorum. Kalmış iki renk boya var, karıştırdım ortaya ismini bilemeyeceğim enfes bir renk çıktı. O renkle tek bir duvarı boyamayı düşünüyordum, o kadar güzel durdu ki yarın nasip olursa tamamını boyamayı planlıyorum.
Boya rengi neye mi benziyor, tenine, senin tenine Kalbim… Bundan ten rengini anlamamalısın. Sen benim mecazlarımı bilirsin. Duvarları birlikte boyuyoruz, CD çalar açık, bir yandan çalan şarkılar, bir yandan seninle sohbetimizle duvarlar bir bir bitiyor.
Elimde kalan boyadan burnuna bir damla ben yaptım, sen de bana sürmek isterken güreşiyoruz. Fırçaları bıraktım, eldivenleri attım, seni kavradım… Sen nasıl güzel bakıyorsun, hayır sen beni yakıyor, ruhumdan kavrıyor, avlıyorsun… İki gece başka odada yatmalıyım, boya kokusunda uyumak sağlıklı olmaz… Kalbim!
Onca mektup yazdım sana, insanlar okudu okudu, hiç kimse senin mecaz bir aşk olduğuna inanamadı. Rüveyda ne kadar şanslı bir kadın, senin tarafından ne güzel seviliyor...
deyip durdular...
Oysa şans diye bir şey varsa; şanslı, nasipli olan benim. Senin tarafından incitilmeden, çok güzel seviliyordum. Şu meşhur, sevmek mi, sevilmek mi klasiğine girmeye ne hacet? Elbette sevmek, karşılıksız, çıkarsız, nedensiz, niçinsiz, sebepsiz... Sevmek.
İnsan sevdiğinden emindir. Ben seni emin sevdim, güzel sevdim, çok sevdim... Deli sevdim, yakıcı sevdim, hasretlere bir bebek gibi sararak saklayarak sevdim. 41. mektuptan sonra sana mektup yazmayacaktım, çünkü bu yalnız senin tekrarın değil, aynı zamanda benim de tekrarım olacaktı. Bu yalnız bizi ve bizim gibi sevdaya hasret çekenleri sıkmazdı. Senin tekrarın bir tek bu adama şifadır…
Kaygım, yazmayı bırakışım bundandı. Senin tekrarın, hep içimde dönen, aynı şarkı, aynı plak gibi, son nefese kadar, sessiz avazlarla, taze gözyaşlarıyla…
Senin tekrarın olmaz ki akan bir nehre benzersin. Nehir aynıdır ama su sürekli senin kanımda deveran edişin gibi, değişir, yenilenir, çoğalır. Sen hep çoğalırsın azalan ömrümde...
Kalbim,
Az önce uyandım, Sana...
Varlığına,
Soluğuna,
Bakışına,
Yanışına,
Yakışına,
Gözyaşıma,
Sarışına,
Adanışıma,
Sarılışıma,
Yanışıma, Akışına, Aşkına...
Sesinin, hayır sesimle kesilen nefesinle, nefesinde duyduğum aşkla, uyandım yine sana... Ihlamur kokusuna benzetirim nefesini... Bir kez içeyim kana kana ne olur!
Kalbim,
Bu mektuplar, her defasında, bir annenin doğum sancısı gibi... Bu mektupların mürekkebi kan ve gözyaşları... Bu mektuplar, dokunamadığım sana ve beni saran, beni yakan varlığına en içli ve fakat ifade acziyeti içinde, namütenahiye yol alan kâğıttan kayık gibi...
Bu mektuplar sana susamış bir adamın feryadı... Bu mektuplar kadim zamanlarda Leyla ve Mecnunların başını çektiği âşıklar kervanının ardı sıra yol alan üç ayakla seken topal bir köpek sadakatinde gerçek aşka hürmetin belki nakıs, belki aciz, biçare bir izdüşümü...
Bu mektuplar, ah bu mektuplar, güzel seven gönlümün, şu fani dünyadan geçip giderken, isminin altında gölgelenmesi, soluklanması, bir yudum tesellisi işte... Şair ne güzel söylemiş, nasıl güzel, nasıl derin:
sana bakmak
bütün rastlantıları reddedip bir mucizeyi anlamaktır
sana bakmak
Allah’a inanmaktır...[¹]
Onlarca yazdığım mektubun beş dizede özeti... Sana bakmak
Allah’a inanmaktır. Bana aşkla bakan, beni yakıp kavuran, beni ağlatan o duyguda Allah var...
Sen Rüveyda!
Allah’ın eşsiz san ‘atlarından bir sanat eserisin ve ben de bu sanatın esiri... Sana bakarken gördüklerimde, Hz. Yusuf’un kadınların arasına girdiği zaman, cemalinin güzelliğinden ellerindeki meyveleri soymak için oynattıkları bıçaklarla, kestikleri parmaklarındaki acıyı fark edemeyişleri var... Sana bakmak Allah’a inanmaktır. dizesinde, İbrahim’i/İsmail’i bir teslimiyetle, aşkın önüne koyulan boynun, kıldan ince oluşundaki o akıl almaz mucize var. Selam olsun onlara, selam olsun âşık kullara...
Sana bakmak Allah’a inanmaktır. Son Elçi’nin (sav) eşine olan kördüğüm sevgisinde tezahürünü bulan ve zaman zaman kördüğüm nasıl diye sorulduğunda, ilk günkü gibi cevabını alan Peygamber eşinde zuhur eden, elest bezmi rüzgârlarında saklı bir nağme...
Bana dünyanızdan, güzel koku, kadınlar ve bir de gözümün nuru ise namazda kılındı. tarifinde muştulanan ve sırrına çok az insanın vakıf olduğu ruh ikliminin maverasında ifadesini bulan, ifadesizlik gizli...
Sana bakmak Allah’a inanmaktır. dizesinde, bir aşka hasret çeken adamın, güzel seven, hep seven kadına, ürkekliği ve ertelenmiş ayrılığında saklı hicranına denk, bakmaya kıyılamayan, doyulamayan o eşsiz güzelliği saklıdır ve bunu ancak sana âşık olan benden başkası göremez, görmemeli de... Sana baktım; baktım, yandım. Ben bu yangında hâlâ üşüyor, hâlâ titriyorsam, O kudret elinin, çizdiği beni aşktan aşka düşüren, sarhoş eden, mecnun eden, mâh cemalini görmüş olmaklığımdır...
Kalbim,
Bu mektup yazılırken fonda Mihriban türküsü piyanoda gözyaşlarım ritim tutmuş yeter artık hani bir daha Rüveyda’ya mektup yazmayacaktın? diye bana çıkışmaktalar... Oysa içimde kaleme teslim edilmemiş, nice 41 mektup gizli.
Sana mektup yazmak, kapanmayan bir yarayı kanatmak gibi...
Sana yazmak, Allah’ın aşkı yarattığı zamansızlık ufkunu aramak gibi...
Sana yazmak, yaşanmadan çilesi çekilmiş bir sevdanın, iç eriten mekânsızlığında eksik kalan insanlığımın tamir edilmesi gibi…
Duvarımda rengin, dilimde ismin, kalbimde cismin…
Sevdiğim,
Yine seni, sana olan sevgimi, hasretimi, yarım yamalak, kırık dökük, eksikli ve hiçbir zaman tamamlanamayacak kelimelerimle harflerin kalıplarının içine sığdırmaya çabaladım...
Affet!
Hep senin renginde bir Murat
[¹] Yılmaz Erdoğan
